News - Haberler
CHP’li Bingöl’dençarpıcıtespit: Ya başarıya da dolandırıcılık
CHP’li Bingöl’den çarpıcı tespit: Ya başarı ya da dolandırıcılık Kabinede, Merkez Bankası’nda, BDDK’de, kamu ve özel banka yönetimlerinde, 33 milyar dolarlık Türkiye Varlık Fonu’nun Yönetim Kurulu Başkanvekili ve Borsa İstanbul’un Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Erişah Arıcan’ın tez danışmanlığını yaptığı isimler dikkat çekiyor. CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, “Ya muazzam akademik başarı var ya da Türkiye’yi dolandıran bir ekonomi lobisi’’ dedi. CHP’li Tekin Bingöl, hazırladığı çalışmada şu bilgilere yer verdi:- Albayrak’ın ardından geldi: Temmuz 2018’de Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olmasından iki ay sonra Arıcan, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirildi. Aynı tarihlerde Varlık Fonu Yönetim Kurulu Üyesi olan Arıcan, Albayrak’ın istifasının ardından da Yönetim Kurulu Başkanvekili oldu. - Milyarları yönetiyor: Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Bankacılık Anabilim Dalı Başkanı olan Arıcan, 33 milyar dolar değerindeki Türkiye Varlık Fonu’nun Yönetim Kurulu Başkanvekili, 2 trilyon TL’lik Borsa İstanbul’un Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yetkilendirdiği tek derecelendirme kuruluşu JCR Avrasya Derecelendirme A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı. - Üç başkanın da danışmanı: Prof. Dr. Arıcan’ın tezlerine danışmanlık yaptığı Murat Çetinkaya, Murat Uysal ve Şahap Kavcıoğlu Merkez Bankası’nda son iki yılda atanan dört başkandan üçü oldu.- Üst düzey yöneticiler var: Arıcan’ın son 20 yılda tez danışmanlığı yaptığı liste içerisinde kamu bankaları, özel bankalar ve bu bankaları düzenleme ve denetlemekle görevli kurumların üst düzey yöneticiler var.‘DOLARLAR NEREDE?’Bingöl, ekonomi yönetimindeki atama ve işlemlerde son 5 yılının detaylı şekilde araştırılması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: “Bakanlar Kurulu’nda, Merkez Bankası’nda, BDDK’de, kamu ve özel banka yönetimlerinde de hep aynı isimler var. Albayrak ve Arıcan eksenindeki atamalarla Merkez Bankası’nın milyarlarca liralık rezervi buhar oldu. Faiz oynamaları ve döviz kurundaki değişikliklerle milyarlarca dolar ve TL el değiştirdi. Türkiye ekonomisi milyarlarca dolar fakirleşti. Hesabını kim verecek? Ekonomideki bu yönetimin arkasında ya muazzam bir akademik başarı ya da Türkiye’yi dolandıran bir ekonomi lobisi var. ‘Dış güçlerin operasyonu’, ‘Faiz lobisi’ diyenler, kendi düzenlerini kurmuş. Geriye dönük olmak üzere bütün bu ilişkiler, atamalar ve milyarlık işlemler araştırılarak halkı kimin soyduğu, kimlerin bu şebeke ile zenginleştiği tespit edilmeli.” Erdem SevgiCHP Milletvekili Kaboğlu:‘2023 kader seçimi’
CHP Milletvekili Kaboğlu: ‘2023 kader seçimi’ CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, ''Cumhur İttifakı kazanırsa, cumhuriyet kutlamalarına ‘tek kişi yönetimini pekiştirecek Anayasa yolu’ damgasını vuracak” dedi. CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına doğru, ‘demokratik cumhuriyet’ ve ‘tek kişi yönetimi’ yanlıları arasındaki ayrışma derinleşiyor. Haziran 2023’te seçimi demokratik muhalefet kazanırsa, Cumhuriyetin 100. yılı, ‘demokratik cumhuriyet” anlayışı ve anayasasına dönüş ruhu ile kutlanacak. Aksi durumda eğer Cumhur İttifakı kazanırsa, cumhuriyet kutlamalarına ‘tek kişi yönetimini pekiştirecek Anayasa yolu’ damgasını vuracak” dedi.Kaboğlu şöyle konuştu: “anayasa, yasalar ve mahkeme kararları hiçe sayılarak ülke derin bir krizin içerisine sürüklendi. 2023, demokratik cumhuriyette refah içerisinde bir ikinci yüzyıl isteyenlerin kader seçimi olacak. Yüzyıllık cumhuriyet deneyiminin ilerletilmesi veya sona ermesi arasında bir tercih yapılacak.” Erdem SevgiHarp okullarına girişkoşullarınıbelirleyen yönetmeliklerde kritik değişiklik:‘İrticai faaliyet’çıkarıldı
