Fatoş Güney: Aynı yolu bir kez bile düşünmeden yine yürürüm
figure >
Fatoş Güney ile zorluklara göğüs gererek serpilen, cezaevi, sürgün, ayrılık gibi çetin süreçlerle daha da güçlenip büyüyen masalsı aşkı ve Yılmaz Güney’in bilinmeyen gerçeğini tüm detaylarıyla konuştuk
FatoÅŸ Güney ile yeni kitabı Camları Kırın KuÅŸlar Kurtulsun için buluÅŸtuk ve doyumsuz bir sohbet ettik. Çok zarif, özel ve güçlü bir kadın. Zorluklara göğüs gererek serpilen, cezaevi, sürgün, ayrılık gibi çetin süreçlerle daha da güçlenip büyüyen masalsı aÅŸkı ve Yılmaz Güney’in bilinmeyen gerçeÄŸini tüm detaylarıyla konuÅŸtuk. - Bu kitap Yılmaz Güney gerçeÄŸini anlatmak için mi yazıldı?Yılmaz Güney gerçeÄŸini göstermek için yola çıktım. Bugüne kadar hakkında birçok kitap yayınlandı ancak ben hiçbirinde gerçek Yılmaz’ı bulamadım. Biz çok uzun bir dönemi birlikte paylaÅŸtık. 16 yıl gibi bir süre beraberdik, çoÄŸunlukla demir parmaklıklar arkasındaydı ama yine de birlikteydik. Sanıyorum en gerçeÄŸe yakın bu kitap oldu.- 17 yaşında güzel, henüz öğrenci bir genç kız. Bir gün karşısına kendinden büyük, çok farklı bir çevrede yetiÅŸmiÅŸ bir YeÅŸilçam oyuncusu çıkıyor. Nasıl tanıştınız? Ve cidden ilk görüşte aÅŸk mıydı?  (Gülüyor) Hayat tesadüflerden ibaret. Bir arkadaşımla filmin çekildiÄŸi seti görmeye gittik. Yılmaz Güney adını o güne kadar hiç duymamıştım. Hatta “Ediz Hun, Kartal Tibet, Türkan Åžoray olsaydı keÅŸke, onları görmüş olurdum†diye içimden geçirmiÅŸtim. (gülüyor) Tanıştık. Biraz daha vakit geçirsek aÄŸabey diye görebileceÄŸim birisi olarak düşündüm hatta. Ancak o ertesi gün beni tekrar sete çağırarak evlenme teklifi etti. Çok ÅŸaşırdım, ÅŸok oldum. “Siz dalga mı geçiyorsunuz benimle, böyle bir ÅŸey olabilir mi? Ä°nsan ilk gördüğü kiÅŸiye tanımadan evlenme teklifi eder mi?†dedim. “Sen insan sarrafı nedir bilir misin?†diye sordu. (gülüyor) YeÅŸilçam’ın çemberinden geçmiÅŸ, deneyimli bir insandı. Ä°nsan sarrafıydı cidden. Ä°lgisinden, kiÅŸiliÄŸinden, halinden, tavrından, gülüşünden, bakışından her ÅŸeyinden etkilendim. Muş’ta askerliÄŸini yaparken bir yıl boyunca uzun mektuplar yazıp kendisini anlattı. “Boynu Bükük Öldüler†kitabını okudum, hayata bakışım deÄŸiÅŸti. Kitapta; Çukurova insanları, Yılmaz’ın geldiÄŸi hayat vardı. Sonunda ailemin razı olmayışına raÄŸmen evlenme teklifini kabul ettim.- Aileniz bu kararınızı nasıl karşıladı?Ailemi çok üzdüğümü düşünüyorum. Onlar için büyük bir yıkımdı. Bir mektup bırakarak evi terk ettim. Ancak Yılmaz bende tarifsiz bir güven yaratmıştı. Söyleyeceklerinin hepsini yapacağına inanmıştım. KiÅŸiliÄŸi çok etkili olmuÅŸtu. Söylediklerini yaparken diÄŸer bir yandan da kader aÄŸlarını ördü (gülüyor).