News - Haberler
Bu toprağın kadınları...
Bu toprağın kadınları... /Archive/2020/11/7/003454249-ic1.jpgFarsça ve Arapçanın ortak sözcüğüdür Zine; Anadolu’ya göçüp bu toprağın kadınlarına ad olurken, kâh ziynet (zinet) kavramındaki mücevher anlamını taşır, kâh zinde kavramındaki hayat anlamını. Her dilin son ünsüzü olan “Zâ€yi dille diÅŸ arasından sonsuzca çıkarabilmemiz ise hem hayat’a hem mücevhere yakışmış ve elbette kadın adı olmaya en uygun sözcük olmuÅŸtur.Zine’nin öykülerini ilgiyle okudum. Hepsi kadın, hepsi hayat. Bazısı çok yakın bazısı uzak coÄŸrafyalardan. Kimi başında yazması, kimi sırtında astragan’ı, kiminin elinde ihanetin kırmızı ÅŸalı, kiminin kitabı ama hepsi kendi adının sahibi.HAKSIZLIÄžA ÇIÄžLIK!Seyman kalemini üçlü bir sacayağının harlı ateÅŸinde ısıtan bir yazar. Sacayağının biri sendikacılığı, biri siyasetçiliÄŸi, üçüncüsü ise kadın hakları aktivistliÄŸine adanmış yılları. Bu üçü de baÅŸkasına ses, haksızlığa çığlık, haksıza engel olan alanlar.YaÅŸar Seyman hepsi zorlu bu mücadele meydanlarından geçerken belli ki kalemini hep cebinde taşımış. Ä°nce uçlu, renkli mürekkepli, insan sevgisiyle coÅŸan, dost ihanetiyle kırılan bir kalem. Sendikacı Seyman haksızlığı görmüş, siyasetçi Seyman çözüm aramış, kadın hakları aktivisti Seyman dünya kadınları tanımış ve yazar Seyman “Ömür Yoldaşım†diyerek baÅŸlamış Zine’nin ilk öyküsünü, ömür yoldaşı kalemine adamış. “Onlar, elinde kalemi az olanlardır ama onlar kalemi doÄŸru olana inananlardır†.Bu cümleler akla Åžair’in dizelerini getiriyor: “Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuÅŸ kadar çokturlar; korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar ve kahreden ve yaratan onlardır†DoÄŸrudur, onlardır bütün öykülerin baÅŸkiÅŸisi ve kitaba adını veren Zine’nin kız kardeÅŸleridir. Burada ve dünyanın her yerinde aynı kadınlardır. Yazgının alınlarındaki çizgisi, ellerindeki aÅŸiret simgesi kına kadar çıkmaz bir kalemle kazınmıştır.DÄ°LSÄ°Z ZÄ°NE!Bu anı-öykülerde, anlatıcı da gözümüze dimdik bakar, anlatılan kadınlar da. Bazıları hâlâ kurtlarla koÅŸar ama çoÄŸu çoktan unutmuÅŸtur koÅŸmayı. Kitaba adını veren Zine; bir dilsiz kadındır, laldır, konuÅŸamaz, aÄŸzından ses, dilinden söz çıkmaz. Adı bir ironi gibi Zine/hayat olsa da acının ve ölümün yoldaşıdır, çığlığını içine haykırır, utanır, üzülür ama direnir, hayata katılır. KonuÅŸamaz ama dinler, söyleyemez ama alfabe öğrenir. Bu yüzdendir Zine öykülerdeki kadınların ortak adıdır.Yazar bir derin hafızadır. Her sözün ve nesnenin çaÄŸrışımıyla okuru peÅŸine takar, Sim dağının ardındaki kentten gelen kadının sesiyle umutkondu semti’nde durur, Gülperçem’in dövmesinde anlam bulur, kekik satan Nine ile soluklanır. Mademki duydukları ve dinledikleri aklında bir dövme gibi kazılıdır alır kalemi, yazar./Archive/2020/11/7/003505889-kapakic2.jpgDÖVME!Dövme, aslında bir kadın süsü bir kadın imgesi, bir kadının sessizliÄŸin içinden gelip sizinle konuÅŸması deÄŸil midir. Kadının yürüyüşünün, gülüşünün, her deviniminin gözaltına alındığı coÄŸrafyalarda dövme, ne denli güçlü bir varlık iÅŸaretidir. Asla silinmeyecek bir ÅŸekli deriye kazımaktır. Var olmak, görünür olmak ihtiyacının en güçlü dışa vurumudur. Dövme, insanın tarihi kadar eski ve her yerde aynı ihtiyacın karşılığıdır.YaÅŸar Seyman dövmeyi Ugandalı sendikacı Ä°rma üzerinden anlatırken kadraja Gülperçem girer. SevdiÄŸinin adını iki göğsünün arasına kazdıran, inatçı, sevdalı Gülperçem. O, korkunç bir öfkenin kadınıdır. KimliksizliÄŸine ve yok sayılmasına duyduÄŸu öfkeyle yaÅŸar.Peki; “öfke†nedir; Seyman’ın kalemi hemen soyutlamaya, kavramı temellendirmeye giriÅŸir. “Ondaki öfkeyi sevmedim. Oysa öfkeyi severdim. Ä°nsana dinamizm kazandırdığını düşünürdüm†der. Yazar; bunu her öykü de yapacak, konunun kendindeki izdüşümünü de yazacaktır. “Şükretmek, isyan, tutunmak, dünyayı deÄŸiÅŸtirmek, gerçekleÅŸtirmek†sorguladığı ve kendindeki karşılığını aradığı kavramlardır.YAMAN BÄ°R İÇ HESAPLAÅžMASeyman dinlediÄŸi kadınların öykülerine ve kendi gerçeÄŸine aynı dikkatle bakar. Kapağında anı-öykü yazan Zine; yaman bir iç hesaplaÅŸmadır ve kendi kalbinin üstündeki dövmeyi ifÅŸa etmenin tam zamanıdır. “justitia vitrim regina (adalet erdemlerin kraliçesidir.)Edebiyatın yumuÅŸak gücü, dövme yapılırken duyulan acıyı, gözükara Gülperçem’in hışmını, yakın tarihi olaylarını sisli bir dille anlatır sonra araya edebiyat girer, acıyı unutmaya davet eder. Okulsuz, elektriksiz bir köyde, 12 yaşında evlendirilen Gülbahar’ın acısı; derdini denize döken yaÅŸlı kadının gözyaşına karışır, belki fonda “Sarı Gelin†duyulur. Hayat, edebiyata karışır, anılar okurun malı;, öyküler, edebiyat sosyolojisi için bir kanıt ve belge olur.‘YÃœZ AKI BÃœTÃœN KADINLARI PARÇALADIK!’Öykü kadınlarının çoÄŸunun zihni kıskançlıkla doludur. Yazar; “ruhları yaralı kadınlar†der onlara ve metni, eleÅŸtirel söylemle geliÅŸtirir. Ä°letiyi finalde verir. “O parçaladığınız kadın bu akÅŸam masamızda olsaydı dünyayı konuÅŸuyor olurduk. Oysa biz ne yaptık, baÅŸarılı ve ses duvarını aÅŸmış, Türkiye’nin yüz akı kadınlarından birini parçaladık. Yani yüz akı bütün kadınları parçaladık.â€Ã–yküye dönüşmüş bütün bu anılar belli ki yazarın kiÅŸisel tarihinde dönüm noktaları, farkındalık eÅŸikleridir, kendi kutup yıldızlarına selamlar gönderir. M. Luther King’ten R. Luxemburg’a, Montessori’den Beavoir’e bir portreler galerisi önümüzde açılır.YaÅŸar Seyman’ın Zine’si, bir balad, bir ÅŸarkı, bir mektup. Hüzünlü ama umutlu ve sevda dolu. CoÅŸkuyla biriktirdiÄŸi anılar, tanıdığı insanlar, tanık olduÄŸu olaylar... Orada, hem bir yazar kurgusu hem bir siyasetçinin insan algısı ve bir aktivistin coÅŸkulu sesi var. Zine’ de bir hayatı okuyoruz öykü lezzetinde.Zine / YaÅŸar Seyman / Bilgi Yayınevi / 240 s. /2020. ÇiÄŸdem Ãœlker‘Faust II‘, Filhelenizm ve Türk imgesi
‘Faust II‘, Filhelenizm ve Türk imgesi /Archive/2020/11/7/003116392-ic1.jpgGoethe, Antik dönemin güzellik idesini konulaÅŸtırabilmek amacıyla, ‘Klasik Walpurgis Gecesi’ adlı şölende Antik Yunan mitoloji kahramanlarını buluÅŸturur. Mefisto, baygın Faust’u düşte Yunanistan’a götürür. Faust, Yunan topraklarında ayılır. Bu bölümde yazar, çaÄŸdaÅŸ düşünce birikimiyle, Antik dönemin düşünce dünyasını bütünleÅŸtirmeyi dener. Antik dönemi, Helena figürüyle; Orta Çağı ise Faust tipiyle simgeleÅŸtirir. Bu bütünleÅŸmenin ürünü, büyüleyici yaratık Euphorion’dur. Euphorion figüründe güzellik, çaÄŸdaÅŸ düşünceyle birleÅŸir.TÃœRK Ä°MGESÄ° VE EUPHORIONÖzellikle bu bölüm, Türk imgesi bakımından öne çıkmaktadır; çünkü Goethe, klasik güzelliÄŸi simgeleyen Helena ve gücü, yenilmezliÄŸi simgeleyen Euphorion figürlerini kullanarak, hem Yunan bağımsızlık baÅŸkaldırısını, hem de bu baÅŸkaldırıyı desteklemek amacıyla Yunanistan’a gelen Ä°ngiliz ÅŸair Lord Byron’ı yazınsallaÅŸtırmıştır. Bu bölüm, Faust II‘nin düşünsel zemini olarak da yorumlanabilir.Faust’ta ‘Türk’e yapılan dolaylı göndermeler, Faust II‘nin ‘Helena’ adlı bölümünde yer alan Euphorion figüründe görülebilir. Yazar açısından ‘Helena’ bir anlamda ‘DoÄŸu’ya bakış’, Helen ‘klasik güzellik ülküsüne’ yöneliÅŸtir.‘Helena’ bölümünde Goethe tarihte bir gezinti yaparak, Antik söylence ve mitos birikimini, Orta ÇaÄŸ ve yaÅŸadığı dönem olan 18./19. yüzyılla iliÅŸkilendirir. Yaklaşık 3000 yıllık bir tarih içerisinde Truva Savaşı, Haçlı Seferleri ve Türklerin Yunanistan’ı egemen olmaları gibi tarihsel gidiÅŸi önemli ölçüde etkileyen olaylar söz konusudur.Bu bölüm, aynı zamanda Yunanların Osmanlı boyunduruÄŸundan kurtulmak için baÅŸlattıkları baÅŸkaldırıya yazılmış övgüdür; ‘genç halk’ diye nitelendirilen Yunanlar için ‘mucizevî çözüm’ bağımsızlıktır; Türk egemenliÄŸinden kurtulmadır. Mitolojik kahraman Euphorion, ise, Goethe’nin ‘yüzyılın en büyük yeteneÄŸi’, ‘dönemin yeni ÅŸiirinin temsilcisi’ ve ‘anısı sürekli canlı tutulması gereken kiÅŸi’ diye nitelendirdiÄŸi Ä°ngiliz ÅŸair Lord Byron’ı simgeler.Romantik Ä°ngiliz ÅŸair Lord Byron, Nisan 1824’te, Osmanlı yönetimine baÅŸkaldıran Yunanlarla birlikte Osmanlılara karşı savaÅŸtığı sırada Yunanistan’ın Mesolongion kentinde ölür. Goethe bu denli deÄŸerli bulduÄŸu Byron’a kendi deyimiyle, ‘sevginin ölümsüz anıtını‘ dikmek ister. Böylece kendisi gibi, ödünsüz bir filhelenist olan Byron’u kalıcılaÅŸtırmayı amaçlar.PELOP’UN ÃœLKESÄ°NDE...Daha fazla yerde sürünmek istemeyen kimdir? Goethe, Faust II’nin anılan bölümünde Euphorion’un aÄŸzından Yunanlılar ve Yunanistan adına Byron’ı konuÅŸturur: “Daha fazla yerde sürünmek istemiyorum / Bırakın ellerimi!†Helena ve Faust, öz-denetimli ve temkinli olması konusunda Eophorion’u uyarır: “Dur, kendini denetle (ölçülü ol)!â€Euphorion durmadığı gibi, Yunan baÅŸkaldırısına destek ve katılım çaÄŸrısı yapar; konuyla ilgili bütün tarafları açık tavır olmaya özendirir, Goethe’nin anlatımıyla, “Gücünü ve istencini açığa vur!†der. Katılım ve destek isteÄŸini yükseltmek amacıyla coÅŸkusunu dillendirir: “Dışarıda uÄŸuldar rüzgârlar, / Kükrer dalgalar!â€Euphorion yerinde duramaz; adeta Goethe’nin Yunan baÅŸkaldırısından duyduÄŸu heyecanı dışa vurur:“Daha yükseklere çıkmalıyım, / Daha uzaklara bakmalıyım./ Artık nerede olduÄŸumu biliyorum/ Adanın tam ortasında Pelop’un ülkesindeyim.â€/Archive/2020/11/7/003138548-kapakic2.jpgBYRON VE GOETHE’DEN YUNANLILARA ÇAÄžRIGoethe, yapıta içkinleÅŸtirdiÄŸi güncelliÄŸi, Euphorion’un “Barış gününü düşlüyor musunuz?†sorusunda açığa vurur. Yunan halkının düşlediÄŸi ya da düşlemesi gereken ‘barış günü’, Osmanlı egemenliÄŸinden kurtuluÅŸ ve sonrasıdır.Burada artık ÅŸair Byron açıkça Yunan baÅŸkaldırısına katılmakta ve Osmanlılara karşı savaÅŸmaktadır. Yazar, ÅŸair Goethe, açıkça Yunanlıların kurtuluÅŸ savaşından yana tavır koymuÅŸtur. Byron ve Goethe, Euphorion’un aÄŸzından Yunanlılara büyük bir coÅŸkuyla çaÄŸrıda bulunurlar: “Düş görebilen, düşlesin. / SavaÅŸ, artık anahtar sözcük. / Zafer ise henüz çok uzak!â€Goethe, Byron’ın heyecan ve atılganlığıyla tüm Yunan baÅŸkaldırıcılara, savaşçılara seslenir: “Bir tehlikeden öbürüne / Bu ülkenin doÄŸurdukları / Sınırsız bir cesaretle özgür / Kanını akıtmaya hazır. / Artık bastırılamayan / Kutsal anlam, / Hepsi savaşçılara / Yarar saÄŸlarâ€.Yunan savaşçılar sınırsız bir cesaretle ve özgürce canları pahasına ‘kutsal anlam’, bir baÅŸka deyiÅŸle, kurtuluÅŸ için savaÅŸmalıdır. Zaten artık hiçbir ÅŸey bu kutsal anlamı, diyesi, kurtuluÅŸu engelleyemez. Kutsal anlam, kurtuluÅŸtur, özgürlüktür ve bağımsız var olmadır! Dolayısıyla, herkes için yarardır.Euphorion, Türkler ve Yunanlar arasında denizde ve karada sürmekte olan muharebelere gönderme yaparak cesaretlendirici sesleniÅŸini sürdürür: “Duyun, top sesleri denizde gümlemekte, / ovada yankılanmaktadır / Ä°ki ordu toz ve dalgalarla boÄŸuÅŸmaktadır, / Sayısız zorluk, acı, eziyet ve ölüm buyruktur! / Ve artık bunu bilmeyen yoktur!â€Ä°Ã‡TEN BÄ°R FÄ°LHELEN; BYRONYunan savaşçılar her türlü zorluÄŸa, acıya eziyete katlanmalı, hatta ölümü bile göze almalıdır; çünkü bu savaÅŸ kurtuluÅŸ savaşıdır ve kurtuluÅŸu isteyenler için bir buyruktur. Helena, Faust ve koro, Euphorion’a, diyesi, Byron’a sorar: “Ölüm senin için yazgı mıdır?†Byron, içten bir Filhelen, bir baÅŸka deyiÅŸle, inançlı ve kararlı Yunan sever olarak yanıtlar: “Uzaktan mı seyredeyim?/ Hayır! Ben kaygı ve sıkıntıları paylaşıyorum.â€Gerçekten de Byron, Yunan baÅŸkaldırısını Avrupalı birçok Yunan yandaşı gibi, uzaktan izlemez; Yunan halkının ve baÅŸkaldırıcıların ‘kaygı ve sıkıntılarını’ bizzat, onlarla birlikte savaÅŸarak paylaşır ve sonunda savaÅŸ sırasında Yunanistan’da ölür. Koronun söylediÄŸi yas ÅŸarkısı, hem Goethe‘nin Byron‘ı ölümsüzleÅŸtirme isteÄŸinin anlatımıdır, hem de Byron’ın ölümüne yakılmış ağıttır: “Nerede olursan ol, yalnız deÄŸilsin!/ Ayrılmaz hiçbir gönül senden!â€Byron gömütünde de yalnız deÄŸildir artık, hiçbir gönül ondan ayrılmayacaktır. Goethe, onu asla unutmayacak, unutturmayacaktır. Bir baÅŸka anlatımla: Byron artık unutulmayacaktır! O, Yunan baÅŸkaldırıcıların, Yunan halkının, Goethe ve Hugo gibi Avrupalı Yunan-severlerin yüreÄŸinde yaÅŸayacak, sürekli anılacaktır.Alıntıladığım bu bölümler Euphorion’un Byron’ı simgelediÄŸini, Byron’ın da YunanseverliÄŸi temsil ettiÄŸini ve Goethe’nin yüreÄŸinin Yunan baÅŸkaldırıcılar ve Yunan severlerle birlikte olduÄŸunu kanıtlamaya yeterlidir. Goethe’nin “olaÄŸanüstü adam†diye nitelendirdiÄŸi Lord Byron’a duyduÄŸu hayranlığı mektuplarında görülür. Byron ise Goethe’yi “Almanya’nın edebiyatını yaratan, Avrupa yazınının yolunu aydınlatan ÅŸair†olarak adlandırır. Onur Bilge KulaDüğme ve ilik!
Düğme ve ilik! /Archive/2020/11/7/002817097-kapakic1.jpgAlberto Manguel’in Okumanın Tarihi adlı kitabını okurken hiç bitmesini istemeyerek okudum. Ama bitmesini neden istemediÄŸimi sorsalar o sırada söyleyemezdim. Manguel’in araÅŸtırmacılığına, yakası açılmadık kaynaklara ulaÅŸma becerisine, onca ender bilgiyi merak edip bir araya getiriÅŸine hayranlık duyuyordum elbette ama bunun ötesinde ne vardı bilmiyordum. Ben de meraksız bir insan deÄŸilim ama bu derece - neredeyse - delice merakları olan, baÅŸka bir ÅŸey için deÄŸil, yalnızca merak ettiÄŸi için öğrenen insanları kıskanırım.Ä°ÅŸte bu özenti duygusu içinde Okumanın Tarihi’ni bitirdiÄŸim zaman elime Mustafa K. Erdemol’un Kitap Kokusu geçince hazine bulmuÅŸ gibi oldum. Merak ve araÅŸtırmacılık bakımından Erdemol, Manguel’i aratmadı ve Manguel’in kitabı gibi onunki de zaman zaman otobiyografik. Öyle olmak zorunda zaten çünkü merak gökten inmiyor, meraklı insanlar, o meraklarının gerisinde yatan ilk dürtüleri anlatmadan inandırıcı olamazlar. Ä°kisi de ilk dürtülerin yakın aile çevresinden geldiÄŸini anlatıyor.‘NİÇİN OKUYORUZ?’Kitap kokusu hiçbir koÅŸulda kötü bir koku deÄŸildir, eskimiÅŸ, küflenmiÅŸ, kurtlanmış bile olsa kitap güzel kokar. Kitap kokusu adlı bir kitabı okumak için o özel kokunun anısı bile yeter.Ama niçin okuyoruz, bu soru hep kafamı kurcalayan bir sorudur. Aslında dünyada öykü anlatmadan yaÅŸayan tek bir insan bile yoktur diye düşünürüm. Bir komÅŸu ötekine, “Sizin kız ne yapıyor?†diye sorunca ona bir öykü anlatılacak, o da bir öykü dinleyecek demektir.Hayatında hiç öykü dinlememiÅŸ tek bir insan da yoktur. Yani insan sonuçta öykü anlatan ve öykü dinleyen bir varlıktır. Bu niçin böyledir? Öykü anlatmak ve dinlemek insan için niçin yaÅŸamsal bir gereksinim olsun, insan öykü anlatmadan duramasın?Critical Inquiry dergisinin 2011 Kış sayısından, evrimci ya da Darwinci edebiyat eleÅŸtirisi diye bir eleÅŸtiri türünün varlığını öğrendiÄŸim zaman heyecanlandım çünkü onların bu soruya bir yanıtları vardı ve aklıma çok yatan bir yanıttı: Ä°nsanlar, diyorlardı, hayatta kalma, varlığını sürdürme gibi en temel güdüleri dolayısıyla okurlar, edebiyat (ve genel olarak sanat) insanlara, uyarlanımla (adaptasyonla) ilgili sorunlarını çözmelerine yarayacak bilgi saÄŸlar.Ä°nsan baÅŸka insanların, benzeri üretilmiÅŸ hayatlarına ortak olarak kendisinin ve baÅŸkalarının güdülenmeleri konusunda bilgi edinir. Tek başına bilgi edinmek de önemli deÄŸildir elbette, asıl önemlisi insanın bu bilgiyle ne yaptığıdır./Archive/2020/11/7/002833237-ic2.jpgÄ°YÄ° Ä°NSAN OLMAK!Bu sorular ve kaygılar açısından da Mustafa K. Erdemol’un kitapta anlattığı bir çocukluk anısı ilgimi çekti. Erdemol, Ferenc Molnâr’ın Pal Sokağı Çocukları’nı özellikle sonuna doÄŸru aÄŸlayarak okuduÄŸunu söyledikten sonra benim için “onlar gibi olmak iyi insan olmak demekti†diyor. Kaç anne ya da baba iyi insan olmanın ne olduÄŸunu çocuÄŸuna nasıl anlatacağını bilebilir? Anlatsa bile, çocuÄŸunu iyi insan olmaya özendirebilir?Size bir ÅŸey söyleyeyim mi, aslında iyi ile kötüyü birbirinden ayırmakta çocuklarının üzerine yoktur. Sekiz, dokuz aylık bebeklerle yapılmış bilimsel bir araÅŸtırmanın videosunu seyretmiÅŸ ve çok ÅŸaşırmıştım. Sekiz aylık bebelerde ahlâk duygusunun var olup olmadığı araÅŸtırılıyordu, iyilik “düşüncesiâ€nin var olduÄŸu görülüyordu.Bilim adamları bunun “öğretilmiş†bir ÅŸey olamayacağını söylüyor, o zaman bu, diyorlardı, insanda evrimden kalma bir bilgidir. Demek ki sorun çocuÄŸun bu bilgiye güvenini güçlendirmekte, ona iyiliÄŸin iyi bir ÅŸey olduÄŸunu göstermekte. Kitaplar bu iÅŸi ne de güzel baÅŸarır.‘KÄ°TAP KOKUSU’NUN Ä°LÄ°KLERÄ°...Düğme ve ilik konusuna gelelim. Mustafa K. Erdemol, belli ki kitap merakının dalgasına binmiÅŸ, dalga kendisini nereye atarsa, gözü kara, oraya gidiyor. Kitaplar ve yazarlar için ne biliyorsa iÅŸtahla hepsini anlatmak istiyor. Onun bu coÅŸkusu okura da bulaÅŸmıyor diyemem ama okur dediÄŸin kiÅŸi o kadar da hesapsızlığa gelir mi acaba?Belki de evrimci eleÅŸtirmenler haklı. Okur denen adam gerçekten de onlarca hatta yüzlerce tekil örnek yerine belli bir ÅŸekilde iliÅŸkilendirebileceÄŸi ve belli bir örüntüyü tamamlayan ÅŸeyler anlatılsın ister, kıssadan hisse çıkarmak ister, düğme varsa ilik arar. Düğme almaya giden bir kadın bile bu olayı bir komÅŸusuna anlatacağı zaman öyküsüne - bilmeyerek de olsa - anlamlı olabileceÄŸini düşündüğü - kendi duyguları, düşünceleri gibi - ayrıntılar eklemeye çalışır.Ama haksızlık etmeyeyim, belki de Mustafa K. Erdemol’un kitabında ilik yok deÄŸil ancak onu biraz aramanız gerekiyor. Kitabı okurken mutlu bir yanılsama yaÅŸadım, sanki dünya kütüphaneler, kitapseverler, kitap meraklıları, kitap koleksiyoncuları, kitap hırsızları, kitap okurları, tuhaf tuhaf huylara sahip kitap yazarlarıyla doluydu, baÅŸka da bir ÅŸey yoktu. Elbette, bir de “kitap kokusu†vardı. Bankalar, mahkemeler, ÅŸirketler, alışveriÅŸ merkezleri falan filan hiç yoktu.Kitap Kokusu / Mustafa K. Erdemol / Can Yayınları / 320 s. Ãœlker Ä°nce‘Şiir ve müzik insanın merhemi’
‘Şiir ve müzik insanın merhemi’ /Archive/2020/11/7/000409345-ic1.jpg- Öncelikle yeniden tebrik ediyorum. “Otuz beÅŸ yaşıma…†diye baÅŸlıyorsunuz kitabınıza. Cahit Sıtkı’yı anımsadığımız bu giriÅŸle birlikte ÅŸiirlerinizde çokça ÅŸaire, yazara, türkülere göndermeler ve onlardan alıntı var. Kitabın da bir bölümünü kadın yazarlara ithaf etmiÅŸsiniz. Ä°ncirin İçindeki Arı esinlenilen yazarlara bir armaÄŸan kitabı mı?TeÅŸekkür ederim. Yunus Nadi Åžiir Ödülü’nü almak benim için çok anlamlı. Çok mutlu oldum. Otuz beÅŸ yaşın önemli bir eÅŸik olduÄŸunu düşünüyorum. Bu sebeple Cahit Sıtkı Tarancı’ya da gönderme yaparak kitabımı kendi otuz beÅŸ yaşıma ve aslında her insanın kendi hayatında geçtiÄŸi ve unutamadığı o eÅŸiÄŸe de ithaf etmek istedim.RUHÄ° SU’DAN TURGUT UYAR’A...Åžiirimde gelenekten besleniyorum. Halk ÅŸiirinden, müzisyen olmam, köklerim ve yetiÅŸtiÄŸim Ruhi Su Vakfı sebebiyle halk türkülerinden ve birçok ÅŸairden çok etkilendim. Okulum onların dizeleri oldu. Günlük yaÅŸantımda da sık sık dizeler geçiyor aklımdan. Hayatımı bir sarkaç gibi ÅŸiirden müziÄŸe müzikten ÅŸiire gidip gelerek geçiriyorum. Bu nedenle ÅŸiirimde de onlara göndermeler, alıntılar var oldukça.“Turgut Uyar’ın Geyikli Gece’sinde konaklıyorum†diyorum mesela bir dizemde. Cemal Süreya’nın “Yalnızlık bir ovanın düz oluÅŸu gibi bir ÅŸey†dizesine “bir ovanın düz oluÅŸu gibi bir ÅŸey†olabilir sevmek de†diye sesleniyorum. Sonra bir ÅŸiirime bir Diyarbakır türküsü olan “kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı†sızıyor onun ardına “kolay deÄŸildi içimdeki Leyla’yı saklamak dizesini yazıyorum. Åžiirimi besleyen damarlar benden önce yazılmış ÅŸiirler, söylenmiÅŸ türküler.GELÄ°NCÄ°K Ä°NATLI KADINLARA…Kitabın ikinci bölümünün adı Gelincik Ä°nadı… Bu bölümü sevdiÄŸim kadınların bazılarına ithaf ettim. Aslında daha çoklar. Sevgi Soysal, Gülten Akın, Tezer Özlü, Duygu Asena, Sezen Aksu gelincik inadındaki kadınlar benim için. Bu onlara bir armaÄŸan olsun çok isterim. Çünkü onların ürettikleri hayatım boyunca armaÄŸan oldu bana. Kitaba adını veren Ä°ncirin İçindeki Arı ÅŸiirim ÅŸu dizelerle bitiyor“ne diyordu Aysel“ben o kadın olamadımâ€denemiÅŸ miydim?Aslaâ€Toplumun dayattığı, kadına biçilen rollere karşı gelmiÅŸ, “o kadın†olmamış, gelincik inatlı bütün kadınlara armaÄŸan olsun çok isterim bu kitap./Archive/2020/11/7/000425220-kapakic2.jpg‘SÖZLÃœ MÃœZÄ°K GELENEĞİNÄ°N PARÇASIYIM’- Müzisyensiniz aynı zamanda. Marmara Ãœniversitesi Müzik EÄŸitimi Bölümü mezunusunuz. Profesyonel müzik eÄŸitiminize Ruhi Su Vakfı’nda baÅŸladığınızı belirtmiÅŸtiniz bir söyleÅŸinizde. Åžiirle müziÄŸin arasındaki iliÅŸkiyi nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? Åžiir yazarken müziÄŸin ritmi size yardımcı oluyor mu?Åžiirin kendine ait bir müziÄŸi var. Kendi ÅŸarkılarını ve ÅŸarkı sözlerini yazan biri olarak kendimi sözlü müzik geleneÄŸinin bir parçası olarak görüyor, ÅŸiirlerimi yazarken de bazen içimden bazen dışımdan tekrar ediyorum dizelerimi. Åžiirin müziÄŸini bulmayı, en azından ona yaklaÅŸmayı çok önemli buluyorum çünkü.Ataol BehramoÄŸlu’ndan “Göreâ€, Şükrü Erbaş’tan “Bir Özlemin Ä°zdüşümüâ€, Metin Altıok’tan “İzin Verin deâ€, Gülten Akın’dan “KuÅŸ Uykusu†benim bestelediÄŸim ÅŸiirlerden bazıları. Yine de buna raÄŸmen benim ÅŸiirim bestelenebilir deÄŸil. En azından ben kendi ÅŸiirlerimi besteleyemiyorum. Åžarkı sözleri yazıyorum onun yerine.Sezen Aksu kendi ÅŸarkı sözlerini paylaÅŸtığı kitabına Eksik Åžiir adını vermiÅŸti. Çok sevmiÅŸtim. Benim için her ÅŸarkı sözü eksik bir ÅŸiir, her ÅŸiir gizli bir ÅŸarkı müziÄŸini saklayan. Okuyucusu mutlak bulacak ve ÅŸiirin ritmi herkesin kalp atışı kadar farklı olacaktır bu sebeple.Yazarken de müzikler eÅŸlik ediyor bana. Hatta bazı müzikler bana yazdırıyor bile diyebilirim. Ama yazarken sözsüz müzikleri tercih ediyorum. MüziÄŸin ritmi, sözü hep dalgalandırır benim için.‘AÅžKTANDIR BÃœTÃœN YARALAR’- Önceki kitaplarınızda hatta albümlerinizde yoÄŸun bir aÅŸk teması belirgin. Bu kitapta da bir dizede “Neye yarar aÅŸk kendini aÅŸmazsa†diyorsunuz. AÅŸk kendini nasıl aÅŸabilir?Bu sorunun cevabı herkes için deÄŸiÅŸecektir. Yine de ben, aÅŸkın kendisini aÅŸmasının yolunun insanın kendisini aÅŸmasından geçeceÄŸine inanıyorum. Kitabımdaki ÅŸiirlerden biri olan Yanlışlar Kraliçesinde; “insan isterse taÅŸ olabilir / yemeden tadına bakabilir bir meyvenin / dokunmadan dokunabilir birine /o zaman ayrılık ayrılık deÄŸil / aÅŸk deÄŸil aÅŸk / bütün zamanlarda yaÅŸarken kendimi / beden hapishane†diyorum.Ä°nsanın dünya üstünde ve bir baÅŸkasında gördüğü ne varsa kendine aittir biraz da. Dünya bize, insan insana aynadır. Belki aynada gördüğünü severek aÅŸar kendini aÅŸk. Belki aÅŸk da kendini aÅŸamaz. Kendine eksilir. Kim bilir? Bense FuruÄŸ Ferrruhzad dizesi gibiyim “ve aÅŸktandır tüm yaralarım benimaÅŸktan, aÅŸktan, aÅŸktanâ€.‘UMUT HER DAÄ°M Ä°NSANDA’- Son olarak, “İnanmak gerek insana†diyorsunuz bir dizede. Ben de Nâzım’a gönderme yaparak sorayım; Umut insanda mı?Elbet insandadır. Çünkü “yaratan, bizleri insan yarattı†Ruhi Su’nun dediÄŸi gibi. Bu sebeple yaratan da yaralayan da saran da insandır. Åžiirin ve müziÄŸin de insanın yarattığı bir merhem olduÄŸuna inanıyorum dünya yaralarını usulca saran.“kuÅŸ kendi uçtu / balık kendi yüzdü / bana sen öğrettin her ÅŸeyi / sende baÅŸlar insan olmak†darken ben de ‘Umut sendedir’ diyorum aslında. Umut her daim insanda. Böyle dirilecektir Ä°ncirin İçindeki Arı…MEHTAP MERAL: 1983 yılında Ankara’da doÄŸdu. Marmara Ãœniversitesi Müzik EÄŸitimi Bölümünden mezun olduktan sonra ÅŸiirlerini çeÅŸitli edebiyat dergilerinde yayımladı. Yayımlanmış Kedi Mevsimi (Yasakmeyve Yayınları, 2010), Ses ve Toz (Yasakmeyve Yayınları, 2015) adlı iki ÅŸiir kitabı bulunuyor.Ä°ncirin İçindeki Arı / Mehtap Meral / Mona Kitap / 58 s. Mehmet AmanMerkez BankasıBaÅŸkanıMurat Uysal, CumhurbaÅŸkanıKararıile görevden alındı, yerine Naci AÄŸbal atandı
Resmi Gazete'de yer alan karara göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, TCMB Başkanı Murat Uysal'ı görevden aldı, yerine Naci Ağbal'ı atadı.Habere Gitmek için Tıklayın‘Şiir, sabır veözenle yapılan bir kazı!’
‘Şiir, sabır ve özenle yapılan bir kazı!’ /Archive/2020/11/6/235929207-kapakic2.jpg- Belki Sessiz’den sonra Bile İsteye yayımlanana kadar geçen 11 yıllık bir süre var. Bile İsteye, bu 11 yılın harmanlandığı bir yapıt diyebilir miyiz?Her yazdığını yayımlayan biri değilim. Çok olanla, hızla ilgilenmiyorum. ‘Az’la ve ‘haz’la ilgiliyim daha çok. Koşar adım, çalakalem yapılacak bir edim değil şiir yazmak. Bir birikme ve biriktirme işi. Yaşantıda, duygusal-düşünsel bakışta, estetik beğenide, kültürel donanımda gelişme, dönüşme, başkalaşma şart. Beslenme alanlarını çoğullama.Şiir, bir kazı - derine ve dibe doğru - sabırla, titizlikle, özenle yapılan! Kendini özerk bir özne olarak kurmak da oldukça zahmetli hele ki bizimki gibi tutucu, baskıcı, ikiyüzlü, cehaletin ve şiddetin egemen olduğu güdük bir ülkede. İnsanı bezdiriyor, silkeliyor, hırpalıyor bu ülke.Yazan özne de toplumsal koşullarından bağımsız değil. Gündelik yaşantının yükü, zorunluluklar ve sorumluluklar, benim için dirimsel bir gereksinim olan okuma ve yazmaya, düşünmeye, imgelem alıştırmalarına, yaratmaya ayıracağım zamanı kısıtlıyor.Yazdıkları üzerinde fazlaca titizlenen, kılı kırk yaran bir yapım da var. Yayımlamadan önce çok oyalanıyorum. Sözcüklerin tarihsel, toplumsal, duygusal, düşünsel yüklerini, yan anlamlarını, mecazlı kullanımlarını, yarattıkları çağrışımları, sessel/ritmik uyumlarını, sözdizimini, biçim ve yapıyı, bütünselliği, anlamı yoğunlaştırmayı ve bu nedenle de eksiltmeyi önceliyorum.“Sanatın ekleme değil, çıkarma olduğunu günden güne daha iyi anlıyorum,†der ya Necatigil. Bir şiire bitti demek de çok kolay olmuyor benim için. Deneyimi ve onun biricikliğini yeniden kurma, onu iyi bir şiir kılma, bir zengin anlam alanı yaratma-nesnel gerçekliği bozup değiştirerek şiirsel gerçekliğe dönüştürme… Bir yapıt ortaya koyma… Edip Cansever’in “zamana zamanla bakmak†dediği. Onu yaptım tam da!/Archive/2020/11/6/235858551-ic1.jpgATAERKİL DİZGEYE DİRENEN KADINLAR- “Uzun kentlerin uzun erkekleri vardır Ömer†diye başladığınız bir bölüm var. “Memet†var, “Mustafa†var, “Koray†var, “Sebastian†var. Eril dile ve toplumsal cinsiyet rollerine bir gönderme mi?Seslenişler var şiirlerimde, evet, personalar. Aynı bölümde Dante, Said, Süleyman da var. Diğer bölümlerde Derrida var, Ada var, Gamze var, Zeyneb var. Memet, asker Memet ama Nazım’ın da Memet’i. Sebastian, örneğin, İngiliz romanlarında uşaklara sıklıkla verilen bir isim. Ada, kızımın ismi. Zeyneb, bu ülkedeki ilk şiir kütüphanesini var edenlerden bir dostum, türkülerin de Zeyneb’i ama. Her şiirde birden çok gönderme, anıştırma, çağrışım var.Elbette kadına özgürlük tanımayan, onu yok sayan, bedenini tehdit olarak algılayan, onu yağmalayan, öldüren başka Mustafa’lara, Koray’lara itirazım var! Öldürülen kadınların anısını yaşatmak için kurulan, her gün güncellenen dijital anıt, Anıt Sayaç, utancımız bizim. Anıt Sayaç, öfkemiz bizim.Kadın, toplumsal dizgenin de kültürel dizgenin de kurbanı. Maria Anna Mozart’ı değil de Wolfgang Amadeus Mozart’ı var kılıyor bu eril dizge. Ataerkil tüm yapıların cinsiyetçi ikili karşıtlıklara dayalı, ötekileştirici, sınıflandırıcı yapısı kadını siliyor, görünmez kılıyor. ‘Erk’eklerce oluşturulan, onların egemen olduğu bu sistem, kadını edilgen, sessiz, uyumlu, bağımlı kılmak istiyor.Fahriye Abla’yı Dıranas yazıyor. Bir de Fahriye Abla yazsa kendini, ondan dinlesek hikâyeyi neler olur’un peşindeyim ben. Bugün kendi sesini, bedenini, kimliğini sahiplenen, yazan, çizen, eyleyen kadın özneler, bu ataerkil dizgeye direniyor ve dayatılan toplumsal cinsiyet rollerine karşı kendi metinlerini üretiyorlar. Yazmak, insanı ayakta tutuyor./Archive/2020/11/7/000000879-ic3.jpg‘EYLEMİ HARLADIKÇA GÜZELDİR UMUT!’- Yer yer dünyanın gözden düştüğünü görüyoruz şiirlerinizde, bazen dallanıp budaklanana kadar bekleyen birini de. Karamsarlık da var, öfke de var ve ne olursa olsun yaşama tutunacak bir umut arayışı da var. Umut hep olmalı mı?Dünyaya gücenmeyenimiz mi var? Bir amansız toplama kampı, bir bataklık değil mi dünya? Çok olmadı mı dünyanın gözümüzden düştüğü? Dünyaya bakmak, onu okumak, dünyayı yeniden yazabilme olanağı da verir bize - bu sefer bir başka yazıyla. Umuttan bir yazıyla. Karamsarlıkla karılmış, öfkeyle yoğurulmuş bir yazıyla!Yorulmuş, aşınmış, içi boşaltılmış kavramlardan umut. İçinde yaşanılan toplum düzeninin değiştirilebileceğine, geleceğin yeniden kurulabileceğine olan umut, eylemlilik arzusu, bir gelecek tasarısı taşır. Eyleme bir ateş yaktıkça, eylemi harladıkça güzeldir umut. Göğsümüzün, aklımızın, kalbimizin sol yanıdır.Umar insan hep bir adil düzeni, bir güzel yarını, bir aydınlığı. Umdukça daha insan kalır. Umdukça harekete geçer. Uğraşır, didinir - bir başka yaşamın fitilini yakar. Güzele doğru bir değişimi, iyiye doğru bir dönüşümü fişekler.‘POETİK VE POLİTİK BİR KAVGAM VAR’- İmgelerinizde doğa unsurlarına sıkça yer veriyorsunuz. Ev ile bir sorun da gözlemliyoruz. Evden doğaya kaçış diyebilir miyiz?Doğa, o bilge! Yazma deneyimimi besleyen sonsuz bir kaynak. Bir suyun izlediği bitimsiz yol. Bir ağacın halleri. Toprağın devinimi. Çocukluğumdan beri kapalı mekânlardan sıkılırım. Yerleşikliği içselleştiremedim hiç. Evden çok kırlar, sokaklar, ara yollar, sapaklar, uzaklar çeker beni.“Evin içi tuzaklarla doludur.†(Sami Baydar) Geçmişimizdir ev. Geçip gidenler ve geçip gitmeyenlerdir. Çelişkiler yumağıdır. Evler, bizi sarar. Evler, bizi biçimler. Evler, bizi cezalandırır da. Evler, bizi boğar. Tekinsizdirler. Evler örter - perde çeker yaşananlara. En çok ortaya dökülmesi gerekenleri saklarlar.Evler benlik algımızı oluşturmada derin izler bırakır. Aidiyet duygusunu dayatır ki benim aidiyet duygusuyla, mülkiyet arzusuyla, iktidar kavgasıyla, ahlakçılıkla, kurulu düzenle, evlerin içinde olup bitenle, evlerin içinden evlerin dışına taşanlarla poetik ve politik bir kavgam var. Evlerden dışarıya sızan pası, irini, zehri söylüyorum. Dışardan, toplumsal yaşantıdan içeriye akan şiddeti ve kiri de…GONCA ÖZMEN: 1982 yılında Burdur’un Tefenni ilçesinde doğan Gonca Özmen, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Kuytumda (Hera Yayınları, 2000), Belki Sessiz (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2008) adlı iki şiir kitabı bulunuyor. Seçme şiirleri, The Sea Within (İçimdeki Deniz) adıyla 2011’de yılında İngiltere’de Shearsman Yayınevi’nce yayımlandı. Belki Sessiz, Almanya’da Elif de Verlag Yayınları’nca yayımlandı.Bile İsteye / Gonca Özmen / Kırmızı Kedi Yayınevi / 80 s. Mehmet AmanSergen Yalçın'dan ağır eleştiri: Amaçsızlar!
Sergen Yalçın'dan ağır eleştiri: Amaçsızlar! Süper Lig'in 8. haftasında deplasmanda Gaziantep FK'ye 3-1 yenilen Beşiktaş'ın teknik direktörü Sergen Yalçın, arzusuz ve isteksiz bir oyun oynadıklarını söyledi.Yalçın, maçın ardından düzenlenen basın toplantısında, takımın iki haftadır iyi oynadığını ama bugün işlerin yolunda gitmediğini belirtti./Archive%5C2020%5C11%5C6%5C222312857-gaziantep-fk-besiktas-fotograflar_2.jpgOyunun genelinden memnun olmadığına dikkati çeken Yalçın, şöyle konuştu:"Üzgünüz bizim için iyi bir oyun olmadı. İki haftadır iyi gidiyorduk ama bugün işler umduğumuz gibi gitmedi. Özellikle Welinton'un sakatlanması bizi oyunun tamamında çok büyük sıkıntıya soktu. Bireysel hatalar yaptık ve peşinden kırmızı kart geldi. İsteksiz ve arzusuz bir oyun vardı. Kesinlikle kazanma arzusundan uzak, amaçsız bir görüntü verdik. Bunu beklemiyorduk. Çünkü oynadığımız son 2 maçta takım iyi bir profil çizmişti. Maalesef bugün istediğimiz sonucu alamadık ve üzgünüz. İnşallah bunu telafi ederiz."Kaleci Ersin Destanoğlu'nun performansı hakkındaki soru üzerine Yalçın, "Geçen sezonu ne yazık ki mumla aratıyor. Ondan çok daya iyi oyunlar oynamasını bekliyoruz. Bugünkü kırmızı kart pozisyonunda çok daha erken çıkabilirdi. Performansında bir düşüş olduğunu düşünüyorum. Çok genç bir arkadaşımız zamanla toparlar." değerlendirmesinde bulundu.Sergen Yalçın, son iki haftada olgunlaşan ve profesyonel anlamda bir takım görüntüsü içinde oldularını anlatarak, şunları kaydetti:"İstatistik ve profesyonel anlamda çok yukarı giden bir takım vardı. Bu seviyede bu kadar basit goller yerseniz maç kazanmamız zorlaşır. Çok beklenti içinde olduğumuz futbolcular var maalesef onlar da performanslarının altında. Bu seviyede bu hataları kaldırmak biraz zor." AAKartal taklidi yaptı, Beşiktaşlılarıkızdırdı
Kartal taklidi yaptı, Beşiktaşlıları kızdırdı Gaziantep-Beşiktaş maçına ev sahibi ekibin teknik direktörü Sumudica damgasını vurdu. Kartal sevinci yapan ve Beşiktaş antrenörü Murat Şahin'le tartışan Rumen teknik adama kulüp başkanı Mehmet Büyükekşi'den uyarı geldi./Archive%5C2020%5C11%5C6%5C222314248-gaziantep-fk-besiktas-fotograflar_7.jpgGaziantep Futbol Kulübü Başkanı Mehmet Büyükekşi, Beşiktaş maçı sonrası yapıtığı açıklamada, maç esnasında her iki takımın yedek kulübelerinde çıkan gerginlik ile ilgili konuştu. Büyükekşi, maçın heyecanına bağlı olarak istenmeyen durumlar olabileceğini ifade ederek, bundan sonraki maçlarda teknik heyete dikkatli olmaları konusunda uyarıda bulunacaklarını söyledi.Gaziantep Futbol Kulübü Başkanı Mehmet Büyükekşi, 3-1 galip geldikleri Beşiktaş maçının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Büyükekşi, "Maç esnasında böyle heyecanlı hareketler olabiliyor. Maçın heyecanını yaşayan her iki taraf bazı istenmeyen durumlara sebep olabiliyorlar. İnşallah bundan sonraki maçlarda teknik heyetimizin daha dikkatli olması için gerekli uyarıları yapacağız" dedi. DHAFenerbahçe baskette coştu!
Fenerbahçe baskette coştu! /Archive%5C2020%5C11%5C7%5C010924869-fenerbahce-beko-khimki-83-71_2.jpgSALON: Ülker Spor ve EtkinlikHAKEMLER: Juan Carlos Garcia, Saso Petek, Uros NikolicFENERBAHÇE BEKO: Brown 11, Westermann 3, Melih 4, De Colo 2, Pierre 16, Vesely 4, Eddie 16, Ali Muhammed 10, Ahmet 11, Ulanovas 6KHIMKI: Shved 10, McCollum, Timma 8, Karasev 5, Zaytsev, Monroe 11, Jerebko 12, Bertans 6, Mickey 191’İNCİ PERİYOT: 23-20DEVRE: 42-353’ÜNCÜ PERİYOT: 65-55Turkish Airlines EuroLeague 7’nci hafta maçında Fenerbahçe Beko, evinde Rusya'nın Khimki takımını konuk etti. Sarı-lacivertliler, Ülker Spor ve Etkinlik Salonu'nda oynanan mücadeleyi 83-71 kazandı. DHABeşiktaşsoyunma odasındaki ortak ses: Telafisi var
Beşiktaş soyunma odasındaki ortak ses: Telafisi var Süper Lig'in 8. hafta maçında Gaziantep FK, sahasında Beşiktaş'ı 3-1 mağlup etti. Maçın ardından Beşiktaş soyunma odasında sessizlik hakimdi. Başta Mensah ve Larin olmak üzere futbolcular teknik direktör Sergen Yalçın'a 'Telafi edeceğiz" sözü verdiler./Archive%5C2020%5C11%5C6%5C222314545-gaziantep-fk-besiktas-fotograflar_8.jpgBeşiktaşlı Bernard Mensah ise değerlendirmelerde bulundu.Mensah'ın açıklamaları şöyle:"İlk yarıda topu orta sahada gerektiği kadar tutamadık. İkinci yarıda kırmızı karta kadar iyi oynadık ama kırmızı karttan sonra istediklerimiz olmadı. Çok çalışmalıyız. Zorlu maçlar var önümüzde. Tüm puanlara talibiz. Çok çalışarak bu puanları almak istiyoruz." cumhuriyet.com.trİstanbul’da kritik koronavirüs toplantısı
İstanbul’da kritik koronavirüs toplantısı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İstanbul’daki programı kapsamında, koronavirüs ile mücadelede aktif rol oynayan hastaneleri ziyaret etti. Esenyurt Necmi Kadıoğlu Hastanesi, Beylikdüzü Devlet Hastanesi ve Büyükçekmece Mimar Sinan Devlet Hastanesi’ne ziyaret gerçekleştiren Bakan Koca, hastanelerin başhekimlerinden ve yetkililerinden bilgi aldı. Programı kapsamında Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi de ziyaret eden Bakan Koca, burada bir toplantı gerçekleştirdi.Toplantıya bakan yardımcıları, genel müdürler, il sağlık müdürü ve saha koordinatörleri katıldı. Bakan Koca, salgının seyrine ilişkin konuşulan toplantıya ait fotoğrafı ise sosyal medya hesabından paylaştı. Bakan Koca, “İstanbul Salgınla Mücadele Toplantısı: Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde yapılan toplantıya bakan yardımcılarımız, genel müdürlerimiz, il sağlık müdürümüz ve saha koordinatörlerimiz katıldı. Salgının seyri, artan risk ve yeni hasta yüküne karşı yapılacaklar ele alındı†dedi. (İHA)