Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Monday, 11.18.2024, 01:32 AM (GMT)

News - Haberler

‘Cumhurİttifakı’nda deprem tartışması

‘Cumhur İttifakı’nda deprem tartışması  Turgut Özal Konferans Salonu’nda AKP’li Belediye Meclisi Grup Başkanı İsmail Bölükbaş başkanlığında yapılan toplantıda, Çorum’da olası bir deprem ihtimaline karşı alınacak önlemler tartışıldı. MHP’li Belediye Meclis Üyesi Abdulhaluk Çatalpelit, yapılan çürük yapıların inşaat mühendislerinin sorumsuzluğundan da kaynaklandığını ileri sürünce, AKP’li Meclis üyesi Muhammet Fatih Temur’dan itiraz geldi. Temur, “Deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde statik hesaplar yapılıyor. Belediyeler de kontrol yaparken bu yönetmeliğe göre kontrol yapıyor. Kimse kafasına göre iş yapmıyor. Tüm inşaat mühendislerini zan altında bırakıyorsunuz” dedi. Daha sonra Abdulhaluk Çatalpelit ile Muhammet Fatih Temur arasındaki sözlü tartışma oturdukları yerden devam edince, her iki parti üyelerinin araya girmesiyle tartışma sonlandırıldı.  Seyfettin Mete

İnce, Kılıçdaroğlu’nun parti kurdurmak için para alanıaçıklamasınıistedi: Harcamalarımız kayıtlı

İnce, Kılıçdaroğlu’nun parti kurdurmak için para alanı açıklamasını istedi: Harcamalarımız kayıtlı Muharrem İnce, başlattığı Memleket Hareketi’nin bütün harcamalarının kayıt altında olduğunu belirterek, “Bizim aylık masrafımız 30-40 bin lira. Yediğimiz lahmacunun, içtiğimiz ayranın hesabını veriyoruz” dedi. İnce, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti kurdurmak için para alan kişinin kim olduğunu açıklaması gerektiğini belirterek, “Kim bu? Bunu açıklamak zorunda. Sayın Kılıçdaroğlu’na sesleniyorum: Grup Başkanvekili’ne açıklama yaptırdın: ‘Kastettiğim kişi Muharrem İnce değildir.’ Kim o zaman?” diye sordu. Memleket Hareketi’nin 4 Aralık’ta program yazma çalışmalarına başlayacağını kaydeden İnce, 81 ili gezdikten sonra parti kurma kararını vereceğini belirterek; şimdilik CHP’nin üyesi olduğunu vurguladı./Archive/2020/11/7/224832224-muharrem-necati1-s5-sb.jpgMemleket Hareketi’ni başlatan ve 46 ili gezen Muharrem İnce, Cumhuriyet’in Ankara Bürosu’nu ziyaret etti, sorularımızı yanıtladı. İnce’nin Memleket Hareketi ve kamuoyunda tartışılan konulardaki sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:- ABD seçimlerini takip ediyor musunuz?ABD başka bir ülke. ABD’deki seçim bizi ilgilendiriyor ama kamuoyunun Biden’cılar, Trump’çılar diye ikiye bölünmesini, birbirlerine laf söylemelerini, TV’lerin 24 saat bunu göstermesini şaşkınlıkla izliyoruz. Biz ABD’nin 51. eyaleti değiliz, sömürgesi de değiliz. Bu abartılı durumdan şikâyetçiyim. Depremi, ekonomiyi, eğitimi konuşmuyoruz; Amerikan seçimini konuşuyoruz.- Sorunları konuşamamak mevcut medyanın bir yansıması değil mi?Sözcü ve Cumhuriyet gazetesi hariç herkes birilerinin borazanı olmuş. İktidarın emrinden çıkmayan bir medya var, yüzde 85-90 oranında, bir de muhalefetin kontrolündeki medya var. A Haber beni haber yapıyor; Halk TV niye yapamıyor? CHP Genel Merkezi’nden korkuyorlar. Bu yapıyla bir yere varamayız. İktidar, muhalefet birbirine benziyor.- Kılıçdaroğlu’nun, ‘belli kişilere parti kurdurmak için para verildiği’ yönündeki açıklamalarına çok sert tepki verdiniz...Dedikoduyla siyaset yapılmaz. CHP Genel Başkanı belgeyle konuşur. Kulis haberleriyle konuşmaz. Yeni bir iddia: Saray para veriyormuş birilerine, parti kurdurtacakmış.- Böyle bir fısıltı da dolaşıyor ortalıkta, siz para alıyor musunuz bir yerden?Alıyoruz. Kuruculardan alıyoruz. Bizim bir yıllığına kiralanmış bir otobüsümüz var. Mazotu da kendi aramızda sırayla dolduruyoruz. İnegöl’de, Kocaeli’nde bir vatandaş durdurdu, depomuzu doldurdu. Şu anda büyük paraya ihtiyaç duyacak bir şey yok ki ortada.- CHP sözcüleri Kılıçdaroğlu’nun sizi kastetmediğini de açıkladı... Yetmez. Kim bu? Bunu açıklamak zorunda. Eğer böyle birisi varsa, bunu partiden atmalıyız. CHP’den bunu atmalıyız. “Muharrem İnce’yi kastetmedim.” At ortaya bir yalan. Muharrem İnce meydan okuyunca, seni kastetmedim. Kim? Bunun adını vereceksin, bunu partiden atacaksın. Yalanla siyaset olmaz. Otel diyorsun, uçak biletleri diyorsun... Saraya giden bir CHP’li vardı... “Biliyorum” dedi, kim bu? At ortaya. Bu ahlak dışı bir siyaset. CHP’ye böyle bir siyaset yakışmaz. Bana sorarsan; senin sarayda iş tuttuğunu ben söylersem, yanılmam yani.- Yaptığınız eleştirilerle ilgili CHP sözcülerine yöneltilen sorulara “Bu konuları kamuoyunda değil, kendi içimizde tartışmalıyız” yanıtı veriliyor... Biz aile şirketi değiliz. Biz bir siyasi partiyiz. 83 milyonu ilgilendirir bizim tartışmalarımız. Ortada bir iftira var, yalan var. Saraya giden CHP’li... Tartışmayacak mıyız? Kaçıncıya yapıyor. Atıyor ortaya bir laf. Dedikoduyla siyaset yapmaya çalışıyor. Sayın Kılıçdaroğlu’na sesleniyorum: Grup Başkanvekili’ne açıklama yaptırdın: “Kastettiğim kişi Muharrem İnce değildir.” Kim o zaman? Partinin kendi evlatlarına partinin genel başkanı iftira atamaz. Demek ki senin partinin içinde saraydan para alan insan var. Kim o? Açıklamıyorsan yalan söylüyorsun. Atatürk’ün koltuğunda da yalan söyleyen oturmamalı. Gereğini yapmalı. CHP tabanını korkutuyor sürekli.-  Memleket Hareketi’nin harcamalarının kayıtlarını tutuyor musunuz?Hepsini tutuyoruz. Yeni bir siyaset anlayışı yapıyoruz. Yeni siyaset anlayışında miting yok. Şehrin en işlek caddesine gidiyoruz, boydan boya geziyoruz. Helikopter, uçak kiralamıyoruz. Külüstür bir tane otobüs var. Paramız varsa otelde, yoksa Yörük çadırında kalacağız. Şu anda zaten 50 kişiyiz. Bu kişiler 3’er bin lira verse, bu sorunumuzu çözüyor. Bizim aylık masrafımız 30-40 bin lira. Yediğimiz lahmacunun, içtiğimiz ayranın hesabını veriyoruz. Yaşamımıza yeni giren bir sözcük var: Yeni normal. Siyasetin de yeni normali var. Biz çağa uygun bir siyaset yapacağız. Anlı, şanlı genel merkez binamız olmayacak. Şatafatlı şeyler olmayacak. Çok para gerektirmeyen siyaset yapacağız. 81 vilayeti gezmek yetmez. İkinci tura geçeceğiz. Büyük ilçeler ve köylere gideceğiz. Her türlü iddiaya zamanı gelince cevap vereceğiz.- Kamuoyunda muhalefet blokunu zayıflatmak için birtakım operasyonlar yapıldığı algısı var. Sizce muhalefet partilerine iktidar tarafından yöneltilen bir operasyon var mı? Böyle bir şey olabilmesi için muhalefet partisinin içinden bir grubun ayrılıp, Cumhur İttifakı’na gitmesi lazım. Giderse sizin dediğiniz olur. Gitmediği takdirde niye muhalefet zayıflamış olsun.- Parti yönetimini eleştirmek sizi üzüyor mu?Hayır, üzülmüyorum. Ben parti yönetiminin doğru yola girmesini istiyorum. Doğru yola girecekse girecek; girmiyorsa bakacağız önümüze... Ben şimdilik CHP’nin üyesiyim. İlkeli bir siyaseti olan; Atatürk’ün, cumhuriyetin değerlerine bağlı; duruşu olan, ayaküstü konuşmayan; belgeyle bilgiyle konuşan bir CHP istiyorum. Onun için mücadele ediyorum. Olmuyorsa biz yolumuza bakarız.- Siyasette erken seçim tartışmaları da sürüyor. Bir erken seçim gündeme gelirse Memleket Hareketi ne yapacak?Bu iktidarı değiştirmek için uğraşacağız tabii ki. Ben başta olmak üzere bütün arkadaşlarım vargücümüzle çalışacağız.- Türkiye’de pek çok ili gezdiniz. Sokakta dikkatinizi en çok çeken nedir? 46 ili gezdim. En önemli iki şeyden birincisi derin bir yoksulluk. İkincisi Doğu, Güneydoğu’da fark ettiğim bir şey. Oybirliğiyle söylenmiş bir şey: “Bir parti kur. Bizi HDP ile AKP arasına sıkıştırma, CHP’ye de elimiz gitmiyor, beğenmiyoruz bu yönetimi.” En fazla duyduğum söz buydu.- Parti kurma konusundaki kararı ne zaman vereceksiniz?81 vilayeti gezdikten sonra. Büyük ilçelerimiz de var. Oraları gezelim ondan sonra karar vereceğiz.- İktidarın bu kadar ekonomik sorun yaşanırken şatafattan vazgeçmemesini nasıl yorumluyorsunuz?Bugün ülkeyi yönetenler, badem bıyıklı, bol paça ütüsüz pantolon giyen, bir lokma bir hırka deyip, bugün haşemalarıyla villalarında havuza giriyorlar. Pahalı kravatlar takıyor, pahalı çantalar alıyorlar. Halktan kopuk saraylarında yaşıyorlar. Fakirlik günlerini çoktan unuttular. Bunlar Türk Lirası kullanmıyorlar; dolarla, Euro’yla, sterlin üzerinden çalışıyorlar. Bunlar kilosu 10 bin lira olan çay içiyorlar. Bunları göndereceğiz de muhalefetin umut olması. Muhalefet umut olmadıkça iktidarın ekmeğine yağ sürüyor.- Memleket Hareketi’nin bundan sonra atacağı bir sonraki adımı ne oluşturacak?4 Aralık’ta büyük bir program yazmaya başlayacağız. 4, 5, 6 ve 7 Aralık’ta daha geniş kapsamlı bir program yazacağız. Taslağı elimizde var. Onu tartışacağız. Komisyonlar kurduk, ilgili arkadaşlar kendi alanıyla ilgili tartışıyorlar. Bir araya gelip program haline getireceğiz.  cumhuriyet.com.tr

Nezarettekiçöp kovasınıkırançocuğa hapis cezası

Nezaretteki çöp kovasını kıran çocuğa hapis cezası Dava dosyasında anlatılan olayın detayları şöyle: Çocuk mahkemesinde “yağma suçu” kapsamında tutuklu yargılanan B.C., 24 Şubat 2015’te davanın ertelenmesine sinirlendi ve Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’nin D Blok 7b61 numaralı nezarethanedeki gri renkli büyük boy plastik çöp kovasını tekmeleyerek kırdı. B.C., mahkemedeki ifadesinde suçlamayı kabul etmedi. 2015 yılında kırılan kova için başsavcılık, mahkemeye 11 Temmuz 2020 tarihinde zararı 20.06 TL olarak bildirdi. Olay günü hazırlanan tutanakta imzası bulunan memur tanık, “Ben çocuğu çöp kovasını tekmelerken görmedim. Ancak arkadaşları onun kırdığını söyledi. Ben, ‘Yine hâkimler bana ceza verir’ dediğini net olarak duydum” şeklinde beyanda bulundu.Yargılamayı yapan mahkeme, B.C’nin hakkında başka suçlardan kesinleşmiş hapis cezaları olduğunu kararına yazdı. Denetim süresinde de B.C’nin kasıtlı olarak suç işlediğinin altını çizdi. 1 yıl olarak verilen hapis cezası önce 8 aya sonra, 6 ay 20 güne düşürüldü. Bu cezada günlüğü 20 TL’den 4 bin TL olarak adli para cezasına çevrildi. B.C., taksitleri zamanında ödemezse paranın kalan kısmı peşin olarak tahsil edilecek.  İSTİNAFA BAŞVURULDUB.C’nin avukatı Ceren Şarman, karara karşı istinaf yoluna gittiklerini söyledi. Şarman, “Çöp kutusu metal olsaydı devrilecekti. Zarar gören malın değeri 20 TL olup 20 TL için 4 bin TL adli para cezası verilmesi hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Hırsızlık ve yağma suçlarında malın değerinin azlığı cezasızlık nedeniyken mala zarar verme suçunda bu hükme yer verilmemesi Türk Ceza Kanunu’ndaki eksiklikten kaynaklanmaktadır” dedi. l İSTANBUL Esra Alus

Merkez BankasıAKP'ye bağlandı

Merkez Bankası AKP'ye bağlandı Geçen yıl, 6 Temmuz’da Merkez Bankası (MB) Başkanlığı görevinden alınan, bir anlamda kovulan Murat Çetinkaya’nın yerine görevlendirilen Murat Uysal, 16 ay sonra yine bir cumartesi günü görevden alındı. Yeni başkan ise Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal oldu.Uysal’ı görevden alan Cumhurbaşkanı kararında, 375 sayılı KHK’nin ek 35. maddesine dikkat çekildi. Madde, Cumhurbaşkanına üst kademe kamu yöneticilerini, “ilgili kanunlarda öngörülen görevden alma gerekçeleri yanında kurumsal hedeflere ulaşılamaması nedeniyle” de süreleri tamamlanmadan görevden alma yetkisi veriyor. İŞARET FENERİ OLMALIErdoğan, Çetinkaya’nın faizleri indirmediği için görevden alındığını söylemişti. Uysal döneminde politika faizi indirildi. Ancak ekonomik sorunlara salgının da eklenmesiyle geçen eylülde sınırlı bir artışa gidildi. Fonlama maliyetindeki artışa rağmen daha sonra MB’nin bu faizde yeni adım atmaması dövizin ateşini daha da yükseltti. Dolar 8.50 lira, Avro 10 lirayı aştı. “Yeni Ekonomi Programı”ndaki (YEP) hedefler altüst oldu. Dolar, her gün rekor kırarken Uysal’ın “Kurun seviyesiyle ilgili bir hedefimiz yok” açıklaması da çok tartışıldı. Faiz artışı yapmamak için rezervler de kullanıldı. Net rezervler bir yılda 19.6 milyar dolar azalarak 18.2 milyar dolara geriledi. MB’nin faiz politikasında iktidarın tutumunun etkili olduğu yorumları yapıldı. Ayrıca MB, bu yıl için enflasyon tahminini yüzde 8.9’dan yüzde 12.1’e yükseltti. Oysa YEP’teki tahmin yüzde 10.5’ti.Uysal’ın yerine atanan Ağbal, 1968 Bayburt doğumlu. İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan Ağbal, İngiltere Exeter Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Maliye kökenli bürokrat olan Ağbal, 2006-2009 arasında “Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü”ydü. Mehmet Şimşek’in Maliye Bakanı olduğu dönemde müsteşardı. O dönemde ekonomi dünyasında “Babacan-Şimşek-Ağbal” üçlüsü yorumları yapılıyordu. Ağbal, daha sonra iki kez Maliye Bakanı ve iki dönem AKP Bayburt Milletvekili olarak da görev yaptı. Uzun yıllar MB Meclisi üyesi olarak görev yapan iktisatçı Prof. Dr. Bilsay Kuruç, son durumu “MB bağımsızlığı diye bir şey kalmadı” sözleriyle yorumladı. MB’nin bağımsız olmasıyla “piyasalarla banka arasında soluk alıp verme sisteminin kurulmasının” amaçlandığını dile getiren Kuruç, şöyle devam etti: “Bu şekilde başkanın değiştirilmesiyle piyasaya güven verilmez. Yasada MB başkanının, üyelerinin nasıl değiştirileceği konusunda belli kurallar vardır. Ama ortada yasa falan da kalmadı. Kişilerle değil kurumlarla güven verilebilir.” Ayrıca ekonomik tablonun zaten güven vermediğine dikkat çeken Kuruç, “Geriye kurum olarak MB kalmıştı. Ancak o kurumun işleme esaslarını dikkate almazsanız o zaman istediğiniz şeyi de gerçekleştiremezsiniz. MB piyasalar için bir işaret feneri olmalı. Ancak MB’nin ışığı söndürülüyor” dedi.AĞBAL YERİNE ŞENELÖte yandan Cumhurbaşkanı kararıyla Ağbal’ın yerine Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na, bu kurumun başkan yardımcısı İbrahim Şenel getirildi. Ayrıca yine bir kararla eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu üyeliğine getirildi.  Mustafa Çakır

Kültür elçisi Gülcan Altan, son olarak‘DevrimŞarkıları’albümünüyayımladı

Kültür elçisi Gülcan Altan, son olarak ‘Devrim Şarkıları’ albümünü yayımladı  2008 yılında “Gülümser” isimli ilk albümü yayımlandı. Bu albümde yıllarca beraber çalıştığı ve hayranı olduğu Vedat Sakman’ın şarkılarını söyledi. İspanya, Rusya, İsviçre, Yunanistan, Almanya gibi dünyanın birçok ülkesinde konserler verdi. 2015 yılında “Bir Ömür Bize Yeter” albümü yayımlandı.Kendi şarkılarının yanı sıra 15’ten fazla dilde şarkılar söylüyor. Yani müziğin birleştirici gücünü kullanarak tüm kültürleri iç içe harmanlıyor. Altan, bu yıl TKP’nin 100. yılını kutlamak amacıyla “Devrim Şarkıları”nı çıkardı. Albümde Nâzım Hikmet’in şiirinden bestelenen Yunanca bir şarkı da bulunuyor. Sanatçıyla albümünü ve müziğini konuştuk. HİKÂYELERİ VAR...Gülcan Altan, albümün okura ve dinleyiciye bir “merhaba” olduğunu söylüyor. Albümde yer alan şarkıları TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ile birlikte oluşturduklarını ifade eden Altan, “Şarkılar, dünyada halkların ürettiği, benimsediği ve eylemleştirdiği şarkıları anlatıyor. Hepsinin bir hikâyesi var. Daha önce yaptığım albümlerimde de her zaman hikâyesi, yaşanmışlığı olan şarkıları yorumlamak istedim. Bu albüm çok özel bir yere sahip” diyor. Altan, birçok dilden söylediği şarkıları seçme nedenlerini şöyle anlatıyor: “Halkların ve kültürlerin takipçisi ve araştırmacısı olmaya çalışıyorum. Özellikle az bilinen ve kaybolma riski altındaki diller ile ilgili çalışmalar yapıyorum. Söylemek istediğim şarkıların muhakkak halka mal olmuş ve bir hikâyeye sahip olmasına dikkat ediyorum. Çünkü ben bir aracıyım. Ve az bilinen şeyleri doğru aktarmak görevim.”Sanatçı, politik duruşu nedeniyle geçmişte albümlerini yapmakta ve yayımlamakta zorlandı. “Ben sosyalist bir insanım” diyen Altan, bu bakış açısını da müziğine yansıttığını vurguluyor: “Ben iyiliği, hak, hukuk ve adaleti, insanlığı ve emeği savunanların yanındayım. Onların dostuyum. Sanırım bunda bir mahsur yok.” Apolitik bir nesilden geldiğini söyleyen Altan, “Apolitizm gençliğimde bana empoze edildi. Ve ben çok yıllar sonra bu sistemleri araştırdım. Okudum ve yaşadım. Sonunda emeğimin karşılığını aramayı öğrendim. ‘Devrim Şarkıları’ndan sonra bana en yakın dostlarım bile dediler ki ideolojik bir albüm olmuş. Bunun ne sakıncası var? Siz bir partiye oy vermiyor musunuz? Ve o partiyi desteklemiş olarak ideolojik olmuyor musunuz? Ben niye tercihimi gösteremiyorum? Benim yaptığım müzik özgürdür ve isteyen müziği dinler isteyen ideolojiyi...”Gülcan Altan, koronavirüs salgını nedeniyle zor zamanlar geçiren müzisyenlerin durumunu da özetliyor: “Ülkemizde müzisyenlerin durumu hep pamuk ipliğine bağlıdır. Şehitlerimiz olur, konserlerimizi iptal ederiz. Olağanüstü durumlarda ilk önce konserlerimiz iptal olur. En büyük yanılgılardan biri müziğimizin eğlence sektörü adıyla anılmasıdır. Bu da yine bu sömürgen sistemin tüm müzik sektörüne yaptığı bir yapıştırmadır. Popüler müzik yapanların o cafcaflı hayatlarının hep en önde gözükmesi sebebi ile asıl müzik emekçilerinin hakları ve yaşantıları perde arkasına gizlenmektedir. Müzik sektörü birçok insanın ekmek kazandığı bir zincirdir. Müzik sadece göbek atmak değildir. Bizler ömrümüzü bu işe adıyoruz. Müzik hobimiz değil. Faturalarımızı ve yaşamsal ihtiyaçlarımızı bu işi yaparak sağlıyoruz. Pandemi, tüm dünyayı etkisi altına alan olay demek. Ve birçok ülke müzisyenlere ve diğer sanat emekçilerine destek verirken bizler bu ülkede hayalet olduk. Lakin çuvaldızı kendimize iğneyi başkasına batır dedikleri atasözünü kendimize uygulamalı ve tüm müzisyenlerin önce kendisini sorgulayıp neden örgütlenemediğini ya da sendikalaşamadığını kendilerine sormaları gerektiğine inanıyorum. Müzik sektörü önce bunu çözmeli.”Sanatçı, müzik emekçilerinin pandemi sürecinden örgütlenerek, haklarını savunarak ve birbirlerine sarılarak sağ salim çıkabileceğini vurguladı.  Orhun Atmış

Trump: Seçimi ben kazandım

Trump: Seçimi ben kazandım ABD Başkanı Donald Trump, ülkede 3 Kasım salı günü yapılan seçimlerin kazananının Joe Biden olduğunun duyurulmasının ardından sosyal medya hesabından, "71 milyon yasal oy aldım, görevdeki bir başkanın aldığı en fazla oya ulaştım. Seçimi kazandım, 71 milyon yasal oy aldım, daha sonra gözlemcilerimizin görmesine izin verilmeyen kötü şeyler yaşandı.Milyonlarca posta balonu asla sorulmayanlara gönderildi" mesajını paylaştı/Archive/2020/11/8/015124148-trump.png cumhuriyet.com.tr

Kolonyal Afrika!

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Kolonyal Afrika! /Archive/2020/11/8/014145655-ic-.jpg“Merak uyandıran bir tutku hikâyesi ve kayıp bir ülkeye duygu yüklü, şairane bir övgü.”The Times Karen Blixen’in 1914-1931 yılları arasında Afrika’da geçirdiği yılları kaleme aldığı ve Danimarka’ya döndükten sonra Isak Denisen mahlasıyla 1937 yılında yayınladığı Afrika Çiftliği, Afrika’daki koloni yaşamını anlatan önemli kitaplardan biri.Blixen yalın ve canlı anlatımıyla bizi Kolonyal Afrika’ya götürür: Kahve ürettiği bir araziye sahip olan, kendisi de birçok yerli ortakçı ve hizmetkâr çalıştıran Blixen, çiftlikte onlarla birlikte canla başla çalışır, kendisine duyulan saygıya, yerlilere ve onların dünyasına duyduğu saygıyla karşılık verir. Sevinçleri ve hüzünleri beraber yaşar, Afrika’dan ayrılık zamanı geldiğinde ise karşılıklı gözyaşı dökerler.Afrika Çiftliği, yabancı bir coğrafyanın hem insani hem yabani unsurlarını sunarak bizi uzak ve kayıp bir zamana götürüyor. Çiftliğe yolu düşen beyazlar; Denys Finch-Hatton gibi aristokratlar yahut İhtiyar Knudsen gibi yoksul balıkçılar, Hintli tüccarlar, Afrika’nın gerçek sahipleri... Toprakları ellerinden alınan ve kendi topraklarına sahip olmaları, hatta toplu halde dans etmeleri bile beyazların hükümetince yasaklanan yerlilerin gündelik hayatına değinen otobiyografik anlatı, yüz yıl önce yaşananlara tanıklık ederken günümüze de yansıyan ırk tartışmalarına bir perspektif sunuyor.Afrika Çiftliği / Karen Blixen / Çeviren: Sadi Tekelioğlu / Everest Yayınları / 424 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Stella Rimington’tan‘Çifte Kıskaç’

Stella Rimington’tan ‘Çifte Kıskaç’ /Archive/2020/11/8/011735699-kapak.jpg"Rimington hikâyesini ancak James Bond maceralarında görülen keskin bir tonlamayla anlatıyor."New York Times Book ReviewPutin'in kendisine muhalif Rusları, dünyanın neresinde yaşıyor olurlarsa olsun, "susturma" konusundaki kararlılığı, ülke sınırları içinde casusluk operasyonlarına müsamaha göstermeyen İngiltere'yi harekete geçirir. Böylece İngiltere ve Rusya Soğuk Savaş döneminden sonra yeniden karşı karşıya gelir.İngiliz gizli istihbarat teşkilatı MI5'ın karşı casusluk biriminde görevli Liz Carlyle, katledilen sevgilisinin acısını yaşayamadan kendisini ansızın sahada, acımasız ve kuralsız bir oyunun ortasında bulur.1969 ile 1990 arasında, yani Soğuk Savaş'ın en gergin döneminde, MI5 karşı casusluk operasyonlarında bilfiil çalışmış Stella Rimington’ın Çifte Kıskaç’ı bugünün karmaşık dünya siyasetini anlamak isteyenlere de ışık tutuyor.Çifte Kıskaç / Stella Rimington / Çeviren: Mehmet Gürsel / Yapı Kredi Yayınları / 360 s. Cumhuriyet Kitap Eki

‘Zaragoza’da BulunmuşEl Yazması’

‘Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması’ /Archive/2020/11/8/010030507-ic.jpgYaşam öyküsü romanlarla yarışabilecek, para basma makinesinin mucidi, Jan Potocki’nin 1815’teki intiharından önce tamamladığı tek romanı Zaragoza’da Bulunmuş Elyazması. Önce unutulmaya terk edilen, ancak yıllar sonra (1958’de) yeniden keşfedilen roman, o gün bugündür fantastik edebiyatın en önemli yapıtları arasında yer alıyor.Onurlu, soylu, sözüne sadık Alphonse von Worden’in yaşamından on dört günün anlatıldığı romanda; deyim yerindeyse kahramanını ölümcül bir labirentin içinde dolaştırıp duruyor Potocki. Bunu yaparken, Kabalist öğretilerden Doğu metinlerine, şövalye anlatılarından ‘binbir gece masalları’na pek çok unsuru harmanlayarak erken modern bir romana imza atıyor.“Saatler böyle derin bir sessizlik içinde geçerken, bir çanın beklenmedik sesi beni şaşkınlıktan ürpertti. Çan on iki kere çaldı. Bilindiği gibi hortlaklar etkilerini, yalnızca gece yarısından, horozun ilk ötüşüne kadar olan zaman içinde sürdürürler. Şaşırdığımı söyledim, bunda da haklıydım, çünkü çan önceki saatleri çalmamıştı.”Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması / Jan Potocki / Çeviren: Melis Ece / Kırmızı Kedi Yayınevi / 224 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Rönesans’tan Romantizme…

Rönesans’tan Romantizme… /Archive/2020/11/8/004249486-ic.jpgÖnde gelen kültür tarihçilerinden Peter Burke, Rönesans’tan Romantizme Gizli Tarih ve Tarihsel Bilinç adlı yapıtında yenilikçi tutumunu daha da ileriye taşıyor. Kitaba adını veren “gizli tarih” kavramının köklerini 17. yüzyılda bulabileceğimizi ifade eden yazar, bu “yeni” tarih yazıcılığı yöntemi hakkında ayrıntılı ve zaman zaman da eğlenceli bilgiler sunuyor.Toplam on üç özgün makaleden oluşan Rönesans’tan Romantizme Gizli Tarih ve Tarihsel Bilinç; historiyografi, Rönesans ve entelektüel tarihe dokunan, bilinçle bir araya getirilmiş bir toplam.Günümüzde kasten görmezden gelinen kimi tarih yazıcılığı metotları, Rönesans’ı anlamak için tarih biliminin yanında daima haklı yerini bulan sosyoloji, bu iki kardeş bilimin yardımına yetişerek Rönesans’ı görünür kılan antropoloji ve coğrafya, yazılı ve sözlü kültürle iç içe geçmiş sözlü şiir geleneği, yepyeni metin okuma yöntemleri ve tabii entelektüel tarih yapıtta bulabileceklerinizden bazıları.Rönesans’tan Romantizme Gizli Tarih ve Tarihsel Bilinç / Peter Burke/ Çeviren: Çağla Çakın / Islık Yayınları / 328 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Bir sabah Galata'da…

Bir sabah Galata'da… /Archive/2020/11/8/002256888-ic.jpgSuzan Nana Tarablus, bu kitapta İsanbul’un kentsel belleğinde önemli bir yeri olan Kamondo Han ve Galata çevresinde yaşamış kişilerle yaptığı sözlü tarih görüşmelerini paylaşıyor. Yahudi toplumunun kültürel belleğinin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunuyor.Özellikle Galata ve çevresi ile ilgili hatıraların, duyguların aktarıldığı bu görüşmelere kendi aile hikâyesinden kesitler de ekliyor. Böylece Galatalı Yahudiler’e dair bilgi birikimini yaşamından anılarla birleştirerek, okurların Galata’daki yaşam deneyimine tanık olmasını sağlıyor.Toplumsal yapıların mikro analizinin ortaya konmasında etkili olan sözlü tarih yöntemi, toplumsal gerçekliğin farklı boyutlarıyla betimlenmesinde önemli rol oynar. Kendi döneminin sosyokültürel ve ekonomik yapısı hakkında bilgi verir.Kentsel mekân farklı dillerin, kimliklerin, kültürlerin karşılaşma ve diyalog alanıdır. Suzan Nana Tarablus’un bu çalışması, kendine özgü bir toplumun, İstanbul’un kültürel-mekânsal olanaklarıyla biçimlenme sürecinin bir fotoğrafını veriyor. Ayrıca Yahudi toplumunun geniş topluma açık olma deneyimini örneklemesi açısından ilginç ve önemli tanıklıklar sunuyor.Bir Sabah Galata'da Uyandım - Hayatlar, Tanıklıklar, Anılar / Susan Nana Tarablus / Varlık Yayınları / 192 s. Cumhuriyet Kitap Eki

‘Bay Yüzde Beş’!

‘Bay Yüzde Beş’! /Archive/2020/11/8/000838521-ic1.jpg1869'da İstanbul'un Üsküdar semtinde doğan Kalust Gülbenkyan, 86 yaşında öldüğünde dünyanın en zengin adamıydı. Ortadoğu petrolündeki kişisel payı nedeniyle “Bay Yüzde Beş” olarak nam salmıştı.Kartellerle gizemli çıkar ilişkilerini gizli tutarak petrol barolarını ve hükümetleri tarafsızlığına ikna eden Gülbenkyan, yarım yüzyıl boyunca üst düzey petrol anlaşmalarına simsarlık yaparak büyük bir servet elde etmişti.Kalust Gülbenkyan’ın özel hayatı da en az iş hayatı kadar çetrefilliydi. En yüksek ahlaki değerlerde ısrar ederken eşinin cazibesini kendi çıkarı için kullanmaktan çekinmezdi. Gençliğinde aktrisler ve revü kızlarına eşlik ettiği lüks bir hayat sürdü, ilerleyen yaşlarında da birçok kadınla birlikte oldu.Bu sırada Stalin’in ona Hermitage Müzesi’nden sattığı Rembrandt’ları da içeren muhteşem bir sanat koleksiyonu oluşturdu. Gülbenkyan’ın adı bugün de servetini ve müthiş sanat koleksiyonunu bağışladığı Lizbon’daki Gülbenkyan Vakfı’yla anılıyor.Gülbenkyan Vakfı arşivlerine ilk defa tam erişim sağlanarak yazılan Bay Yüzde Beş, modern petrol sanayisini şekillendiren Kalust Gülbenkyan'ın karmaşık ve çok yönlü yaşamının heyecan verici hikâyesini gün yüzüne çıkarıyor.Bay Yüzde Beş - Dünyanın En Zengin Adamı Kalust Gülbenkyan'ın Farklı Hayatları / Jonathan Conlin / Çeviren: Ayşe Başçı / Mundi Kitap / 480 s. Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter