News - Haberler
Gündüz Vassaf: Olmadık yerde düşman arıyorlar
| Saturday, 02.13.2021, 04:04 PM | (185 views)
Gündüz Vassaf: Olmadık yerde düşman arıyorlar
Gündüz Vassaf, yeni kitabı üzerinde çalışıyor, “Bitsin de istemiyorum. Geçen gün, kitaba başladığım ilk zamanlarda yazdığım notları buldum. Ürkerek baktım. 6 yıl olmuş. Yaşam biçimi oldu şimdilik†diyor.
Yazdıklarıyla olaylara farklı bakmamızı saÄŸlayan, her daim sınırsızlığı savunan ve okura “hadi uyan†diyen Gündüz Vassaf’la dolu dolu bir sohbet gerçekleÅŸtirdik. Yeni kitabı üzerinde çalışıyor, “Bitsin de istemiyorum. Geçen gün, kitaba baÅŸladığım ilk zamanlarda yazdığım notları buldum. Ãœrkerek baktım. 6 yıl olmuÅŸ. YaÅŸam biçimi oldu ÅŸimdilik†diyor. Vassaf ile buluÅŸtuk, Ä°stanbul’dan kedilere, balıklardan farklı ÅŸehirlere insana ve toplumsal alana duyduÄŸumuz aitliliklerimize dair konuÅŸtuk.- 18 yaşındayken ABD’de bir akıl hastahanesinde gardiyanlık deneyiminiz var. Sonrasında hayatınız deÄŸiÅŸiyor. Ne deÄŸiÅŸti ve bugünden geçmiÅŸe baktığınızda hayatınızdaki diÄŸer sert dönüm noktaları ya da sert uyanışlar neler?18 yaşındayım. New Hampshire’da bir akıl hastahanesinde yaz iÅŸi. 150-200 hasta var içeride. Bizi alıştırmak için yaÅŸlılar koÄŸuÅŸuna aldılar. KoÄŸuÅŸta, 30-40 yıldır pencereden bakmak dışında günışığı görmemiÅŸ terk edilmiÅŸ kadınlar ve erkekler vardı. Çıplak, dışkılarıyla oynuyorlar, birbirlerine saldırıyorlar, bağırıyorlardı. Bizim iÅŸimiz mümkünse orada olay çıkmasını önlemek, dışkılarını tutamadıklarından altlarını temizlemek, yemek yiyemeyenleri yedirmeye çalışmak. Ä°nsanın bu halini hiç görmemiÅŸtim. O kadar ölüm yolcusunu bir arada görmek ürkütücüydü. Ä°lk günün sonunda “Bu iÅŸi yapamam†dedim ancak kendime yediremeyip geri döndüm. Ä°kinci gün azıcık alışır gibi oldum. Üçüncü gün alışmıştım. Bu deneyimden, insan halinin ne boyutlara varabileceÄŸini ve en uç boyutları bile isyan etmeden kabul edebileceÄŸimizi öğrendim. Ä°nsanın düzen verme, anlamsızlığı düzenleme huyu ile ilgili bir deneyim yaÅŸadım. KoÄŸuÅŸun bir ucunda katatonik bir hasta vardı. Sürekli aynı hareketi yapıyor, başını sallıyordu. KoÄŸuÅŸun diÄŸer ucunda hezeyan halinde, elleri kolları havada diktatör gibi devamlı konuÅŸan biri. Bir uçtaki başını sallıyor, öbür uçtaki bağırıp çağırıyor, nutuk atıyor. KoÄŸuÅŸun öbür ucuna diÄŸer adamı taşıdım. Ä°kisini birleÅŸtirip, normal görünümlü, anlamlı bir düzen kurdum. Dünyamızın hali de bu. Normale benzetmek istiyoruz ama düzen öyle çalışmıyor. Kendisi patalojik.- DiÄŸeri?6-7 Eylül Olayları’nda Leventteyiz. Güruh evin önünde durdu. Seslerini duyduk, annemle kepenklerin deliÄŸinden bakıyoruz. Eve saldırıp saldırmamayı konuÅŸuyorlar. Niçin? Çünkü bahçede babamın otomobili var. Ä°lkokul birinci sınıftaydım. O gün öğretmen bize “Kıbrıs Türktür†yazmasını öğretmiÅŸ ben de otomobilin üzerine beyaz tebeÅŸirle yazmışım. Onu görünce vazgeçip gittiler. Ä°lk defa insandan korkulacağını, o zaman anladım. - Birçok söyleÅŸinizde insanoÄŸlu kendini çok abartıyor demiÅŸsiniz. Yani kendine fazla mı rol biçiyor?Ebru, “Ben†kelimesi çok zor ve yüklü bir kelime. Bazı dillerde ben kelimesi yok. Kendimizi çok merkezde görmeye baÅŸladık. Bir de “Sen kimsin, sana seni tanıtabilirim†sanayisi türedi. Uçtuk gittik. Fazla abarttığımız için kendimize zarar veriyoruz. Kendimizi tanıdığımızı zannettikçe, gayret gösterdikçe daha çok problemli kiÅŸiler olmaya baÅŸlıyoruz. Socrates’den beri “kendini tanı†demiÅŸler. Hala insan kendini tanımadı! Yeter artık tanımayalım, yaÅŸayalım! - Son dönemin sözde en önemli sorgulamalarından biri “Ben Kimim?†Herkes derinlerine girmeden kim olduÄŸunu bulmak çabasında. Ama bir yandan da hakikat ötesi dediÄŸimiz bir çaÄŸ bu. Hakikati görmek istiyor muyuz, istemiyor muyuz, kafam karışık biraz bu konuda. Ne dersiniz?Bir defa düşünce ve duygu bombardımanı altındayız. Şöyle ki; yüz sene önce bir kiÅŸi ömrü boyunca en fazla bir cinayete tanık olurken, ÅŸimdi TV ya da gazetelerden bir gün içerisinde elli tane cinayet görüyor. Görmese bile her gün cinayet haberleriyle sarsılıyor ve bir süre sonra da sarsılmaz olup duyarsızlaşıyor. SaÄŸ kalabilmek, hiç olmazsa azıcık vicdan taşıyabilmek için red ediyor, görmezden geliyoruz. Sadece “ben†ile ilgilenenlerden oluÅŸan sığ bir dünyanın içine giriyoruz. ÖrneÄŸin elli sene önce Ä°stanbul’da bir evsiz gördüğünüzde durup yardım etmek isterdiniz ÅŸimdi onlarca evsiz insan var. Ãœstüne basmamak için dikkat ediyoruz en fazla.- Hepimize gelecek kaygıları, ekonomik sorunlar, en önemlisi umutsuzluk hakimken neden umutsuz olmaya hakkımız yok?Günlük adlı kitabım, 40-50 bin yıl öncesinden günümüze gazete haberlerinden oluÅŸuyor. Mesela içindeki haberlerden birisi; insan iki ayak üzerinde yürüdü. SürmanÅŸet! O perspektiften bakınca nereden, nereye geldik diye göbek atıp zil çalmamız gerekiyor. Çocuk ölümleri, kölelik, kadının toplumdaki yeri, uzun yaÅŸam, açlıktan ölenler vs. düşününce türümüz çok ilerledi diye düşünüyorum. Son 4000 yıla bakarsanız savaÅŸlar yüzyıllar geçtikçe nispeten çok azaldı. Bunlar olumlu geliÅŸmeler. Bencillik devreye girdiÄŸinden, günümüzdeki sorunları abartarak bunları göremiyoruz. UmutsuzluÄŸumuzun bir kökeni geçmiÅŸi yadsımaksa diÄŸeri de günümüzü abartan haklı isyanlarımızda sabırsızlık.- Kilit kelime ‘sabır’ mı? Sabır ve tarihi bilmek. Tarih, geçmiÅŸe sahip çıkmak için deÄŸil, ilerlemeyi görebilmek için çok önemli. Annemden örnek vereyim. Annem din okuluna giderken, cumhuriyet ilan edilince üniversiteye gidiyor. Felsefe okuyup Harvard’a bile gidebiliyor. Hala ataerkil toplum ama bugün o kapılar açık artık. Çin Ä°mparatorluÄŸu döneminde, Çinli kadınlar okuyamadığı için kendi aralarında mektuplaÅŸmak için Nu Åžu adlı gizli bir yazılı dil geliÅŸtirmiÅŸler. Çince'den çok farklı ve alfabesi de var. Türümüzün tarihinde büyük bir deÄŸiÅŸiklik. Sırf kadınının tarihi bile yeter umutsuz olmamaya. ‘Şikayet hasta eder’Şikayet etmek salgın bir hastalık gibi midir? Neden?Evet. Birkaçını sıralayalım.Åžikayetle yetinmek bencillik, bak ben ne kadar duyarlıyım diyen vicdan reklamıdır.Åžikayet salgın hastalık gibidir, güçlülere güç verir, ezilenleri edilgen kılar.Åžikayet hasta eder, kötü gelir, depresyona sokar.Åžikayet mazoÅŸizmdir.Åžikayet yakınmak deÄŸil de uyarmak içinse yeri baÅŸka. Åžikayetten sonra ‘’Ben ne yapabilirim?’’ ‘’Biz ne yapabiliriz,’’ gelmeli. Yoksa sus!- Ä°nsanlık olarak son bir yıldır hepimiz evlerimizdeyiz. Bir virüs ile mücadelemiz var. Holdingler teker teker çalışma sistemlerini deÄŸiÅŸtirip homeoffice dönemini baÅŸlatıyor. Yeni dönemde bizleri neler bekliyor?Korona’nın olumsuzluklarını çok dile getiriyoruz da evden çalışmak olumlu bir geliÅŸme. Bizi özgürleÅŸtirdi. Korona olayında pek telaffuz edilmeyen bir nokta mevcut. Veba salgınında, veba, tanrının bize yaÄŸdırdığı bir belaydı ve kurtuluÅŸu da cennete gitmekti. 100 yıl önce Ä°spanyol gribi ise makus talihimiz, kaderimizdi. Korona’da ilk defa dinden deÄŸil, bilimden, aşıdan medet umuyoruz. Bu büyük bir deÄŸiÅŸiklik. Ä°klim krizini tüm varlığıyla dile getiren gezegenimizin ilk küresel yurttaşı Greta, bencilliÄŸimizi, tüketim patolojimizi sarsmazken korona korkumuz bizi küresel vatandaÅŸ yaptı. Zaten uzatmaları oynayan dinlere, ulus devletlere bakışımızı deÄŸiÅŸtirdi. Devletlerin hazırlıksızlığını, beceriksizliÄŸini, suçluluÄŸunu, insanların katlinde sorumsuzluÄŸunu gösterdi. Çok basitçe; tüm devletler anlaÅŸsa, savaÅŸ bütçelerinden yüzde beÅŸ ayırsa, herkes maaşını alır, yemeÄŸini yer, borcunu öder, iÅŸe, tüketmeye, eÄŸlenceye gitmeden corona sürecini kısa zamanda atlatabilirdik. Çok zor bir ÅŸey deÄŸildi. - Çin ve Asya ülkeleri bu sorunu nasıl çözdü? Çin’de geçen hafta toplam ölü sayısı 5’in altındaydı. Birbuçuk milyar nüfus! ÇoÄŸu Asya ülkeleri bu iÅŸi halletti. Batıyla Çin arasında büyük bir propaganda savaşı baÅŸladı. Benim aşım daha iyi, seninki daha kötü ÅŸeklinde. Bir tür soÄŸuk savaÅŸ. DoÄŸu bunu iyi halletti. Çünkü toplumsal sorumluluk hala var. Tüketim patolojisi ve alışkanlıkları yüzünden Batı çok şımardı. Birçok ülkede devletin önlemlerinden bana ne diye insanlar sokaÄŸa çıktı. Korkunç. Batı çuvalladı kısaca. Dünya liderliÄŸine oynayan, bizlere barbar gözüyle bakan Çin diktatörlüğü, Batı’nın bu kadar çuvallamasına çok ÅŸaÅŸkın. - Peki içinde bulunduÄŸumuz korona günlerini de ileride unutacak mıyız?Unutacağız muhtemel. Unutmadığımız olay yok ki. Ama şöyle; korona sonrasında, korona ile baÅŸlayıp hayatımıza giren süreçleri, artık rutinimiz olanları koronaya baÄŸlamayacağız. Hep öyleydi, hep yapıyormuÅŸuz gibi gelecek. - Korona sonrasında ulus devletlerinin sonu gelecek mi? Korona sonu hızlandırdı çünkü ulus devletlerin beceriksizliÄŸini ortaya çıkarmasından öte birleÅŸtirici gücünü yitiriyor, içeriden parçalanıyor. Göçmenler ve azınlıklar kendilerini devlete ait hissetmezken milliyetçiler de göçmenlere kapılarını açan, azınlıklara el uzatmak isteyen, demografisi deÄŸiÅŸen devlete öfkeli. İki taraftan da ulus devlet parçalanıyor. Belki ilerde ÅŸehir devleti daha güçlü olur. GidiÅŸat onu gösteriyor.- Ä°nsanoÄŸlunun kadim korkusu ölüm. Ölümden bu kadar korkarken neden doÄŸayı, hayvanları katlederek sonumuzu hızlandırıyoruz? Tarıma baÅŸladığımızdan bu yana asırlardır kendimizi en tepede hayvanların üzerinde gördük. Psikologlar hala insana ne kadar benzerse o kadar akıllı diyor ÅŸempanzelere dilimizi öğretiyor. (gülüyor). YavaÅŸ yavaÅŸ biraz deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı bu durum. Onlardan öğreneceklerimiz de var.  Milyonlarca yıldır evrimleÅŸerek deÄŸiÅŸen türler var. Afrika’dan çıkalı daha 100,000 yıl oldu. Çok yeniyiz bu iÅŸte. Zaten insan olarak tek tür kaldık, bir anda kırılıp gidebiliriz. Ä°klim deÄŸiÅŸikliÄŸi olaylarında da görüyoruz, doÄŸanın dengesi için birbirimize ihtiyacımız var. Ãœstelik yaÅŸam onlarla ne kadar renkli, güzel ve mucizevi. Geçenlerde Kuzey Amerika’da bir kurbaÄŸa türünün kışın buz kalıplarının içinde donduÄŸunu, kalbinin durduÄŸunu, baharda tekrar canlandığını keÅŸfettiler.- Psikiyatrinin en yükseldiÄŸi dönemleri yaşıyoruz. Dostoyevski insanı Freud’dan daha iyi biliyor diyorsunuz. Bayıldım. Nasıl? Freud 19. Yüzyıl’ın sonu, 20. Yüzyıl’ın baÅŸlarında kuramlarını Viyana burjuvazisi üzerine geliÅŸtiriyor ve sokağı bilmiyordu. Dünyası çok dardı. Bol bol afyon içip, uçuyordu. Kendisine gelen burjuva kiÅŸilerin sorunlarından evrensel bir kuram geliÅŸtiriyordu. Dostoyevski ise sokağı tanıyor. Sokaktan öte, baÅŸka sınıftan insanları tanıyor. Ölüm ve yaÅŸamın uç noktasına gelmiÅŸ, gözleri baÄŸlı kurÅŸuna dizilmekten son dakikada kurtulmuÅŸ. Freud aslında iyi bir yazar ama o kadar. Modası geçiyor. Dostoyevski romanlarında ise kendimizi buluyoruz, içselleÅŸtiriyoruz. Ä°nsanı Freud’dan daha iyi tanıyor.- Hayvanların üzerinde egemenlik kurmaya çalışmamız, sahip-köle iliÅŸkisinde davranmamız aÅŸağılık komplekslerimizden mi ileri geliyor? Bencillikten ve ahlaksızlıktan. Din de bu konuda pek yardımcı deÄŸil. Hiçbir dinde canlılara cennette yer yok. Hatta din bazı insanları da kabul etmiyor cennete. EÅŸcinsel, trans gibi. Çok üzücü. - Ä°nsanoÄŸlunun en kıymetli özelliÄŸi sevgisi ise neden nefret duygusu bu kadar hakim? Herhalde kendimizi çok sevdiÄŸimizden. (gülüyor) Sevgimizin bencilliÄŸinden, nefret, bu kadar hakim. Sevgi kelimesini ne kadar az kullanırsak sevgisizlikten o kadar kurtulmuÅŸ oluruz. Sevgiyi daha çok yaÅŸarız. - O halde hangi kelimeleri kullanarak ya da kullanmayarak kendi gerçeÄŸimizi daha iyi buluruz? Kelimeler yeni keÅŸfedilmiÅŸ topraklara dikilen bayraklar gibi. Her yeni kelime, hem yeni bir keÅŸif olduÄŸu için kendimize, dünyamıza bakma ufkumuzu zenginleÅŸtiriyor, hem de artık bilincimize yerleÅŸtiÄŸi için o kelimenin tutsaklığında bakar oluyoruz dünyaya. AÅŸk gibi. Kelimenin Ä°ngilizce de kullanımlarına bakın. “I love Godâ€,â€I love NYCâ€, “I love you†Hal böyle olunca “love†sözcüğünü kullanmamak daha anlamlı. Türkçe’de de; aÅŸk, sevgi, demokrasi, özgürlük, hep az kullanılması gereken kelimeler. Dünyada 208 ülke var. 170 ülkenin de adında demokrasi var. Onlarında çoÄŸu diktatörlük (gülüyor) Kullanmazsak daha iyi olur. Yalan kelimeler. - Hepimiz Amerikanca sisteminin kurbanları olma yolunda mıyız?Türkçe konuÅŸurken bile Amerikanca düşünce biçimininin yaygınlaÅŸmasından endiÅŸeliyim. Ä°nsan iliÅŸkilerimiz homojenleÅŸtikçe seviÅŸme dilimizde bile özgünlüğümüzü yitiriyoruz. Ä°ÅŸ hayatımız, esprilerimiz, üniversite hocalarımız…Ünlü edebiyatçılarımız bile dünyaya Amerikanca bakmaya baÅŸladı. YaÅŸama farklı bakış açılarımızın kaybolması Amazon’da yok olan türler gibi. BiliÅŸsel eko sistemimizi sarsıyor, deÄŸiÅŸen koÅŸullara uyum saÄŸlama esnekliÄŸimizi zayıflatıyor. Cezayirli psikiyatrist Fanon’un deyimiyle dünyaya ‘beyaz maskeli kara derililer’ gibi bakıyoruz.  - Çocuklar neden tarihimizin son köleleri? Bir yerde çocuklara son kölelerimiz diye bakıyorum. Ä°sim veriyoruz. Daha kötüsü din veriyoruz. Kölelere de aynı ÅŸeyi yapardık. Ä°sim verip, din deÄŸiÅŸtirirdik. Çocuklar anne-babalara emanet, sahipleri deÄŸil. Dinlerin kültürlerini tabii tanısın, reÅŸit olduÄŸunda seçsin dinini ya da dinsizliÄŸi. Ä°sterse adını deÄŸiÅŸtirsin, kendi adın kendisi koysun.- Peki siz oÄŸlunuza nasıl davrandınız bu konuda? Lisede matematiÄŸi çok kötüydü, mezun olamayabilirdi. “Olmazsan olma†dedim. Ä°nat etti, zor bela lise diplomasını aldı. Üç ülkenin vatandaşı. Türkçe ismiyle oynadı, her dilde anlaşılır kıldı. Aidiyetliklerin göreceliÄŸi ve geçiciliÄŸinin farkında. Onun adına karar verip yaptığım tek ÅŸey sünnet. O da benim gibi olsun diye miydi? Bir bencillik vardı altında. SaÄŸlıksal açıdan argümanlarım olmasaydı zihnimde yine sünnet olmasını ister miydim? Bilmiyorum./Archive/2021/2/12/012531513-cmt-gunduz2-en20.jpg- BoÄŸaz sularında yaÅŸayan balıklar neden birer ‘kahraman’?Türümüzde insan, hele dinlerinin kapitalizmle bütünleÅŸmesiyle, kendi rekabetinin kurbanı olurken, bizlerden milyonlarca yıl yaÅŸlı, okyanus diplerinin karanlığında var olabilen balıklardan, ölümsüz denizanalarından öğrenebileceÄŸimiz çok ÅŸey var. BoÄŸaz’ı balıksız düşünemiyorsak, bu bizim onları koruyup sahiplenmemizden deÄŸil, bize raÄŸmen var olabildiklerinden.- Yemek yapıyor musunuz?Sıradan keyifsiz yemekler yapıyorum. Büyük bir kayıp. Halbuki yeni tatlar yaratmak mucizevi. Yazmakta olduÄŸum kitap o kadar beni hayattan koparıyor ki sadece kısa yürüyüşler yapabiliyorum.- Yazarlık içinde bencillik barındırıyor mu?Yazarlık bencillik tabii. Kendini beÄŸenmek vs. Oynayamamak. Oyun olduÄŸunu kabul ediyorsan daha hafifliyor olay. Çok ciddiye aldığın zaman yürüyüş yaparken bile bulutlara da bakamıyorsun, sürekli kitabı düşünüyorsun.- Yeni kitabınızı yakında okuyabilecek miyiz?Bitsin de istemiyorum bir anlamda. Geçen gün, kitaba baÅŸladığım ilk zamanlarda yazdığım notları buldum. Ãœrkerek baktım. 6 yıl olmuÅŸ. (gülüyor) YaÅŸam biçimi oldu ÅŸimdilik. Hem bitsin hem de bitmesin istiyorum.- Neden evleniriz? Boston’da oturduÄŸum dönemde, Amerika’da ilk defa eÅŸcinsel evlilikler gündem oldu. Ben de görmeye gittim. Sonra birden dank etti. EÅŸcinsellere birçok hak tanınmışken, çivisi çıkmış bir kurumu yani evliliÄŸi niçin ilericilik, özgürlük adına yapmak istiyorlardı? Orada bir kafa karışıklığı var. Evlilik bitiyor. AÅŸk’ı öyle tanımlıyoruz. AÅŸk masalımızda evlilik ve ritüelleri var. Ölmeye mahkum. Ölüyor zaten de.- Peki günümüzde hâlâ aÅŸk önemini koruyor mu?Evet . Bir gün Levent’teki evin çatı katında eski gazeteler vardı, onlara bakarken, babamla yapılmış bir mülakat gördüm. Gazeteci babama soruyor. “Doktor bey, aÅŸk hastalığı ne menem bir ÅŸeydir?†Babam da “AÅŸk hastalığı yoktur, âşık olmama hastalığı vardır.†Ben de öyle hissediyorum. Âşık olma hali, insanın en güzel hali. AÅŸk, bir sarhoÅŸ olma sürecidir. Kitap yazarken de insan sarhoÅŸ olur, kokular, renkler her ÅŸey üzerinize gelmeye baÅŸlar. AÅŸk, sizi tamamlar.OLMADIK YERDE DÜŞMAN ARIYORLAR- BoÄŸaziçi Ãœniversitesi’nde ne kadar süre görev aldınız?12 Eylül’den az sonra üniversitede özgürlük kalmadığı ve bir sürü arkadaşımın iÅŸine son verildiÄŸi için YÖK’le birlikte istifa ettim. Ä°nanılmaz sansür vardı. Asker, evlere girip çıkıyordu. Askerin hoÅŸlanmadığı bir kitapla yakalanırsanız hapse girebilir, iÅŸkence görebilirdiniz. BoÄŸaziçi kütüphanesi bile “Asker gelirse ne yapacağız?†diye kara kara düşünüyor, ne olur ne olmaz baÅŸlarına bela gelir diye kitapları saklıyorlardı. Arlarında Åžerif Mardin’in ‘Din ve Ä°deoloji,’’ kitabı vardı. BaÅŸlığında ideoloji var ya? O tarihten itibaren yurt dışında ders vermeye baÅŸladım.- BoÄŸaziçi Ãœniversitesi’nde sarsıcı, çok üzücü olaylar yaÅŸanıyor. Ne düşünüyorsunuz? Kurumlara özgürlük ve özerklik tanıyacak yeni bir üniversite yasası derhal gerekli. Askeri cuntadan miras 40 yıllık YÖK’e geç kalmış bir tepki. Ãœniversitelerin günümüze kadar suskunluÄŸundan Ankara da ÅŸaÅŸtı bu da nereden çıktı diye. Olmadık yerde düşman arıyorlar. Yanlış bilgilerle kamuoyu da yönlendirilip üniversiteler konusunda bölünüyor.Gençler bölünüyor. Bölünme geçmiÅŸte ülkenin başına gelen ibret verici felaketleri hatırlatıyor.  - Peki bugünlere nasıl gelindi? YÖK, 12 Eylül’den beri Kenan Evren ve Ä°hsan DoÄŸramacı ile var. Son 40 yıl içinde çeÅŸitli hükümetler geldi geçti. Hepsinde üniversite hocaları uyudu, kapı kulu oldu. Bunu kabul ettiler. Akademik özgürlüğün ve üniversite özerkliÄŸinin devletin eline geçmesini kabul ettiler. Åžimdi en nihayet öğrencilerin de “Yeter Artık†demesiyle hocalar tek tük uyanmaya baÅŸladı. Öğrenciler kendilerini öne atarak neredeyse provokatif olaylara kurban oluyor, dayak yiyor, hapse giriyorlar. Hiç hoÅŸ deÄŸil. Çok üzücü. Bu nedenle, sadece devleti deÄŸil seslerini çıkarmayan hocaları da suçlu buluyorum. Kızgınım. Öğrenciler hocalarının sessizliÄŸinin kurbanı olmamalı.Neden yaşıyorum?- Size sormak istiyorum hayatın anlamı var mıdır? ÖrneÄŸin siz hayatın anlamını buldunuz mu? Bir hafta önce “Neden Yaşıyorum†diye bir ÅŸiir yazdım. Sanırım sorunun cevabı satırlarda…Neden yaşıyorum?Acıkan, susayan, Nefes alıp veren vücudum. Şehvetlenip,Neslimi sürdüren de o.Vücudum yaÅŸar,Vücudumu yaÅŸatırken,Ölümüm ben.Benim,Zihnimin zehriyle kendimi,Ä°catlarımla gezegenimi öldüren.Ahlak de,Göster ahlakın kofluÄŸunu.Ahlak de,Zarar verme.Ahlak de,TaÅŸlasınlar.Ahlaksızlığın ÅŸarkısını söyleAlkışlasınlar.Ahlak de,PutlaÅŸtırsınlar.Parasını basÅžifresini söyle Senin olsun.SustuÄŸunda bencil,Susmadığında yalancı,Seslenme kendine.Kork, korkma,Sus, susma,Oyna içinden geldiÄŸi gibi.Farkım yok senden,Dakikalarla saatleri yarıştırırken Ölümü unutuyorum.Yıldızlara bakıyor, Zamanı durdurup hızlandırıyor, Sonsuzlukta dolaşırken, Kalıyorum tek başıma.  Dur,Benden kaçma,Annemin babamın ölüp Beni bıraktığı gibi.Sevgilim olma sevgilim,Sevme, seni sevdiÄŸim gibi.Uykum geldi.Sana gün aydın.Uyanınca yollayacağım,Bugün burada 29 Haziranmış.
Ebru D. DedeoÄŸlu
Read more: https://www.turkish-media.com/forum/topic/664696-gunduz-vassaf-olmadik-yerde-dusman-ariyorlar/
Read more: https://www.turkish-media.com/forum/topic/664696-gunduz-vassaf-olmadik-yerde-dusman-ariyorlar/
Other News
İşte sevgiliye alınacak en teknolojik hediyeler
5 kıtada kornaçalıyor
Bereketli 'balülkesi' Malatya
Arapülkelerinde laikliği savunanların sayısında artış
Banka müşterileri 2020'de kredi masraflarına ne kadarödedi
Milyonerlerin mevduatı568 milyar lira arttı
Barty ve Svitolina, Avustralya Açık'ta 4. tura yükseldi
Mansur Yavaş’tan Ankara’nın tarihini yaşatacak projeler
Kırtasiye sektörüçalışanlarının zincir market isyanı: Eziliyoruz!
SelçukÖzdağ'dan tepki: Her yanlışCumhurbaşkanlığısistemi ile başladı