Menderes erken seçim tarihini açıklasaydı 27 Mayıs önlenebilirdi
figure >
Neden İlker Başbuğ? Önce Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 600 yıllık tarihsel kesitte yaşanan güç mücadelelerini, büyük çarpışmaları, taht kavgalarını yazdı. Sonra 1923’ten 1961’e kadar geçen 38 yılda, yaşananlara ışık tuttu. Hangi tarihsel kesitte, hangi güçler ve temsilcileri nasıl karşı karşıya geldi, kimler kazandı, kimler kaybetti? 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, okullarda ders kitabı olarak okutulabilecek nitelikteki “Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi†serisinin üçüncüsünde Türkiye ve dünya için çok önemli bir dönem olan 1961-1980 dönemini anlattı. Darbeler, terör, kontrgerilla ve daha fazlası... Başbuğ ile buluştuk, bugün yaşananların tohumlarının atıldığı o döneme gittik.
- 27 Mayıs darbesi, toplumun bugün de ÅŸahit olduÄŸumuz kesin çizgilerle bölünmüş bir yapıya dönüşmesinin baÅŸlangıcı olmuÅŸtur. - Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nu çöküşe getiren ana neden ekonominin iflas etmesiydi. Demokrat Parti döneminde 1958 yılı ekonomik çöküşün baÅŸlangıcıdır.- AnarÅŸi ve terör aylarını planlayan ve icra eden örgütlerin, 12 Eylül günü yakalanmamak için, eylemlerine son vererek, yeraltına girmeye çalıştığı söylenebilir.- Türkiye Masası Sorumlusu Henze’nin “Müdahale bizim için iyidir. Bir ÅŸey yapılmasına gerek yok†demesi ABD’nin 12 Eylül’ün arkasında olduÄŸunu gösteriyor. - 3 Aralık 1990 günü Özel Harp Dairesi’nin bünyesinde “kontrgerilla†diye bir kuruluÅŸ bulunmadığı açıklanmıştır. Ben de, öyle bir yapılanmayı ne gördüm, ne de ÅŸahit oldum. - Yeni kitabınızda bu kez de Türkiye’nin çalkantılı 1961-1980 yıllarını kaleme aldınız. Ãœstelik öyle bir dönem ki hâlâ aydınlatılamamış pek çok karanlık olay var. Söyler misiniz, bugün yaÅŸananların tohumları aslında o yıllarda mı atıldı?  Kısa bir cevap: Evet…  - Ne açıdan?Özellikle toplumun bölünmüşlüğü açısından…  - “Güç Odakları’nın Mücadelesi kitaplarından çıkabilecek genel bir tespit ÅŸu olabilir: “Ekonomik çöküntüyle siyasal çöküntü arasında direkt iliÅŸki vardır†görüşündesiniz.. Açar mısınız? Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nu çöküşe getiren ana neden imparatorluÄŸun ekonomisinin iflas etmesiydi. Yakın tarihe gelirsek, Demokrat Parti döneminde 1958 yılı, ekonomik çöküşün baÅŸlangıcıdır. Dış ödemeler dengesi bozulmuÅŸ, döviz darlığı ortaya çıkmış ve enflasyon artmıştır. AÄŸustos ayında IMF denetimini hükümet kabul etmiÅŸtir. Ekim 1959’da ABD, Türkiye’nin istediÄŸi 300 milyon dolarlık yardımı vermemiÅŸtir. 1970’li yılların sonuna gelinirken, 1978’de enflasyon oranı yüzde 44’e, 1979’da yüzde 68’lere tırmanmıştır. GSMH yıllık artışı 1978’de yüzde 2.9, 1979’da ise yüzde 0.4’e düşmüştür. GeçmiÅŸte yaÅŸananlar, ekonomik istikrarın olmadığı bir dönemde siyasal istikrarın da olmadığını bize gösteriyor. 17 Åžubat 1923’te Ä°zmir Ä°ktisat Kongresi’nin açılış konuÅŸmasında Atatürk bunu açık olarak söylüyor: “Tarih, milletlerin yükselme ve düşmesi sebeplerini ararken, birçok siyasi, askeri ve sosyal nedenler saymaktadır. Fakat bir milletin yükselmesiyle ve düşmesiyle ilgili olan milletin ekonomisidir.â€Â - Menderes 25 Mayıs 1960 günü EskiÅŸehir’deki konuÅŸmasında “Yolumuz serbest seçim yoludur. Memleketimizde demokrasinin yerleÅŸtirilmesinin yolu budur. Fakat her ÅŸeyden önce düzenin korunması kati bir zorunluluktur†diyor. KonuÅŸmasının demokrasi açısından bir bedeli oldu mu? 23 Mayıs 1960 günü DP Genel Ä°dare Kurulu toplantısında Sıtkı Yırcalı, “Derhal seçimleri yapacağımızı açıklayayım†deyince, Adnan Menderes’in cevabı “derhal†olmuÅŸtu. EÄŸer Menderes, 25 Mayıs 1960 günü EskiÅŸehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi. Çünkü erken seçim kararı almış bir hükümete karşı bir askeri darbenin gerçekleÅŸtirilmesi, açıkça milletin siyasi iradesine de vurulacak bir darbe olurdu. - Yine öngörünüz üzerinden gitmek istiyorum: Diyorsunuz ki: “27 Mayıs darbesi önlenebilirdiâ€. Varsayalım ki önlendi, bugün ortaya daha farklı bir tablo mu çıkardı? 27 Mayıs askeri müdahalesi Cumhuriyetin getirdiÄŸi siyasal sisteme vurulan ilk darbenin adıdır. Elbette DP iktidarının, son yıllarında anayasayı ihlal eden, Tahkikat Komisyonu’nun kurulması ve yetkilerle donatılması gibi uygulamaları olmuÅŸtur. Ama çözüm askeri darbe olmamalıydı. Ä°ÅŸin diÄŸer bir önemli noktası ise ABD CIA BaÅŸkanı’nın, 28 Nisan 1960 günü yaptığı bir konuÅŸmada söylediÄŸi gibi, “Türkiye’de seçimler yapılacak olursa, CHP bu seçimleri kazanabilecektir†diye bir deÄŸerlendirme yapmış olmasıdır. Yani seçimler erkene alınabilseydi, iktidar seçim yoluyla deÄŸiÅŸebilecekti. 27 Mayıs darbesi, kendinden sonra gelen askeri müdahaleler üzerinde de önemli tesirler yaratmıştır. Siyasi tecrübeye ve olgunluÄŸa sahip kiÅŸilerin siyaset sahnesinden uzaklaÅŸmasına neden olmuÅŸtur. Daha da önemlisi, toplumun bugün de ÅŸahit olduÄŸumuz kesin çizgilerle bölünmüş bir yapıya dönüşmesinin de baÅŸlangıcı olmuÅŸtur. - 27 Mayıs darbesinde neredeydiniz? Kuleli Askeri Lisesi’nde son sınıf öğrencisiydim. O yıl sonunda Kara Harp Okulu’na gittik. - 22 Åžubat 1962’de de darbe giriÅŸimi oluyor, ancak öncesinde, 5 Åžubat’ta BaÅŸbakan Ä°nönü Kara Harp Okulu’na geliyor. Siz de kendisini karşılayan merasim bölüğündesiniz ve 22 Åžubat’ta öğle saatlerinde bir emir veriliyor...Evet, 22 Åžubat öğle saatlerine doÄŸru depolardaki silah ve teçhizatımızı alma emrini aldık. Ortada olaÄŸanüstü bir durum olduÄŸu belliydi. Tabur Komutanımız Kur. Bnb. Bahtiyar Yalta idi. Yalta, hepimizin örnek aldığı, deÄŸerli ve karizmatik bir subaydı. Talat Aydemir’e yakındı. Yemekhanelerde her an göreve hazır olarak bekliyorduk. Gece yarısını geçmiÅŸti. Tabur komutanımız geldi. Ordu içinde silahlı bir çatışmaya neden olunmaması için harekâttan vazgeçildiÄŸini söyledi. Toplum psikolojisinin hâkim olduÄŸu bir yerde, genç ve tecrübesiz bireylerin, “bireysel davranması†mümkün deÄŸildir. Böyle bir davranış ÅŸekli de bu bireylerden pek beklenmemelidir. Olayların deÄŸerlendirilmesi ve yargılanmasında bu nokta dikkate alınmalıdır.  - Talat Aydemir’in 22 Åžubat darbe giriÅŸimi niye tutmadı? 