- Ä°liÅŸkinizin ilk yıllarında size yazdığı mektuplarda hep kendini anlatan ve sizi tanımlayan, ÅŸekillendiren hatta “benim aÅŸkım senin için baÅŸarıdır†diyen bir Yılmaz Güney var. Bundan hiç yorulmadınız mı, kırılmadınız mı? Tabii tabii. O sözü üzerine ayrılmaya karar verdim ve “sen mektepli kız küçüktür diye düşünmüşsün ama sandığın kadar deÄŸil†diye bir mektup yazdım ve bana verdiÄŸi yüzüğü, küçük kol saatini iade ettim. Ama sonradan beni yine birlikte olmaya ikna etti. (gülüyor)- DiÄŸer bir yandan da sizi hep yanında, eksikliklerini tamamlayan bir yoldaÅŸ gibi görmüş sanki..Yılmaz, “senin lisanların var, sinema kitapları okuyabilirsin, sinemada bana asistanlık yapabilirsin, ilerde sen de film yapabilirsin†şeklinde ileriye dönük planlar yapıyordu. Ortak hayallerimiz vardı. Ev hanımı olarak kalmamı hiç istemedi. BeraberliÄŸimiz boyunca da hem kendi hayatının hem de gerçek hayatın içine ortak etti. Birlikte yol aldık.- Cezaevinde geçen yıllar, askerlik ve uzun ayrılıklar. Hiç bitmeyen büyülü bir aÅŸk. Sevginiz ayrılıklarla besleniyor muydu?Ä°ki sevgili uzak kalınca birbirini daha yüceltiyor, deÄŸerinin farkına varıyor. Sevgimiz mutlaka ayrılıklarla daha da büyüdü.- Hiç umutsuzluÄŸa kapılıp yeter artık dediÄŸiniz bir dönem oldu mu? Dedim ama Yılmaz o kadar güçlü bir kiÅŸilikti ki. TaÅŸ duvarların, demir parmakların arkasından bile bana ışığını, duygularını, sevgisini geçirebiliyordu. Bu nasıl bir mucizeydi. 25 yaÅŸlarında genç bir kadınla, 10 yıl duvar arkasındaki bir adamın aÅŸkı nasıl sürer? Bunu düşündüğüm zaman sıra dışı, olaÄŸanüstü, masalsı bir aÅŸk yaÅŸadığımızı düşünüyorum.  - Ä°stanbul’a ilk geldiÄŸinde Bebek’te yaÅŸlı bir madamın pansiyonunun kapısını çalıyor ‘Ne için geldin?’ sorusuna Ä°stanbul’u fethetmek için cevabı veriyor. O yaÅŸta bir genç için müthiÅŸ bir özgüven. Her zaman kendine ve zekâsına çok güvenir miydi? Güvenirdi. Büyük bir özgüveni ve azmi vardı. Azmin elinden hiçbir ÅŸey kurtulmaz derler ya. Yılmaz da o kadar azimliydi ki, yapmayı istediklerini kafasında planlar ve adım adım gerçekleÅŸtirirdi.- Çok çalışır mıydı?Çok çalışkandı. Gece saat 03.00’de kalkar daktilosunun başına geçer ve senaryosunu yazardı. Birkaç saat uyuyup sürekli çalışırdı. Çalışmadan bir ÅŸey olmuyor, çok çalışmak lazım. Düşünmek, istemek yapmanın anasıdır Ebrucum.- Yazar olma umutları, Atıf Yılmaz’la tanışma ve kamera arkasından kamera önüne zorunlu geçiÅŸ. Hikâyeyi sizden dinleyelim mi?