Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Sunday, 04.20.2025, 05:39 PM (GMT)

News - Haberler

İşSanat’taçevrimiçi konser

İş Sanat’ta çevrimiçi konser İş Sanat’ta, Şenova Ülker Caz Orkestrası’na solist olarak Erdem Özkan ve Sibel Köse’nin eşlik edeceği “Baharda Caz” konseri 20 Mart’ta saat 20.30’dan itibaren müzikseverlerle buluşacak. Frank Sinatra ile Ella Fitzgerald’ın Strangers In The Night, Cheeck To Cheeck, Fly Me To The Moon gibi şarkıları konserde dinleyicilerle buluşacak. İş Sanat’ın İş Kuleleri Salonu’nda izleyicisiz olarak kaydedilen, şarkı düzenlemelerini piyanist ve trompet sanatçısı Halil İbrahim Işık’ın yaptığı konser, İş Sanat’ın YouTube kanalı ve internet sitesi üzerinden sezon boyunca izlenebilir. cumhuriyet.com.tr

AKM’de iskele sökülüyor

AKM’de iskele sökülüyor Taksim’de Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yapımında son aşamaya gelindi. Seyirci alanları tamamlanan, kubbeli opera salonunun içindeki iskeleleri sökülmeye başlayan AKM’deki son durum havadan ve içeriden görüntülendi. Taksim Meydanı’ndan gözüken fin cephe yapımının yüzde 70’i tamamlanan AKM’nin iç mekânlarındaki ince iş, asma tavan, cam bölme ve doğrama ile zemindeki taş çalışmaları sürüyor. 805 kişilik bir tiyatro salonu ve kubbeli opera salonunda seyirci bölümünün zemin çalışmaları tamamlandı. cumhuriyet.com.tr

F.Bahçe, Beşiktaşderbisinde puan kaybederse Sarı-Lacivertlilerde radikal kararlar alınacak

F.Bahçe, Beşiktaş derbisinde puan kaybederse Sarı-Lacivertlilerde radikal kararlar alınacak Fenerbahçe, dün yaptığı antrenmanla Beşiktaş derbisinin hazırlıklarını sürdürdü. İyileşen Sinan Gümüş ve Novak takımdan ayrı çalıştı. Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması tartışmasız haftanın maçı. Pazar gününü iple çekiyoruz. Kim sevinecek kim üzülecek birlikte göreceğiz. Beşiktaş evinde oynayacağı bu maçta büyük favori. Şu ana kadar istikrarlı bir grafik çizen Siyah-Beyazlılar Sergen Yalçın’la iyi organize olmuş durumdalar. Fenerbahçe tarafında işler yolunda gitmiyor. Takımın gözle görülür olumlu tarafı yok. Bir iki maç kıpırdar gibi görünse de devamı gelmiyor. Kadıköy’deki kaybettiği maçların affı yok. Erol Bulut hala takımın başında nasıl kalıyor anlamış değilim. Bu kadar şans tanınması düşündürücü. Fenerbahçe, Beşiktaş karşısında kazanırsa zirveden kopmaz. Berabere kalsa dahi yara almış olur, kaybettiğinde ise yara büyür şampiyonluk hâyâl olur. Tabii böyle bir durum sonrasında camia ayağa kalkar, kavgalar yaşanır. İstifalar beklenir. Fenerbahçe için ‘Ya olacak, ya olacak’ maçı. BULUT: İYİ OYNUYORUZTeknik direktör Erol Bulut verdiği bir söyleşide iyi futbol oynadıklarından söz etmiş. Bu Fenerbahçe takımı hangi gün doğru dürüst bir futbol oynadı söyler misin hocam? Yaptıkların ortada. Sezon başından bu yana hep eleştiriler senin üzerine. Bu açıklamanı talihsizlik olarak yorumluyorum. Joachim Löw ismi gündeme oturdu. Alman teknik adam Aziz Yıldırım başkanken bir dönem Fenerbahçe’yi çalıştırmıştı. Önümüzdeki sezon için şimdiden hazırlık başlamış olmalı. Bu iş Erol Hoca’yla olmazdı zaten.   TAŞLAR OYNAYACAKGençlerbirliği’ne yenilerek şampiyonluk yarışında ağır bir yara alan Fenerbahçe’de taşlar yerinden oynuyor. Teknik direktör Erol Bulut’un takımdaki geleceği tartışılırken, yönetim tam 14 futbolcuyu takımdan gönderme kararı aldı. Fenerbahçe’de yeni sezon için de 10 transfer yapılacak. Yani her şey sil baştan olacak. Peki bu transferleri kimler yaptı? Yazık değil mi bu futbolculara verilen paralara. Takımın halihazırda doğru dürüst bir santrforu yok. Kadro şişkinliği bazen zarar verir. Fenerbahçe bu zararı yaşıyor. Taraftar her sezon aynı hüsranı yaşamaktan bıktı usandı. Kongre zamanı yaklaşıyor. Başkan Ali Koç ne düşünür, aday olur mu olmaz mı bilemiyor. Genel Kurul Koç’a son bir şans daha verebilir. Ama Koç ailesi buna müsade eder mi, bu da başka tartışma konusu. Hilmi Türkay

G.Saray’da Terim’in krize izin vermemesiyle moraller düzeldi

G.Saray’da Terim’in krize izin vermemesiyle moraller düzeldi lBelhanda’nın geçen hafta sözleşmesinin feshedilmesinin ardından Galatasaray’da esen sert rüzgârlar, deplasmandaki Kayserispor galibiyeti ve teknik direktör Fatih Terim’in krizi bitiren açıklamalarıyla yerini şampiyonluk havasına bıraktı. 1 hafta önce 3 gün boyunca Galatasaray’ın resmi platformlarında tecrübeli hocanın fotoğrafı yer almamıştı. Bu durum taraftarlarda soru işaretleri yaratırken Belhanda’nın paylaştığı Florya’ya veda fotoğrafında Terim’in moralsiz görüntüsü dikkat çekmişti. KRİZE MÜSAADE ETMEDİSarı-Kırmızılılar, o fotoğraftan 1 gün sonra Kayserispor deplasmanına çıkarken, tüm gözlerin çevrildiği Terim, “Belhanda mevzusunun bize zarar vermesine müsaade etmem. Aslolan Galatasaray’dır” dedi. Tecrübeli hoca, “uçak-kabin görevlisi” örneğiyle, kriz anlarında camianın kendisinin yüzüne odaklandığını belirtip, “Benim enerjim, sinerjim hiçbir zaman düşmez” diyerek “Merak etmeyin kontrol bende” mesajını verdi. TERİM’İN YÜZÜ GÜLÜYOR Sarı-Kırmızılı takımın şampiyonluk yolunda son virajlarda aldığı başarılı neticelere vurgu yapan Terim’in, Belhanda olayından 1 hafta sonra Florya’da yüzünün güldüğü fotoğraflar, Galatasaray camiasına şampiyonluk yarışı için moral verdi. Deneyimli hoca, futbolcularıyla yaptığı görüşmelerde, Belhanda’nın ayrılığının takım içinde moral bozukluğu yaratmamasını sağladı. ZEMİN İÇİN 1 AYRILIK DAHA! Galatasaray’da Türk Telekom Stadı’nın bozuk zeminiyle ilgili bir ayrılık daha yaşandı. Sahadaki sıkıntılar nedeniyle yönetimi eleştirdiği için Belhanda’nın sözleşmesinin feshedilmesinin ardından Sarı-Kırmızılı kulüp dün de Türk Telekom Stadyumu İşletme Direktörü Murat Ersoy ile yollarını ayırdığını açıkladı.FEGHOULİ 11’E DÖNÜYORSakatlığını atlattıktan sonra yedek bekleyip oyuna sonradan giren Feghouli’nin, yarın Ç.Rizespor’la oynanacak maçta sahaya ilk 11’de çıkması bekleniyor. Kayserispor karşısında Onyekuru’nun attığı 2. golde şık bir asiste imza atan Cezayirli futbolcu, geride kalan sezonların son bölümlerinde performansını artırıp Sarı-Kırmızılılara önemli katkı sunmuştu. POLAT’A ‘ADAY OL’ ÇAĞRISIGalatasaray’da mayıs ayında yapılması planlanan seçim için Burak Elmas, Metin Öztürk ve Tuncer Hunca’nın adaylığını açıklamasının ardından sıcak bir gündem yaşanıyor. Kulislerde konuşulan son gelişme; Sarı-Kırmızılı camiadan bazı isimlerin, eski başkan Adnan Polat ile görüştüğü ve yeniden aday olması için çağrı yaptığı yönünde. Divan Kurulu Başkanı Eşref Hamamcıoğlu’nun Galatasaray Kulübü başkan adaylığını önümüzdeki günlerde resmi olarak açıklanması bekleniyor. DİVAN KURULU 21 MART’TA Galatasaray Kulübü’nün mart ayı divan kurulu toplantısı, bu pazar günü saat 13.30’da video konferans yöntemiyle yapılacak. Cumhur Önder Arslan

Pandemi uykumuzu kaçırdı

Pandemi uykumuzu kaçırdı Covid-19 pandemisi döneminde evlere kapanmamız ve sürekli televizyon, cep telefonu gibi ekranlara bağımlı hale gelmemizin yanı sıra uyku alışkanlıklarımız da bozuldu. Türk Toraks Derneği II. Başkan Yardımcısı Prof. Dr. B. Oya İtil, pandemi nedeniyle uyku kalitemizin bozulduğunu belirterek “Pandemiyle birlikte artan endişeler, aile içi yaşam düzeninde zorunlu değişiklikler, gece uykuların bölünmesiyle uyku kalitemiz bozuldu. Sağlıklı uyku, vücudumuzun bağışıklık ve hormon sistemi, bellek ve konsantrasyon, kardiyolojik, nörolojik ve psikolojik fonksiyonlar gibi birçok fizyolojik sistem için çok önemlidir. Gün içi performansımız ve yaşam kalitemiz de bundan olumsuz etkilendi. Bu nedenle yetersiz ve kalitesiz uyku, birçok önemli olumsuz sağlık sonucuyla ilişkilendirilecek, iş ve trafik kazaları riskleri de artacaktır” uyarısında bulundu.SOLUNUM ÖNEMLİTürk Toraks Derneği Uykuda Solunum Bozuklukları Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Peker ise bu yıl “Düzenli Uyku, Sağlıklı Gelecek!” sloganı ile Dünya Uyku Günü’nün kutlandığını ifade ederek özetle şunları dile getirdi: “Yeni yayımlanan bir çalışmamızda Covid-19 hastalarında uyku apne riski yüksek bulunan vakalarda klinik seyrin düşük riskli gruba göre iki kat daha ağır geçtiğini gözlemledik. Uyku apne tanı ve tedavisinin daha etkin bir şekilde yapılmasıyla bu risklerin de azaltılabileceğini düşünmekteyiz.” Sibel Bahçetepe

DemirÖzlü... Hayalet Oğuz’un tanıklığıyla! Necdet Batum'un yazısı...

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Demir Özlü... Hayalet Oğuz’un tanıklığıyla! Necdet Batum'un yazısı... Biri ötekini doğrulayan bir sentez olarak yaşamı sonlandırdılar. Bireyin, hüzne kapanışın içe dalım anlarıydı birbirini tamamlayan. Birinin erken ölümü, ötekinin geciken ölümü oldu İthaka’ya varamayansa Demir Özlü’ydü. Tezer daha öteki bir isyan oldu, kendine ve kendini kuşatan anlamsızlığa… /Archive/2021/3/17/120248967-ic1.jpgFotoğraf: UĞUR DEMİRDEMİR ÖZLÜ’NÜN AZİZ ANISINA SAYGIYLA...Arkandaki siyah beyaz fotoğrafın mekanı, Marmara Kafesi’ndeki küllük. Orada zamanın ünlü, düşünür sanatçı ve edebiyatçıları, aydınlar oturur, sohbet ederdi; genç aydın ve yazarlar bulunurdu. Ben de genç bir yazar olarak, zaman zaman küllüğe gider, onlara katılırdım, o fotoğraf ve o anlar işte, Yahya Kemal’ı bile gördüğümü sanıyorum.Değinilmesinden uzak durduğu Tezer’i ürkek bir çekingenlikle sordum. O gün ve o anlar, gözlerinin dolduğunu hissettim: “En güzel sanatsal yazılarını, felsefi his ve düşüncelerini bana yazdı; onları bir rulo haline getirip kendi özel arşivimde saklıyorum. Hiç bir yerde de yayımlamayacağım, öyle özel hatırası olarak kalsın” demişti.Aynen anımsadığım o buluşma…Tezer’e ilişkin bu kapalı kalan gizem, birbirini bütünleyen ve tanımlayan kimliklerdi. Hayalet Oğuz onların tanığı oldu…“Hiç kimseyle yaşamak istemiyorum, kendimle bile”. / “Doğumum bile kendinden kopma idi”YAŞAMA VE KENDİNE İSYANYaşama ve kendine ve sıradan basitliğe isyan manifestosuydu. İntihar etmeden intihar eder gibi yaşadı:“Ülkemizde de Pavese döneminde yetişmiş, ününü onun kadar dünyaya duyurabilecek bir yazar vardı: Sait Faik. Oysa biz, 1950 yıllarından bu yana yalnız, köy ve popüler edebiyatın peşine takılıp, yalnız bu edebiyatı edebiyat sayma ve yayma eğilimini gösterdik. Bununla da kalmayıp, bu edebiyatın önderlerinin koydukları barikatlarla engellendik.” (Bir İntiharın İzinde’nin Marburg Edebiyat Ödülü aldığı konuşmasından)Türk yazını sessizce, yeni bir sanatsal sürecin oluşumundaydı o yıllar . Sait Faik’le başlayan bu yöneliş, bir ‘Gerçeküstü’ dokunuşuydu.1950’li yıllarda, Ferit Edgü, Demir Özlü, Orhan Duru, Onat Kutlar, Leyla Erbil, Sevim Burak, Nezihe Meriç kuşağı... Tezer’in vurguladığı Peter Handke ve Alain Robbe Grigget’in, ‘Yeni Roman’ eskizleri önlerinde ve “A” Dergisi çerçevesinde hareketin bu oluşum aşamalarının filizlendiği ilk ellili yıllar.../Archive/2021/3/17/120256529-ic2.jpgMARKSİST VAROLUŞÇULUKİşte bu ayrımsı ve öteki kalma sürecin edebiyatı, popülist Toplumcu Gerçekçi edebiyat farkındalığıöne geçip, bir başka edebiyat devrimi ertelendi... Entellektüel bir hareketti bu yönelim. Kendi içine bile kapalı kalan bir zaman ve uzam ayracı öncesinden Tanpınar'la başlar bu ertelenme ve zamana kalma … ve “Sükut Suikast(ı)”larıydı bu zamansal aralık. Okuyucusunu hemen anında bulan, ‘ağa, maraba, muhtar, mütegallibe, köylü, eşkıya’ kırsal kesim gerçeği bir doğa-insan bütünlüğü destanıydı tabii Türk romanının fenomen kimliği Yaşar Kemal’le..... bilinç ve bilinçaltının asıl sanat ve edebiyatın derinsel öteki katmanları gerçeği ve onun sesi pek duyulamazdı ve şansı azdı bu yapılanmalarla.Türk yazınında Marksizmin boşlukta bıraktığı varlık felsefesi, varoluşçuluk belirgenliği ilk kez bir A Dergisi kurgusunda entellektüel küçük burjuva devrimiyle, ‘elli kuşağı’ hareketiyle öne çıktı. Bu edebiyatın farkındalık yaratan kimliği Demir Özlü ise, felsefe ile edebiyatı buluşturan bir misyonun tekil ayrımıydı.Halbuki, 65 lerde bir sosyalist ve İşçi Partisi üyesiydi. Bunun bedelini ödedi de… Hukuk Fakültesi asistanıyken 1974 te hapse girdi. Askerliğini Muş'ta çavuş olarak yaptırdılar...1984’te ülkesinden sürgündü...ama ne ki, çilesini çeken bir sol insandı o.... buna karşın Sol'un kategorik anlayış ve nominalist formunu aralıklarla eleştirip, yazın ve sanatın "BİREY" olduğunu belirledi hep.Yapıtlarında, varoluşçuluk ara senteziyle bireyin içsel derinliği öne çıkar...Değil mi ki felsefi planda Marksizm’in boşlukta kalan öteki belirleyeni, Varoluşsal Diyalektik’le yeni bir anlatım ve anlayışla (edebi) potansiyelin ortaya çıkışıydı bu süreç. Türk sanat ve yazınında belirlenen bir “öteki insan” oluş analitiği, öteki devrim Freud psikanalizminin uzanımıyla belirginleşiyor; kolay okuyucunun beklentisinden de uzakta kalıyordu.Behçet Necatigil sözlüğünde:“Yalın gerçekçiliğin karşıtı bir yazar oldu” diye yazar. “Entellektüel ve esrarlı havasıyla etkili oldu” diye geçer.“ŞU BİREY” DENEMESİ“….. bireyselmiş gibi görünen kimi şiirlerin, hikayelerin, romanların – sırasında toplumsal olanı da en derin görüşleriyle yansıttığı; öte yandansa bazı , sadece toplumsal kaygılarla yazılmış yapıtların hiçbir şey anlatmadığını anlatmadılar değil…..gerçekten felsefi olarak da bilimsel olarak da bu bayağı ayırım, edebiyat gazetelerinin, edebiyatın yüreğinden uzak sütunlarıyla , düşünmeyen zihinlerin buz tutmuş katmanlarına yerleştirilmiş oldu. (Borges’in Kaplanları- “Şu Birey” denemesinden…)/Archive/2021/3/17/120329123-ic3.jpgBULANTI’DAN BUNALTI’YAİnsanın görünmeyen içsel gizemiyle, sarmal bir kurgu olarak belirginleşir... Sartre ‘Bulantı’sı uzanımı Bunaltı’yla başlayan bu süreç, hep nihilizmi başat olarak önde tuttu; anlaşılmayan bir anlam kalarak belirlendi. Dostoyevski’ydi, insanın bilinmez anaforu. Kafka tutkusu O’nu adım adım bu izleklerin iz sürümü olarak yollara düşürdü. Kafka’yı Prag’da sokak sokak aradı; birey ve içe dalım siluetleriydi bu adımlar. Bu siluetlerle yetindi. (Bir Sokağı Aramak öyküsü)Ama öte yandan, Fransız, “yeni roman”ın öncülerinden Alain Rob Griyyet’den gelen bir tutumla dağınık, sıra dışı bir sentaks kurgusunu da deniyordu. Soluma öyküsü odur. Dostoyevski ile temellenen Yer Altından Notlar vurgusu, bu Kafka sarmalı, Freud psikanalist ortamının, sanatsal alandaki birey varoluşunun kendi içsel ve özgün bireşimiydi.Yer yer erotik dokunuşlar da belirginleşiyordu. Değil mi ki, Düşlerin de kendi gerçekleri vardı. Anlamsız olarak kalanın bile bir anlamı olmalıydı. Sanat ve edebiyat, bu sırlar aleminin gizemiyle ilkten buluşuyordu. Öncesinden, Tanpınar’la açımlanan bireyin zaman-uzam aralığı da bir beklentiydi; amaSuskun Suikast’ leriyle kendi kendisiyle kalaraktan…“Siirt’te uzak dağlara akşam saatlerinde çöken yalnızlığı ve yıldızlı geceleri tanıdım…..Yıldızlı gece beni büyülerdi sanki. Sonsuzluk dalga dalga vücudumu ve ruhumu doldururdu. Bir Sümer rahibi gibi muhayyilem hep yıldızlarla meşguldü. Sırrın içinde yüzüyordum…( Katolik Dominicain misyonerliğinin idare ettiği Fransız okulundayken…)(Alıntı: Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa. İ. Enginün, Z. Kerman.)Çalakalem bu eskizlerle Tanpınar, V.WOOLF’tan da epeyce değinir…buna dikkat çeker... O’nu “şekilsiz” diye niteler… çünkü an zaman ve bilinçaltı uzamının belirsizliğidir insanın çözümsüzlüğü… Bir öteki kapanış saatleriyle…“Yağmur çiselemiyor, sanki su havada asılı kalıyordu. Islaklık ışığı almış, kocaman, mat, buğulu bir sarmal yapmıştı. Koca bir torba gibi sarkıyordu ışık.” (Sürgün Küçük Bulutlar)Aslına az rastlanır bu betimlemeyle maddenin fizik değişimine evriliyordu birey…Chopain’in Nocturnlerinde derinleşen gecesel anlık kapanışlarının zamanı …Bu ‘bunalım’, Oğuz Atay’da aydının Tutunamayanlar’ıyla yeni bir evreye ulaşır:“ …soyutlama gücünden yoksun olduğum için ve özellikle zaman kavramını soyut olarak, yani ele geçmez bir kavram olarak düşünemediğim için süreyi ancak, iki nokta arasında bir cismin hareketi olarak kullanabiliyorum …”Yaşadığımız zamanın ve aydının birey olma kapanışına iliştiler. Çünkü, çağımız artık, bir bakıma dijital distopyanın kapattığı insandır... A kuşağından Z kuşağına uzanan bir başka gerçek…MEKTUBUMA YANIT:“‘Bir Sokağı Aramak’ için söylediğiniz ‘imge ve düşün dehlizleri’ metaforu beni çok memnun etti. Gerçekten heyecanla öyle dehlizlerde dolaşmaya çalıştım. Prag’a giderek Kafka’nın izini sürmüştüm. 90’lı yılların başlarında. Aranan yazar hep O’dur. Çalışmalarınızda başarılar. Selam ve sevgiler.DEMİR ÖZLÜ“Joyce’un The Death (Ölü) hikayesini yeni buldum. Mektubunuzdan sonra. Uzunca bir hikaye. Okuyamamıştım. Okuyacağım.”Sevgili Demir Abi, imgelerim özlüyor seni, ancak anılarınla baş başa kalabilirim... Necdet Batum

Anadolu’ya felsefeyle bakmak!

Anadolu’ya felsefeyle bakmak! Üretkenliğiyle dikkati çeken yetkin felsefecilerimiz arasında ilk sıralarda yer alan Hilmi Ziya Ülken’in daha önce yayınlanmamış metinlerini içeren iki kitabı daha yayımlandı: Anadolu Hayali ve Anadolu Köklerini Arayış. Felsefeci Ali Utku’nun yayıma hazırladığı kitaplar, 1920’lerin başında yazılmaları bakımından hem Ülken’in düşünce serüvenine tanıklık etme hem de zamanının sorunlarını felsefece işlemesi bakımından da oldukça önemli. /Archive/2021/3/17/115850735-ic1.jpgHİLMİ ZİYA ÜLKEN’İN DÜŞÜNCE SERÜVENİ“Hissetmeyen bir adamın inanmasından bir şey çıkmaz. Yok, eğer Anadolulu ise esasen onu iknaya çalışmak lüzumsuzdur. Hissiyatını harekete getirmek kâfidir.” Hilmi Ziya ÜlkenHilmi Ziya Ülken, üretkenliğiyle dikkati çeken felsefecilerimiz arasında ilk sıralarda yer alır. Yalnızca felsefe değil edebiyat alanında da eserler kaleme almıştır. Roman yazması, felsefeci kimliğinin edebiyatı da kapsayan bir genişliğine işaret eder. Felsefi ilgi alanı da geniştir. Türk düşünce tarihinin derinliklerine de yönelir, İslam felsefesi adı verilen felsefi geleneğe de uzanır.Batı felsefe geleneğiyle de ilgilenen Ülken’in üretkenliğinin ve ilgi alanının genişliğinde yatan en önemli etkenlerin başında gelen şey ise, ülkemizin kendine özgü koşulları bağlamında felsefe kültürü bakımından ihtiyaçları ve sorunlarıdır.Ülken, felsefenin belli bir alanıyla sınırlı bir eğitim, düşünme ve yazma çabasıyla sınırlamaz kendini. Eğitimden bilime, ahlaktan ontolojiye kadar felsefenin disiplinleri ve sorunları onun düşünme sürecinin başlıca evreleri ya da parçaları olarak karşımıza çıkar.Eğitim felsefesi konusunda geniş kapsamlı kitaplardan ilki ona aittir. Ne yazık ki eğitim, bu kitabın yazıldığı tarihlerden günümüze kadar, toplumsal bakımdan da en önemli sorunlardan ve tartışma alanlarından biri olmakla birlikte, felsefecilerimiz eğitim kavramını ve olgusunu eğitim bilimcilere bırakmış bir görünüm sergilemektedirler.Felsefeden beslenmeyen eğitim bilimlerinin durumu ve kavramsal donanımdan yoksun eğitim anlayışının yol açtığı sonuçlar ve yansımalar hem kuramsal alanda hem de pratikte, uygulamalarda sıkça karşımıza çıkar.Ülken, gerek eğitim gerek araştırma bakımından ortaya koyduğu katkı ve birikimlerle, sorumluluk duygusu ve bilinci güçlü bir düşünür ve aydın kimliğinin örneğidir.Türk Düşünce Tarihine yönelik çalışmalarıyla da kendi tarih ve kültür birikimimiz içindeki düşünce damarlarını ve köklerini gün ışığına çıkarmaya uğraşmıştır.Bu noktada Türk Tefekkürü Tarihi ve Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi gibi kitapları, çağdaş düşünce tarihinin klasikleri arasında yerini almıştır.Ülken’in üretkenliği ve bu üretkenliğin ele aldığı konular ve problemlerin çok farklı ve geniş bir düzlemde yer alması, onun felsefeci kimliğinin ve ortaya koyduğu felsefe birikiminin belirgin hususlarıdır.Bu bağlamda yapılacak okumalar ve eleştirel çözümlemeler, yalnızca bir Cumhuriyet dönemi düşünürünün anlaşılmasını değil, aynı zamanda ülkemizdeki felsefe geleneğinin nereden nereye evrildiğini görmeyi de sağlayabilecektir.Geçtiğimiz günlerde Ülken’in iki kitabı daha yayımlandı: Anadolu Hayali ve Anadolu Köklerini Arayış. Anadolu Hayali(1918-1921) adlı kitapta şu metinler yer alıyor: Feryat, Dağınık Parçalar, Anadolulunun Bugünkü Vazifeleri, Anadolu’nun Hakiki Merkezi.Anadolu Köklerini Arayış kitabında ise Ülken’in şu edebi eserleri bulunuyor: Tahir ile Zühre, Siyâvuş veya Hayalperest, Dibâçe-i Mesnevi.Günümüzün üretken felsefecilerinden Ali Utku’nun yayıma hazırladığı kitaplar, 1920’li yılların başında yazılmaları bakımından hem Ülken’in düşünce serüvenine tanıklık etme hem da zamanının sorunlarını felsefece işlemesi bakımından da oldukça önemlidir.Genç bir düşünür olarak Ülken’in bu metinleri felsefe alanında ilerleyen zamanlarda ele alacağı sorunların ve felsefeci kimliğinin de belirmeye başladığı metinler olarak Türk düşünce tarihiyle ilgili araştırmacıların da ilgisini çekecektir.TÜRK TARİHİ VE KÜLTÜRÜNE BAKIŞIÜlken’in mütareke günlerinde kaleme aldığı metinlerde, yaşadığı tarihsel zamanların izleri kadar onun güncellik içinden tarihe bakışı da yer almaktadır.Türk tarihine ve kültürüne geniş bir bakış açısıyla yönelen Ülken, Batılı düşünce akımlarıyla arasına mesafe koyarken özgün ve özgür bir düşünme yolunda ilerleyen bir düşünür kimliğinin de niteliklerini ortaya koyar.Ülken yalnızca batı kökenli felsefelere değil aynı zamanda yaşadığı dönemin düşünce akımlarına ve ideolojilerine de eleştirel bir tavır takınarak kendi yolundan gitmeyi tercih eder. Bu bağlamda onun İstanbul’un merkezde olduğu Osmanlı ile Anadolu arasında yaptığı ayrımlar dikkat çeker./Archive/2021/3/17/115901469-ic2.jpgANADOLUCU DÜŞÜNCE VE KURUCU METİNLERİTarihi ve kültürü bakımından Anadolu’yu düşüncesinin temeline yerleştiren Ülken, yapılması gereken şeylerin neler olduğu konusunda hem kendine hem düşünce insanlarına bir görevler listesi de ortaya koyar. Bu noktada Ülken, Anadolu’nun tarihsel ve kültürel mirasına dayanarak bir gelecek arayışı ve idealler peşinde olduğunu gösterir.Ali Utku, Ülken’in Anadolucu düşüncenin kurucu metinleri hakkında şunları söyler:“Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi kitabında olduğu gibi önceki ve sonraki metinlerinde de Hilmi Ziya Anadoluculuk hareketinden memleketçilik bağlamında bahseder. Anadolu belirli, lokal bir coğrafi, tarihsel, kültürel ve siyasi gerçekliği adlandırdığı için daha evrensel bir düşünce formunu ifade edecek Memleketçilik adlandırmasını tercih eder. Bu anlamda Memleketçi düşünce formunun, ‘muayyen bir vatan gerçekliği’ olan Anadolu’dan hareket eden biçimi olarak Anadoluculuğu görebiliriz.” (Utku 2020: 19-20)Utku, Ülken’in düşüncelerindeki evrilmelere de dikkat çekerek şunları söyler: “Hilmi Ziya’nın 1915’te Turancılıkla başlayıp Anadoluculuğa evrilen, ‘hakiki millet olmak insani mikyasa yükselmekle mümkündür’ dövizinde ifadesini bulan ‘insani vatanperverlik” kavramsallaştırmasında bir kültürler hümanizmiyle evrenselliğini teyit eden memleketçi milliyetçiliğini son eseri olarak görebileceğimiz Hakimiyet’e kadar, teorik art alanını geliştirerek sürdürdüğüne de işaret edebiliriz.” (Utku 2020: 20-21)Anadolu’nun kültür mirası içinde özellikle destanların önemine dikkat çeken Ülken, bu anlatıların bir milletin varlığının kurucu unsurlarının başında geldiğini söyler.“Milletin vicdanında asırlık buhranlar yapan öyle derin ve anlatılmaz vakalar vardır ki, bunu bir destan parçası kadar belâgatle hiçbir şey ifade edemez. (…) Destan bir aynadır. İnsan orada ancak kendi ruhiyetini görür.” (Ülken 2020: 185)Bu noktada Ülken şehirli insan için destanların anlamsız ve boş görünebileceğine de dikkat çeker. Onun metinlerinde merkez karşısında çevrenin, Anadolu’nun ve şehir karşında köyün ön plana çıkarılması da söz konusudur.NASREDDİN HOCA, BATTAL GAZİ, KÖROĞLUÜlken’e göre, Anadolu’nun “çok derin bir mazisi ve alnında çizgiler bırakan ne kıymetli tecrübeleri” vardır. “Yalnız icap eder ki, o mazi kurcalansın ve o tecrübeler Anadolu’nun dinç çocuklarına gösterebilsin.” (s. 187)Bu bağlamda Ülken, tarihsel-kültürel gerçekliğimizin kurucu kişilikleri arasında Nasreddin Hoca, Battal Gazi ve Köroğlu’nu anımsatarak, bu üç adamı, “Anadolu ruhunun hakiki numuneleri” olarak değerlendirir. Ülken’e göre, Nasreddin Hoca, hayatın gösterişine karşı ilgisiz ve kendi sağduyusundan başka hiçbir şeye zerre kadar önem vermeyen Anadolu’nun en belirgin tipidir. (s. 179-180)Utku’nun gün ışığına çıkardığı Ülken’in bu metinleri, onun ifadesiyle, “karanlık mütareke günlerinde, Osmanlı’nın yıkılışının çatırtıları arasında Anadolu’da doğacak yeni kültür güneşinin hayalini kurduğu, tarihsel belge niteliğindeki metinler”dir./Archive/2021/3/17/115910703-ic3.jpgCUMHURİYET FELSEFESİNİN KURUCU ÖZNELERİNDENKendi tarihsel-kültürel mirasımızı anlama ve yorumlama konusunda olduğu kadar geleceğimize yön verme ve idealler/hayaller ortaya koymada da Ülken’in metinlerini değerlendirmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bir düşünce insanı olarak Ülken, ortaya koyduğu eserleriyle ve filozof tipi, duruşuyla da Cumhuriyet dönemi felsefesinin kurucu öznelerinden biridir.Sorunlardan, gerçeklikten yola çıkan, yolunu geçmişin muhasebesi ve geleceğe dair idealleriyle seçen, her türlü fikrin ve ideolojinin eleştirisini yapan, düşünce alanındaki ve sosyal-politik alandaki kutuplaşmaları/karşıtlık ve dualiteleri aşmaya yönelen, ele aldığı hemen her konuda ve sorunla ilgili olarak sentezler geliştirmeye uğraşan, yaşadığı tarihsel atmosferin olduğu kadar ulusal-toplumsal dünyanın da dertlerini ruhunda hisseden ve eserleriyle düşünce, duygu ve değer yaratıcılığını sürdürmekten asla vazgeçmeyen, çok yönlü, ilgi alanı geniş, bakışı kapsamlı bir düşünür olarak Ülken, düşünce tarihimizde saygın bir yer edinmiştir.Tarihsel deneyimler ve kültürel oluşumlar temelinde yeşeren bir düşünce çizgisini sürdüren Ülken’in ortaya koyduğu zengin felsefi birikimin çözümlenmesi, yorumu ve eleştirel değerlendirilmesi bugün düşünce ve kültür insanlarına düşen bir görev ve sorumluluktur.Anadolu Hayali (1918-1921) / Hilmi Ziya Ülken / Yay. Haz.: Ali Utku / Doğu Batı Yayınları / 304 s. / 2020.Anadolu Köklerini Arayış / Hilmi Ziya Ülken / Yay. Haz.: Ali Utku / Doğu Batı Yayınları / 304 s. / 2020. Mustafa Günay

Hüner Tuncer:‘AtatürksüzÇanakkale olmaz!’

Hüner Tuncer: ‘Atatürksüz Çanakkale olmaz!’ Doç. Dr. Hüner Tuncer, Mustafa Kemal’in Savaşları’ndan sonra Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan ikinci kitabında, alternatif tarih yazıcılarının iddialarını belgeleriyle çürüterek, Çanakkale Zaferinde Mustafa Kemal’in hayati önemini ortaya koyuyor. Tuncer bu çalışmasını; Çanakkale Savaşlarını sözde tarihçilerin gözünden görmek zorunda bırakılan halka ve özellikle gençlere, gerçek Çanakkale Destanı’nın nasıl yazılmış olduğunu göstermek adına “hem sorumluluk hem de zorunluluk” olarak değerlendiriyor. /Archive/2021/3/17/115627425-ic1.jpg ‘MUSTAFA KEMAL, ZAFERDEN EMİNDİ!’- Mustafa Kemal’in Savaşları çalışmanızdan sonra Cumhuriyet Kitaplarından çıkan ikinci kitabınız Çanakkale Zaferine yönelik oldu. Birçok çalışma yapılmış bu alanı seçmenizin özel bir sebebi var mı?Elbette. Bu kitabı yazma zorunluğu hissettim. Çünkü Çanakkale Destanı’nı Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini zikretmeden yazmak cüretinde ve aymazlığında bulunan sözde tarihçilerimize ve yazarlarımıza, tarihi gerçeklere dayandırarak, Mustafa Kemal’siz Çanakkale Savaşı’nı yazmanın mümkün olamayacağını göstermek istedim. Böylelikle, Çanakkale Savaşlarını bu sözde tarihçilerin gözünden görmek zorunda bırakılan halkımıza ve özellikle gençlerimize, gerçek Çanakkale Destanı’nın nasıl yazılmış olduğunu göstermeyi bir görev bildim.- Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rolü tam olarak nedir?Mustafa Kemal’in Çanakkale’de komutanı olan 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders, 8 Ağustos 1915’te Mustafa Kemal’e şu soruyu yöneltmişti: “Durumu nasıl görüyorsunuz ve nasıl bir önlem tasarlıyorsunuz?” Mustafa Kemal’in, Sanders’e yanıtı şu oldu: “Bu dakikada tek bir önlem kalmıştır ve bu da, bütün mevcut kuvvetlerin taht-ı kumandama (komutam altına) verilmesidir.” Sanders, alaylı bir karşılık vermiş ve “çok gelmez mi?” diye sormuştu. Mustafa Kemal’in bu soruya yanıtı ise, “az gelir” oldu. Sanders Paşa sonunda bu teklifi kabul etti.Mustafa Kemal, 10 Ağustos 1915 Conkbayırı taarruzundan önce birliklerine alçak bir sesle şöyle seslenmekteydi: “Asker, düşmanı yeneceğimiz konusunda hiçbir kuşku yoktur! Ancak, acele etmeyin. Önden ben gideyim. Ben kırbacımı kaldırdığım zaman, hepiniz öne fırlarsınız.” Çok sık örneği olmayan biçimde askerlerinin önünde korkusuzca taarruza öncülük eden Mustafa Kemal ise, büyük bir komutanın nasıl davranması gerektiğinin eşsiz bir örneğini sergilemekteydi.Liman von Sanders, 10 Ağustos 1915 Conkbayırı zaferini kazanan Mustafa Kemal’i şu sözlerle kutlamaktaydı: “Büyük iş başardınız! General Hamilton kazanmış olsaydı, İstanbul yolu açılmış olacaktı. Olay, tarihe büyük bir İngiliz zaferi olarak geçecekti. Savaşın gidişi değişecekti. İngilizler, İstanbul’a Ruslarla birlikte gireceklerdi. Siz, yetersiz bir güçle bu büyük zaferi tersine çevirdiniz. Bu zafer, tarihe sizin adınızla geçti!”- Kitabınızda konuya ilişkin yabancı kaynaklara da yer vermişsiniz…Çanakkale Savaşlarında Türklerin düşmanı konumunda olan İngilizlerin resmi tarihi, bu savaşlarda Mustafa Kemal’in rolünü şöyle değerlendirmektedir: “Çanakkale’de geleceği elinde tutan komutan, üstün şahıs, Mustafa Kemal’di. Mustafa Kemal’in Çanakkale muharebelerinde göstermiş olduğu çok yüksek sevk ve idare, fedakârlık ve feragat, her türlü övgünün üzerindedir ve bu hususta ne söylense azdır.”Bir İngiliz tarihçisi de şöyle yazmaktadır: “Tarihte çok ender olarak tek bir tümen komutanının gayretleri, yalnızca bir muharebenin gidişatında değil; aynı zamanda, bir savaş harekâtının kaderinde ve hatta bir ulusun yazgısında bu denli derin bir etki bırakabilmiştir!”/Archive/2021/3/17/115638300-ic2.jpg‘KUVAYI MİLLİYE RUHUNUN MAYASIYDI!’- Bu büyük başarı ve halkın takdirinin, Milli Mücadele’ye ne gibi katkısı olmuştur?Her şeyden önce Çanakkale Zaferi, Mustafa Kemal’in halk tarafından daha fazla tanınmasını ve kahramanlaşmasını sağladı. Çanakkale zaferi, ordu ve millete özgüven kazandırmış ve direnilirse emperyalizmin yenilebileceği kanısını perçinleştirmişti. Çanakkale Muharebelerinde deneyim kazanan genç komutanlar, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Büyük Atatürk’ün önderliği altında, birliklerini büyük başarıyla yönetecekler ve sonunda zaferi kazanacaklardı.Çanakkale ruhu, Kuvayı Milliye ruhunun mayasıydı. Çanakkale ruhu daha gelişerek, güçlenerek, yaygınlaşarak ve bilinçlenerek, Kuvayı Milliye ruhunu oluşturacaktı. Türkiye Cumhuriyeti’ni, Kuvayı Milliye ruhu ile bilinci yarattı. Bu ruh olmasaydı, ulusumuz sonsuza değin Sevr Antlaşması’nın tutsağı olarak kalacaktı./Archive/2021/3/17/115648565-ic3.jpg‘ATATÜRKSÜZ ÇANAKKALE OLMAZ’- Alternatif tarihçiler, neden Atatürk'ü Çanakkale'de yok saymak istiyor? Bu tavırlarının özünde tam olarak ne var?Çanakkale zaferinin çok boyutlu sonuçları var. Atatürk açısından baktığımızda tam anlamıyla tarih sahnesine çıkış. Başka boyutuyla Milli Mücadele'nin önsözü. Öte yandan da; bugün maalesef büyük ölçüde kutuplaştırılan toplumumuzdaki ortak paydalardan birisi. Aynı zamanda da en büyük zaferlerimizden. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları öncelikle, Atatürk'ü Çanakkale'den silerek, Atatürk'ü ortak payda olmaktan çıkarmak istiyorlar. Atatürk'ü Çanakkale'den silerek, bu büyük zaferin askeri boyutunu da silmek, hurafeye indirgemek istiyorlar. Yalanlarıyla gerçeklerle örtbas edebileceklerini düşünüyorlar. Bunu başaramayacaklarını yaşayarak görecekler. Çağdaş Bayraktar

Müjdat Gezen:‘Bir gün dünya sapkınlıklardan sıkılacak!’