22 Åžubat darbe giriÅŸiminin en kritik anı saat 16.00 civarlarında yaÅŸandı. Binbaşı Fethi Gürcan, Muhafız Alayı’nın komutasını eline geçirmiÅŸtir. O anda, CumhurbaÅŸkanı, BaÅŸbakan, hükümet üyeleri ve komutanlar Çankaya’da toplantı halindeydi. Gürcan, Talat Aydemir’e telefon ederek, durum hakkında bilgi verdikten sonra, “Hepsini enterne edeyim mi†diye, Aydemir’in emrini sorar. Aydemir, “Hayır. Serbest bırakacaksınız, çıkacaklar†der. Ä°nönü daha sonra o anı “Şimdi kaybettiler†diyerek deÄŸerlendirmiÅŸtir. 15 TEMMUZ Ä°LE KIYASLANAMAZ- Talat Aydemir ve Seyhan’ın darbe giriÅŸiminin planlı ve hazırlıklı olmadığını söylüyorsunuz. Birçok yanıyla bu kalkışma 15 Temmuz ile çok kıyaslandı; katılır mısınız? Hayır, katılmıyorum. Elbette ikisi de darbe giriÅŸimi. Fakat aralarında daÄŸlar kadar fark var. Her ÅŸeyi bir tarafa bırakın, 22 Åžubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’te darbe giriÅŸimlerinde, Talat Aydemir ve arkadaÅŸları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde olabilecek çatışmaları önlemek için darbe giriÅŸimlerine son verdiler. Hatta 21 Mayıs’ta Aydemir, ölüme gideceÄŸini bile bile bu kararı aldı. 15 Temmuz darbe giriÅŸiminde ise FETÖ’cüler bırakın TSK içindeki çatışmayı, Türk milleti üzerine ateÅŸ açmaktan bile çekinmediler. Bu iki darbe giriÅŸiminin kıyaslanmasının doÄŸru olmadığını düşünüyorum. - Asıl sorun “Türkiye’nin bir türlü burjuva demokrasisine geçememesi†midir? Diyelim ki “bir milli burjuvazi†tarih sahnesinde yerini aldı, ne deÄŸiÅŸirdi? Türkiye’de arzu edilen milli burjuvazi oluÅŸabilseydi, Batı modellerinde olduÄŸu gibi, bu burjuvazi toplumun demokratikleÅŸmesi sürecine olumlu katkılar yapabilecekti. Ekonomik gücü, siyasal irade üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanabilecekti. O zaman da ortada farklı karmaşık baÄŸlantılar, vesayet ve temsil iliÅŸkileri de olmayacaktı. Ama eÄŸer bir ülkede burjuvazi devletin kendisine saÄŸladığı imkânlarla geliÅŸiyorsa, bu burjuvazinin demokratikleÅŸme yönünde bir baskı unsuru olması söz konusu olamaz. İNÖNÜ’NÃœN BAÅžBAKAN OLMASI TÃœRKÄ°YE İÇİN BÃœYÃœK ÅžANSTI- Kitapta “22 Åžubat darbe giriÅŸiminden sonra ordu içindeki gizli yapılanmaların faaliyetlerine devam ettiÄŸini†okuyoruz. Niye önlenemedi? 27 Mayıs askeri darbesi Türk ordusunun komuta kademesini siyasetin içine bulaÅŸtırmıştı. Ordunun üst komuta kademeleri alt kademelerin üzerinde bir türlü kontrol saÄŸlayamadı. Hatta alt kademelere taviz verildiÄŸi durumlar bile oldu. Türkiye ancak 1965 seçimlerinden sonra siyasal istikrara kavuÅŸabildi. 1961-1965 sürecinde, bu kaotik ortamda, Ä°smet Ä°nönü’nün baÅŸbakan olması Türkiye için büyük bir ÅŸanstı. - Ve günlerden 21 Mayıs 1963… O gün tabur nöbetçi subayısınız... O gece Ä°stanbul’da 2. Zırhlı Tugay 22. Mekanize Taburu’nda nöbetçi subayı idim. Gece yarısını geçmiÅŸti. Telefonum çaldı. Telefonun karşısında tugay nöbetçi amiri vardı. Tabura alarm vermemi söyledi. Taburu hemen harekete geçirdik. Bölükleri toplamaya baÅŸladık. O esnada tabur komutanı geldi. Kendisini karşıladım. Ben bu durumun “normal bir alarm†tatbikat olduÄŸunu sanıyordum. Bunu tabur komutanına söyleyince, “OÄŸlum ne alarmı, ihtilal, darbe oluyor†dedi. Tugay nöbetçi amiri beni 5-7 devriyesi ile görevlendirmiÅŸti. Saat 12.00’ye doÄŸru ben de biraz istirahata çekilmiÅŸtim. O saatten sonra, darbeciler tugayın kontrolünü ele geçirmiÅŸler. Daha sonra da kontrolü kaybetmiÅŸlerdi. Ben alarm emrini darbecilerden deÄŸil de esas nöbetçi amirinden almıştım. Bu, genç ve tecrübesiz bir teÄŸmen olarak benim için ÅŸanstı. - “1961-1965 dönemi, Türkiye’nin ideolojik olarak saÄŸ ve sol diye iki kutba ayrılmasının baÅŸlangıcını oluÅŸturdu†görüşündesiniz. Peki, bugünün Türkiyesi’nde nasıl bir kutuplaÅŸma var? 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi’nin kurulmasından iki yıl sonra Komünizmle Mücadele DerneÄŸi kuruldu. 1952 yılında kurulan Türk-İş’in karşısına da 1966’da DÄ°SK çıktı. Bütün bu geliÅŸmeler toplumdaki bölünmeyi pekiÅŸtirdi. Bugünün kutuplaÅŸmasının temelinde ise yargı ve adalet sistemine olan farklı bakışların olduÄŸunu düşünüyorum. - 12 Mart’tan sonra Fethullah Gülen ve arkadaÅŸlarını yargılayan Ä°zmir Sıkıyönetim Mahkemesi hâkimlerinden Albay Kaya Alpkartal, “Ben komünistleri mahkûm etmeden, Nurcuları mahkûm etmem†diyor. Ardından sıkıyönetim mahkemesindeki görevinden alınmasını düşündürücü buluyorsunuz. Ne açıdan düşündürücü? Yargının içinde bulunduÄŸu acı durum nedeniyle düşündürücü. ÖCALAN CEZAEVÄ°NE GÄ°RMESEYDİ…. - 12 Mart sonrası Abdullah Öcalan cezaevine girmeseydi, PKK yine de kurulabilir miydi? Bu soruya kesin cevap verilmesi zor. Ancak, Öcalan’ın Mamak Askeri Cezaevi’nde geçirdiÄŸi yaklaşık altı ayın onun düşünceleri üzerinde büyük etki yarattığı da ortada. Kendi anlatımıyla Öcalan o süreci şöyle tanımlıyor: “…Okuldan kopmuÅŸtuk. Ãœtopyadan kopmuÅŸtuk. Benim profesyonel devrimciliÄŸe giriÅŸimdir. Mamak’ta ilk defa tutuklu olan devrimcilerle kaldım. Bu tutukluluk döneminden çıkarsak, neyi nasıl organize edeceÄŸiz diyorduk?â€Â ILIMLI Ä°SLAM PROJESÄ° ÖNEMÄ°NÄ° KAYBETTÄ°Â - Siyasal Ä°slama epey geniÅŸ yer ayırmışsınız. LaikliÄŸin önemine de vurgu yapıyorsunuz. Laiklik tehdit altında mı?Kitapta “Dünden 1970’lere siyasal Ä°slam†hareketlerini incelemeye çalışıyoruz. Siyasal Ä°slamın ana hedefi; dini deÄŸerlerle siyasal alanın yönünü deÄŸiÅŸtirmektir. Elbette bu düşünce laik düşünceye aykırıdır. - Siyasal Ä°slamın yükseliÅŸiyle ABD’nin dünya siyaseti arasında nasıl bir iliÅŸki var? ABD, 2000’li yılların başında, ÅŸeriat sistemi ile yönetilen ülkeleri Ä°slam ülkelerini “Radikal Ä°slam†modelini uygulayan ülkeler olarak görüyordu. Bu ülkelerde Ä°slami hukuk kuralları yanında, demokratik bazı kurumları, yasal uygulamaları da gerçekleÅŸtirerek “Ilımlı Ä°slam†modelini yaratmayı düşündüler. Ancak 2010’lu yıllarda bunun uygulanabilme olanaklarının olmadığını gördüler. “Ilımlı Ä°slam†projesi biraz önemini kaybetti. ECEVÄ°T’İN Ä°STÄ°FASI DOÄžRU OLMAMIÅžTIR - Tarih 18 Eylül 1974… Ecevit baÅŸbakanlıktan istifa ediyor, bu siyasal bir gaf mı? İlgili bölümün baÅŸlığı; Ecevit’in baÅŸbakanlıktan istifası: Bir siyasal gaf mı? Kıbrıs Barış Harekâtı Ecevit’i ulusal kahraman haline getirdi. Erbakan ile koalisyon hükümetini sürdürebilmek pek kolay deÄŸildi. Bu gerçek. Erken seçime gidilmesi halinde CHP’nin çoÄŸunluÄŸu saÄŸlama ÅŸansını ele geçirebileceÄŸini Ecevit düşünmüş olabilir. Bu nedenlerle Ecevit 18 Eylül 1974’te baÅŸbakanlıktan istifa etti. Ancak erken seçim kararının alınması için Meclis’te çoÄŸunluÄŸun saÄŸlanması gerekiyordu. DiÄŸer hiçbir muhalefet partisinin CHP’nin kesin kazanacağı bir erken seçimi desteklemesi düşünülemezdi. 31 Mart 1975’e kadar Meclis’ten güvenoyu alabilecek bir hükümet çıkmadı. Türkiye yedi ay güvenoyu alamayan Sadi Irmak hükümeti tarafından yönetildi. Ä°ÅŸin ilginç yönü; Ecevit’in istifa etmesinden bir gün önce, 17 Eylül 1974’te ABD Kongresi “Türkiye’ye Yapılan Silah Satışlarının ve Askeri Kredilerin Durdurulması†kararını aldı. Bu kapsamda, Ecevit’in 18 Eylül 1974’te istifa etmesi pek doÄŸru olmamıştır. KONTRGERÄ°LLAYI NE GÖRDÃœM NE ÅžAHÄ°T OLDUM - 5 Temmuz 1972… Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan, ayağında prangayla sorguya götürülür. Sorgulayan, “Burası Genelkurmay BaÅŸkanlığı’na baÄŸlı Kontrgerilla Örgütü’ diyor. Siz Genelkurmay BaÅŸkanlığı yaptınız. Kontrgerilla var mıydı? Kontrgerilla konusu da kitapta detaylı olarak incelenmektedir. 3 Aralık 1990 günü Genelkurmay BaÅŸkanlığı’nda yapılan meÅŸhur Özel Harp Dairesi’ne iliÅŸkin basın toplantısında, Özel Harp Dairesi’nin bünyesinde “kontrgerilla†diye bir kuruluÅŸ veya böyle bir görevin bulunmadığı net olarak açıklanmıştır. Ben de öyle bir yapılanmayı ne gördüm ne de ÅŸahit oldum. - Peki, Ecevit, neden kontrgerilla tartışmasını Türkiye’nin gündemine getirme gereksinimini duydu? Bu kontrgerilla konusu, Demirel ile Ecevit arasında bir tartışma konusuna dönüştürülmüştür. Türkiye, 1970’li yıllarda çok karanlık, hâlâ tam olarak çözülememiÅŸ olaylar yaÅŸamıştır. 3 Åžubat 1978 günü Ecevit, yaptığı bir açıklamada, ÅŸunları söylemiÅŸtir: “Yaptığım araÅŸtırmalara göre, Türkiye’de devletçe düzenlenmiÅŸ kontrgerilla resmen yoktur.†Ancak buna raÄŸmen, Ecevit’in de dediÄŸi gibi, “gayri nizami harp eÄŸitimi†almış, halen devlet kurumlarında görev yapan veya devlet kuruluÅŸlarından ayrılmış bazı kiÅŸiler, herhangi bir ÅŸekilde yasadışı eylemlere karışmış ve kullanılmış olabilirler. Bu ihtimal toptan reddedilemez. Bu konuya iliÅŸkin, soruları olup bu sorulara cevap arayanlara bu kitabı dikkatle okumalarını öneririm. - Erenköy/Ziverbey’de sorgulamayı yapan 1. Ordu personeli niye kendisini kontrgerilla örgütü olarak tanıtıyor o halde? O kiÅŸiler, sorguladıkları kiÅŸilerin Türkiye’de Marksist/komünist bir rejimi kurmaya çalıştıklarını düşünmektedirler. Ayrıca, kendilerine bir paye ve görev yüklemeye çalışmaktadırlar. Ama aslında, Erenköy-Ziverbey sorgulaması TSK içindeki güç odaklarının bir iktidar mücadelesiydi. Türk kamuoyu “kontrgerilla†sözcüğünü Talat Turhan’dan duydu. Talat Turhan’da daha sonra yazdığı kitabında, “kontrgerilla diye elbette bir örgüt bulunmamaktadır†diye yazmıştır. - 12 Mart muhtırasından önce ve sonraki olayların arkasında gizli güçler var mıydı? 12 Mart muhtırasının arkasında, ABD’nin olduÄŸuna iliÅŸkin bazı somut nedenler var. TSK komuta kademesinin “tam ve doÄŸrudan bir askeri rejim†kurma isteÄŸine sahip olmaması, böylece Türkiye’nin Yunanistan ve Pakistan gibi askeri diktatörlük rejimine dönüşmemesi, ordu içindeki sol kanatın tasfiye edilmesiyle, Türkiye’de Irak, Suriye ve Mısır’da olduÄŸu gibi “Baas Tip†bir rejimin kurulması risk ve tehdidinin ortadan kalkması gibi… Detayını kitaba bırakalım. - 2009’un son günlerinde yargı kullanılarak TSK’yi ve özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı hedef alan olayların yaÅŸanmasında kontrgerilla tartışmalarının etkisi var mı?  Belirli ölçüde geçmiÅŸte yapılan kontrgerilla tartışmalarının etkisi olduÄŸu ileri sürülebilir. Orada, “faili meçhul bazı cinayetlere†iliÅŸkin bazı bilgilerin bulunması ve bulunamazsa da fırsat yaratıp bazı hazırladıkları komploları oradaki bilgisayarlara yerleÅŸtirmeyi düşünmüşlerdi. 24 OCAK Ä°LE 12 EYLÃœL ARASINDAKÄ° Ä°LÄ°ÅžKÄ°Â - Çöküşün baÅŸlangıcı olarak 1979’u gösteriyorsunuz. Türkiye’nin de zor yılları… “Türkiye’de ‘muhafazakâr devrim’ sürecinin baÅŸlamasına mı karar verilmiÅŸtir?†diye soruyorsunuz.6. Demirel hükümeti 12 Kasım 1979’da kuruldu. Üç hafta sonra da, Turgut Özal BaÅŸbakanlık MüsteÅŸarlığı’na getirildi. Bence, bu Türkiye’nin “muhafazakâr devrim†sürecine giriÅŸinin baÅŸlangıcıdır. 24 Ocak 1980’de de Özal’ın hazırladığı 24 Ocak kararları açıklandı. Özal, ekonominin saÄŸlığına kavuÅŸturulması için en az beÅŸ yıllık bir süre verilmesini istemiÅŸti. ABD, 24 Ocak Kararları’nın hayata geçirilmesinden fazlasıyla memnundu. 24 Ocak kararları ile 12 Eylül Darbesi arasında bir iliÅŸki olduÄŸu açıktır. Beyaz Saray’da Türkiye Masası Sorumlusu olan, Paul Henze’nin askeri darbeyi öğrendiÄŸinde, “Bu müdahale bizim için iyidir. Herhangi bir ÅŸey yapılmasına gerek yok†şeklindeki ifadesi de ABD’nin 12 Eylül Darbesi’nin arkasında olduÄŸunu göstermektedir. - 12 Eylül askeri müdahalesi engellenebilir miydi? Demirel ile Ecevit, son olarak 24 Temmuz akÅŸamı Çankaya Köşkü’nde bir araya geldiler. EÄŸer o akÅŸam, AP ile CHP’nin bir koalisyon hükümeti kurulması konusunda anlaÅŸtıkları açıklanabilseydi, ne olurdu? Ayrıca CumhurbaÅŸkanlığı sorunu da uzlaÅŸma ile çözülebilseydi, Türkiye 12 Eylül Darbesi’ni yaÅŸar mıydı? Bu sorular haklı sorulardır. Ãœzerinde ciddiyetle düşünülebilir, deÄŸerlendirilir. Tabii kesin hüküm verilmesi zor. - 11 Eylül günü devam eden anarÅŸi, 12 Eylül sabahı nasıl bıçak gibi kesildi?  Zor ve çok tartışılan bir konu. Çok ÅŸey söylenebilir. Bu konuda kitapta bütün boyutlarıyla inceleniyor. Åžimdilik burada sadece ÅŸunu söyleyeyim: AnarÅŸi ve terör olaylarını planlayan ve icra eden örgütlerin, 12 Eylül günü yakalanmamak için, eylemlerine son vererek yeraltına girmeye çalıştıkları söylenebilir. Aksini söylemek pek rasyonel gözükmüyor. Ama yine de tartışmaya açık bir konu.Â
İpek Özbey
Read more:
https://www.turkish-media.com/forum/topic/655719-menderes-erken-secim-tarihini-aciklasaydi-27-mayis-onlenebilirdi/