Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Saturday, 01.11.2025, 11:46 AM (GMT)

News - Haberler

Paşinyan, Dağlık Karabağ'da yenilgiyi kabul eden anlaşmayıimzaladı

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Paşinyan, Dağlık Karabağ'da yenilgiyi kabul eden anlaşmayı imzaladı Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan sosyal medya hesabından Ermenistan halkına açıklamalarda bulundu.Paşinyan, "Hepimiz için çok zor bir karar verdim. Rusya ve Azerbaycan Devlet Başkanları ile Karabağ savaşının sonu için anlaşma imzaladım. Anlaşma benim ve halkım için inanılmaz derecede acı" dedi. cumhuriyet.com.tr

Kurtuluşun gerçek kahramanları

Kurtuluşun gerçek kahramanları /Archive/2020/11/10/005802583-ic1.jpg‘SMYRNA’NIN YAZGISI’Gülseren Engin, yakın tarihimize ayna tutan yazar başarılı bir roman yazarı olmasının yanı sıra ciddi anlamda iyi bir araştırmacıdır da. Yorgun ve Yaralı isimli romanında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde geçen tutkulu bir aşk hikâyesinin yanı sıra savaşla, göçlerle topraklarından ayrılmak zorunda kalan insanları, bu bağlamda açlık ve yoksulluk içinde yaşam savaşı veren kadınları, Çanakkale’de Süveyş’te, Bağdat önlerinde savaşarak tükenmiş bir imparatorluğun yorgun ve yaralı insanlarını anlatmıştır.SMYRNA’NIN GÖZYAŞLARI VE YAZGISIYorgun ve Yaralı romanıyla savaş düzleminde buluşan Ağlama Smyrna Döneceğim, üçlemenin ilk romanı. 23 Şubat 1914’te İzmir’i işgal etmeyi planlayan İngilizlerin Kösten (Uzunada) Adası’nı ele geçirme girişiminde evleri bombaların hedefi olan Balıkçı Bedros ve ailesinin adayı terk etmek zorunda kalışlarını anlatan bölümle başlar. On altı Yunan gemisinin destekçileri muhriplerle, işgal etmek üzere Körfeze girerek, İzmir’e doğru ilerlediği 14 Mayıs 1919’da biter.İkinci kitap Smyrna’nın Gözyaşlar, Ege’de Kuvayı Milliye’nin kuruluşunu, halkın ve efelerin Yunan ordusuna direnişini kimi isimsiz kahramanlar aracılığıyla anlatır. Son kitap Smyrna’nın Yazgısı’nda ise İstanbul’un işgalini, TBMM’nin kuruluşunu ve Kurtuluş Savaşını pek çok isimsiz kahramanın hikâyeleriyle dile getirirken, yine savaşta etkin görev üstlenmiş gerçek kahramanları da romana ustalıkla katıyor.Roman, 8 Ekim 1919’da Smyrna’nın Nikos tarafından kaçırılmasıyla başlıyor. Kösten adasında yoksul bir balıkçının kızı olan Smyrna’ya daha önce tecavüz edip kaçırmış, sonra da nikâhına almıştır. Evlendikten bir süre sonra ise Smynra’yı Avrupalı zenginlere pazarlamıştır.Smyrna bir süre sonra ailesinin yanına kaçmış, ancak Nikos izini sürerek Smyrna’nın anne ve babasını öldürüp onu yeniden tutsak etmiştir. Nikos’un Smyrna’yı kaçırıp tutsak etmeleri sürmüş, daha sonra Türk denizci subayı Çakır Osman, Smyrna’yı kurtararak onunla evlenmiştir. Smyrna, Yüzbaşı Çakır Osman’la evlendikten sonra Müslüman olmuş ve Suna adını almıştır. Hastanede hemşire olarak çalışmaya devam etmektedir./Archive/2020/11/10/005817974-ic2.jpgİŞGAL, BÜYÜK MİLLET VE DİRENİŞ!Bir yanda savaş tüm hızıyla devam ederken, diğer yandan kurgulanmış kişiler gerçek olayların içinde gerçek kahramanlarla yer alırlar. Nikos’un elinden kurtulan Smyrna da Efe kadınların arasına katılır, Sırma Efe adını alarak savaşın içinde yer alır. Kahraman kadınların arasında Nakiye Hanım, Asker Saime Hanım, Gördesli Makbule, Erzurumlu Kara Fatma, Çete Ayşe gibi kadın efeler vardır. Smyrna da kadın efelerle birlikte Ankara’ya gider.Romanda işgal edilen Anadolu şehirlerinin ve kasabalarının düşmana karşı savunulması, Kuvayı Milliye hareketi, direnişler roman bütünlüğü ve kurgusu içinde kronolojik bir izlekte yansıtılıyor. İşgal edilen şehir ve kasabalardaki mücadele ve zafer; savaşın, direnişin hemen her cephesi ve her evresiyle veriliyor.TARİHİ BİR NEHİR ROMANKaynaklara hatta kimi belgelere dayanılarak kurgulanan roman, geniş bir zaman dilimini içermesiyle ve kalabalık bir kişi kadrosuyla nehir roman özelliği gösteriyor. Yine yakın tarihimizde gerçekleşen olaylar bütününü yansıtması açısından tarihi roman olarak da nitelenebilir.Romanda özellikle kimi belgelere de yer veriliyor. Sözgelimi İstanbul’un işgalinin anlatıldığı bölümde Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal’den gelen telgraflar, yazışmalar yer alıyor. İstanbul’un Kanlı İşgali (16 Mart, 1920) bölümünde şöyle açıklanıyor:“Paşa aynı zamanda Antalya’daki İtalyan Telgrafhanesi aracılığıyla bütün dünya ülkelerine protesto mesajları gönderiyor, ayrıca valiliklere, kumandanlıklara telgraf göndererek bütün vilayetlerde işgali protesto eden mitingler düzenlenmesini, bütün dünya ülkelerine protesto telgraflarının yine İtalyan telgrafhanesi aracılığıyla gönderilmesini emrediyordu. Bununla da kalmıyor, karadan, denizden Anadolu’ya girecek kişilere dikkat edilip kötü niyetlilerin tutuklanmasını istiyordu.”/Archive/2020/11/10/005833036-ic3.jpgEDEBİ BİR ANLATIMLA KURTULUŞ SAVAŞIYazar, Kurtuluş Savaşını salt tarihsel yönüyle değil aynı zamanda edebi bir anlatımla, başarılı betimlemeleriyle söz oyunlarıyla; kişileri, olayları ve çevreyi canlı kılıyor. Gülseren Engin’in romanı, olay örgüsünün ve kurgusunun sağlamlığının yanı sıra açık, çapaksız, akıcı dili ve anlatımıyla da başarılı:“Karanlık, çok karanlık bir geceydi. Pusu kokuyordu rüzgâr ve sokaklardan kan sızıyordu.” / “Kurşun renkli sular dalgalıydı. (…) Boğazı geçerken güçlenen buz gibi rüzgâr içine işliyordu. Güneş yeni doğmuş olmalıydı; ama gökyüzü boz bulutlarla ağırlaşmış, kentin üzerine alçalmıştı ve gün ışığı aradan sızamıyordu. Halide olabildiğince kuytu bir yere oturmuştu; ama soğuktan büzülmüş, titriyordu. Son günlerde yaşadıklarını düşünüyordu.”Smyrna’nın Yazgısı’yla sonlanan bu üçlemenin (Ağlama Smyrna Döneceğim, Smyrna’nın Gözyaşları) hem zor bir konuyu, yorucu bir araştırma ve çalışma ile roman türüne uygun duruma getirmesi, hem de ulusça yeniden var olmamızı sağlayan Kurtuluş Savaşı utkumuzun anlatılması açısından önemli bir roman.Ayrıca bu romanların Ege halkına bir armağan olduğunu düşünüyorum; çünkü onlar Yunan işgalini ve zulmünü dört yıl boyunca bizzat yaşadılar. Yine de dimdik ayağa kalkıp kadın erkek silahlanarak direndiler ve Milli Ordu kurulana dek Yunanlıları Ege’de durdurdular. Böylece Mustafa Kemal Paşa ve Hükümetine ordu kurmak için zaman kazandırdılar. Canları pahasına….Özellikle yakın tarihimizin bu önemli dönemini okuyup anlamanın ne denli gerekli olduğunu düşündüğümüzde Gülseren Engin’in çok değerli bir hizmeti gerçekleştirdiğini görürüz. Kendisini kutluyorum.Smyrna’nın Yazgısı / Gülseren Engin / Remzi Kitabevi / 414 s. / 2020. Filiz Gülmez

Atatürk’ün izindekiler...

Atatürk’ün izindekiler... /Archive/2020/11/10/004625497-ic1.jpg ATATÜRK’ÜN İZİNDEKİLERTolga Aydoğan’ın kaleme aldığı Atatürk’ün İzindekiler’de; cesaretleri ve emekleriyle Cumhuriyetimizin seyrini değiştirmiş ama çoğu unutulmuş kahramanlarını bulacak ve yaşam öykülerini şaşırarak okuyacaksınız. Kimler mi var?Türkiye’nin ilk kadın heykeltraşı... Türkiye’nin ilk ve tek kâğıt mühendisi... Türkiye’nin ilk kadın ziraat yüksek mühendisi ve akademisyen kızı... Kurtuluş Savaşı’na ve Atatürk’e büyük destek vermiş, Türkiye’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı...Birçok ilde kütüphane, kitaplık ve müzeler açmış, Atatürk Müzesi’nin de kurucusu olan Atatürk’ün unutulan yaveri... “Türk Hititolojisinin babası”... Tarihle Oynayan Çocuk...Türkiye’nin ilk operası Özsoy Operası’nın yazan ve besteleyenler... Türkiye’nin ilk kadın opera sanatçısı... Bulutlarda Atatürk adlı ünlü o fotoğrafı çeken resim öğretmeni...NASA’da Apollo 11 projesinde görev alarak 1969’da Ay’da ilk kez yürüyen Neil Armstrong ve beraberindeki astronotların dünyaya dönüşü için yazılım geliştiren Türk ve ilk uçak mühendisi babası...Hababam Sınıfı’ndaki ‘Kel Mahmut’ karakterine ilham olan ve Atatürk’e destek olmak için telgrafla padişaha rest çekecek kadar cesur olan öğretmen...Tüm bu büyük yurtsever inanılmaz başarılarla dolu öykülerini keşfetmeniz üzere sizleri bekliyor./Archive/2020/11/10/004640887-ic2.jpgCUMHURİYETİN UNUTULAN KAHRAMANLARI- İncelemenizde yer alan her isim Atatürk devrimlerinin, çağdaşlaşma yolunda kuşaklar boyu kelebek etkisini ortaya koyuyor.Her biri Türkiye’nin eğitim, iktisat, bilim, tarih, dil, sanat, müzik başta pek çok alanda kalkınması ve gelecek kuşaklara sağlam temeller bırakılması yolunda birer nefer olan bu insanların, devrimlerin hakkını nasıl verdikleri, ne gibi başarılara imza attıklarını ortaya koyuyorsunuz.Ve Atatürk’ün yeşerttiği bu kahramanların çoğunun yazık ki unutulduğunu vurguluyorsunuz.Size bu incelemeyi kaleme aldıran duyguları anlatır mısınız?Türk toplumunda maalesef işittiklerine inanların sayısı araştıran ve okuyanlarınkinden daha fazladır. Herhangi bir konuda kişi araştırıp öğrenmek yerine işittiğine inanarak bir ‘şeyi’ seviyor ya da düşman oluyor. Bu nedenledir ki genel olarak Türk insanı Atatürk’ü de kulaktan dolma bilgilerle öğreniyor.Oysa Atatürk ne güzel özetlemiş, illa beni görmeniz gerekmez, benim fikirlerimi ve duygularımı anlıyorsanız yeterlidir. İşte onun felsefesini anlamak için yaptıklarını okumak ve öğrenmek gerekir.Bu kitabı yazmaktaki amacım da onun devrimlerini, hayatını, felsefesini ve buna ilişkin olarak onun ideallerini somutlaştıran gençlerin başarı öykülerini kaleme almaktı.Kitabımda; kültür, sanat, bilim ve akılla hayatı yorumlayarak çağdaş bir ülke inşa etmeye çalışmasını somut örneklerle göstermeye çalıştım.Bu süreçte Atatürk tek başına değildi elbet, O’nunla birlikte yürüyen, Cumhuriyeti yükselten gençleri ve arkadaşları vardı, işte ben bu kişilerin bir kısmına kitapta yer verebildim.Örneğin ilk arkeolog, ilk heykeltıraş, ilk uçak mühendisi, ilk kâğıt mühendisi, ilk gemi mühendisi gibi Cumhuriyetin ilklerini gerçekleştiren kişilerin başarı öyküleri bu kitapta yer alıyor.- İncelemeyi kaleme alma süreci nasıl gelişti, hangi kaynaklar ve tanıklıklar ışığında kaleme aldınız? Kimlerle bizzat da görüştünüz?300 civarında kaynak kitap, kamu ve özel arşivler, akademik yayınlar, röportajlar, şehirler arası yolculuklar derken üç sene sonunda Atatürk’ün İzindekiler ortaya çıkabildi. Bilgi Yayınevi de büyük emek vererek kitabı yayına hazırladı.Kitabın hazırlık aşamasında Prof. Dr. Zeliha Berksoy’dan Prof. Dr. Arsev Eraslan’a, Doç. Dr. Hüner Tuncer’den Hıfzı Topuz’a, Nazmi Kal’dan Tarihçi Recep Bozkurt’a kadar birçok önemli isim, tanık, akademisyenle görüşerek bilgi aldım. Salt bir akademik metin olmaması için gerçekliğe sadık kalarak öyküleştirdim./Archive/2020/11/10/004709184-ic3.jpgSİVİL, İNSAN ATATÜRK- Atatürk’ün İzindekiler, kahraman asker ve siyasetçi kimliklerinin yanı sıra asıl “sivil, insan Atatürk’ü nasıl ortaya koyuyor?Atatürk’ün duygusal bir insan olduğunu hatta birçok defa topluluk içinde gözyaşlarına hâkim olamadığını hatıratlardan öğreniyoruz. ‘İnsan Atatürk’ün en güzel örneği bu kitabın içindeki Hadiye Tuncer anısında yer alır.Şöyle ki; 1930’ların hemen başıdır. Ankara’da Ziraat Enstitüsü’nde okuyan talebeler bir tiyatro eserini sahneye koyacaktır. Aylarca çalışılır. Son provada Hadiye isimli genç kız düşüp ayağını kırar. Bu nedenle ertesi gün Halkevi’ndeki temsilde sahneye çıkamaz. Üzüntüsü katlanır çünkü Gazi de temsili izleyecekler arasındadır.Hadiye kırık bacakla evinde oturup sahne alamadığı için gözyaşı dökerken kapısı çalar. Gelen kişi “Bunu size Gazi Hazretleri gönderdi” diyerek bir kutu uzatır. Hadiye kutuyu açınca gülün üzerine iliştirilen bir notu görür: “Acil şifalar dilerim kızım. Kemal Atatürk”İşte bu hatıra bize ‘İnsan Atatürk’ü layıkıyla tarif eder. Hadiye’ye ne mi olur? Okulunu bitirir ve Türkiye’nin ilk kadın ziraat mühendisi olarak tarihe geçer.Bu örnek aynı zamanda Atatürk’ün çocuklara ve gençlere verdiği önemi gözler önüne serer. Çünkü var ettiği Cumhuriyet bu nesil ile parlayacaktı. Günümüzde de gençlere büyük görev düşüyor, Atatürk’ü anlamak ve onun emanetini ileriye taşımak gerekiyor./Archive/2020/11/10/004726403-ic4.jpg- Yurdunda olduğu gibi dünyaya açılarak ABD’de de ülkesini en iyi şekilde temsil etmiş, eğitim alanında kendisi de devrimsel başarılara ulaşmış, Mehmet Fuat Umay ile başlıyor incelemeniz. Nasıl bir örnektir Umay?Güçlü bir devlet olabilmek için iyi yetiştirilmiş insan gücünün önemini Atatürk gayet iyi biliyor. Gençliğe hitabe, bu ana fikrin bir yansımasıdır aslında. Günümüzde yeniden okunduğunda görülecek ki Atatürk bir kılavuz bırakmıştır gençlere.Çocuk ve gençler Atatürk için büyük bir önem taşır. Maalesef Cumhuriyetin ilk yıllarında azımsanmayacak oranda çocuk ölümleri var. Eğitimden mahrum kalan çocuklar sanki bu coğrafyanın kaderi. Ama Mustafa Kemal bunun önüne geçmek istiyor.Tüberkülozu yenme ve çocuk sağlığı konusunda Besim Ömer Akalın, genel sağlık alanında Refik Saydam önemli sorumluluklar almış, Mustafa Necati, Reşit Galip maarif konusunda önemli atılımlar yapmıştı. Bilhassa savaş sonrası yetim kalan çocuklar konusunda güvendiği bir isme yani Mehmet Fuat’a görev biçmişti.Şöyle özetlemek gerekirse; Mustafa Kemal, Mehmet Fuat Bey’e ‘Çocukları koruyan ruh’ manasına gelen Umay soyadını veriyor. Umay, fikren ve ruhen sağlıklı nesillerin ortaya çıkması adına çok önemli işler yapıyor.Himaye-i Etfal Cemiyeti yani Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kuruyor. Eğitim sisteminin inşası için Filozof John Dewey’in Türkiye’ye gelmesini sağlıyor. Ankara’daki ilk Himaye-i Etfal Cemiyeti binasını yaptırıyor.Cemiyete para toplamak için ‘çocuk haftası’ fikrini ortaya atıp harekete geçiyor. Böylece 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın temelini atan kişi oluyor. Çıkarılmasını sağladığı ve fikir babası olduğu Harika Çocuk Yasası ile İdil Biret, Suna Kan, son kuşaktan Fazıl Say gibi dünyaca ünlü sanatkârların yetişmesini sağlıyor. Dahası Türk Hava Kurumu’nun da fikir babası.Atatürk’ün vasiyetini yani çocukların koruyuculuğu vazifesini yerine getirmiş fakat günümüzde maalesef unutulmuştur. En azından 23 Nisanlarda adının anılması gereken Umay’ı bu kitapta yaşatmak istedim./Archive/2020/11/10/004740293-ic5.jpgAPOLLO PROJESİNDE NASA’YI EĞİTEN BABA-OĞUL ERASLANLAR- Uzay ve havacılık eğitimi için Atatürk tarafından Paris’e gönderilen, eğitimini başarıyla bitirerek ülkesine dönen, Türkiye’nin ilk uçak mühendisi, ilerleyen yıllarda kurulacak TÜBİTAK’ın fikir babası Necdet Eraslan…Havacılık alanında başarılı faaliyetlerin ardından yine Atatürk tarafından bu kez ABD’ye gönderiliyor.Bundan sonrası ise film gibi. Anlatır mısınız? Neler başarmıştır Necdet Eraslan?Necdet Eraslan Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden. Atatürk, Necdet Eraslan’ı 1928’da Paris’e uçak mühendisliği eğitimi, 1937’de Amerika’ya Martin ve Vultee uçaklarını satın alması için yolluyor. Eraslan ABD’de roket eğitimi de alıyor. Hem teori hem pratik tecrübesi ile orada da sivriliyor.1937’de Caltech’te roket eğitimi alırken dünyaca ünlü bilim insanı Theodore Von Karman’ın asistanı olması isteniyor. Doçentlik teklif ediliyor ama Eraslan kabul etmiyor, “Atatürk’e borcumu ödemem gerekiyor” deyip Türkiye’ye dönüyor.Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Makine Mühendisliği bölümünü kuruyor. Türkiye’deki ilk dizel motoru, elektriksiz köy kalmaması için de ilk su türbinlerini yapıyor. Ama Menderes gelince hepsinden vazgeçiliyor.1960’larda Louisiana State Üniversitesi’nde ders verirken Apollo projesi için NASA personelini eğitiyor. Dizel motorda kompresör teknolojisini geliştirince dünyanın birçok yerine davet ediliyor ve konferanslar veriyor.AGARD’ın Türkiye temsilcisi seçiliyor, hayatını bilime adıyor, vefatından kısa bir süre önce dahi ‘mekanizmada benzetişim programı’ adında bir keşif yapıyor. Bugün yaptığı ilk dizel motor Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sergilenmektedir./Archive/2020/11/10/004802043-ic5-1.jpg- Necdet Eraslan’ın Apollo 11 projesinde katkı sahibi olduğunu öğrendiğimiz oğlu Arsev Eraslan’ın da ABD’de imza attığı ve günümüzde de kullanıldığını belirttiğiniz projeler var. Burada da dile getirelim.Necdet Eraslan’ın oğlu Arsev Eraslan ise 1965’te Tennessee Üniversitesi’nde doçent olarak çalışırken aynı zamanda Hava Kuvvetlerine bağlı Arnold Space Center’da Apollo 11 projesi için yazılım geliştirir. 1969’daki Neil Armstrong’un ay yürüyüşünün ardından astronotların dünyaya dönüşü için re-entry yazılımlarını ekibiyle birlikte gerçekleştirir.1996’da NASA-Technology Transfer Center’ın başına geçer, baş bilim adamı olur. Adalet Bakanlığı için dünyadaki ilk üç boyutlu yüz tanıma teknolojisini (ILEFIS) hayata geçirir. Suçluları yakalamak için geliştirilen bu teknoloji Prof. Dr. Arsev Eraslan ve ekibi sayesinde günümüzde hemen hemen dünyanın birçok ülkesinde kullanılıyor.Eraslan’lar çok kıymetli bilim insanları olarak karşımıza çıkar. İstikbal Göklerdedir diyen Ulu Önder’in bu gençleri onun vasiyetini yerine getirircesine Apollo 11 projesine katkıda bulunur.Yani Ay’a yolculuğun ardında NASA personeline ders veren baba Eraslan ve aynı proje için yazılım geliştiren oğul Eraslan vardı. Bu kitapta da detayları yer aldı./Archive/2020/11/10/004839324-ic6.jpg- Ata Nutku… Atatürk’ün izinden kuşaklarca yürümüş bir aile. Babası, kendisi ve oğullarının yol hikayesinde devrime olan bağlılıklarıyla canla başla gemicilik alanında Türkiye’nin kalkınmasına adanmış yurtseverler. Atatürk’ün haklı bir yarasına da merhem oluyor Ata Nutku...Ata Nutku Cumhuriyetin ilk gemi mühendisi. Yurt dışına devlet bursuyla gidiyor ve döndüğünde gemi yapımına başlıyor. Zorlukla karşılaşsa da yılmıyor ve başarıyor. Oğlu Yavuz Nutku da babası gibi Atatürk’ün İzinde bir ömür sürüyor ve Einstein denklemlerini çözerek birçok ilki başarıyor.Dikkat çekmek isterim o kuşak büyük atılımları gerçekleştiren nesil. Ata Nutku da Türk Prometheleri olarak adlandırılan yurt dışına gönderilen gençlerden sadece biri.1924 ile 1948 arası ortalama her yıl 120 öğrenci tahsile yollanıyor. Bu gençler Cumhuriyeti yükselten ve her biri büyük başarılara imza atan gençler.Ata Nutku gemi üretmeye çalıştığında ‘Biz yapamayız, elimize yüzümüze bulaştırırız’ diyen bir zihniyetle karşılaşıyor. Sonunda dönemin Bakanına ‘Muhterem Beyefendi!’ diye başlayan bir mektup yazıp ‘Ben gemi yapmak istiyorum, işimi zorlaştırmayın’ minvalinde çıkışıyor.Bunun bir benzeri Reşit Galip’te görülür. Bir gün sofrada Atatürk’e ‘Maarifin başına geçirdiğiniz hocanız geri kafalı! Bu adamlarla Cumhuriyet gelişmez’ diyerek tartışma çıkarıyor.Herkes Gazi’nin Reşit Galip’i cezalandıracağını düşünürken Atatürk onu iki ay sonra maarifin başına geçiriyor. O da kıymetli işler yapıyor, Darülfünun reformu onun döneminde gerçekleşiyor.Hakeza Cemal Hüsnü Taray, o da Atatürk’e ‘gençlere yol açın’ diyor ve 22 yaşında Ziraat Bankası’nın başına, 29 yaşında da Maarifin başına getiriliyor. Bu gençler korkusuz ve taşın altına elini koymaktan çekinmeyen bir nesil. Kendi hayatlarını değil vatanın gelişmesini daha mühim görüyorlar.Ama birçok örnekte karşımıza çıktığı üzere Necdet Eraslan, Ekrem Akurgal, Ata Nutku, Mehmet Ali Kâğıtçı ve daha birçok ilkleri başarmış isim gelişmeye çok sıcak bakmayan, Osmanlı’dan devam eden çağ dışı, katı ve geleneksel bir düşünce yapısıyla da mücadele ediyor.Kitaptaki ilkleri başaran o dönemin gençlerinin düşünce yapısını bugünün gençlerinin anlaması gerekiyor./Archive/2020/11/10/004928276-ic6-ya-1.jpg- Salih, diğer adıyla Kara Salih Çavuş, Atatürk’ün verdiği soyadıyla İstiklal Madalyası sahibi Salih Sakarya… Ömrünce cepheden cepheye koşmuş, gördüğü tüm işkencelere rağmen çözülmemiş, sayesinde silahlar Anadolu’ya kaçırılabilmiş Salih Sakarya…Sonrasında ömrü yokluk içinde geçen, 175 liralık bir maaş bile onca uğraşın ardından zor bela bağlanan Salih Sakarya…Bu kahramanlarımızın isimleri unutulmakla kalmıyor onlara adaletli bir gelir de oldum olası bağlanamıyor okuma boyu sıklıkla karşımıza çıkan bir gerçek bu.Kara Salih Çavuş da Cumhuriyetin unutulan kahramanlarından sadece biri, göründüğü, isyan ettiği ve sesini duyurabildiği için farkında olabiliyoruz.Sadece Salih Çavuş değil, savaştan sonra büyük yoksulluk çeken hatta istiklal madalyasını satan gazilerimiz vardı. Kara Salih Çavuş’un bugün mezarı bile belli değil.Öte yandan yine kitapta yer alan Atatürk’e tüm servetini, aynı zamanda da dört tane uçak bağışlamış olan Nafiz Kotan’ın da mezarı kayıp. Onlar bu memleketin kurtarılması için ellerinden geleni yaparken zaman içinde unutulmaları nasıl izah edilebilir bilemiyorum.Kara Salih Çavuş’un son parası ile Atatürk’e mevlit okutması bu milletin Atatürk’e ne kadar büyük bir minnet duyduğunun göstergesidir.Kitapta onun kahramanlıklarını yazarken ‘acaba günümüzde onun gibi vatansever insanlar kaldı mı?’ diye düşünmeden edemedim./Archive/2020/11/10/004942042-ic6-2.jpg- Nihat Dicle, Rıfat Ilgaz’ın da öğrencileri arasında olduğu ve Hababam Sınıfı’nın ilkeli öğretmeni Kel Mahmut’u esinlendiği Nihat Öğretmen… Bu cesur öğretmenin yol hikayesinde de yurt ve Atatürk sevgisi karşılıyor okurları.Nihat Dicle pek çoğumuzun adını hiç duymadığı bir kişidir. Ama Kel Mahmut’u hepimiz biliriz. Oysaki Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eseri Hababam Sınıfı’ndaki Kel Mahmut karakterine ilham olan kişi Nihat Dicle’dir.Rıfat Ilgaz’ın öğretmeni olan Nihat Dicle Şapka Devriminde Kastamonu’da Atatürk’ün mihmandarlığını yapar. Kurtuluş Savaşı’nda ise padişaha protesto telgrafı çekip ‘Biz Mustafa Kemal’in yanındayız’ der ve hakkında idam kararı çıkar.Ömrünü Atatürk’ün izinde çocuklar yetiştirmek için harcar. Örnek bir öğretmen olur. Kendisi gibi öğretmen olan eşi Hacer Dicle ise 1939’da Kastamonu milletvekili seçilir. Nihat ve Hacer Öğretmen ömürlerini eğitime adar.Rıfat Ilgaz da öğretmeni Nihat Dicle’den ilham alarak Kel Mahmut karakterini yaratır. Kel Mahmut karakterine ilham olan Nihat Dicle’nin vatansever ve Atatürk sevdalısı biri oluşu hiç bilinmemektedir.Atatürk, Nihat Dicle, Rıfat Ilgaz ve sonunda Hababam Sınıfı’na uzanan bu ilginç tarihi detayları kitaba dökmek benim için de büyük bir keyif oldu./Archive/2020/11/10/004953698-ic7.jpgGAZİ VE OPERA- Türkiye’nin kültür ve sanat alanlarında atacağı adımların habercisi olarak Mustafa Kemal’in opera ile tanışmasının ve gözlerinden yaşlar getiren Tosca operasına olan tutkusunu da okuyoruz. Sıkı sıkıya, an be an takip ediyor müzikle ilgili çalışmaları…Mustafa Kemal askeri ateşe olarak Sofya’da bulunduğu zaman ilk defa opera seyreder. Carmen ve Tosca ilk izlediği operalardır.Tosca’yı izlediği gece uyuyamaz, çok etkilenir ve Şakir Zümre’ye içli içli ‘Bulgarların bizi neden Balkan Harbinde yendiğini anladım, çünkü onların opera binaları, opera sanatçıları ve müzisyenleri var’ der.Atatürk savaşın sadece harp meydanında kazanılmadığını çok iyi bilmektedir. Sanatla, kültürle, bilimle, ekonomiyle bir ülke ayakta kalabilir. Osmanlı’nın Bulgarlara Balkan Savaşı’nda yenilmesinin arkasında bu geri kalışın yattığını ifade eder.Atatürk’ün bu nedenle harpten sonra devrimlerle memleketi kalkındırma hamlesine girişir. Ankara’da Musiki Muallim Mektebini açar. Amacı bir Türk operası yapmaktır.1934’te İran Şahı Pehlevi gelince ilk Türk operasının konusunu verir, Münir Hayri Egeli librettosunu yazar ve Adnan Saygun da besteler. Böylece ilk Türk operası “Özsoy” ortaya çıkar.Opera, hem ses hem de dramayı yan yana getirmesinden dolayı sahnelenmesi daha zor olan bir sanattır. Bu nedenle Gazi’nin zor bir sanat olan operayı hayata geçirme çabasını, ‘ağaç yetişmez’ denen Gazi Çiftliği’nde (AOÇ) bir orman yaratma çabasını eşdeğer görüyorum.Zihnen ve fizikken kurak bir coğrafyada hem opera hem de orman var edilir. İşte bu, zoru, imkânsızı başarmanın azmidir. Atatürkçülüğün de özü budur./Archive/2020/11/10/005006463-ic8.jpg- Söyleşimizi Türk Hititolojisinin babası Sedat Alp’in öğrencisinin sorduğu ve incelemenizin bütününde ifadesini bulan o soruyla bitirelim: “Atatürkçülük nedir, nasıl anlaşılmalıdır?”Mustafa Kemal, çocukluğu zor geçen ama öğrenmeye aç bir çocuk olarak karşımıza çıkıyor. ‘Elime iki kuruş geçse biriyle kitap alırdım’ diyen bir çocuk.Yazları Frerler okulunda Fransızca öğrenmeye çalışıyor. Kısıtlı imkânlarla büyük adam olmak istediğini görebiliyoruz. Şartları daima zorlayan inatçı, başarma isteği her daim ön planda olan önder bir karakter.Anafartalar’da Liman Von Sanders’dan ‘Orduları emrime verin’ demesinden sonra Alman komutanın ‘Çok gelmez mi?’ cümlesine ‘Hayır az gelir!’ demesi kendine güvenini gösterir.Atatürk askeri anlamda önemli bir strateji uzmanıdır. Kitapta yazdığım üzere Büyük Taarruz esnasında işlerin ters gitme ihtimalini göz önüne alarak orduyu Toroslara çekmeyi düşünüyor. Öyle ki Büyük Taarruz öncesi bir sene boyunca SAD Harekât Planı’nı uygulayarak Batı Cephesine erzak ve silah taşıyor.Atatürk askeri manada cesur, vatansever ve ileriyi gören bir stratejist. Devlet adamlığı konusunda yenilikçi reformlarla ümmet toplumunu millete dönüştürerek, kadınlara haklar vererek toplumu çağdaş dünyaya entegre etmek isteyen bir lider.Malum hastalık, cehalet, Osmanlı’nın borçları bir kambur gibi yeni Cumhuriyetin omuzlarında… Harbin bitmesinin ardından İsmet Paşa’ya 30 Ekim 1923’te çektiği bir telgrafta “Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı” diyerek durumu özetliyor ve kolları sıvıyor.Kasasında 48 kuruş ile Ankara’da yeni bir ülke yaratmak için büyük bir mücadeleye başlıyor. En büyük savaşı da cehalete karşı olan savaş… İşte bu manada Atatürkçülük demek imkânsızı başarmak ve yüzünü medeniyete dönmektir.Atatürkçülük diğer bir manada karanlığa tutulan bir fenerdir. Bazıları karanlığın aydınlanmasını istemez, çünkü karanlık yanlışları gizler. Atatürk de, Atatürkçülük de bir aydınlanmadır. Atatürkçülük fener gibi yol göstericidir, diğer Müslüman ya da emperyalizmle ezilen ülkelere iyi bir örnektir.Bizlerin yüzünü bilime dönen, akılla hareket eden, sanatı kültürü yaşam felsefesi olarak gören Atatürkçülüğe ihtiyacımız var. Son yıllarda her manada zihnen kuraklaşan Türkiye’de bugün Atatürkçülük su gibi elzemdir. Bu su Türkiye’yi yeşertecek, eski o mutlu günlerine döndürecektir.Bizler Atatürk’e sahip olduğumuz için büyük bir şükran duymalı ve bu doğrultuda Atatürkçülük prensipleriyle gençlerimizi yetiştirmeliyiz. Böylesi çetrefilli bir coğrafyada tek çaremiz Atatürk ve açtığı yolda izini takip etmektir. Umarım herkes Atatürk’ün aydınlığında birleşir.Atatürk’ün İzindekiler - Cumhuriyetin Unutulan Kahramanları / Tolga Aydoğan / Bilgi Yayınevi / 328 s. / 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Karanlıktançıkmak Cumhuriyetle...

Karanlıktan çıkmak Cumhuriyetle... /Archive/2020/11/10/004025781-kapakic1.jpgKöy enstitülü yazarların son temsilcilerinden Feyzullah Ertuğrul’a…Onlar, karanlığa karşı yürüyüp karanlığı bastırabildiler. Kim onlar? İlki Halkevleri, nitekim kuşaklar arasında köprülük görevini sürdürüyor hâlâ. Tiyatro tarihimizde özel konum sergiliyor bu nedenle yeğin eşik halinde. İkincisi Köy Enstitüleri, taşıyageldiği eğitim, örgütlenme vb. işlevleri dışında enstitü çıkışlı yazarlarla edebiyatta da çok önemli bir kanal/yatak oluşturuyor.Ancak kişisel gözlemime göre bir kesim okur, enstitü çıkışlı yazarlara karşı yalınkat tutumla uzaklık duygusu yayan soğuk duruş sergiliyor. Enstitülü kalemlerin, yazınsal yoğunluktan uzak, düşük nitelikli yapı kurdukları, bir örnek tutum sergiledikleri kanısını taşıyorlar görece. Bu tutum kimi yazın tarihçileriyle eleştirmenlerin bunu destekleyip büyüten yaklaşımından besleniyor kuşkusuz.Köy Enstitüsü çıkışlıların ortaya koyduğu, 1950 Kuşağı öykücüleriyle İkinci Yeniciler arasında sıkışıp kalmış, gereğince kavranıp değerlendirilmemiş bir edebiyat damarı var. Daha önceleri “Enstitü Beşlisi” başlığıyla anıp üzerlerine yazdığım Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Dursun Akçam, bir açıdan topluluğun öncülerini oluşturuyor. Daha sonra buna örnekse Ümit Kaftancıoğlu, Adnan Binyazar, Osman Şahin vb. yazarlar da katılıyor.Şu da var; bir kesim okurun, beğendiği yazarı at gözlüğü haline getirip hep tarhana bulgur okumak konusunda üstüne yok. Oysa edebiyat bütünlük içinde alınmak zorunda değil mi? İşte Literatür Yayınları şimdilerde bu yazarları yapıtlarını dağarına katıyor da önemli bir eksikliği gideriyor. Enstitü Beşlisinden şair Başaran veya yazar Mehmet Başaran da böyle gelmiş oldu okur önünde.BAŞARAN / MEHMET; ŞAİR, ÖYKÜCÜ, ROMANCI, DENEMECİMehmet Başaran, köy enstitüsü çıkışlı kimi yazarlarda görülegeldiğince düzayak bir anlatıma sığınmıyor hiçbir zaman. Bir anı aktarımından, başına gelenleri “hikâye ediverme” yaklaşımından ayrılan, hatta görece bunlara uzak duran bir öyküleme getiriyor denebilir yazar. Anlatılarında “imgesel çağrılar”a açtığı alan bunu gösteriyor. İmgeleme, bu doğrultuda anlamı yoğunlaştırma, metni arındırıp sıkılama Mehmet Başaran öykülerinin dikkat çeken yanı. Diyeceğim onun öyküleri modern yapıda çatılıp kurulmuş metinler.Bunları dilsel zarafetle köpürtebiliyor o. Şairliğini de bu öykücülüğün arabasına koşuyor çünkü. Kim bilir kaç bin körüğün alevinde nar gibi kızartılmış, örste kaç bin kez dövülmüş, bileyi taşında nasıl da bilenmiş bir dil. Özenli söz dizimleri, şaşkınlığa uğratan sözcükler, farklı kullanımlar, şairlere özgü sıçramalı anlatım öykülerdeki yüksekliğin somut gösterenleri.Anlatan öyküleri yok mu peki yazarın? Var elbette. Anlatıverme iştahına dönük bu çaba, yapıtın zayıf yanı kuşkusuz. Hatta yalnız olay aktaran, üstelik bir açıdan bilinçlendirme çabası içinde görünen, sıradan öyküleri de var Mehmet Başaran’ın. Ama bu arada gerekirliklerinin yerli yerinde durduğu “Çukurcu Tahir”, “Çakıcı Nerede?” vb. (Aç Harmanı) bir iki öykünün, döneminde âdeta Faulkner esinlemesi olarak Türkçede erken bir Marquez iklimi havası yaydığı bile öne sürülebilir. Yoğun coşumculuk, içe işleyen yoğun hüzünle birlikte.Bu yazarlar, aydınlanma yolunda kuramla, eğitimle, örgütçülükle ilgilendiği kadar kuşaktaşlarının yazınıyla da ilgilenebilseydi bugün çok başka bir “köy edebiyatı” duruyor olabilirdi karşımızda. Söz gelimi Faruk Duman gibi örnekçe bağlamındaki bir yazarın yolu çok daha öncesinde açılabilirdi pekâlâ.Yetmiş yıl önce yayımladığı ilk şiir verimi Ahlat Ağacı’nda (1953) ağaç eğretilemesi eşliğinde doğayla insanı bütünsel açıdan alırken Hikmet Birand, Alıç Ağacı ile Sohbetler’i (1968; 2014) henüz kaleme almamıştı. Tabii Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı da (2018) yoktu henüz ortada.Şair Başaran ya da öykücü, romancı, denemeci Mehmet Başaran, kuşağın yarattığı bu edebiyatın düzeyini gösteren “imza” bağlamında, artık karşımızda!/Archive/2020/11/10/004040781-ic2.jpgÖYKÜDENLİK…Özgür Soylu; Öyküde Nefeslenme “Eğer Tesadüf Değilse”Köy enstitülü yazarlarla onlardan bir kuşak sonra öğretmenlik yapanların çocukları da yazar konumuyla nicedir yazın dünyamızda adlarından söz ettiriyor. Dursun Akçam’ın ardından Alper Akçam, Mustafa Gazalcı’nın ardından Can Gazalcı, daha niceleri anımsanabilir. Kuşak ardılı öğretmen Fahrettin Soylu’dan sonra Özgür Soylu da, üçüncü öykü kitabıyla bunlar arasında anılabilir: Eğer Tesadüf Değilse (Poesis, 2020).Özgür, on beş yıllık öykü birikimi olan bir yazar. İlk öykü kitabı İyi Yolculuklar’da (2006) daha çok alaysamalı bir “yerel” bakış, yaklaşım kendini gösteriyordu. Son öyküler toplamı bundan izler taşısa da yabancılaştırmayı hedef aldığı, “humor” diyebileceğimiz “kurgusal” bir alaysamayla karşımıza çıktığı açık onun. Böylece kendi öykülemesini de yeniliyor Özgür enikonu.Çünkü rastlantılar yoluyla yaşanabilecek yabancılaştırmalar odağında açık biçimle yapılandırdığı bu öykülerinde, üstelik öykü yazarlığı konusunu da işe katıp grotesk uçlara taşıyabiliyor. Böylece kendi öykücülüğünü yeniliyor yazar.Özgür Soylu, Eğer Tesadüf Değilse deyip okurlar kadar öykü yazarlarına da sesleniyor böylece.www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

Dönemin en‘güncel’kitabı

Dönemin en ‘güncel’ kitabı /Archive/2020/11/10/003713518-ic3.jpgMehmet Kabasakal’ın yeni kitabı, bence, bugünkü (2020’li yılların başındaki) siyasal hayatımızın durumuyla ilgili en “güncel” kitap.Bu güncellik, kitabın adından belli: “Türkiye’nin Demokrasi Sınavı”Gerçi Türkiye, 1940’lardan başlayarak, uzun zamandan beri demokrasi alanında çok aşamalı bir sınavın içinde… Ve o aşamaların önemli bir kısmını –büyük güçlüklerin üstesinden gelerek- başarıyla aşmış…Ama o sınav hala devam ediyor. Ve bu aşamada, karşısına çıkarılan engeller, şimdiye kadarkilerin hiçbirine benzemiyor. Şu sırada da Türkiye’de yaşayan pek çok insanın her sabah uyandığında aklına gelen ilk sorular o konuyla ilgili.Basına yönelik tutuklamalar, açılıp devam eden soruşturmalar daha nerelere kadar gidecek? Cumhuriyet’e, Sözcü’ye yönelik baskıların sonucu ne olacak? Hapisteki gazetecilere uygulanan “tutuklama cezaları”, yeni icad edilen “resmi olan yayın kesme cezaları”?Halk TV, TV1 gibi televizyonlara “ekranlarını beşer günlüğüne karartma” uygulamaları ile “Tamamen de kapatırız?” tehditleri?Ve adalet mekanizmasının savunma kanadına yönelik “Baroların yapısını değiştirme girişimleri… Buna karşı Anayasal haklarını kullanarak, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak isteyen avukatlar gruplarının Ankara’ya girmelerinin bile önlenmesi…Geceyi geçirdikleri kaldırımlarda üzerlerine battaniye örtmelerine bile tahammül edemeyen İç İşleri Bakanlığı’nın emirleri? Böyle manzaralar daha ne kadar sürecek?Anayasa’nın “Bağımsızlıklarına ve alacakları kararlara kimse müdahale edemez, onlara telkinde bile bulunamaz” dediği mahkemelere “ Onu niçin tutuklamadın, ötekini niçin tutukladın? diye açıkça yapılan telkinler?Böyle sorular daha pek çok. Akla gelenleri biraz daha yazmaya kalksam, bu yazıyı bitirmek mümkün olmaz.Özetle: Ülkemizde demokrasiye müdahale, demokrasiyi çiğneme, demokrasinin “olmazsa olmaz”larını yok etme yönünde gelişen malum olaylar, demokrasimizin geçirdiği sınavların bu son döneminin her zamankinden daha ciddi ve daha yaşamsal olduğunu gösteriyor.İktidar sözcülerinin her fırsatta tekrar ettikleri bir “beka sorunu” lafı var ya… O laf, malum, Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir siyasi korkutmacadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri bir beka sorunu olmadı. Bundan sonra da olmaz. Ama, maalesef, Türkiye’nin demokrasisi için, artık kullanabilecek hale geldi. Bu dönemlerde ülkemiz değil ama, demokrasimiz, gerçekten bir “beka sorunu” karşısındadır.Kabasakal’ın bu kitabında demokrasi konusunu bu şekilde ele alması o açıdan çok isabetli olmuştur.SINAVIN AŞAMALARIDört bölümlük kitap, demokrasinin dünyadaki gelişmesinden başlıyor… Türkiye’deki gelişmesini anlatıyor. Ve “demokrasinin kurumsal adımları” ile “sosyal doku”ları adı altında, “olmazsa olmaz”larını hatırlatıyor.Bütün bu bölümler içinde Türkiye ile ilgili bölümler, ülkemizdeki demokrasi tarihinin bir özetini oluşturuyor1876 “Kanun-i Esasi’sinden başlayarak padişahlıktan meşrutiyete “gidiş-geliş”leri,hürriyet mücadelelerini, 93 harbinden Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşına kadar savaşlar içinde sürdürülen demokratikleşme girişimlerini, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu, kalkınmasını, çağdaşlaşmasını…Hukuk devrimi, kadın hakları devrimi, eğitim devrimi gibi atılımların ardından İkinci Dünya Savaşı badiresini de savaşsız geçirmeyi başarmamızı…Ve çok partili demokratik hayata geçişimizi…Bunlar Kabasakal’ın kitabının başlığındaki sözcükte “sınavın” aşamalarıdır. Türkiye, zaman zaman büyük güçlükler içinden geçerek de olsa, hedefine ulaşmıştır. 1950 yılında, dünyanın tüm demokratlarının takdirle karşıladığı bir iktidar değişikliğini, barış içinde gerçekleştirmiştir.ARTAN DEMOKRASİ TECRÜBESİ... DİKKAT DİKKAT!1950’den sonra ilk karşılaştığımız güçlükler, dünyanın büyük bir kısmında olduğu gibi, Türkiye’de de demokrasiyi sürdürme tecrübesinin yeterli hale gelememiş olmasının sonucudur.Kitapta, o güçlüklere yol açan olaylar da hatırlatılıyor…Ve şu sonuç ortaya çıkıyor:“Türkiye’nin 1945’ten itibaren çok partili demokratik döneme geçişinde hayli sınırlı kalan demokrasi tecrübesi birikimi, daha sonraki dönemlerde büyük ölçüde artmıştır. Gerçi Türkiye 1960’da, 1971’de, 1980’de askeri darbe dönemlerini yaşamış, 1962’de, 1963’de ve 2016’da da bastırılabilen darbe teşebbüsleri karşısında da kalmıştır. Ama şunu da göz önünde tutmak gerekir. O müdahale dönemleri, büyük acılara ve olumsuzluklara yol açsa da, bazı başka ülkelerin başına geldiği gibi, uzun yıllar sürüp, kalıcı hale gelememiştir.Çünkü yönetime el koyanların daha ilk günden itibaren bildikleri, gördükleri bir gerçek vardı: Türkiye’nin vatandaşlarının büyük çoğunluğu demokrasiye artık alışmışlardı, onu benimsemişlerdi ve yaşamlarını demokrasi dışı bir rejim altında sürdürmeye razı olamazlardı… Bu yüzdendir ki, müdahalecilerin, daha ilk gün radyodan “dikkat dikkat “diye açıkladıkları müdahale bildirilerindeki ilk mesajları “demokrasiye bağlı oldukları” beyanıydı. Müdahaleye gerekçe olarak gösterdikleri, “kardeş kavgasına son vermek” gibi, “içteki ve dıştaki tehlikeleri önlemek” gibi “işlerini hemen bitireceklerini ve yönetimi demokratik bir seçimle yeniden sivillere devredip gideceklerini ilan etmişlerdi.Öyle de yaptılar. Aralarında “hemen gitmeyelim, bir beş yıl daha kalalım” diyenler çıktığında, onları hızla tasfiye edip vaatlerinin gereğini yerine getirmeye yöneldiler.Ve Türkiye, ne güneyindeki yakın komşuları arasındaki bazı ülkeler gibi, krallıktan çıkıp cumhuriyete geçtikten sonra yeniden zincirleme diktatörlükler altında yaşamak zorunda kaldı, ne de komşumuz Yunanistan gibi, iktidara el koyduktan sonra, iktidardan ayrılmayı hiç düşünmeyen bir askeri diktatörlükten kurtulmak için ciddi bir savaş tehlikesinin ortaya çıkmasını beklemek zorunda kaldı.Hatta, yakın komşularında ve dünyanın başka ülkelerinde, Yunanistan gibi, olup bitenler, Türkiye’nin, demokrasinin değerini daha somut olarak görmesine katkıda bulundu, demokrasiye olan bağlılığını daha da artırdı.O yüzdendir ki, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, 1980 darbesinden sonra yakın bir zaman öncesine kadar artık, yeni bir darbe ihtimalini aklımıza bile getirmez olmuştuk. 2000’li yılların ilk 6-7 yılı içinde, kamuoyunun durumu öyleydi. Bu yüzdendir ki, Ergenekon Davası, Balyoz Davası, ODATV davası gibi davalardaki “Bunlar darbe yapacaklardı” iddiasının düzmece olduğunun kamuoyunca saptanması, yapılan onca baskıya rağmen, sağlanabildi.O arada bir şey daha anlaşıldı: Bu ülkede darbe yapmaya meraklı olanlar vardı. Ama onlar, o düzmece iddiaların sahipleriydi. O iddiaları ortaya atarak ordunun ve devletin diğer önemli kuruluşlarını ele geçirmeye çalışmışlardı. İstemedikleri kimseleri görevlerinden aldırıp yerlerine kendi yandaşlarını geçirmek istemişlerdi. Devlet yönetiminin etkili mevkilerine egemen olmaya çalışmışlar ve bunu büyük ölçüde başarmışlardı. Fakat bu defa ülkede iktidarda bulunanlarla aralarında anlaşmazlık çıkmıştı. Hazırladıkları darbeyi onlara karşı uygulamak istedikleri zaman da, darbelere karşı tüm siyasi partilerle halk kesimlerinin katkısıyla, girişimleri boşa çıkarılmıştı. Ama,gerek Ergenekon davası ve benzeri davalardaki sahteciliklerin, gerek başlattıkları darbe girişimini nasıl ve kimlerin yardımıyla düzenlediklerinin ayrıntılarıyla ortaya çıkarılması, mümkün olmamıştı. Türkiye’nin 2020 yılındaki siyasi sorunlarından biri oydu.Mehmet Kabasakal’ı ben 1970’li yılların ikinci yarısında tanıdım. CHP’nin Ankara’daki Araştırma ve Planlama Bürosunda Genel Başkan danışmanıydı.Ben Anka Ajansının kurucusu ve yöneticisiydim. CHP, Meclisteki birinci Partiydi. 1973 seçiminden sonra lideri Bülent Ecevit ile Milli Selamet Partisi (MSP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın kurduğu koalisyon hükümetinin görevi, Kıbrıs çıkarmasındaki başarısından sonra sona ermişti. Yerine sağdaki üç parti, Süleyman Demirel’in Adalet Partisi, Alparslan Türkeş’in Milliyetçi Hareket Partisi ve Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi bir hükümet kurmuştu. Hükümetlerine “Milliyetçi Cephe” adını koymuşlardı.Bu, adı üstünde, üç sağ partinin - ortanın solundaki CHP ile, yelpazenin solundaki diğer oluşumlara karşı- bir siyasi savaş cephesi oluşturması demekti.Kısacası, Türkiye’de demokratik kuralların işlemesi sürüyordu. Ama siyaset yeni bir gerginlik süreci içine girmişti. Kabasakal ve arkadaşları, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir yandan muhalefetteki politikalarına, bir yandan da, 1977 seçimlerinden sonra kurulacağı öngörülen hükümetin hazırlıklarına katkıda bulunuyorlardı.O çalışmalar arasında “Özgür İnsan” adı altındaki aylık bir dergi ile, partinin “Köylü Derneği”nin yayını olan Umut gazetesinin çıkarılması da vardı. Kabasakal o yayınları da yönetiyordu. O sırada birlikte çalışma fırsatı oldu. Dostluğumuz sonra da hep devam etti.Yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesinden sonra doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde tamamlayan Kabasakal daha sonraki, görevleri arasında Devlet Planlama Teşkilatında Müşavirlik, Boğaziçi Üniversitesinde Atatürk Enstitüsü kuruculuğu da var. Akademik kariyerini Bilgi Üniversitesinde ve Okan Üniversitesinde ders vererek sürdürmüş, sosyal ve siyasal hayatla ilgili vakıflar ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına da katkıda bulunmuştur.TARİHSEL GÖREVİMİZBu son kitabının da ülkemizin şu sıradaki en önemli sorunu olan, “Türkiye’nin Demokrasi Sınavı” nın -önündeki büyük güçlüklere rağmen- başarıyla sonuçlanmasına katkıda bulunacağına inanıyorum.Bu yazıyı da onun kitabının sonundaki hatırlatmasını alıntılayarak bitireyim. Şöyle diyor Kabasakal;“Türkiye’de çağdaş anayasa ile güçler arasında dengenin yeniden kurularak demokrasinin pekiştirilmesi; hoşgörü ve uzlaşmaya dayalı bir siyasal kültürün geliştirilmesi için sorumluluk, başta demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak seçmiş tüm yurttaşlar olmak üzere, partilerin, milletvekillerinin, sivil toplum ve meslek kuruluşlarının, üniversitelerin ve medyanın tarihsel görevidir.”MEHMET KABASAKAL: Mehmet Kabasakal, 1970’li yılların ikinci yarısında CHP’nin Ankara’daki Araştırma ve Planlama Bürosunda Genel Başkan danışmanıydı. O çalışmalar arasında “Özgür İnsan” adlı aylık bir dergi ile, partinin “Köylü Derneği”nin yayını olan Umut gazetesini de yönetti. Yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesinden sonra doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde tamamlayan Kabasakal, Devlet Planlama Teşkilatında Müşavirlik, Boğaziçi Üniversitesinde Atatürk Enstitüsü kuruculuğu görevlerinde de bulundu. Akademik kariyerini Bilgi Üniversitesinde ve Okan Üniversitesinde ders vererek sürdüren Kabasakal, sosyal ve siyasal hayatla ilgili vakıfların ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına da katkıda bulunuyor.Türkiye’nin Demokrasi Sınavı / Mehmet Kabasakal / Cumhuriyet Kitapları / 192 s. / 2020 Altan Öymen

Cumhuriyet Kitapları’ndan ustalar geçidi!

Cumhuriyet Kitapları’ndan ustalar geçidi! /Archive/2020/11/10/002919006-hifziok.jpgHIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU VE SÖYLEV!Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun iki cilt olarak basıma hazırladığı ve Cumhuriyet Kitapları’nca yeni bir basımı yapılan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Söylev”i, özel bir yerde kuşkusuz.Atatürk’ün olağanüstü ileri görüşünü, özelliklerini ve kişiliğini yansıtan, okuyanı aydınlatan, bağımsızlığın kutup yıldızı “Söylev”; 1919-1927 döneminde, Atatürk’ün kendi kaleminden çıkmış bir özyaşam öyküsü.Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve Türk Devrimi aşamalarının üst düzeyde, ilk elden tutulmuş bir güncesi. Türkiye’nin en önemli döneminin belgelere dayalı siyasal tarihi. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü en iyi anlatan kitap.Velidedeoğlu’nun sözleriyle, “Bu Söylev, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin; nereden başlanıp, hangi olumsuz koşullar altında, hangi engel ve aşamalardan geçilerek nasıl kurulduğunu, belgelerle anlatan anıtsal kitaptır. Bu nedenle günümüzün ve geleceğin bütün kuşakları Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihini ve böylece Türk Ulusu’nun tutsaklıktan kurtuluşunun öyküsünü öğrenmek için Söylev’i okuyacaklardır.”/Archive/2020/11/10/002937319-mericok.jpgMERİÇ VELİDEDEOĞLU’NDAN İKİ YETKİN KAYNAKUsta yazarlarımızdan Meriç Velidedeoğlu, kaynak niteliğindeki iki kitabıyla Cumhuriyet Kitapları arasındaki yerini koruyor.Demokrasiden Teokrasiye mi? adlı kitabında AKP iktidarının "dinsel temelli bir dünya görüşü" ile "dünyasal yaşam alanı"nı düzenleme girişimini ele alan Velidedeoğlu; son yıllarda pusulasız bir gemi durumuna getirilen Türkiye'nin dev dalgaların ortasına sürülüşünü anlatıyor.Meriç Velidedeoğlu, Laiklikten Şeriata mı? adlı kitabında ise bir Cumhuriyet kadını olmanın sorumluluğu ile çeyrek yüzyıldan özenle seçilmiş yazılarının ışığında, adım adım şeriata doğru üstü örtülü gidişin izini sürüyor. Şeriatın gizlenmeye çalışılan ayak seslerini duyuruyor, toplumu uyarıyor.Geçmişi, bugünü ve geleceği sağlıklı, sağduyulu bağlantılar, öngörüler ve uyarılarla bütünleyen Velidedeoğlu, pusulası Atatürk aydınlığının farkını ve hümanizmasını vurguluyor./Archive/2020/11/10/002959365-alevok.jpgALEV COŞKUN’DAN KEMALİZM İNCELEMESİCumhuriyet Kitapları’ndan Hasan Âli Yücel, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, Liberal Ekonominin Çöküşü (Küresel Kriz), Devrimin İlk Karşıtları, Yeni Mandacılar, Anayasayla Sivil Darbe adlı kitapları yayımlanmış olan Alev Coşkun, TÜYAP 38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda okurlarla bu kitaplarının yanı sıra yeni incelemesi Kemalizm - Aydınlanma Devrimleri Nedir, Ne Değildir ile buluşuyor.Coşkun bu kitabında, Cumhuriyeti kuran yöneticilerin gerçekleştirdikleri devrim için Kemalizm adını nasıl benimsediğini gösteren ve böylece, “Kemalizm Atatürk’ten sonra uydurulan bir kavramdır” iddiasını tarihin çöplüğüne yollayan örnekleri irdeliyor.Kemalizm’in bir sistem olarak devlet yapılanması ve birey üzerindeki laik inşasını çözümlüyor. Sac ayakları; adalet, siyaset, eğitim, kültür başta olmak üzere hayatın ve sistemin temel alanlarında yorumlanan ve yürürlüğe giren Kemalizm’in modernitesini ve vizyonunu ortaya koyuyor.Alev Coşkun; 5-16 Mayıs 1935’te 4. CHP Kurultayında kabul edilen Parti Programı ve 1937’de Mustafa Kemal Atatürk’ün, 5. CHP Kurultayı için aldığı notlar başta olmak üzere; tüm yönleriyle Kemalizm gerçeğine Prof. Maurice Duverger, Georges Tongas, Francois Georgeon ve İlhan Selçuk gibi aydınların tarihe geçen vargıları temelinde de dikkat çekiyor./Archive/2020/11/10/003030912-ceyhunok.jpgCEYHUN ATUF KANSU’NUN İYİ ADAMI: MEHMET ALİ!Şiirlerinin kaynağı hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğa olarak nitelenen usta şair Ceyhun Atuf Kansu’nun İyi İnsan Mehmet Ali adlı çocuk kitabı da Cumhuriyet Kitapları arasında yerini aldı.Anadolu’nun farklı yörelerinin mahalli rengini, sıkıntılarını, mutsuz insanlarını işlemiş ve özellikle hasta çocuklara dikkat kesmiş Kansu; İyi İnsan Mehmet Ali adlı çocuk kitabında da iyiliği, vicdanı, yalın sevgiyi, şefkati, güçlü empatiyi alıyor merkeze.Örnek adamdır Mehmet Ali! Kimse kimseye hele çocuklara el kaldıramaz yanında... Kimseyi el olarak görmez, gözünde herkes eşittir... Yanlış yapanı tatlı dille, açık yüreklilikle uyarır… İnsandan ümidini kaybetmez... Kefeyi adaletli tartar, kul hakkına girmez...Sözünde, işinde, yüreğinde dosdoğru bir adamın İyi Adam Mehmet Ali’nin öyküleri sadece çocuklara değil büyüklere de seslenen bir Ceyhun Atuf Kansu klasiği./Archive/2020/11/10/003055224-isikok.jpgIŞIK KANSU’DAN ÇOCUKLARA ŞİİRLERUfukta Bora Alabora adlı kitabında yanlış yönetimlerle geleceği ipotek altına alınan ülkemizin; siyasi, sosyal ve ekonomik olarak getirildiği darboğazı açımlayan usta gazeteci Işık Kansu, TÜYAP 38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda okurlarla buluşan “Serçe Konağı” adlı yeni kitabında ise çocuklara şiirlerle sesleniyor.Okul Çocukları İçin Özel Hafta Şiirleri alt başlığıyla sunulan Serçe Konağı; Kansu’nun okullarda kutlanan ya da anılan özel günler ve haftaların, öğrenciler tarafından daha iyi anlaşılabilmesi, algılanabilmesi, özümsenebilmesi için yazdığı çocuk şiirlerinden oluşuyor. Öğretmenler için de, derslerin işlenmesi sırasında kullanabilecekleri yardımcı bir kaynak niteliğinde./Archive/2020/11/10/003112740-ataolson.jpgATAOL BEHRAMOĞLU’NDAN 19 MAYIS DERSLERİÇocuklar İçin 1919 Dersleri (19 Mayıs 1919’un 100. Yılında), usta şair yazar Ataol Behramoğlu imzasını taşıyor. Behramoğlu’nun; eğitimi zorlayıcı, bunaltıcı bir yaklaşımla ezberci yorumlara indirgeyen ve çocukları okuldan soğutan yanlış yöntemlere karşı yazdığı bir kitap.Öğretmenlerin, anne babaların, büyüklerin çocuklara öncelikle kazandırmaları gereken bilincin; araştırarak, soru sorarak öğrenmenin, bilgi edinmenin, akıl yürütmenin can sıkıcı zorunluluk ya da ezbercilik değil; bir mutluluk, bir sevinç olduğunu vurguluyor Ataol Behramoğlu.Başka Gökler Altında, Beyaz İpek Gibi Yağdı Kar, Kardeş Türküler, Yurdu Teninde Duymak ve Sivil Darbe kitapları da Behramoğlu’nun Cumhuriyet okurlarıyla buluşan diğer kitapları./Archive/2020/11/10/003129599-mustafaok.jpgMUSTAFA BALBAY’DAN GÖÇ DALGASI!Dokuzu Silivri Hapishanesinde olmak üzere kırk altı kitaba imza atan usta gazeteci Mustafa Balbay, özel önem verdiği araştırma kitaplarına bir yenisini daha ekleyerek, Mustafa Balbay’ın Göç Dalgası - Suriye Türkiye’ye Girdi adlı kitabını okurlarla buluşturdu.Balbay, bu kez Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşın Türkiye’ye olan etkilerini tüm yönleriyle kaleme alıyor. “Bir gün Suriye sorunu biter ama, bu iktidarın uyguladığı politikalarla Türkiye’nin Suriyeliler sorunu bitmez!” diyen Mustafa Balbay, AKP iktidarının ta başından bu yana yaptığı yanlışları bilgi ve belgeler ışığında ortaya koyuyor. İnsani yönlerinden küresel tuzaklara kadar Suriye’ye ilişkin yanıtı aranan pek soruya yanıtlar getiriyor.Göç Dalgası - Suriye Türkiye’ye Girdi’nin temel amacını, gerçekleri bütün çıplaklığıyla ortaya koymak, çözüm için seçenekleri gündeme getirmek” olarak vurguluyor Mustafa Balbay./Archive/2020/11/10/003150724-mineok.jpgMİNE G. KIRIKKANAT’TAN TARİHTE KADINA BAKIŞ!Mine G. Kırıkkanat, Adı Öküzden Sonra Gelen adlı kitabında tarih boyunca kadına olan bakışı farklı coğrafyalardan, farklı dinlerden ve farklı düşünürlerden seçkilerle ele alıyor.Schopenhauer’dan, Lord Byron’a; “erkek toplumu” hayali kuran Jean Jacques Rousseau’ya kadar onlarca dehanın kadına bakışının temeline iniyor.Adı Öküzden Sonra Gelen; kadınının, tarih boyunca toplumsal yaşamdan uzak tutulmasına adeta bir başkaldırı niteliğinde. Kırıkkanat; kadının, kaba gücüyle olmasa da “zekâsıyla” her geçen gün bu egemenliği erkeğin tekelinden alışını ustaca anlatıyor./Archive/2020/11/10/003209223-mineok.jpgERENDİZ ATASÜ’DEN YABANCILAŞMAYA BAŞKALDIRI!Edebiyatımızın önde gelen yazarlarından Erendiz Atasü, Yurdum Gurbet Olmasın - Kadın Özgürlüğü ve Aydınlanma Yazıları’nda; aydın ve yurttaş olmanın taşıdığı sorumlulukla, bir işaret fişeği yakarak Türkiye’nin sorunlarını irdeliyor. Yabancılaşmaya başkaldırırken, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ulusça bir işaret verildiğine dikkat çeken Erendiz Atasü; Yurdum Gurbet Olmasın - Kadın Özgürlüğü ve Aydınlanma Yazıları’nda, okurlarına çevremizi saran ve gün geçtikçe büyüyen “kültürel yozlaşmadan” arınmanın yollarını sunuyor./Archive/2020/11/10/003249957-tekadamok.jpgON SEKİZ YAZARDAN TEK ADAM ELEŞTİRİSİCumhuriyet Kitapları’nca yeni yayımlanan kitaplardan biri de; Tek Adamcı Saray Düzeni - Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Eleştirileri. Cumhuriyet Kitapları Yayın Koordinatörü Çağdaş Bayraktar’ın yayına hazırladığı kitapta yazılarıyla yer alan isimler ise şöyle:Alev Coşkun, Hamdi Yaver Aktan, Mustafa Balbay, İlker Başbuğ, Orhan Bursalı, Yunus Emre, Barış Doster, Ersin Kalaycıoğlu, Sabih Kanadoğlu, Muhteşem Kaynak, Ümit Kocasakal, Emre Kongar, Ali Sirmen, Hakkı Uyar, Celal Ülgen, Barış Terkoğlu, Ece Güner Toprak, Hikmet Sami Türk./Archive/2020/11/10/003306692-asevketok.jpgA. ŞEVKET’TEN 38. ALAY KAHRAMANLARIYedek Teğmen A. Şevket’in kaleminden okuyacağınız Bağımsızlık Savaşı’nda 38. Alay’la Samsun’dan İzmir’e adlı kitap ise Bağımsızlık Savaşı’nda 38. Alay’la Samsun’dan İzmir’e bir tarihsel gerçekliğin anlatımı.İstanbul Askeri Matbaası’nda 1941’de basılmış ve üstünde “121 Sayılı Askeri Mecmua lahikasıdır” (121 Sayılı Askeri Dergi ekidir) yazılı kitap, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın hangi koşullarda verildiğinin, halk ordusunun içinde işgalcilere karşı göğüs göğüse çarpışan bir yedek teğmenin kaleminden aktarımı.Işık Kansu’nun değerlendirmesiyle, “Ayağında çarıkla Samsun’dan İzmir’e değin yürüyüp bu ülkeyi kurtaran Yedek Teğmen A. Şevket’in bugün şehit düştüğü yerde, Çaldağı eteklerinde yatan er Mehmet’in, daha künyesi bölük defterine kaydedilemeden toprağa düşen yedek subay Raci’nin öyküleri, 23 Nisan gibi, 19 Mayıs gibi, 29 Ekim gibi bayram olmaktan çıkarılmaya çabalanan 30 Ağustos’un zafer uğultusunu yeniden taşıyor günümüze...”/Archive/2020/11/10/003321910-ziyaok.jpgSENATÖR ZİYA GÖKALP!Cumhuriyet Kitapları’nın önemle üzerinde durduğu kitaplarından biri de, Senatör - Bir Cumhuriyet Senatörünün Anıları. Kitapta, Türk siyasetinin birçok kritik aşamasında katılımcı, hatta belirleyici olan Cumhuriyet Senatörü ve akademisyen Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim’in anıları son yetmiş yılın kritik gelişmelerine tanıklık sağlıyor.Senatör, okurları başlıca şu soruların yanıtlarına ulaştırıyor:“Atatürk’ten sonra devam ettirilmek istenen toprak reformu ve kooperatifçilik mücadelesine kimler neden karşı çıktı? İnönü, Baykal, Ecevit üçgeninin bilinmeyenleri neler? Ecevit’in olaylı Kayseri mitinginde neler yaşandı? Vedat Dalokay’ın aday ve belediye başkanı olma süreci nasıl gelişti? Kooperatifçilik Kıbrıs Barış Harekâtında nasıl işe yaradı? Büyük tartışma yaratan “Çankaya Toplantıları” hangi amaçla ve nasıl başladı? Katılımcılar kimlerdi?”/Archive/2020/11/10/003340316-figenok.jpgFİGEAN ATALAY’DAN ANNE-BABALIK REHBERİCumhuriyet Kitapları’nca yayımlanan yeni kitaplardan biri de deneyimli gazeteci, eğitim yazarı Figen Atalay’ın çocuklu hemen tüm evlerde yaşanan ortak sorunlardan, çatışma konularından yola çıkarak kaleme aldığı, 100 Soruda Anne-Babalık Rehberi – Kahvaltıda Dondurma.1. sınıfa başlayacak çocuğunuz okula gitmek istemezse ne yapmalısınız? Ödevine ne kadar yardım etmelisiniz? Cep telefonunu kaç yaşında almalısınız? Ergen çocuğunuzla iletişimi nasıl sağlıklı tutarsınız? Çocuğunuz okuldaki zorbalardan biri mi yoksa? Ya da zorbalığa uğruyor olabilir mi? Çocuğunuzun her dediğini yapmamayı nasıl başaracaksınız? Ona gününü planlamayı nasıl öğreteceksiniz? Alanlarında en yetkin uzmanlar, bunun gibi yüz sorunun yanıtını Atalay’a değerlendiriyor. Cumhuriyet Kitap Eki

Geçemez huylu huyundan ve Necati Behçet!

Geçemez huylu huyundan ve Necati Behçet! /Archive/2020/11/10/002513555-behicsonnnn.jpg“Geçemez huylu huyundan ve Necati Behçet /Bir kısık ezgi arar fanfar u boru yerine”. Dost Meclislerinde Kasideler, Necatigil arşivinde bulunan kendi yazdığı kaside ve gazellerin çevresinde oluşuyor. Her şiir bir anıya, bir fotoğraf albümüne uzanıyor.Çay partisi, piknik, yılbaşı, mezuniyet, misafirlik, ödül, doğum, emeklilik, uğurlama gibi teşekkür ve tebrik günlerini Necatigil şiirle taçlandırarak bir geleneği sürdürürken kızı Ayşe Sarısayın da bu şiirlerin hikâyelerini anılarına, tanıklıklara dayanarak, kitaplardan yararlanarak anlatıyor.Behçet Necatigil’in günlük hayatındaki incelikleri, dostlarıyla ilişkilerini göstermesi bakımından da önemli bir anı kitabı.Dost Meclislerinde Kasideler / Behçet Necatigil / Yayına Hazırlayanlar: Ayşe Sarısayın, Şaban Özdemir / Yapı Kredi Yayınları / 244 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Kuşadası'nda 4.2 büyüklüğünde deprem!

Kuşadası'nda 4.2 büyüklüğünde deprem! İzmir’in Menderes ilçesi açıklarında deprem oldu. AFAD’ın verilerine göre 4.2 büyüklüğündeki deprem yerin 7 kilometre derinliğinde meydana geldi.Kandilli Rasathanesi ise Kuşadası körfezinde yerin 11.7 kilometre derinliğinde 4.1 büyüklüğünde bir depremin olduğunu aktardı.Depremin İzmir'de hissedildiği belirtildi. cumhuriyet.com.tr

EnginÖzkoç'tan Berat Albayrak paylaşımı: Kaçmayın

Engin Özkoç'tan Berat Albayrak paylaşımı: Kaçmayın AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dün akşam sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla sağlık koşullarını gerekçe göstererek istifa ettiğini duyurdu.Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı yaptığı açıklamada, ''Cumhurbaşkanımız tarafından yapılan değerlendirme sonunda, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevden af talebi kabul edilmiştir” denildi.İletişim Başkanlığı'nın açıklamasının ardından sosyal medya hesabından paylaşım yapan CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, ''Kaçmayın, zamanı geldiğinde hesap vereceksiniz'' dedi.Özkoç'un paylaşımı şöyle:''Kaçmayın zamanı geldiğinde hesap vereceksiniz. İki alemde de. Bozduğunuz kantar sizi de elbet tartacak. Vakit yaklaştı.''/Archive/2020/11/9/234138862-ozkoc-tweet.jpg cumhuriyet.com.tr

Cem Uzan'dan Cumhurbaşkanlığıadaylığına ilişkin açıklama

Cem Uzan'dan Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin açıklama Genç Parti Kurucu Genel Başkanı Cem Uzan, TV5 televizyonunda canlı yayına katıldı. Mustafa Deniz ve Hasan Basri Akdemir’in sorularını yanıtlayan Uzan; gündeme ve ekonomiye dair açıklamalarda bulundu.'ÇÖZÜLÜRSE ADAYIM'Akdemir’in “Cem Uzan Cumhurbaşkanı adayı mı” sorusuna da yanıt veren Uzan, “Şu andaki kanuni sorunlar çözülmeden bu sorunuza cevap veremem ama çözülürse adayım” ifadelerini kullandı.İTTİFAK AÇIKLAMASICem Uzan, kendisine dönük "İktidar tarafından getirilecek ve oyları bölecek" şeklindeki iddialara yanıt verdi. Uzan, "Şu anda iki ittifak var. Üçüncü bir ittifakın oluşması da kuvvetli bir ihtimal. Genç Parti bu ittifaklardan birinde yer alacak. Hangisinde yer alma ihtimalinin daha yakın olduğunu da bu soruyu yönelten vatandaşlarımıza sorayım ve soruya soruyla cevap vereyim. Genç Parti hiçbir zaman bölen olmadı, olmayacak" diye konuştu. cumhuriyet.com.tr

AKP Muğla Milletvekili Gökcan, koronavirüse yakalandığınıaçıkladı

AKP Muğla Milletvekili Gökcan, koronavirüse yakalandığını açıkladı AKP Muğla Milletvekili Yelda Erol  Gökcan, koronavirüs semptomları göstermesi üzerine hastaneye başvurdu. Gökcan'ın yapılan Covid-19 test sonucu pozitif çıktı. Sosyal medya hesabından açıklamada bulunan Gökcan, test sonucunun pozitif çıktığını, ancek genel durumunun iyi olduğu paylaşımında bulundu. Gökcan, "Sevgili hemşehrilerim yapılan Covid-19 test sonucum pozitif çıktı. Şu an hastanedeyim, genel sağlık durumum gayet iyi. Bir süre izole olacağım. Dualarınızı bekliyorum. Lütfen maske, mesafe ve hijyen kurallarına uyalım" ifadelerini kullandı. cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter