Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Friday, 04.18.2025, 03:53 PM (GMT)

News - Haberler

İngiltere 11 Asya/Pasifikülkesinin bulunduğu bir serbest ticaret bölgesine katılmak için başvuruda bulundu

İngiltere 11 Asya/Pasifik ülkesinin bulunduğu bir serbest ticaret bölgesine katılmak için başvuruda bulundu Avrupa Birliği’nden (AB) çıktıktan sonra artık her anlamda “bağımsız” olan İngiltere yeni blok ihtiyacını Hint-Pasifik’te arıyor. İngiltere, resmi olarak AB’den ayrıldıktan bir yıl sonra 11 Asya/Pasifik ülkesinin bulunduğu bir serbest ticaret bölgesine katılmak için başvuruda bulundu. Böylelikle Trans Pasifik Ortaklık Anlaşması (CPTPP) olarak bilinen ve yaklaşık 500 milyon kişilik bir pazar olduğu belirtilen ticaret bölgesine katılım başvurusu yapan kurucu olmayan ilk ülke olurken, yer alması halinde Japonya’dan sonra anlaşmaya katılan en büyük ekonomi olacak.Özellikle 2016’dan beri İngiltere egemenlerince dile getirilen Küresel Britanya ifadesinden anlaşılması gereken buymuş; “Küresel Britanya” Asya- Pasifik blokunda olmakmış demek ki.İyi güzel de İngiltere bu kavramın içini doldurmuş değil. Fransa’nın, Almanya’nın, Hollanda’nın vardır ama İngiltere resmi bir HintPasifik stratejisi açıklamadı. Ama, tuhaftır bu yeni hedefinde ısrarlı olan İngiltere’de uzun zamandır ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir Avam Kamarası raporunda Brexit’in, İngiltere’nin AB ile ABD arasında köprü konumuna itiraz olduğu sonucuna varıldı örneğin. AB içindeki daha rekabetçi, daha gergin ilişkilerin İngiltere için ciddi güvenlik açıkları taşıdığını düşünenler de var. O nedenle ilginin AsyaPasifik’e yönelmesi anlaşılabilir.STRATEJİ YOK GİRİŞİM VAREvet, bu da bir tuhaflık, çünkü İngiltere’nin bu konuda bir stratejisi yok ama girişimleri var. Boris Johnson hükümeti örneğin Çin’in küresel dijital altyapı üzerindeki hakimiyetini azaltmak için 5G ekipmanının yanı sıra diğer teknolojilerin alternatif tedarikçilerini oluşturma amacıyla G-7 artı Avustralya, Güney Kore ve Hindistan’la bir “D10” ittifakı kurma girişimine de liderlik ediyor. Ticaret alanında CPTPP’ye katılma başvurusunu ciddi olarak gündeme getirdi şimdi de. CPTPP üyeleri İngiltere’nin üyelik başvurusunu destekliyor tabii. Bu üyelik, gerçekleşmesi durumunda İngiltere’nin stratejik açıdan önemli olan bu bölgeye “ekonomik geleceğini yerleştirme” niyetinin son aşaması.İngiltere ayrıca askeri alanda da bölgede söz sahibi olmak istiyor. Birçok Hint-Pasifik ülkesiyle güvenlik alanında işbirliğini güçlendirmek için harekete geçmişti. Bruney’de bir askeri üs, Singapur’da da bir deniz destek tesisi kurmak üzere. Bu girişim İngiltere’yi dört Hint-Pasifik Milletler Topluluğu üyesiyle yani Avustralya, Malezya, Yeni Zelanda ve Singapur’la buluşturdu. Aralık 2020’de, adı geçen ülkelerin dışişleri bakanları, insani yardım, terörle mücadele ve deniz güvenliği konusunda ortaklığa devamı taahhüt eden ortak bir bildiri yayımladılar.Bu girişimlerle HintPasifik’te stratejik bir dayanağa da kavuşacak olan İngiltere Kraliyet Donanması’nın en büyük savaş gemilerinden oluşan filosunu bu yıl Hint-Pasifik bölgesine yerleştirme planları sürüyor.‘SÖMÜRGECİLİĞİN’DÖNÜŞÜTabii bundan Çin’in memnun olmayacağı bir sır değil. Çin hükümeti daha önce İngiltere’yi Asya’ya bir uçak gemisini yerleştirmekle “çok tehlikeli bir iş” yapacağı konusunda uyarmıştı. Çin, Asya’daki İngiliz varlığının geri dönüşünü “yeni sömürgecilik” olarak değerlendiriyor.İngiltere bölgenin karmaşık jeopolitik zorluklarını dikkatli bir stratejik değerlendirmeye tabi tutmak zorunda. Pekin konusundaki pozisyonunu netleştirmesi gerekiyor öncelikle. Hint-Pasifik bölgesinde ticaret, güvenlik gibi konularda iyi bir ortak olmak için Çin ile iyi geçinmesi şart. İngiltere, AB üyesi olmadığı için prensipte kabul edilen AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması’nın dışında. Bu nedenle Tayvan’la bir ticaret anlaşması müzakere etmek ya da Hong Kong ve Çin’deki insan hakları ihlalleri konusunda Çin’e meydan okumak gibi tutumlar almada zorlanacak.İngiltere, belli ki “Küresel Britanya”nın Hint-Pasifik bölgesinde daha görünür, daha aktif olmaktan geçtiğini fark etti. Bölgedeki varlığının neleri içerdiği ya da içereceği net değil. Varlığını sürdürmesinin coğrafi/finansal sınırları da var çünkü. Bölgeye döndüğüne göre İngiltere buradaki sömürge mirasını tüm olumsuzluklarıyla kabul etmek zorunda. İngiliz emperyalizmi Çin ile Hindistan’da sömürgecilik sonrası kimlik oluşumunda yaşamsal bir rol oynadı. Bu algının özellikle Hindistan tarafından nasıl karşılanacağı da önemli bir sorun.Ama görünen o ki, Avrupa’dan dışlanmış, 20. yüzyılın ortalarına kadar dünyanın en büyük emperyal gücü olan İngiltere artık geleceğini Asya’da arıyor. Bunun yansımalarını zamanla göreceğiz. Mustafa K. Erdemol

Gözaltına alınan Boğaziçiliöğrenciler Cumhuriyet’e anlattı

Gözaltına alınan Boğaziçili öğrenciler Cumhuriyet’e anlattı Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan AKP’li Bulu’yu protesto ederken darp edilerek gözaltına alınan öğrenciler, serbest kaldıktan sonra yaşadıklarını gazetemizle paylaştı: Polisin cinsiyetçi küfürlerine ve tacizine maruz kaldık. Her yerimiz morardı. Gece ağrıdan uyuyamadık. Ayağı çatlayan, kafasına aldığı darbe nedeniyle travma geçiren, çenesi çıkan öğrenciler, yerlerde sürüklendiklerini anlattı. Bir öğrenci, “Yerde sürüklerlerken başörtüm açıldı. Başımı örtme isteğime ‘Örteceğim senin başını, başını öne eğ görürsün sen’ dediler” diye konuştu. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan AKP’li Melih Bulu’yu protesto etmek isteyen öğrenciler önceki gün darp edilerek gözaltına alındı. Serbest bırakılan öğrenciler anayasal haklarını kullandıkları için gözaltına alındıklarını belirtti. Boğaziçi direnişinde polisin gözaltına aldığı gençler yaşadıklarını gazetemize anlattı:- Öğrenci E.E: Güney kampustan üniversiteye girmeye çalışırken 100 kadar polisin saldırısına uğradık. Trafiğin işlek olduğu bir caddede saldırıya uğradığımız için birçoğumuz ezilme tehlikesi yaşadık. Gözaltılar yapılırken ise her bir öğrencinin üzerine en az 10 polis çullandı. Bir arkadaşımızın ayağı çatladı. Bir arkadaşımızın çenesi yerinden çıktı ve bir arkadaşımız ise kafasına aldığı darp nedeniyle travma geçirdi. - İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans öğrencisi E.Ü: Boğaziçi Üniversitesi’ne çıkan tüm yollar kapatılmıştı. Otobüsten kampusa birkaç durak kala indik. Milletvekilleriyle yürüyorduk. Herhangi bir slogan vs. atmaya henüz başlamamıştık. Polis uyarı yapmadan üzerimize saldırdı. Darp edildik. Kollarımız ve vücudumuzda morluklar oluştu. Cinsiyetçi küfürlere ve polisin cinsel saldırısına maruz kalan arkadaşlarımız oldu. Saatlerce gözaltı aracında havasız bekletildik. Her yerimiz ağrıyor. Bu nedenle serbest bırakıldıktan sonra da pek uyuyamadık.CİNSEL TACİZ İDDİASI- Öğrenci K.Ç: 2 polis gözaltı aracının yanına doğru beni sürükledi. Polis çemberi altında bulunduğum sırada kalçam iki kere avuçlanarak sıkıldı. Fark ettiğim anda arkamı döndüğümde yalnızca 4 çevik kuvvet polisi olduğunu gördüm. Tepki göstererek uzaklaşmalarını söyledim ve kolumda bulunan iki sivil polise “kalçama dokundular” dediğimde hiç bir tepki göstermeden cevap vermediler. Tekrar “Kalçama dokunuyorlar, arkama geçin” demek zorunda kaldığımda “Aynen, aynen” diyerek geçiştirdiler ve o alanda tutmaya devam ettiler. Gözaltı aracına sokulmak üzere sağ kolum çevrilerek ve sürüklenerek araca yüz üstü yapıştırıldım bu sırada sağ kolumda olan polis iki bacağımı açarak tek bacağı ile özel bölgeme bastırarak ters kelepçe yapmaya çalıştı. - Etiler’de gözaltına alınan M.S: “Biz otobüsten indik yürümeye çalıştığımızda çok sert bir biçimde saldırdılar. Hepimiz öğrenciydik çok acımasızlardı. Kafa falan hiç gözetmeden tekme attılar. Yere yatırıp ters kelepçe taktılar. Kelepçe takarken de darp ettiler. Cenesi çıkan, kafa travması geçiren arkadaşlarımız oldu. Beni yerde sürükledikleri için bacaklarım morardı.POLİSTEN TEHDİT- Gözaltına alınan öğrenci T.K: Etiler’de yürüdüğümüz esnada polis uyarı yapmadan bize saldırdı. Ters kelepçe yaptılar. Vücudumda morluklar oluştu. Polisin işkencesi çok görünürdü. Saatlerce ters kelepçeli bekledik. Gözaltı sırasında da tehditler savurdular, hakaret ettiler. ‘Bizim yüzümüzü iyi ezberleyin, yine karşılacağız’ dediler. - Gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi D.B.Y: Okuduğum Boğaziçi Üniversitesi’ne vekillerle beraber giderken polis saldırdı. Darp edildik. Boğaziçi direnişini bastırmak için tamamen devletin şiddet uygulamasından başka bir şey değil.‘BAŞIMI ÖRTTÜRMEDİ’Boğaziçi Üniversitesi’nde gözaltına alınan bir kadın öğrencinin yaşadıkları ise avukatlar tarafından tutanağa alındı. Tutanağa göre kadın öğrenci yaşadıklarını şöyle anlattı: “Yakalama işlemi sırasında sivil kıyafetli bir kadın polis beni kolumdan tutarak yerde sürükleyince başörtüm açıldı. Sonrasında gözaltına almak için bana ters kelepçe yaparak başımı yeniden örtmeme müsaade etmedi. Başımı örtme isteğime ‘Ben örteceğim senin başını, başını öne eğ görürsün sen’ dedi. Otobüse bindikten sonra da muamele devam etti. Ters kelepçeyi çözmediler. Seyhan Avşar / Zehra Özdilek

Barlarda viski ve votkada ana markalarınşişelerini toplayıp kaçak dolum yapıyorlar

Barlarda viski ve votkada ana markaların şişelerini toplayıp kaçak dolum yapıyorlar Pernod Ricard Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye Genel Müdürü Selçuk Tümay: Temmuzdan bu yana alkollü içkide ÖTV yaklaşık yüzde 25 arttı. Türkiye’de hiçbir şeyin vergisi bu kadar artmadı. Abartılı oldu. Dünyanın en büyük ikinci alkollü içki şirketi Fransız Pernod Ricard Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye Genel Müdürü Selçuk Tümay, alkollü içkide vergi oranı ne kadar yüksekse, kaçak ve sahte oranının da o kadar cazip hale geldiğini söyledi. Tümay, “Barlardan bizim markaların şişelerini toplayıp doldurup piyasaya sürüyorlar. Özellikle viski ve votkadaki ana markalarımızda bu çok yaygın. Bundan biz de çok mağdur oluyoruz. 285 liraya satılan bir ürünü, kaçak doldurup bakkala 50-60 liraya götürdüğünüzde cazip geliyor” dedi. Tümay, Türkiye’de 55 milyon yetişkinin yüzde 20’sinin alkollü içki tükettiğini, kişi başı tüketimin 2 litre civarında olduğunu vurguladı. “Yaptığımız tek zam ÖTV zammı, başka zam yapmaya da fırsat kalmıyor” diyen Selçuk Tümay ile Türkiye alkollü içki pazarını konuştuk.- Pandemide sektörünüz nasıl etkilendi?Dışarıdaki tüketim eve kaydı. Aynı ürüne dışarıda 3 birim ücret ödenirken evde tüketilirken belki bir birim ödeme yapıldı. Bizim tüketimin bir kısmı iç piyasa, bir kısmı Duty Free’deydi (gümrüksüz satış), yurtdışı seyahatler durunca bu alandaki alım durdu ve alımlar iç piyasaya kaydı, bu işimize yaradı. Çünkü bizde Duty Free globalde yönetiliyordu. Bu anlamda Türkiye’nin işi büyüdü. İşimizin yüzde 25’i Duty Free’deydi.- İç piyasada ne kadar artış oldu mesela viskide?Viskide tüketim 12 milyon litreye çıktı. Türkiye’de viski son 10 yıldır kesintisiz geliyor. Olmamız gereken noktanın çok altındayız daha. Türkiye’de alkolde kişi başı tüketim çok düşük. Bundan 10 yıl öncesine kadar tüketimin yüzde 60’ı bira, yüzde 30’u da rakı olan bir pazar vardı. Şimdi bira yüzde 55’lerde rakının payı yüzde 16-17’lere düştü, diğer kategoriler büyüdü.- Toplam alkol piyasasının cirosu ne kadar?Bu alanda toplanan vergi yaklaşık 12 milyar TL. Vergi oranları her kategoride farklı rakıda yüzde 75, viskinin yüzde 50’si vergilerden oluşuyor. Demek ki 20 milyar TL’lik bir ciro var. Yılda 2 defa Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı oluyor. Onu da devlet pek sektirmiyor. Bu yıl ki ÜFE yüzde 17.07 geldi, ÖTV’ye bire bir yansıdı.- Bu oranda bir artış bekliyor muydunuz?Olacağını bekliyordum ama yüzde 17’yi yansıtacaklarını beklemiyordum. Artış yüzde 10-12 seviyelerinde kalır diye düşünmüştüm. Çünkü bir enflasyon hedeflemesi de var. Mesela ocak ayında sigarada ÖTV artışını atladılar. Devlet muhtemelen Duty Free’den olan düşüşün iç piyasadaki hacim artışını gördü, bu suni ve ödünç bir hacim. Duty Free açıldığında insanlar tekrar oralardan almaya devam edecek, çünkü yüzde 30-40 daha ucuz.SİNEYE ÇEKİYORUZ- ÖTV artışından sonra sizin ürünlerin fiyatları nereden nereye çıktı?Üst segment 70’lik viskimizin fiyatı 285 TL’ye çıktı. Ciromuzun yarısı vergiye gidiyor. Toplam ürünün maliyeti belki işin yüzde 20’sidir, üstüne o kadar eklenen şey var ki. Bir de enflasyon ve devalüasyon da oluyor. 18 yıldır bu şirketteyim hemen hemen hiç zam yapmadık ya yüzde 1 ya yüzde 2’dir. Tamamen sineye çekerek devam ettik. Yaptığımız tek zam ÖTV zammı, başka zam yapmaya da fırsat kalmıyor.- Altı ayda bir yapılan zammı genel merkezinize anlatmakta zorlanıyor musunuz?Türkiye Avrupa’da verginin en yüksek olduğu 4. ülke konumunda. Ama diğer ülkelerde kişi başı gelir çok yüksek ve alkolizm problemi var. Bizde öyle bir durum yok. Onlarda kişi başı tüketim 10 litrelerde. Bizde resmi 1.4 litre, gayri resmi 2 litre tüketiliyor. Tabii anlatmak çok kolay değil.- Yüksek vergileri hükümete anlatmıyor musunuz, ne diyorlar?Alkollü İçki Üreticileri ve İthalatçıları Derneği ile lobi faaliyeti yürütüyoruz ama çok da faydalı olmuyor, çünkü devletin gelire ihtiyacı var, direkt vergi alınamadığı için bu tarz vergiler artırılıyor. Altı aylık yüzde 17 vergi artışı çok yüksek bir rakam. Temmuzdan bu yana toplamda yüzde 25 civarında artış var. Türkiye’de hiçbir şeyin vergisi bu kadar artmadı. Tabii abartılı oldu. Biz diyoruz ki vergiyi daha fazla artırdığınızda iş merdiven altına döner. Sahte, kaçak patlar yine devlet bundan zarar görür, toplum zarar görür diye anlatıyoruz.ŞİŞE ORİJİNAL, İÇİ SAHTE- Kaçak üretim sektörde çok yaygın, sizin markalarda var mı?Var tabii. Hatta bizim üst segment markamızın adıyla bile viski kiti satılıyor. Online alıyorsunuz onu etil alkole katıp rivayete göre viski üretiyorsunuz. Barlardan bizim markaların şişelerini toplayıp doldurup piyasaya sürüyorlar. Özellikle viski ve votkadaki ana markalarımızda bu çok yaygın. Bundan biz de çok mağdur oluyoruz. Devlet kaçak bir içki yakaladığında muhatap bulamadığı için bazen bizden hesap sordukları da oluyor. Avrupa’da kaçak üretim yok mesela. Özellikle Ortadoğu’da çok yaygın. Mesela Irak’ta fabrika kurmuşlar bizim markalarımızı üretiyorlar. Vergi ne kadar yüksekse bu iş o kadar cazip hale geliyor. 285 liraya satılan bir ürünü bakkala 50-60 liraya götürdüğünüzde cazip geliyor. Direkt orijinal şişeyi doldurdukları için sahte olup olmadığı da anlaşılmıyor üstüne etiketi de basıyor. Biz ekstradan kendi bandrolümüzü koyuyoruz ama yine de önüne geçemiyoruz. Şimdi yeni bir uygulamayla artık bandrolü almadan ÖTV’yi ödememiz isteniyor. Hem bandrol pahalılandı hem de ÖTV’yi peşin ödeme şartı kondu. Üçe katlanan stok maliyetiyle çalışıyoruz.- Krizle baş edebilmek için neler yaptınız?Depomuz Mersin’de ve orada 100 kişi çalışıyor. O işi devam ettirmek birinci önceliğimiz oldu. Ürün tedarikinde sıkıntı yaşamadık. Gece hayatı tarafındaki işletmelerde ciddi alacağımız vardı bunların üzerine çok düşmedik.- Ne kadar alacağınız var gece kulüplerinden?Otel tarafını da sayarsak 50 milyon TL civarında alacağımız vardı. İşler haziranda açılınca bir kısmını aldık. Ama 20 milyon TL’si tamamen gece hayatı tarafındaydı, onlar hiç açılmadığı için alamadık.- Bu dönemde barmenler için de bir eğitim projesi başlattınız ne yapıyorsunuz?Globalde yürüyen bir proje. Aralık ayında başladık. Online ve ücretsiz bir eğitim. Tüm barmen ve bar sahiplerine açık. Atıksız bir kokteyl nasıl yapılır, su, buz daha az nasıl tüketilir, çok alkollü kişiye artık alkol servisi yapma gibi eğitimleri içeriyor. Türkiye’de bunun atölyelerini yapacağız. En fazla Türkiye’den ilgi var.10 YILDIR TÜKETİM ORANI AYNI- İçki tüketilen mekânlar kapalı, bu ev tüketimine ne kadar yansıdı?Bizde yüzde 30’u ev dışı tüketimdi. Şimdi yüzde 100’ü ev tüketimine döndü. Yüzde 100 ev tüketimi belki bizim alanda yüzde 110’a çıktı. Tabii ki bu bir varsayım daha rakamlar açıklanmadı.- Yani bu dönemde kişi başı tüketim arttı mı sizce?Yok o yükselmedi. Türkiye’de alkol penatrasyonu düşük yüzde 20’lerde. Yüzde 80’i alkol tüketmiyor. 15 yaş üstü 55 milyon nüfus var, bunun yüzde 20’si alkol tüketiyor. Erkeklerde tüketim yüzde 30, kadınlarda oran yüzde 10. Miktar olarak yüzde 90’ını erkekler tüketiyor. Türkiye’de toplam yılda 80 milyon saf alkol tüketiliyor. 10 yıldır bu değişmedi.- İller bazında tüketim nasıl?İşimizin yüzde 20’si İstanbul. Ama üst segment viski satışlarımızın yüzde 60-65’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da. Konya bizim en çok satış yaptığımız ilk 10 şehir arasında.VİSKİ TÜRKİYE’Yİ LİDER YAPTI- Türkiye grubunuz içinde nasıl ayrışıyor?Ortalamaya göre hızlı büyüyoruz. Bu da viskinin Türkiye’de yeni yeni oturuyor olmasından kaynaklanıyor. 2 milyon litreden 12 milyon litreye giden bir tüketim var. Pazarın yüzde 40- 45’i bizde. Türkiye son 3-4 yılda bu anlamda lider konumda. Üst segment viski markamızın en çok satıldığı ülke Türkiye oldu. Litre olarak Çin ve ABD’yi geçtik. Bu bize büyük şöhret getirdi. Pahalı bir ürünün ve kişi başı tüketimin az olduğu Türkiye’de lider olması dünyada da en fazla satılan ülke olmamız ilgilerini çekiyor. Ciromuzun yüzde 70’i viskide.- Pernod Ricard’dan biraz bahseder misiniz?19 bin çalışanımız var. Paris’te borsaya koteyiz. 50 milyar Avro değeri olan bir şirket. 80 ülkede de kendi operasyonumuz var. Türkiye’de 2002’den bu yana faaliyet gösteriyoruz. Bünyemizde 150 kişi çalışıyor. Şehriban Kıraç

1 milyon TL’ninüzerinde mevduata sahip mudi sayısı2020 sonunda 279 bin 794’eçıktı

1 milyon TL’nin üzerinde mevduata sahip mudi sayısı 2020 sonunda 279 bin 794’e çıktı BDDK Aralık 2020 bültenine göre Türkiye'de 1 milyon TL’nin üzerinde mevduata sahip mudi sayısı 2020 sonunda 279 bin 794’e çıktı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) Aralık 2020 ile ilgili aylık bülteni, geçen yıl ekonomide yaşanan iniş çıkışların çok parası olanları olumlu etkilediğini gösteriyor.‘ALTIN’ COŞTU- Aralık 2020 sonu verilere göre, bankalarda 1 milyon TL’nin üzerinde mevduatı olan “yurtiçi yerleşik (yerli)” mudi sayısı, 2019’un aynı dönemine kıyasla 77 bin 774 artarak 279 bin 794’e yükseldi. Bunların mevduat toplamı da yüzde 42.3 artarak 1 trilyon 842 milyar lirayı aştı. Ayrıca bu mudilerin döviz hesapları yüzde 37.4 artarak 972.3 milyar TL, altın gibi kıymetli maden hesapları yüzde 331.8 artarak 56.7 milyar TL oldu. - Yerli mudilerin toplam sayısı ise 14 miyon 127 bin 620 artarak 120 milyon 119 bin 888’e çıkarken, bunların mevduat toplamı da yüzde 35.9 artarak 3 trilyon 247 milyar liraya çıktı. Mudilerin döviz hesapları yüzde 34.8 artarak 1 trilyon 458 milyar TL, kıymetli maden hesapları yüzde 253.2 artarak 286 milyar TL oldu. - Öte yandan yurtdışı yerleşik (yabancı) milyoner mudi sayısı 5 bin 63 artarak 28 bin 484, bunların mevduatı yüzde 21.5 artışla 117.2 milyar liraya ulaştı. cumhuriyet.com.tr

2022’de elektrikli yerli otomobilüretimi planlanırken bu araçlarınÖTV’si 4 kat artırıldı

2022’de elektrikli yerli otomobil üretimi planlanırken bu araçların ÖTV’si 4 kat artırıldı Güneş santrallarına verilen desteğin yüzde 67 düşmesinden sonra şimdi de elektrikli araçlara ÖTV zammı geldi. Olası yatırımların sekteye uğraması bekleniyor. Dünyada, çevreye olumsuz etkileri yüzünden fosil kökenli yakıtların giderek azaltılmasına yönelik temiz enerji, temiz yakıt gibi konularda teşvikler sürerken Türkiye’de hem elektrikli araç hem de yenilenebilir enerjideki yatırımları sekteye uğratacak adımlar peş peşe geldi. Güneş santrallarına verilen desteğin yüzde 67, rüzgâra verilen desteğin yüzde 40 azaltılmasından sonra dün de elektrikli otomobillerdeki ÖTV 4 katına çıkarıldı.Bu adımlar, söz konusu alanlarda yapılmak istenen yatırımlar için “heves kırıcı, teşvik edilmesi gerekirken cezalandırıcı” adımlar olarak değerlendirildi. Türkiye’de, elektrik motorlu araç satışları zaten toplam satışlar içinde 844 adet ile yüzde 1 bile değilken, bir de ÖTV’de yapılan ani artışların parça ve araç üretimi ile satışlar üzerinde olumsuz etkiler yaratacağına dikkat çekildi. Yenilenebilir kaynaklara dayalı elektrik üretim yatırımlarına verilen desteklerin azaltılmasının da özellikle güneş enerjisi kullanımını, üretimini ve yatırımlarını sekteye uğratacağı söyleniyor.DESTEK DEĞİL, KÖSTEKDün gece Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemeye göre, elektrik motorlu araçlardan alınan ÖTV yüzde 3-15 aralığından yüzde 10-60 aralığına çıkarıldı. En yüksek ÖTV artışı ise en çok satış yapılan araçlara geldi. Geçen yılki satışların yüzde 80’ini oluşturan 120 kW’ı geçen araçların ÖTV’si, yüzde 15’ten yüzde 60’a çıkarıldı.Otomotiv Sanayii Derneği Başkanı Haydar Yenigün, Türkiye otomotiv sektörünün ihracattaki ana pazarı Avrupa’da, elektrikli araçlara yönelik talebin daha da artmasının beklendiğini söyleyerek “Bu talebi karşılamaya aday ülkelerden birisi olarak, vergi artışının aksine iç pazarda elektrikli ve hibrit araçları teşvik etmeliyiz” dedi.NÜKLEERDE HÂLÂ DOLAR!Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Olgun Sakarya ise “Ülkede elektrikli araçların artırılmasına yönelik altyapı sisteminde önemli adımlar atmamız gerekiyor. Yenileme ve güçlendirme çalışmaları yapmalıyız. Bunun için de yatırımlara ihtiyacımız var. Ancak ÖTV artışları gibi engellerle karşılaşılması heves kırıyor” dedi. Sakarya, ayrıca “İktidarın ekonomik olarak içine düştüğü açmazdan kurtulması için yapmadığı zam kalmadı. Bunların hoş karşılanması mümkün değil” diye konuştu.Öte yandan Sakarya, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim yatırımlarına verilen kilovatsaat başına fiyat alım garantisi tutarlarının 1 Temmuz 2021’den sonrası için cent yerine kuruş cinsinden belirlenip düşürülmesine ilişkin ise şunları söyledi: “TL cinsine çevrilmesi olumlu. Ancak fiyatlar belirlenirken üretimi ve yatırımcının iştahını kısmayacak şekilde belirlenmeli. Son karardan sonra özellikle güneş tarafından sorunlar oluştu. Ayrıca madem YEKDEM’de TL’ye döndük, nükleer santrallarda da TL’ye dönülsün. Orada hâlâ dolarla fiyatlama devam ediyor.” Gamze Bal

200 sendikadan 147’si baraj altında kalıyor

200 sendikadan 147’si baraj altında kalıyor Sendikalaşmanın zor olduğu Türkiye’de işçi, bir de “baraj” engeli ile karşı karşıya. Son istatistiklere göre toplam 200 sendikadan 147’si yüzde 1 işkolu barajının altında kalarak toplusözleşme yapma hakkını elde edemedi. İnşaat sektörü ise sendikalaşmanın en az olduğu işkolu oldu. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Genel-İş Sendikası Örgütlenme Dairesi, işçi konfederasyonları ile sendikalarının üye sayılarını gösteren Ocak 2021 istatistiği ile Temmuz 2020 istatistiğini karşılaştırdı. Ortaya çıkan sonuçlar şöyle:- Kayıtlı işçi sayısı 14 milyon 251 bin 655’ten 14 milyon 371 bin 96’ya çıktı. Kayıtlı işçi sayısı 119 bin 441 arttı. İşçi sayısında en büyük artış 139 bin 454 ile “Sağlık ve Sosyal Hizmetler” işkolunda, işçi sayısında en büyük azalış ise 168 bin 481 ile “Genel İşler” işkolunda gerçekleşti. - Sendikalı işçi sayısı 1 milyon 946 bin 165’ten 2 milyon 69 bin 476’ya yükseldi. Sendikalı işçi sayısı 123 bin 311 arttı. Örgütlülük oranı yüzde 13.66’dan yüzde 14.40’a çıktı. - En örgütlü işkolu geçen dönem yüzde 51.95 olduğu gibi bu dönem de yüzde 53.20 ile “Genel İşler” işkolu. Örgütlülük artışı yüzde 1.25. En örgütsüz işkolu geçen dönem olduğu gibi yüzde 3.66 ile bu dönemde de “İnşaat İşkolu” oldu. Oran yüzde 3.95. - Üye sayısı bakımından Genel-İş 114 bin 68 üye ile dördüncü büyük sendika. Üye sayısı en fazla olan sendika 238 bin 666 üye ile Hizmet-İş. - Genel-İşler işkolunda üye sayısını artıran tek sendika Genel-İş oldu. Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikası büyük üye kaybı yaşadı. Hizmet-İş’in üye sayısı geçen döneme göre 70 bin 934 azaldı. - Türk-İş’e bağlı 33 sendikanın 31’i, Hak-İş’e bağlı 20 sendikanın 16’sı, DİSK’e bağlı 21 sendikanın 3’ü, Ülkem-İş’e bağlı 10 sendikanın 1’i, 101 bağımsız sendikanın 2’si, toplamda 200 sendikanın 53’ü yüzde 1 barajını aştı. Mustafa Çakır

Yumurtacı: 2020’de‘resmen’zarar ettik

Yumurtacı: 2020’de ‘resmen’ zarar ettik Yumurta Üreticileri Merkez Birliği (YUM-BİR) Başkanı İbrahim Afyon, sektördeki dalgalanma yüzünden 2020'de yumurtacının zarar ettiğini söyledi. Yumurta Üreticileri Merkez Birliği (YUM-BİR) Başkanı İbrahim Afyon, son 12 ayda yumurtanın fiyatının 3 kez düşüş göstermesi, sonrasında ise 3 kez artmasına karşın geçen yıl sektörün toplamda yüzde 12 zarar ettiğini bildirdi.Afyon, “Artışları yüzde 100, yüzde 130, hatta yüzde 300 gibi görenler, haksız suçlamalar yapanlar, düşüş trendini ve yüzde 50 zarar edildiği dönemi de görmelidir. ‘Zarar’ ifadesi, kârdan zarar değil, resmen maliyet altına satışla, net zarar eden ve günün sonunda yüzde 40 küçülen ihracat verileri, yüzde 20 küçülen sektör, yatırımını dış ülkelere planlayan yatırımcı olarak karşımıza çıkmıştır” diye konuştu. cumhuriyet.com.tr

Şehir Hatlarıvapurlarının gönüllümüzisyenlerinden BurakŞen

Şehir Hatları vapurlarının gönüllü müzisyenlerinden Burak Şen İstanbullunun sadece ulaşım aracı değil, aynı zamanda keyfi, Şehir Hatları vapurlarının gönüllü müzisyenlerinden Burak Şen, yıllardır süren ilginç hikâyesini anlattı. Müzik sektörü çok geniş bir evren. Ünlü müzisyenler buzdağının sadece görünen yüzü. Bir de her gün sokakta, akşamları barlarda, konser salonlarında veya vapurlarda insanın hayatına dokunan, müziğiyle mutlu eden çok sayıda müzisyen var. Ama onlar, çok sevdikleri müzikle hayatlarını yıldız isimler gibi değil, zorlukla sürdürebiliyorlar, müziğe âşık olmasalar yapılabilecek bir iş değil. Bu isimlerden biri de Burak Şen. 2006’dan beri sokakta müzik yapıyor. 2012’den bu yana ise vapurlarda ona denk gelmiş olmanız çok olası. Arama motoruna “vapur müzisyeni” yazıldığında ilk onun isminin çıkması da rastlantı değil. Vapurlarda müzik yapabilmek için çok mücadele etti, ceza yedi, o ve onun gibi müzisyenlerin hakkında olumsuz haberler yapıldı ama sonunda halkın da büyük desteğiyle şarkı söyleme hakkını kazandılar. Artık bir yerleri var ve bu işi bir anlamda gönüllü yapıyorlar.Burak Şen, “aklının ermeye başladığından bu yana” şarkı söyleyip ritim tuttuğunu söylüyor ve şöyle anlatıyor: “Bir başlangıç almak istersek, sıra dışı bir noktadan başlıyor... 2001 yılında, ‘Mehter Takımı’na katıldım, cevgen/solist ve nakkarezen/ritimci olarak. Aynı zamanda da ‘neyzen’ olmak istiyordum, o yıl müzikten kazandığım parayla Unkapanı’na gidip bir ney satın aldım ve hikâye konservatuvara kadar gitti...”Müziğin hayatında ne ifade ettiğini de “Ben hayatımı müzikle ifade edebiliyorum. Müzikten bağımsız bir hayat düşünemiyorum” sözleriyle dile getiriyor.“Mehter Takımı”yla on beş sene boyunca yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce konser vermiş. TV programlarında klarnet ve trompet çalmış, müzik topluluklarında solist olarak çalışmış. 2019’da bir şarkı çıkarmış, şimdi ise sekiz parçalık pop rock formatında bir albüm hazırlığı içerisinde olduğunu belirtiyor. Albümün ABD’li Art Records şirketinden bahar aylarında çıkması bekleniyor.‘YÜZDE 99’U SIKINTIDA’Amatör müzisyenlerin çektiği sıkıntıları sorduğumuz Şen, “Yüzde 99’u ekonomik sıkıntı yaşıyordur” diyor ve ekliyor: “Özellikle küçük, orta büyüklükte kafe, bar, gece kulübü tarzı mekânlar, sahne emekçileri ve müzisyen arkadaşlar için başta gelen geçim kaynakları. Ama ne yazık ki istisnalar hariç bu mekânların birçoğu, hiçbir güvencesi olmadan, sabahlara kadar çalıştırılıp ‘az müşteri vardı’ bahanesiyle parası verilmeyen müzisyenlerle doludur...”Müzisyenler bu sorunların yanında pandemide de ağır yara aldı. Şen, “Ülkenin yaşadığı her olumsuzlukta ilk önce müzik susar, bunu her müzisyen bilir ve alışıktır! Ama bu sefer başka ve beklemekten başka çare yok. Her geçen gün artan hayat pahalılığı, yükselen faturalar ve kiralarla süreci çok zor geçiriyoruz” şeklinde konuşuyor.‘ÖĞRETMEN, MÜHENDİS, EDEBİYATÇI...’Peki, vapurda müzik yapmaya ne zaman ve nasıl başladı? Şen, şöyle anlatıyor: “2006 yılı sokak müziği yaptığım bir dönem, tesadüfen vapurda da çalalım fikri doğdu. İki arkadaş ara ara yolculuk esnasında müzik yapmaya başladık. 2012 yılında vapurda müzik işini yoğunlaştırdım. Benimle beraber orada çalan belli başlı gruplar bu işin günümüze kadar gelmesine önemli katkı sağladı... Ailesini geçindiren, atanamayan öğretmen, mühendis, edebiyatçı, müzisyen bir sürü arkadaşla ekonomik açıdan bize nefes aldıran bir yol bulmuştuk ve pes etmedik! Uzun yıllar cezalar, baskılar, tatsız olaylarla engellenmek istendik, bir sürü haber yapıldı, sesimizi her yerden duyurmaya çalıştık, toplanıp eylem yaptık, yürüyüş düzenledik ve bir ölçüde sesimizi duyurduk. Bu yüzden aratınca benim ve birkaç arkadaşın adı önde çıkar. O mücadele çok güzeldi... Sonraları Şehir Hatları bir anket düzenledi, yolcuların yüzde sekseninden fazlasının müzik istediği tespit edildi ve sonuç olarak izinli, düzenli bir gelir kapısı açılmış oldu.”İKİ GÜZEL ANI...Vapurda aslında çok fazla ilginç anısı olduğunu da ifade eden Burak Şen, unutamadığı ikisini anlatıyor: “Ben bir Levent Kırca hayranıyımdır; öte âleme gittiğinde cenazesine katılamadım, çok dert olmuştu içime... Biz de anısına ‘Olacak O Kadar’ müziğini çalmaya başladık. Yolcular arasından bir hanımefendi duygulanmış, yanımıza geldi. Levent Kırca’nın kız kardeşi olduğunu söyledi, bize teşekkür etti ve cenazede dağıtılan kutu lokumlardan verdi. Hepimiz çok duygulandık.Diğeri ise şöyle: Bir gün müziğimizi yaptık, gemi yanaşmak üzereyken yolcular arasından oyuncu Şebnem Sönmez kalktı ve yanımıza geldi, para toplayacak arkadaşın elinden şapkayı kaptı, tüm pozitif enerjisiyle bizim için yolculardan gezerek para topladı. Çok mutlu olmuştuk.” Evet, vapur yolculuğu sırasında severek dinlediğiniz, telefonla videosunu çektiğiniz o müzisyenlere teşekkür etmek için yanlarından boş geçmeyin olur mu? Siz de gönlünüzden ne koparsa verin. Her emeğin hakkı vardır! Orhun Atmış

Türkiye’nin Safiye'leri...

Türkiye’nin Safiye'leri... Safiye, eski bir isimdir. “Katıksız, duru ve arı” anlamını taşır. Kullanımı artık azalsa da son günlerde sadece dizi ile yatar, kalkar, hatta yaşayan insanlar güruhu olduğumuz için bir dizide adı geçen, karakter üzerinden anımsanır oldu.Uzun yıllardır hatırlanmayan Safiye Ayla’yı yazdık. Yokluk, mücadele ama en çok kendinin bilincinde olma yolunda yoğrulma.Çileli hayatların insanları. Türkiye’nin Safiye’leri...Sağlığın neredeyse bir yıldır hiç bu kadar önemli olmadığı günlerde, Google’ın Doodle’ı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk tıp doktorunu unutmadı! İnsanlar rutin olarak Google arama motorunu açtıklarında karşılarında bir Safiyemizi daha buldular.Doğum gününde Dr. Safiye Ali Katıksız, Duru, ArıÇünkü onlar kurulacak yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kahramanları.Safiye Ali (1894-1952) hep dediğimiz fabrika ayarları, Cumhuriyet kazanımları diyoruz ya... İşte Türk kadınına seçme seçilme hakkının verilmesi için mücadele eden ve aynı zamanda anne, çocuk sağlığı ile ilgili çalışmalar yapan bir tıp doktoru (I. Dünya savaşı sürerken Würzburg Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne maddi zorluklara rağmen okur). Sütten kesilen, 1 yaş sonrası zayıf, hasta çocukların bakımı için Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi Küçük Çocuklar Muayenehanesi'ni kurar. Türk Kadınlar Birliği’nin sıhhiye komisyonu başkanlığını üstlenerek fuhuşla mücadele için çalışır.Aynı zamanda eski Başbakan M. Bülent Ecevit’in annesi ressam Nazlı Ecevit’in de teyzesidir. Emel Seçen

Çocuklar uzaktan eğitimi sevmedi

Çocuklar uzaktan eğitimi sevmedi Uluslararası kuruluşların raporlarına göre salgının başından bu yana yoksul ülkelerdeki çocukların eğitim kaybı dört aya ulaştı. Salgın tüm dünyada eğitime büyük darbe vurdu. Okulların kapalı kalmasından en çok yoksul öğrenciler etkilendi. Yüz binlerce öğrenci, olanaksızlıklar nedeniyle tek bir derse bile katılamadı. Okulöncesi eğitimde durum daha da kötü. Evinde interneti, bilgisayarı olan küçük çocuklar bile bu eğitimden doğru dürüst yararlanamadı, ne olupbittiğini anlamadı. Hatta uzaktan derslere tepki gösteren, ısrarla katılmayı reddeden çocuklar oldu. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde hizmet veren ve toplum temelli erken çocukluk eğitim modeli uygulanan ÇABA Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Merkezi’nde (ÇABAÇAM) salgının başından bu yana farklı bir yöntem uygulanıyor. Dezavantajlı ortamlardan gelen ailelerin yararlandığı bu merkezde, çocukların eğitimin dışında kalmamaları için gerekli tüm sağlık önlemleri alınarak yüz yüze ve uzaktan eğitim birlikte sürdürülüyor. Merkez’de 8 Şubat’ta başlayacak “Bahar Dönemi”nde eğitim programı da haftada dört gün yüz yüze ve bir gün uzaktan yapılacak.OKUL TERKİ SORUNUÇABAÇAM’ın kurucusu Prof. Dr. Ebru Aktan Acar, “UNESCO, UNICEF ve Dünya Bankası raporlarına göre pandemi başladığından bu yana, yüksek gelirli ülkelerdeki çocuklar eğitimlerinden 6 hafta geri kalırken düşük ve orta gelirli ülkelerdeki öğrencilerin eğitim kaybı neredeyse 4 aya ulaştı. 180 ülkede okulöncesi eğitimde yüzde 2.8’lik bir düşüş oldu. Save The Children Raporu’na göre salgından sonra 10 milyon çocuk okulu bırakacak” diyor. Okulları kapatmanın, diğer bütün seçeneklerin değerlendirilmesinden sonra başvurulacak son çare olması gerektiğini vurgulayan Prof. Acar, şöyle devam ediyor: “Pandeminin başında çocuklarımızın eğitim alma haklarını önceliklerimiz arasında en üst sıraya koyup diğer tüm önlemleri bu amacın gerçekleşmesi için yapılandırsaydık şu an çocuklarımız, aileler ve öğretmenler için çok daha farklı bir noktada olacaktık. Onların adına verdiğimiz kararlarla ve aldığımız önlemlerle halihazırda mevcut olan eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin, yoksulluğun ve yoksunluğun daha da derinleşmesine neden olduk.”OYUN İMKÂNSIZProf. Dr. Ebru Aktan Acar’a göre uzaktan erişim okulöncesi dönem için şu nedenlerle uygun değil:- Sosyal adalet ve eşitsizlik çerçevesinde dezavantajlı kesim (mevsimlik işçi, özel gereksinimli, çocuk işçi, geçici koruma altındaki çocuklar vb. ) eğitime erişemiyor. - Öğrenme kaybı beceri kaybına, ekonomide büyümenin azalmasına ve üretimin düşmesine neden oluyor. - Okuldan uzakta kalma durumu, okulu terk ve çocuk işçiliği artıyor. - Yüksek düzeyde bilişsel beceriler ve yürütücü işlevler, duygu düzenleme, yaratıcı düşünce gelişimi, öz düzenleme becerilerinin gelişmesi ekranla değil, oyunla mümkün. - Sosyal-duygusal gelişim boşluğu davranış sorunları doğuruyor. - Oyunla öğrenme ekranda mümkün olmuyor. - Fiziksel sorunlar, hareketsizlik, beslenme sorunları artıyor. - Eğitimde teknoloji kullanımı, öğrenmeyi destekleyen bir araç ama tek başına yetmiyor. - Uzaktan eğitim öğretim programları, derslerin hızı, materyal hazırlığı gerektiriyor. - Çocuk halihazırda akademik, sosyal ve duygusal yönden yetersizse eşitsizlik doğuyor. - Ev içinde çocuk istismarı, fiziksel ve duygusal şiddet artıyor. Sadece okulda güvende olan çocuklar var. - Sadece okulda yediği yemekle karnını doyuran çocuklar var. - Ailelerin eğitim düzeyi evde öğrenme sürecinin niteliğini etkiliyor.ALTERNATİF MODELProf. Aktan Acar’ın verdiği bilgilere göre Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, ÇABA Derneği ve Kepez Belediyesi ortaklığında 2008 yılında hayata geçirilen ÇABAÇAM, 2015 yılında Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği ile işbirliği kurarak geçici koruma altındaki çocukları ve ailelerini de bünyesine dahil etti. Modelin temel amacı, dezavantajlı ortamlardan gelen ve okulöncesi eğitimden yararlanamayan çocuklara ve ailelerine kapsayıcı nitelikli eğitim ve “fırsat eşitliği” kapsamında ücretsiz eğitim sağlamak, okulöncesi eğitim başta olmak üzere farklı lisans/lisansüstü programlarında öğrenim gören öğretmen adaylarına bireysel ve mesleki pratiklerini desteklemeleri için ortam yaratmak. Prof. Ebru Aktan Acar, salgın sürecinde eğitimlerini nasıl sürdürdüklerini şöyle anlatıyor: “ÇABAÇAM’ın temel amacı olan çocuk boyutunda, dezavantajlı ortamlardan gelen ve okulöncesi eğitimden yararlanamayan çocuklarımızla, başlangıçda haftada dört gün, devamında da iki gün yüz yüze ve üç gün online olmak üzere Harmanlanmış (Hibrit) Eğitim Modeli’ni uygulayarak bir araya geldik. Ebeveynlerimizle online veli toplantıları ve online aile eğitimleri gerçekleştirdik. Öğretmen adaylarımızın bireysel ve mesleki pratiklerini desteklemek amacıyla birçok toplantı yaptık.’’BU ÖNLEMLER ALINMALI:Prof. Aktan Acar, okulöncesi kurumlarında alınması gereken önlemleri şöyle sıralıyor:- Okulöncesi eğitime ilişkin politikalar bütüncül olarak ele alınmalı. - Okullar küçük yaştan başlayarak kademeli olarak açılmalı. Geçişin ve vaka sayısının az olduğu yerlerde, özellikle köylerde açılmalı. - Küçük çocuklar öncelikli, yaşlara göre farklı saatler, esnek öğretim ve çocuk sayısı az olmalı. - Sosyal mesafe protokollerine uygun olarak planlamalar yapılmalı. - Uzaktan eğitimden en çok etkilenen bölge ve grupların tespiti, internet ve teknik araç gereç temini, dijital araçları etkin kullanmak için program desteği sağlanmalı. - Sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, kamu, akademi, gönüllü kişi ve kurumlar sürece destek olmalı. - İhtiyaç duyulan alanlarda “Telafi Programları” oluşturulmalı. Figen Atalay

Aşıolan MHP'li vekil koronavirüse yakalandı

Aşı olan MHP'li vekil koronavirüse yakalandı 14 Ocak'ta Covid-19 aşısı yaptırdığını açıklayan MHP Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan, Covid-19 testi sonucunun pozitif çıktığını duyurdu. MHP Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan, 14 Ocak'ta sosyal medya hesabından hekim olarak Abdülkadir Devlet Hastanesi'nde yeni tip koronavirüs (Covid-19) aşısı yaptırdığını açıklamış, paylaşımında "Sırası gelen tüm vatandaşlarımızı aşı yaptırmaya davet ediyorum" ifadelerini kullanmıştı.MHP'li Taşdoğan, dün Twitter hesabından düzenli olarak yaptırdığı Covid-19 test sonucunun pozitif çıktığı bilgisini paylaştı.Taşdoğan, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:"Düzenli olarak yaptırmakta olduğum Covid-19 testi bugün pozitif çıkmıştır. Hastanede izolasyon altında, tedavime devam edilmektedir. Sağlık durumum genel olarak iyidir. Dualarınızı bekliyorum. Allah tüm hastalarımıza acil şifalar versin. Geçmiş olsun dileklerini ileten ve dualarını esirgemeyen herkesten Allah razı olsun."Düzenli olarak yaptırmakta olduğum Covid-19 testi bugün pozitif çıkmıştır. Hastanede izolasyon altında, tedavime devam edilmektedir. Sağlık durumum genel olarak iyidir.Dualarınızı bekliyorum. Allah tüm hastalarımıza acil şifalar versin.— Ali Muhittin Taşdoğan (@drtasdogan) February 2, 2021 cumhuriyet.com.tr

Covid: Oxford araştırması, Covid-19 aşısının virüsün bulaştırılmasını'büyükölçüde engellediğini' tespit etti

Covid: Oxford araştırması, Covid-19 aşısının virüsün bulaştırılmasını 'büyük ölçüde engellediğini' tespit etti Oxford Üniversitesi'nde yapılan araştırma, Oxford-AstraZeneca aşısının bireyleri hastalıktan korumasının yanı sıra koronavirüsün bulaştırılmasını "büyük ölçüde" engellediği sonucuna vardı. Aşı olan bireylerde Covid testlerinin pozitif çıkma oranı yarı yarıya azaldı. Getty ImagesOxford Üniversitesi'nde yapılan araştırma, Oxford-AstraZeneca aşısının bireyleri hastalıktan korumasının yanı sıra koronavirüsün bulaştırılmasını "büyük ölçüde" engellediği sonucuna vardı.Aşıların bireyleri ağır hastalıktan koruduğu üçüncü faz çalışmalarında gösterilmişti ancak bulaştırma üzerindeki etkileri tam olarak bilinmiyordu. Covid-19 salgınının seyri açısından, aşıların bu yöndeki etkisinin kritik önemde olduğu düşünülüyor.Henüz resmi olarak yayımlanmayan çalışmaya göre, "Aşı, bulaştırma üzerinde de önemli oranda engelleyici etkiye sahip" ve "Yeni vaka sayılarının azalmasını sağlayabilir."Aşıların bireyleri yalnızca ağır hasta olmaktan koruması durumunda toplumsal bağışıklık için nüfusun büyük bölümünün aşılanması gerekiyor ve aşı ancak uygulandığı bireyleri koruyabiliyor. Ancak eğer aşı virüsün yayılmasını da engellerse, aşı olan her birey kendisinin yanı sıra diğerlerini de korumuş olacak ve bu durum salgının seyrinde ciddi bir etki yaratacak.TESTLERİN POZİTİF ÇIKMA ORANI YARI YARIYA DÜŞTÜOxford Üniversitesi'nin 17 bin kişiden alınan örneklerle yaptığı araştırma, katılımcılardan her hafta numuneler alarak "ne kadar virüs taşıdıklarını" izledi. İki dozun da yapıldığı kişilerde Covid-19 testlerinin pozitif çıkma oranı yarı yarıya azaldı.Virüsü taşımayan bireylerin hastalığı bulaştırması da mümkün olmadığından, mevcut sonuçlar aşının bulaştırıcılığa karşı da ciddi bir etkisi olduğu şeklinde yorumlanıyor.İLK DOZDA DA ETKİSİ YÜKSEKÖte yandan araştırmada ortaya çıkan diğer bir sonuca göre, Oxford-AstraZeneca aşısı yalnızca ilk dozun yapılmasından sonraki üç ayda yüksek düzeyde koruyucu olmayı sürdürüyor.Oxford Üniversitesi'ndeki çalışma, İngiltere, Güney Afrika ve Brezilya'dan 17 bin kişide ilk doz aşının ardından koruyuculuk düzeyinin 3 ay boyunca yüzde 76 düzeyinde olduğunu gösterdi.İkinci dozun ardından bu oran yüzde 82'ye yükseliyor.Getty Imagesİngiltere'de günlük ortalama 400 bine yakın kişiye Covid-19 aşısı yapılıyor.İngiltere'de sağlık otoriteleri, iki aşı dozu arasındaki süreyi uzayarak, mümkün olan en fazla sayıda kişiye ilk dozu en kısa zamanda ulaştırma stratejisini benimsiyor. Bu tercih, uluslararası sağlık çevrelerinde tartışmalara konu oluyor.Bu düşünceye göre, mümkün olan en çok kişiye ilk dozu yapmak, ölüm oranlarının düşürülmesine katkı sunabilir. Ancak bu plana göre iki doz arasında 12 haftayı, yani 3 ayı bulan süreler bırakılması gerekiyor.Oxford'daki çalışmayı yürüten uzmanlardan Prof. Andrew Pollard, "Ulaşılan yeni sonuçlar, dünyadaki düzenleyici kurumların aşıya acil kullanım onayı vermelerine dayanak olan aşı denemelerindeki verilere önemli bir doğrulama sunuyor" diyor ve ekliyor:"Sonuçlar aynı zamanda İngiltere Aşılama ve Bağışıklık Komitesi'nin (JCVI) iki doz arasında en fazla 12 hafta bırakma tavsiyesini de destekler nitelikte."Londra'daki Hijyen ve Tropik Hastalıklar Fakültesi'nden Prof. Dr. Stephan Evans da son araştırmanın İngiltere'deki aşı dozları arasında bırakılan süreye ilişkin tercihi desteklediği görüşünde:"Bu sonuçlar iki doz arasında 28 ya da 42 günden fazla ara verilmesinin aşının koruyuculuk düzeyine olumsuz etki etmediğini gösteriyor."İngiltere Sağlık Bakanı Matt Hancock ise Oxford'un araştırmasının "son derece umut verici" olduğunu belirterek, aşının bulaştırıcılığı da engelleyeceğine yönelik görüşe önemli bir dayanak sağladığını kaydetti.İngiltere'de 9,6 milyondan fazla kişiye ilk doz aşı yapılırken, tüm dünyada 100 milyondan fazla dozun uygulandığı tahmin ediliyor. BBC Türkçe




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter