Paramparça atomlar ve hayatlar
figure >
Bilimin edebiyatla buluştuğu Ödül’de, 1944’te “Nükleer fisyonu keşfettiği için†Nobel Kimya Ödülü’ne değer görülen Otto Hahn ve çalışma arkadaşı Lise Meltner’in serüven dolu hayatlarını okuyoruz.
/Archive/2021/1/4/161600352-ic1.jpgÄ°nsanlığın geliÅŸimine katkı saÄŸlayan bilim insanlarını genelde büyük keÅŸif veya buluÅŸlarıyla hatırlıyoruz. Sözgelimi Albert Einstein denildiÄŸinde aklımıza ilk anda Genel Görelilik kuramı geliyor. Ancak bu baÅŸarıların ardında hiç bilmediÄŸimiz ve bir döneme ışık tutan insan hikâyeleri saklı olabiliyor. Sözgelimi Einstein için kendi bilimsel kariyerinden vazgeçen, kimi bilim tarihçilerine göre Einstein’ı Einstein yapan ve buna raÄŸmen yine de terk edilen Mileva Maric’in hazin hikâyesini kaçımız biliyoruz?Benzer öyle güzel hikâyeler var ki bu isimleri bilim tarihinin tozlu raflarından alıp baÅŸlı başına edebi birer karaktere taşımak mümkün. Dahası, bilim tarihindeki gerçek hayat öyküleri, özü itibariyle sıkıcı olabilirken nitelikli edebiyatın yağıyla kavrulduÄŸu zaman eÅŸsiz ve cezbedici bir niteliÄŸe bürünebiliyor.1944’te “Nükleer fisyonu keÅŸfettiÄŸi için†Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen Otto Hahn’ı anlatan ama Maric gibi perde arkasında kalan çok özel bir ismi gün yüzüne çıkaran Ödül (Le Prix) de bunlardan biri./Archive/2021/1/4/161611243-ic2.jpg‘GEÇMİŞİN BÄ°ZLER İÇİN NELER SAKLADIÄžINI KÄ°MSE BÄ°LEMEZ’1968 doÄŸumlu yazar Cyril Gély, sahneyi Otto Hahn’ın Ä°sveç Kralı V. Gustaf’ın elinden Nobel Ödülü’nü alacağı günün sabahında Stockholm’deki Grand Hotel’in 301 numaralı süitinde açıyor. Kendimizi ansızın, buz kesen bir Ä°skandinav sabahında, otel odasından dışarıyı seyrederken buluyoruz; karla örtülü kaldırımlar boÅŸ, gri gökyüzünden sızan ışık ancak ödülü alacağı Stockholm Sarayı’nı görmeye yetecek kadar...Otto’nun yapacağı konuÅŸma ezberinde ama aklı, uyandığından beri baÅŸka yerde: “GeçmiÅŸin bizim için neler sakladığını kimse bilemez†sözü yankılanıyor kulaklarında. Çünkü onu bekleyen bir yüzleÅŸme var. Açık pencereden sızan soÄŸuktan daha ürpertici ve okuru da daha ilk bölümden esere baÄŸlayan, gizemiyle sarıp sarmalayan bir hikâyenin tam ortasında hissettiren bir yüzleÅŸme.Otto Hahn’ın beklediÄŸi kiÅŸi, tam da yazının başında bahsettiÄŸimiz gibi tarihin tozlu sayfalarında kalan gerçek bir isim; Lise Meltner. Otto’nun yıllardır beklediÄŸi yüzleÅŸme o otel süitinde, ödül töreninin sabahında gerçekleÅŸiyor. Kapı çalıyor ve Lise, gerçekleri sembolize eden güçlü bir figür olarak karşımıza çıkıyor.Eserin kurgusu, tıpkı bir tek mekân filmi gibi bu odada geçen diyaloglar üzerinden geriye dönüşlerle, hesaplaÅŸmalarla ilerliyor. Aynı zamanda bir oyun yazarı olan yazarın, hikâyenin amacına hizmet edecek ÅŸekilde yerli yerinde kurduÄŸu diyaloglar, ikili arasındaki yaÅŸanmışlıkları; ihtirası, öfkeyi, kederi ve piÅŸmanlıkları ele alarak birer yapboz parçası gibi hikâyenin eksik parçalarını tamamlamamızı saÄŸlıyor; dönemin atmosferini yaÅŸatacak ve tarihini de gözler önüne serecek ÅŸekilde kafamızda sahneler canlandırıyor. Ustalıkla kurulan bu sahneler, yazarın sahne sanatlarından gelen görselleÅŸtirme kabiliyetini de açığa vuruyor.Ä°yi hoÅŸ da Otto Hahn’ın yüzleÅŸmekten bu korktuÄŸu bu kadın kim ve yüzleÅŸmekten niçin bu kadar korkuyor? Kafamızda beliren soruların cevaplarını, diyaloglarda kendini açık eden yaÅŸanmışlıklarda buluyoruz; daha genç yaÅŸlarında tanışan Lise ile Otto, otuz yıl boyunca Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde birlikte çalışmış ve günlerinin büyük kısmını birlikte geçirmiÅŸtir sözgeliÅŸi.Tabii ilk bakışta buradan bir aÅŸk hikâyesi çıkacak izlenimi verse de durum bir hayli karmaşık. Zira Otto, bir baÅŸka kadınla, Edith’le evli ve Lise’in yurt dışına “kaçışıâ€, bir baÅŸka deyiÅŸle 30 yıllık dostluklarının sonu, tarihin karanlık sayfalarına, Nazilerin iktidara geliÅŸine rastlıyor./Archive/2021/1/4/161621899-ic3.jpgATOMUN PARAMPARÇA ETTİĞİ Ä°LÄ°ÅžKÄ°LERAnlaşılacağı üzere Lise’in Yahudi olmak gibi bir “kusuru†var; iÅŸinizi ne kadar iyi yaparsanız yapın Yahudi olmak, Naziler için affedilemez. Einstein’ın “Bizim Marie Curie’miz†dediÄŸi Lise, bilimle uÄŸraÅŸan bir kadın aynı zamanda. Bu belki de o dönemde Yahudi olmaktan daha da beter.Birlikte çalışmalarının meyvelerini toplamak üzerelerken Temmuz 1938’de, yani nükleer fisyonun keÅŸfine “bir kala†Lise’in önüne engel koyuyor talih; Hitler’in faÅŸist iktidarı ve Avusturya’nın iÅŸgali derken Hollanda üzerinden önce Kopenhag, ardından nihai durağı olan Ä°sveç’e iltica etmek zorunda kalıyor. Evet, onun ülkeyi terk etmesini isteyen Otto’ydu. Lise’e göre bu isteÄŸin altında bir art niyet, Otto’ya göre ise sevdiÄŸi bir arkadaşına yardım etmek vardı.Sonuçta o karanlık gecenin ardından birbirlerini yıllarca göremiyorlar ve Otto bu süreçte nükleer fisyonun keÅŸfini kendisi üstleniyor. Ä°ÅŸte bizim okur olarak onları “dinlediÄŸimiz†metindeki gerçek zaman, ayrılık gecesinden tam sekiz yıl sonrasına, Nobel töreninin sabahına rastlıyor. Grand Hotel’in 301 numaralı süitinde yaÅŸanan diyaloglar, aralarında yaÅŸanan gerginliÄŸin nedenlerini enine boyuna ortaya koyuyor.Otto, Lise ve Edith arasındaki atom çekirdeÄŸine benzer iliÅŸki de hikâyenin can alıcı noktalarından. Naziler onları ayırana kadar birbirlerinden ayrılmayan üç insandan bahsediyoruz. Burada ayrılığın yaÅŸandığı 12 Temmuz 1938 gecesini, üç ana karakterin miladı olarak tanımlamak mümkün.Otto ve Lise, 301 numaralı odada yüzleÅŸirken yan odadaki Edith’in birliktelikleri boyunca yaÅŸadığı yalnızlık ve çaresizlik hissi de kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Edith’in durumu, Lise’inki kadar düşündürüyor okuru. Otto’nun, kurtulmakta zorluk çektiÄŸi ağır yükün altında yıllardır ezildiÄŸini ve Lise ile yüzleÅŸmesi sırasında paramparça olduÄŸunu da söyleyebiliriz.Burada Lise Meitner’in gerçeÄŸin temsilcisi, cesur bir karakter olarak karşımıza çıktığını da belirtelim; tarihe baÅŸarılı bir bilim insanı olarak geçmesinin yanında hem kadın hem de bir Yahudi olarak o günlerin ve Ä°sveç’e yerleÅŸtikten sonra çektiÄŸi yalnızlığın ruhunda bıraktığı izler baÅŸarıyla iÅŸleniyor.BÄ°R EDEBÄ°YAT ALANI OLARAK BÄ°LÄ°M TARÄ°HÄ° ÖYKÃœLERÄ°Ä°ÅŸte nitelikli bilim tarihi öyküleri bu yüzden okunmaya deÄŸer; bizi, baÅŸarı hikâyelerinin perde arkasına götürdüğü ve hakikati öğrenmemizi saÄŸladığı için. Bu noktada bir otel odasına koca bir tarihi sıkıştıran Cyril Gély’nin sade ama merak uyandıran, derinlikli anlatımının da büyük payı var kuÅŸkusuz.Bilim tarihine mâl olmuÅŸ iki insanın anıları üzerinden piÅŸmanlıkların, örtbasın, inkârın ve kederin izini sürerek okuru da peÅŸinden sürüklüyor. Okura sadece bilim tarihi deÄŸil 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaÅŸananları, insan hikâyeleri aracılığıyla okuma fırsatı veriyor.Esma Fethiye Güçlü’nün akıcı çevirisiyle okuduÄŸumuz Ödül, 2. Dünya Savaşı ve sonrasında bilim insanlarına, özellikle de kadın bilim insanlarına nasıl bakıldığını görmemizi saÄŸlayan, insanın riyakârlığına dair de anlatacak çok ÅŸeyi olan bir roman.Almanya’nın Hitler’den miras kalan karanlık tarihinin ve kendilerini bir adama adayan iki yalnız kadının da hikâyesi aynı zamanda; döneme, bilim tarihine ve erkek egemen tarihin egemenliÄŸindeki iliÅŸkilere dair nitelikli bir okuma sunuyor.Ödül / Cyril Gély / Çeviren: Esma Fethiye Güçlü / TimaÅŸ Yayınları / 204 s. / 2020
Batuhan Sarıcan
Read more:
https://www.turkish-media.com/forum/topic/655870-paramparca-atomlar-ve-hayatlar/