Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Wednesday, 10.09.2024, 12:26 AM (GMT)

News - Haberler

Körfez Belediye Başkanı, ikinci kez koronavirüse yakalandı

Körfez Belediye Başkanı, ikinci kez koronavirüse yakalandı Kocaeli'nin Körfez ilçesinde AKP'li belediye başkanı Söğüt, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, AKP Kocaeli İl Teşkilatının kongresine katılmak için yaptırdığı Covid-19 testinin sonucunun ikinci kez pozitif çıktığını açıkladı.Genel sağlık durumunun iyi olduğunu, 10 gün evinde karantinada olacağını bildiren Söğüt, "Karantina sürecimin sorunsuz bir şekilde tamamlanmasını umut ediyor, en kısa sürede iyileşerek sizlerle tekrar buluşmayı temenni ediyor, bu vesileyle tüm hastalarımıza da rabbimden acil şifalar diliyorum." ifadelerini kullandı.Ağabeyini nisanda koronavirüs nedeniyle kaybeden Şener Söğüt, 30 Ağustos'ta da kendisi bu virüse yakalanmıştı.Söğüt, evinde geçirdiği tedavi ve karantina sürecinin ardından hastalığı yenmeyi başarmıştı. AA

Arama kurtarma gönüllüsü,İzmir'den Denizli'ye döndükten sonra kalp krizi geçirdi

Arama kurtarma gönüllüsü, İzmir'den Denizli'ye döndükten sonra kalp krizi geçirdi İHH İnsani Yardım Vakfı Denizli Şubesi, İzmir'in Seferhisar ilçesi açıklarında meydana gelen, 114 kişinin yaşamını yitirdiği, çok sayıda kişinin de yaralandığı 6.6 büyüklüğündeki depremin ardından bölgedeki enkazlarda arama kurtarma çalışmalarına katılmak için Bayraklı ilçesine gitti. Buradaki arama kurtarma çalışmalarında görev alan Özkan Özdemir ve ekip arkadaşları, çalışmaların tamamlanmasının ardından 4 Kasım günü Denizli'ye döndü.Arama kurtarma gönüllüsü Özdemir, ailesiyle birlikte yaşadığı evde dün öğle saatlerinde kalp krizi geçirdi. Denizli Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Özdemir, aynı gün akşam saatlerinde doktorların tüm çabalarına rağmen yaşamını yitirdi. Özdemir'in ölümü, yakınları ve sevenlerinde üzüntü yarattı. İHH İnsani Yardım Vakfı, Özdemir'in yaşamını yitirmesinin ardından yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, "İzmir depremi sonrası Denizli'den bölgeye hareket ederek çalışmalara katılan Denizli İHH Arama Kurtarma ekibimizden Özkan Özdemir, İzmir'den döndükten sonra kalp krizinden vefat etmiştir. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesi ve Denizli İHH'ya başsağlığı dileriz" denildi. (DHA)

Covid-19 araştırması: Yedi farklısemptom grubu

Covid-19 araştırması: Yedi farklı semptom grubu Boğazda kaşınma ve öksürük, baş ağrısı, burunda akıntı… Bundan bir yıl önce bu tip ufak tefek ağrıları, ya da hafif bir soğuk algınlığını çok da fazla dert etmez, hatta belki hiç dikkate almazdık.2020 sonbaharında ise durum çok farklı. Sadece bir kez hapşırmak bile zihnimizde, "Son günlerde nerelerdeydim, insanlara ne kadar yakındım, neye dokundum? Koku ve tat alabiliyor muyum? Sanki nefes darlığım var..." gibi soruların akla gelmesine neden oluyor.Aralıksız bir şekilde bu düşüncelerle haşır neşir olan araştırmacılar ve tıpçılar da, Covid-19'un izini gösterdiği düşünülen bir dolu semptomdan en doğru olanı bulmaya çalışıyor.Deutsche Welle Türkçe'nin aktardığına göre Viyana Tıp Üniversitesi'nde araştırmacılar, koronavirüs belirtileri ile ilgili uzunca listeyi en azından bir düzene koymayı başardı. Söz konusu bilim insanları, nispeten hafif bir seyir izleyen Covid-19 hastalık süreci ile alakalı, Allergy isimli tıp dergisinde de yayımlanan yedi farklı belirti olduğunu ortaya koydu.Araştırmanın öncelikli amacı, atlatılan bir koronavirüs enfeksiyonunun ardından iyi bir bağışıklığın nasıl olduğunu ve bunun nasıl ölçülebileceğini anlamaktı. Bunun için immünoloji uzmanı Winfried Pickl ile alerji uzmanı Rudolf Valenta etrafında bir araya gelen araştırmacılar, Covid-19 hastalığını büyük oranda atlatan ve iyileşme sürecine giren 109 kişi ile tamamen iyileşmiş olan 98 kişiyi inceledi ve kanlarını test etti.COVID-19 İLE İLGİLİ YEDİ SEMPTOM GRUBUBilim insanları, elde edilen veriler temelinde farklı semptomların Covid-19 hastalığında birbirleri ile alakalı olduğunu ve semptom grupları halinde görüldüğünü tespit etti. Araştırmada ortaya çıkan yedi semptom grubu şunlardan oluşuyor:1.  Gribal semptomlar (ateş, ateşli titreme, halsizlik ve öksürük)2.  Nezle semptomları (burun akıntısı, hapşırma, kuru boğaz ve burun tıkanıklığı)3.  Eklem ve kas ağrıları4.  Göz ve mukoza iltihabı5.  Akciğer rahatsızlıkları (akciğer iltihabı ve nefes darlığı)6.  Mide-bağırsak sorunları (ishal, mide bulantısı ve baş ağrısı)7.  Koku ve tat alma duyularının kaybı ve diğer semptomlarAraştırmanın sorumlusu immünoloji uzmanı Winfried Pickl, DW'ye yaptığı değerlendirmede, "Tat ve koku alma duyularını kaybeden kişilerin çoğunlukla bağışıklık sistemi genç insanlar olduğunu" vurguluyor. Ancak buradaki "genç" kavramı hastanın yaşı ile değil, timüs tarafından üretilen T hücrelerinin (bağışıklık hücreleri) ne kadar genç olduğu ile ilgili bir ifade.Pickl, yapılan araştırmaların, "açık bir şekilde, Covid-19 hastalığında sistemsel (örneğin 1. ve 3. grup) süreç ile organsal (örneğin 6. ve 7. grup) sürecin birbirinden ayrıldığını ortaya koyduğunu" dile getiriyor.Ancak bu sonucun semptom grupları arasında örtüşme olmayacağı anlamına gelmediğini de vurgulayan Pickl, diğer yandan bazı gruplar arasında bağışıklık parametreleri açısından bir bağ olduğunu ifade ediyor. Buna göre yüksek ateşli bir Covid-19 süreci, vücudun bağışıklık hafızası ile korelasyona girerek nispeten daha uzun bir bağışıklık dönemi sağlıyor. Tat ve koku alma duyusunun yitirildiği hastalık süreci ise aynı şekilde ortalamanın üstünde bir T hücresi üretimi ile korelasyon halinde.COVID-19: KANDAKİ PARMAK İZİKısacası bilim insanları, kan testleri sonucunda Covid-19 ile ilgili bazı önemli bulgulara ulaşmayı başardı. Bunlardan biri Covid-19'un, hastalığın atlatılmasından on hafta sonra bağışıklık sisteminde yarattığı değişiklik, bir başka tabirle hastanın kanında bıraktığı parmak izi.Bağışıklık sistemi içinde, bakteriyel hastalıklara sebep olan virüslerle mücadele eden granülositlerin (akyuvarların bir bölümünü oluşturan hücre tipleri) oranı, Covid-19'da daha düşük çıkmış örneğin. Pickl, bunun "şaşırtıcı ve tamamen yeni" bir bulgu olduğunu ifade etti."Öte yandan CD4 ve CD8 bağışıklık hücreleri bir hafıza oluşturuyor ve CD8 T hücreleri de güçlü bir biçimde aktif oluyor. Bu da bağışıklık sisteminin, enfeksiyondan haftalar sonra bile güçlü bir biçimde hastalıkla mücadele ettiğini gösteriyor" diyen Pickl, Covid-19'u atlatmış olan pek çok hastada görülen uzun süreli halsizliğin bununla ilgili olabileceğini belirtti. Yapılan kan testlerinde, aynı zamanda regülatör T hücrelerinin çok azaldığının da tespit edildiğini kaydeden Pickl, bu durumun, otoimmün hastalıklara sebep olabilecek tehlikeli bir karışım anlamına geldiğini vurguladı.YÜKSEK ATEŞ YÜKSEK BAĞIŞIKLIKHastalığı tamamen atlatan kişilerin kanında ayrıca fazlasıyla antikor üreten bağışıklık hücresi tespit edildiğini de belirten Winfried Pickl, hastalık sürecinde bir hastanın ateşi ne kadar yüksekse, sonrasında koronavirüse karşı bağışıklığın o derece güçlü olduğunun görüldüğünü de dile getirdi."Edindiğimiz bilgiler, hastalığı daha iyi anlama açısından ve bize çok şey vadeden biyolojik işaretler sundukları için, hastalığı daha iyi izleyebildiğimiz için olası bir aşı geliştirebilmemiz açısından önemli" diyen Pickl, "artık biliyoruz ki, aşılarla ilgili bir değerlendirme yaparken B ve T hücreleri çok önemli birer parametre olacak" ifadesini kullanıyor.  Söz konusu araştırmanın ortaya çıkardığı en önemli bulgulardan birinin de, insan vücudundaki bağışıklık sisteminin, bir hastalığa karşı verdiği mücadelede, futbol takımlarının savunmalarında olduğu gibi antikorlarla bağışıklık hücrelerinin birbirlerinin kademesine girdiğinin anlaşılması olduğunu vurgulayan Pickl, bağışıklık hücrelerinin, virüsün belli hamlelerini hafızasında tutup buna göre tepki verebildiğini belirtti.Pickl, şimdi yapılması gereken şeyin ise, elde edilen bilgileri hastaların tedavisinde ve olası bir aşının geliştirilmesinde kullanmak olduğunu dile getirdi.  cumhuriyet.com.tr

Perre Antik Kenti'nde 1500 yıllık insan iskeleti bulundu

Perre Antik Kenti'nde 1500 yıllık insan iskeleti bulundu Kommagene Krallığı'nın beş büyük kentinden birisi olan ve Roma döneminde de önemini koruyan Örenli Mahallesi'nde yer alan Perre Antik Kenti'nde 2 bin yıllık kaya mezarlarının bulunduğu alanda yürütülen kazılarda 160 metre uzunluğunda bir merdiven yapısı ile bin 500 yıl öncesine ait erkek iskeleti bulundu.Adıyaman Müze Müdürü Mehmet Alkan, 11 yıl ara verildikten sonra bu yıl antik kentte yeniden başlatılan kazılarda 160 metre uzunluğunda bir merdiven yapısının ortaya çıkarıldığını söyledi. Alkan, yeni bulunan merdivenin son kısmındaki mezarlık bölümünde bir erkek iskeleti tespit edildiğini belirterek, "Bu erkek iskeleti yaklaşık 1500 yıl öncesine ait, günümüze sağlam bir şekilde gelmesi çok önemli. İskeletin hemen yan kısmında ise kanatlı bir hayvanın pişirildiği ve kemiklerin ortaya çıktığını fark ettik. Bu da gösteriyor ki bize; ölü yemeği olarak kendisine sunulmuş. Burada 1500 yıla yakın iskeletin sağlam olarak günümüze gelmesi özellikle arkeologlara çok iyi bir yol gösterebilir" dedi./Archive%5C2020%5C11%5C8%5C114824047-perre-antik-kentinde-1500-yillik-insan-iskeleti-bulundu_7.jpgAlkan, iskeletin bu kadar uzun süre dayanmasının nedeninin ise üzerindeki toprak yapısının fazlalığından kaynaklandığını belirterek, "İskeletin sağlam gelme nedeni üstündeki toprak yapısının çok ve derin şekilde gömülmüş olması. Yine kimsenin dokunmamış olması da sağlam kalma nedeni. Yoksa iskeletler toz haline geliyor" diye konuştu. DHA

İsrail BaşbakanıNetanyahu Biden'ıtebrik etti

İsrail Başbakanı Netanyahu Biden'ı tebrik etti İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD basınının kesin olmayan sonuçlara göre seçimi kazandığını açıklamasından yaklaşık 12 saat sonra Biden'ı kutladı.Netanyahu, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, seçimi kazanmalarından dolayı Biden ve yeni Başkan Yardımcısı Kamala Harris'e tebrik mesajı gönderdi.Biden ile yaklaşık 40 yıllık yakın arkadaşlıklarının bulunduğunu kaydeden Netanyahu, "(Biden) İsrail'in harika bir dostu olarak tanıyorum. ABD ve İsrail arasındaki özel ittifakı daha da güçlendirmek için ikinizle birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum." ifadelerini kullandı./Archive/2020/11/8/112113673-bjmnbiden.jpgTRUMP'A TEŞEKKÜRNetanyahu ayrıca başta tartışmalı Kudüs kararı ve işgal altındaki Golan Tepeleri'nde "İsrail'in egemenliğini" tanıması gibi Tel Aviv lehine aldığı kararları hatırlatarak ABD Başkanı Donald Trump'a teşekkür etti.Her ne kadar renk vermese de Netanyahu'nun Demokrat aday Biden yerine Trump'ın başkan seçilmesini istediği dile getiriliyordu./Archive/2020/11/8/112128814-bjmtrmp.jpg AA

Bilim insanlarıkulak kirinden stresölçecek

Bilim insanları kulak kirinden stres ölçecek Bilim insanları, kulak kirinin insanların stres ve depresyon seviyelerini ölçmek için kullanılabileceğini ortaya çıkardı. Independent Türkçe'nin aktardığına göre araştırmacılar, analize tabi tutmak üzere kulak kiri örneği almak için geleneksel kulak çubuklarına benzeyen bir cihaz geliştirdi. Örnek daha sonra laboratuvara gönderilerek burada stres hormonu kortizol için test ediliyor. Akademik dergi Heliyon'da yayımlanan bulgular, depresyonu ve stresle bağlantılı durumları takip etmek için kortizol seviyesini ölçmenin daha ucuz ve daha etkili bir yoluna işaret edebilir.Bilim insanları evde klinik gözetim olmaksızın yapılabilen yeni testin, şeker seviyelerini ölçmede, diyabeti ve hatta bir ihtimalle Kovid-19 antikorlarını izlemede de faydalı olabileceğini düşünüyor. Hormonu ölçmede kullanılan en yaygın teknik saçtan örnek almak. Ancak bu, kulak kiri yöntemine kıyasla daha fazla zaman alıyor ve daha pahalıya mal oluyor. Ayrıca genelde kortizoldeki kısa süreli dalgalanmalardan daha fazla etkileniyor. University College London'ın Bilişsel Nörobilim Enstitüsü'nden baş araştırmacı Dr. Andres Herane-Vives şunları söyledi:"Herkesin bildiği gibi hormon seviyeleri inip çıkabildiği için kortizol numunesi almak epey zordur, bu nedenle alınan numune bir kişinin kronik kortizol seviyelerini doğru yansıtmayabilir."Dahası, örnekleme yöntemlerinin kendisi de strese sebep olarak sonuçları etkileyebilir. Ancak kulak kirindeki kortizol seviyeleri daha istikrarlı görünüyor ve yeni cihazımızla bir numune alıp hızlı, ucuz ve etkili bir şekilde test ettirmek kolay.Dr. Herane-Vives, cihazı geliştirirken başka bir doğal mumdan, iyi korunduğu ve bakteriyel kirlenmeye dirençli olduğu bilinen, arıların ürettiği bal peteğinden ilham aldığını söyledi. Kulak kiri de benzer özelliklere sahip. Bu da onu evde örnekleme için çok uygun kılıyor çünkü numuneler çok fazla kirlenme riski olmadan postayla laboratuvara gönderilebiliyor. Kulak kiri örnekleme cihazı, kulak çubuğuna benziyor ama kulağın çok içine girmesini ve hasara neden olmasını önleyen bir fren de bulunduruyor. Cihazın ucu, bir solüsyona batırılan organik materyalden yapılmış bir süngerle kaplanıyor. Çeşitli kortizol örnekleme tekniklerini test etmek için 37 gönüllünün katıldığı bir pilot çalışma çoktan gerçekleştirildi. Birleşik Krallık, Şili ve Almanya'dan bilim insanlarının oluşturduğu araştırma ekibi, biraz acı verici olduğu bilinen standart şırınga prosedürüyle katılımcılardan kulak kiri örneği aldı. Bir ay sonra da bir kulakta aynı örneklem yöntemini, diğerinde ise yeni cihazı kullanarak takibi sürdürdü. Araştırmacılar ayrıca, aynı katılımcılardan alınan saç ve kan örneklerini de analiz etti. Kulak kiri örneklerinin kortizol açısından saç örneklerine kıyasla daha verimli olduğunu ve kulak temizleme tekniğinin hem en hızlı hem de potansiyel olarak en ucuz yöntem olduğunu keşfettiler. Dr. Herane-Vives, girişimlere yönelik kuluçka merkezi UCL Hatchery'nin desteğiyle kulak kiri örnekleme cihazını pazara sunmak için Trears adlı bir şirket kuruyor.Herane-Vives şunları ekledi:"Bu başarılı pilot çalışmanın ardından cihazımız daha büyük denemelerde daha fazla incelemeden geçerse, teşhis bilimini dönüştürmeyi, depresyon ya da Addison hastalığı ve Cushing sendromu gibi kortizolle bağlantılı rahatsızlıkları olan milyonlarca kişinin ve potansiyel olarak birçok diğer hastalığın da bakımını üstlenmeyi umuyoruz." cumhuriyet.com.tr

Sağlık Bakanlığıvaka sayısını‘düzenlemenin’yolunu böyle buldu

Sağlık Bakanlığı vaka sayısını ‘düzenlemenin’ yolunu böyle buldu Koronavirüsle mücadele kapsamında test sayısı tüm dünyada artırılırken, Türkiye tüm diğer önlemleri almakta olduğu gibi bu konuda da farklı bir yol izliyor. Sağlık çalışanlarına bile rutin test yapılmayan ülkede şimdi de hekimlere, test sayısını azaltarak ilaç tedavisini yoğunlaştırma baskısı yapıldığı iddia edildi.Başhekimler ve il sağlık müdürlükleri aracılığıyla hekimlere, “Covid- 19 polikliniğine bulaş korkusuyla gelenlere ve Covid-19 testi yapılmasına karşın henüz test sonucu çıkmamış yurttaşlarda hemen ‘hidroksiklorokin’ tedavisine başlayın” talimatı verildiği ileri sürüldü.Birgün'den Burcu Cansu'nun haberine göre; Başhekimlerin, hekimlerin Whatsapp gruplarına test oranlarının düşürülmesi ve ilaç başlama oranlarını artırması için çok sayıda mesaj gönderdiği öğrenildi.‘MÜDAHALENİN KAYNAĞI SAĞLIK BAKANI’Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur baskının kabul edilemez olduğunu kaydederek şunları söyledi: “Dünya Sağlık Örgütü, hidroksiklorokini tedavi rehberinden çıkardı ama Türkiye’de ciddi yan etkileri olduğu bilinen bu ilacı ısrarla kullanılmaya devam ediyor. Hangi ilacın verilmesi gerektiğine karar verecek olan hekimdir. Hekim özerkliğine müdahale ediliyor. Bu müdahalenin kaynağı Sağlık Bakanı. Sağlık Bakanı hakkında gerekli işlemin yapılması gerekiyor bu da üye olduğu tabip odası ve bizim üzerimize düşüyor.”İLAÇ VEREREK SALGIN BİTMEZTTB Covid-19 İzleme Kurulu üyesi Doç. Dr. Osman Elbek de hasta yoğunluğunun arttığına dikkat çekerek süreci şöyle özetledi: “Hekimin reçetesine müdahale kabul edilemez. Hekim olarak bulgular doğrultusunda ilaca başlıyorum. Bir kapanma sürecine gidilmezse tedavi ile salgını önlemek mümkün değil. Herkese ilaç vererek salgını önleyemeyiz.”TEHDİT VE İLAÇ BASKISIBursa Tabip Odası Başkanı Alpaslan Türkkan, Bursa’da hekimlere baskı yapıldığı, tedavilerine ve reçetelerine karışıldığını belirtti. Türkkan, gereksiz ilaç yazmayı reddeden bir meslektaşlarının, başhekim yardımcısı tarafından tehdit edildiğini belirterek şunları söyledi:“Başhekim yardımcısı hekime bu ilacı kapıdan giren herkese yazmak zorunda olduğunu söylemiş. ‘Ben senin amirinim. Yazmak zorundasın. Yazmazsan hakkında işlem yaparım. Bunu Sağlık Müdürü böyle istiyor’ demiş. Konu üzerine Yönetim Kurulumuzun yaptığı olağanüstü toplantıda başhekim yardımcısı hakkında soruşturma açma kararı alındı. Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi için kişi ve yer bilgisi vermeyeceğiz.” cumhuriyet.com.tr

YaÄŸmur suyu maskeyi etkiler mi?

Yağmur suyu maskeyi etkiler mi? Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümünden Doç. Dr. Hasan Demirhan, yağmurlu havada maske kullanımıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.Doç. Dr. Demirhan, maske kullanımının pandemi sırasında sağlık çalışanları, toplum ve hastalar tarafından kullanılmak üzere önemli bir ilaç dışı müdahale olduğunu belirterek “Maske enfeksiyon riskini yüzde 85 oranında azaltır.Sadece etkilenmemiş kişileri kontamine damlacıklar ve aerosolleri teneffüs etmekten korumakla kalmaz, aynı zamanda virüsün enfekte olanlardan yayılmasını da azaltır.Havadaki partiküllerin yüzde 95'ini filtrelemek ve yüze takıldığında ise yüzün etrafına sararak sızdırmazlık oluşturmak için tasarlanırlar” dedi.“CERRAHİ MASKELER SUYA DAYANIKLI”Cerrahi maskelerin dış katmanının suya dayanıklı olduğuna değinen Doç. Dr. Demirhan, “Cerrahi maskelerde üç ila dört kat dokunmamış kumaş, dokuma olmayan polipropilen ve polyester ile filtre ortamı oluşturulur. Dış katman suya dayanıklıdır, iç katman ise dışarı atılan damlacıkları ve nemi emmek ve rahatlık sağlamak için hidrofiliktir. Orta katman/katmanlar, elektrostatik kuvvetle aerosolleri ve (negatif yüklü) partikülleri çekmek için genellikle pozitif yüklüdür. Partiküllerin boyutu 0,5 m üzerinde olduğunda filtrasyon verimliliği artar. Virüsler bu boyutun altında olmakla beraber genellikle aerosol partikülleri veya daha büyük damlacıklar üzerinde hareket ettiklerinden dolayı filtrasyona uğrayabilmektedirler. Dış katmanının sıvıya dirençli özellikleri, bulaşıcı mikroorganizmalar içeren sıvı damlacıklarının penetrasyonundan korur. Suya dayanıklı dış katman sıvı damlacıklarını emmez ve böylece iç katmanı kontamine olmaktan korur. Önümüzdeki süreçte mevsimin değişmesi yağmurlu yada karlı havalarda maskenin filtrasyon özelliği üzerinde olumsuz etki bırakmayacaktır. Maskelerin kullanımına azami dikkat gösterilmelidir” diye konuştu.“MASKE HASTALIĞIN ŞİDDETİNİ DE AZALTIYOR"Doç. Dr. Demirhan, maskenin hastalıktan korumasının yanı sıra şiddetini de azalttığına dikkati çekerek, “Yapılan testlerin artması tanı alan hastaların artmasına neden oldu. Ancak bununla beraber hafif ya da belirti vermeden hastalık geçiren hastaların sayısında da artış görüldü. Bu durum maske kullanımının artmasına bağlanmaktadır. Maske kullanımı sadece bizi diğer hastaların damlacıklarından korumuyor aynı zamanda daha az virüs ile temas etmemizi sağlıyor. Ağır hastalığın yüksek virüs yükü ile olduğu ileri sürülmektedir. Virüs yükü ile ilişkili hastalık seyri yeni bir fikir değil. Gripte de benzer şekilde influenza A virüs dozu arttıkça hastalık ciddiyetinin arttığı bildirilmiştir. Bu süreçte maskenin virüs yükünü azalttığına dair örnekler görüldü. Şubat ayında Japonya'daki diamondprinces gemisindeki hastaların yüzde 18'inde hastalık asemptomatik iken, mart ayında Arjantin'deki başka bir gemideki hastaların yüzde 81'i asemptomatik geçirdi. Aralarındaki en önemli fark Arjantin'deki gemide ilk vakanın tespitinden hemen sonra yolcuların cerrahi maske ve mürettebatın ise N95 maske takması idi. Toplu taşımada mesafenin yeterince korunmaması, el ile aynı alanlara birden fazla kişinin teması hastalık riskini arttıran başlıca faktörlerdir. Bu durumda en rahat uygulanabilir yöntem olarak maske kullanımına dikkat edilmesidir” ifadelerini kullandı. (İHA)

Rizespor'da 3 futbolcu korona!

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Rizespor'da 3 futbolcu korona! Süper Lig’in 8. haftasını bay geçen Çaykur Rizespor, 3 futbolcusunun Covid-19 testinin pozitif çıktığını duyurdu.Yeşil-mavili kulüpten yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler kullanıldı:“Çaykur Rizespor Kulübü olarak sporcularımıza ve teknik ekibimize bugün yapılan Covid-19 PCR testleri neticesine göre, toplam 3 futbolcumuzda pozitif sonuç rapor edilmiştir. Üç sporcumuz da izole edilmiş olup, mevcut algoritmalar rehberliğinde gerekli takip ve tedavi süreçleri başlatılmıştır.” cumhuriyet.com.tr

Rıdvan Dilmen, yenilgi sonrasıErol Bulut için ne dedi?

Rıdvan Dilmen, yenilgi sonrası Erol Bulut için ne dedi? Ünlü futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen, Fenerbahçe'nin Konyaspor'a 2-0 yenildiği maçın ardından açıklamalarda bulundu ve sarı-lacivertli takımın en büyük sıkıntısının "geniş kadro" olabileceğini ifade etti./Archive/2020/11/8/070341215-fener.jpgBU KADROYU YÖNETMEK BİR SINAVDIRErol Hoca'nın en büyük sınavı, bu kadroyu yönetmektir. Fenerbahçe'nin Konyspor maçındaki sıkıntısı bu oldu. Novak, Mert Hakan, Cisse ile başla, ne kaybedersin? Böyle yaparsanız, Cisse'yi de kaybedersiniz. Ömer Şişmanoğlu gibi süper yedek mi olacak? 'Ben Cisse'yim diyecek' ve isyan edecek.YEDEK OYUNCU SORUNU!Fenerbahçe'nin kadro derinliğinin uzun vadede sıkıntı yaratabileceğini ifade eden Dilmen, "Fenerbahçe'nin övgüler yarattığımız kadro derinliği sıkıntı yaratabilir. Dünyanın en büyük yalanı 'Oynamayan oyuncu da hocasını seviyorsa, o hoca süperdir.' Öyle bir oyuncu olmasın, o oyuncu saygı duymalı ama yedek oyuncu hocasına sevgi duymaz, isyan eder" dedi. cumhuriyet.com.tr

Sizölünce Facebook, Twitter, Instagram hesabınız kime miras kalacak?

Siz ölünce Facebook, Twitter, Instagram hesabınız kime miras kalacak? Artık sosyal medya hesapları sanal dünyamızın bir parçası olmaktan öte  hayatımızın tam kendisi olmaya başladı. Türkiye’de sosyal medya platformlarını kullananlarının sayısı 55 milyona dayanıyor. Peki kaçınılmaz ve ne zaman geleceği belli olmayan ölüm bir gün geldiğinde ister özel amaçlı hesaplar isterse de ekonomik bir değeri ve getirisi olan hesapların akıbeti ne oluyor? Hesaplar da mı ölüyor? Geride kalan yakınları bir hak iddia edebilirler mi? Ekonomik değeri ve getirisi olan hesapların mirasçılara geçmesine hukuksal açıdan bir engel var mıdır?Siber güvenlik kuruluşu ESET’ten Kıdemli Güvenlik Uzmanı Tony Anscombe de bu konuya kafa yoranlardan. Anscombe'ye göre, en önemli hususlardan biri, sosyal medya profillerinizin anılaştırılmasını veya silinmesini isteyip istemediğinizdir veya bu kararı siz öldükten sonra başkalarına bırakmanızdır.Birisinin vefat ettiğini bildirirken çoğu servis sağlayıcı; vekaletname, doğum belgesi, vasiyetname veya miras mektubu gibi ortak belgeler istemektedir. Ölüm belgesi gibi ölümü doğrulayan resmi belgelerin de sunulması gerekebiliyor. Popüler hizmetlerden bazılarının konuya yaklaşımı ise şöyle: /Archive/2020/11/7/191449960-dijital-miras1.jpg* Facebook: Bir mirasçı atamanıza izin verir ve atanan kişiye hesabı anma ve son bir mesaj gönderme yetkisi verir. Mirasçı ayrıca istenmeyen anma mesajlarını silebilir, etiketleri kaldırabilir, arkadaşlık isteklerine cevap verebilir, hesap silme talebinde bulunabilir. Facebook'ta mirasçı işaretlemek için “Facebook'ta hesabıma nasıl hesap vârisi eklerim veya hesap vârisimi nasıl değiştirir ya da kaldırırım?“ kısmını inceleyebilir, yönergeleri takip edebilirsiniz. Başka bir seçenek, hesabın silinmesini istemektir.* Twitter: Öncelikle ölen kişinin hesap bilgilerinin ve erişiminin, birinci derece aile üyesi olsa da kimseye veremeyeceklerini vurguluyorlar. Tek seçenek er geç hesabın kapanması. Twitter altı ay boyunca hiç kullanılmamış hesapları zaten kapatıyor.*  Instagram: Facebook gibi bir mirasçı atamanıza izin vermiyor. Hesap, doldurulması gereken farklı online formlarla anılaştırılabilir ve silinebilir. Bu formlar ölüm belgesi gibi ölüm kanıtı sağlayan belgeleri içermeli. Hesabın silinmesi isteniyorsa, bu işlem yakınlığını ve yetkilerini kanıtlayabilecek en yakın aile üyesi tarafından yapılmalı.* Google: Bir “Etkin Olmayan Hesap Yöneticisi“ kullanıyor. Kullanıcılar hesaplarına belirlenen süre boyunca giriş yapmazsa önceden kayıtlı bir telefon numarası ve e-posta adresine 1 ay öncesinden bildirim gönderiliyor. Etkin olmadan bekleme süresi 3, 6, 12 veya 18 ay olarak ayarlanabiliyor. Bir sonraki adım, hareketsizlik süresine ulaşıldıktan sonra yanıt veremediyseniz kime bildirim gönderileceğini seçmek ve hangi veri ve hizmetlere erişebileceklerine karar vermektir. * Linkedın: Ölen bir kişinin hesabını kapatılmasını isteme imkânı sunuyor. Talepte bulunurken; ölen üyenin adı, LinkedIn profillerinin URL’si, onunla olan yakınlık düzeyiniz, Üyenin e-posta adresi, ölüm tarihi, ölüm ilanı bağlantısı ve en son çalıştığı şirket gibi bilgileri ve belgeleri sunmanız gerekiyor. Başvuruyu Profil Kaldırma formunu doldurmak suretiyle yapılıyor* Apple: Bir Apple kullanıcısı hayatını kaybettiğinde, hesapları da ölüyor.  Ancak ölenin kişisel bilgilerinin ve dijital hesaplarının haklı mirasçısı olduğuna ilişkin bir mahkeme emriyle birlikte başvuru yapıldığında Apple’dan geri almak mümkün olabiliyor.  ŞEHRİBAN KIRAÇ

Nermin Yıldırım: Hepimize sıcak bir ev lazım

Nermin Yıldırım: Hepimize sıcak bir ev lazım * Müthiş, müthiş etkilendim. Bir gecede bitirdim ve kalemine bir kez daha hayran oldum. Ev oldukça cesur bir roman. Nasıl karar verdin yazmaya?Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için. Benim açımdan yazmak tümüyle karar işi sayılmaz aslında. Zihnimi ve kalbimi meşgul eden meseleler puslu sorulara dönüşüyor. Sonra o sorular zamanla kendi hikayelerini ve karakterlerini çıkararak tabiri caizse bir dert üzerine bina oluyor. Anlatmak değil anlamak için yazıyorum. Yine öyle yaptım. * Romandaki yürüme güzergahını birebir gerçekleştirdin mi? Bu yolculuğa seni iten sebep neydi?Romanı kurgularken yürüyüşün yapısı da hikâyenin ihtiyaçlarına göre şekillenerek ister istemez epeyce değişti, ama coğrafi olarak evet. İki sene önce ben de yanımda bir arkadaşım, sırtımda bir çantayla hiçbir vasıtaya binmeden, Portekiz’den İspanya’ya dek günlerce yürüdüm. Camino de Santiago’nun Porto’dan başlayan kıyı rotasını izledim. Dünyanın dört bir yanından insanların farklı sebeplerle çıktığı bir yolculuk bu. Renkli bir tarihi ve bolca rivayeti var. Yolcular genelde kültürel, dini, spiritüel ya da sportif sebeplerle yürüyor. Romandaki Seher gizli bir planla çıkıyor yola. Bense yürümeyi lüzumundan fazla sevdiğim için çıkmıştım. Yürümek hayatımın önemli bir parçası, bir tür düşünme biçimi benim için. Kendimi bildim bileli mantıklı sayılamayacak mesafeleri günlük hayatımın doğal bir parçası olarak yürürüm. * Bugüne kadar romanlarında hatırlama, unutma, bellek, unutamama, rüyalar, hafıza kaybı çabaları, psikoterapi konularına değindin. Hepimiz de kitaplarında kendimizden bir yara ile karşılaştık. Ev ile artık bu konuların finalini mi yazdın? Farklı türde romanlar mı yazacaksın?Bu benim de kendime sorduğum bir soru! Doğrusunu söylemek gerekirse senin de okuyunca sezdiğin gibi bir sayfayı kapadığım hissi var içimde. Ev, kendi başına bambaşka bir hikâye anlatan müstakil bir roman, ama ilk romandan bu yana süren yolculuğa şahitlik etmiş okurlar için bir çemberi kapayan bir yanı da var sanırım. Taze bir rüzgar hissediyorum ama beni nereye götüreceğini henüz bilmiyorum. Sonraki romanda kendimi şaşırtmam mümkün.* Seher akrabalarıyla bir nevi yetim olarak büyümüş bir kız çocuğu. Akrabalarının da sorunları var ve sorunları arasında Seher’e yuva vermeye çalışıp hepsi kendinden bir parça sunuyor. Hiç biri ne anne ne de baba olabilirdi Seher için. Küçük Seher’in oradan oraya sürekli taşınırken tam olarak duygusu neydi?Kierkegaard, hayatın ileri doğru yaşandığını ama ancak geriye bakarak anlaşıldığını söylüyor. Yaşadıklarımızla ilgili fikrimizi de hissimizi de genellikle sonradan ediniriz. Beyin çok acayip. Her şeyi sahibinin ihtiyacına göre tanzim ediyor. En kullanışlı hatıraları buluyor, anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde yan yana diziyor, bulamadıklarını da esasa hizmet edecek mürekkeplerle yeni baştan yazıyor. Nostalji bu yüzden var. Bu yüzden geçmiş tebessümle anılıyor. Ama gerçekten hatırlamayı seçtiğimiz gibi mi her şey? Kendimize karşı dürüst olsak neyle karşılaşırız? Belki biraz üzülürüz ama sonunda hiç ummadığımız biriyle tanışırız: Kendimizle! Ev’deki Seher’e olan bu. O yolculuklarda neler hissettiğini ve daha fazlasını anlamak için bugünden geriye bakarak cevaplamaya çalışıyor senin sorunu. Arazlarının temeline inmeye çalışırken terapistinin uyguladığı EMDR tekniğiyle beden hafızası üzerinden çocukluğundaki duygulara dönerek, o günlere yeniden ve başka bir gözle bakıyor. Hani bazen boğazım düğümlendi, mideme yumruk yemiş gibi oldum filan deriz ya. Üzüldüğümüzde, korktuğumuzda bedenimizin verdiği tanıdık bir tepki vardır. İşte Seher o hissin ardına takılıyor ve tutulmuş kayıtları tek tek açmaya, eski fotoğraflara bakmaya başlıyor. Herkes  ev’den başka bir anlam çıkarıyor. Bazılarımız ise evini arıyor ve ömür boyu bulamıyor.  Seher evini buldu mu? Ve evi neresi? * Genel olarak, hepimiz için soralım, ev neresi? Huzurlu olduğumuz yer mi, ait olduğumuz yer mi, içinde kendimizi tamamlanmış hissettiğimiz yer mi? Neredeyse ana rahmi gibi bir fantastik bir şeyden, artık dönemeyeceğimiz bir yerden mi bahsediyoruz yani? Peki sokak banklarını, kaplumbağaların kabuklarını, ihtiyarların hatıralarını, çocukların umutlarını yuva yapan ne o zaman? Sığınma duygusu mu? Sığındığımız yer mi yani ev? Gittiğimiz yer mi, döndüğümüz yer mi? Ya da belki daha içeride tuttuğumuz ve zaten sahip olduğumuz için aramamız gerekmeyen bir şey mi? Kim bilir. Seher’le tanışan herkes kendi evinin adresini arasın istedim sanırım. En azından bir kere sorsun: Peki benim esas evim neresi?Arkadaşım Özlem, geçen gün romanın adını öğrenince, “Okurların kitapçıdan isterken, ‘Nermin Yıldırım’ın evi var mı?’ diye soracaklar” dedi. Çok hoşuma gitti bu. Hem gülünç geldi, hem de biraz dokundu bana. Ola ki kitapçı “yok” derse, “hayır var” deyin lütfen olur mu? (Gülüyor.) Sıcak bir ev hepimize lazım.* Seher hem yalnız kalmaktan çok korkuyor hem de Ogo’yu ilk başta yanında asla istemiyor. Nedir bu ikilem?Seher’in bu yolculukla varmaya çalıştığı bir yer var. Gizli bir planı. Burnunu sokup işleri karıştırabileceği için de Ogo’yu yanında istemiyor. Ama genel olarak bu davranış kalıbının enayiliğini soruyorsan, kaçıngan bağlanma modeliyle filan özetlenebilir herhalde. Bazen güzel şeylerden korkar, hatta kaçarız. Biraz kazırsak altından mesela kaybetme korkusu çıkacak. Biraz daha kazırsak hatırlamaktan hoşlanmayacağımız başka anılar. Yine de kazımak iyidir. Yeterince kazırsak her kaygının, arazın altından bir en evvel tanışmamız gereken o şey çıkıyor çünkü: Benliğimiz.* Seher hayatı boyunca annesine belkilerden oluşan bahaneler hırkası örüyor ve bir nevi gerçeği örtüyor. Anne’nin gerçeği neydi?Bilmem. Önemi yok bence. Zaten Seher de kurcalamıyor. Bizim dışımızda gelişen ve sahiden değiştiremeyeceğimiz şeyleri kurcalamamak da bir yoldur bazen. Seher kısıtlı gücünü kendi gerçeğini bulmaya harcıyor sanırım.     * Babalar ve kızları. Hiç bitmeyen acılar yumağı. Seher babayı olduğu gibi kabul edip yoluna devam ediyor mu?Seher’in babası ölmüş. Meseleler de çözülemeden öylece kalmış. Gerçi yaşayan babalarla da meseleler çözülüyor mu pek emin değilim. * Kadın, erkek kimliklerinin önemli olmadığı gerçek insan sevgisinin esas olduğu bir çağdayız. Asıl olan "insanın" cinselliğinde, cinsel kimliğini belirlemede değişken ve cinsiyet kimliğinden bağımsız bir alanda yaşayabilmesi. Romanında da Kader tam bu eksende değerlendirilecek şahane bir kadın. Seher’in Kader ile bağından ve de Yakup’a olan ilgisinden biraz bahsedelim mi?Tam da kimlik politikaları yüzünden zorbalığa maruz kaldığımız bir dünyada gerçek insan sevgisinin anlamından pek emin olmamakla birlikte Kader’i ben de önemsiyorum. Ev’in temellerinden biri o. Benim romanlarımda kadın arkadaşlığı, kızkardeşlik hep önemli olmuştur. Kader’in kimliğini kurarken, bir kız çocuğu olarak büyümenin, kadın olarak var olmanın zorluklarını da, o zorluklara rağmen gümbür gümbür bir varoluş cesareti taşımanın ışıltısını da görmek istedim. “Her şeye rağmen” diyebileceğimiz bir karakter kurmak istedim. Dünyaya rağmen bir karakter. Çünkü hepimiz öyleyiz. Yakup’a gelince, o romanda aşkın hayatımızda neye tekabül ettiğine bakmak, sarsıntılı duyguların altındaki esas motivasyonu kurcalamak için var. Aşkı acıklı ve komik bir şey olarak resmetmeyi seviyorum. * Senin satıraralarından “Hiç canım yanmıyormuş, yol beni yormuyormuş gibi kuyruğu dik tutmaya çalışarak yu¨ru¨yorum”  çok etkileyici. Galiba bu hepimizin ağır yükü. Neden hep güçlü görünmek zorunda hissediyoruz kendimizi?Sence de bunu bize çok yanlış öğretmediler mi Ebru? Güçlü görünmenin matah bir şey olduğunu öğrettiler. Bu uğurda icabında mış gibi yapmayı öğrettiler. Belki de hiç farkında olmadan, kendimizden, hallerimizden utanmayı öğrettiler. Savaş alanlarında kanımız akmıyormuş gibi gezindik durduk saçma sapan. Halbuki kan akıyor işte, git uzan, yaranı sar, dinlen bir yerde, deli misin? ( Gülüyoruz) Neyse ki asıl gücün olduğun gibi görünebilmek olduğunu zamanla öğreniyor insan. * Hakikatimizle barıştıktan, kabul et devam et ‘i keşfedip,  içselleştirdikten sonra hayat bu kadar zor olmasa gerek ? Ne dersin?Hayatın hep kendine göre zorlukları olacağından yana pek kuşkum yok açıkçası. Ama onu daha da zorlaştırmak için çabalamamak kesinlikle iyi fikir! Hayatta olmanın doğal yan etkisi diyebileceğimiz o varoluş sancıları pek öyle kendini bulmakla, çakra açmakla, terapiye gitmekle, yolculuğa çıkmakla filan çözülecek şeyler değil. Ermediğimize göre hayatın içinde savrulmaya devam edeceğiz. Belki de asıl mesele korkmadan yürümek ve biraz neşe ve ahenkle o savruluşu usulca salınmaya çevirebilmektir. Yoksa kimseye aman ha savrulma diyemem ben. Sadece az hasarlı, sağlıklı savrulmalar dileyebilirim. Savrulmak da müthiş öğretici bir şey neticede. * Başımıza gelenleri yok saymak en kolayı değil mi? Seher ise yok saymayıp, derinlere indi. İşte bu çok cesurca geliyor bana. Yok saymak mutlak bir çözüm olsaydı en kolayı ve acısızı olurdu ama gerçek dediğimiz canavar katiyen ölmüyor. En hazırlıksız anımızda muhakkak karşımıza çıkıyor. Velhasıl kendi rızamızla tanışıp onunla ne tür bir ilişki kuracağımıza karar vermek daha akıllıca sanki. * Ogo karakterine hasta oldum, Ogo gibi bir arkadaş istiyorum hatta, Yolculuğunuz sırasında  seçtiğiniz yemeklerden tam bir şikemperver lezzet düşkünü bir dost olduğu çok belli. Aslında bir nevi Seher’in güvendiği kanat hatta manevi Ev’i. Belki  yıllardır bulamadığı ailesi. Son sözünde diyorsun ki Ogo olmadan yolculuk nasıl olurdu bilmiyorum. Çünkü Ogo ile de kolay değil. Peki tek başına çıksaydı bu yola neler değişirdi?Haklısın, o nefis filmde de dendiği gibi, “Ama arkadaşlar iyidir.” Onlar bizim seçilmiş ailelerimiz. Seher yola tek başına çıkmadı. Zaten belki de esas hikâye burada başlıyor. Kendini en yalnız hissettiği anda bile aslında yalnız olmayışında. Belki de sandığımız kadar yalnız değilizdir. Ama hayattan memnun olabilmek için sürekli birini ya da bir şeyi beklemeye odaklanmışsak, etrafımızdakileri göremeyebiliriz. * Ev’de leziz  yemekler, Şerbet hanım, Ogo sayesinde neredeyse başrolde. Hatta Ogo’nun ve Seher’in yemek seçimlerinden karakter tahlili bile yapabiliyoruz. Dalgın kurabiye Seher‘in red edilmiş çocukluğundan ötürü kendini sevmemesi, blumia’nın izlerini taşıdığını anlıyoruz. Ancak Ogo’nun hayata bağlılığı, lezzetli seçimleri ve Şerbet hanım Seher’in bakış açısını yumuşatıyor gibi. Ne dersin? Biz kadınlar neden hakikatimizi ararken hunharca vücudumuza bu kadar zarar veriyoruz? Yemekten ve hayattan tat alabilmek, ağzımızın tadının yerinde olmasıyla ilgili sanırım. Beden meselesine gelince, bir kere toplum bedenimizle sağlıklı bir ilişki kurmamıza pek müsaade etmiyor. Hele şimdi sosyal medya, görünür olma coşkusu, onaylanma arzusu filan, insanın doğasındaki basit ihtiyaçları hastalıklı bir yere sürüklüyor. Bunun dışında, genel olarak bedensel ya da ruhsal acı çekmenin önkoşul sayıldığı ilişkiler yaşama eğilimindeysek, gerçek aşkın tam da bu olduğu şeklindeki romantik yalana boş verip içimizdeki özyıkım eğiliminin kaynağını merak etmemiz yerinde olur herhalde. * Anlamak değişmeye yaramıyor değil mi? “Geçmişi yok saymadan ama bir mezar misali içine kıvrılmak yerine albu¨mdeki fotoğraflara bakar gibi dışarıdan bakmayı deneyerek” değişebilir miyiz?Seher böyle iddia ediyor, evet. Değişmek değilse de sakinleşmek için. Ama ancak uzun süre geçmişin fotoğraflarıyla savaştıktan sonra söyleyebiliyor bunu. Elbette denesek iyi olur ve bu romanı da belki böyle bir öneriyle yazmışımdır. Daha doğrusu başlarken elimde olmayan bu öneri romanla birlikte ortaya çıkmış olabilir. Ama sonuçta edebi bir metin bu, bilirkişi raporu değil. Velhasıl gazetelere çıkıp, büyük büyük laflarla hayatı çözmüş bitirmiş biri gibi konuşmak, kimseye akıl vermeye soyunmak istemem. Hem o fotoğraflarla barışabilmek için evvela kavga etmek gerekiyordur belki de. * “Yemeği ikiye bölen insanlar ikiye ayrılır; bu¨yu¨k parçayı alanlar ve bu¨yu¨k parçayı karşısındakine uzatanlar.” Hiç du¨şu¨nmeden bu¨yu¨k parçayı Seher’e veren Ogo!  Böyle bir insan var mı hayatında?Ebette. Elindeki ekmeği bölüşürken büyük parçayı karşındakine uzatmak, fazladan iyilik, cömertlik değil, doğal bir refleks bence. Aksine bunun normal sayılmadığı bir dünya şaşırtıyor beni. * Romanında evsiz Suriyeli mültecilere de değiniyorsun ve insanların bu çaresiz insanlara yaptığı zulümlere insani bir eleştiriyle yaklaşıyorsun. Birileri hayat kurma yolunda canını verirken başka birileri bunu fotoğraflıyor, bu fotoğrafla ödül alıyor. Klavye kahramanları ah vah deyip fotoğrafı alkışlıyorlar. Ama sonuç hiçbir şekilde değişmiyor. Hatırlanan sadece foto. O aile ya da mülteciler değil. Bu ikiyüzlü tavır hakkında ne düşünüyorsun?Esas karşı olduğum fotoğrafın kendisi değil, olan bitenden haberdar olup tavır alabilmek için o fotoğrafa da ihtiyacımız var çünkü. Benim temel rahatsızlığım, o fotoğrafa karşı takındığımız riyakar tavır. Aylan bebek için ağlayan insanla, başına gelen her felaketin faturasını ülkesindeki sığınmacılara kesen aynı insan. Başkalarının felaketi karşısında insani vazifelerimizi yapmamız, yapmıyorsak da hiç değilse gölge etmememiz, zaten cehenneme dönmüş hayatların kıyısında zebani gibi dikilmememiz gerekir.* İspanya’da yaşıyorsun ve eşin ünlü bir müzisyen. Şahane bir beraberliğiniz var. Beraber seyahatlere çıkıyor musunuz? Eşin hayatının neresinde?İkimiz de dünyaya anlama arzusuyla bakan meraklı tipleriz. Fırfırlı tatillerden ziyade yaşamak, tanımak için farklı yerlere gitmek çekiyor ilgimizi. Bugüne kadar çeşitli vesilelerle Küba’dan Çin’e farklı yerlerde, yıllarca olmasa da “yaşadık” diyebileceğim sürelerde, bazen ayrı ayrı, bazen birlikte kaldık. Her anımız dip dibe geçmiyor ama birbirimizin varlığından çok güç alıyoruz. FIRFIRLI TATİL TARİFİNE BAYILDIM * Ev ‘de o kadar farklı yemek ve lezzetler var ki yolculuğun sırasında en sevdiğin yemek neydi? Öğrendiysen tarifini verir misin?Belki güleceksin ama yolculuk boyunca yediklerim içinde en unutamadığım, otuz küsür kilometre yürüdüğüm bir gün, su toplamış ayaklarım yüzünden adım atamaz hale gelip Atlantik kıyısına çökerek yediğim tereyağlı ekmekti. Yoldaki bir balıkçı köyünün fırınından aldığım sıcak ekmeğin üstüne tereyağı sürüp zil çalan karnımı doyurmuştum. Sanırım yorgunluk ve o anın muhteşemliği yediğim şeyin lezzetini köpürtmüştü. Tarife gelince... Önce bir amaca giden bir yolda epeyce yoruluyorsun. Yürüyemeyecek hale geldikten sonra olduğun yere çöküyor ve bir dilim ekmeğe bir parça tereyağı sürüyorsun ve sonra başka hiçbir şey düşünmeden, gözlerini kapayıp, sadece ağzındaki lezzete odaklanarak yiyorsun. Hayat bir an için güzelleşiyor, hak edilmiş ve muhteşem bir şeye dönüşüyor.* Yemek yapıyor musun? Hatta tarif de versen ve hepimiz denesek?Kolay ve lezzetli olduğu için Camino de Santiago yolunda da sık sık yapıp yediğimiz basit bir Aztek mezesinin tarifin vereyim istersen. Guacamole. Bir avokadoyu soyup üstüne misket limonu sıktıktan sonra çatal yardımıyla güzelce eziyoruz. Kırmızı soğan ve domatesi minik minik kesip karıştırıyor, üstüne azıcık taze kişniş ilave ediyoruz. Biraz da tuz ve karabiber. Sonra hazırladığımız karışımı ekmeğimize sürüp afiyetle yiyoruz. Burada kişniş çok mühim, bütün hikâyeyi o değiştiriyor. * Caldo Verde çorbası sana ne hatırlatıyor?Tek adıma daha takati kalmamış bacaklarımı sürüyerek girdiğim esnaf lokantalarını, sıcacık çorbalarla çözülen buzlarımı, günlerce süren zorlu ama muhteşem bir yürüyüşten kalan tatlı hatıraları... * Barcelona’da neler yapıyorsun? Ait olduğun evinde misin?Bolca yürüyor ve yazıyorum. Gerçi bu sene iki buçuk ay sokağa çıkma yasağıyla evdeydik. O kadar uzun içinde kaldım ki sonunda ona ait oldum sanırım. Bir şeye ne kadar uzun bakarsanız o kadar çok anlıyor, bağ kuruyorsunuz. Evler de böyle, insanlar da. * Huzursuz ruhlar olarak deneyimlerimiz, yaşamımızı paylaştıklarımızla daha demlenip huzurlu ruha doğru ilerliyor muyuz? Muhteşem 40’lara yol alırken denge’yi oturttun mu?Dengeye inanmıyorum, hayata inanıyorum! O kadar çok inanıyorum ki kusursuz dengeyi bizden esirgese bile, savruluşumuza ahenk katmak konusunda bir güzellik yapacağına şüphem yok. Bunca zaman misafir ettiğine bakılırsa o da bizi seviyor olmalı. Küçük ve muhteşem hayatımız, evimiz, ocağımız. Ebru D. Dedeoğlu




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter