Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Monday, 11.18.2024, 07:28 PM (GMT)

News - Haberler

Yeni ekonomi yönetimi beklentileri karşılayabilecek mi?

Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın başındaki isimlerin değişmesi, ekonomi yönetiminde yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor. Erdoğan da dünkü konuşmasında ekonomide yeni dönem vurgusu yaptı. Peki ekonomistlerin bu yeni dönemden beklentisi ne? Bu beklentiler karşılanabilecek mi?Habere Gitmek için Tıklayın

Hollanda Meclisi seks işçilerine koronavirüs desteği istiyor

Hollanda Temsilciler Meclisi, koronavirüs önlemleri kapsamında seks işçiliğinin yeniden yasaklanması nedeniyle zor durumda kalan sektör çalışanlarına yönelik bir ekonomik destek paketi hazırlanmasını istiyor.Habere Gitmek için Tıklayın

Akdeniz'de göçmenleri taşıyan bot battı: 6ölü

Akdeniz'de göçmenleri taşıyan bot battı: 6 ölü İspanyol sivil toplum kuruluşu (STK) Open Arms, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Libya'daki Sabratha Antik Kenti'nin 30 mil açığında batmak üzere olan bottaki düzensiz göçmenleri kurtarmak için operasyon düzenlediklerini belirtti.Operasyon sırasında ikiye ayrılan bottan denize düşen göçmenlerden 110'unun Open Arms ekiplerince kurtarıldığı bildirilen açıklamada, 1’i 6 aylık bebek olmak üzere 6 göçmenin yaşamını yitirdiği kaydedildi.İtalyan Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan olaya ilişkin yapılan yazılı açıklamada da Libya arama-kurtarma bölgesi içindeki alanda zor durumda bulunan göçmen botunun sabah saatlerinde Avrupa Sınır Koruma Ajansı'na (FRONTEX) ait devriye uçağı tarafından fark edildiği ve Open Arms gemisinin bölgede kurtarma operasyonu başlattığı ifade edildi.Açıklamada, sağlık durumları ciddi olan 4 göçmenin Open Arms gemisinden tahliye edilmesi için sağlık ekibinin bulunduğu devriye botunun yola çıkarıldığı bildirildi. AA

Makas atan otomobil ağacaçarparak ortadan ikiye ayrıldı: 1ölü, 1 yaralı

Makas atan otomobil ağaca çarparak ortadan ikiye ayrıldı: 1 ölü, 1 yaralı Araçta bulunan ve kimlikleri belirlenemeyen kişilerden biri yaşamını yitirirken diğeri ağır yaralandı. Kaza alanını cep telefonu ile görüntüleyen iki kişiye ise maske takmadıkları gerekçesiyle 900’er lira idari para cezası kesildi.Kaza, gece yarısı Muratpaşa ilçesi Sakıp Sabancı Bulvarı üzerinde meydana geldi. Konyaaltı istikametine giden ve iddiaya göre diğer araçlara makas atan sürücüsü belirlenemeyen 07 AHF 928 plakalı otomobil kontrolden çıktı. O sırada seyir halinde olan araçların yanından geçen otomobil, yol kenarında bulunan ağaca çarparak ortadan ikiye bölündü.OTOMOBİL İKİYE BÖLÜNDÜKazanın etkisiyle aracın arka kısmı çarptığı ağacın yanında kalırken ön kısmı ise 10 metre sürüklendi. Araçta bulunan ve kimlikleri belirlenemeyen 2 kişi ise yola savruldu. Kazayı görenlerin durumu 112 Acil Çağrı Merkezi’ne bildirmesiyle olay yerine gelen sağlık ekipleri, yola savrulan 2 kişiye müdahale etti. Araç yanında bulunan kişi müdahaleye rağmen yaşamını yitirdi. Ağır yaralın diğer kişi ise Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü.‘ÇOK SÜRATLİ VE MAKAS ATARAK GİDİYORDU’Kaza yapan aracın seyir halindeki araçlara makas atarak ilerlediğini iddia eden Faruk Karaduman, "Ben sol şeritte gidiyordum. Makas attığını gördüm. Sağ şeride kaçayım dedim. Sağa geçerken az daha bana da vuruyordu. Önümdeki birkaç arabaya daha makas attı. Alt geçitten çıktığımda kazayı gördüm. Durdum hemen ambulansı aradım. Çevredekiler de geldi, birinin kalbinin atmadığını söylediler. Hızı 200 kilometreyi yakındı. Çok aşırı hızla, makas atarak gidiyordu” dedi.GÖRÜNTÜ ALMAYA ÇALIŞAN KİŞİLERE MASKE TAKMAMA CEZASIKazayı görüp yol kenarına araçlarını park edip duran kişiler ise olay yerinde görev yapan polislere zor anlar yaşattı. Cep telefonu ile kazayı görüntüleyen kişileri polis ekipleri uzaklaştırırken, tüm uyarılara rağmen uzaklaşmayan bir kişiye ise polis, ‘Yoruldum artık. Hadi kardeşim uzaklaşın’ diyerek tepki gösterdi. Olay yerine çekilen şeridin önüne gelerek görüntü almaya çalışan iki kişiye ise maske takmadıkları gerekçesiyle 900’er lira idari para cezası uygulandı.Yaralı olarak hastaneye kaldırılan kişinin durumunun ağır olduğu öğrenildi. İkiye bölünerek paramparça olan araç ise çekici yardımıyla kaldırıldı. Kaza ile ilgili soruşturma sürdürülüyor. DHA

Büyük skandal, hasta hasta milli takıma karşıoynadı

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Büyük skandal, hasta hasta milli takıma karşı oynadı Türkiye - Hırvatistan maçında 45 dakika oyunda kalan Domagoj Vida’nın Covid-19 test sonucu pozitif çıktı.Hırvatistan Futbol Federasyonu tarafından yapılan açıklamada, Beşiktaşlı Domagoj Vida'nın test sonucunun pozitif çıktığı belirtildi. Bu gelişme A Milli Takım kampında endişe yaratırken, Hırvatistan Futbol Federasyonu, Türkiye maçı için alınan örneklerin pazartesi günü, İsveç maçı için alınan örneklerin ise bu sabah alındığını belirterek, resmi prosedürlere uygun hareket edildiğini duyurdu./Archive%5C2020%5C11%5C11%5C221851209-turkiye-hirvatistan-fotograflar_10.jpg DHA

İşsizlik SigortasıKanun Teklifi TBMM'de kabul edildi

İşsizlik Sigortası Kanun Teklifi TBMM'de kabul edildi TBMM Genel Kurulu'nda oylanarak kabul edilen teklifle, vergi borçları yapılandırılarak 18 taksitle ödenebilecek. Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi (KDV), Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV), Özel Tüketim Veİşsizlik Sigorta Kanun Teklif kabul edildirgisi (ÖTV), tüm idari para cezaları, KYK borçları, Hazine alacaklarını kapsayan vergi borçları yapılandırılabilecek. Vergi cezaları, gecikme faizleri ve gecikme zamları; trafik, seçim, nüfus para cezaları; Karayolu Taşıma Kanunu'na göre; kesilen para cezaları, kara yollarından usulsüz geçişler nedeniyle kesilen para cezaları gibi tüm idari para cezaları yapılandırma kapsamında olacak. Öğrenim katkı kredisi ve öğrenim kredisi borçları, ecrimisiller, haksız alınan destekleme ödemeleri, kaynak kullanımı destekleme fonu, taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payı da yapılandırılabilecek.GELİR VERGİSİ VE DAMGA VERGİSİ DESTEĞİ 2023 SONUNA KADAR UZATILABİLECEKİşsizlik ödeneğinden yararlandırılanların, işten ayrılmalarını takip eden 90 gün içinde işe girmeleri ve 12 ay süreyle kesintisiz hizmet akdine tabi olarak çalışmaları halinde, işsizlik ödeneğinden yararlandıkları süre için hesaplanacak uzun vadeli sigorta primleri, İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacak. Cumhurbaşkanı; kadın, genç ve mesleki yeterlilik belgesi sahiplerini istihdam etmesi halinde işverene sağlanan prim desteğinin bir önceki yıl ortalamasına ilave istihdam edilen kişiler için 12 ay, bu kişinin kadın, genç veya engelli olması durumunda 18 ay süreyle işverene sağlanan prim teşvikinin ve ilave istihdam sağlayan işverene Gelir Vergisi stopaj teşviki ile Damga Vergisi desteği uygulamasının süresini 31 Aralık 2023'e kadar uzatmaya yetkili olacak.KISA ÇALIŞMA SÜRESİ 30 HAZİRAN 2021'E KADAR UZATILABİLECEKEsnaf Ahilik Sandığı uygulamasının yürürlük tarihi, koronavirüs salgınının olumsuz etkileri nedeniyle 1 Ocak 2021'den 31 Aralık 2023 tarihine ertelenecek. Cumhurbaşkanı, kısa çalışma ödeneği uygulamasının süresini 30 Haziran 2021'e kadar uzatma yetkisine sahip olacak. Cumhurbaşkanı, kısa çalışma ödeneğinden yararlanan sigortalıların normal çalışma sürelerine dönmeleri durumunda işverene ödenen ve İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanan prim desteği süresini 30 Haziran 2021'e kadar uzatabilecek. Başvuruda bulunanlardan işverence işe alınıp, ücretsiz izne ayrılanlar için günlük 39,24 TL, bu kapsamda olup başvurusunun kabul edilmediğini bildirenler için ise söz konusu şartlar dahilinde hane başına günlük 34,34 TL destek sağlanacak. İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacak destek tutarının, işe alındığı tarihten itibaren fiilen çalıştırılacak sigortalılar için günlük 44,15 TL, ilave işe alınacaklardan işveren tarafından ücretsiz izne ayrılacaklara ise günlük 39,24 TL olması öngörülüyor.2021 UEFA ŞAMPİYONLAR LİGİ FİNALİ NEDENİYLE KDV İSTİSNASI 2021 UEFA Şampiyonlar Ligi Finali müsabakalarının Türkiye'de oynanması dolayısıyla UEFA, katılımcı futbol kulüpleri ile organizasyonda görevli tüzel kişilerden iş yeri, kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayanlara, bu müsabakalar dolayısıyla yapılacak mal teslimleri ve hizmetleri ile bunların yapacakları mal teslimleri ile hizmetleri KDV'den istisna olacak.  DHA

Eski eşiniöldürdü, annesi ile komşusunu yaralayıp intihar etti

Eski eşini öldürdü, annesi ile komşusunu yaralayıp intihar etti Olay, saat 21.00 sıralarında İsmetpaşa Mahallesi 32 sokak ile 13 sokak kesimişinde meydana geldi. İddiaya göre, Alper Gül eski eşi Çilem Kılıç ile sokakta karşılaştı. İkili arasında başlayan tartışmanın büyümesi üzerine belinden tabancasını çıkaran Alper Gül, çevredekilerin dehşet dolu bakışları arasında Kılıç'a ardı ardına ateş etti. Genç kadın vucuduna isabet eden mermilerle kanlar içerisinde yere yığıldı. Gül, koşarak olay yerinden uzaklaşırken çevrede bulunan vatandaşlar polis ve sağlık ekiplerine haber verdi. Olay yerine gelen sağlık ekibinin yaptığı kontrolde Kılıç'ın yaşamını yitirdiği belirlendi. ESKİ KAYINVALİDESİNİN EVİNİ BASTISokak ortasında eski eşini vuran Alper Gül, ardından eski kayınvalidesi Selime Özduran'ın evini bastı. Saldırgan burada da Özduran ile evde misafir olan Sibel Yarcı'ya da ateş açtı. Silah sesleri üzerine komşuları polise haber verirken, kısa süre sonra  Gül, tabanca ile kendine ateş açarak intihar etti.İhbar üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Sağlık görevlilerinin yaptığı kontrolde Gül'ün hayatını kaybettiği belirlenirken, yaralı oldukları saptanan Özduran ile Yarcı, ambulanslarla Bergama Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.Olayla ilgili araştırma başlatan polis, intihar ettiğini anlaşılan Alper Gül'ün kısa süre önce eski eşini sokak ortasında öldüren kişi olduğunu belirledi. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.SOSYAL MEDYADAN PAYLAŞIM YAPMIŞÖte yandan, eski eşi Çilem Kılıç'ı öldürüp, annesi ve komşusunu yaralayan Alper Gül’ün, sosyal medya hesabından olay öncesi yaptığı paylaşımı dikkat çekti. İntihar ederek yaşamına son veren Gül’ün paylaşımında, "Sen kimle dans ettiğini bilmiyorsun. Beni de zerre kadar tanımamışsın. Böyle devam et seni şeytan. Bakalım ne olacak" ifadelerini kullandığı ve paylaşıma 'Bedeli var' isimli bir şarkı eklediği görüldü.  DHA

‘Doğaya ilişkin yaptıklarımın en cüretlisi’

‘Doğaya ilişkin yaptıklarımın en cüretlisi’ /Archive/2020/11/12/002647722-kapakic1.jpg‘ÖZ BAKIMINDAN MODERN BİR ROMAN’- Halk hikayelerinden ve söylencelerden istemli ya da içselleşmiş olması bağlamında istemsizce alınan öz, konuşma dilinle yazmak tutkunla giderek daha da bileşiyor yapıtlarında. Sus Barbatus! 2’de bu nasıl sürüyor?Modern edebiyatın kaynaklarından biri, geleneksel hikâyeler ve onların yorumlarıyla ilgili çalışmalar. Ben hikâye okumayı ve anlatmayı seviyorum, bu bir yana; ancak yazım modern. Burada bir denge oluşturabilmek için çok çabaladım elbette. Bu belki Cemal Süreya’nın “folklor şiire düşman” dediği şeydir, yazı tekniğinden ve üsluptan uzaklaştığınız zaman, işte bu bir tehlikedir.Sus Barbatus! bu alanda yapmak istediğim her şeyi yapmama olanak tanıyan bir roman. Bana esneklik kazandırıyor, Civan Yusuf köyünden çıkmamış bir genç, ama Faruk sayesinde Marksizm’den söz edebiliyor.Aslına bakılırsa, Sus Barbatus!’un gövdesi halk hikâyelerine ve söylencelere gönderme yapan kısa hikâyelerle dolu, bunlarla bir bakıma, bizim hikâye geleneğimize, menkıbe geleneğine de işaret etmiş oluyoruz, bana öyle geliyor. Yine de şunu unutmamak gerekir, öz bakımından modern bir roman yazıyorum ben.‘DOĞAYA İLİŞKİN YAPTIKLARIMIN EN CÜRETLİSİ’- Dil hasadına gidenlerden değilsin, denemeler yapacağım diye dili büsbütün ‘yenilemek’ taraftarı olmadığını biliyorum. Dil üzerine geliştirmeler ne bağlamda sürdü bu romanda?Sus Barbatus!’un içinde, dil anlamında süren bir çalışmam var, romanı mevsimlere ayırdım ve her bir ciltte bu mevsimlerin dilini oluşturmak istedim. Burada yalnız mevsim görüntüsü yok, ona özgü ses zenginliği ve dil biçimi de var. Benim doğaya ilişkin yaptıklarımın en cüretlileri diyebiliriz.Amaç kuşkusuz yalnızca dil bakımından böyleydi, hikâyenin asıl odaklandığı şey, biliyorsunuz, 12 Eylül’ün insanlara yaşattığı acılar, sözgelimi, Orhan’ı ayaklarından ağaca asıyorlar, sonra yoksulluk, Kenan’ın ilk kitapta, tereğe uzanıp da küçük tarhana kavanozunda bir şey kalmamış olduğunu gördüğü sahne… Sus Barbatus!’un asıl hikâyesi bunlar.Dile dönersek, halk dilini, konuşma dilini nasıl yansıtabiliriz? Ben öteden beri bunu cümleleri keserek vermeyi denedim, bana öyle geliyordu çünkü. Bu romanda bunun yanına kahramanların dili de karıştı, atı öpüyor çocuk, çünkü onun da kendisiyle kendi yöntemiyle konuştuğunu biliyor./Archive/2020/11/12/002659363-ic2.jpg‘İNSANI ANLAMAK İÇİN DOĞAYA BAKMALIYIZ’- Doğanın insanı kış aylarında dış dünyaya karşı adeta kapsüllediği Artvin - Macahel Vadisi’ne dayanıyor köklerim. Şimdilerde küresel ısınma pek çok şeyi değiştirdiğiyse de, kışın uygarlıkla bağın koptuğu bir coğrafyanın zorluğunu aile büyüklerimden hep dinledim. Artvin ile her iki Sus Barbatus!’un bağıntısına ilişkin neler söylersin?Tabii, Artvin’e yanılmıyorsam 2014 yılıydı, bir yaz köyde kalmak için gittim. Eşimin köyünde, onun yakınlarıyla, çevreyi de gezerek bir süre kaldım. Tabii oradaki yakınlarımızın 12 Eylül döneminde yaşadıklarını epey bir zamandır dinliyordum, ancak doğanın içinde, bütün bu olaylar sanki benim için birleşiyordu. Ağaçları, hayvanları yakından görünce, insanları da daha iyi anlıyordum.Bence insan hakkında daha çok şey öğrenmek için doğaya bakmalıyız. 12 Eylül öncesi, o dik ormanlarda bazı devrimci gençlerin saklandığı mağaralar vardı, bunları oralı dostlarla birlikte ziyaret ettik, bölgede yetişen yenebilir otları, bizim Ardahan’dan iyi bildiğimiz atları, ağaçları, pınarları dolaştık, hikâyeler dinledik.‘DİYEBİLİRİM Kİ, DEDE KORKUT BİZİ ORALIDIR!’Ancak, özellikle karda mahsur kalındığı yılları ben daha çok Ardahan’dan bilirim. Fındık’ın, Gülşen’in evi, yani benim romanda anlatmaya çalıştığım köy bir Ardahan köyüdür, ama dışarıdaki doğa Artvin doğasıdır, buraları birleştirmek zorunda kaldım. Tabii ilk cildin Kenan’ı da Ardahanlıdır. Ç.’de yaşadığı akıl almaz yaşam mücadelesi o kardan kapanmış yolların bir esinidir.Şimdi, diyebilirim ki, Dede Korkut bizim oralıdır, hemşehriliğimiz var. Bu bölgenin bunca hikâye yatağı olmasının nedeni işte bu çaresizlik ve kapanmışlıktır. Çaresiz insan hikâye anlatır. Canı sıkılan insan hikâye anlatır. Tabii sizin hemşeriler de bazı özel sözcükleri bulacaklardır romanda. Örneğin kalacoş’u bilirsin o halde, yemişsindir.- Bilmez olur muyum hiç! Doğaya dönersek bir ana kucağı ve bir inziva mı senin için?Bence doğanın inzivayla da ana kucağıyla da ilgisi yok. Bana yaşamı öğretiyor. Bir yaşam mücadelesi var, bir vahşet var. Benim bakışım biraz Jack London hikâyelerindeki gibidir; kararsızlığa ya da duygusallığa yer yoktur, karnınızı doyurmak zorundasınızdır. Beni etkileyen şey, el değmemişlik. Bunun içinde Jules Verne’e özgü keşif ruhu da vardır, Jack London’a özgü maceralar da. Ama her geçen gün daha fazla duyduğum bir istek var, çıkıp tek başıma ormanların içinde dolaşmak istiyorum./Archive/2020/11/12/002710441-ic3.jpg‘ÇOK AYRINTI VERMEYE ÇALIŞTIM’- Doğanın renkleri ve mevsimleri romanın gidişatında duygulara yetkince eşlik ediyor yine. Seslerle, renklerle, hayvanlarla ve tasvirlerle nasıl bir halay içinde bu kerte?Evet, burada ilk satırdan sonuncuya kadar, elimden geldiğince daha çok ayrıntı vermeye çalıştım, yinelemeye düşmeden, en çok ne kadar derine inebilirim? Bir anlatıcı olarak en çok nerede bulunabilirim? Kendi kendime de meydan okumuş oluyorum: Kaç değişik dil kullanabilirim? Doğa anlatımını bir peyzaj olmaktan çıkarıp geçişken, yorumlu bir dil yaratabilir miyim?Elbette bunun ayrıntılarını sergilemek benim işim değildir. Ama otuz yıldır edebiyatla uğraşan biri olarak diyebilirim ki, herhalde doğayı bu kadar çok anlatan son kişi olacağım. Şimdilik, tamamlandığında, doğaya ilişkin yazdıklarım bakımından Sus Barbatus!’un bir doruk noktası oluşturacağını söyleyebilirim.DEVRİMCİ COŞKU HALİ…- Gürültülü gürültülü akan nehirler bir akışa işaret ediyor, hayatın, doğanın, zamanın... Rüzgarlar kokular taşıyor, bellekleri harekete geçiriyor.. Ormanın kanı imlediğin gibi su... Doğa silkiniyor, hareketleniyor bu kertede. Bereketleniyor da... Buzdan dolayı adeta kör olan kırmızı kartalın buzları çözülüyor, kendine geliyor kral soylu. Hayvanlar da insanlar da payını alıyor bu durumdan.Burada yaratmak istediğim etki şu; okurlar da anımsayacaktır, Sus Barbatus! 1’de, toplumsal sistem tam bir umutsuzluk içindedir. Elbette, romanın zamanı, tıpkı coğrafyası gibi, bazı kısıtlamalar içermek zorundadır. Dolayısıyla toplumsal durum bazı pratik evrelere ayrılır. Denizlerin idamı, SOSYAL BİLİMLER ANSİKLOPEDİSİ’nin incelenmesi, ölüm haberleri vs, bunlar üst üste gelir.Ancak aynı anda, Kenan kendisini Mustafa Kemal’in bir askeri gibi bir rüyada görür, ama o rüyayı gördüğü zaman da yerin altındadır, yani tam bir gömülme durumudur bu. Ama orada iyileşir.Dolayısıyla, eski kuşaklar hep anlatır, 12 Eylül’den bir gün önce, devrimin eli kulağındadır. Bu durumda, coşkunun giderek artması ve manzaranın yeşermesi gerekir. Benim romanı mevsimlere ayırma nedenim budur. Böylece roman “çağşak suyla” başlar. Suyun sıçraması, su dantellerinin içinden uçan balıkların geçmesi, bana göre tam bir devrimci coşku halidir.Bu anlamda, romanı dilin çerçevesinde incelemek kuşkusuz eleştirmenin görevi, benim söyleyebileceğim bu kadar: Soğuktan sıcağa doğru hareket ediyoruz. Bu doğa bakımından da, toplumsal durum açısından da böyle. Romanın görsel tasarımını da böyle düşündük.- Sus Barbatus! 2’nin insanlarında katılaşma değil, daha bir iyimserlik, yumuşaklık gözlemleniyor.Çok uzun sürecektir bu. Ama iyimserlik ve yumuşama, baharla birlikte geliyor. Devrimin yaklaştığını düşünüyorlar. Dolayısıyla devrimcinin tezlerinin doğrulanmaya yüz tuttuğu bir dönemdir. Sona yaklaşılmaktadır. Bunu coşkuyla ve biraz da gururla karşılıyorlar. Bir yerde Halil, edebiyatçılara yönelik eleştiriler getiriyor hatta. Ama bunların hepsi kurgusal konular tabii; yorumlamak okura kalıyor.Sus Barbatus! 2 / Faruk Duman / Yapı Kredi Yayınları / 592 s. / 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Royal Canin, kedi sahiplerine yönelik olaraközel bir etkinlik düzenledi.

Royal Canin, kedi sahiplerine yönelik olarak özel bir etkinlik düzenledi. Beslenme aracılığıyla her kedi ve köpeğin hak ettiği sağlık ve refaha kavuşması için çalışmalarını sürdüren Royal Canin Türkiye, hastalık semptomlarını ustaca gizleyebilen kedilerin sağlıkları için düzenli sağlık kontrollerinin önemini vurguluyor. Bu kapsamda; 15 Ekim-15 Kasım tarihleri arasında hayata geçirilen “Kedinizi Veteriner Hekimine Götürün” ulusal farkındalık kampanyası,  evcil hayvan sahiplerini kedileri için düzenli sağlık kontrolleri planlamaya teşvik ediyor, koruyucu hekimlik uygulamalarının önemi konusunda farkındalık yaratmayı ve kedilere yönelik sağlık hizmetlerini iyileştirmeyi amaçlıyor. Evcil hayvanların ihtiyaçlarına yönelik geliştirdiği özel beslenme çözümleri ile onlara “daha iyi bir dünya” sunmayı hedefleyen Royal Canin Türkiye, hayvan sahipleri için de anlamlı, hayat kolaylaştıran ve değer katan tamamlayıcı fayda sağlayan hizmetler sunuyor. Bu hizmetlerin bir parçası olarak, Royal Canin dijital kanallarından hayata geçirilen “Kedim, Ben ve Royal Canin” webinarı, evcil hayvanlar için afetlere hazırlıklı olma, düzenli veteriner ziyaretlerinin önemi, sorumlu hayvan sahipliği ve beslenmenin kedi sağlığındaki yaşamsal önemine vurgu yaptı.  /Archive/2020/11/12/003347125-4.png Doğru beslenme, hayvan sağlığı için yaşamsal önemde Kedi sahiplerinin, hayvanlarının ihtiyaçlarını anlayabilme ve karşılayabilme noktasında doğru beslenme çözümleri ve kedi bakımı gibi konularda bilgi sahibi olmasının hedeflendiği etkinlikte, Veteriner Hekim Tilbe Babakıray ve Veteriner Hekim Zeynep A. Tatlıağız kilo yönetimi, uygun porsiyonlama ve doğru beslenmenin kedilerin sağlığına yaptığı önemli katkıdan bahsetti. Kedi beslenmesinde doğru bilinen yanlışların da ele alındığı etkinlikte, kediler ve köpeklerin vücut fonksiyonlarını sürdürebilmek için sanılanın aksine spesifik bir kaynağa veya içeriğe değil (örn. tavuk, balık), spesifik besin ögelerine (aminoasitler, proteinler vb.) ihtiyaç duyduğu vurgulandı. Bakımı üstlenilen hayvanların hayatları boyunca ihtiyaçlarının karşılanarak sağlıklı, mutlu ve refah içinde yaşayan hayvanlar olabilmelerine odaklanan sorumlu hayvan sahipliği, kedilerin sağlığı için ilk adım. Kedilerin ihtiyaç piramidi içerisinde, en temel gereksinimlerini fizyolojik ihtiyaçları, yani beslenme, su tüketimi oluşturuyor. Bu yüzden de mutluluk ve sağlıkları için doğaları ve ihtiyaçları bakımından benzersiz olan kedilerin yavruluktan yetişkinlik dönemine kadar her yaşam evresinde kendilerine özgü hazırlanmış mamalar ile beslenmesi oldukça önemli. Öte yandan mama tüketiminde doğru porsiyonlama, kilo yönetimi ve kedilerin yalvarma davranışında onlara ekstra mama vermemek de kedilerin sağlığı için kritik önemde yer alıyor.  /Archive/2020/11/12/003246844-3.png Evcil hayvanlar için deprem anı ve sonrası nasıl yönetilmeli? Evcil hayvanlar için deprem anı ve sonrasının nasıl yönetilmesi gerektiği ve dikkat edilmesi gereken hususların da konuşulduğu etkinlikte, Veteriner Hekim Yonca Kuşlu evcil hayvan sahiplerinin doğal afetler sırasında ve sonrasında neler yapması gerektiğini anlattı. Buna göre; afetlere fiziki ve psikolojik olarak hazırlık yapmak hem hayvan sahibi hem de evcil hayvanları için önemli. Deprem çantası içerisinde mutlaka kediler için mama, ilaç, salık karnesi, kediler için göğüs tasması gibi hayvanların özel ihtiyaçlarının da yer alması gerekiyor. Deprem gibi afetler kedilerin psikolojisini ve davranışlarını derinden etkiliyor; kediler etraflarına karşı kendilerine güvensiz hissedebiliyor. Bu yüzden insanlarda olduğu kadar sahipleri ile duygusal bağ kuran kediler için de stres yönetimi ve sahibi ile ortak geçirilen zamanlar oldukça önemli. Hayvan sahiplerinin, kedilerini veteriner hekime götürme sürecinde ihtiyaç duyabileceği her türlü bilgi ve bakım önerisini, kampanya için yaratmış olduğu www.kedimklinikte.com websitesinde bir araya getiren Royal Canin, site üzerinden, kedi sağlığı, bakımı ve klinik ziyaretlerinde dikkat edilmesi gerekenleri hayvan sahiplerinin bilgisine sunuyor. Hayvan sahipleri aynı zamanda, kedi psikolojisi, davranışları ve hayvan beslenmesine dair doğru bilinen yanlışları da web sitesinde yer alan videolar aracılığıyla keşfedebiliyor. /Archive/2020/11/12/003312015-5-1.png Royal Canin Hakkında: ROYAL CANIN® markasının sahibi olan Royal Canin Company, Mars Petcare’e bağlı bir şirket olup kedi ve köpeklerin sağlıklı beslenmesinde dünya çapında lider bir markadır. 1968 yılında Fransız veteriner hekim Jean Cathary tarafından kurulduğu günden bu yana, kedi ve köpeklere yönelik sağlıklı beslenme çözümleri sunmakta ve onların hayat kalitesini artırmak için tüm dünyada beslenme uzmanları, hayvan yetiştiricileri ve veteriner hekimlerle ortaklıklar geliştirerek çalışmalar yürütmektedir. Bugün 110’dan fazla ülkede faaliyet göstermekte ve kedi ve köpeklerin eşsiz özellik ve ihtiyaçlarını tüm çalışmalarının merkezine koymaktadır. cumhuriyet.com.tr

‘Herkes bilsin diye yazıyorum!’

‘Herkes bilsin diye yazıyorum!’ /Archive/2020/11/12/002212618-ic1.jpg‘İKTİDARA GÖRE HERKES MESUT! YANİ YERSENİZ’- Yaz Yüreğim Yaz’da yer alan öykülerinizin hepsi yeni yazılmış değil. Hangilerini yeni yazdınız ve hangilerini daha önce yayımladınız?Bu kitabın ilk bölümünde yer alan 12 öykü (ki bunlar içinde Sunu niyetine yazdığım ve çocuklarıma Emre ve Kerem’e ithaf ettiğim ya da onlardan “ödünç aldığım” “Sevmezsem Ölür” adlı öykü de var…) 80’li yıllarda yazdıklarım… 12 Eylül faşist askeri darbe döneminin izdüşümleri… 1985’te yayınlanmış Yaz Düşüm Yaz adlı kitabımdan seçtiğim ve üzerinde oynadığım öyküler…Kitabın adını Yaz Yüreğim Yaz diye koyma nedenim de, eskisini bilenlere bir çağrışım yaptırmak… Kitabın ikinci bölümünde yer alan 17 öykü ise son yıllarda yazdığım minimalist öyküler. Onlar yeni.- Öykülerinizin yazılış dönemleri, içerikleri, yazılış duygusu, esin kaynakları da farklılaşıyor kuşkusuz. Bunu belirtiyorum çünkü çağının sorunlarından, dertlerinden öz alan metinler hepsi de. Gazeteci ve yazar Zeynep Oral’ın sürekli dikkat kesildiği can alıcı, yakıcı sorunsallardan esinle ulaşıyor okurlara. Yazılış dönemleri itibarıyla değerlendirir misiniz?Çağımın sorunlarından, dertlerinden etkilenmemek hiç olası mı! Elbet hepimiz yaşamın her anında etkileniyoruz. Yaşarken, gülerken, eğlenirken, kahrolurken, acı çekerken, çalışırken, yazarken…İlk öyküleri yazarken kimselerin gizlemeye çalışmadığı bir faşizm vardı. Bu aleni faşizmin birey üzerindeki tahribatını ele almaya çalışmıştım; insan ilişkilerini; aile ilişkilerini, karı koca ilişkilerini, anne çocuk ilişkilerini, öğretmen öğrenci, iki sevgili ilişkilerini nasıl etkilediğine yoğunlaştım.Ama o açık seçik despotizmin kendi kuralları vardı. Sınırları, yasakları ve kuralları belliydi, kati ve kesindi, Ve onları bilirdik!Bugün yaşadıklarımıza gelince… Nasıl anlatsam ki: Bildiğiniz gibi, yöneticilere ve yandaş medyaya bakacak olursak bugün Türkiye en demokratik, en refah, en zengin, en muhteşem dönemini yaşıyor. Ekonomi harika! Herkes huzur içinde! Kavga yok, gürültü yor, dert yok, ayırımcılık yok, zulüm yok, düşmanlık yok, kin yok, nefret yok! Baskı yok, yasak yok, hapishaneler boş! Hak, hukuk yok, pardon haksızlık yok! Herkes memnun mesut yaşıyor! Yani yerseniz…Gelin görün ki herkes sahibinin sesine değil, yaşadıklarına, tanıklık ettiklerine daha çok inanıyor. İkinci bölümdeki öykülerin her biri bir kadın adıyla anılıyor. İşte Ayşe’ler, Nalan’lar Devrim’ler, İffet’ler bu durumu “yemeyenler!”/Archive/2020/11/12/002229571-ic3.jpgADIM ADIM KARŞIDEVRİM!- İlk bölümdeki öykülerle; ikinci bölümdeki Hatice, Ayşe, Nalan, Devrim, Meryem, Nilüfer, Leyla, Melis, Şenay, Aysel, Hülya, Özlem, İffet, Esra isimli kadın öyküleri birbirinden çok farklı. O fark nereden kaynaklanıyor?O fark en çok iki dönem arasındaki farktan kaynaklanıyor. Biliyorsunuz darbeler sadece askeri olmuyor, sivil de olabilir… Despotizm, işkence, baskı, tehditler de farklılaştı. Şimdi eskisi gibi filistin askısı yok, ama içeri tıkıldıktan bir iki yıl sonra iddianame hazırlanabiliyor; alt mahkeme üst mahkemenin kararını uygulamıyor vb… Şimdi daha çok belirsizlik var. Laikliğin nasıl bir darbe aldığını 12 Eylül’de de farkındaydım elbet ama bugün adım adım karşı devrim yaşamaktayız…Bütün bu farklar benim yazış biçimimi etkilemiş olabilir. Zaten ilk bölümdeki öyküleri yeniden ele alırken kimini değiştirdim, kimini yoğunlaştırdım… Evet, iki bölümdeki öyküler olsun; bütün o kadınlar olsun birbirlerinden çok farklı. Tıpkı yaşamdaki gibi. Farklı yaşlardan, farklı birikimlerden, farklı sınıflardan kadınlar… Bakmayın her birinin bir kadın adı taşıdığına, hepsinde irdelemeye çalıştığım kadın erkek ilişkileri, insan ilişkileri, toplum birey ilişkileri…‘YAZMADAN DURAMIYORUM, ÜLKEMDEN SORUMLUYUM’’- Dünden bugüne meslek ve yazın yaşamınız boyunca yazmak sizin için nasıl bir deva olageldi? Bu öyküleriniz tam da bu bağlamda topluma nasıl bir çağrı, bir uzatılı el, omuz vermedir?Kendi kendime 50 küsur yıldır niye yazıyorum diye sorduğumda, galiba en dürüst yanıt, yazmadan duramadığım için olur… Kendimi bildim bileli yazıyorum… Yazdıkça öğreniyorum… Yazarak daha iyi sorgulayabiliyorum. Yazarak kendimi daha iyi ifade ettiğime inanıyorum. Yazmaktan tat alıyorum…Bir yandan da bu ülkeden ben sorumluyum, bu ülkede güzellilerden çirkinliklerden de, doğrulardan da yanlışlardan da ben sorumluyum; bu yaşananları herkes bilmeli diye bir kaygım, bir derdim var! Herkes bilsin diye yazıyorum…‘ŞİMDİ SEÇİMLERİM DAHA SESSİZ, DAHA ÖZENLİ’’- Değişimle mesafenizi nasıl tanımlarsınız? Kaçınılmaz olan o değişimden kaleminiz payını nasıl aldı?Değişimden payını elbet aldı hem kalemim hem de kalem tutan elim…Değişmeyen tek şey, değişimin kaçınılmaz olduğu… Önceleri çok daha sabırsız, daha gözü karaydım. Kitapta ilk bölümdeki öyküler daha duygusal…İkinci bölümdekiler hani neredeyse, çok uzaktan, sakin bir bakış… O bakıştan her öyküde bir nokta atışıyla hedefi tutturmaya ya da vurmaya çalıştım.Kitabın ikinci bölümündeki öyküler var ya; neredeyse her gün onlara yenisi ekleniyor. Türkiye size o kadar çok malzeme veriyor ki, size sadece seçim yapmak kalıyor…Şimdiki seçimlerim daha sessiz, belki daha özenli. Yaş ilerledikçe değişiminiz de daha seçici oluyor…‘ÖYKÜDEN ÇOK KURMACA ANLATI DİYORUM’- Öykü türünün biçeminize yatkınlığını, yazın kumaşınıza uyarını, ifade etmek istediklerinize sağladığı şiirsel ve kimi dramatik olanakları yorumlarsanız neler söylersiniz?Sevgili Gamze, ben bunlara öyküden çok anlatı diyorum… Kurmaca anlatılar… Ancak izin verelim de şiirsel mi, değil mi, dramatik olanakları var mı yok mu, bunlara okur karar versin… Ben yorumlamayayım…/Archive/2020/11/12/002246070-ic4.jpg‘GEL DE İSYAN ETME!’- Darbe dönemi insanları olmak, korkuların ve yasakların baskıladığı insanların reflekslerine ayna tutuyorsunuz pek çok anlatınızda. Bir o kadar da isyan duygusuna yakınlaşıyorlar özellikle finallerine doğru.Yaşadığımız ve yaşamadığımız anları yazarak yeniden kurgularken, yeniden zamana ve mekâna yerleştirirken, kişileri yoktan yeniden yaratırken, ilişkileri yeniden düzenlerken ayna tutmakla kalmayıp, elbet tepkinizi de dile getiriyorsunuz.Unutmayın bir zamanlar “Gençtik, güzeldik ve dünyayı değiştirecektik” … Anladınız elbet: 60’lardan söz ediyorum. Bu bizim sloganımızdı… Dünyayı değiştiremedik. Ülke ise devrim ilkelerini kemire kemire geriye doğru değişir oldu! Gel de isyan etme!‘AYRINTILARI ÇOK SEVİYORUM’- Anlatılarınızın sesini, rengini sormak istiyorum. İstisnasız tümünün sesi yüksek, duygusal yoğunluğu insanca bir haklı isyanla bileşik. Yaralı bir kuşağın dilinden yaşanmışlıklarınca tüm bu yansıyanlar, toplumsal hafızaya unutturmamacasına bırakılmış birer kayıt adeta hatta düpedüz!Kayıt sözü çok doğru… Özellikle ikinci bölümdeki o kısacık öyküler, salt bir kayıt tutmak gibiydi… Çünkü yaşanan anlar, çok ama çok kısa bir süre sonra anıya dönüşüyor. Çoğu kez unutuluyor. Malum belleksiz bir toplumuz. Toplumsal hafızamız bir günden ertesi güne sık sık siliniyor… İşte kimi anlar, kimi sözler, kim durumlar silinmesin, unutulmasın istedim. Bir de ayrıntıları çok seviyorum, siyahla beyaz arasında grinin binlerce tonunun bir anına ışık vursun istedim…‘KİŞİLERİM AŞKA, DAYANIŞMAYA VE VİCDANA SARILIYOR’- Acılar, korkular, sevgiler, ey aşklar, utançlar, yasaklar, sizden alıntıyla “Damıta damıta çoğalttığı sevgiye, ufalaya ufalaya biriktirdiği acıyı katanlar”... Ama Enseyi de karatmıyor! İnsan bu, yaşamak istiyor ne de olsa. Ve mücadele ediyor. Mücadele yoksa hayat da yok! Kolay pes etmiyorlar, kimi doğrudan kimi adım adım ama direniyor, zaman zaman yıldıkları da oluyor Sonra? Peki sonraya nasıl ulaşıyor/ulaştırıyor öykü kişileriniz?Kâh yazarak, severek, sevişerek, çalışarak, kaçarak… Kâh acı çekerek , direnerek, ölerek… Ama en çok, en çok, öykü kişilerim de tıpkı hayattaki gibi sevmeye, aşka, dayanışmaya sarılıyor. Bir de vicdana..ORDA KİMSE YOK MU?- İnanç, din, toplumsal önyargılar, şiddet, cinayet, kadına yaşamı dar eden dünyevi ve uhrevi kıskaçlar, cinai cinnet ortamı... Sizden alıntıyla sorarsam; orda kimse neden yok?BİNGO! Bundan sonraki kitabın adı Orda Kimse Yok mu? olacak … Bu Corona salgını döneminde ben de boş durmadım. Madem eve kapandık, gezgin ruhumu masa başında gezintiye çıkardım. Gezi kitaplarıma bir yenisini ekledim. Yakında Tibet ve Sincan’dan, Arjantin ve Küba’ya uzanan bir yolda kaleme aldığım insan manzaraları Sia Yayınları tarafından yayınlanacak…Bir de nicedir yazdığım minimalist öykülerden sadece bir bölümünü “Yaz Yüreğim Yaz” kitabıma aldım. Çoğu üzerine çalışmayı sürdürüyorum…Bu hükümet başımızda kaldıkça, Meclis işlevini yitirdikçe, muhalefet etkisizliğini sürdürdükçe, başta demokrasi ve laiklik olmak üzere devrim ilkeleri ayaklar altında çiğnendikçe benim “Orda Kimse yok mu?” sorum devam edeceğe benziyor…Yaz Yüreğim Yaz / Zeynep Oral / Cumhuriyet Kitapları / 208 s. / 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

‘Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri’

‘Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri’ /Archive/2020/11/12/001642418-ic1.jpgYazar ajanları ile, endüstriyel yayıncılarla, piyasacı yazarlarla, sahte eleştirmenlerle, ‘imaj-maker’larla ve çokça zaman siyasi manipülasyonlarla yürütülen bu edebiyat devrinde 19. yüzyıl empresyonizmi en çok özlediğimiz.Denebilir ki; “Hayır dostum! Empresyon da neymiş bu çağda? Her şey yeterince görünür değil mi? Bugün anlatımcılığın lüzumu nedir?!”Ben de derim ki o sizin sarih gerçeklik olarak gördüğünüz illüzyonları ve yapıntı edebiyatı ve hatta sanatı ben kabullenemiyorum çünkü her şeyiyle sahte, ticari ve suiniyetli olduğunu biliyorum.Bana lütfen eski güzelliklerimi geri getirin, ölüsüne bile razıyım; çünkü ben yazar olmaya onlarla karar verdim, onlar çekti beni elimden bu büyülü deryaya:/Archive/2020/11/12/001657277-ic2.jpgTaşralı Bir Büyük Adam Paris’te, İki Şair, Bir Yaratıcının Çektikleri, yani Balzac’ın Sönmüş Hayalleri ruhumda ilk iz bırakanlardı. Sonrası; Flaubert, Zola, Hugo, Maupassant ve ötekiler...Şimdi onlar nerede; biz neredeyiz? Bankalardan çıkan dev bütçeli reklam kampanyalarının hormonlu edebiyatına hücum eden yüz binlik güruhlar nerede, ben neredeyim?Aşka köpeklik, memleket sevgisine gerilik, nezakete budalalık diyen yeni çağ yazarları ‘best-seller’ basamaklarının zirvelerine tırmanadursun; bugünlerde çıkan ve hakkında tek kelime edilmeyen Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri kitabında Guy de Maupassant, kahramanı Monsieur Patissot’a şunu dedirtiyor: “Fransız nezaketi bir vatanperverlik biçimidir.”/Archive/2020/11/12/001709574-ic3.jpgFRANSA NEREDE, BİZ NEREDEYİZ?Bize bu sitemleri yaptıran kitap aslında iddialı bir yapıt değil. Ne Fransız edebiyatının başyapıtlarından ne de ünlü Fransız yazar Maupassant’ın şaheseri...Kitap annesinin yakın arkadaşı Flaubert’in büyük emeklerle yetiştirdiği ve Fransız edebiyatına takdim ettiği Guy de Maupassant’ın başarı kazanan ilk öyküsü “Boule de Suif”in ardından Le Gaulois gazetesine yazdığı on makaleden oluşuyor.Bu on makale gazetede tefrika edildikten çok sonra, Maupassant öldükten sonra kitaplaştırılıyor, yazarın yeni keşfedilmiş bir romanı olarak rağbet görüyor; ayrıca Maupassant’ın yazarlığının erken dönemini, naif ve sade edebiyatını yansıttığı için de özel bir önem taşıyor./Archive/2020/11/12/001729340-ic4.jpgKitap saygın bağımsız yayınevlerinden 1984’ten çıkmış. Nitelikli bir baskı. Tek bir harf hatası ya da tümce bozukluğu bulmak kabil değil.140 yıl öncesinin makale olarak kaleme alınmış fakat derinlemesine bakıldığında öykü denebilecek bu minnacık kitabı bugün neden basılıyor, yayınlanıyor, okunuyor, hakkında yazı kaleme alınıyor?Çünkü kitap edebiyatın unutturulmaya çalışılan değerlerini en yalın haliyle içeriyor.Paris’teki dönem yaşantısını, burjuva sınıfının güncel kaygılarını, Paris ruhunu ve dönemin derinlik içeren sosyal-siyasal tartışmaları hissettirmeden dokusuna yedirmiş olarak barındırıyor.Esprili, usta bir söylem, ruhu sıkılan, devlet hizmetine girmiş bir Parisli orta burjuva ve onun dönem sanatı, sanatçıları, yazar ve entelektüelleri ile yaşadığı anekdotal öykümsüler.Her şey zarif, altı çizilmemiş, sakin, sade ve estetik. Ustalıklı ve kendinde. Taşkınlıktan uzak ve edebi sanatlarla hemhal bir şekilde veriliyor./Archive/2020/11/12/001745308-ic5.jpgKitabın en zevkli bölümleri sonlara doğru kendini gösteriyor: Dönemin siyasal tartışmalarını, entelektüellerin atışmalarını, nihilist ve anarşistlerin diyaloglarını hatta hatta feminist bir isyan dalgası başlatmak için bir araya gelen dönemin entelektüel kadınlarının kongresini abartıya kaçmayan, insanı gülümseten, bugün için fazlasıyla naif kaçan epizotlarla anlatıyor.Böyle naif, zarif kitaplar çokça çıksın. Sevdiğimiz edebiyat geri dönsün...Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri / Guy de Maupassant / Çeviren: Gülşah Ercenk / 1984 Yayınevi / 88 s. Hikmet Temel Akarsu

‘Simone de Beauvoir Aramızda’

‘Simone de Beauvoir Aramızda’ /Archive/2020/11/12/001046200-ic.jpgJulia Kristeva ve Simone de Beauvoir... Kadın özgürlüğü mücadelesinde ufuk açıcı çalışmalarıyla anılan iki isim, iki düşünce insanı, iki yazar...Kristeva'nın hayranlık ve eleştirellikle ele aldığı, dönemini önceleyen ve kendisini kuşatan Simone de Beauvoir üzerine yazılarından oluşan bu derleme Beauvoir'ı yeniden okumaya davet ediyor.Hem yaşamıyla hem de eserleriyle antropolojik bir devrim gerçekleştirmiş, bireysel ve toplumsal geleceğimize damgasını vurmuş Beauvoir'dan bu yana feminist hareketin temel sorunlarına, farklılaşan algı ve yaklaşımlarına güçlü bir değini niteliği taşıyor.Çin'den Afganistan'a uzanan bir coğrafyada temel yaşam haklarından dahi mahrum kadınların mücadelesini yine Kristeva'nın kaleminden okuduğumuz bu derleme, her ikisinin de düşün evrenine derinlemesine bir giriş...OKUMA PARÇASI İÇİN: https://www.selyayincilik.com/pdf/SimonedeBeauvoirAramizda_okuma_parcasi.pdfSimone de Beauvoir Aramızda / Julia Kristeva / Çeviren: Özgü Berksyo / Sel Yayıncılık / 118 s. Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter