Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Monday, 04.21.2025, 02:20 AM (GMT)

News - Haberler

Vitrindekiler...

Vitrindekiler... Cumhuriyet Kitap Dergi, çeşitli alanlardan yayımlanmış kitaplara ilişkin yetkin bir seçki sunmayı sürdürüyor... /Archive/2021/3/19/170220515-ic1.jpgSandım ki Göğün Cennet / Feridun Andaç / Eksik Parça Yay. / 416 s.Feridun Andaç’ın Kaplıcada Son Yaz üçlemesi, bir yere, bir zamana ve bir döneme bakışın anlatısı. Yaşanan zamanlarla akıp giden günlerin kesişme noktalarında buluşan insanların öyküsü… Değişen, dönüşen her şeye tanıklığı içeren İğdebeli Hoca’nın yalnızlığında, ülkenin yakın dönemine bakışla başlayan öykü, yurdun en ücra köşesindeki Kaplıca’ya, oradan yaşanan dünyanın sessizliğine uzanıyor. 1960’ların Türkiye’sinden günümüze süregelen insan/dönem manzaraları… Çalkantılı yıllar… Üçlemenin ilk kitabı Sandım ki Göğün Cennet; içinden geçilen iyi zamanların, kötü zamanların öyküsü. Savrulmaları, geçişleri, kendi olma derdindeki insanların varoluşlarını bir araya getiriyor.. Yaşanan alacakaranlıktan kendi arayışlarına çıkan Kerem ile Aslı’nın, hep kendileri olan Ömer ile Neclâ’nın, yaratıcı yalnızlıklarındaki Şair ile İğdebeli Hoca’nın, yaşadığı kentte sıkışıp kalmış Muharrem ile aidiyetinin, Anlatıcı’nın sesinin yalnızlığındaki arayış ve sürükleniş öyküleri./Archive/2021/3/19/170229281-ic2.jpgTürkçe İbadet / Cemil Kılıç / Kırmızı Kedi Yay. / 180 s.İslam Bu, İslama Kurulan Pusu, Cami ve Siyaset kitapları da bulunan Cemil Kılıç’ın bilimsel verilere de dayanan yeni kitabı Türkçe İbadet, “Müslüman Halkların Anadilde İbadet Hakkı”, “Arapça Ezan Meselesi”, “Kuran’daki Surelerin Türkçeleri Üzerine”, “Türkçe Hutbe” konularını işliyor. İmam Hatip ve ardından İlahiyat Fakültesi eğitiminin ardından Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimi almış Cemil Kılıç, incelemesinde yetkin bir kaynakça da sunuyor./Archive/2021/3/19/170243015-ic3.jpgHatırlıyor Musun? / Ayşe Reisoğlu / Yeni İnsan Yayınevi / 168 s.Almanya’da dünyaya gelen ve elli sekiz yıldır Türkiye’de yaşayan Ayşe Reisoğlu, geçmiş yıllarla ilgili anılarını, evliliğini, ilerleyen yıllarda profesör olan eşi Seza Reisoğlu’nun akademik yaşamını, Türkiye’deki yaşamı, kültürü artık Türkleşmiş bir Alman’ın gözünden anlatıyor. Almanya ve Türkiye’nin bir kadın gözünden yakın tarihi de niteliğindeki kitabında; yazar bir Alman olarak doğduktan sonra Türkiye’ye yerleşmesinin yol açtığı kültür karmaşası ve bu zorlukların üstesinden nasıl geldiğini başka başka şehirlere ve ülkelere de yolculuklar eşliğinde aktarıyor./Archive/2021/3/19/170256421-ic4.jpgHoca - Baba - Amca - Ben / Murat Uyurkulak / Can Yay. / 160 s.Kitap, Uyurkulak’ın 2017-2020 arası yazdığı öyküleri bir araya getiriyor. Kitaba ismini veren ilk bölümde dört karakter üzerinden anlatılan hikâyeler yer alıyor. Karakterlerden üçü, anarşistlikten komünistliğe uzanan muhtelif muhalif tonları olan üç alkolik. Gururlu, dürüst, yoksul, dışarıdan bakıldığında “kaybeden” diyebileceğiniz, yaşam, memleket, dünya ve insanlar hakkında söyleyecek bolca sözleri olan, entelektüel karakterler. Rakıları, muhabbetleri, şehirleri ve ufaktan yaşadıkları gönül maceralarıyla her şeye karşın kendileriyle barışık ve eğlenceli insanlar. İkinci bölüm “Tuhaf Şahıslar Albümü”ndeyse ilginç karşılaşmalar, anekdot ile anılar ve kimini okurların yakından tanıdığı çeşitli figürlerin dokunaklı portreleri yer alıyor./Archive/2021/3/19/170319077-ic5.jpgModernizm Kavramı ve Türkiye’de Modernist Sanatın Doğuşu / Ali Artun / İletişim Yay. / 371 s.İncelemesinde 1848 Devrimi’nden kolonyalizme birçok durağa uğrayan Artun, modernlikle modernizm arasındaki farka da dikkat çekerek, Türkiye’de modernist sanatın doğuşunu dünyadaki tarihiyle ilişkili olarak ele alıyor. Tarihle sanatı iç içe geçiren bu kitapta Ali Artun, sanatı kavrama yolunda adımlar atmak isteyenlere kılavuzluk ediyor. “Estetik modernizm” kavramına ve post-kolonyal çağdaş tarihyazımına değindikten sonra bu birikime bir pencere açıyor. Sonra da Tu¨rkiye’deki kalıplaşmış sanat tarihi anlatısını irdeleyerek, modernist kırılma ve sanatın özerkleşme su¨recini esas alan çağdaş bir tarih tezi geliştiriyor. Gu¨nu¨mu¨zde geçerli olan tu¨m sanat, modernizmle ilgisi u¨zerinden kendini tanımlıyor./Archive/2021/3/19/170334686-ic6.jpgSeni Yazdım - ‘Bir Otizm Hikayesi’ / Filiz Serin / Gece Kitaplığı / 200 s.Dicle’nin kıyısındayız. Güneydoğunun nazlı gelini kıvrılırken yatağında, ellerim onları ölümsüzleştirmekle meşgul. Bu dakikalarda Dicle uzaktan bakıyor ve gururla gülümsüyor. Çünkü bugün bir sevgiye daha tanıklık ediyor. Annesi sadece Caner’in sesini duyuyor. Duygular dize geliyor. Tarih kulaklarımıza fısıldarken serin serin, bir tarih daha yazılıyor. Tarihin inkar edemediği tek şey ise yine sahnede: Sevgi! Seni Yazdım-Bir Otizm Hikâyesi, Filiz Serin’den çarpıcı bir sevgi öyküsü./Archive/2021/3/19/170347608-ic7.jpgVarolma Anıları / Virginia Woolf / Çev.: İlknur Özdemir / Sia Kitap / 256 s.Woolf’un tanımladığı gibi, ‘varoluş anları’, bireyin bilinçli yaşamının çoğuna egemen olan ve o anların içinde koruyucu bir örtü ile gerçeklikten ayrılan ‘yokluk’ durumlarının aksine, bireyin gerçeklik hissini tattığı anlardır. Varoluş anları, yaşanılan şokun, yapılan keşiflerin ya da aydınlanma anlarının sonucunda yaşanabilir. Virginia Woolf’un hayattayken yayımlatmadığı, ölümünden