News - Haberler
Hepimiz kendi lojmanımızdayız
| Saturday, 01.02.2021, 04:07 PM | (191 views)
Hepimiz kendi lojmanımızdayız
figure >
Yazar Ebru Ojen ile sert, gerçekçi ve çarpıcı üslupta yazdığı yeni romanı “Lojman†için buluştuk. Etkileyici bir yazar. Dünya üzerinde her toplumun bir şekilde anneliği mantık sınırları dışında kutsadığını düşünüyor.
FotoÄŸraf: Vedat ARIKBir yazar olarak asıl meselesinin yapı-beden iliÅŸkisi olduÄŸunu söylüyor. Ebru Ojen ile buluÅŸtuk. - Yeni romanınız Lojman’da karlar içinde küçük bir lojmanda yaÅŸayan bir ailenin hikayesini anlatıyorsunuz. Oldukça sert, cesur ve geleneksel söylemlerin dışında bir anlatım. Hepimiz kendi lojmalarımızda nefessiz mi yaşıyoruz?Romanın bakış açısıyla evet. Bununla ilintili olarak lojman alegorik oluÅŸunun dışında göründüğü gibidir de. Bir kuruntu olmanın ötesine geçtiÄŸi halde yapıyı temsil eden öğelerin en acımasızı en sinsisidir. Bir fanatizm simgesi olmakla kalmayarak sahtekar yaratıcısının emirlerini harfi harfine yerine getirir. Lojman benzeri herhangi bir yapıdan dışarı adımımızı attığımızda fiziksel olarak dışarıya çıkıyor olmamız tüm benliÄŸimizle ondan kopmuÅŸ olduÄŸumuz anlamına gelmeyecektir. Biz artık ona, o artık bize bulaÅŸmıştır. Yapı, ilk temastan itibaren bedenimizde, ruhumuzda, düşünce sistemimizdedir. Ä°liÅŸkilerimizi bu ÅŸekilde örgütler, yalnızlığımızı bile onun üzerinden kurarız. - Biz kadınlar üzerinde yüzyıllardır varolan annelik baskısına da deÄŸiniyorsunuz. AnneliÄŸin kutsal olmadığını düşünüp savunsak da yaÅŸadığımız toplumda annelik abartılan, hatta ilahi bir durum. Herkes anne olmak zorunda deÄŸil ve bu bir görev de deÄŸil. AnneliÄŸin kutsal ve ilahi olduÄŸunu düşünmek samimiyetsizliÄŸe girmiyor mu?Bu konu uzunca üzerine düşünülmesi tartışılması gereken bir konu. Burada kısaca cevap vermek bizi ne kadar tatmin eder bilemem ama şöyle ki; anneliÄŸin kutsanması gerçekleÅŸtiÄŸi sınırlar içerisinde devamlılık arz eden organize bir kötülüğün kokusunu ulaÅŸtırıyor burnuma. Ãœstelik bu gerçek sadece bizim toplumumuza ait bir mesele deÄŸil. Dünya üzerinde her toplum bir ÅŸekilde anneliÄŸi mantık sınırları dışında kutsamış bulunuyor. Bunun birçok nedeni elbette vardır ama bu ayrı bir araÅŸtırma konusu. Bir yazar olarak benim özellikle ilgimi çeken bir alan olmadığı için romanıma çalışırken de asıl meselem olan yapı- beden iliÅŸkisi üzerine yoÄŸunlaÅŸarak araÅŸtırmalarımı sürdürdüm. Kadınlık - annelik üzerine özellikle çalışmadım, genel olarak yazarlığımda da ilgimi çeken, ilgilendiÄŸim konular arasında deÄŸildir. Annelik konusu romanımın temel konusu olmamakla birlikte karakterleri yazarken, düşünmeler, okumalar, deneyimler sonucunda ulaÅŸtığım açık gerçekte görüyorum ki gündelik hayatın yaratımı da dahil cinsiyetlerin ve onlara yüklenenlerin (babalık, annelik gibi) durduÄŸu yerin doÄŸamıza ait nüveleri yok ettiÄŸi. Bu kendince bireysel, toplumsal deformasyonlara sebep oluyor tabii ki. Samimiyetsizlik de bu baÄŸlamda toplum ve birey için önemsenecek boyutlardaki erozyonlardan biri. - Anne-çocuk iliÅŸkisi ne kadar sahici?Bilmiyorum. Buna vakıf olmam zor. Hele ki bugüne kadar dünyaya bir çocuk getirmemiÅŸ biri olarak benim söyleyeceklerim, konu üzerine fikir yürütmenin ötesine geçemez. Ama elbette düşünmek isteyeceÄŸim! Buna yani düşünmeye cesareti olan bir kimse olarak ben, anne- çocuk iliÅŸkisini kiÅŸilerin deneyimlerinden bağımsız ele aldığımda bu karanlık münasebetin sahiciliÄŸini tartışacağım alanı açmış oluyorum. Bu tarafı iÅŸin neÅŸe verici tarafı, iÅŸ “sahi†olana gelince sanırım bu iliÅŸki birçok kiÅŸi için yaralı, düğümlü bir problematiÄŸe dönüşüyor. - Sanal bir alemde yaşıyoruz ve bütün iliÅŸkiler gerçekliÄŸini kaybetmiÅŸ durumda. Sadece pozitif duygular barındıran, sürekli gülen, çizgi film karakterleri gibi davranılmamız bekleniyor. Halbuki gerçek negatifi ve acıyı da içinde barındırıyor. Romanda da gerçek ve sanrı ayrımını görüyoruz. Duvarlarımızı yıkıp sanrılardan kurtulup gerçek ve özgür olabilecek miyiz?  KeÅŸke bununla ilgili bir öngörüm olsaydı. Yazık ki bunu bilme gücüm yok. Özgürlüğün anlamı ise herkes için deÄŸiÅŸkenlik gösterebilir. Bazen baÅŸka kültürlerden insanlarla tanıştığınızda davranışları, düşündükleri ile o güne kadar özgürlük kavramı üzerine düşünmediÄŸiniz bir fikri yapısıyla karşınızda beliriverirler ve inandıklarınız bir anda yıkılıverir. Özgürlük kavramı da diÄŸer kavramlar gibi çok boyutlu bir kavram ve tek başına düşünüldüğünde elimize çok fazla ÅŸey bırakmaz. M. D. Sade’ın Can çekiÅŸen ateist adlı kitabında geçen ÅŸu cümle kavramları tek başına düşündüğümüzde başımıza gelecek olanı çok güzel açıklar aslında “koca bir meyve hasadı yapabilecekken çiçek toplamakla yetinmiÅŸ oluruzâ€Â SUÇLU ARAMAK ZAMAN KAYBI- Ä°ktidar beden iliÅŸkisi üzerine konuÅŸalım biraz. Günümüz gösteri çağında bedenimizle iliÅŸkimiz ruhumuzun önüne geçmiÅŸ durumda. Lojman’da da iktidar beden iliÅŸkisine deÄŸinip, bir nevi yapıların bedenimizin davranışını etkilediÄŸini ve deÄŸiÅŸtirdiÄŸini ima ediyorsunuz. Peki neden ve nasıl? Yapılar duyguya, bedene elbette etki eder. Bunu (yaÅŸadığımız evler, binalar da dahil olmak üzere) kurum üzerinden ele alırsak bir adliye binasına girdiÄŸimizde, ya da bir ÅŸekilde karakolda, okulda, hastanede olmak zorunda kaldığımızda, ilk andan itibaren fark ederiz. Onlarla temas içinde olmak duygusal alanımızdan düşüncelerimize kadar bizi etkiler. Bu anlamda romanda da bu konu bir imanın dışına çıkıyor. Açık açık kurumsal yapının roman karakterleri üzerinde nasıl bir etkisi olduÄŸunu görüyoruz. Karakterlerin hareket alanı kısıtlanıyor, iletiÅŸim biçimleri ÅŸekilleniyor, bir doÄŸa manzarasının orta yerinde olmalarına raÄŸmen doÄŸanın saÄŸaltıcı kuvvetinden mahrum kalabiliyorlar. Suç konusu ise baÅŸlı başına bir alan. Suç bir yasaÄŸa aykırı davranış ise eÄŸer, suçlu yasaÄŸa aykırı davranan kiÅŸidir. Bu baÄŸlamda bir suçlu aramak zaman kaybı. Meseleye suç- suçlu baÄŸlamında bakamayız. Bu bizi bir yere götürmez. Yıkıma ya da çözüme yönelik fikirsel çalışmalar bizim konuyu yüksek bir düşünce alanından ele almamızı saÄŸlar. - Her konuÄŸuma soruyorum. Nasıl yazıyorsunuz? Belli bir ritüelim yok. Ama yazmak için çok erken saatleri tercih ediyorum. Masa başında çalışamam, zorlanıyorum. Genelde bir yere yaslanıp uzanarak yazarım ve okurum. Yazarken kahve sigara vs gibi yardımcı unsurlar kullanmam. Sesizlik ve düzen benim için mühimdir. Yazma alanım düzenli, temiz deÄŸilse düzenler, temizler yazmaya öyle baÅŸlarım. DOSTLAR SOFRAM YOKTUR- EkÅŸi sözlükte sizin için tatlı, neÅŸeli hatun yorumlarını okuyunca rahatladım gerçi… Sofralar bizi kendimize ve birbirimize yakınlaÅŸtıran, çözüme ulaÅŸtıran bir yer sanki. Dostlar sofranızı anlatır mısınız?Benim için kim neÅŸeli demiÅŸ bilmiyorum ama teÅŸekkür ederim, ince ruhlu bir kiÅŸiymiÅŸ. Oysa gerçek bu mu? Benimle uzun vakitler geçiren insanlara sormak gerek belki de. Bunu yazan kiÅŸinin benimle yakın bir iliÅŸki içinde olmadığı aÅŸikâr. Dostlar sofram ise yoktur. Misafir seven biri deÄŸilimdir. Ä°nsanların birbirlerini çok kısa ziyaret etmesinden yanayım. Ben de baÅŸkalarının evlerinde uzun vakitler geçirmekten pek hoÅŸlanmam. Hemen evime dönmek isterim. - Philiph Roth hakkında bir makale okurken, Roth’un hayatında hiç yemek yapmadığını ve sadece güvendiÄŸi insanların yaptığı yemeÄŸi yediÄŸini öğrendim. Her zaman en çok tercih ettiÄŸi de çorba ve türevleriymiÅŸ. Yemek yapma konusunda ne düşünüyorsunuz? Klasik lezzetler ilgimi çeker. Sebze yemekleri yapmayı ve yemeyi severim. - En sevdiÄŸiniz yemek ve severek yaptığınız yemek?  Özel olarak çok sevdiÄŸim bir yemek yok aslında. Yemek konusu bana rahatsızlık (olumsuz anlamda deÄŸil) veren bir konu. İkinci romanımda yazdığım ana karakter ile ilgili olarak birçok zehirli yemek tarifi vermiÅŸtim. Merak edenler okuyup o bölümü özellikle inceleyebilirler.- Nasıl eÄŸleniyorsunuz?Beni çok ÅŸey eÄŸlendirebilir. Karikatürler, filmler, kitaplar, oyunlar, yakın arkadaÅŸlarım. Özellikle kardeÅŸim beni çok güldürür. Hayatımda hiç kimseye ona güldüğüm kadar gülmemiÅŸimdir. - Bu aralar ne okuyorsunuz? Ne izliyorsunuz?Gün içinde bir kaç kitap birden okuyorum aslında. Bu hafta baÅŸladığım bir roman var, Javier Cercas’ın Sahtekâr adlı kitabı. Film ise; en son gündelik yaÅŸamı sinemaya müthiÅŸ bir lirizmle aktaran minimalist yönetmen Yasujiro Ozu’nun 1949 yapımı “Geç gelen bahar†filmini tekrar izledim. Kendisi o ekolden sevdiÄŸim bir yönetmendir.
Ebru D. DedeoÄŸlu
Read more: https://www.turkish-media.com/forum/topic/655491-hepimiz-kendi-lojmanimizdayiz/
Read more: https://www.turkish-media.com/forum/topic/655491-hepimiz-kendi-lojmanimizdayiz/
Other News
CHP lideri Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a başörtüsüyanıtı
CNN Türk'te zam sansürü
Hasan Can Kaya'dan 'Exxen'için yeni proje
Süleyman Sarılar canlıyayın sürelerini paylaştı:‘AKP’ye 766, HDP’ye 51 dakika ayırdık’
Somali’de Türk firmasınınşantiyesine intihar saldırısı
Vitrindekiler...
Romaİmparatorluğuçökerken…
Özlem Türeci ve UğurŞahin Der Spiegel'in kapağında
Çocuğuna bağımlıolmayan ebeveynlere
Erdoğan’ın‘kimse para verip almasın dediği’Sözcügazetesi, Meclis uygulamasındançıkarıldı