News - Haberler
Son Dakika... Emniyet'ten 55 ilde operasyon: 317 gözaltıkararıvar
Son Dakika... Emniyet'ten 55 ilde operasyon: 317 gözaltı kararı var Emniyet, 55 ilde eş zamanlı POS cihazı ve çek-senet tefeciliğine yönelik operasyon gerçekleştirdi. 317 kişi hakkında gözaltı kararı bulunuyor. Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı, 55 ilde 333 adreste eş zamanlı POS cihazı ve çek-senet tefeciliğine yönelik operasyon gerçekleştirdi. Operasyonda POS cihazı ve çek-senet tefeciliği yaptığı belirlenen 317 şüpheli hakkında adli işlem başlatılırken, şüphelilerden 232’si gözaltına alındı. DHA'Andımız' için ağır ifadeler: O karar DEVA Partisi'ni böldü
'Andımız' için ağır ifadeler: O karar DEVA Partisi'ni böldü Danıştay'ın 'Öğrenci Andı' ile ilgili verdiği karar, DEVA Partisi yöneticileri arasında bölünmeye yol açtı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, okullarda öğrenci andının okunmasını sona erdiren MEB yönetmeliğini iptal eden Danıştay 8. Dairesi'nin kararını bozdu. Karar muhalefetteki partiler arasında farklı tepkilere neden olurken DEVA Partisi içerisinde ise çatlağa yol açtı.Deva Partisi Genel Merkez Başkanlık Kurulu Üyesi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün uyuşturucu operasyonuna “Andımız” adını vermesine tepki gösterdi.Yeneroğlu, Twitter hesabından şu paylaşımı yaptı: “Memurların politize olması hukuk devleti için alarm sinyalidir. Maalesef iktidar bu durumu tetikledi. Hangi görüşü savunduğu önemli değil, özellikle silah taşıyan kamu personelinin siyasi tartışmalara karışması kabul edilemez. Trabzon Emniyet Müdürü acilen görevden alınmalıdır.”Danıştay'ın 'bozma' kararına destek veren DEVA Partisi İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Beytullah Aksoy da "Andımız” ile ağır ifadeler kullandı. Aksoy, ”Bir Türk için her sabah ben Türk’üm diye bağırmak ancak hayvani bir ihtiyacı tatmin edebilir. Bir toplum, hayvani ihtiyaçlarını önceliklendiren bireylerden oluşursa orada zihinsel gelişimden söz edilemez” dedi."YOLUMU AYIRMAM GEREKİYOR"DEVA Partisi İstanbul İl Yöneticisi eski Emniyet Müdürü Feramuz Erdin ise bu iki paylaşıma tepki gösterdi.Erdin, Yeneroğlu’nu etiketliyerek “Kolluğun daha verimli ve demokratik standartta çalışması için fikirler üretip partiyle paylaşan birisi olarak Yeneroğlu’nun partinin temel değerleri ile de çelişen bu sözlerine katılmam mümkün değil. Kolluk kişilerin tek dudağı arasında görev yapar halde olmamalıdır” dedi.Daha sonra bir paylaşım daha yaparak Beytullah Aksoy’un “Türk’üm diye bağırmak ancak hayvani bir ihtiyacı tatmin edebilir” şeklindeki sözlerine de yanıt veren Erdin, “Bunu yeni gördüm. Hizmet edeceği yerde halkı bölen, hakaret eden ve tepeden bakan zihniyet ile yolumu ayırmam gerekiyor. Demokrasi bu olamaz!” ifadelerini kullandı.İşte o paylaşımlar:/Archive/2021/3/17/121354924-ferdin.jpg/Archive/2021/3/17/121409783-ferdin2.jpg cumhuriyet.com.trBir tweet attı,İran sınırına sürüldü!
Bir tweet attı, İran sınırına sürüldü! İzmir’de TCDD 3. Bölge Müdürlüğü'nde hareket memuru olan Serdar Urun, sosyal medyadaki "Sürgün insanlık suçudur" paylaşımı ve sendikal faaliyetleri nedeniyle İzmir'den 1880 kilometre uzaklıktaki TCDD'nin İran sınırında bulunan Van Kapıköy İstasyonu'na gönderildi. İzmir’de TCDD 3. Bölge Müdürlüğü'nde hareket memuru olan Serdar Urun, sosyal medyadaki "Sürgün insanlık suçudur" paylaşımı ve sendikal faaliyetleri nedeniyle İzmir'den 1880 kilometre uzaklıktaki TCDD'nin İran sınırında bulunan Van Kapıköy İstasyonu'na gönderildi. İzmir'de Birleşik Taşımacılık Sendikası üyesi işçilerin sürgün edilmesine tepki amacıyla tweet attığını belirten Urun, "Bizi Demiryolları lojmanlarından da çıkartıyorlar. Kanser tedavisi gören kayınvalidem, eşim ve iki oğlumla birlikte mağduruz" dedi.TCDD 3. Bölge Müdürlüğü'nde görevli olan 47 yaşındaki Serdar Urun'un, KESK'e bağlı Birleşik Taşımacılık İşçileri Sendikası (BTS) üyesi işçilerin sürgün edilmesine tepki olarak attığı tweetler yüzünden hayatı alt üst oldu. Ailesi ile birlikte İzmir'de yaşayan Urun, sürgünlere yönelik attığı tepki tweetleri ve sendikal faaliyetleri nedeniyle, evine 1880 kilometre uzaklıktaki Van Kapıköy'e sürgün edildi.Aynı zamanda BTS Basmane Gar İşyeri Temsilcisi olan Urun, sürgünlere karşı sendika kararı ile sosyal medya eylemi gerçekleştirdiklerini anlatırken, "BTS üyesi 4 arkadaşımız İzmir'den farklı illere sürüldü. Sendika olarak bu sürgünlere karşı İzmir'de haftalardır oturma eylemi yapıyoruz. Sadece, ‘Sürgün insanlık suçudur’ diye birkaç tweet attım. Bu paylaşımları Haziran 2020'de yapmıştım. 9 Mart tarihinde sürgün kararı bana iletildi. Aynı gün içerisinde Basmane'deki görev ilişiğim kesildi. 23 Mart'ta yeni görev yerimde iş başı yapmam gerekiyor. Ne yapacağımı bilmiyorum" dedi."LOJMANLARDAN ÇIKARIYORLAR"Görev yaptığı İzmir Basmane Gar'a en uzak istasyon olan İran sınır kapısındaki Van Kapıköy'e sürüldüğünü söyleyen Serdar Urun şöyle konuştu:"Daha uzak bir yer olsa oraya süreceklerdi herhalde. Eşim, kayınvalidem ve ortaokula giden oğlumla birlikte İzmir'de yaşıyorum. Büyük oğlum da Ankara Üniversitesi'nde okuyor. Kayınvalidem kanser hastası ve tedavi görüyor. Bizi şimdi de kaldığımız demiryolları lojmanlarından çıkarıyorlar. Kolluk kuvvetleri ile lojmanlardan çıkarılacağımızı bildirdiler. Yandaş sendikaların üyeleri hiçbir yere sürülmeden başka yerlere nakille gitmelerine rağmen senelerdir lojmanları boşaltmıyor. Bizi ise bu mağdur durumumuzda apar topar çıkarıyorlar. Üstelik bunu hukuki süreç devam ederken yapıyorlar. Bu sürgün kararını mahkemeye taşıyacağım. Hakkımı sonuna kadar arayacağım."8 İŞÇİ SÜRGÜN EDİLDİBTS İzmir üyelerinden Şube Sekreteri Muhdi Seyhan Kars'a; Kadın Sekreteri Nurhan Karadağ, işyeri temsilcilerinden Ünal Karadağ ile Bülent Çuhadar 6 Mart'ta Malatya'ya sürülmüştü. 4 işçinin sürgün kararından sonra BTS İzmir Şubesi oturma eylemi başlatırken, 9 Mart’ta ise Serdar Urun'un yanı sıra 3 isim daha başka yerlere gönderildi. Genel Müdür Ali İhsan Uygun imzalı tebliğ ile Ankara Şube Yürütme Kurulu üyesi Ejder Koçak Erzincan’a, BTS İzmir Şube Başkanı Erdal Akyol Bandırma'ya, Genel Merkez Kadın Sekreteri Begüm Özyönüm ise Halkapınar'dan Biçerova'ya sürüldü. ANKARusya Savunma Bakanı'ndan Türkiye açıklaması:‘Zorluğun sebebi NATOüyesi olması’
Rusya Savunma Bakanı'ndan Türkiye açıklaması: ‘Zorluğun sebebi NATO üyesi olması’ Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Türkiye’yle ilişkileri değerlendiren açıklamasında, “Kolay olmayan, çok zorlu, ancak çok da sonuç veren çalışmalarımız var” dedi. Kazak tengrinews.kz sitesine konuşan Şoygu, Türkiye ile ilişkileri değerlendirdi. “Kolay olmayan, çok zorlu, ancak çok da sonuç veren çalışmalarımız var” diyen Şoygu, “Zor olmasının nedeni ise engellenmemiz, Türkiye’nin NATO üyesi olmasının engel yaratması. Bu elbette bir engel" dedi.İşbirliği yapan 2 ülkeden birinin NATO üyesi olup diğerinin olmayışının kendi başına eşsiz bir tecrübe olduğunu belirten Şoygu, şunları kaydetti:"Ancak bu ülkeler ortak bir dil buluyor, ortak çalışmalar, operasyonlar yürütüyor, imkansız görülen yerlerde dahi uzlaşma noktası buluyor. Çözüm yöntemleri buluyoruz. Sözgelimi İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesi. Bize göre, Suriye’de gerilimi azaltma bölgesinin kurulması, bu tür krizlerin çözümünde yeni bir sayfa, yeni bir mekanizma."SURİYE’NİN KUZEYİNDE ORTAK DEVRİYEŞoygu, Rusya ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde ortak devriye gerçekleştirdiğini de hatırlattı.Sputnik Türkçe’nin aktardığına göre Şoygu, "Teröristlerle birlikte mücadele ediyoruz. Ortak hava sahasında da sık sık birlikte çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Çok sayıda geçiş noktasını düzenliyor ve kontrol ediyoruz, göçmenlerle birlikte ilgileniyoruz" dedi.Şoygu, Rusya ile Türkiye’nin Dağlık Karabağ’daki durumun çözüme kavuşturulması konusunda işbirliği yaptığına da dikkat çekti. cumhuriyet.com.trİzmirlinin hayali: Körfezde denize girmek
İzmirlinin hayali: Körfezde denize girmek KONUK YAZAR | Anıl Talat Eryontuk, Cumhuriyet'in Ege'si için yazdı... İzmirlinin hayali: Körfezde denize girmek İzmirlilerin yürek yakan bir deniz hikayesi vardır.Peki nedir bu hikaye?İzmir’de 50 yıldır hayali kurulur Kordon’dan, Karşıyaka’dan ya da Güzelyalı’dan denize girmenin.80 kuşağı çocukların dedelerinden, büyükannelerinden dinledikleri İzmir hikayelerinden biridir bu.1940 - 1950’li yılların sonunda Karşıyaka iskeleden, Konak’tan, Güzelyalı’dan, İnciraltı’ndan denize giren bir neslin anlattığı hatıralar.Mahalle ve komşuluk kültürünün hakim olduğu semtlerde İnciraltı’nda yüzmek için düzenlenen geziler.Bunları dinleyince İzmirli olup, üzülmeyen yoktur.Günümüzde deniz yükseklerden bakınca pırıl pırıl gözüküyor.Çocukluğumuzda olan o pis kokuda kalmadı.Deniz suyu kalitesi, temizligi İzmir Körfezi’nde denize girmeye elverişli mi?Sanırım denize girmek için henüz erken.Zaten bu konuyla ilgili Tunç Soyer’in açıklamaları da bu tezi doğrular nitelikte.Kendisi de göreve geldiğinde denizde yüzülmesi hususunda önlerinde 3 yıllık bir sürenin olduğunu söylemişti.Lakin güzel haberler de yok değil.İzmir Körfezi’ndeki su değerleri “Yüzme Suyu Kalitesi Yönetmeliği” ve “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” kriterlerini sağlayan kaliteye ulaştı.İZSU Laboratuvarlarında her ay gerçekleşen analizlerin sonuçları, körfezde iyileşme olduğuna işaret ediyor.?? Büyük Kanal Projesi’nin devreye girmesinden sonra su kalitesinin izlenmesi amacıyla alınan dip ve yüzey deniz suyu numunelerinin yönetmelik sınır değerlerinin altında çıktığı aşikar.Bu arada 1 milyar doların üzerinde para harcanmış Büyük Kanal Projesi’nin İzmirlilerin ödediği su paralarıyla İZSU tarafından 2002 yılı Kasım ayında hayata geçirildiğini önemle belirtmek isterim.İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Büyük Körfez Projesi’ de uzun yıllar alınamayan ÇED Raporu nedeniyle sekteye uğradı. Bu durumda projeyi en az 5-7 yıl geri götürdü.Fakat İzmir ve İzmirliler Kordon’dan denize girilmesi hayalinden hiç vazgeçmediler.Ben inanıyorum ki bu sinerji ile çok kısa sürede o günler geri gelecektir.İzmirliler için bir hayaldir Körfez’de denize girmek.Ve 50 yıldır İzmirli altında mayo, elinde havlu ile denize gireceği günü iple çekmektedir.Dedelerimizin hikayeleri bize de nasip olur mu?Yaşayıp, göreceğiz…Olursa da tadından yenmez öyle değil mi? cumhuriyet.com.trEkremİmamoğlu davasında karar açıklandı
Ekrem İmamoğlu davasında karar açıklandı İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, Ordu eski Valisi Seddar Yavuz'a hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın 7'nci duruşmasında karar çıktı. İBB Başkanı İmamoğlu'na 354 gün boyunca 20 TL para cezası verildi. İmamoğlu'nun ödeyeceği ceza miktarı 7.080 TL olarak belirlendi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, Ordu eski Valisi Seddar Yavuz'a hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın 7'nci duruşması görüldü. Duruşmaya İBB Başkanı İmamoğlu katılmadı. Geçen duruşmada esas hakkında mütalaasını açıklayan savcılık, İmamoğlu hakkında 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası talep etmişti. Bugün görülen davada Ekrem İmamoğlu'na 354 gün boyunca 20 TL para cezası verildi. İmamoğlu'nun ödeyeceği ceza miktarı 7.080 TL olarak belirlendi.NE OLMUŞTUOrdu’da, 23 Haziran 2019 tarihinde tekrarlanan İstanbul seçimleri öncesinde Karadeniz Bölgesi’nde mitingler düzenleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 5 Haziran tarihinde İstanbul'a dönüş için gittiği Ordu-Giresun Havalimanı'nda ekibiyle VIP’ten geçerken tartışma yaşadı. Bu sırada dönemin Ordu eski Valisi Seddar Yavuz'a hakaret ettiği öne sürülüp dava açılmıştı.VIP gerginliğinin görüntüleri yayınlanmıştı. Ordu-Giresun Havalimanı'nda yaşanan olayla ilgili video kaydında ise Ordu Valisi Settar Yılmaz'a yönelik hakaret içiren bir sözü duyulmuyordu.VIP'te görevli olan ve İmamoğlu ile beraberindekilere kapıları kapatan görevlilerle CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun'un tartıştığı görülüyordu. İmamoğlu’nun ise Torun'a, “Vali Bey'e hiç kılçık taktırmanın anlamı yok. Biz gidelim. Vatandaş gibi gidelim. Gel şuradan, kurban olayım. Bak vallahi” dediği duyuluyordu. İmamoğlu'nun bu çabası sonuç veriyor ve heyet havalimanındaki normal yolcu girişinde çıkış yapmak için VIP'ten ayrılıyordu. cumhuriyet.com.trTek koluyla Makrome yapan AyşeÇalışkan:“Engeller düşüncelerdedir”
Tek koluyla Makrome yapan Ayşe Çalışkan: “Engeller düşüncelerdedir” 11 yaşında geçirdiği kaza sonucu bir kolunu kaybeden Ayşe Çalışkan (43), el işi sanatı Makrome yaparak hayatını kazanıyor. Dirseğinden itibaren kolunun kesildiğini kaydeden Çalışkan, “Ben engelliyim diye ailem beni okutmadı. Ben de dışarıdan okudum ve iş hayatına atıldım. Şimdi düğümleme tekniğiyle yapılan makrome ile hayatımı kazanıyorum. Engeller düşüncededir. Benim ailem engelliyim diye ‘engelli kızsın yapamazsın’ diyerek bana engel oldu. Ne olursa olsun başardım. Lütfen çevrenizdeki engellilere her zaman destek olun”dedi. Beylikdüzü’nde yaşayan Ayşe Çalışkan (43), 11 yaşında geçirdiği bir kazanın ardından uygulanan yanlış tedaviyle bir kolunu kaybetti. Dirseğinden itibaren bir kolunun kesildiğini kaydeden Ayşe Çalışkan, “11 yaşındayken Kastamonu’da yaşıyordum. Attan düştükten sonra koluma yanlış tedavi uygulandı. Kolum önce kangren kaldı. 15 günün ardından çürümeye başladığı için kesildi. Çok zor günler geçirdim. Ailem bana farklı bakmaya başladı. Engelli biri olduğum için dışlandım ve okutmadılar. Diğer kardeşlerimin üzerine düşerken beni yok saydılar. En çok ihtiyacım olduğu zamanlarda ailemden darbeler aldım. Bu konu yüzünden psikolojik tedavi bile gördüm” dedi.“‘ENGELLİ KIZ ÇALIŞAMAZ’ DEDİLER”18 yaşında iş hayatına atıldığını kaydeden Çalışkan “Tüm engellemelere rağmen dışarıdan ortaokulu ve liseyi okudum. Güzel bir firmada çalıştım. Kendi kendimi yetiştirdim. Ehliyetimi aldım. Babam yurt dışında yaşıyordu ama geldiğinde ‘engelli kız çalışamaz’ diyordu. İşe gitmek istediğimde bana şiddet uyguluyordu. İşe gitmek için Ayakkabımı elime alıp sokağa kaçtığımı bilirim. Ne olursa olsun vazgeçmedim. Evlendikten sonra da ailemden destek görmedim. Birkaç sene sonra çocuğum oldu. Eşim vardiyalı çalışırken bile tüm süreçte yanımda olmaya çalıştı. Çocuğum doğduktan sonra tek kolumla çocuğuma yettim. Çocuğum okula başlayacağı zamanda da emekli oldum” diye konuştu.“KESİK KOLUMLA MAKROME YAPMAYI ÖĞRENDİM”Yaklaşık 2 senedir çalışmadığını söyleyen Çalışkan “ Borçlarımız var. Pazarcılık bile yaptım. Daha sonra bir gelir elde etmek için Makrome yapmaya başladım. Gece gündüz uyumadan çalıştım. Tüm videoları izledim, gece yarıları kalkıp nasıl yapacağımı düşündüm. Ders çalışır gibi çalıştım. Makrome yaparken kolumun altına ipleri kıstırıyorum. Bazen de kolumun altından tutup ipi çekiyorum, parmağımdan destek alarak düğüm atıyorum. Başarmak beni çok mutlu ediyor. Şimdi ufak tefek siparişler alıyorum. Saatler, aynalar, avizeler yapıyorum. Yaptığım ürünleri evden satıyorum”ifadelerini kullandı. Engellerin kafada başladığını söyleyen Ayşe Çalışkan “Engelli olmaları eksik oldukları anlamına gelmiyor. Her zaman kendilerine hedef koysunlar. Aktif olsunlar. Neler yapabileceklerini görsünler. Engelli arkadaşlarımın ailelerine de seslenmek istiyorum. Ne olursa olsun engelli diye kayırmasınlar, destek olsunlar. Dışarı çıkartmak istemeyen, gizleyen, okutmayan, utanan çok aile var. Bunları yapmasınlar. Biz sadece dışlanmamak, herkes gibi davranılmak istiyoruz. Engeller düşüncededir” dedi. Çalışkan yetkililere de seslenerek, eğitim alanından psikolojik desteğe kadar engelli bireylere destek olmalarını istedi. İlayda Kaya‘Kahve’ye yazılmışaşk mektubu
‘Kahve’ye yazılmış aşk mektubu “Göz Açıp Kapayınca Kadar” adlı belgesel son yıllarda itibarı gitgide yükselen kahveye dair kapsamlı bir film, adeta bir aşk mektubu. Okan Bayülgen’in imzasını taşıyan filmi Youtube üzerinden izlemek mümkün. Salâh Birsel’in “Kahveler Kitabı”nda aktardığına göre Kâtip Çelebi kahve için “keyf erbabının keyflerini artırır, cana can katar” diyesiymiş. Yine aynı kitapta Birsel kahvenin Türkiye’ye 1543 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın çağında gemilerle -İstanbul’a- getirildiğini yazar. Nereden baksanız yaklaşık 500 yıldır kahve içiliyor bu topraklarda demek ki. Bugün ne çeşitler, ne yöntemler biliyoruz, ama hatırlıyorum, benim çocukluğumda ya babaannemin yaptığı köpüklü Türk kahvesi içilirdi evde, ya da neskafe. Filtre kahve diye bir şey bilmezdik ve Nescafe bir marka bile değildi henüz. (Ama bardak vardı elbette)/Archive/2021/3/17/113657023-kahve1.jpgKahveyi severim sevmesine ve günde en az 3-4 fincan da içerim ama bu satırları karalamamın sebebi kahveye duyduğum sevgi değil, benim kahveye yazılmış bir aşk mektubu olarak nitelelemeyi tercih ettiğim bir belgesel. Geçen hafta çevrimiçi bir buluşmada izlediğim “Göz Açıp Kapayıncaya Kadar” adlı bu film insomnia derdinden muzdarip bir adamın kahveyle olan muhabbetini ve kahvenin türlü gizemini merak edip yollara koyulmasını anlatıyor. Selin Atasoy ve Okan Bayülgen’in yazdığı, Cem Adıyaman’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ve tabii ki Okan Bayülgen’in başrolünü üstlendiği bu hybrid belgeselde Ahmet Ümit, Emrah Safa Gürkan, Vedat Ozan, Sahrap Soysal gibi tanıdık isimlere de rastlıyoruz. /Archive/2021/3/17/113656257-kahvee.pngÖzet cümlesi “Kahve ve kahve kokularının baş döndürücü dünyasında kaybolan bir adamın hikâyesi…” olan film kahveyi hemen her yönüyle ele alan bir senaryo üzerine kurgulanmış. Yani hem kahveyi 5 duyumuzla ilişkilendiren bir yanı var (gerçekten de tat, koku, görüntü, ses… hemen her şey) hem de kahvenin tarihi, içme ve pişirme adetleri, toplumsal hayattaki yeri gibi farklı yönleri… Bir bakıyorsunuz tarihçi Emrah Safa Gürkan kahveye dair ilginç olgulardan bahsediyor, bir bakıyorsunuz ünlü yazar Ahmet Ümit kahve tutkunu başka meşhur edebiyatçılardan dem vuruyor. Vedat Ozan kahve kokusuyla ilgili konulardan söz ederken müzisyen Turcer Tunceli kahve içtiğimiz anda çıkardığımız seslerin hangi notalar olduğunu ve ne anlamlara geldiğini söyleyecek denli kafayı başka bir noktaya deviriyor. İşin marka yönü de bir şekilde unutulmamış ve Arçelik’in (ki zaten filmin ana sponsoru Arçelik ve belgesel de Arçelik’in Youtube kanalında yayınlanıyor) ünlü Türk kahvesi makinesi Telve’nin 2002’den bu yana gelişim macerası da anlatılmış. Ben hala evde cezveyle eski usul kahve yapan ve kahve pişirme ritüelini (keşke belgeselde bu ritüele dair de biraz daha ayrıntı olsaymış) seven biri olduğum için bu makineye vakıf değilim ama söylenenler doğruysa kahveye getirdiği yüksek standart ölçüsü dikkate değer doğrusu. Gelenekselin yerini alan teknolojiler her zaman benim için başta bir şüphe vesilesi olsa da bazen işe yaradığını kabul edip hayatı yeniden güncellemek gerekebiliyor. Hala gramofon kullanarak müzik dinlemediğimize göre… değil mi?/Archive/2021/3/17/113627008-kahve3.pngUzatmayalım, izlediğinizde içinizde kahve içme isteğini birden fazla kez uyandıracak olan bu 75 dakikalık film özellikle düşsel bir havaya sahip dinamik kurgusu ve dramatik atraksiyonlar da içeren hikayesiyle sizi sıkmadan kahveye doyuracak bir belgesel. Filmin içinde tüm ekranı kaplarcasına beliriveren yazıların kullanımını özellikle çok sevdim, akıl edenin aklına sağlık. Konvansiyonel yöntemler yerine böyle karmaşık bir kurgunun tercih edilmesi ve pandemiye rağmen (konukların sosyal mesafeye nasıl dikkat ettiklerini görmemek mümkün değil bu arada) böylesi çok mekanlı, çok konuklu bir filmin kotarılmış olması ise ayrıca takdire şayan. Emrah Kolukısa'Bilinçsiz antibiyotik kullanımıkoronavirüsüağırlaştırabilir'
'Bilinçsiz antibiyotik kullanımı koronavirüsü ağırlaştırabilir' Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi İyi Klinik Uygulama Merkezi Başaraştırıcısı Dr. Ahmet İnal, bilinçsiz antibiyotik kullanımının bağırsaklarda zararlı bakterilerin yanında faydalı bakterileri de öldürebildiğini söyledi. 'Bilinçsiz antibiyotik kullanımı koronavirüsü ağırlaştırabilir' diyen İnal, 'Bazı yayınlarda MS hastalığının buna bağlı olduğu şeklinde yayınlar da var. Dolayısıyla bu probiyotiklerin mutlaka korunması gerekiyor' dedi. ErciyesÜniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi İyi Klinik Uygulama Merkezi Başaraştırıcısı Dr. Ahmet İnal, bilinçsiz antibiyotik kullanımının bağırsaklarda zararlı bakterilerin yanında faydalı bakterileri de öldürebildiğini söyledi. İnal, "Bu dönemde koronavirüs ile karşılaşırsanız veya koronavirüs hastasıysanız bilinçsiz antibiyotik kullandıysanız zaten savunma sisteminiz zayıf olduğu için hastalığı daha ağır geçirmeniz mümkün olabiliyor" dedi./Archive/2021/3/17/112426324-112225057-bilincsiz-antibiyotik-kullanimi-koronavirusu-agirlastirabilir1.jpgDr. Ahmet İnal, bağırsaklarda 8 milyon bakterinin yaşadığını, bunların çoğunun da faydalı olan probiyotik bakteriler olduğunu bildirdi. Uygunsuz antibiyotiklerin bağırsakların içindeki zararlı bakterilerin yanında faydalı bakterileri de öldürdüğünü söyleyen İnal,"Faydalı bakterilere baktığımızda vücudumuzun savunma sistemine yardımından başlamak suretiyle yağ emilimine kadar birçok yararı var. Vücudun destek sisteminde çok önemli rol oynuyor. Eğer bunlar ölürse bizim bağışıklık sistemimiz zayıflıyor. Bu dönemde koronavirüs ile karşılaşırsanız veya koronavirüs hastasıysanız bilinçsiz antibiyotik kullandıysanız zaten savunma sisteminiz zayıf olduğu için hastalığı daha ağır geçirmeniz mümkün olabiliyor. Bu nedenle mümkün mertebe probiyotikleri korumamız gerekiyor" dedi.'BİLİNÇSİZ ANTİBİYOTİK KULLANILMAMASI GEREKİYOR'İnal, tedavilerde enfeksiyonlarda probiyotiklerin kullanılmasını önerdiklerini söyleyerek, "Probiyotik kullanımında bu kadar ilerlemişken, kalkıp faydalı bakterileri öldürürsek bu sefer tedavilerde olumsuz sonuçlarla karşılaşabiliriz.Probiyotikleri korumanın yanında bir de enfeksiyon varsa dar spektrumlu antibiyotik kullanmanız gerekiyor. Burada hastaların hem bilinçsiz antibiyotik kullanmaması gerekiyor hem de hekimlerin dar spektrumlu antibiyotik ile tedavi edilmeleri gerekiyor. Eğer biz bunu yapmazsak zamanla antibiyotiklerin etkisizleşmesinin yanında bağışıklık sisteminin zayıflaması meydana geliyor" diye konuştu.Probiyotiklere dikkat edilmesi gerektiğini belirten İnal, "Probiyotiklerin öldürülmesi sadece savunma sistemini zayıflatmıyor. Nedeni bilinmeyen birçok hastalık var. Bu hastaların nedenleri arasında da probiyotikler aktif rol oynayabiliyor.Bazı yayınlarda MS hastalığının buna bağlı olduğu şeklinde yayınlar da var. Dolayısıyla bu probiyotiklerin mutlaka korunması gerekiyor. Eğer geniş spektrumlu yanlış antibiyotik kullanımı varsa ve hasta bunu kullanmış ise koronavirüsü belki hafif atlatacaktı; ama ağır atlatacak. Bilinçsiz antibiyotik kullanımının mutlaka engellenmesi lazım" dedi. DHAAKP'ye "Andımız"ın kaldırılmasınıSoros'un fonladığıkuruluşönerdi: "Harfiyen uyduğu ve uyguladığımaddeler..."
AKP'ye "Andımız"ın kaldırılmasını Soros'un fonladığı kuruluş önerdi: "Harfiyen uyduğu ve uyguladığı maddeler..." "Andımız" kararı tartışılmaya devam ediliyor. Mollaveisoğlu yazısında "Andımız"ın kaldırılmasıyla ilgili "AKP’nin harfiyen uyduğu ve uyguladığı maddeler Soros fonları ile hazırlanan reform taslağının içindeydi..." hatırlatmasında bulundu. Mollaveisoğlu, "Devlet Bahçeli Sorosçu diye, bin günü aşkın tutukluluğu cezaya dönüşen Osman Kavala’ya yüklenirken, Erdoğan’ın halen yanı başında duran suflörü Can Paker’i görmüyor..." ifadelerini kullandı. Danıştay'ın "Andımız" kararı tartışılmaya devam ediliyor. CHP, İYİ Parti, MHP Danıştay'ın kararına sert tepki gösterdi. Andımız, kararı siyasetin gündeminde üst sıralarda yer alırken, Cumhuriyet yazarı Tuncay Mollaveisoğlu, “Bahçeli ‘Andımız kararını’ ortağında aramalı...” başlıklı yazısında kararın arka planına ve AKP’nin yol haritasına değindi. “SOROS’UN TÜRKİYE’DEKİ GÖLGESİ YOL ARKADAŞI”“Andımız yasağına AKP ant içmişti...” diyen Mollaveisoğlu, Andımız’ın kaldırılmasını AKP’ye TESEV’in önerdiğini TESEV’i de küresel para spekülatörü George Soros’un fonladığını kaydetti. Tuncay Mollaveisoğlu, şunları kaydetti:“İktidarlarının ilk yılıydı..Kamu Yönetimi Reformu’nu hazırlamış, bu reform paketini partilerine yol haritası yapmışlardı...Daha önce yazdım, AKP’nin harfiyen uyduğu yol haritasının altında Can Paker’in başkanlık yaptığı TESEV vardı... Türkiye’nin bu köklü düşünce kuruluşu o yıllarda Can Paker’in uluslararası ilişkilerinin yardımıyla ciddi dış fonlar bulabiliyordu. Bu fonların başında turuncu devrimlerle ulus devletleri çökerten, operasyon yaptığı ülkelere ‘sözde demokrasi’ vaat eden küresel para spekülatörü George Soros vardı. Yani Can Paker, Soros’un Türkiye’deki gölgesi, temsilcisi, yol arkadaşı ve fonladığı isimdi.”“SOROS FONLARI İLE HAZIRLANAN REFORM TASLAĞININ İÇİNDEYDİ”Mollaveisoğlu yazısını şöyle sürdürdü:“Paker, TESEV’i, AKP’nin bir danışma organına dönüştürmüş, vakfın siyaset üstü çizgisini yerle bir etmişti. Soros fonları ile hazırlananan ve AKP’de Erdoğan ve yönetimin önüne konulan Kamu Yönetimi Reformu’nun başlıkları arasında bilin bakalım ne vardı?‘Andımız’ın okullardan kaldırılması!‘Sivilleşme’ adı altında AKP’ye verilen yol haritasında; ulusal bayramların çağdışılığından, stadyumlardaki törenlerin diktatörlük rejimlerini çağrıştırdığından, bu törenlerin kaldırılması gerektiğinden, asker uğurlamalarının “militarist” olduğu, insan odaklı sivilleşme ruhuna uymadığı eleştirilerinden... T.C. ifadesinden, alt kimliklerden... AKP’nin harfiyen uyduğu ve uyguladığı maddeler Soros fonları ile hazırlanan reform taslağının içindeydi...Hani, Türkiye’ye ‘Sizin en iyi ihraç malınız, ordunuzdur’ diyen Soros!Devlet Bahçeli Sorosçu diye, bin günü aşkın tutukluluğu cezaya dönüşen Osman Kavala’ya yüklenirken, Erdoğan’ın halen yanı başında duran suflörü Can Paker’i görmüyor...Andımız neden kaldırıldı ve nereye bakmamız lazım, anlatabildim mi?” cumhuriyet.com.trLeBron James, Liverpool'un sahibi FSG'ye ortak oldu
LeBron James, Liverpool'un sahibi FSG'ye ortak oldu Los Angeles Lakers yıldızı LeBron James, İngiliz Premier Ligi takımlarından Liverpool'un sahibi Fenway Sports Group'un (FSG) azınlık hissedarı oldu. Getty ImagesLos Angeles Lakers yıldızı LeBron James, İngiliz Premier Ligi takımlarından Liverpool'un sahibi Fenway Sports Group'un (FSG) azınlık hissedarı oldu.FSG, dün ünlü basketbolcunun Boston Red Sox'un da sahibi olan gruba yatırım yaptığını açıkladı.James 2011'den bu yana Liverpool futbol kulübünün ortaklarından. James 10 yıl önce kulübün yüzde 2 hissesini 4,7 milyon sterline (yaklaşık 6,5 milyon dolar) almıştı.James'in, ortağı Maverick Carter'la birlikte küresel spor piyasasında daha aktif olmaya karar verdiği belirtiliyor.Forbes Dergisi'ne göre James ve Carter, piyasa değeri 6 milyar doları aşan FSG'deki yatırımlarını artırarak grubun ilk siyah ortakları oldular.FSG bu hafta Redbird Capital Partners ile 750 milyon dolarlık bir özel yatırım anlaşması imzalamıştı.Grubun bu parayla başka spor yatırımları yapmayı ayrıca Liverpool ve Boston Red Sox'u güçlendirmeyi planladığı belirtiliyor.Getty ImagesSERVETİ 450 MİLYON DOLARFinansal danışmanlık şirketi KPMG'ye göre James'in Liverpool'daki hisselerinin bugünkü değeri 37 milyon sterlinin (Yaklaşık 51,5 milyon doların) üzerinde.LeBron James'in Red Sox ve Liverpool'un Yönetim Kurulu Başkanı olan Tom Werner'le yakın bir ilişkisi bulunuyor.James'le birlikte televizyon programı yapan Werner, John Henry'nin ardan FSG'de en çok hisseye sahip olan ikinci yatırımcı.FSG, adının New England Sports Ventures olduğu 2010'da Liverpool futbol kulübünü 300 milyon sterline (yaklaşık 417 milyon dolar) satın almıştı.Bu sezon 17'nci kez NBA All-Star seçilen James, 2019'daki bir açıklamasında bir gün bir NBA takımına sahip olmak istediğini söylemişti. NBA ligi kuralları aktif oyuncuların takım sahibi olmasına izin vermiyor.Forbes'a göre James'in serveti 450 milyon dolar civarında. Ünlü yıldız, 88 milyon dolarlık geliriyle en çok kazanan sporcular listesinde beşinci sırada yer alıyor.Bu listede birinci sırada Roger Federer (106,3 milyon dolar) yer alıyor. Federer'i Cristiano Ronaldo (105 milyon dolar), Lionel Messi (104 milyon dolar) ve Neymar (95,5 milyon dolar) izliyor.Kendi yapımcılık ve medya şirketleri olan LeBron James'in Arnold Schwarzenegger'le de ortaklığı bulunuyor.James ayrıca Chicago ve Güney Florida'da 19 pizza restoranının ortakları arasında. BBC Türkçe