sonra terekesinde bulunan, gençliğinden başlayarak kaydettiği anıları, aileyle ilgili notları ve otobiyografik yazılarının toplandığı Varolma Anları, ölümünden sonra yayımlanan en önemli kitaplarından biri./Archive/2021/3/19/170402702-ic8.jpgDikbaşlılar - Bilimi ve Dünyayı Değiştiren 52 Kadın / Rachel Swaby / Çev.: Akın Emre Pilgir / Koç Üniversitesi Yay. / 312 s.Virginia Apgar’dan Barbara McClintock’a, Chien-Shiung Wu’dan Sophie Kowalevski’ye, Hedy Lamarr’a… Rachel Swaby’nin eğlenceli kaleminden süzülen 52 yaşam öyküsü, bilimi ve dünyayı değiştiren 52 bilim insanı, uğradıkları haksızlıklara ve ayrımcılığa karşı bilime tutunan 52 kadın… Swaby’nin dikbaşlıları bir yandan DNA’nın yapısını çözüyor, doğanın kanunlarını baştan yazıyor ya da yepyeni bir bilim dalı kuruyor; diğer yandan alay ediliyor, görmezden geliniyor ve hakarete uğruyorlar. Ne olursa olsun farklı dönemlerden ve bambaşka coğrafyalardan gelen bu kadınlar başkalarının kanaatlerine değil, bilime inanmaktan asla vazgeçmiyorlar. Bunlar dikbaşlı kadınlar!/Archive/2021/3/19/170423639-ic9.jpgHatça’nın Dünyası / M. Tahir Hatipoğlu / Selvi Yayınevi / 144 s.Kitap; Ege’de öksüz-yetim büyüyen bir genç, cesur, tek sermayesi aklı olan bir kızın başından geçenlerin öyküsü. Ege’nin Nikfer Köyü’nde Hatice isimli bir kız vardır. Onların köyünde Hatice’ye ‘Hatça’ derler. Hatça kız yetim doğmuş, yetim ve öksüz büyümüştür. Hatice anasının karnında iken babası, doğduktan altı ay sonra da anası ölür. Hatipoğlu kitabında; köylü-yoksul kadınların geçmişte nasıl yaşadıklarını, neler çektiklerini, ikinci eş ve çok çocuklu olmanın zorluklarını, sevmeden sevişemeden ömür geçiren kadınların ve yaşadıkları köylerin, 80-100 yıl önceki durumuna dikkat çekiyor. Kısa ömründe, on sekiz yılda dokuz doğum yapan, yüzü bir türlü gülmeyen bir Anadolu kadının yaşamındaki derin kırılmalara tanık ediyor./Archive/2021/3/19/170437702-ic10.jpgCassandra Düğünde / Dorothy Parker / Çev.: Avi Pardo / Yapı Kredi Yay. / 184 s.Üniversite öğrencisi Cassandra Edwards, ikiz kardeşi Judith’in düğününe katılmak üzere aile çiftliğine doğru yola çıkar. Daima öbür yarısı olarak gördüğü Judith’le birlikte, entelektüel anne babasının gözetiminde müzik, edebiyat ve felsefeyle iç içe büyümüş olan Cassandra için burası vazgeçilmez anılarla doludur. Kız kardeşinin ufuktaki düğününü sabote etmeye kararlı olan Cassandra’nın gelişiyle çiftlikte işler çığırından çıkacaktır. Aile nereye kadar bir sığınak, nereden sonra boğucu bir odadır? Dorothy Baker’ın 1962 tarihli romanı evin dışındaki dünyayla yüzleşmeye, aile bağlarına ve özellikle kardeşlere dair sorular soran, unutulmayacak bir roman, trajikomik bir başyapıt./Archive/2021/3/19/170507154-ic11.jpgSuda Ayak İzleri 1,2 - Anılar ve İzdüşümleri / Özdemir Nutku / Türkiye İş Bankası Kültür Yay. / 1280 s.İstanbul’da başlayan, Ankara ve İzmir’de süren yaşamı boyunca çocukluğundan başlayarak tek bir odak noktası vardır Özdemir Nutku’nun; tiyatro. Şiire yöneldiği Ankara yıllarında Mavi Hareketi’nin içinde yer alır. Dönemin en dikkat çeken eleştirmeni ve Devlet Tiyatroları’nın edebi heyet üyesi ve bir dönem başkanı olarak tanınır. Uzun akademik yaşamı boyunca pek çok öğrenci ve oyuncu yetiştirir; dünya tiyatrosundan yaptığı çevirileriyle Türk Tiyatrosu’nun derin yatağını yeni ırmaklarla besler; yönettiği oyunlarla farklı oyunculuk ve sahneleme tekniklerine kapı açar. Almanya ve Amerika’daki tiyatro deneyimlerini kitaplaştırarak tiyatro ufkunun genişlemesine katkıda bulunur. Suda Ayak İzleri, yaşamı boyunca öğrendiği, öğrettiği her şeyi ve hissettiklerini de özgün biçimde paylaştığı bir yaşam dersi, belki de tek perdelik uzun bir oyun./Archive/2021/3/19/170452201-ic12.jpgUzun Günlerin Hasadı / Hasan Onur Kuşkaya / Holden Kitap / 68 s.Kaya’nın dört öyküden oluşan ve yaşamı katı gerçekliğiyle sunan ilk öykü kitabı; Okmeydanı’nın küçük burjuvası, İskandinavya’nın işçisi, Taksim’in sahafı ve insanlık hallerinin gözlemcisi yazarın dört dönemde çıkardığı bir yaşam muhasebesi. Gecekondu mahallesindeki anti-kahraman, kendinden kaçan şair, aşkı bir parkta bırakmış kulak misafiri... Katıldığı bir cenazeden yola çıkarak taşra insanını eleştirirken kendi şehirliliğinin eksikliklerini ortaya koyuyor, konfeksiyon atölyelerinden siyasal mücadelelere bir kentin panoramasını sunuyor. Dünyanın her yerinden gelen üniversite arkadaşlarının kültürleriyle çatışırken işçiliğe soyunuyor ve yalnızlığını imgelerle, şiirlerinin gücüyle ortaya koyuyor. Sahaflara uğrayan Taksim’in insanları çıkıyor sahneye sonra, hayat kadınları, translar, siyasi suçlular arasında bir gezgine dönüşüyor./Archive/2021/3/19/170528545-ic13.jpgMitoloji: Kahramanın Yolculuğu / David Adams Leeming / Çev.: Ilgın Yıldız / Say Yay. / 408 s.Mitoloji: Kahramanın Yolculuğu, birçok kültürün mitlerindeki evrensel temalara vurgu yaparak mitoloji konusuna farklı ve etkili bir yaklaşım sunuyor. James Frazer, C. G. Jung, Karl Kerényi ve alanın önde gelen isimlerinin, mitlerin evrensel anlam arayışımızda bütün toplumlara nasıl hizmet ettiğini gösteren metinlerine yer veren bu antoloji, kahramanın doğumundan sınav ve arayışlarına, düşüş ve yükselişine, ölümüne ve yeniden doğumuna uzanan geniş kapsamlı bir mit araştırması. Leeming, kadın kahraman mitlerinin yanı sıra Navajo, Endonezya, Hint, Çin ve Afrika masallarından örnekler de sunuyor. Cumhuriyet Kitap Eki

Edebiyat ve hikâyat... M. Sadık Aslankara'nın yazısı...

Edebiyat ve hikâyat... M. Sadık Aslankara'nın yazısı... Dinlenip anlatılan, duyulup söylenen, yazılıp okunan, sonuçta bir yolla kurulan her hikâye ediş, görece bir edebiyat biçimidir elbette. Ancak edebiyat dediğimiz estetik ulam, bunlara indirgenemez yine de. /Archive/2021/3/19/165957735-ic1.jpgYAŞAMDAN ROMAN KURMAK, ROMANDAN YAŞAM ÇIKARMAK18 Mart’la 25 Nisan arasında kalan ve Çanakkale Şehitleri’nden Anzak Günü’ne uzanan otuz-kırk gün, 1915’in bu dramatik topraklarında, erguvanların patlayıp şahlanma, şelale halinde akma zamanıdır. Kimileri bu tarihlerde koltuk altında cüzleri, ziyaretçiler arasında gide gele dura koşa bir yandan Gelibolu için menkıbeler uydurur bir yandan da dualar mırıldanıp inayet bekler.Derken erguvanlar sönmeye koyulur, gerçeklikle yüzleşmek için belki de bütün o yanışlarla renklerin, eylemlerin geride kalması ama her birinin kavramsal tortuya dönüşmüş imgeler halinde zihne yerleşmesi gerekir. Bu da soyutlayım, dönüştürüm anlamına geliyor kuşkusuz; böyle olunca bir şeyi anlatmak şurada kalıyor, anlatma hüneriyse alıp başını başka yerlere gidiyor. Edebiyatın nadası işte tam da bu eşikte yaşanıyor.Masamdaki birkaç romana, bu düşünceler eşliğinde göz atalım istiyorum. Hangileri bunlar? Aydın Köksal; Arayış (Toroslu, 2020), Kırmızı Kedi’den Demet Altınyeleklioğlu; Sustum Anne (2019) ve Nurten Yalçın Erüs; Leon Bahar’ı Takdimimdir (2019), Nehir Gencay Divitçioğlu; Müellifler Zamanı (Kanes, 2019), Leyla Draman: Gülistan (Potkal Kitap, 2019).Yazarlar gerçek hayatlara yöneldiğini başta açıklıyor ya da bu, kitabın kapağında belirtiliyor. Bilimci-yazıncı Aydın Köksal, özyaşamöyküsünü, romanla örtüşen “anı-roman” biçemiyle sunuyor. Kendi yaşamına yönelen tek ad olarak Köksal, kimi satırlarını “folklorumuzun parçası” (61) gibi alsa da yapıtların tümü, kapsayıcı dil-mantık yapısıyla üretilmiş anlatılar yine.Demet Altınyeleklioğlu, Sustum Anne’de Şükûfe Nihal’i, kurmacasının temel karakteri alıyor; Nurten Yalçın Erüs, Leon Bahar’ı Takdimimdir’le “Varlık Vergisi sürgünü Leon Bahar’ın” yaşamına yönelip “biyografik roman” koyuyor ortaya. Nehir Gencay Divitçioğlu, Müellifler Zamanı’nda, Halide Edip’i öne çekip kuşaktaşı kimileriyle birlikte işleyerek anlatısını kuruyor.Yaşam öyküsel nitelik taşımasa da hep olgusal yaşamda karşılığı olan kişiler seçiliyor. Her yazar sözlü tarih belgeselini hedeflemiş görünüyor böylece.Ne ki karakterler, yaşam öyküsel veriler ve bunların çevrelemesi, ister istemez okuru sınırlayıp kuşatıyor. Layla Draman, “biyografik roman” olarak nitelese de Gülistan’da yaşamda tanımayan Gülistan’ın Sudan’dan Türkiye’ye uzanan “hikâyesi”, karakterin yaşamöyküsü, okuru görece daha özgür kılıyor.Sonuçta ilk dört yazar, verili konumdaki karakterleri, bunlara dolanık salkım hikâyeleriyle kurmacayı geliştirirken bir şeyleri söyleyip göstermek, anlatmak, paylaşmak, uyarmak, öğretmek vb. bilişsel yanlarla harmanlayıp romanın üzerine ağırlık yükleyebiliyor bir biçimde.Leyla Draman da bunu yapıyor, ancak bilinirlik sergilemeyen karakterleri nedeniyle olgusal kısıtlardan enikonu kurtuluyor okur. Son yıllarda geçmişi bu yolla öğrenip kavramaya yeniden kurmaya dönük iştah, dizilerle atak yaptı belki ama 1980 sonrasının başat eğilimlerinden biri bu.Ancak romanda, okuru yaratıcı kılan diyalektik kuşatıcılık, determinist kavrayışla konserve ediliyor böylece. Soyutlayım, dönüştürüm odaklı alımlanma gücünü yitiren yapıt, o zaman okuru, uslu bir dinleyici gibi alıyor; gazetelerde hikâye edilen, daha çok öğreni merakını karşılayan, böylece etik, dramatik vb. haz üretip popüler habercilikle örtüşen bir yazarlık gölgesi giriyor araya./Archive/2021/3/19/170009313-ic2.jpgBELGE ROMAN, BELGESEL ROMAN“Siyasal roman”, belgeler eşliğinde olayları sıralayan bir anlatıma dayalı yapıt anlamına gelmez. Sözgelimi Kafka romanları siyasal başyapıttır, bunu söylemek gerekmese de. “Belgesel roman” denildiğinde belgelerin soyutlayımı, dönüştürümüyle ortaya çıkan yapıtlar anlaşılır aynı şekilde, oysa “belge roman”, belgelerin sıraya alınıp roman diline uygun düz değiştirimle yansıtılmasıdır.Tanrı-romancının, “halk romancılığı” alt başlığıyla bu ulama alınabilecek pek çok romanı, herhangi artalan açılımına girmeden salt ön yüzüyle okunan, hoşa giden serpintilerle okuru mutlandıran anlatılar haline getirip önümüze bıraktığı söylenebilir.Bu anlayış, yüzyıllardan bu yana işlevsel tutumla üretilen yapıtlarda hep görülüyor. Öyleyse kimi belgesel romanları belge roman olarak almak daha doğru bu nedenle.Dramatik döngüsüyle, melodramatik uçlara açılımıyla böyle bir roman etki sağlasa da estetik açıdan bilimsel-düşünsel temelde kavramsallaşmanın sağlandığı bir roman sanatının öteden beri yine bizimle olduğu unutulmamalı.BİÇİMLENDİRME, YAPILANDIRMA ARAYIŞLARITadeusz Borowski, Bizim Burada Auschwitz’te ve Diğer Öyküler (Çev.: Seda Köycü, Alakarga, 2019) adlı yapıtında, Halide Edip’in Türkün Ateşle İmtihanı’nda (1962) sergilediği yaşam deneyiminden damıtılan yazarlık hüneri benzeri hikâye edişle örtüşen bir kavrayışla yaşadıklarını doğrudan anlatmaya kilitli öyküler toplamı getiriyor denebilir.Yaşadığı kahırlı acılarla otuzuna varmadan intihar eden şair, yazar Tadeusz Borowski, toplama kamplarının ağır koşullarında insanların sınıfsal tutumunu da ortaya dökebiliyor. Yapıta eklediği farklı sözlük kavramsal açılımını gösteriyor onun.Sonuçta Auschwitz odaklı, sıra dışı bir yansıtım. Borowski gibi kuşkusuz öteki yazarlar da okunmayı hak ediyor. Ama her hikâyat edebiyat olamıyor.www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

‘Yazarlık yapıştırma bıyık değildir!’Ülkerİnce'nin yazısı...

‘Yazarlık yapıştırma bıyık değildir!’ Ülker İnce'nin yazısı... “Yukarıdaki cümle Salah Birsel’e ait. Yazarlık öyle takma bıyık gibi iğreti, takılıp çıkarılacak bir şey değildir, insanın hamurunda olan bir şeydir anlamında söylüyor bunu. Ben de bu anlamda bu sözü Gelirken Ekmek Al adlı öykü kitabının yazarı Şermin Yaşar’a yakıştırdım. Kitapta, dünyanın yüzlerce ülkesinde, o ülkelerin kalabalık ailelerle dolu milyonlarca köşesinde hiç tanımadığımız insanların, milyonlarca farklı biçimde yaşadıkları şeyler anlatılıyor. Onların hepsinin öyküleri bunlar. Bir başka deyişle, havasız yaşayan insanların öyküsü.” /Archive/2021/3/19/165815752-ic1.jpgHavasız yaşanır mı? Şermin Yaşar’ın Gelirken Ekmek Al isimli kitabındaki öyküleri okuyunca yaşandığını görüyorsunuz. Öykü kahramanları havasız yaşayabiliyorlar çünkü hayatta kalma güdüleri o kadar güçlü ki, en olumsuz koşullarda bile ne yapıp edip kendilerine bir hava deliği açmayı başarıyorlar. Çok zekice ve hayran olunası bir biçimde hem de.Ama Şermin Yaşar bu kitabı, bakın insanlar ne büyük baskılar altında, ne büyük mutsuzluklar, yoksulluklar, yoksunluklar, çaresizlikler içinde yaşıyor, demek için yazmamış, “Gelirken Ekmek al” demenin ne büyük bir mutluluk, ne büyük bir mucize olduğunu, her şeyin tıkırında gittiğine işaret ettiğini anlatmak için yazmış. O yüzden öykülerden dışarı taşan canlılık, yaşama isteği ısısı okuru da içine alıyor, o yüzden o ağır öyküleri hafif bir ruh haliyle okuyorsunuz.BÜYÜK AİLELER, DEMİR YASALAR!Öykülerde en başta aileler var, bilmem ne ailesi, bilmem ne oğulları gibi, daha sonra anneler, babalar var, oğullar, kızlar, gelinler damatlar var, dayılar, amcalar, teyze ve halalar var, yengeler, enişteler, eltiler, görümceler, kayınlar var. Büyük, kalabalık ve sandık gibi sımsıkı kapalı aileler var, onların demir yasaları var. Hiç kimsenin söz hakkı yok. Söz hakkı varmış gibi görünenlerin de bir zamanlar hiç söz hakkı olmamış.Peki o zaman kimin söz hakkı var? Hiç kimsenin. Hepsi hayatın elinde birer oyuncak. Atılıp tutulmuşlar, hala da atılıp tutuluyorlar. İyilik, kötülük, dostluk, düşmanlık, sadakat, ihanet, merhamet, acımasızlık, dürüstlük, üçkağıtçılık hepsi onlarda, “insanlıkları bir gelmiş bir gitmiş yıllarca”.Hayat nasıl su gibi, durmamacasına akıp gidiyorsa metindeki insanların hayatları da öyle, hızla akıp gidiyor. Öykü metinleri de aynen öyle, hızla akıp gidiyor, hiç durup geriye bakan yok, ölen ölüyor, kalan kalıyor, tıpkı hayattaki gibi. Yazarın anlatım tarzının, okura algılatmak istediği gerçekle çok örtüştüğünü söylemek istiyorum./Archive/2021/3/19/165825376-kapakic2.jpgYETER Kİ HAYAT DURMASIN!Öykü kişileri genelde hızla akan hayata ayak uydurmaya çalışıyorlar. Onlara göre hayat akmalıdır, bu akışa engel olmak, işleyebilecekleri en büyük günahtır. Engel olmamak için her şeye katlanabilirler, sevmedikleri kadınlar ya da erkeklerle evlenebilirler, sevmedikleri işleri yapabilirler, sevmedikleri insanlara katlanabilirler. Yeter ki hayat durmasın. Oysa biz hayatı durdurmadan içine bakılamayacağını biliriz, yazarların, sanatçıların, bilim adamlarının, felsefecilerin hayatı durdurmak zorunda olduklarını, hayatı durdurmadan içini göremeyeceklerini biliriz. Öyküdeki insanlar arasında böylesi hiç yok, hayatı anlamaya çalışmak diye bir şey yok.Payına düşen hayat neyse onların çoğu onu yaşıyor ama aralarında tek tük de olsa, kendi hayatı yerine taklit, özenti bir hayat yaşamaya çalışanlar da var. Onlar o kadar sevimsiz ki onların yanında ötekiler, kötü şeyler de yapsalar, yalnızca hayatta kalma içgüdüsüyle, kendilerine bir hava deliği açmak için yaptıkları için çok sevimli görünüyorlar.Örneğin, iki günlüğüne ziyarete gelen kayınvalidesiyle kayınpederini kahvaltı masasına buyur ederken, belki de “Nasıl oturmak istersiniz,” diye sorması beklenirken, “Siz şöyle buyurun, siz böyle oturun,” diyerek yer gösteren gelin Filiz öylesine sevimsiz geliyor ki bize. Ya da insanların teknoloji düşkünlüğünü sömüren, onlara her çıkan yeni ürünü satarak köşeyi dönen, hava kirliliğiymiş, çevrenin yok edilmesiymiş, hiç bunlara aldırmadan her yeni teknoloji ürününü onlara sevdiren açıkgöz tüccar öyle sevimsiz ki.‘DUYGULARI HİSSETTİREN BİR YAZAR’Şermin Yaşar’ın yazış tarzında beni en çok etkileyen şeyi söylemeye geldi sıra şimdi. Duyguları doğrudan anlatmaması. Öykü kahramanları, başlarına gelen çok acı verici olaylar karşısında sanki hiçbir şey hissetmez çünkü onların duyguları asla doğrudan betimlenmez, onun yerine küçücük bir ayrıntıyla o acıyı okurun hissetmesi sağlanır.Ne demek istediğimi tam anlatabilmek için size Dostoyevski’den aklımda kalmış bir örnek vereceğim. Dostoyevski’nin bir kahramanı, çılgınca sevdiği kadını kaybettiği zaman günlerce evden çıkmaz, sonra bir gün sokağa çıktığında sanki gözleri kör olmuş gibidir, hiçbir şey görmez, herkese çarpa çarpa yürümeye başlar.Yazar o adamın duygusunu tanımlamaz, belki tanımlamaya çalışsaydı, okur o gevezelikleri bir “tanımlama, betimleme” olarak okuyacaktı. Ama kör olmadığı halde hiçbir şey göremeyen, sokakta, herkese çarpa çarpa yürüyen adamın ne durumda olduğunu okur hemen anlar, kendisine daha başka bir şeyin anlatılmasına gerek yoktur. Şermin Yaşar’ın bazı öykülerini bitirdiğim zaman, ağlamamak için durdum, burnumu çektim.Bir de Nazım Hikmet’in ünlü bir dizesi vardır, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?” diye. (Aslında o daha önce Lunarçarski’nin Renoir için kullandığı bir sözdür: “Mutluluğun resmini yapan adam,” demiştir.) İşte Şermin Yaşar, “Bize Bi Çay” öyküsünde mutluluğun resmini öyle güzel çizmiş ki. O mutluluk katiyen parayla pulla, hiçbir şeyle olmaz.Gelirken Ekmek Al / Şermin Yaşar / Doğan Kitap / 196 s. Ülker İnce

OscarÖdülleri'nde yeni karar: Katılımcıların istekleri kabul edilmedi

Oscar Ödülleri'nde yeni karar: Katılımcıların istekleri kabul edilmedi Yapımcılar, 2021 Oscar ödül töreninin Perşembe günü, yüz yüze ve Zoom uygulaması kullanılmadan gerçekleştirileceğini duyurdu. Covid-19 önlemleri kapsamında, sadece adaylar, sunucular ve davetlilerin katılacağı törende tüm katılımcıların Covid-19 testine tabi tutulacağı da belirtildi. Oscar ödül töreni yapımcıları, törenin yapılacağı alana Zoom uygulaması üzerinden görüntülü olarak bağlanma isteklerine olumsuz yanıt verdi. Yapımcılardan Steven Soderbergh, Jesse Collins ve Stacey Sher tarafından 200'den fazla adaya gönderilen mesajda, “Tören için Zoom seçeneği olmayacak” ifadeleri yer aldı.Yapımcılar tarafından yapılan açıklamada, 25 Nisan'da gerçekleştirilmesi planlanan törenin, ABD'nin Los Angeles kentinde bulunan Union Tren İstasyonu'nda yüz yüze gerçekleştirileceği ve Zoom üzerinden canlı katılım olmayacağı belirtildi.COVID-19 SAHA GÜVENLİK EKİBİ DE GÖREV ALACAKÖte yandan yeni tip koronavirüs (Covid-19) önlemleri kapsamında, sadece adaylar, sunucular ve davetlilerin katılacağı törende, tüm katılımcıların Covid-19 testine tabi tutulacağı belirtildi. Açıklamada ayrıca tören esnasında bir Covid-19 güvenlik ekibinin de sahada olacağı bilgisi paylaşıldı.Yapımcılar, adayların ve misafirlerin Union Tren İstasyonu'nda bulunan geniş avluda toplanacağını, gösterinin diğer kısımlarının ise alandan yaklaşık 13 kilometre uzakllıkta bulunan Dolby Tiyatrosu'nda canlı olarak sergileneceğini aktardı.Kaynak: Sputnik cumhuriyet.com.tr

Ali Erbaş'tan 'yeni meal' mesajı

Ali Erbaş'tan 'yeni meal' mesajı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "Günümüz insanının aklına, kalbine, idrakine hitap eden bir meal çalışmasına çok ihtiyaç var" ifadesini kullandı. Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Erbaş, Din İşleri Yüksek Kurulunca Kur'an-ı Kerim meallerinin geliştirilmesi amacıyla çevrim içi olarak düzenlenen "Meallerde Geliştirilmeye Açık Alanlar Çalıştayı"nın kapanış programına katıldı.Programda konuşan Erbaş, çalıştay boyunca yetkin hocaların önemli konularda sunum yaptığını belirterek, "Bu tebliğ ve müzakerelerden çok faydalı sonuçlar çıkacağını ümit ediyorum. En kısa zamanda bu yoğun çalışmaların neticesini görmeyi arzu ediyorum" diye konuştu.Çalıştayda yeni bir meal hazırlıklarının yapıldığını bildiren Erbaş, şöyle devam etti:"Günümüz insanının aklına, kalbine, idrakine hitap eden bir meal çalışmasına çok ihtiyaç var. Günümüz insanı Kur'an’ın mesajları ile ilişkisini önemli oranda mealler üzerinden kuruyor. Dolayısıyla bugün mevcut meallerin ötesinde, okuyucuya Kur'an-ı Hakim'in mesajlarını doğru ve anlaşılabilir bir yöntemle, akıcı ve yormayan bir üslupla, meal kavramının malul olduğu anlam kaybını mümkün mertebe en aza indirecek şekilde bir çalışma elzem hale gelmiştir."Bugün sayıları yüzleri bulan meal-tercüme eserlerin bulunduğunu ifade eden Başkan Erbaş, "Bugün Diyanet İşleri Başkanlığımıza, İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerimize düşen görev, Kur'an tercümeleri ile ilgili örnek bir çalışmayı ortaya koymaktır. Bu çalışma, aynı zamanda şimdiden bundan sonra yapılacak bütün meal çalışmaları için her açıdan bir standart oluşturacak, nitelik zemini haline gelecek ve rehberlik edecek düzeyde olmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.Eserlerin emek verildiği oranda kalıcı olacağına dikkati çeken Erbaş, çalıştayda emeği geçenlere teşekkür etti.Kapanış programına, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Abdurrahman Haçkalı, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı İbrahim Hilmi Karslı, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri ve kurul uzmanları ile birçok üniversiteden akademisyenler katıldı. AA

DSÖ’den AstraZeneca aşısınıkullanmaçağrısı

DSÖ’den AstraZeneca aşısını kullanma çağrısı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, ilaç şirketi AstraZeneca’nın Covid-19’a karşı geliştirdiği aşının faydalarının zararlarından daha çok olduğunu belirterek, ülkelere AstraZeneca aşısını kullanma çağrısında bulundu. Oxford Üniversitesi ve AstraZeneca tarafından geliştirilen Covid-19 aşısının kan pıhtılaşmasına neden olduğu şüphesi ile 20’den fazla ülkede tedbir amaçlı kullanımı askıya alınmış, Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ise aşının "güvenli ve etkili" olduğunu açıklamıştı. EMA tarafından yapılan açıklamanın ardından aralarında İtalya, Almanya, Hollanda, İspanya, Fransa’nın da bulunduğu bazı ülkelerde aşının kullanımı tekrar başlarken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bugünkü toplantısında AstraZeneca aşısınıa ilişkin güvenlik konusunu ele aldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Küresel Aşı Güvenliği Danışma Komitesi’nin Oxford-AstraZeneca aşısı olan bazı kişilerde kan pıhtıları hakkındaki verileri gözden geçirmek için toplandığını hatırlatan DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, "Komite, Oxford-AstraZeneca aşısının uygulanmasının ardından mevcut verilerin pıhtılaşma koşullarında genel bir artışa işaret etmediği sonucuna vardı" dedi.İnsanların AstraZeneca aşısının güvenliği konusunda endişeleri olabileceğini ifade eden Ghebreyesus "AstraZeneca aşısı, ölümleri önleme konusunda büyük bir potansiyele sahip. Komite, aşının faydalarının Covid-19 kaynaklı enfeksiyonlar ve risklerden daha ağır bastığını açıkladı. Bu durumda soru yok. Covid-19 ölümcül bir hastalık ve Oxford-AstraZeneca aşısı bunu önleyebilir. Covid-19’un kendisinin kan pıhtılarına neden olabileceğini hatırlamak da önemli" ifadelerini kullandı.“ASTRAZENECA COVAX’İN YÜZDE 90’ININI OLUŞTURUYOR”Ghebreyesus, gelir düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelere korona virüs aşısına eşit erişim sağlamayı amaçlayan küresel girişim olan Covax aracılığıyla dağıtılan aşıların yüzde 90’ından fazlasını oluşturduğu için AstraZeneca aşısının son derece önemli olduğunu vurguladı.Doğu Karayip Devletleri Örgütü liderleriyle görüştüğünü belirten Ghebreyesus, "Ülkelerin çoğu çok sayıda Covid-19 enfeksiyonu ve can kayıplarını önlemeyi başarmış olsa da, ağırlıklı olarak turizme dayanan ekonomileri büyük ölçüde yok oldu. Açık bir mesajları var, ‘Covid-19 aşısına ihtiyacımız var ve onlara şimdi ihtiyacımız var’" sözlerini kaydetti.Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü ile görüşme Aşı üretiminde ve dağıtımında ciddi engellerle karşı karşıya olduğunu ifaden eden Ghebreyesus, önümüzdeki hafta, Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü Dr Ngozi Okonjo-İweala ile Covid-19 aşı üretimini artırmak için görüşeceğini duyurdu. (İHA)

Foça eski Belediye Başkanıaracıyla kaza yaptı

Foça eski Belediye Başkanı aracıyla kaza yaptı İzmir'in Foça ilçesinde, kontrolden çıkarak, takla atan otomobilin sürücüsü Foça eski Belediye Başkanı Gökhan Demirağ yaralandı. Kolunun kırıldığı öğrenilen Demirağ'ın tedavisi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde devam ediyor. Kaza, saat 20.00 sıralarında Foça ilçe merkezine 5 kilometre kala meydana geldi. Foça eski Belediye Başkanı Gökhan Demirağ’ın kullandığı 35 MDD 95 plakalı otomobil, sürücüsünün kontrolünden çıkarak, takla attı.Kazayı gören diğer sürücüler, durumu sağlık ekiplerine bildirdi. Gökhan Demirağ, sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından Foça Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Kolunun kırıldığı öğrenilen Demirağ, buradaki tedavisinin ardından Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edildi./Archive/2021/3/19/222543606-5b1174695bcbf298d7d206593ead8b7c.jpg (DHA)

UEFA'dan Rangers-Slavia Prag maçındakiırkçılık iddiasına soruşturma

UEFA'dan Rangers-Slavia Prag maçındaki ırkçılık iddiasına soruşturma UEFA, İskoç ekibi Rangers'ta forma giyen Glen Kamara'nın Avrupa Ligi'ndeki Slavia Prag maçında ırkçılığa maruz kaldığı iddiasına yönelik soruşturma başlattı. UEFA, İskoç ekibi Rangers'ta forma giyen Glen Kamara'nın Avrupa Ligi'ndeki Slavia Prag maçında ırkçılığa maruz kaldığı iddiasına yönelik soruşturma başlattı.UEFA'dan yapılan açıklamada, İskoçya'da dün Rangers ile Çekya temsilcisi Slavia Prag arasında oynanan Avrupa Ligi son 16 turu rövanş maçında yaşanan olayların soruşturulacağı belirtildi.Rangers Teknik Direktörü Steven Gerrard, futbolcusu Glen Kamara'nın Slavia Praglı oyuncu Ondrej Kudela'nın ırkçı söylemlerine maruz kaldığını belirterek, UEFA'yı göreve çağırmıştı.Maç sırasında kameralara yansıyan görüntülere göre Kudela, Kamara'nın kulağına doğru bir şeyler söylemiş ve taraflar arasında gerginlik yaşanmıştı.Slavia Prag Kulübü ve Kudela ise ırkçı söylem iddialarını reddetmişti. AA

Rizespor'dan sosyal medyayısallayan paylaşım!

Rizespor'dan sosyal medyayı sallayan paylaşım! Süper Lig'in 31. haftasında Galatasaray'ı 4-3 mağlup eden Çaykur Rizespor'un yaptığı paylaşım sosyal medyada gündem oldu. Süper Lig'in 31. haftasında Galatasaray'ı İstanbul'da 4-3 yenen Rizespor'da maç sonu sosyal medyadan yapılan paylaşımı olay oldu.Sarı-kırmızılı taraftarlar bu paylaşıma tepki gösterirken, Rizespor taraftarları paylaşımı beğeni yağmuruna tuttu.İşte Rizespor'un paylaşımı...KDSDSFJKKDFJKASFJKADKJFJKFASKSADGJFJLSDGKLSDFKLADKLADSKSAKLLADSKLADSKLASKLDASLKŞASDFKFASKFKASLSAFKLASKLİAKLİASKLİASFASLKAKAS!! 4-3 yendik! #GSvÇRS pic.twitter.com/GHheiLFEb6— Çaykur Rizespor (@CRizesporAS) March 19, 2021 cumhuriyet.com.tr

Fatih Terim'den hakeme tepki!

Fatih Terim'den hakeme tepki! Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim, Süper Lig'in 31. haftasından Rizespor karşısında alınan mağlubiyet ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Terim alınan sonucun ardından "Takımımıza yakıştıramadım" dedim. Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, Süper Lig'in 31. haftasında Rizespor'a 4-3 yenildikleri karşılaşmanın sonrasında önemli açıklamalarda bulundu.Terim karşılaşma ile ilgili, "Neredeyse maça 1-0 başladık. Yani hiç olacak bir pozisyon değil. 90 dakikayı analiz ettiğimizde bir takımın başına gelecek, hatta gelmeyecek her şeyle karşılaştık." dedi,İşte Fatih Terim'in açıklamaları..."Birkaç dakikalık şoku atlattıktan sonra oyunu tamamen kontrol altına aldık. Herhangi bir pozisyon vermeden 2 gol yedik. 1-0'ın üstünden şahane bir golle 2-1 öne geçtik. Yine oynuyoruz. Hatta, bize olan bir duran topun arkasından Etebo aklınca driplin yapacağına Emre'ye oynasa, sürmeyi tercih etti. Oyunun kopması için önemli bir fırsattı. Birincisini beğenmemiş olacağız ki ikincisini yaptık. Diğerini de yaptık. İkinci sol ayaklı. 2-2'yle girdik. 0-0 gibi girmiş olabiliriz. Türkiye'nin en az gol yiyen takımısınız. Oynayanlar yine bunlardı. Sonrasında yine böyle komik bir golle 3-2 geriye düştük. 3-3'ü bulduk, fakat eksildik. 10 kişi kaldık. O pozisyonda gerçi hakem direkt penaltıyı gösteriyor, 1 metre dışarıda. O kadar hazır ki, olsa bir şey de versem.. İlk defa bir büyük takım maçında. Bize deniyor zaten MHK en'leri in'leri.Bazı değişiklikler yaptık ama sonuç itibariyle oyunun kopuşu, eksikken ikinci topa yönelme, oradan sonra da çok zordu. Bu sefer dördüncüyü de yedik. En az yiyen takım... Onu da çıkarmak için uğraştık. Olmadı. Maalesef. Futbol öngörülen bir şey değil muhakkak. Hata yapanlar için söylüyorum, herhangi pozisyon yokken, çok iyi oynarken diğer oyuncular da bunun altından kalkabilecek... Biz biraz kırılgan bir takımız. Emre Akbaba, Emre Kılınç'tı. Ben de olsam moralim bozulabilir, kalkamayabilirdim. Anlatılabilecek gibi değil yaptığımız hatalar. Olmadık bir yerde kaybettik. Çok üzgünüm. Yakıştıramadım takımıma. Olmamalıydı bu. Oyuna baktığımızda, 10 kişi kalana kadar bir sıkıntı yok. 11'e 11 devam etsek 3-3'ten sonra pozisyonlar bulacağımız aşikar. Kaybetmemek için alınan riskler, o risklerin de getirdiği karşılık. Ben açıkçası 'Ya 1 farkla mağlubuz, ben yine oyunumu, oyuncularımı koruyayım' diyen bir hoca değilim. Doğru oyun hangisiyse bana göre, bu seviyelerde bunu oynamaya çalışırım, kaybederim, kazanırım. Galatasaray'da gerçek üzülenlere üzülüyoruz. Biz de onun için üzgünüz. Olmayan bir yerde, kötü bir yerde kaybettik.Klasik kalkıp bu maçtan sonra ya çok maç var... Var, var ama büyük avantajı kaçırdık. Bu kaçırdığın avantaj da son 4 maçın 3'ünde 8 puan kaybedersek, birçok kredimizi, avantajımızı kaçırdığımız gibi her maçı kazanmak, hiç puan kaybetmemek gibi tehlikeli sularda yüzmek zorunda kalabiliriz. Muhakkak herhangi bir şeyi bırakacak halimiz yok. Rakiplerimiz birbiriyle oynarken kazanmamızın vereceği efekt başka. Dediğim gibi oyuncularımı hiçbir zaman suçlamam, hiçbir zaman hatalarını yüzüne söyler kimseyle paylaşmam ama onlara bugünü yakıştıramadım."  cumhuriyet.com.tr

Fahrettin Altun hakaretlerinde isim vermedi; AA geçtiği haberde belirtti

Fahrettin Altun hakaretlerinde isim vermedi; AA geçtiği haberde belirtti CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yönelik "Diktatör bozuntusu ve küçük ortağı" ifadelerine yanıt Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'dan geldi. Twitter'dan "Sesi kulakları tırmalayan hadsiz", "Ahlaksız", "Nasipsizler sürüsünün çobanı" gibi ifadeler kullanan Altun isim vermedi ancak Anadolu Ajansı (AA) haberi "Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun'dan CHP'li Özgür Özel'e tepki" başlığıyla yayınladı.  CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in Twitter'dan paylaştığı videoda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yönelik ifadelerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun yanıt verdi. BAHÇELİ'YE 'KÜÇÜK DİKTATÖR' TEPKİSİÖzel, İzmir’in Selçuk ilçesine yaptığı ziyaret sırasındaki açıklamalarını içeren bir video paylaştı. CHP'li Özel özetle şu ifadeleri kullandı: “Devlet Bahçeli, bugün konuştuğu sırada bütün muhalefet partilerine hakaret etti. Bize de ‘beşinci kol faaliyeti’ demiş. Recep Tayyip Erdoğan’la iki ayrı kişiler ama tek prompterları var. Prompterların kablosu saraya bağlı. Erdoğan bir faşist diktatörün, Franco’nun ‘beşinci kol’ ifadesini kullanarak bir diktatör bozuntusu olduğunu itiraf etmişti. Bu arkadaş da (Bahçeli) diktatör bozuntusunun küçük ortağıdır, küçük diktatördür. Partisinde diktatördür, Türkiye’de de bir diktatörün koltuk değneğidir." /Archive/2021/3/19/214925766-o1.jpgALTUN'DAN HAKARETLERÖzgür Özel'e yine Twitter'dan cevap veren Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise çok sert ifadeler kullandı. Altun, "Sesi kulakları tırmalayan hadsiz, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a ve Sayın Devlet Bahçeli'ye ahlaksız bir şekilde hakaret ederek yine milletimize olan kinini kusmuş. Nasipsizler sürüsünün çobanı bu zavallı hak ettiği cevabı hem hukuk önünde hem de sandıkta alacaktır" dedi./Archive/2021/3/19/214923876-f1.jpg Altun tweetinde isim vermedi ancak Anadolu Ajansı konuya ilişkin haberinde, "Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun'dan CHP'li Özgür Özel'e tepki" başlığını kullandı. cumhuriyet.com.tr

Tekrarıyok, telafisi zor!

Tekrarı yok, telafisi zor! Galatasaray okyanusu geçti derede boğuldu. Rizespor yenilgisinin en kısa anlatımı bu...Önemli deplasmanlardan hasarsız döndükten sonra eğer şampiyon adayı kimliğinle üstelik derbi haftasında düşme hattındaki Rizespor'a yeniliyorsan, telafisi çok zor bir sonuca imza atıyorsun demektir. Bu gecenin tekrarı yok, telafisi zor.Çünkü artık ipler Galatasaray'ın elinde değil. Beşiktaş 2 kere yenilecek, bir kere berabere kalacak, Fenerbahçe kayıplar devam edecek!Eskilerin kaba bir benzetmesi var söylemeyeyim, ama o işler zor!Peki Galatasaray  niye yenildi ona bakalım bir de!Hiç oynamadılar desek yeri!İstemediler. Sanki şampiyonluk yarışında Beşiktaş-Fenerbahçe'yi baş başa bırakmak arzusunda gibiydiler.'Ruhları' yoktu demek en iyisi; daha kabalaşmadan!Yenen 4 golün 2'si stoper hatası. 2'si de bek. Yani savunmacı pozisyondakiler rakip forvet gibi. Rizespor'un santrforları kadar yararlı oldu geri dörtlü rakip adına!Sarachi ilk iki golde hatalı pas ve taçlarla yaktı stoperleri. 3. golde Yedlin'in harifeti bir penaltı. Uruguylı sol bek hatalı pas veriyor, ama stoperler Luyindama ve Marcao o hataları nasıl yapar?Gelelim orta sahaya Taylan yok, herkes tatilde. Etebo sadece kesici, iki Emre kayıp. Emre Akbaba attığı çok şık gole rağmen yok. Emre Kılınç ise güçsüz. Bu fizik kalitesizlikle şampiyon adayında oynayamaz bu delikanlı. Milli takıma da seçilmiş, ama benden söylemesi çabuk döner memleketine!Muslera bile kötüydü. Düşünsenize sözleşme yenilediğiniz panter dönmüştü vasati kaleciye!Gelelim Mustafa-Falcao fantezisine! İki forvet Mustafa ile Falcao da birbirini bozuyor. Belli ki bu takım 3-5-2 ya da 4-4-2 oynayamaz!Geçen hafta da oynamamışlardı. Çünkü Galatasaray tek forvete döndükten sonra arayı açmıştı. Bunu göremedi Fatih HOca.Ümit Davala ile Levent Şahin de 'söyleyemedi..' Görünen köy kılavuz istemez. İki forvet lüks. İkisi de oyundan alıp Babel'i sahaya sürüyorsanız da o da bir hata! Evinizde 4 gol yiyorsanız kusura bakmayın şampiyon olamazsınız.Bu defolara rağmen kazanabilirlerdi. 2-1 sonrası eğer skor 2-2'ye gelmeyip  galibiyet korunabilse bu falsolar görülmezdi.Evet falso çoktu.Örneğin Rizespor'un hocası Bülent Uygun Galatasaray'ın kenar beklerine baskı uyguladı, orta trafiğini kesti, rakibi bitirdi.Çünkü orta alandan hücum başlatacak isim Gedson uyumsuz, diğerleri kendi halindeydi.Fatih Terim çift forvet yanlışına orta alanı boş bırakarak kenar süsleme yapmıştı. Kabul Belhanda gitti, ama o pozisyona yakın Arda var elinde. Feghouli var. Niçin '10'suz oynadı anlaşılır gibi değil. Gedson o mevkiiyi idare edemiyor. Arif Kızılyalın




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter