Nermin Yıldırım: Hepimize sıcak bir ev lazım
* MüthiÅŸ, müthiÅŸ etkilendim. Bir gecede bitirdim ve kalemine bir kez daha hayran oldum. Ev oldukça cesur bir roman. Nasıl karar verdin yazmaya?Çok teÅŸekkür ederim güzel sözlerin için. Benim açımdan yazmak tümüyle karar iÅŸi sayılmaz aslında. Zihnimi ve kalbimi meÅŸgul eden meseleler puslu sorulara dönüşüyor. Sonra o sorular zamanla kendi hikayelerini ve karakterlerini çıkararak tabiri caizse bir dert üzerine bina oluyor. Anlatmak deÄŸil anlamak için yazıyorum. Yine öyle yaptım. * Romandaki yürüme güzergahını birebir gerçekleÅŸtirdin mi? Bu yolculuÄŸa seni iten sebep neydi?Romanı kurgularken yürüyüşün yapısı da hikâyenin ihtiyaçlarına göre ÅŸekillenerek ister istemez epeyce deÄŸiÅŸti, ama coÄŸrafi olarak evet. Ä°ki sene önce ben de yanımda bir arkadaşım, sırtımda bir çantayla hiçbir vasıtaya binmeden, Portekiz’den Ä°spanya’ya dek günlerce yürüdüm. Camino de Santiago’nun Porto’dan baÅŸlayan kıyı rotasını izledim. Dünyanın dört bir yanından insanların farklı sebeplerle çıktığı bir yolculuk bu. Renkli bir tarihi ve bolca rivayeti var. Yolcular genelde kültürel, dini, spiritüel ya da sportif sebeplerle yürüyor. Romandaki Seher gizli bir planla çıkıyor yola. Bense yürümeyi lüzumundan fazla sevdiÄŸim için çıkmıştım. Yürümek hayatımın önemli bir parçası, bir tür düşünme biçimi benim için. Kendimi bildim bileli mantıklı sayılamayacak mesafeleri günlük hayatımın doÄŸal bir parçası olarak yürürüm. * Bugüne kadar romanlarında hatırlama, unutma, bellek, unutamama, rüyalar, hafıza kaybı çabaları, psikoterapi konularına deÄŸindin. Hepimiz de kitaplarında kendimizden bir yara ile karşılaÅŸtık. Ev ile artık bu konuların finalini mi yazdın? Farklı türde romanlar mı yazacaksın?Bu benim de kendime sorduÄŸum bir soru! DoÄŸrusunu söylemek gerekirse senin de okuyunca sezdiÄŸin gibi bir sayfayı kapadığım hissi var içimde. Ev, kendi başına bambaÅŸka bir hikâye anlatan müstakil bir roman, ama ilk romandan bu yana süren yolculuÄŸa ÅŸahitlik etmiÅŸ okurlar için bir çemberi kapayan bir yanı da var sanırım. Taze bir rüzgar hissediyorum ama beni nereye götüreceÄŸini henüz bilmiyorum. Sonraki romanda kendimi ÅŸaşırtmam mümkün.* Seher akrabalarıyla bir nevi yetim olarak büyümüş bir kız çocuÄŸu. Akrabalarının da sorunları var ve sorunları arasında Seher’e yuva vermeye çalışıp hepsi kendinden bir parça sunuyor. Hiç biri ne anne ne de baba olabilirdi Seher için. Küçük Seher’in oradan oraya sürekli taşınırken tam olarak duygusu neydi?Kierkegaard, hayatın ileri doÄŸru yaÅŸandığını ama ancak geriye bakarak anlaşıldığını söylüyor. YaÅŸadıklarımızla ilgili fikrimizi de hissimizi de genellikle sonradan ediniriz. Beyin çok acayip. Her ÅŸeyi sahibinin ihtiyacına göre tanzim ediyor. En kullanışlı hatıraları buluyor, anlamlı bir bütün oluÅŸturacak ÅŸekilde yan yana diziyor, bulamadıklarını da esasa hizmet edecek mürekkeplerle yeni baÅŸtan yazıyor. Nostalji bu yüzden var. Bu yüzden geçmiÅŸ tebessümle anılıyor. Ama gerçekten hatırlamayı seçtiÄŸimiz gibi mi her ÅŸey? Kendimize karşı dürüst olsak neyle karşılaşırız? Belki biraz üzülürüz ama sonunda hiç ummadığımız biriyle tanışırız: Kendimizle! Ev’deki Seher’e olan bu. O yolculuklarda neler hissettiÄŸini ve daha fazlasını anlamak için bugünden geriye bakarak cevaplamaya çalışıyor senin sorunu. Arazlarının temeline inmeye çalışırken terapistinin uyguladığı EMDR tekniÄŸiyle beden hafızası üzerinden çocukluÄŸundaki duygulara dönerek, o günlere yeniden ve baÅŸka bir gözle bakıyor. Hani bazen boÄŸazım düğümlendi, mideme yumruk yemiÅŸ gibi oldum filan deriz ya. Ãœzüldüğümüzde, korktuÄŸumuzda bedenimizin verdiÄŸi tanıdık bir tepki vardır. Ä°ÅŸte Seher o hissin ardına takılıyor ve tutulmuÅŸ kayıtları tek tek açmaya, eski fotoÄŸraflara bakmaya baÅŸlıyor. Herkes ev’den baÅŸka bir anlam çıkarıyor. Bazılarımız ise evini arıyor ve ömür boyu bulamıyor. Seher evini buldu mu? Ve evi neresi? * Genel olarak, hepimiz için soralım, ev neresi? Huzurlu olduÄŸumuz yer mi, ait olduÄŸumuz yer mi, içinde kendimizi tamamlanmış hissettiÄŸimiz yer mi? Neredeyse ana rahmi gibi bir fantastik bir ÅŸeyden, artık dönemeyeceÄŸimiz bir yerden mi bahsediyoruz yani? Peki sokak banklarını, kaplumbaÄŸaların kabuklarını, ihtiyarların hatıralarını, çocukların umutlarını yuva yapan ne o zaman? Sığınma duygusu mu? Sığındığımız yer mi yani ev? GittiÄŸimiz yer mi, döndüğümüz yer mi? Ya da belki daha içeride tuttuÄŸumuz ve zaten sahip olduÄŸumuz için aramamız gerekmeyen bir ÅŸey mi? Kim bilir. Seher’le tanışan herkes kendi evinin adresini arasın istedim sanırım. En azından bir kere sorsun: Peki benim esas evim neresi?Arkadaşım Özlem, geçen gün romanın adını öğrenince, “Okurların kitapçıdan isterken, ‘Nermin Yıldırım’ın evi var mı?’ diye soracaklar†dedi. Çok hoÅŸuma gitti bu. Hem gülünç geldi, hem de biraz dokundu bana. Ola ki kitapçı “yok†derse, “hayır var†deyin lütfen olur mu? (Gülüyor.) Sıcak bir ev hepimize lazım.* Seher hem yalnız kalmaktan çok korkuyor hem de Ogo’yu ilk baÅŸta yanında asla istemiyor. Nedir bu ikilem?Seher’in bu yolculukla varmaya çalıştığı bir yer var. Gizli bir planı. Burnunu sokup iÅŸleri karıştırabileceÄŸi için de Ogo’yu yanında istemiyor. Ama genel olarak bu davranış kalıbının enayiliÄŸini soruyorsan, kaçıngan baÄŸlanma modeliyle filan özetlenebilir herhalde. Bazen güzel ÅŸeylerden korkar, hatta kaçarız. Biraz kazırsak altından mesela kaybetme korkusu çıkacak. Biraz daha kazırsak hatırlamaktan hoÅŸlanmayacağımız baÅŸka anılar. Yine de kazımak iyidir. Yeterince kazırsak her kaygının, arazın altından bir en evvel tanışmamız gereken o ÅŸey çıkıyor çünkü: BenliÄŸimiz.* Seher hayatı boyunca annesine belkilerden oluÅŸan bahaneler hırkası örüyor ve bir nevi gerçeÄŸi örtüyor. Anne’nin gerçeÄŸi neydi?Bilmem. Önemi yok bence. Zaten Seher de kurcalamıyor. Bizim dışımızda geliÅŸen ve sahiden deÄŸiÅŸtiremeyeceÄŸimiz ÅŸeyleri kurcalamamak da bir yoldur bazen. Seher kısıtlı gücünü kendi gerçeÄŸini bulmaya harcıyor sanırım.   * Babalar ve kızları. Hiç bitmeyen acılar yumağı. Seher babayı olduÄŸu gibi kabul edip yoluna devam ediyor mu?Seher’in babası ölmüş. Meseleler de çözülemeden öylece kalmış. Gerçi yaÅŸayan babalarla da meseleler çözülüyor mu pek emin deÄŸilim. * Kadın, erkek kimliklerinin önemli olmadığı gerçek insan sevgisinin esas olduÄŸu bir çaÄŸdayız. Asıl olan "insanın" cinselliÄŸinde, cinsel kimliÄŸini belirlemede deÄŸiÅŸken ve cinsiyet kimliÄŸinden bağımsız bir alanda yaÅŸayabilmesi. Romanında da Kader tam bu eksende deÄŸerlendirilecek ÅŸahane bir kadın. Seher’in Kader ile bağından ve de Yakup’a olan ilgisinden biraz bahsedelim mi?Tam da kimlik politikaları yüzünden zorbalığa maruz kaldığımız bir dünyada gerçek insan sevgisinin anlamından pek emin olmamakla birlikte Kader’i ben de önemsiyorum. Ev’in temellerinden biri o. Benim romanlarımda kadın arkadaÅŸlığı, kızkardeÅŸlik hep önemli olmuÅŸtur. Kader’in kimliÄŸini kurarken, bir kız çocuÄŸu olarak büyümenin, kadın olarak var olmanın zorluklarını da, o zorluklara raÄŸmen gümbür gümbür bir varoluÅŸ cesareti taşımanın ışıltısını da görmek istedim. “Her ÅŸeye raÄŸmen†diyebileceÄŸimiz bir karakter kurmak istedim. Dünyaya raÄŸmen bir karakter. Çünkü hepimiz öyleyiz. Yakup’a gelince, o romanda aÅŸkın hayatımızda neye tekabül ettiÄŸine bakmak, sarsıntılı duyguların altındaki esas motivasyonu kurcalamak için var. AÅŸkı acıklı ve komik bir ÅŸey olarak resmetmeyi seviyorum. * Senin satıraralarından “Hiç canım yanmıyormuÅŸ, yol beni yormuyormuÅŸ gibi kuyruÄŸu dik tutmaya çalışarak yu¨ru¨yorumâ€Â çok etkileyici. Galiba bu hepimizin ağır yükü. Neden hep güçlü görünmek zorunda hissediyoruz kendimizi?Sence de bunu bize çok yanlış öğretmediler mi Ebru? Güçlü görünmenin matah bir ÅŸey olduÄŸunu öğrettiler. Bu uÄŸurda icabında mış gibi yapmayı öğrettiler. Belki de hiç farkında olmadan, kendimizden, hallerimizden utanmayı öğrettiler. SavaÅŸ alanlarında kanımız akmıyormuÅŸ gibi gezindik durduk saçma sapan. Halbuki kan akıyor iÅŸte, git uzan, yaranı sar, dinlen bir yerde, deli misin? ( Gülüyoruz) Neyse ki asıl gücün olduÄŸun gibi görünebilmek olduÄŸunu zamanla öğreniyor insan. * Hakikatimizle barıştıktan, kabul et devam et ‘i keÅŸfedip, içselleÅŸtirdikten sonra hayat bu kadar zor olmasa gerek ? Ne dersin?Hayatın hep kendine göre zorlukları olacağından yana pek kuÅŸkum yok açıkçası. Ama onu daha da zorlaÅŸtırmak için çabalamamak kesinlikle iyi fikir! Hayatta olmanın doÄŸal yan etkisi diyebileceÄŸimiz o varoluÅŸ sancıları pek öyle kendini bulmakla, çakra açmakla, terapiye gitmekle, yolculuÄŸa çıkmakla filan çözülecek ÅŸeyler deÄŸil. ErmediÄŸimize göre hayatın içinde savrulmaya devam edeceÄŸiz. Belki de asıl mesele korkmadan yürümek ve biraz neÅŸe ve ahenkle o savruluÅŸu usulca salınmaya çevirebilmektir. Yoksa kimseye aman ha savrulma diyemem ben. Sadece az hasarlı, saÄŸlıklı savrulmalar dileyebilirim. Savrulmak da müthiÅŸ öğretici bir ÅŸey neticede. * Başımıza gelenleri yok saymak en kolayı deÄŸil mi? Seher ise yok saymayıp, derinlere indi. Ä°ÅŸte bu çok cesurca geliyor bana. Yok saymak mutlak bir çözüm olsaydı en kolayı ve acısızı olurdu ama gerçek dediÄŸimiz canavar katiyen ölmüyor. En hazırlıksız anımızda muhakkak karşımıza çıkıyor. Velhasıl kendi rızamızla tanışıp onunla ne tür bir iliÅŸki kuracağımıza karar vermek daha akıllıca sanki. * Ogo karakterine hasta oldum, Ogo gibi bir arkadaÅŸ istiyorum hatta, YolculuÄŸunuz sırasında seçtiÄŸiniz yemeklerden tam bir ÅŸikemperver lezzet düşkünü bir dost olduÄŸu çok belli. Aslında bir nevi Seher’in güvendiÄŸi kanat hatta manevi Ev’i. Belki yıllardır bulamadığı ailesi. Son sözünde diyorsun ki Ogo olmadan yolculuk nasıl olurdu bilmiyorum. Çünkü Ogo ile de kolay deÄŸil. Peki tek başına çıksaydı bu yola neler deÄŸiÅŸirdi?Haklısın, o nefis filmde de dendiÄŸi gibi, “Ama arkadaÅŸlar iyidir.†Onlar bizim seçilmiÅŸ ailelerimiz. Seher yola tek başına çıkmadı. Zaten belki de esas hikâye burada baÅŸlıyor. Kendini en yalnız hissettiÄŸi anda bile aslında yalnız olmayışında. Belki de sandığımız kadar yalnız deÄŸilizdir. Ama hayattan memnun olabilmek için sürekli birini ya da bir ÅŸeyi beklemeye odaklanmışsak, etrafımızdakileri göremeyebiliriz. * Ev’de leziz yemekler, Åžerbet hanım, Ogo sayesinde neredeyse baÅŸrolde. Hatta Ogo’nun ve Seher’in yemek seçimlerinden karakter tahlili bile yapabiliyoruz. Dalgın kurabiye Seher‘in red edilmiÅŸ çocukluÄŸundan ötürü kendini sevmemesi, blumia’nın izlerini taşıdığını anlıyoruz. Ancak Ogo’nun hayata baÄŸlılığı, lezzetli seçimleri ve Åžerbet hanım Seher’in bakış açısını yumuÅŸatıyor gibi. Ne dersin? Biz kadınlar neden hakikatimizi ararken hunharca vücudumuza bu kadar zarar veriyoruz? Yemekten ve hayattan tat alabilmek, aÄŸzımızın tadının yerinde olmasıyla ilgili sanırım. Beden meselesine gelince, bir kere toplum bedenimizle saÄŸlıklı bir iliÅŸki kurmamıza pek müsaade etmiyor. Hele ÅŸimdi sosyal medya, görünür olma coÅŸkusu, onaylanma arzusu filan, insanın doÄŸasındaki basit ihtiyaçları hastalıklı bir yere sürüklüyor. Bunun dışında, genel olarak bedensel ya da ruhsal acı çekmenin önkoÅŸul sayıldığı iliÅŸkiler yaÅŸama eÄŸilimindeysek, gerçek aÅŸkın tam da bu olduÄŸu ÅŸeklindeki romantik yalana boÅŸ verip içimizdeki özyıkım eÄŸiliminin kaynağını merak etmemiz yerinde olur herhalde. * Anlamak deÄŸiÅŸmeye yaramıyor deÄŸil mi? “GeçmiÅŸi yok saymadan ama bir mezar misali içine kıvrılmak yerine albu¨mdeki fotoÄŸraflara bakar gibi dışarıdan bakmayı deneyerek†deÄŸiÅŸebilir miyiz?Seher böyle iddia ediyor, evet. DeÄŸiÅŸmek deÄŸilse de sakinleÅŸmek için. Ama ancak uzun süre geçmiÅŸin fotoÄŸraflarıyla savaÅŸtıktan sonra söyleyebiliyor bunu. Elbette denesek iyi olur ve bu romanı da belki böyle bir öneriyle yazmışımdır. Daha doÄŸrusu baÅŸlarken elimde olmayan bu öneri romanla birlikte ortaya çıkmış olabilir. Ama sonuçta edebi bir metin bu, bilirkiÅŸi raporu deÄŸil. Velhasıl gazetelere çıkıp, büyük büyük laflarla hayatı çözmüş bitirmiÅŸ biri gibi konuÅŸmak, kimseye akıl vermeye soyunmak istemem. Hem o fotoÄŸraflarla barışabilmek için evvela kavga etmek gerekiyordur belki de. * “YemeÄŸi ikiye bölen insanlar ikiye ayrılır; bu¨yu¨k parçayı alanlar ve bu¨yu¨k parçayı karşısındakine uzatanlar.†Hiç du¨şu¨nmeden bu¨yu¨k parçayı Seher’e veren Ogo! Böyle bir insan var mı hayatında?Ebette. Elindeki ekmeÄŸi bölüşürken büyük parçayı karşındakine uzatmak, fazladan iyilik, cömertlik deÄŸil, doÄŸal bir refleks bence. Aksine bunun normal sayılmadığı bir dünya ÅŸaşırtıyor beni. * Romanında evsiz Suriyeli mültecilere de deÄŸiniyorsun ve insanların bu çaresiz insanlara yaptığı zulümlere insani bir eleÅŸtiriyle yaklaşıyorsun. Birileri hayat kurma yolunda canını verirken baÅŸka birileri bunu fotoÄŸraflıyor, bu fotoÄŸrafla ödül alıyor. Klavye kahramanları ah vah deyip fotoÄŸrafı alkışlıyorlar. Ama sonuç hiçbir ÅŸekilde deÄŸiÅŸmiyor. Hatırlanan sadece foto. O aile ya da mülteciler deÄŸil. Bu ikiyüzlü tavır hakkında ne düşünüyorsun?Esas karşı olduÄŸum fotoÄŸrafın kendisi deÄŸil, olan bitenden haberdar olup tavır alabilmek için o fotoÄŸrafa da ihtiyacımız var çünkü. Benim temel rahatsızlığım, o fotoÄŸrafa karşı takındığımız riyakar tavır. Aylan bebek için aÄŸlayan insanla, başına gelen her felaketin faturasını ülkesindeki sığınmacılara kesen aynı insan. BaÅŸkalarının felaketi karşısında insani vazifelerimizi yapmamız, yapmıyorsak da hiç deÄŸilse gölge etmememiz, zaten cehenneme dönmüş hayatların kıyısında zebani gibi dikilmememiz gerekir.* Ä°spanya’da yaşıyorsun ve eÅŸin ünlü bir müzisyen. Åžahane bir beraberliÄŸiniz var. Beraber seyahatlere çıkıyor musunuz? EÅŸin hayatının neresinde?Ä°kimiz de dünyaya anlama arzusuyla bakan meraklı tipleriz. Fırfırlı tatillerden ziyade yaÅŸamak, tanımak için farklı yerlere gitmek çekiyor ilgimizi. Bugüne kadar çeÅŸitli vesilelerle Küba’dan Çin’e farklı yerlerde, yıllarca olmasa da “yaÅŸadık†diyebileceÄŸim sürelerde, bazen ayrı ayrı, bazen birlikte kaldık. Her anımız dip dibe geçmiyor ama birbirimizin varlığından çok güç alıyoruz. FIRFIRLI TATÄ°L TARÄ°FÄ°NE BAYILDIM * Ev ‘de o kadar farklı yemek ve lezzetler var ki yolculuÄŸun sırasında en sevdiÄŸin yemek neydi? Öğrendiysen tarifini verir misin?Belki güleceksin ama yolculuk boyunca yediklerim içinde en unutamadığım, otuz küsür kilometre yürüdüğüm bir gün, su toplamış ayaklarım yüzünden adım atamaz hale gelip Atlantik kıyısına çökerek yediÄŸim tereyaÄŸlı ekmekti. Yoldaki bir balıkçı köyünün fırınından aldığım sıcak ekmeÄŸin üstüne tereyağı sürüp zil çalan karnımı doyurmuÅŸtum. Sanırım yorgunluk ve o anın muhteÅŸemliÄŸi yediÄŸim ÅŸeyin lezzetini köpürtmüştü. Tarife gelince... Önce bir amaca giden bir yolda epeyce yoruluyorsun. Yürüyemeyecek hale geldikten sonra olduÄŸun yere çöküyor ve bir dilim ekmeÄŸe bir parça tereyağı sürüyorsun ve sonra baÅŸka hiçbir ÅŸey düşünmeden, gözlerini kapayıp, sadece aÄŸzındaki lezzete odaklanarak yiyorsun. Hayat bir an için güzelleÅŸiyor, hak edilmiÅŸ ve muhteÅŸem bir ÅŸeye dönüşüyor.* Yemek yapıyor musun? Hatta tarif de versen ve hepimiz denesek?Kolay ve lezzetli olduÄŸu için Camino de Santiago yolunda da sık sık yapıp yediÄŸimiz basit bir Aztek mezesinin tarifin vereyim istersen. Guacamole. Bir avokadoyu soyup üstüne misket limonu sıktıktan sonra çatal yardımıyla güzelce eziyoruz. Kırmızı soÄŸan ve domatesi minik minik kesip karıştırıyor, üstüne azıcık taze kiÅŸniÅŸ ilave ediyoruz. Biraz da tuz ve karabiber. Sonra hazırladığımız karışımı ekmeÄŸimize sürüp afiyetle yiyoruz. Burada kiÅŸniÅŸ çok mühim, bütün hikâyeyi o deÄŸiÅŸtiriyor. * Caldo Verde çorbası sana ne hatırlatıyor?Tek adıma daha takati kalmamış bacaklarımı sürüyerek girdiÄŸim esnaf lokantalarını, sıcacık çorbalarla çözülen buzlarımı, günlerce süren zorlu ama muhteÅŸem bir yürüyüşten kalan tatlı hatıraları... * Barcelona’da neler yapıyorsun? Ait olduÄŸun evinde misin?Bolca yürüyor ve yazıyorum. Gerçi bu sene iki buçuk ay sokaÄŸa çıkma yasağıyla evdeydik. O kadar uzun içinde kaldım ki sonunda ona ait oldum sanırım. Bir ÅŸeye ne kadar uzun bakarsanız o kadar çok anlıyor, baÄŸ kuruyorsunuz. Evler de böyle, insanlar da. * Huzursuz ruhlar olarak deneyimlerimiz, yaÅŸamımızı paylaÅŸtıklarımızla daha demlenip huzurlu ruha doÄŸru ilerliyor muyuz? MuhteÅŸem 40’lara yol alırken denge’yi oturttun mu?Dengeye inanmıyorum, hayata inanıyorum! O kadar çok inanıyorum ki kusursuz dengeyi bizden esirgese bile, savruluÅŸumuza ahenk katmak konusunda bir güzellik yapacağına şüphem yok. Bunca zaman misafir ettiÄŸine bakılırsa o da bizi seviyor olmalı. Küçük ve muhteÅŸem hayatımız, evimiz, ocağımız.
Ebru D. DedeoÄŸlu
Read more:
https://www.turkish-media.com/forum/topic/643450-nermin-yildirim-hepimize-sicak-bir-ev-lazim/