Ä°stanbul’a ilk geldiÄŸinde daha çok yönetmenlik yapmak istiyor, aktörlük pek düşünmüyormuÅŸ. O dönem de Cumhuriyet gazetesinde çalışan YaÅŸar Kemal’le tanışıyorlar. YaÅŸar Kemal’e “ben küçük bir öykümden ötürü ceza aldım ve hapiste yatıcam†diyor. YaÅŸar Kemal de ÅŸaşırarak “küçük bir öyküden mi?†diye soruyor. O da evet “beni komünizm propagandası yapmakla suçluyorlar, oysa ben komünizmin ne olduÄŸunu tam olarak bilmiyorum†diyor. YaÅŸar Kemal’le aralarında bir yakınlık doÄŸuyor ve hikâyeciliÄŸinden Yılmaz’ı Atıf Yılmaz’a yönlendiriyor. Atıf Yılmaz da o sırada bir senaryo üzerinde çalışıyor. Yılmaz bu çalışmanın içine dahil oluyor ve farklı fikirler sunuyor. Bunun üzerine Atıf Yılmaz filminde oynatıyor ve sinemaya adım atmış oluyor.  - YaÅŸar Kemal ile büyük dostluk ilk ne zaman çatırdamaya baÅŸladı?Yunanistan’daki Akdeniz Uluslararası Kültürel Ä°ÅŸbirliÄŸi toplantısına davet edildik. Türkiye’den YaÅŸar Kemal ve Zülfü Livaneli’nin de katılacağını söylediler. Özellikle yıllar sonra YaÅŸar Kemal’i göreceÄŸimiz için çocuklar gibi ÅŸendik. Adaya vardığımızda ilk olarak YaÅŸar Kemal ve Zülfü Livaneli’nin toplantıya son anda katılmaktan vazgeçtiklerini öğrendik. Bu bizim için çok yıpratıcı oldu. Bilhassa Yılmaz’a “oÄŸlum†diyen YaÅŸar Kemal’in bizimle buluÅŸmaktan, birlikte görüntü vermekten çekinmesi içimize dert olmuÅŸtu. Türkiye’de Yılmaz’a karşı yürütülen kara propagandanın haddi hesabı yoktu, bu yeterince can sıkıcı deÄŸilmiÅŸ gibi insanların bizden el etek çektiÄŸini görmek moral bozucuydu. 12 Eylül dönemiydi, çekindiler, gelemediler ama çok kırıldık tabii ki. - Sinemada yükseliÅŸ dönemi çok karışık ve gürültülü. Ä°dealist bir düşünce adamının yoldan çıkması adeta. Ancak sizinle tanıştıktan sonra her ÅŸeyi geride bırakıp yeni bir yol çiziyor. Tam olarak bu dönüş nasıl oldu?Bu dönüş kendi isteÄŸiyle, kendi içinde bulunduÄŸu ihtiyaçtan ortaya çıktı. Benimle tanışıp hayatını birleÅŸtirmeye karar verdiÄŸi zamandaki duygusu da buydu. Askerden dönmüştü. Eski hatalarından, çevresinden kurtulup hayatında yeni bir sayfa açmak istiyordu. Bu isteÄŸi benimle olan iliÅŸkisinde de büyük rol oynadı. Ben de ona vesile oldum. Birbirimize tutunduk. Yılmaz istediÄŸini baÅŸarıyordu. Tabii ki yüzde 100 mükemmele ulaÅŸmak mümkün deÄŸil. Hayat bu. Önünüze bir çok engel çıkarıyor. Her zaman çok büyük gayret içerisindeydi.- Çok zeki, vicdan sahibi ve duyarlı bir kiÅŸi neden bu kadar ÅŸiddete düşkün biri olarak lanse edildi? Åžiddete mi düşkündü yoksa haksızlığa mı tahammül edemiyordu?Asla ÅŸiddete düşkün biri deÄŸildi. Åžiddete karşıydı. Benim delikanlılık filmleri dediÄŸim dönemde elinde silahlar, düşmanlar vs. O filmleriyle kiÅŸiliÄŸi o kadar iç içe geçmiÅŸti ki bir dönem hangisi gerçek, hangisi film ayırt edemeyip karıştırmış, savrulmuÅŸ. Gördüğü her haksızlığa karşı çıkan bir tepki göstermeye baÅŸlamış, ben o dönemleri bilmiyorum. Sonradan anladığım bu oldu. Åžiddet gösterdiÄŸine hiç tanık olmadım. Zaten olsaydım dayanamazdım. Ben de Arnavut kadınıyım (gülüyor).