Müjdat Gezen: ‘Bir gün dünya sapkınlıklardan sıkılacak!’ Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya, Müjdat Gezen’in; “Benimki birkaç yaşamdır dediği ve kronolojik bir izlek de gözetmeden yaşam öyküsünden, anılarından yola çıkarak yazdığı üçlemesinin ilk kitabı. Kitapları içinde; “Hayata bakışı, yaşadıkları, bildikleri bilmedikler, sevdikleri, hazları, tutkularıyla türlü duygularını paylaştığını” ifade ettiği bir kerte. Paylaştığı her bir anıda tüm kültürü içseline sıkı dokunmuş bir semt öyküsü, adeta birer roman girişi, toplumsal bir suret, sevinçler, sıkıntılar, sevgiler, hasretler saklı. Metin Akpınar’la birlikte “Cumhurbaşkanı'na hakaret” iddiasıyla yargılandıkları ve savcının haklarında 4'er yıl 8'er ay hapis cezası istediği dava süreçlerini de tutanaklarıyla tarihe kazıyor kitabında. Bu arada sevinçle anımsatalım; Müjdat Gezen ile bu söyleşiyi yaptığımız sıralarda süren davanın, 1 Mart’ta yapılan karar duruşmasıında beklenen haber geldi: Gezen ve Akpınar'ın beraatine karar verildi! Müjdat Gezen ile anıları tramvaya bindirdik ve geçmiş-günümüz hattında bir sohbete daldık /Archive/2021/3/17/115314942-kapakic1.jpgFotoğraflar: KURTULUŞ ARIÇocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya’da anılarını yine yalın, toplumsal gerçekçi bir dille aktarıyor Müjdat Gezen. Bireysel gibi görünse de çoğu anıların, sevinçlerin ve kırılmaların, neşe ve öfkelerin pek çoğunun ortağı çok, hani koca bir toplum!Duygu ve verim yelpazesi zengin; bin bir renk, duygu, düşünce, davranış bir potada. Sanat, edebiyat, toplum her alanıyla yaşamında... Başta ailesi olmak üzere esin kaynaklarını, üretirken nasıl harekete geçtiğini, toplumla düşünsel ve kültürel bitmez temasını yazıyor. Doğar doğmaz gözlerini açtığını ifade ettiği Atatürk’e yürekten sevgisini, bağlılığını vurguluyor.Yaşamının bu deminde yaşlılığa “Hoş geldi, sefa geldi” derken; “Bana üç kitap bir oyun yazdırdı” dediği COVID-19 aşısı oda satırlarında aşıyı geliştirecek olan bilim insanları da saygıyla yer buluyor satırlarında.Ve elbet hakkında açılan ve Uğur Dündar’ın sunduğu programdaki sözleri nedeniyle Metin Akpınar’la birlikte “Cumhurbaşkanı'na hakaret” iddiasıyla yargılandıkları ve savcının haklarında 4'er yıl 8'er ay hapis cezası istediği dava süreçlerini, tutanaklarıyla tarihe kazıyor.Bu arada sevinçle anımsatalım; Müjdat Gezen ile bu söyleşiyi yaptığımız sıralarda süren davanın, 1 Mart’ta yapılan karar duruşmasıında beklenen haber geldi: Gezen ve Akpınar'ın beraatine karar verildi!Müjdat Gezen ile Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya kitabını konuşurken; anıları tramvaya bindirdik ve geçmiş-günümüz hattında bir sohbete daldık.‘KONUŞAMAZ OLDUK. KONUŞMAK LAZIM!’- Diyorsunuz ki yazacak ne kaldı ama yine de yazmak istiyorsunuz. İlle de ve iyi ki yazıyorsunuz. Yazdıkça, paylaştıkça neler hissediyorsunuz?Söz uçar yazı kalır var ya… İşte o nedenle yazıyorum. Çünkü özellikle içinden geçmekte olduğumuz şu dönem yazılmalı. Ayrıca bugüne değin hiç dokunmadığım anıları da buradan üç kitapla söylemek istiyorum.- “Hayata bakışınız, yaşadıklarınız, bildikleriniz, bilmedikleriniz, sevdikleriniz, hazlarınız, tutkularınız, türlü duygularınız”ı paylaştığınız ifade ettiğiniz kitabınızda; yaşadıklarınızı, yaşananları yalın, toplumsal gerçekçi bir dille paylaşıyorsunuz.Konuşma üzerine bir meslek seçtim ben. Yazarken de bunu uyguluyorum. Konuşur gibi yazıyorum. Belki çok kısa sürede ikinci basım yapma nedeni bu kitabın. Konuşur gibi. Konuşamaz olduk çünkü. Konuşmak lazım.- Esin kaynaklarınız?Hayattan esinlenirim ben. Karım, kızım, annem, babam, ablam, abim, çocukluk arkadaşlarım, öğrencilerim, dostlarım, öğretmenlerim, çalışanlarım, seyircilerim, okurlarım. Ben hayatla olduğu gibi onlarla da iç içeyim. Yoksa hayat başka türlü çekilir mi? Ama kızım Elif’le eşim Leyla içimdir benim.MSM’NİN YENİ PROJESİ!- Yıllar sonrasında kurduğunuz ve bugün de pek çok yetenekli genci yetiştirdiğiniz, kurarken pek çok kişinin macera olarak baktığını ifade ettiğiniz MSM ne iyi ki genişleyen bir aile. Sayısının ortalama beş bine ulaştığını belirttiğiniz öğrencilerinizi de yazıyorsunuz. MSM’de şu anda hangi projeler üzerinde çalışıldığını anlatır mısınız?MSM zor kuruldu, zoru başardı. Bu dönemde bile hala tam kadrosuyla ayakta. Çünkü temellerinde beton yerine sevgi var. Sevgi tutkaldır. Son projesini ilk kez size açıklıyorum MSM’nin: “Uluslararası Tek Kişilik Oyunlar Festivali”. (Ödüllü) (Altyazılı)/Archive/2021/3/17/115338020-ic2.jpgEV-TİYATRO-OKUL. OKUL-TİYATRO-EV- “Altmış yıldır sahnedeyim... Tamamdır. Yoruldum artık. İlk sevdam beni affedecek mi bilmiyorum ama yoruldum...” diyorsunuz. Ve “Sakin bir hayat istiyorum” diyorsunuz. Nasıl? Hatta nasıl yani?Yorulduğum gerçek, sakin hayata gelince, benim hayatım zaten sakin. Bermuda üçgeninin iyi niyetli olanı: Ev- Tiyatro- Okul. Okul- Tiyatro- Ev.- Genç sanatçı Müjdat’ın adımlarını, başlıca dostlarını, hele ki sanat disiplininin oluşumunda en pay sahibi olan ustaları okuyoruz devamla...Dostluklara inanırım. Onları biriktiririm. İnsan biriktiririm. Dostlarımda işlerinde benim kadar ustadırlar -Ben usta olduğumu söylemedim siz söylediniz-. İyilerle arkadaşlık ederim.‘DİPSİZLİKTEN NEFRET EDERİM!’- Kitabınızın pek çok satırına işlemiş o dönemlerin bugün artık neredeyse pek çoğu hayal olan ilkeleri, duruşları, sanatlar arası alışverişi, yakınlığı ve o kök disiplini anlatsanız başlıca neler söylersiniz?Kök disiplin sözünüzü çok sevdim. Disiplini çok sevmem ama dipsizlikten de nefret ederim. MSM’yi ilk açtığımda müdürüm çok iyi bir adamdı ve çok disiplinliydi. İlk gün büyük bir heyecanla bana geldi: “Müjdat az önce iki öğrenciyi öpüşürken gördüm ne yapayım?” dedi. Ben de: “Dövüşürken görseydin daha mı iyiydi?” dedim. MSM böyle kuruldu.‘HOŞ GELDİN YAŞLILIK!’- “Tuluat tiyatrosunun zevki bir başkadır”... Çünkü...Tuluat doğaçlamadır. Hayat gibidir. Severim.- Hangi yazarları okumaktan vazgeçemezsiniz?Çeşitlilik severim ama Montaigne, Konfüçyüs, Çehov, Shakespeare vazgeçilmezlerimdendir diyebilirim. Kimse alınmasın diye Türk yazarlardan söz etmiyorum. Yoksa Orhan Kemal’siz, Sait Faik’siz de olamam.- Yaşlılık... Yer yer değiniyorsunuz...Yaşlılık; hoş geldi. Sefa geldi./Archive/2021/3/17/115346942-ic3.jpg‘ATATÜRK HAYATTIR, SEVMEMEK EKSİKLİKTİR!’- “Ben Kemalist, Atatürkçü falan değilim. Direkt Atatürk bağımlısıyım.” Gel de sorma!Atatürk’ü sevmemek eksikliktir. Sevilecek biridir. Devrimcidir. Yakışıklıdır, güzel insandır. Çilelidir. Hayattır. Mustafa Kemal Atatürk’ü dünya sevmiş, ben sevsem ne olur sevmesem ne olur?- Aptalları değil ortalamayı hedeflediğinizi imlediğiniz AKP zihniyetinin ülkeyi getirdiği hale ilişkin yorumlarınızı da okuyoruz kimi bölümlerde. “Ayakta duracağız” diyorsunuz. Getirir misiniz devamını?Ben sanatçıyım. Ayakta kalmak zorundayım. İktidara teslim olanlar ya başka meslek seçerler ya da sanatın kendilerine bahşettiği özellikleri korurlar. Başka türlüsü tuzsuz türlü yemeği gibi olur, yenmez.‘EYYY İNCİR ÇEKİRDEĞİ!’’- Mizaha “Eyy” diyenlere burada da yanıtınız?Bir konuya veya konuşmaya başlarken “Eyyy” diye seslenmekten nefret ederim. Her ne kadar nefret benim kitabımda o anlamda değilse de yine de çok tatsız bir hitap şeklidir bana göre “Eyyy”. E peki sonra ne diyeceksin onu söyle. “Eyyy incir çekirdeği” ne anlam ifade edebilir ki?‘SOSYALİSTİM İŞTE!’- “Komünizm suçundan yargılandım 1981 yılında. Oysa ben komünist değilim. Sosyal demokrat hiç değilim. Sosyalist tanımı bana iyi geliyor. (...) Sosyalism bence bir gün dünyanın dönüp dolaşıp varacağı son durak olacak. (...) Bunu daha önce hiç bu kadar açık dile getirmedim. Açıkça söylüyorum. Ateist değilim. Beni ayakta tutan bir gücün varlığına inananlardanım.” Sapasağlam ve apaçık bir tavır. Hani ben daha ne sorayım?Sosyalistim işte. Bir gün dünya bu sapkınlıklardan sıkılacak ve böyle olacak.- Yılmaz Özdil’le hakkınızda açılan dava, ardından Metin Akpınar’la hakkınızda açılan dava süreçleri... Bir soruya daha ne hacet!Yargılanıyoruz işte. Kenan Evren devrinde de oldu böyle şeyler. Geçiş dönemlerinin özelliğidir. Olur. Sonra biter. Durulur hava. 1 Mart’ta karar bekliyoruz. Ya yatarız ya çıkarız. İkisi de benim için aynı. Çünkü kıymetsiz.ÜÇLEMENİN DİĞER KİTAPLARI- COVID-19 süreci de yer alıyor satırlarınızda.Bir virüsten iyi olarak söz edilmez ama bana üç kitap bir oyun yazdırdı. On bir ay evde kalınca yazdım kurtuldum.- Yeni tasarılarınız?Bu kitaplar bir trilogya. Üçleme. Birincisi, Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya, O Gitti Ben Kaldım Yaya’ydı. İkincisi (Hadi size sır vereyim) Normal Olacak Kadar Anormal Değilim. Son kitap Kendine Yalan Söyleme. En tehlikeli şey… İnsan önce kendi inanınca gerisini siz düşünün o yalanların.Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya / Müjdat Gezen / Kırmızı Kedi Yayınevi / 328 s. / 2021. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Postmodern bir kahraman!

Postmodern bir kahraman! Armağan Tunaboylu kendi deyişiyle “postmodern bir kahraman” diye tanımladığı Metin Çakır’ın mizahla şiddetin iç içe geçtiği maceralarından sonra çok farklı bir dünyanın kapılarını aralıyor. İntikam, kendi adaletini sağlama, miras, aşk gibi katmanlı ve tartışmalı temalara sahip ve sıradan insanların sıradan yaşamlarındaki cinai taraflarını gösteren Cinai Tuhaflıklar (Oğlak Yayınları) yetkin bir polisiye. /Archive/2021/3/17/115001944-ic1.jpgPolisiye öykü yazmanın roman yazmaktan farklı zorlukları olduğunu söylemeliyim. Polisiye öykü yazarı, roman yazarına göre hem atmosferi kurmak hem de iyi bir kurgu geliştirmek için daha sınırlı bir alanda hareket etmek zorundadır. Karakterlerden olay örgüsüne, mekânların tasvirinden kullanılan dile kadar yazarı sınırlaması olası birçok unsur sırada bekler.En önemlisi ise, işlenen suçu failin bulunmasına değin süreç boyunca muamma ve gizemden azat olmayacak şekilde yapılandırmak roman tasarımına göre çok daha çetin bir kurgusal beceri gerektirir.Bu zorluklara karşın polisiye öykü yazmanın yazara sağladığı kazanımları da görmezden gelemeyiz.Bu göreve soyunan bir yazar anlatmak, hesaplaşmak istediği birçok konuyu ele alabilir ve üstelik bunu yaparken olayları dallanıp budaklandırmadan, ayrıntılarda boğulmadan, karakterleri fazla derinleştirmeden hikâyesini anlatır./Archive/2021/3/17/115012256-ic2.jpgDÜŞTÜYSE VUR, DÜŞMEDİYSE KAÇ!Armağan Tunaboylu da kendi deyişiyle “postmodern bir kahraman” diye tanımladığı Metin Çakır’ın kahramanlık ettiği romanlardan sonra cinai öyküler kaleme alarak bu kulvarda da emin adımlarla yürüyeceğini gösteriyor.Anımsarsak Metin Çakır karakteri, İstanbul’un en ücra köşesinde bir muhabbet tellâlıdır. Metin’in yaşamı kendinden küçükleri ezmek, büyüklere yaltaklanmakla geçmektedir.Fakat fırsatını bulur, punduna getirirse yaltaklanırken içten içe nefret ettiği büyüklerin arkasından dolap çevirmekten de geri kalmaz.Sokağın kurallarını iyi bilir, “düştüyse öldürene kadar vur, düşmediyse kaç” tek ilkesidir. Sportmenlik ve centilmenlik yanından bile geçmez. Buna karşın bir anda bir nedenden zırıl zırıl ağlayabilecek kadar duygusaldır!İşte böylesi bir anti kahramanın mizahla şiddetin iç içe geçtiği maceralarından sonra Tunaboylu, yalın dilin gücünden de destekle çok farklı bir dünyanın kapılarını aralıyor. Bu kapıdan geçen okuru merakta bırakmayı başarırken, tekinsiz hale soktuğu mekânları heyecanı sürdürmede başarıyla kullanıyor./Archive/2021/3/17/115019569-kapakic3.jpgMEZARLIKTAN YALIYA!Ürkütücülüğüyle kahramanından rol çalan Feriköy Mezarlığı’ndan Şile’deki korkunç mağaraya, iskelesinden denize düşenin akıntıya kapılarak kaybolacağı Boğaz’daki yalıdan Sarıyer sırtlarındaki ıssız lüks villaya, bodrum katlarından, Çatalca’daki arazilere birçok mekân öykülere ev sahipliği yapıyor.Öykülerden bir ‘Ay Katili’nde kimsenin karşılaşmak istemeyeceği, kurbanların göğüslerine bıçakla hangi ayda öldürdüğünü yazan psikopat bir katilin kim olduğunu öğreniyoruz… ‘Yarım Kalan Film’de bazı şeylerin hafızalardan hiç silinmediğini anlıyoruz… ‘Pijama Partisi’nde rastlantıların insanların başına en olmadık işler açabileceğine tanık oluyoruz…‘Hayri Amca’nın Karanlık Dünyası’nda yaşlı adamın ne dolaplar çevirdiğini sadece biz merak etmiyoruz… ‘Yanlış Ölüm’de tongaya düşen bir kiralık katili okuyoruz… ‘Tonga’da sert, sinirli ve mesleğine bağlı bir komiserin bir türlü kapatamadığı dosyanın başına ne işler açtığını izliyoruz…İntikam, kendi adaletini sağlama, miras, aşk gibi katmanlı ve tartışmalı temalara sahip ve sıradan insanların sıradan yaşamlarındaki cinai taraflarını gösteren Cinai Tuhaflıklar yetkin bir polisiye. Çağatay Yaşmut

'Erasmus ve ReformÇağı'

'Erasmus ve Reform Çağı' Johan Huizinga’nın ‘Erasmus ve Reform Çağı’ kitabı, Erasmus’un gençliğinin, gezgin bir bilim adamı olarak geçirdiği yılların, İngiltere, Fransa, İsviçre ve İtalya’da yaptığı çalışmaların, Thomas More’la arkadaşlığının ve Martin Luther’le yaşadığı anlaşmazlıkların izini sürüyor. /Archive/2021/3/17/114828320-ic.jpg16. yüzyılda Erasmus, Avrupa’nın en ünlü isimlerinden biriydi. Hem kraliyet ailesinin hem de üniversitelerin hizmetleri için sıraya girdikleri engin bilgiye sahip olduğu düşünülen bir adamdı. Bu kitap Erasmus’un gençliğinin, gezgin bir bilim adamı olarak geçirdiği yılların, İngiltere, Fransa, İsviçre ve İtalya’da yaptığı çalışmaların, Thomas More’la arkadaşlığının ve Martin Luther’le yaşadığı anlaşmazlıkların izini sürüyor.Huizinga ayrıca Erasmus’un zihnini, karakterini inceliyor ve Deliliğe Övgü ile Yeni Ahit’in harika tercümesi de dahil olmak üzere eserlerinin titiz incelemesini okurlara sunuyor.Enchiridion’un mesajı Erasmus’un ömür boyu süren çalışmasının mesajı olarak kalacak şeydi: “Bu dünyada cisim ile gölgesinin birbirinden iyice ayrışması ve bu dünyanın saygı göstermemesi gereken kimselere bile saygı göstermesi ne fenadır; körü körüne sevme, tekdüzelik ve düşüncesizlikten oluşan bir gözbağı insanlığın şeyleri olduğu gibi görmesini engelliyor.”Erasmus ve Reform Çağı / Johan Huizinga/ Çev.: Orhan Düz / Alfa Yay. / 360 s. Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter