‘Ben Murtaza’ hikâyeleri…
“Deniz Tarsus, özellikle Ä°t Gözü ve Ayrıkotu kitaplarıyla dikkat çekmiÅŸti. Alıştığımız doÄŸanın dışına çıkarak, yaban hayatını neredeyse bir belgeselci gözüyle aktararak kuruyordu hikâyeleri. Ben Murtaza’daki edebiyat geleneÄŸimizin göğsünden öykülerinde Tarsus’un dilinin yerleÅŸtiÄŸini rahatlıkla görebiliriz. Bu zengin Türkçe, Ahmet Mithat’tan, Gürpınar’dan, Aktunç’tan sevdiÄŸimiz ÅŸenlikli, geniÅŸ, renkli dilin bir parçası. â€
/Archive/2021/2/13/003314596-ic1.jpgBizim edebiyatımızın asıl yaratıcı damarı, kuÅŸkusuz, Anadolu’nun eski kültüründen gelir. Ä°nce Memed’in bazı sayfalarında Dede Korkut’un sesini duyarsınız, dil, kendi hikâyesini binlerce yılda örmüş, oluÅŸturmuÅŸ, bir bakıma kurallarını koymuÅŸtur. ÇaÄŸdaÅŸ edebiyatımız bu geleneÄŸin üstüne Batılı örnekleri ustaca koydu. Hiç zaman kaybetmeden. ÖrneÄŸin bir Hulki Aktunç, eÅŸsiz bir sentezdir.Genç öykücülüğümüz, çok önemli bir mirası aldı, bu bakımdan öyküye gönül verenlerin ÅŸanslı oldukları söylenebilir, bir eÅŸsiz kaynak, bir pınar gibidir öykü birikimimiz.Deniz Tarsus, özellikle Ä°t Gözü ve Ayrıkotu kitaplarıyla dikkat çekmiÅŸti. Bu iki kitap, öyküyü kendine özgü, bambaÅŸka, renkli bir dünyada arayan bir yazarı haber veriyordu.Hikâye peÅŸindeydi Deniz Tarsus, bir zamanlar, yani onu ilk okuduÄŸum yıllarda bu dünya “yabanıl†bir dünya gibi gelmiÅŸti bana. Demek ki bir parça fantastik öğeler barındırıyordu içinde. Bu öğeleri de yine Anadolumuzdan, bize özgü mitolojiden getiriyordu.Alıştığımız doÄŸanın dışına çıkarak, yaban hayatını neredeyse bir belgeselci gözüyle aktararak kuruyordu öyküleri. Oradan bakınca, “köyâ€Ã¼n artık eskisi gibi ele alınamayacağını anlıyorduk. Ama bambaÅŸka bir biçimde, bir anlamda “modern†bir edebiyatın konusu olabilirdi; sonuç olarak buradan bize özgü bir fantastiÄŸe de gidilebilirdi. Ama öyküsünü zenginleÅŸtirmesi gerekirdi, iÅŸte Ben Murtaza, bu zenginliÄŸi, bu geniÅŸlemeyi önümüze getiren bir kitap./Archive/2021/2/13/003325971-ic2.jpgDEDEDEN KALMA ELYAZMASIBen Murtaza’nın, birbirine baÄŸlı ya da birbirini doÄŸuran, hikâye geleneÄŸimizde örneklerine rastladığımız bir kurgusu var. Bu kurguyu takip edecek olursak, asıl anlatıcımız Murtaza’nın öykülerinin bize ulaÅŸmasını iki kiÅŸiye borçluyuz.Bunlardan ilki ve en önemlisi, Kâtip Selim. Ä°stanbul’un iÅŸgal yıllarındayız. Kâtip Selim, kendi halinde biridir, sur içinde bir ahÅŸap konakta oturur, memuriyetine gidip gelir. Ä°ÅŸte bu sıradan yaÅŸamının içinde bir gün kapısının önünde uzanıp yatmış birini görür. Sonradan dost olduÄŸu bu abdal, gezgin, dünyanın ucunu bucağını görmüş, sayısız insan ve de insanlık hali tanımış bulunan bu kiÅŸinin adı Murtaza’dır.Bu Murtaza, zaten tabiatı itibariyle hikâyeler yazmaya ve dinlemeye meraklı bulunan Selim’e, kendi ifadesiyle Selim Bey’ine başından geçenleri anlatabileceÄŸini söyler. Selim de fırsatı kaçırmaz, bir defter edinip Murtaza’dan dinlediklerini yazmaya koyulur. Ama ne yapacaktır bu hikâyeleri yazıp da?Kâtip Selim’in defteri, ailenin kitaplığında unutulur. KuÅŸak deÄŸiÅŸir, torunlar büyüyüp yuvadan ayrılır, konak satılır, Selim’in oÄŸlu Sümerolog olur, nice sonra torun, dededen kalma evrak arasında Murtaza’nın anlattığı, Kâtip Selim’in yazıya geçirdiÄŸi hikâyeleri bulur.Kitap önce torununun, yani kitabın son editörünün sunuÅŸuyla baÅŸlar. Sonra Kâtip Selim’in notunu okuruz. Sonra da o muhteÅŸem hikâyeci, derviÅŸ, gezgin Murtaza’yı dinlemeye baÅŸlarız./Archive/2021/2/13/003337549-kapakic3.jpgMUCÄ°T Ä°LHAMÄ° ZÄ°YAMurtaza’nın hikâyeleri birbirinden ilginç. Bunlardan ilkini kısaca aktaracağım: Mucit Ä°lhami Ziya’nın Öyküsü... Ä°stanbul iÅŸgal altındadır. Görünüşe bakılacak olursa iÅŸgal altındaki bu kentin iki yüzü vardır, biri, yaÅŸanan gerilimi sineye çekerek başı önde eve kapananlar, biri de kentin cafcaflı sokaklarındaki eÄŸlence mekanlarına giden, meyhanelerin üst katlarında sahnelenen operaları dinleyen, arada askerlerin baskınlarıyla canları sıkılsa da günlük yaÅŸamına devam edenler…Ama, Ä°lhami’nin dediÄŸi gibi, zaman ve mekan hiç de bizim bildiÄŸimiz ya da anladığımız gibi deÄŸildir. Bu da demektir ki, her nesnenin bir görünmez yüzü vardır…Murtaza, kent kent dolaşırken, iÅŸte yolu bizim buralara düşmüş bir derviÅŸtir; çalışmaz, çünkü paranın da, eÅŸyanın da fazlasını gereksiz görür. ÜşümediÄŸi sürece dışarıda, açık havada yatmayı tercih eder. Yani Murtaza bir nevi bizim Diyojenimizdir, bu tarafa uÄŸrayınca ÅŸans eseri Mucit Hilmi Ziya ile tanışırlar, Hilmi Ziya Bey çok sever onu.Bir süre, ikisini Cinli Han’da ÅŸarap içerken, “neredeyse müptela†olacak denli içerlerken izleriz. Sonra Hilmi ona yanında çalışmasını teklif eder, Murtaza da, ÅŸimdilik, yani buralardan gidinceye kadar, para almaksızın ona yardım edebileceÄŸini söyler.Bunun üzerine, Mucit Hilmi Ziya, üzerinde çalıştığı, akıllara durgunluk veren yeni icadını gösterir… Birlikte mucidin laboratuvarına girerler. Ziya, büyük makinesinin üstündeki örtüyü kaldırır, makinenin içine bir elma koyar. Alet çalışır, birtakım sesler çıkar, elmanın görüntüsü bulanır ve hop… elma kaybolur. “Nereye gittiâ€, diye sorar Murtaza. “Bilmiyorumâ€, der Hilmi; “Henüz onu bilecek kadar geliÅŸtiremedim…â€Hilmi Ziya, deÄŸiÅŸen dünyanın meydana çıkardığı yeni tip bilim insanlarını temsil eder. Jules Verne’in, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eserlerinde gördüğümüz bu bilimciler için dünyadaki hemen her ÅŸeyi öncelikle matematikle açıklamak gereklidir. Hurafeye karşı bilim.Hilmi Ziya’nın babasını iÅŸgal güçlerine mensup askerler gelip götürürler. Murtaza ÅŸaşırır, ne yapacaksın peki, der, ortada büyük bir trajedi vardır sonuçta. Ama Ziya rahattır; “Babamın, düşman askerleri içinde ajanları vardır mutlaka, onu direniÅŸtekilerin yanına kaçıracaklardır,†der… Onun, icadıyla ilgilenmesi gerekmektedir. Nitekim bir zaman sonra babanın direniÅŸ cephesinden haberleri gelir./Archive/2021/2/13/003346283-ic4.jpgDÄ°L CÃœMBÜŞÜBen Murtaza’da Deniz Tarsus’un dilinin yerleÅŸtiÄŸini rahatlıkla görebiliriz. Bu zengin Türkçe, bizim Ahmet Mithat’tan, Gürpınar’dan, Aktunç’tan sevdiÄŸimiz ÅŸenlikli, geniÅŸ, renkli dilin bir parçasıdır. Tarsus’un bilimkurguya, fantastik’e eÄŸilimi var başından beri. Hikâyesini kendine özgü mizahın, ÅŸenliÄŸin içinde arıyor, bu da onu ayrı bir yere koyacağımızı gösteriyor.Bu yazıyı, Murtaza hakkında az fikir versin diye, ondan bir anlatıyla bitirelim. Matbaaya gittikleri kısım… Daha sonra Murtaza, Ziya’nın icadını görecek:“Ayıptır sorması, matbaa ne iÅŸe yarar Ä°lhami beyim?â€â€œGazete, kitap, el ilanı, iÅŸte aklına gelen her türlü yazılı metni basmaya yarar. Gel, bakalım mı?â€â€œOlur.â€â€œKalktık. Karnaval Matbaası’na girdik. Köpekler de peÅŸimizde. Ancak o kadar sarhoÅŸuz ki köpeklere laf atmaya mecalim yok…â€Ben Murtaza / Deniz Tarsus / Alakarga Yayınları / 159 s. / 2021.
Faruk Duman
Read more:
https://www.turkish-media.com/forum/topic/664567-ben-murtaza-hikayeleri%E2%80%A6/