News - Haberler
Sabahattin Ali 114 yaşında
| Thursday, 02.25.2021, 12:52 PM | (207 views)
Sabahattin Ali 114 yaşında
41 yıl süren hayatında yazdığı öyküler, romanlar ve şiirlerle Türkiye'de edebiyatın en büyük kalemlerinden biri olan Sabahattin Ali, 114. doğum gününde anılıyor.
Türk
edebiyatının önde gelen isimlerinden, yazar ve şair Sabahattin
Ali; İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf,
Değirmen gibi eserleriyle, kendisinden sonraki Cumhuriyet dönemi
Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. Daha çok
öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı;
romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını,
zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla
zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle
destekledi. Eserleriyle Türkiye'deki edebiyat çevrelerinin
takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini
sürdürdü. Cinayete kurban giden Sabahattin Ali, bugün 114. doğum
gününde anılıyor. Peki Sabahattin Ali kimdir? İşte ünlü
yazarın hayatı ve eserleri…SABAHATTİN
ALÄ° KÄ°MDÄ°R?Sabahattin,
25 Şubat 1907’de, Edirne’nin Gümülcine Sancağına bağlı
Eğridere’de, Hüsniye Hanım ve Ali Selahattin Bey’in oğlu
olarak dünyaya geldi. Ali Bey, Eğridere’de zabit olarak
çalışırken tanışmıştı Hüsniye Hanım’la, kendisinden 16
yaş küçüktü. Evlendiler. Ali Bey, dönemin entelektüel
kesiminden Prens Sabahaddin ve Tevfik Fikret ile derin bir dostluk
içindeydi. Hüsniye Hanım, evlendiğinde henüz 16 yaşındaydı ve
ruhsal sorunlar yaşıyordu. Defalarca intihara kalkıştı. Evet,
hayatta kalmayı başarmıştı; ama Sabahattin’in pek yanında
olamamıştı. Çok küçük yaşta anne olmasından mütevellit
onunla ilgilenememiş; diğer oğlu Tevfik’e daha yakın durmuştu.
Bu durum Sabahattin’in içine kapanık bir çocukluk yaşamasına
sebep olacaktı. Sabahattin arkadaşlarıyla oynamaktansa evinde
kitap okumayı ya da resim yapmayı tercih ediyordu. Yine de başarılı
bir öğrenci oldu.Sabahattin
Ali, eğitimine 7 yaşında İstanbul, Üsküdar’da Doğancılar
mahallesinde “Füyûzâtı Osmâniye Mektebiâ€nde baÅŸladı.
Çanakkale’ye gitmek söz konusu olduğunda eğitimine “Çanakkale
Ä°ptidai Mektebiâ€nde devam edecekti. Ancak bu sefer de seferberlik
ilan edildi ve okul öğretmensiz kaldığı için kapatıldı. Daha
sonra Edremit İptidai Mektebi’nde başarılı bir öğrenci oldu.
Okumaya fazlasıyla özeniyordu. Özellikle babasının arkadaşı
Mehmet Şah Bey’in özel ilgisi, bu konudaki en güzel teşvikiydi.
1921’de Edremit İptidai Mektebi’nden mezun oldu ve bir yıl
kalmak üzere İstanbul’a büyük dayısının yanına geldi.
Ardından Balıkesir’e döndü; “Balıkesir Muallim Mektebi"ne
kayıt yaptırdı.ARKADAŞLARIYLA
OKUL GAZETESİ ÇIKARDI, GÜNLÜK TUTTU…Muallim
Mektebi’nde şiir ve hikâye konularında deneyim kazandı. Kendini
geliştirmek için gazete ve dergilere yazılarını göndermeye
başlamıştı. Arkadaşlarıyla birlikte bir okul gazetesi çıkardı.