Harp okullarına giriş koşullarını belirleyen yönetmeliklerde kritik değişiklik: ‘İrticai faaliyet’ çıkarıldı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) subay ve astsubay yetiştiren Harp Okulları ile Astsubay Yüksekokulları’na giriş şartlarında dikkat çeken bir değişiklik yapıldı. Milli Savunma Üniversitesi Harp Okulları Yönetmeliği ile Milli Savunma Üniversitesi Astsubay Meslek Yüksekokulları Yönetmeliği Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı. Bu yönetmeliklerle 2001 tarihli Harp Okulları Yönetmeliği ve 2003 tarihli Astsubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliği yürürlükten kaldırıldı.Önceki yönetmelikte giriş koşulları arasında sayılan “Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin, tutum ve davranışları ile yasadışı, siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması” şartı yeni yönetmelikte yer almadı. Bunun yerine önceki yönetmelikte olmayan “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da bunlarla irtibatı olmamak” hükmü giriş koşullarına eklendi.‘DERS ÇIKARMAMIŞLAR’Yapılan değişikliği Cumhuriyet’e değerlendiren emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, bu adımın tehlikeli sonuçlara yol açma riski bulunduğunu vurgulayarak, “Bu, FETÖ vakasından hiçbir şey öğrenilmediğinin, hiçbir ders çıkartılmadığının açık bir itirafıdır” dedi. “Bu değişiklikle tarikatlara ve cemaatlere, eğer iktidara karşı bir tavırları yoksa, yol açılmış oluyor. Burada AKP’nin orduyu tamamen kontrol etmeyi ve AKP’nin bakış açısını devletin resmi bakış açısı haline getirmeyi amaçlayan bir yaklaşım görüyoruz” diyen Yavuz, şunları söyledi:“Tarikatların, cemaatlerin Harp Okulları’na girişinin önü yasal olarak da açılmış oluyor. Halihazırda memleket tarikatlar cenneti haline gelmiş durumda, ‘ordu da tarikatlar cennetinin bir parçası olsun’ diyorlar. Bu adımın çok tehlikeli sonuçlara yol açma riski bulunuyor. İktidarın, ‘bize yakın olursa tarikatların orduya yerleşmesinde hiçbir sorun yok’ anlayışının yansımasıdır. Görülüyor ki iktidar, geçmişten hiçbir ders çıkarmamış, bu yönetmelik bunun itirafı niteliğindedir.” Hüseyin HayatseverEski AKP’li başkanın ihale oyunu: Yeğene ihale jesti
Eski AKP’li başkanın ihale oyunu: Yeğene ihale jesti Sakarya’nın Ferizli ilçesinde, eski AKP’li belediye Başkanı Ahmet Soğuk’un “ihale oyunu” ile belediyeye ait 2 araziyi yeğenine devrettiği öne sürüldü. Belediyenin eski AKP’li meclis üyesi Ertan Ak, piyasa değerinin yarı fiyatına ihaleye çıkararak bir şirkete verdiği arazileri daha sonra yeğenine devrettiği iddiasıyla Soğuk hakkında suç duyurusunda bulundu. Ferizli Belediyesi’nde 2009 ile 2019 arasında başkanlık görevini sürdüren Soğuk, Ferizli Ağacık mevkiinde 260 ve 315 parselde kayıtlı bulunan belediyeye ait mülkleri 28 Ekim 2015’te ihale ile satılığa çıkardı. 260 parsel üzerinde olan arsa 370 bin TL karşılığında, 315 parsel üzerinde olan arsa da 651 bin TL karşılığında Ünpet Akaryakıt Turizm Temizlik Taşımacılık ve Nakliye Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ne satıldı. Söz konusu mülklerin encümen kararı uyarınca satış ve ihale işlemlerinin başlatıldığını belirten eski meclis üyesi Ak, ihale öncesinde satışa konu edilen mülklerin 1 milyon TL gibi bir piyasa değeri bedeli üzerinden ihale edilmesine ve bu bedel üzerinden alıcısı olmasına karşın ihalelerin iptal edildiğini öne sürdü. Aradan iki ay geçtiğinde ise mülklerin piyasa değeri bedelinin yarı yarıya azaltılarak bu bedel üzerinden satıldığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunan Ak, “Yapılan satış işleminde Ünpet isimli şirketin ortaklarının sahip oldukları başka şirketlerin ticari faaliyetleri araştırıldığında aynı firma ile bağlantılı, ortakları arasında akrabalık bağı bulunan firmaların Ferizli Belediyesi temizlik ihalelerine de katılmış ve ihaleci olan firmalar olduğu gözükmektedir” dedi. Ak, AKP’li başkan Soğuk’un görevinin bitmesi itibarıyla mülklerin Soğuk’un yeğeni G.S.’ye devredildiğini aktardı. Daha önce de konu hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu kaydeden Ak, soruşturma izni verilmesini talep etti.SOĞUK YALANLADIAhmet Soğuk ise iddiaları yalanladı. Daha önce konuyla ilgili hakkında iki kez suç duyurusunda bulunulduğunu belirten Soğuk, iki suç duyurusuna da soruşturma izni verilmediğini vurguladı. İhaleden beş yıl sonra mülklerin yeğenine devredildiğinin altını çizen Soğuk, ihalenin planlı olarak yapılmadığını belirterek yapılan her şeyin yasaya uygun olduğunu öne sürdü. Çağatan AkyolEğitim-İşBaşkanıOrhan Yıldırım: Okulların kapatılacağıalgısıyerleştirildi
Eğitim-İş Başkanı Orhan Yıldırım: Okulların kapatılacağı algısı yerleştirildi Milli Eğitim Bakanlığı, liselerde 8 Mart’ta yüz yüze yapılmaya başlayan ilk döneme ilişkin sınavların, bu hafta içinde bitirilmesini, ikinci döneme ilişkin sınavların da en geç nisan ortasına kadar tamamlanmasını istedi. Eğitim-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, bakanlığın sınavlara yönelik tutumuna ilişkin “Aşıyla ilgili gelişim kaydedemeyecekleri öngörüsü üzerinden nisan ayı sonu itibarıyla okulların yüz yüze eğitime tamamen kapatılacağı algısı yerleştirildi” dedi. Lise öğrencilerinin tüm tepkilerine karşın liselerde sınavların mart ayından itibaren yüz yüze yapılacağı açıklanmıştı. Bu kapsamda, 8 Mart’ta başlayan sınavların üç hafta içinde tamamlanacağı kaydedilmişti. Bu kapsamda, okullara sınavların bu hafta içinde tamamlanması gerektiğinin bildirildiği öğrenildi. İkinci döneme ait sınavların nisan ayının başında bitirilmesine yönelik okullara bilgilendirme gittiğini söyleyen Yıldırım, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ikinci dönem yüz yüze eğitime geçilirken tüm öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının aşılanacağının, dolayısıyla riskin azalacağı taahhüdünde bulunduğuna dikkat çekti. “Çok sayıda eğitim çalışanının Covid-19’a yakalandığı ve yaşamını yitirdiği yansıyor. MEB, sınav yapmak adına okulları yüz yüze eğitime açtı ancak aşıları yaptıramadı. Aşıyla ilgili gelişim kaydedemeyecekleri öngörüsü üzerinden nisan ayı sonu itibarıyla okulların yüz yüze tamamen kapatacağı algısı yerleşti” dedi. Okulların hijyen koşullarının sağlanamadığını ve okullara bu konuda maddi destek de sağlanamadığını kaydeden Yıldırım, “Çocukları sadece not üzerinden değerlendirmek adına okulları aç-kapa şekilde sürdüren MEB, bu süreçte çok kötü bir sınav verdi. Yetkililerin bir an önce görevlerini bırakmasını istiyoruz. Çocuklarımızın eğitimine yazık oldu. Telafisi zor olan bir yıl kaybı var. Korkarız ki bu yılın üstüne ikinci dönemin sonları da kayıp olarak eklenecek” diye konuştu. Sefa UyarSamsun Valiliği’nden açıklama: Korona vakalıokullar karantina için kapatılacak
Samsun Valiliği’nden açıklama: Korona vakalı okullar karantina için kapatılacak Samsun Valisi Zülkif Dağlı, koronavirüs vakası görülen okulların karantina süresince kapanabilmesi için kaymakamlara yetki verdi. Asarcık ilçesinde okullar kapatıldı. Koronavirüsle mücadele konusunda yürütülen çalışmalar hakkında bilgi veren Samsun Valisi Dağlı, koronavirüs testi pozitif çıkan ve temaslı kişileri filasyon ve denetim ekiplerinde görev yapan personele bildirmeyen kişiler hakkında, “Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma” ve “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282. maddesine” göre idari yaptırım uygulanacağını açıkladı. Vali Dağlı açıklamasında “Bir süredir Covid-19 testi pozitif çıkan bazı vatandaşlarımızın temaslı listesini filyasyon ekiplerimize eksik verdiği, bunun da vaka sayılarında ciddi artışları beraberinde getirdiğini üzülerek müşahede ediyoruz. Belirtilerin başlangıcından iki gün öncesine kadar temas ettiğiniz kişileri kendilerini takip etmeleri için bilgilendirmeniz ve filyasyon ekiplerimize de temaslı listesini kimseyi atlamadan vermeniz salgınla mücadelede hayati önem taşıyor” dedi. Cemil CiğerimEğitiminçıktıları: Hem kayıp var hem yoksulluk
Eğitimin çıktıları: Hem kayıp var hem yoksulluk Bir yıldır eğitime erişememe nedeniyle meydana gelen yüksek öğrenme kaybının yanı sıra “öğrenme yoksulluğu’’nun da salgın yüzünden artmış olabileceği belirtiliyor. Egˆitim Reformu Giris¸imi (ERG)’nin hazırladığı Egˆitim I·zleme Raporu 2020’nin 6.dosyası olan “Eğitimin Çıktıları’’, ulusal ve uluslararası değerlendirmeler ışığında eğitimin çıktılarına odaklanıyor. Raporun tanıtılması amacıyla düzenlenen toplantıda, 4. sınıftan 12. sınıfa kadar öğrencilerin girdiği tüm ulusal ve uluslararası değerlendirmelerin akademik başarı ve çocuğun iyi olma hali açısından sonuçları paylaşıldı, salgının eğitimin çıktılarına etkisi değerlendirildi. Raporun sunumunu yapan ERG Araştırmacısı Özgenur Korlu, “Eğitimin çıktıları deyince akla akademik başarı ve beceriler geliyor. Bu yanlış değil ama eksik bir tanım. Çocuğun iyi olma haline ilişkin göstergeler de dikkate alınarak çıktılar değerlendirilmeli” dedi. KAPSAMLI ARAŞTIRMA YOKOkul türleri ve bölgeler arasındaki farklılıklar ile sosyoekonomik durumun eğitime etkilerine ilişkin rapor bulgularını paylaşan Korlu, öğrenme yoksulluğu ve öğrenme kaybı konusunda, “Türkiye’de 4. sınıf düzeyinde öğrenme yoksulluğu oranı yüzde 22. Salgından kaynaklanan öğrenme kaybına ilişkin kamuoyuyla paylaşılan kapsamlı bir araştırma bulunmuyor’’ diye konuştu. Sunulan bulgular arasında çocuğun iyi olma hali çerçevesinde beslenme hakkına dikkat çeken Korlu, şunları söyledi: “TIMSS verilerine göre 4. sınıf öğrencilerinin yüzde 40’ı, 8. sınıf öğrencilerinin yüzde 46’sı okula aç gidiyor. Türkiye’de okullarda ücretsiz yemek uygulaması olmadığı için okulda ne yediklerini de bilmiyoruz. Bu da çocuğun beslenme hakkının ihlal edildiğinin bir göstergesi. Bu durumun iyileştirilmesi, okula aidiyeti de güçlendiren bir konu olurdu.’’ Raporda, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS), Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) çalışması, Öğrenci Başarı İzleme Araştırması (ÖBA), Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamında uygulanan merkezi sınav ve üniversiteye giriş sınavlarına ilişkin güncel veriler inceleniyor. Bulgular değerlendirilirken Türkiye’de ve başka ülkelerde yürütülen akademik çalışmalardan yararlanılıyor. EN AZ BAŞARI MATEMATİKTE Raporda yer alan bazı tespitler şöyle: - Türkiye’de Covid-19’dan kaynaklanan öğrenme kaybına ilişkin kamuoyuyla paylaşılan kapsamlı bir araştırma bulunmuyor.- Ulusal ve uluslararası değerlendirmelerde olduğu gibi, LGS kapsamında uygulanan merkezi sınavda da öğrencilerin en az başarı gösterdiği ders matematiktir.- Öğrencilerin öğrenmeye yönelik motivasyonlarının, okula yönelik tutumlarının, özgüvenlerinin ve velilerinin katılımının onların başarısını olumlu etkilediği görülüyor.- Okulların kapalı olduğu sürenin uzaması ve evde öğrenilenlerin sınırlı olması altyapının zayıf olduğu bölgelerde öğrenme kayıplarının daha yüksek oranda olmasına neden olabilir.- Öğrenme kaybıyla bağlantılı olarak değerlendirilmesi gereken başka bir kavram da öğrenme yoksulluğudur. Kavrama ilişkin gösterge, hem okul dışındaki çocukların hem de okulda olmasına karşın temel okuma becerilerine sahip olmayan öğrencilerin oranı dikkate alınarak hesaplanıyor. Türkiye’de bu konuyla ilgili yapılan ya da devam eden bir araştırma olmamasına karşın salgın öncesinde öğrenme yoksulluğu içerisindeki çocukların salgın koşullarından diğerlerine göre daha olumsuz etkileneceği öngörülebilir.- Öğrencilerin akademik yeterliliklerinin geliştirilmesi için merkezi sınav sorularında yapılan değişikliklerin yanı sıra öğretim programlarının da sorularla uyumlu hale getirilmesi önemlidir. Figen AtalayÇocuklarıkatledilen anneler,İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine tepkili
Çocukları katledilen anneler, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine tepkili İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi en çok onları üzdü. Kız çocukları erkekler tarafından katledilen anneler, sözleşmenin kaldırılmasıyla kadınların tamamen korumasız kaldığı görüşünde. Mersin’de polis memuru Fatih Burak Aykul’un katlettiği 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Feray Şahin’in annesi Aysel Şahin, sözleşmenin feshedilmiş olmasına şu sözlerle karşı çıktı: “Katillerin önü tamamen açıldı. Umutlarım bir kez daha yıkılmış oldu çünkü biz adalet ararken, İstanbul Sözleşmesi uygulansın derken, şimdi sözleşmeyi kaldırdılar. Kızım, kadınlar için adalet arıyordu, biz şimdi onun için adalet arıyoruz. Başka kadınlar da bizim için arayacak mı ileride bilemiyoruz. Kadınların susmaması, direnmesi lazım çünkü öyle bir noktaya geldik ki kadın tamamen yok sayıldı artık. Öldürülen kadınların haklarını kim savunacak? Biz İstanbul Sözleşmesi’ne güveniyorduk. Uygulanmasa da bir umudumuz vardı, artık o da kalmadı. Kadınların hakkını arayan bir sözleşmeydi, hepimiz için güvenceydi. Ben kızını kaybetmiş bir anne olarak bunu talep ediyorum. Bu yanlıştan dönülmesini istiyorum.”