Mario Levi: Mutluktan hiçbir yazı çıkmaz
Mario Levi ile buluşup yeni kitabından, hayattan uzun uzun konuştuk. İstanbul Serisi’nin üçüncü kitabı O Pazartesi'nde okuru bizi Eminönü'ne davet ediyor ve yaşadığımız günleri, İstanbul’u geçmişle köprü kurarak anlatıyor.
- O Pazartesi romanınız, tarihî esnaf lokantalarından çarşılara, tatlıcılardan kahvecilere, balıkçılardan mezecilere, bugünün gözüyle Ä°stanbul yolculuÄŸu gibi adeta. Bir yandan da hüzünlü çünkü hiçbiri yaÅŸamıyor o mekânların. GeçmiÅŸimizi hatırlatan aidiyetliklerimiz bir bir yok oluyor hatta o ruh ölüyor. Ne dersiniz?Sorunuz gizliden gizliye cevabını da taşıyor! Hayatımda deri izler bırakmış, bana gördüğünüz gibi, bir roman bile yazdırmış Eminönü, bir cehaletin istilasına uÄŸramış gibi adeta. GeçmiÅŸe övgüler düzmek istemiyorum. Romanı da bunun için yazmadım. Böyle bir duygum yok çünkü. Ama sadece bazı deÄŸerlerin yok olduÄŸunu görmek deÄŸil, bu yok oluÅŸun farkında bile olmayanlarla o sokaklarda gezmek insanın içini acıtıyor doÄŸrusu. Ben bu romanda dizinin diÄŸer romanları gibi bugünün resmini görmeye ve göstermeye çalışıyorum. Trajedi de buradan doÄŸuyor zaten.- En son romanınızda kendi hayatınızdan izler vardı. “Oiram†karakterinde özellikle. O Pazartesi’nde de karakterlerden sizden, anılarınızdan bir parça var mı?Elbette! Hepsi anılarımdan ve tanıdığım insanlardan izler taşıyor! benim bütün romanlarım öyle. Önemli bir farkla. Bu insanların hiçbiri bu hikâyelere geçtikleri ÅŸekliyle gerçekte var olmadı. Ä°zler taşıyor lafını boÅŸuna söylemiyorum. Bir veya birkaç iz bir kahramanın inÅŸa edilebilmesine yetiyor. Onu inÅŸa etmenize imkân veren unsurlar da tecrübelerinizde gizli. Åžimdi edebiyatın hayatın birebir anlatımı olmadığında edebiyat olacağını da hatırlatalım mı?- Nasıl bir çocukluk geçirdiniz. Romanda baba-oÄŸul iliÅŸkisi de oldukça irdelenmiÅŸ. Sizin babanızla iliÅŸkiniz nasıldı?Terapi seansına hoÅŸ geldiniz! (gülüyor) EbrucuÄŸum uzun uzun nasıl anlatayım burada. Hepsini romanlarıma ve hikâyelerime gizledim. Arayan bulur. Yazar olmama yetecek kadar kederli ve kırgınlıklarla yüklü yıllar yaÅŸadım diyelim. Ben en çok kendimi yeteri kadar anlatamama duygusundan çektim. Hâlâ da çekiyorum. Belki de bunun için yazmakta direniyorumdur kim bilir.- HocapaÅŸa Sokağı tam bir lezzet sokağı... Namlı Rumeli Köftecisi efsane. Sahici bulduÄŸumuz lezzetlerin tadına varmanın bir yaÅŸama ustalığı duygusunu yaÅŸattığı da aÅŸikâr. Tarihi, ÅŸehrin kimliÄŸini inÅŸa etmiÅŸ o müthiÅŸ lezzetler artık bilinmiyor. Ä°lham kaynaklarımız birer birer yok olurken ruhumuzu da kaybediyor muyuz? HocapaÅŸa Sokağı ile alakalı yorumlarınıza kesinlikle katılıyorum. O sokak benim bu çevreden, kayıpların uyandırdıklarına raÄŸmen, hepten kopmama sebeplerimden biridir. Åžehrin lezzetlerinin tadına varmak bir yaÅŸama ustalığı mıdır, bilmiyorum. Ustalık payesi hakkında hep şüphelerim olmuÅŸtur çünkü. Bir ÅŸehrin tarihine ve duygu iklimine sahip çıkmaktır, bir coÄŸrafyada yaÅŸadığını hissetmektir ama bu kesin. Bu yolun yolcuları azalsa da hâlâ var, görmezlikten gelemem. Bakalım ama nereye kadar.- Romanda yer alan fotoÄŸraflar, kiÅŸiler, günlük, samimi ve gerçek. Aslında tam da Eminönü. Bu durumda bireyler de mekanlar gibi bir ÅŸehrin hafızasını inÅŸaa eder mi? Tabii. Giderek anlamsız bir dünyada, bu yaÅŸadığımız dünyada yazmak aksi halde nasıl meÅŸru, hatta kaçınılmaz hale gelebilir ki.- Biraz da hayattan konuÅŸalım. Burdan geriye baktığınızda geçmiÅŸte saplanıp kaldıklarımızı, bocalamalarımızı görüp bazı meseleleri ne kadar da büyütmüşüz diyoruz ve üzüldüğümüze üzülüyoruz. Anlıyoruz ki acılar olmadan mutluluk da olmuyor. Hepsi bir bütün. Hayatın anlamı ve manasının ÅŸifresi burada mı?Burada! Tam da burada! Bunu öğrencilerime de söylüyorum. Edebiyat tarihine bakın. Yazarların yaÅŸadıklarına da... Mutluktan hiçbir yazı çıkmaz. Yazabilmek bir mutluluk verebilir, gerçeÄŸi göz ardı edemem. Ama onun için de, hele inandıklarınızı yazmak için çok çetin sınavlardan geçmeniz gerekiyor. Hem yaÅŸadığımız bu dünyada ben mutlu bir insanım diye ortalıkta dolaÅŸan, üstüne üstlük bir de bu duruÅŸunu marifet sayıp yaymaya çalışan ya aptaldır ya da sahtekâr. GeçmiÅŸte yaÅŸadığımız acıları bazen gülümseyerek hatırlamamız meselenin ciddiyetini örtmeye yetmez, olsa olsa büyüdüğümüzü ve acılar karşısında biraz donanım kazanmaya baÅŸladığımızı gösterir. O kadar haksızlığın, çocuk ölümünün, yoksulluÄŸun, kadın cinayetinin olduÄŸu bir dünyada hâlâ mutluyum mu diyorsunuz? Gidin yaÅŸayın o zaman mutluluÄŸunuzu! Ama edebiyata bulaÅŸmayın!- Kapitalist düzenin modern köleleri olarak sevmediÄŸimiz iÅŸlerde çalışıp konforlu alanlarımıza baÄŸlılığımızla, çemberin dışına çıkmaya cesaret edemiyoruz. ÇocuÄŸun okul taksitlerini ya da evin kirasını düşünürken “anı yaÅŸamak†anlamsız geliyor. Halbuki yine aynı bu düzende “anı yaÅŸaâ€, “niyet et olsun†gibi gerçek dışı söylemler pazarlanıyor. Yazdıklarınızla tarihe tanıklık yapan biri olarak “an†da kalmak ne kadar mümkün? Yoksa bu gerçeÄŸimizden kaçmak için bir aldatmaca mı? Bu konularda birçok içi boÅŸ kitabın yazıldığı doÄŸru. Saçma sapan görüşlerin marifetmiÅŸ gibi pazarlandığı, bu pazarlamalardan hatırı sayılır kazançlar elde edildiÄŸi, etrafımızda tabiri caizse birçok lüzumsuz insanın dolaÅŸtığı da doÄŸru. Medeniyetimizin kölelerinin bu aldatılmaya ihtiyacı var! Asıl acıklı görünen de bu. Öte yandan bunu yapmanın, yani ‘an’ı yaÅŸamanın o kadar da zor olmadığını düşünebiliriz ama. Büyük laflara gerek yok. YaÅŸanan günlerin zorluÄŸunu da haksızlıklarını da ortadan kaldırmaz ama, biraz yemek artığını, bayatlamış ekmeÄŸinizi, sokaktaki aç köpeklere vermeyi düşündünüz mü? Ya boÅŸ bir sıvı yaÄŸ ÅŸiÅŸesinde bir avuç toprakla çiçek yetiÅŸtirmeyi? DireniÅŸ... Anlatabiliyor muyum?- Günümüze gelirsek en severek gittiÄŸiniz, ilham aldığınız yerler ve müthiÅŸ lezzetleri bize anlatsanız..Bunun için baÅŸka bir kitap yazmam lazım! Ä°stanbul’un çarşılarını ve pazarlarını gezmeyi seviyorum. Oradan her an beni etkileyecek, içimde bir hikâye fikrini doÄŸuracak bir yüz ifadesiyle karşılaÅŸmam mümkün. Deniz kıyılarını seviyorum. Bu ÅŸehrin deniz duygusunu taşımadan yaÅŸanamayacağını düşünüyorum çünkü. Esnaf lokantalarını seviyorum. Yemek geleneÄŸimizi en çok onların yaÅŸattığına inandığım için. Sokak lezzetlerini seviyorum. Onlar da bana tuhaf bir özgürlük duygusu yaÅŸatıyorlar. Bir de ben sinemaları çok özledim!- Çocukken en sevdiÄŸiniz yemek?Ben çocukken pek bir iÅŸtahsızdım. Ama en çok sevdiÄŸim evde palamut balığından yapılmış lakerda idi galiba. Ona dayanamazdım iÅŸte! Dedemin evinde her pazar öğle yemeklerinde yediÄŸimiz mayonezli levreÄŸe de, fırın makarnaya da kayıtsız kalamazdım, babaannemin cuma sabahları erkenden kalkıp yaptığı dana dili söğüşün yaÄŸlı tarafından birkaç parçayı dumanı üstündeyken, suyuna ekmek banarak yemeyi de... Bir de tabii, vazgeçilmez bir çocuk klasiÄŸi! Izgara köfte ile kızarmış patates!- Bizimle paylaÅŸabileceÄŸiniz özel bir tat ve tarif var mı?KaÅŸkarikas.Orta büyüklükte sakız kabaklarının her iki tarafını kesip ortadan ikiye bölüyorsunuz. Kabağı oymadan önce kabuklarını salatalık soyar gibi soyuyorsunuz. Çıkan ÅŸeritleri ikiÅŸer üçer santimlik parçalara bölüyorsunuz. O parçaları tuzlu suyun içinde bekletiyorsunuz ve süzgeçten geçiriyorsunuz, iyice yıkıyorsunuz. Bir tencereye koymadan önce (ölçü 8 sakız kabağı ölçüsü içindir) iki limonun suyu, dört çorba kaşığı zeytinyaÄŸ, bir tatlı kaşığı ÅŸeker, yarım tatlı kaşığı tuz koyuyorsunuz. Yarım bardak kadar da su... Tencerede iyice karıştırıyorsunuz. 5-6 diÅŸ sarımsak da koyuyorsunuz. 15 dakika haÅŸlıyorsunuz, sonra soÄŸumasını bekliyorsunuz. Bunu bir zeytinyaÄŸlı çeÅŸnisi olarak sunuyorsunuz. - Aile geleneÄŸinizde müthiÅŸ lezzetler olduÄŸunu biliyorum. Ki romanlarınızda da karşılaÅŸabiliyoruz bu tatlarla. Özel günlerde bu lezzetleri yapıyor musunuz? Kızlarınız bu lezzetleri seviyor mu? Sofranız nasıl?Bu yemekleri elime geçen her fırsatta yapıyorum. Yapmadan anlatamazsınız zaten. Ä°ki büyük kızım, Deniz ile Pınar bu yemekleri biliyor. Bazılarını çok sevdiklerini düşünüyorum. Küçük kızım Masal, henüz pek azını biliyor. AÄŸzının tadını biliyor görünüyor ama. Bir gün öğreneceÄŸinden hiç şüphem yok. Ä°stemesi halinde ona da öğreteceÄŸim. Daha yedi yaşında. Åžimdilik omlet, salata ve kurabiye yapmakla yetiniyoruz!- Hâlâ aÅŸk var mıdır? Yoksa romanlarda mı kaldı?Romanlarda kalması olmadığı anlamına mı gelir? AÅŸk tabii ki var. Yaptığını aÅŸkla yapmak, hayata aÅŸkla sarılmak da en önemlisi.- Romanlarınızca zeki mizahınızı hiç bırakmadığınız ve bize bu eski tatları, mekanları kısaca Ä°stanbul’u hatırlattığınız için çok teÅŸekkürler.. Son söz alsam sizden..Geçip gidiyoruz bu dünyadan. Ben en çok edebiyata ömrünü adamış bir insan olarak anılmak istiyorum. Öteki meziyetlerim hakkında da, o da varsa tabii, baÅŸkaları karar versin. Bir de artık en vazgeçilemez deÄŸerin iyilik olduÄŸuna inanıyorum. Birilerinin bu tercihime bir aptallık ve saflık diyeceÄŸini bile bile...Â
Ebru D. DedeoÄŸlu
Read more:
https://www.turkish-media.com/forum/topic/667719-mario-levi-mutluktan-hicbir-yazi-cikmaz/