Sessiz geçen çocukluğunun üzerine belki de sosyalleşerek kendini
buluyordu. Günlük tutmaya da başlamıştı. Sanata olan ilgisini
ve bağını güçlendirmek için daha çok sinema ve tiyatroya
gitti. Okul müdürü bunu fark ettiğinde Sabahattin’i ailesinin
yanına göndermekle tehdit etti. Çok geçmeden okul müdürünün
yardımlarıyla İstanbul’a naklini aldırdı. Eğitimine devam
ederken “Çağlayan ve Akbaba†gibi dergilerde şiir ve
hikâyeleri yayımlandı. Hayatı bir düzene girmiş gibiydi. Bu
sefer de annesinin sağlık sorunları artmıştı. 21 Ağustos
1927’de öğretmenlik diplomasını aldı.ÖĞRETMEN
SABAHATTİN ALİ: İLK GÖREV YERİ YOZGATSabahattin’in
ilk görev yeri Yozgat Merkez Cumhuriyet İlkokulu oldu. Dayısı
Rıfat Ali Ertüzün, Yozgat Devlet Hastanesi’ne başhekim olarak
atanınca yeğeninin de yanında olmasını sağlamıştı. Bir süre
sonra ailesi de Sabahattin’in yanına gitti. Çevresi dayısının
da etkisiyle oldukça genişlemişti; ama yazdıklarını okutacağı,
paylaşacağı birilerini bulmakta zorlanıyordu.
Ä°LK
KARÅžILIKSIZ AÅžKINahit
Hanım ile öğretmenlik stajı sırasında tanışmıştı. Başta
dostluk havasında olan bu arkadaşlık, zamanla tek taraflı bir
aşka dönüştü. Burada yazdığı bütün şiirlerde Nahit Hanım
vardı. Hatta 2 Şubat 1928’de “Servet-i Fünun†dergisinde
yayımlanan “Bir Macera†adını verdiği şiirini yine Nahit
Hanım’a ithaf etmişti. Karşılık bulamadığı aşkını
1927’de “Ne Kazandıkâ€, “Kalbimde AÅŸkınızâ€; 1928’de
“Ebediâ€, “Yat ve Uyuâ€, “Bütün Ä°nsanlaraâ€, “Firarâ€,
ve “Kudurmak†adını verdiği şiirlerinde anlattı.ALMANYA
YILLARIYetkililer
kendisinin genç bir öğretmen olmasına dikkat çekerek onu
Avrupa'ya gitmeye teşvik etti. Yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti
tarafından 1928 yılı Kasım ayında Almanya'ya eğitim amacıyla
gönderildi.Sabahattin
Ali, 15 gün Berlin'de kaldıktan sonra Potsdam'a yerleşti. İlk
olarak dil öğrenmek için yaşlı bir kadının evine pansiyoner
olarak girdi. Daha sonra Almancasını güçlendirmek için özel bir
kurum olan Deutsches Institut Auslander'ın kurslarına başladı.
Ayrıca I. Dünya Savaşı'nda Türkiye'de bulunan ve biraz Türkçe
bilen eski bir subaydan dersler aldı. Yazar burada Almanya'ya giden
ekipten olan Melahat Togar'la da görüşmekteydi. Melahat Togar
"Arkadaşım Sabahattin Ali" yazısında yazarın Almancayı
tam öğrenmeden Almanca üzerinden Rus yazarlarını okuduğunu
belirtti. Sabahattin Ali bu yönü sayesinde İvan Turgenyev, Maksim
Gorki, Edgar Allan Poe, Guy de Maupassant, Heinrich von Kleist, ETA
Hofmann ve Thomas Mann gibi isimleri tanıdı ve onların
eserlerinden ilham aldı.TÜRKİYE’YE
DÖNÜŞÜ VE HAKKINDAKİ SORUŞTURMALARSabahattin
Ali'nin Almanya'dan dönüşü 1930 yılının Mart ayı ortalarına
denk geldi. Döndükten sonra İstanbul Yüksek Muallim Mektebi'nde
yatılı okumakta olan Nihal Atsız, Pertev Naili Boratav, Orhan Şaik
Gökyay, Nihad Sâmi Banarlı gibi arkadaşlarının yanında kaldı.
Daha sonra bu okulun müdürünün de yardımıyla Bursa'nın
Orhaneli ilçesine ilkokul öğretmeni olarak atandı. Aynı yılın
Eylül ayında ise Gazi Terbiye Enstitüsü'nde açılan Almanca
yeterlilik sınavına girdi, ardından da Aydın Ortaokulu'na Almanca
öğretmeni olarak atandı. Burada komünizm propagandası yaptığı
iddiasıyla hakkında soruşturma açıldı. 1931'in Mayıs ayında
mahkeme için İstanbul'a sevk edildi,[37] iki gün sonra mahkeme
tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Daha sonra soruşturmalar
derinleştirildi ve kendisinin tutuklu yargılanmasına karar
verildi. 9 Eylül 1931 tarihine kadar Aydın Hapishanesi'nde tutuklu
kaldı. Serbest kaldıktan yirmi bir gün sonra ise Konya
Ortaokulu'na Almanca öğretmeni olarak atandı.Sabahattin
Ali, Yozgat'ta iken Nahit Hanım'a, Almanya'da iken Frolayn Puder'e,
Aydın'da iken bir miralayın kızına ve Konya'da ise Melahat Muhtar
adlı öğrencisi ile Muhsine adındaki bir şarkıcıya ilgi duydu.
Melahat Muhtar'a duyduğu ilgi karşılık buldu, ona atfen "Çocuklar
Gibi" adlı şiiri yazdı. Bu şiirde eski aşklarını birkaç
günlük düşkünlükler şeklinde yorumladı. Bu sevgisinden Pertev
Naili Boratav'a yazdığı mektuplarda bahsetti. Fakat yazarın bu
ilgisi ilerleyen dönemlerde tutuklanması ile yarım kaldı. Bir
toplantıda okuduğu şiir ile Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü
gibi Türk devlet yöneticilerini yerdiği iddiasıyla 22 Aralık
1932 tarihinde tekrar tutuklandı. Tutuklanmasına sebebiyet veren
şiiri "Hey anavatanından ayrılmayanlar" şeklinde
başlamaktaydı. Bu şiiriyle Atatürk'ü tahkir ettiği iddiasıyla
Konya Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bir yıllık cezaya
çarptırıldı. Fakat daha sonra davaya temyizde iki ay daha eklendi
ve ceza 14 aya çıkarıldı.GENEL
AFTAN YARARLANARAK SERBEST KALDI14
Nisan 1933'te Konya cezaevinden Atatürk'e suçsuz olduğunu ifade
eden bir mektup yazdı. 29 Nisan 1933 tarihinde memurluktan kaydı
silindi. Daha sonra Konya'dan Sinop Cezaevi'ne gönderildi. Koğuştan
bazı arkadaşları yazarın cezaevinde geceleri sürekli okuduğunu,
gündüzleri ise bir sandık üzerinde yazı yazdığını söyledi.
Yaşamındaki değişimleri eserlerine yansıtan yazar, bu cezaevinde
edindiği tecrübe ve gözlemlerini de "Bir Şaka",
"Kanal", "Kazlar", "Bir Firar", "Katil
Osman" ve "Çaydanlık" adlı hikâyelerinde kullandı.
On ay yedi gün süren tutukluluğunun ardından Cumhuriyet'in 10.
kuruluş yıl dönümü sebebiyle çıkan genel aftan yararlanarak
serbest kaldı.Yeniden
göreve atanabilmek için Ankara'ya gitti. Burada dönemin Orta
Öğretim Genel Müdürü Reşat Şemseddin Sirer ve Müsteşar
Vekili Rıdvan Nafiz Edgüer'e danıştı. Tutuklu kalma gerekçesi
Atatürk'ü tahkir etmek olduğu için bu kişiler sorumluluk
almaktan kaçındı. Ancak Reşat Şemseddin Sirer bu durumdan Hasan
Âli Yücel'e bahsetti. Yücel ise yazarın durumunu yakın arkadaşı
olan maarif vekili Hikmet Bayur'a bildirdi. 1934 yılında
kendisinden Atatürk hakkında bir kaside yazması istendi. Kendisi
de bu istek doğrultusunda Varlık dergisinin 15 Ocak 1934 tarihli
13. sayısında "Benim Aşkım" adında bir şiir yazdı.
Fakat bu şiirinden sonra da göreve atanabilmek için bir süre daha
bekletildi. Ardından Maarif Vekili ile görüşen yazar, kendisine
atfedilen edilen komünist sıfatının doğru olmadığını ispat
edebilmek için yazılar yazdığını ve Esirler adlı oyununun
halkevleri tarafından sahneye konacağını söyledi. Göreve
atanabilmek için beklerken arkadaşı Ayşe Hanım'a yazdığı
mektubun sonuna bir not bırakarak kendisine evlenme teklifi etti.
Ayşe Hanım ise 22 Şubat 1934 tarihli mektubunda Sabahattin Ali'nin
bu teklifini şaka olarak niteleyerek geri çevirdi. Yazar sonrasında
ise Atatürk'ten izin alınarak önce geçici olarak Orta Tedrisat
Şube Müdürlüğüne (Mayıs 1934), ardından da asli olarak Milli
Talim ve Terbiye'ye atandı.ALİYE
HANIM Ä°LE EVLENDÄ°Aliye
Hanım'la 1932 yazında İstanbul'da eczacı Salih Başotaç'ın
evinde tanıştı. Aliye Hanım'ın ailesi Sabahattin Ali'nin poliste
sicil kaydının bulunduğunu gerekçe göstererek evliliğe mesafeli
yaklaştı. Fakat sonradan Aliye Hanım'ın da isteği ile evliliğe
izin verdiler. Nikâhları 16 Mayıs 1935 tarihinde Kadıköy
Evlendirme Dairesi'nde kıyıldı. Sabahattin Ali ve eşi nikâhtan
sonra Ankara'ya gittiler ve buradaki düğünün ardından Ulus'ta
bir apartman dairesine yerleÅŸtiler. Sabahattin Ali ilerleyen
dönemlerde "mümeyyizlik" görevinden başka bir göreve
atandı, ayrıca bir ortaokulda Almanca dersleri verdi. Bu dönemlerde
maddi açıdan rahatlayan yazar, Varlık'ta "Kağnı",
"Arap Hayri", "Pazarcı" adlı hikâyelerini
yayınladı, Knut Hamsun, Liam O'Flaherty ve Panteleymon Romanov'tan
tercümeler yaptı; Ayda Bir adlı dergide ise "Kamyon",
"Bir Åžaka", "Apartman", "Arabalar BeÅŸ
Kuruşa" ve "Düşman" adlı öykülerini yayınladı.SOYADI
OLARAK BABASININ ADINI KULLANMAK Ä°STEDÄ°Sabahattin
Ali'nin ailesi Soyadı Kanunu sonrasında "Şenyuva"
soyadını aldı. Fakat yazar babasının ön adı olan "Ali"yi
kullanmak istedi. Ayrıca çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan
şiir ve hikâyelerinde "Sabahattin Ali" imzasını
kullandı. Yazar soyadını bu yönde değiştirebilmek için nüfus
müdürlüğe gitti fakat "Ali" ismini soyadı olarak
kullanmasına izin verilmedi. Kendisi de buna karşılık olarak "O
halde 'Alı' olsun." şeklinde beyanat bildirdi (1936). Ramazan
Korkmaz çeşitli sıkıntılar yaşamış ailenin "Şenyuva"
soyadını almasına yazarın tahammül edemediğini belirterek "Ali"
tercihinin babasına duyduğu sevgiden olduğunu belirtti. Aliye Ali
ise "Alı" soyadını "Ali" tercihi için
bilinçli bir gerekçe olduğunu söyledi.30
yaşına gelince İstanbul Eski Harbiye'de askerliğe başladı ve 2
ay er, 6 ay da yedek subay öğrencisi olarak eğitim gördü. Eşi
Aliye Ali'yi de askerlik süresince bulunduğu şehirlere götürdü.
İstanbul'da askerlik yaptığı dönemde kızları Filiz Ali (1937-)
doğdu. Askerlik bitiminde ise Musiki Muallim Mektebi'ne Türkçe
öğretmeni olarak atandı ve Ankara'ya yerleşti. Ankara'da
geçirdiği dönemlerde Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Mediha
(Berkes) Esenel ve Niyazi Ağırnaslı gibi isimlerle yakın
ilişkiler kurdu. İlerleyen dönemlerde Devlet Konservatuvarı'na
atanarak Carl Ebert'in asistanlığını yaptı. Çevresindeki
hareketliliğin azalması sonrasında edebi çalışmaları
yoğunlaştı ve İçimizdeki Şeytan adlı eserini (1939) yazdı. Bu
roman yayımlandıktan sonra siyasi tartışma konusu haline geldi.
Nihal Atsız bu romana karşılık olarak Sabahattin Ali'nin hayatı
hakkında çeşitli bilgiler de içeren İçimizdeki Şeytanlar adlı
eserini yayınladı. II. Dünya Savaşı öncesinde çıkarılan
seferberlik sonrasında tekrar askere alındı ve dört ay
İstanbul'da askerlik yaptı. İkinci kez askere alındığı bu
dönemde Kürk Mantolu Madonna'yı yazdı ve Hakikat gazetesinde
tefrika ettirdi (18 Aralık 1940-8 Şubat 1941). Ankara'daki çevresi
genişleyen yazar, dönemin siyasileriyle de yakın ilişkiler kurdu.
Aliye Ali, eşinin Şükrü Saracoğlu ile siyasi düşünceleri
farklı olmasına rağmen iyi anlaştığını ve bazen de ailecek
görüştüklerini belirtti.Sabahatin
Ali 1940 - 1943 yılları arasında Adelbert von Chamisso, Ludwig
Tieck, Heinrich von Kleist ve Friedrich Hebbel gibi isimlerden
çeviriler yaptı. Yine bu dönemlerde çeşitli dergilere yazılar
gönderen yazar, ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı Türk
Dil Kurumu ve Tercüme Odası gibi yerlerde görev yaptı.NİHAL
ATSIZ Ä°LE OLAN TARTIÅžMALARINihal
Atsız, Orhun dergisinde Şükrü Saracoğlu'na atfen yazdığı
yazıda (1 Nisan 1944) Sabahattin Ali'nin "herkesçe bilinen bir
komünist olduğunu, Hasan Âli Yücel'in şahsi sempatisi yüzünden
göreve getirildiğini ve daha önceden Mustafa Kemal Atatürk, İsmet
İnönü ve Ali Çetinkaya gibi isimlere hakaret ettiğini"
söyleyerek yazarı vatan haini olarak niteledi ve devlet tarafından
korunmasını kınadı. Bu mektup üniversite öğrencileri ve halk
arasında etki uyandırdı, Nihal Atsız ise görevden alındı.Sabahattin
Ali mektup sonrasında Nihal Atsız'a hakaret davası açtı ve ilk
duruşma 2 Nisan 1946'da yapıldı. Dava öncesinde adliye sarayı
önünde toplanan ve çoğunluğu Siyasal Bilgiler ve Tıp Fakültesi
öğrencisi olan kişiler yazarın aleyhinde gösteri yaptı. Davaya
Sabahattin Ali avukatsız olarak katılırken, Nihal Atsız'ı ise
Hamit Şevket İnce başkanlığındaki avukatlar savundu. Dava
görülürken içeride ve adliye önünde "İstiklâl Marşı"
okundu, ortam gerilince dava baÅŸka bir tarihe ertelendi.Ä°lerleyen
dönemlerde Hamit Şevket İnce, Nihal Atsız'ın avukatlığından
istifa etti. Yine bu dönemde Falih Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde
Sabahattin Ali lehinde seri yazılar yazdı. İkinci duruşmada savcı
Nihal Atsız'ın Sabahattin Ali'ye vatan haini diyerek hakaret
ettiğini söyledi ve cezalandırılmasını talep etti. Üçüncü
duruşmada ise Nihal Atsız altı ay ceza aldı fakat "mazisinin
temiz olması" ve "millî tahrik" gibi gerekçelerle
bu ceza dört ay indirilerek tecil edildi. Dava sonrasında
konservatuvardaki görevine bir süre devam etti, ardından da üçüncü
kez askere çağrıldı. Çankırı'da bir buçuk ay görev yapan
yazar, mesleğine geri döndü. Daha sonra ise bakanlık emrine
alınarak konservatuvardan ayrıldı. 4 Aralık 1945 günü
İstanbul'da çıkan komünizm karşıtı gösterilerde Sabahattin
Ali'nin de faaliyet gösterdiği bazı kurumlara çeşitli saldırılar
oldu.AZÄ°Z
NESİN İLE MARKOPAŞA DERGİSİNİ ÇIKARDI1944
sonrasında Markopaşa, Malum Paşa veya Ali Baba gibi yerlerdeki
yazılarında daha sert ve daha eleştirel bir dil kullandı.
Zekeriya Sertel'e 1946 yılında söylediğine göre siyaset ve
politikayla daha fazla ilgilenmek istiyordu. Yine aynı yıl ailesini
Ankara'da bırakarak İstanbul'a geldi ve Aziz Nesin'le beraber
Markopaşa dergisini çıkardı. Markopaşa ilk üç sayısında
tırajını artırarak yayın hayatına devam etti. Daha sonra da
mizahî yönünden çok siyasi yönüyle tartışmalara neden oldu.
İlerleyen dönemlerde dergide çıkan ve çoğu imzasız olan
yazılardan ötürü derginin sorumluluğunu üstlenen Sabahattin
Ali'ye davalar açıldı. Davaya konu olan yazılardan biri dışındaki
yazılar Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'a aitti; fakat derginin sorumlusu
olduğu için Sabahattin Ali hapis cezasına çarptırıldı.
İstanbul ve Paşakapısı Cezaevi'nde bir süre yatan yazar, 10
Eylül 1947 tarihinde tahliye oldu. Yine bu dönemlerde Markopaşa
kapatıldı, bunu takiben de Merhum Paşa ve Malum Paşa gazeteleri
çıkartıldı.İlerleyen
dönemlerde yazar hakkında tekrar tutuklama kararı çıkartıldı
fakat tutuklama işlemi gerçekleşmedi. Bu dönemlerde Ali Baba
dergisini çıkardı ve "Sırça Köşk" adlı öyküsünü
yayınladı. Bu öykü Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı,
kendisi de Sultanahmet Cezaevi'ne gönderildi. 31 Aralık 1947
tarihinde serbest kalan yazar, ekonomik sıkıntılar çekti ve Ali
Baba dergisi kapatıldı. Daha sonra nakliyecilik yapmak istedi ve
Adalet Cimcoz'un da yardımlarıyla bir kamyon aldı. Eşi Aliye Ali
bu dönemler için "1947'de Markopaşa'nın çıkmasıyla
hayatımız bozuldu. Yurt dışına gitmek istiyordu: İngiltere veya
Fransa'ya falan" ifadelerini kullanmıştı. Niyazi Berkes'in
aktardığı bilgiler Sabahattin Ali'nin Fransa'ya gitmek istediğini
fakat kendisine pasaport verilmediği yönündeydi. Sabahattin Ali
1948 yılı Mart ayı sonlarında arabasının tamirini yaptırdı ve
"Edirne'ye peynir götüreceğim" diyerek M. Ali Cimcoz'la
sabah beş civarı vedalaşarak ayrıldı.ÖLÜMÜSabahattin Ali'nin Edirne'ye
gitmekteki amacı peynir taşımak değil, Bulgaristan sınırını
aşarak Avrupa'ya ulaşmaktı. Kendisine yasal yollardan pasaport
verilmediği için kaçak yollarla bu amacına ulaşmaya çalıştı.
Bulgaristan sınırını denemeden önce de Suriye sınırından
kaçmak istedi fakat başarılı olamadı. Avrupa'ya kaçmak istediği
dönemler ise hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği
zamanlardı. Sabahattin Ali, tanıştırıldığı Ali Ertekin ile
Kırklareli’ye doğru kamyonla yol aldılar. Başta bir de şoför
vardı. Sonra onu bırakıp yola ikisi devam etti. İlerleyen
vakitlerde Ertekin, kitap okuduğu sırada Sabahattin Ali’yi,
kafasına elindeki sopayla vurarak öldürdü. Öldürmesine gerekçe
olarak da millî hislerini tahrik ettiğini öne sürdü. Ayrıca Ali
Ertekin'in Millî İstihbarat Teşkilatı mensubu olduğu da iddia
edildi. Ölüm tarihi kayıtlara 2 Nisan 1948 olarak geçti.Ali'nin
bedenini bir çoban buldu ve 16 Haziran 1948 günü jandarmaya
giderek durumu bildirdi. Yapılan incelemeler sonucunda ölünün
kimliği teşhis edilemedi. Bu dönemlerde İstanbul polisi
Bulgaristan'a adam kaçıran bir şebekeyi yakaladı. Sabahattin
Ali'yi öldüren Ali Ertekin de bu şebekenin mensubuydu ve
yakalanınca Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf etti. Ali
Ertekin idam cezasıyla yargılanmasına rağmen 4 yılla hüküm
giydi, kısa bir süre sonra da serbest kaldı. Sabahattin Ali'nin
cesedi üzerinden çıkan giysilerle Ali Ertekin'in verdiği bilgiler
doğrultusunda ele geçirilen eşyaları yakın çevresi tarafından
teÅŸhis ettirildi.ESERLERÄ°Roman
Kuyucaklı
Yusuf (1937)İçimizdeki
Şeytan (1940)Kürk
Mantolu Madonna (1943)ÖyküDeğirmen
(1935)Kağnı
(1936)Ses
(1937)Yeni
Dünya (1943)Sırça
Köşk (1947)ŞiirDağlar
ve Rüzgâr (1934)Kurbağanın
Serenadı (1937)Öteki
Åžiirler (1937)OyunEsirler
(1936)
cumhuriyet.com.tr
Read more: https://www.turkish-media.com/forum/topic/667244-sabahattin-ali-114-yasinda/
Read more: https://www.turkish-media.com/forum/topic/667244-sabahattin-ali-114-yasinda/
Other News
Trabzon'da, cezasıkesinleşen eski Emniyet Müdürleri yakalandı
Çiğli Belediyesi'ne Avrupa’dan 'Yerel demokrasi'ödülü
ORSAM'dan Covid-19 araştırması: 'Türkiye'de yaşan Arapların devlete güveni arttı'
Guardian'danÇakıcıanalizi: Erdoğan'ın başkaçaresi yok
Çin lideri "Aşırıyoksulluk bitirildi" dedi
Araştırma: Hangi meslekler içki tüketimine dahaçok meyilli?
Kılıçdaroğluçiftçilere seslendi: Ne yaparlarsa yapsınlar inandığım yoldan bizi döndüremeyecekler
Bakan Selçuk: Okullarıpeyderpey açma kararımız devam ediyor
Liverpool kalecisi Alisson Becker’in babasıhayatınıkaybetti
Salda Gölüiçin korkutan açıklama:Çekilmeyi gözlerimizle gördük,önlem almak zorundayız