- Yılmaz Güney çekeceÄŸi filmleri kare kare önce kafasında canlandırıp daha sonra senaryolaÅŸtırıyor muydu? Kare kare canlandırıyordu hatta oyunculara da oynuyordu. ÖrneÄŸin Yol filmi için Tarık Akan ve Halil Ergün’e hapishane ziyaretlerinlerinde canlandıracakları karakterleri anlatıp oynardı. Nasıl bir ışıkta o sahneyi görmek isteÄŸini belirtmek için saatleri yazardı. Ancak bu kadar detaylı senaryoları sadece hapishanede yazdı. Daha önce senaryosuz film çekerdi. Umut filmi senaryosuz çekilmiÅŸtir mesela. - Adana’ya ilk gidiÅŸiniz ve Ä°stanbul’a farklı bir FatoÅŸ olarak dönüşünüz. Nasıl bir sorgulama içindeydiniz?Çukurova’daki hayatı görünce ve Ä°stanbul’a kendi hayatımıza geri dönünce büyük bir rahatsızlık hissettim. Ä°nsanlar çadırlarda yaÅŸarken yarınları yokken biz böyle lüks içinde yaÅŸayamayız, bütün bunlardan vazgeçelim, gidip bir gecekonduya yerleÅŸelim, hatta ben işçi olarak çalışayım, hayatımı kazanayım dedim. Tabii bu düşüncelerin hepsi çocukça ve gerçekten uzaktı. Yılmaz da “bizim yaÅŸam tarzımızı deÄŸiÅŸtirmemiz olanaksız. Bizim amacımız herkesi iyi bir yaÅŸam seviyesine yükseltmektir, iyi yaÅŸayanları sefilleÅŸtirmek deÄŸil. Yalnızca benim, senin yaÅŸam ÅŸartlarımızı deÄŸiÅŸtirmemizle hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmez ki! Bireysel çabalar yetersizdir, hem sonra gerçekçi olalım; ne ben otobüsle iÅŸe gidip gelebilirim ne de sen işçi, ırgat olabilirsin. İşçi olmaya gelince, sen hayatında hiç çalışmadın ki! Kendin için daha verimli ÅŸeyler yapmak mümkünken, işçi olmak, ırgat olmak kolay mı sanıyorsun?†dedi. Yılmaz’ın söyledikleri doÄŸruydu, anlıyordum. - 12 Mart’ta Selimiye Cezaevi’nde yaÅŸadıklarından sonra Yılmaz Güney nasıl bir deÄŸiÅŸim yaşıyor?Selimiye’den çok farklı bir insan olarak çıktı. Biraz sertleÅŸmiÅŸti. Hayata, iliÅŸkilerine daha farklı bakıyordu. Ä°ki yıl boyunca hapishanede kalmasının da etkisi büyüktü. Çok mutsuzdu. Gerçi 10 yıl boyunca her dönem hapishaneden çıktığında bazı çeliÅŸkiler, adaptasyon sorunları yaÅŸardı. Ama her seferinde daha yeni fikirlerle normale hayata dönerdi. Selimiye Cezaevi yaÅŸadıklarından sonra da Çirkin Kral dönemini kapatıp devrimci döneme geçti. ‘Arkadaş’ filminin çekiminin ardından yeniden normalleÅŸme sürecine girdi. - Tuncel Kurtiz, Yılmaz Güneyi anlatırken “Yılmaz kumar oynardı, içki içerdi kötü alışkanlıkları vardı ama kiÅŸiliÄŸinden, duruÅŸundan hiçbir zaman taviz vermedi, kiÅŸiliÄŸini hep korudu†diyor. Bunca iniÅŸ çıkışlarda kiÅŸiliÄŸini korumayı nasıl baÅŸardı?KiÅŸisel özelliklerinden kaynaklanıyordu. Çamura düşmüş pırlanta gibi. Pırlanta nasıl kirlenmezse o da insani deÄŸerler açısından hiç kirlenmedi. Kendisini yeniden yapılandırma çerçevesinde kumar oynamama, içki içmemek, olay çıkarmamak da vardı. - FatoÅŸnaÄŸme de önemliymiÅŸ ama?(Kahkalar) Evet FatoÅŸnaÄŸme vardı. Ben de az deÄŸilmiÅŸim. “Korkarım karımdan derdi†(gülüyor).- Pariste kaldığınız sürgün yılları sizde nasıl bir iz bıraktı?Çok zordu. Özellikle çocuklar üzerinde o kadar zordu ki anlatamam. OÄŸlumun yaşı, Elif’ten daha küçüktü çok kötü etkilendik. BaÅŸka bir çaremiz yoktu. Bazen her ÅŸeyi ÅŸartlar belirler ya o günleri de ÅŸartlar belirliyordu. Ä°nterpol tarafından dünyada aranıyorduk mecburduk sürgün yaÅŸamaya.- Sürü uluslararası arenada ödüle layık görülürken Türkiye’de sansür kurulunun oybirliÄŸiyle aldığı karar gereÄŸi yasaklanmıştı. Bu haksızlık karşısında nasıl hisssetiniz?Yasakladılar ve de gösterime girdiÄŸi sinemayı bombaladılar. Dört kiÅŸinin kolları, bacakları koptu. Korkunç bir olaydı. Günlerce, aylarca etkisinden kurtulamadık. Çok acıydı. Sürü bugün bile dünya klasikleri arasına girmiÅŸ kült bir film. Gördüğümüz tüm haksızlıklara karşı bir bıçak gibi bilendim. Kin tutmak iyi deÄŸil biliyorum ama kinlendim. Yılmaz benden daha olgun karşılıyordu, alışıktı bu tip yasaklanmalara. Ä°nsanlar acılarla olgunlaşıyor, güçleniyor ve hayata karşı daha saÄŸlam duruyor./Archive/2021/1/8/001705187-fatos-guney.jpg- Yılmaz Güney müthiÅŸ tutkulu bir aşık. Ä°mralı'dayken ve Paris'teyken iki özel sürpriz yapıyor. Nasıl süprizlerdi? Yılmaz sürpriz yapmayı çok severdi. Hediyesiz, çiçeksiz, eli boÅŸ asla eve gelmezdi. Çok istisnai, sıra dışı ve olaÄŸanüstü bir insandı. Ä°lk büyük süprizinde, Ä°mralı'dayken sekiz senelik evliliÄŸimizin her günü için kıyıdan özenle seçerek çakıl taşı toplamıştı. 2620 ç¸akıl taşı. Ä°kincisi ise Paris’teki tartışmamızdan sonra, içinde daha önce görüp hayran olduÄŸum mandalina aÄŸaçlarının da olduÄŸu bir kamyon dolusu çiçek (gülüyor) göndermesiydi. Ev çiçek dolup taÅŸmıştı. (gülüyor). Hâlâ kokusu burnumda. Akdeniz kokusunu içimize çekmiÅŸtik. Ruhumuz ısınmıştı. Unutulmaz günlerdi.