“Sözleşmeyi kaldıranlara seslenmek istiyorum” diyen anne Şahin, “Kendilerinin de kızları, eşleri var. Hadi bizi es geçtiniz onların yüzüne nasıl bakıyorsunuz” diye sordu. Şahin, “Kızımın katili onca şeye rağmen serbest bırakıldı. Bizim bu devlete, adalete zaten güvenimiz kalmadı. Bizim hakkımızı artık kim savunacak? Sözleşmenin geri gelmesini istiyorum. Yeter artık, kadınların canı zaten yetince yandı. Bizimki gitti zaten bundan sonra da ben varım, başka kızlar, kadınlar var. Sonuna kadar davamızın peşindeyiz” dedi. ‘ŞERİAT İSTİYORLAR’Muğla’da Cemal Metin Avcı tarafından öldürülen 27 yaşındaki üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’in annesi Şefika Gültekin de sözleşmenin kaldırılmasıyla birlikte kadınların tamamen savunmasız kaldığını belirtti. Gültekin, “Savcılığa sözleşmenin geri getirilmesi için dilekçe vereceğim. Yeter artık, kadınların canı zaten yetince yandı. Bunlar ne yapmak istiyor? Şeriatı getirmek istiyorlar anlaşılan” ifadelerini kullandı. ‘KADINLARIN SUÇU NE?’Yine Muğla’da, Selim Ahmet Kemaloğlu tarafından katledilen bir diğer üniversite öğrencisi Zeynep Şenpınar’ın (25) annesi Aruz Şenpınar, “İstanbul Sözleşmesi uygulansa, bir tek benim kızım değil, bütün kadınlar korunacaktı. Bu kadınlar suçu ne” diye sordu. 20 Nisan’da görülecek davaya da çağrıda bulunan anne Şenpınar, sözlerine şöyle devam etti: “Ben bütün annelerin, herkesin yanındayım. Benim kızım niye ölsün? Ben onu zorluklarla büyüttüm. Üniversiteyi bitirdi, öğretmenliği kazandı, sınavını bekliyordu. Kızım ölmeyebilirdi. Ama benim kızım öldü, başkalarının kızları ölmesin.” Tuğba ÖzerH.P’ye dava açıldı:İstanbul Sözleşmesi'ni kaldıranlar cesaretlendirdi
H.P’ye dava açıldı: İstanbul Sözleşmesi'ni kaldıranlar cesaretlendirdi Tunceli’de hem okuyup hem de bir restoranda bulaşıkçı olarak çalışan üniversite öğrencisi Hatun K’yi (21) kasım ayında çalıştığı işyerinde taciz ettiği iddia edilen H.P’ye (42) “sarkıntılık yapmak sureti ile cinsel saldırı” suçunu işlediği iddiasıyla dava açıldı. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede Hatun K., “Olay günü şikâyetimi bildirdiğim yöneticimiz daha önce de böyle şikâyetler aldıklarını söyledi. Buna rağmen o kişiyi korudular” ifadelerini kullandı. İşyerinde yetkili olan Servet D. ifadesinde, “H.P’yi yıllardır tanıyorum böyle bir şey yapmaz” dedi. İddianamade suçlamaları kabul etmeyen şüpheli H.P’nin olaydan hemen sonra ani bir kararla uzun süredir çalıştığı işyerinden izin alarak memleketine döndüğü ve bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu belirtildi. Şüphelinin kendini suçtan kurtarmaya yönelik inkâra dayalı savunmada bulunduğu belirtilen iddianamede şüpheli hakkında dava açılması için somut delillerle yeterli şüphe oluştuğu bilgisi yer aldı. İddianamede delil olarak CD kayıtları ve ifadeler yer aldı.‘KİRLİ BAKIŞ AÇISI’Taciz edildiğini iddia eden Hatun K., “Üzerimizdeki baskıların, maruz kaldığımız durumların, yaşamımızın her alanında karşı karşıya kaldığımız ataerkil zihniyetin ve sistemin biz kadınlara olan kirli bakış açısının farkındayız. Feshedildiği açıklanan İstanbul Sözleşmesi de bu bakış açısını gösteren önemli bir etkendir. Sadece yasa üzerinde de olsa biz kadınların yaşam alanlarımızda karşı karşıya kaldığımız ve kalabileceğimiz şiddet ve istismarlar karşısında haklarımızı savunabileceğimizi bize belirten sözleşmenin bir gecede kaldırılması da sistemin ve zihniyetin kadınlara karşı olan bakış açısının bir göstergesidir” dedi. Kendisini istismar edene kimlerin cesaret verdiğini iyi bildiğine değinen Hatun K., “Onlar tam da şu anda İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldırmaya çalışanlardır. Biz kadınlar yaşamın her alanında fiziksel ve psikolojik cinsel istismarlara maruz bırakılıyoruz. Benliğimizi ataerkil zihniyete teslim etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı. Zehra ÖzdilekNuriye Gülmen’e kafesli araçdayatması
Nuriye Gülmen’e kafesli araç dayatması KHK ile görevinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen’in yargılandığı davanın ilk duruşmasına kafes şeklindeki kabinleri olan ring aracına binmeyi kabul etmediği için katılmadığı öğrenildi. OHAL kapsamında çıkarılan KHK ile kamu görevinden ihraç edilen Nuriye Gülmen, 324 gün açlık grevi yapmış, “silahlı terör örgütüne üye olmak” iddiasıyla yargılandığı davada altı yıl üç ay hapis cezası almıştı. Geçen yıl İstanbul Okmeydanı’nda bulunan İdil Kültür Merkezi’ne düzenlenen baskında gözaltına alınan Gülmen, tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmişti. MEKTUP YOLLADICezaevi görevlileriyle yaşadığı tartışmayı gazetemize gönderdiği mektupta anlatan Gülmen, şu ifadeleri kullandı: “O gün, telefon günüydü. Annemle kardeşimin duruşma için İstanbul’a geldiklerini öğrendim. Şaşırdım ve çok sevindim... Kapıda kafes şeklindeki kabinleri olan ringi görünce heyecanım içime sığmayan bir öfkeye dönüştü. Kafes ringe binmeyeceğimi söyledim ve değiştirilmesini istedim. Jandarma komutanı kadın ‘binmezsen binme’ keyfiyetindeydi. Binersen duruşmana gidersin, binmezsen hücrene dönersin. Tek yapabildiği beni duruşmaya gitme hakkımı kullandırmamakla tehdit etmek. Devletin, ‘nedamet getirin’ diye siyasi tutsakların önüne kafesi koyarken kullandığı araçlardan biri o. Tartışma sonuç vermedi. İlk duruşmama katılamadım.” İkinci duruşma 9 Nisan’da Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görülecek. Zehra ÖzdilekProf. Dr. Kamil Yılmaz: 83 milyon fakirleşecek
Prof. Dr. Kamil Yılmaz: 83 milyon fakirleşecek Prof. Dr. Kamil Yılmaz: 83 milyonluk Türkiye, TCMB Başkanı’nın görevden alınmasıyla daha da fakirleşecek. TCMB’nin politika bağımsızlığı hükümet tarafından tanınmadan ne yerli ne de yabancı yatırımcıyı TL varlıklara yatırım yapmak konusunda ikna etmek mümkün değildir. Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nden Prof. Dr. Kamil Yılmaz, enflasyon, kur, faiz, işsizlik, büyüme gibi temel verilerde ve piyasalarda oynaklığın çok yüksek olacağı bir döneme girildiğini vurgulayarak TL’nin korumasız kalacağını, kur artışının kaçınılmaz olacağını söyledi.Yılmaz, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Naci Ağbal’ın Cumhurbaşkanı kararıyla görevden alınmasıyla ülke ekonomisinin bir anda belirsizliğin ve oynaklığın tavan yaptığı düşük büyüme ve yüksek enflasyon ortamına savrulduğunu ifade etti. “Yabancı yatırımcı AKP iktidarda olduğu sürece Türk varlıklara yatırım yapmak konusunda isteksiz olacak” diyen Prof. Dr. Kamil Yılmaz ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.MERKEZ’E GÜVEN KAYBOLDU- TCMB Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Merkez Bankası Başkanı’nın Cumhurbaşkanı tarafından atanmasında sadece 4.5 ay sonra görevden alınması, bunun son 20 ayda 3. kez gerçekleşmiş olması para politikasından sorumlu ve bir anlamda mali piyasalara yön veren Merkez Bankası’na olan güvenin tamamen kaybolmasına yol açtı. Ancak, bu karar hükümetin ekonomi politikalarına karşı da çok ciddi bir güven erozyonuna yola açtı. Piyasalar hükümetin gerektiğinde 1989’dan bu yana yürürlükte olan serbest kambiyo rejimini sonlandırabileceğini, sermaye hareketlerine kısıtlamalar getirebileceğini düşünecek noktaya geldi. Bu yüzden, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan bugün liberal kambiyo rejiminden dönülmeyeceği konusunda bir açıklama yapma gereğini hissetti. Merkez Bankası başkanı değişikliği kararıyla Cumhurbaşkanı’nın danışmanlarının yetkinliği konusunda çok ciddi soru işaretleri ortaya çıkmıştır. Naci Ağbal’ın TCMB yönetiminde attığı doğru adımlarla birlikte yerli ve yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine tekrar güven duyduğu bir ortam yaratılmıştı. Son haftalarda gelen veriler ve TCMB’nin 200 baz puanlık faiz artırımı kararı sonrasında TCMB’nin enflasyonu yıl sonunda yüzde 10’a yakın bir seviyeye çekebileceği beklentisi artmıştı. Faiz artışlarına rağmen ekonominin son dönemde gösterdiği performans da yıl sonu büyüme beklentilerinin yukarı, yüzde 4-5 aralığına revize edilmesine yol açmıştı. TCMB’nin yılın son çeyreğine doğru enflasyondaki düşüşle birlikte faizi kademeli olarak aşağıya çekmesi büyümeyi daha da güçlendirebilecek bir faktördü. - Bu karar nelere yol açabilir?Hal böyleyken, alınan bu kararla ülke ekonomisi yüksek büyüme ve görece düşük enflasyon patikasından bir anda belirsizliğin ve oynaklığın tavan yaptığı düşük büyüme ve yüksek enflasyon ortamına savrulmuş oldu. Aslında bu kararla birlikte hükümet kendi ayağına kurşun sıkmış oldu. Yüzde 14’ün altına inmiş olan 10 yıllık devlet tahvili faizi Pazartesi itibarıyla yüzde 18-19 arasına çıktı. Geçtiğimiz hafta 290’a kadar düşmüş olan kredi temerrüt takası (CDS) 460’ı geçti. Yıl sonuna dönük bütün beklentiler kötüye dönmüş durumda. Bir hükümet seçime daha iki yıl varken nasıl olur da ekonomi politikasında bu kadar büyük yanlış bir karar alabilir. Bunu anlamak mümkün değil.POLİTİKA FAİZİ SİYASİ SAİKLERLE BELİRLENMEZ- Şu anda ekonominin tek sorunu faiz mi, asıl halledilmesi gereken sorunlar nelerdir?Para politikasının temel politika aracı gecelik ya da haftalık faizdir. Dünyanın her ülkesinde merkez bankasının politika faizi kararı çok önemli bir gündem maddesidir. Politika faizi siyasi saiklerle belirlenmez, tamamen ekonomik verilerin ülke gerçeklerini yansıtan modeller çerçevesinde değerlendirilmesi sonucunda konunun uzmanı olan kişilerin oluşturduğu para politikası kurulu ya da onun muadili tarafından belirlenir. Merkez bankası özellikle bankalar arası piyasada geçerli olan faizlerde değişiklik yaptığı zaman bu değişikliğin aktarım mekanizması aracılığıyla aylık, üç aylık, yıllık ve daha uzun vadede faiz oranlarına da yansıması beklenir. Faiz oranlarındaki artışın toplam talebin büyümesini yavaşlatarak enflasyonu kontrol altına alması beklenir. Ekonomik teknik bir konu olarak faiz kararı uzmanlar tarafından tartışılabilir. Ancak merkez bankası politika faizi kararının ülkeyi yöneten siyasiler tarafından tartışılmasına, eleştirilmesine çok sık rastladığımız bir konu değildir. Ne yazık ki Türkiye’deki durum böyle değildir. 2010 sonrası dönemde AKP iktidarında Başbakan ve sonradan Cumhurbaşkanı faiz kararlarını doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olagelmiştir. İşin vahametini da artıran sorun ise Cumhurbaşkanı’nın para politikasının tamamen teknik bir konu olduğunu bir kenara bırakıp reel faizin sıfır olması gerektiğine olan inancını her vesileyle paylaşmasıdır. Enflasyonun kontrol altına alınması için merkez bankasının politika faizini artırması gerektiği konusunda diplomasını hakkıyla almış bütün iktisatçılar hem fikirdir. Ancak Cumhurbaşkanı’nın danışmanlarının kendisinin sürekli vurguladığı “faiz sebeptir, enflasyon sonuç; faizi düşürürseniz enflasyon düşer” önermesinin yanlışlığı konusunda kendisini ikna edemedikleri açıktır. Bu yanlış önermenin ülke siyasetinin en üst düzeyinde sorgulanamaz bir doğru olarak algılanması yüzünden 21. yüzyılın 21. yılında 83 milyonun refahı tehlikeye atılmaktadır. ARTIK YATIRIMCIYI İKNA ETMEK ZOR- Bu saatten sonra yerlileri TL’ye dönüşe ikna etmek, yabancı yatırımcıyı çekmek mümkün olabilecek mi? Burada hangi adımlar atılmalı?TCMB Başkanı’nın Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevden alınamayacağına dair bir yasa geçirmeden, kısacası TCMB’nin politika bağımsızlığı hükümet tarafından tanınmadan ne yerli ne de yabancı yatırımcıyı ikna etmek mümkün değildir. Tabi, bu arada yeni atanan başkanın da görevden alınması, yerine bu işi hakkıyla yapacak bir iktisatçı atanmalıdır. Son aylarda eski Başkan Ağbal’ın uygulamalarına güven duyup da Türk Lirası varlıklarda pozisyon açan yabancı yatırımcının görevden alma kararı sonrasında zarar etmesi kaçınılmazdır. Bu yatırımcılar geçmişte Berat Albayrak dönemindeki uygulamalardan dolayı epey zarar etmişlerdi. Bu son karar sonrasında da büyük zararlar etmeleri kaçınılmazdır. “Evet, ne güzel, ülkemizi sömürmelerine izin vermeyeceğiz’ gibi bir slogan atıp yolumuza devam edebiliriz diye düşünenler çıkabilir. Ancak AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin yabancı sermaye bağımlılığı fazlasıyla artmıştır. 2003 sonrasında Türkiye’nin hızlı büyüdüğü dönemlerde büyümeyi yabancı sermaye finanse etmiştir. Yabancı yatırımcıların bu son karardan sonra AKP iktidarda olduğu sürece Türk varlıklara yatırım yapmak konusunda isteksiz olacakları açıktır. Bundan sonra yabancı yatırımcı çekmek konusundaki sıkıntıları dikkate alırsak, özel sektör ve kamunun dış borcunu çevirmek nasıl mümkün olacaktır? Yabancı sermaye girişi olmadan kronik cari açık veren bir ülke olan Türkiye yüksek büyümesini nasıl finanse edecektir? Umarım hükümetin bu sorulara verecek cevabı vardır. 83 MİLYON FAKİRLEŞECEK- Ekonomideki gelişmeler, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi, HDP’nin kapatılma davası gibi gelişmeler, yerli ve yabancı yatırımcıda nasıl bir algı yaratıyor?Son bir haftadaki gelişmeler, hükümetin hukuk, insan hakları ve ekonomi alanında yaptığını iddia ettiği reformlarla çelişiyor. Hangisi gerçek diye soruyor insanlar, yerli ve yabancı yatırımcılar. Bunun arkasında erken seçim senaryosu mu var diye soruyorlar. Merkez sağda olmak konusunda çok ısrarcı olan bir partinin, bir anda Kürtlerin, kadınların ve gençlerin oylarını yok sayıp milliyetçi ve dinci aşırı sağ oyları garantiye almak için yaptığı hamlenin seçimi kaybetmek anlamına geleceğini nasıl görmediğini merak ediyorlar. “Ekonomik reformlar” konusuna gelince, 10 gün önce açıklanan bir dizi düzenlemeyi ekonomik reform paketi olarak sunan hükümet belirli bir kamuoyu yaratabileceğini sandı. Ancak açıklananlar farklı sektörleri ilgilendiren bir dizi düzenlemelerden ve temennilerden öte bir şey değil; bunu bir ekonomik reform paket olarak adlandırabilmek mümkün değil. Ona rağmen hükümet reform diyor bu düzenlemelere ve verimliliği arttıracağını, şirketleri daha rekabetçi yapacağını iddia ediyor. Aradan bir hafta geçiyor, cuma gecesi açıklanan bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle TCMB başkanı görevden alınıyor ve bunun üzerine Pazartesi kurlarda bir gün içinde 75 kuruş artışa yol açıyor, ve şirketlerin sırtındaki dış borç yükünü bir anda 180 milyar lira artırıyorsunuz. Bu kararın sonucu olarak 10 yıllık tahvil faiz oranını bir çırpıda yüzde 14’ten yüzde yüzde 18’e çıkarıp kamunun borç yükünün daha hızlı artmasına yol açıyorsunuz. Kurdaki artışın üretici ve tüketici fiyatlarında yaratacağı ek enflasyonu da hep birlikte önümüzdeki aylarda göreceğiz. Geliri ve serveti tamamen döviz cinsi olanlar hariç 83 milyonluk Türkiye bu kararla daha da fakirleşecek. Sabit ve dar gelirlilerin geçim sıkıntısı daha da ağırlaşacak. 220 MİLYAR DOLAR KAYNAK LAZIM- Türkiye ekonomisi ile ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz, şu anda en kırılgan noktalar hangileri?Şu anda Türkiye ekonomisi yükselen pazar ekonomileri arasında en kırılgan ekonomilerden birisi. Bu kararla birlikte Türkiye yıllardır bir arada anıldığı Güney Afrika, Brezilya, Rusya ve Meksika gibi yükselen Pazar ekonomilerinden negatif bir şekilde ayrışıp enflasyon ve ekonomik belirsizliğin çok daha yüksek olduğu Arjantin’e benzemeye başlıyor. Dış borç stoku Türkiye’nin kırılganlığını arttırıyor. 435 milyar dolar toplam dış borcun 190 milyar doları bir yıl içinde ödenmesi ya da çevrilmesi gerekiyor. Bu çalkantıyla birlikte beklentilerin kötüleşmesi ve yabancı yatırımcı ve bankaların Türkiye pozisyonlarının kapatmaya başlamasıyla birlikte bu borcun çevrilmesinde önemli sıkıntılar baş gösterecektir. Bir de buna Cocvid-19 döneminde turizmin yediği darbenin de sonucu olarak artan cari açığın finansmanını eklendiğimizde 2021’de 220 milyar dolara yakın kaynağın sağlanmasında yaşanacak sorunlar Türkiye’nin kırılganlığını arttıracaktır.2020 yılında izlenen yanlış politikalarla TCMB’nin rezervlerinin eritilmiş olması başlı başına bir kırılganlık yaratıyor. Gerektiğinde piyasalara müdahale edebileceği kendi döviz rezervi olmayan bir merkez bankasının piyasalara müdahaleleri her zaman yetersiz kalacaktır. Bu da kurda olabilecek bir sıçramanın boyutunu daha da arttıracaktır. Bankacılık sektörünün geçtiğimiz yıl Covid-19’a karşı mücadele amacıyla, hükümetin isteği doğrultusunda ve özellikle kamu bankalarının öncülüğünde verdiği kredilerin ekonomide olumsuz gelişmeler karşısında geri dönüşünde zorluk yaşanması kaçınılmaz. TL KORUMASIZ KALACAK, KUR ARTACAK- Yıl sonu enflasyon, kur, faiz, işsizlik, ekonomik büyüme konusunda öngörüleriniz neler?Şu anda bütün bu temel verilerde ve piyasalarda oynaklığın çok yüksek olacağı bir döneme giriyoruz. Bu temel verilerle ilgili beklentilerde olumsuz yönde değişiklik olacağı kesin. Ancak bir-iki günlük gelişmelere bakıp rakamsal olarak kesin bir öngörüde bulunmak çok zor. Geçen yıl ekonomideki yanlış kararların arkasında eski Hazine ve Maliye Bakanı olduğu düşünülüyordu ve onun gitmesiyle ve Naci Ağbal’ın Merkez Bankası başkanı olmasıyla bir ölçüde ekonomi politikalarının sürdürülebilir olduğu bir döneme girildiği düşünüldü. Ancak son kararla birlikte Merkez Bankası’nın faiz oranını Cumhurbaşkanı’nın izni olmadan arttıramayacağı bir durum söz konusu ve böyle bir durumda da TL’nin korunmasız kalacağı aşikar ve bu durumda kurun artması kaçınılmaz gözüküyor. Atanan yeni başkanın köşe yazılarından para politikası ve faiz konusunda Cumhurbaşkanı’ndan farklı düşünmediğini buna eklediğimizde kurla ilgili beklentilerde olumlu düşünmek zor oluyor. Ancak bu kararla birlikte artık ekonomide rasyonel kararların alınmasının ancak seçimlerden sonra bir iktidar değişikliğiyle mümkün olabileceğini düşünenlerin sayısı artıyor. Seçimlere iki yıl kaldığını düşünürsek bu oldukça uzun bir süre. Şehriban Kıraç