- Hafızalarımıza kazınan Yol filmi ve tüm dünyaya açılan yol. Cannes Film Festivali. Maddi sıkıntılar yaÅŸarken gelen büyük ödül? Yılmaz Güney’in ve sizin duygularınızı anlatır mısınız?Film festivalde gösterildiÄŸi andan itibaren büyük bir etki yarattı. MüthiÅŸ ilgi gördü. Bir ödül bekliyorduk ama en büyük ödülü alacağımızı doÄŸrusu pek ummuyorduk. Altın Palmiye’yi alınca çok sevindik. MuhteÅŸemdi. Anlatılmaz yaÅŸanır denilen o anlardan biriydi. Ertesi gün tüm dünya Yılmaz Güney’i ve Yol filmini tanıdı, Kürt halkının varlığından haberdar oldu. Bu nedenle Kürtlerin Yılmaz Güney’e çok ÅŸey borçlu olduklarını düşünüyorum. - Kitabı bitirdikten sonra uzun uzun fotoÄŸraflara baktım ve yüzler deÄŸiÅŸse de tarihte her ÅŸeye tekerrürden ibaret... Filmlerinin hâlâ ülkemizde oynatılmaması çok acı. Ne hissediyorsunuz bu konuda? Gerçekten bu konuda ne diyeceÄŸimi ÅŸaşırıyorum. Diyecek sözüm de kalmadı. Yıllardır bu düğümü çözmeye çalışıyorum. Hâlâ baÅŸarılı olamadım. Büyük merciilerle görüşüp anlatmak istedim. Ancak bu fırsatı bile tanımadılar. Türkiye’nin daha demokratik günlere kavuÅŸmasını bekliyoruz.- Yılmaz Güney Müzesi?Yılmaz Güney müzesi için de uÄŸraşıyorum. Ölümünden 36 yıl geçmesine raÄŸmen hâlâ unutulmayan, bu kadar çok sevilen kim var? Hangi artist onun kadar anılıyor? Sinema tarihinde baÅŸka bir örnek yok. Sadece sinemacı deÄŸil bir mücadele insanı ve gerçek bir entellektüeldi Yılmaz Güney. Kulaktan dolma konuÅŸmazdı. Bizzat okur, araÅŸtırırdı. O yüzden bir müze mutlaka gerekli. Müze derken ölüm ya da doÄŸum günlerinde açılan/kapatılan bir yer deÄŸil elbet, bir kültür sanat merkezi. - Kitabınızı senaryolaÅŸtırmayı düşünüyor musunuz?Film projemiz var. 3-4 sene içerisinde gerçekleÅŸtirmeyi umut ediyorum. Gerçekten çaba gösteriyorum. Her günüm bu faaliyetleri düşünmekle geçiyor.- Yönetmen olarak düşündüğünüz isim?Yabancı bir yönetmen düşünüyorum. Ä°ran’dan çok ünlü yönetmenler var. Alejandro Gonzalez Inarritu olmasını çok isterim mesela. Neden biliyor musun? Ä°narritu film yapmaya Yılmaz Güney’in Yol filmini izledikten sonra karar vermiÅŸ. Bunu kendisi açıkladı. Ona projemi anlatan bir mail yazdım. Hemen cevap verdi. Dedi ki “şu anda kendi projelerimi odaklandım, hemen yapamam ama bu ilerde yapamayacağım anlamında deÄŸil.†Olmasını umut ediyorum./Archive/2021/1/8/001625953-fatosguney-28.bmp- Elif Güney bir röpörtajında babasının çok güzel yemek yaptığını ve yemek yaparken de kendisine hayat dersleri verdiÄŸini anlatıyor. Gerçekten güzel yemek yapar mıydı?Çok güzel yemek yapardı. Zaten o mutfaÄŸa girince ben çıkardım. Elif ona yardım ederdi. Bana “sen sofrayı kur, yeter†derdi. Yemek yapmayı çok sevmiyorum. Böyle bir tarafım var ne yazık ki, ama yaptığım zaman da güzel yaparım (gülüyor). Yılmaz da bu yönümü bildiÄŸinden mutfaÄŸa hep o girerdi (gülüyor). Çok çeÅŸit yapardı. Bir yapmaya baÅŸladı mı durduramazdık.- En güzel yaptığı yemek?Her yemeÄŸi çok güzel yapardı. Bir gün Paris’te oturuyorduk, hastaydı, artık son günlerindeydi. Canım çerkez tavuÄŸu istedi. “Hemen yaparım ciÄŸerim†dedi. “Dur, Yılmaz öylesine söyledim†dedim. “Yok, yok hemen yaparım†dedi. Her ÅŸeyleri ayarladı, hatta ceviz yağını tülbentten süzerek üzerine akıttı. Ä°nanılmazdı. Enfes bir çerkez tavuÄŸuydu. Her yörenin yemeklerini yapardı. Hapishanede de yemek yaparmış. Gelen karavanalar tatsız, tutsuz olduÄŸundan onlara da bir takım baharatlar ekleyerek güzelleÅŸtirirmiÅŸ. Hatta bir hapishane arkadaşı “Yılmaz aÄŸabey karavanalara öyle çok ÅŸey karıştırıyordu ki, belki diÅŸ macunu bile koymuÅŸtur†demiÅŸti. (kahkahalar) Yemek yapmayı çok severdi.- Pazara alışveriÅŸe gider miydi?Hem de nasıl. Çok meraklıydı. Paris'teki evimizin çok yakınında açık pazar yeri vardı. Dünyanın her tarafından gelen meyveler, sebzeler, peynirler. MüthiÅŸti. Hepsini tek tek incelerdik beraber. Elimiz, kolumuz taşıyamayacağımız kadar çok yükle eve dönerdik. Mutfak ve pazar hayatında önemli bir yer tutardı. Çok severdi. - Dostlar sofranızda kimler vardı? Neler konuÅŸulurdu? Hadi biraz bize anlatın.Biz evlendikten sonra, ben de oyuncu olmadığım için YeÅŸilçam’la iç içe deÄŸildik. DeÄŸiÅŸik bir çevremiz oldu. O dönemde YaÅŸar Kemal’le çok sık görüşürdük. Ãœnlü isimlerden kimse gelmezdi. Onlar hapishane döneminde bile aramadılar. Maalesef öyle bir vefasızlık da söz konusu. Fransa’ya gidince ise orada çok dostlarımız oldu. Costa Gavras aile dostumuzdu mesela. Latin Amerikalı müzisyenler, yönetmenler ve Fransa’nın içiÅŸleri bakanı gibi üst düzey devlet kiÅŸileriyle dostluklarımız vardı. Mitterant’larla özel bir dostluÄŸumuz vardı. Bayan Mitterant olaÄŸanüstü bir insandı. Karı-koca müthiÅŸ insanlardı bir daha da öylesi gelmedi.- Birlikteyken nasıl eÄŸlenirdiniz? Mesela dans eder miydiniz?Evimizde dans ederdik. Yılmaz güzel bir müzik duyduÄŸu zaman hemen dans ederdi. - Ne tür müzik severdi?Her tür müzik dinlerdi. Ä°spanya ve Yunanistan’a gittiÄŸimizde yerel albümler almıştık. Onları çok dinliyorduk. - OÄŸlunuz Yılmaz, Ä°mralı da babasıyla bir hafta kalıyor. OÄŸlunuz ÅŸimdi nasıl hatırlıyor günleri?OÄŸlum babasına aşık bir çocuktu hâlâ da öyle. Duygularını içinde saklar ve çok paylaÅŸmaz. Babası onun içinde büyük bir yaradır. Çok kıymetli, çok ender vakit geçirdiÄŸi zamanlardan biridir Ä°mralı günleri. - Bugünden geriye baktığınızda neler hissediyorsunuz? Ve her ÅŸeye raÄŸmen yine onunla aynı yolu yürürüm der misiniz?Aynı yolu bir kez bile düşünmeden yine yürürüm.Â
Ebru D. DedeoÄŸlu
Read more:
https://www.turkish-media.com/forum/topic/656897-fatos-guney-ayni-yolu-bir-kez-bile-dusunmeden-yine-yururum/