News - Haberler
Poliçe sayısıtoplamda yüzde 43 azalırken,çekicilerde yüzdeüçarttı
Poliçe sayısı toplamda yüzde 43 azalırken, çekicilerde yüzde üç arttı 2020’de prim üretimi toplamda yüzde 7.1 azalarak 28.8 milyon Avro’ya inerken, çekicide yüzde 10.7 artışla 23.3 milyon Avro oldu. Küresel Covid-19 salgını, yurtdışına karayolu üzerinden araçlarıyla çıkanların kullandığı “Yeşil Kart” (uluslararası motorlu taşıt sigortası) sistemini de önemli ölçüde etkiledi.Yurtdışında yaşanan kazalarda, üçüncü şahıslara verilen maddi ve bedeni zararları teminat altına alan sistem kapsamında üretilen prim geçen yıl 2019’a kıyasla yüzde 7.1 azalarak 28.8 milyon Avro, poliçe sayısı da yüzde 43.4 azalarak 81 bin 3 adet oldu. Ortalama prim ise 220 Avro’dan 372 Avro’ya çıktı. Yine geçen yıl, hasarlar nedeniyle tazminat ödemelerinin toplamı 2019’a kıyasla yüzde 10.9 artarak 18.6 milyon Avro, dosya sayısı da yüzde 8.4 artarak 4 bin 333 adet oldu. Dosya başı ortalama ödeme 4 bin 184 Avro’dan 4 bin 284 Avro’ya yükseldi.Sonuçları yorumlayan Türkiye Motorlu Taşıt Bürosu (TMTB) Müdürü Mehmet Akif Eroğlu, salgın nedeniyle uygulanan kısıtlamaların otomobille yurtdışına çıkışı çok azalttığını, ticari araçlar kapsamında özellikle çekici (TIR) kullanımının devam etmesinin ise hem ortalama prim hem tazminat artışları üzerinde etki yaptığını söyledi. Verilere göre çekicilerle ilgili prim üretimi yüzde 10.7 artışla 23.3 milyon Avro, poliçe sayısı yüzde 2.8 artışla 19 bin 224 adet oldu. Otomobilde ise prim üretimi yüzde 64.5 düşüşle 2.1 milyon Avro, poliçe sayısı yüzde 66.9 düşüşle 28 bin 113 adet oldu. PAYI YÜZDE 81.1Böylece toplam prim içinde çekicilerin payı yüzde 68.03’ten yüzde 81.11’e çıkarken, otomobillerin payı yüzde 19.13’ten yüzde 7.31’e düştü. Eroğlu, tazminat ödemelerindeki artışta ayrıca geçmiş yıllardan kalan dosyalara da dikkat çekti. Güncel değerlendirmeler de yapan Eroğlu, Türk plakalı araçların yurtdışında sebep olduğu kazalara ilişkin kendilerine iletilen taleplerde sahte veya tahrif edilmiş kart kullanımının da olduğunu tespit ettiklerini söyledi. Bu nedenle ilgili nakliyat şirketlerine karşı rücu işlemi başlattıklarını ve savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını belirten Eroğlu, “Diğer taraftan sahte ‘Yeşil Kart’ı anlamak için e-devlet portalının içerisindeki Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi alanından sorgulama imkânı da var” dedi. ‘ŞİRKETLER İÇİN İFLASLAR BU YIL KRİTİK SEVİYEDE’Euler Hermes Türkiye Üst Yöneticisi (CEO) Ahmet Ali Bugay, Covid-19 ile birlikte başlayan ve halen devam eden süreçte, tüm dünya ile birlikte Türkiye’nin de zor bir dönemden geçtiğini belirterek ihracat ve sanayi üretimindeki toparlanmaya karşılık, şirketler için iflasların kritik seviyede olduğunu vurguladı.Bugay, “2021-2022’de tüm dünyada şirket iflaslarının artması bekleniyor. Bu nedenle içinde bulunduğumuz bu dönemde şirketler için nakit akışını planlamak, güvenli bir şekilde ticaret yaparak büyümek çok daha kritik önem taşıyor” dedi. Öte yandan şirketin Türkiye için hazırladığı rapora göre bu yıl ekonomik büyümenin yüzde beş olması, ihracatın ise yüzde 15 (30 milyar dolar) artması öngörülüyor.‘DEVLET DESTEKLİ ALACAK’ TEMİNAT HALİNE GELECEKGeçen hafta açıklanan “Ekonomi Reformları”, sigorta sektörü açısından özellikle 18 yaş altı çocukların bireysel emeklilik sistemine (BES) dahil edileceği vurgusuyla dikkat çekti. Ayrıca vakıf, sandık vb. kuruluşlardaki emeklilik birikimlerinin BES’e aktarımına da imkân verilecek.Reform paketi, sektör açısından iki hedef daha öngörüyor. Bunlardan biri BES ile sağlık, hayat, eğitim sigortası gibi özel güvencelerin “cazip olanaklarla bütünleşik güvence paketi” şeklinde sunulmasının sağlanması. Diğeri ise KOBİ’lerin devlet destekli alacak sigortası ile güvence altına alınan alacaklarının bankalar nezdinde teminat olarak kabul edilmesi. Bununla KOBİ’lerin finansa erişiminin kolaylaştırılması bekleniyor.‘SİGORTACILIKTA DA YOL ARKADAŞI OLACAĞIZ’Vodafone Türkiye’nin, mobil finansal hizmetler ve perakende sektörlerinin ardından sigorta sektörüne de adım atarak Vodafone Sigorta Aracılık Hizmetleri’ni kurduğu açıklandı.Tüketicilere dijital ortamda ayrıcalıklı sigorta teklifleri sunacaklarını belirten Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Emre Ergun, bu hizmetten yararlanan müşterilerin de bir hafta geçerli 5 GB mobil internet paketi kazanacağını belirtti. Ergun, “Sigorta ihtiyaçlarında da müşterilerimize yol arkadaşı olacağız” dedi.GALATASARAYLILARA ÖZEL İKİ YENİ POLİÇE HAZIRLADIMagdeburger Sigorta’nın, Galatasaray Kadın Basketbol Takımı’nın forma sırt sponsoru olduğu açıklandı. 2021 sezonu sonuna kadar geçerli sponsorluk kapsamında “Galatasaray Asistanslı Ferdi Kaza Sigortası” ve “Aslan Kasko” adıyla yeni ürünler de satışa sunuldu. Her iki ürünün satışından Galatasaray’a da gelir aktarımı yapılacak.50 bin TL’lik vefat ve maluliyet teminatı içeren ferdi kaza sigortasının fiyatı 84 TL olarak belirlenirken, kasko sigortası Galatasaraylı taraftarlara yüzde 10 indirim ile sunulacak.YENİ YOL HARİTASI ÇİZİLİYORKüresel Covid-19 salgını, yarattığı büyük felaketin yanı sıra kısa ve uzun vadeli geleceği de her açıdan çarpıcı şekilde değiştiriyor. Yapılan araştırmalar ise bu değişimin bireylerden devletlere nasıl bir yol izleyeceğini ortaya koymaya çalışıyor.Örneğin Aon’un, dünyanın önde gelen şirketlerinin deneyimlerini analiz ederek hazırladığı rapora göre önemli bir kurumsal davranış değişikliği yaşanıyor. EŞİTSİZLİK BÜYÜYORBu değişikliğin temel değerleri “risk değerlendirme yöntemlerinde değişim”, “organizasyon şemasına farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak”, “yeni iletişim hatları kurmak” ve “çalışan sağlığı programlarının yeniden gözden geçirilmesi” olarak sıralandı. Aon Türkiye Eş Üst Yöneticisi Selda Oknas Tanbay da şu noktaya dikkat çekti: “Bu dönemin etkilerinden alınacak dersler, kurumsal performansa yepyeni bakış açılarıyla bakmamızı sağlayabilir.” AXA’nın 2040 yılı perspektifi sunan “Öngörü Raporu”nun 2021 yılı baskısında ise iklim değişikliğinin günümüzde konuşulan olası etkilerinin gerçeğe dönüşeceği, Covid-19 salgınının küreselleşmeyi tersine çevirerek ülkeler için kendi kendine yetme kavramını öne çıkaracağı, pandeminin yarattığı krizin sosyoekonomik eşitsizlikte artışa yol açacağı ve tıp biliminin ilerlemesiyle birlikte insanların eskisine göre daha sağlıklı olacağı vurgulanıyor. AXA Sigorta Üst Finans Yöneticisi (CFO) Tuba Karataş Arıcan, “Geleceği şekillendiren trendler ileriye gitmek, daha sürdürülebilir bir gelecek ve daha adil, dirençli ve güvenli bir dünya inşa etmek için bize stratejik olarak yol gösteriyor” dedi.AEGONDİREKT’TEN İNDİRİMLİ ‘HAYAT’Ageon Sigorta’nın, bankalardan bireysel konut, araç veya ihtiyaç kredisi alacaklara “www.aegondirekt.com.tr” üzerinden ortalama yüzde 40’a varan oranlarda indirimli hayat sigortası alma imkânı sağladığı açıklandı.Verilen bilgiye göre “kredi hayat sigortası”nı banka üzerinden yaptırmış olanlar ise 30 gün içinde cayma haklarını kullanarak Aegondirekt’in fiyatlarından yararlanabiliyor. Ayrıca uzun vadeli kredilerde yıllık veya dönemsel olarak yenilenen hayat sigortaları için de bu fırsat bulunuyor.QUİCK SİGORTA İKİ ÖDÜL KAZANDIBu yıl 11’incisi düzenlenen İngiltere merkezli “Dijital Impact Awards”ta Quick Sigorta’nın iki dalda ödüle layık görüldüğü açıklandı. Şirket, inovasyon kategorisinde, “Agent değil, Acente” ile gold ödül, finansal sektörde dijitalin en iyi kullanımı kategorisinde ise bronz ödüle hak kazandı.Quick Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Pınar Güzey, projenin altyapısını bünyelerindeki Insurtech ile geliştirmenin ve bu teknolojinin uluslararası arenada değer bulmasının kendileri için çok önemli olduğunu söyledi. Serhat AligilKim Jong-un'un kızkardeşinden ABD'ye: Belaçıkartmayın
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un yönetimde etkin isimlerden biri olarak görülen kız kardeşi, ABD Başkanı Joe Biden'ın Kore politikasını ortaya koymaya hazırlandığı bir dönemde ABD'ye "bela çıkartmama" uyarısında bulundu.Habere Gitmek için TıklayınHızla büyüyen kripto sanat dünyası: Sanatçılar ve koleksiyoncular ne diyor?
Giderek inanılmaz bir hızla büyüyen 'kripto sanat' piyasası, sanat dünyasını geri dönülmez bir şekilde değiştirmeye ve sanatçılara yeni fırsatlar sunmaya başlıyor.Habere Gitmek için TıklayınCovid-19: Brezilya yeni varyantlarınüreme alanıolabilir mi?
Biliminsanları Covid-19 hızla yayılırken, çok sayıda kısmen aşılanmış insanın, aşılanmamış insanlarla karışmasının, aşının etkinliğinden kurtulabilecek çok sayıda varyant için bir "güçlü bir üreme alanı" yaratabileceği uyarısında bulunuyor.Habere Gitmek için TıklayınLillördag: Kuzey Avrupa'nın 'Küçük Cumartesi' geleneği, stresten arınmak için bir model olabilir mi?
Çarşamba günleri arkadaşların bir araya gelmesine İskandinav kültüründe "Küçük Cumartesi", yani "Lillördag" deniyor. Peki bu gelenek stresten arınmak için bir model olabilir mi?Habere Gitmek için TıklayınOxford aşısıtartışmasıİngiltere basınında: 'Elde aşıolmayınca, askıya almak daha kolay'
İngiltere basınının manşetlerinde, Almanya, Fransa ve İtalya'nın da aralarında bulunduğu çok sayıda Avrupa Birliği ülkesinin Oxford-AstraZeneca aşısının kullanımını askıya almasıyla başlayan tartışmalar yer alıyor.Habere Gitmek için TıklayınKuyumcudan 500 gram teminat tepkisi
Kuyumcudan 500 gram teminat tepkisi Ticaret Bakanlığı kuyumculuk faaliyetlerine düzenleme getirmek üzere “Kuyum Ticareti Hakkında Yönetmelik Taslağı” hazırladı. Görüşe açılan taslağa göre kuyum ticareti yetki belgesine sahip kuyum işletmeleri tarafından yapılabilecek. Belge için vergi borcu bulunmaması şartı aranacak. Ayrıca, kuyumcuların 18 yaşından büyük, en az lise mezunu, konkordato talebinde bulunmamış, 5 yıldan fazla hapse mahkûm edilmemiş, dolandırıcılık, rüşvet gibi suçlardan hüküm giymemiş olması gerekecek.500 GRAM ALTIN TEMİNATAyrıca kuyumculuk faaliyetinde bulunabilmek için kamu sermayeli bankalar veya kamu sermayeli katılım bankalarında kuyum işletmesi adına açılan hesaba 500 gram altın teminatı yatırılması gerekiyor. Teminat, mevduat hesaplarında ya da katılım fonu hesabında bloke olarak izlenecek. CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, kuyumcuların taslağa ilişkin eleştirilerini dinledi. En büyük tepki teminat konusunda oldu. Kaynak arayışındaki iktidarın, tıpkı bütçe açıklarını kapatmak için “halka çöken” Osmanlı’daki adaletsiz “salma uygulamaları” gibi yöntemlere başvurduğunu söyleyen Aygun, “Yetki belgesi almak için yarım kilo altını (209 bin 500 TL) kamu sermayeli bankalara yatırma şartı var. Tüm kuyumcuların aynı oranda sermayesi yok, kazançları aynı değil. 209 bin 500 lira teminat istenmesi insafsız ve adaletsiz bir uygulama. İstanbul Kuyumcular Odası, 500 değil 200 gram altının nakde dönüştürülebildiği yazılı teminat gibi bir modelden yana. Bunun da vergi, resim, harç ve yükümlülüklerinin ilgililer tarafından karşılanmasını istiyorlar” diye konuştu. Mustafa ÇakırSağlık BakanıKoca, illere göre haftalık vaka sayısınıaçıkladı
Sağlık Bakanı Koca, illere göre haftalık vaka sayısını açıkladı Sağlık Bakanı Koca, illere göre son bir haftada 100 bin kişide görülen Covid-19 vakası sayılarını açıkladı. İllere göre 6 - 12 Mart'ta Covid-19 vaka sayısı her 100 bin kişide İstanbul'da 178,25, Ankara'da 68,53, İzmir'de 78,57 oldu.Haftalık verilere göre 100 binde en fazla Covid-19 vakası, Samsun, Sinop, Giresun, Balıkesir ve Kilis'te görüldü.100 binde en az Covid-19 vakası görülen iller Siirt, Şırnak, Hakkari, Şanlıurfa ve Batman olarak sıralandı.Ayrıntılar geliyor... AAMemet Fuat...
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Memet Fuat... Memet Fuat... Eleştirmen, deneme, inceleme, anı, günce, öykü-roman yazarı, çevirmen, futbol, voleybol antrenörü, spor akademisinde öğretim üyesi, yayıncı, gençliğinde bir ara mimar yardımcısı, inşaatçı… Uğraştığı bütün alanlarda titiz, özverili, Nâzım Hikmet’i tanımlarken sık sık yinelediği gibi kendisi de iyi, çok iyi bir insandı. 19 Aralık 2002’de yitirdiğimiz Memet Fuat’ın ölüm yıl dönümünde burada yalnızca eleştirmen kimliğine göz gezdirilmesi, bu alanın ötekilerden daha öne geçtiğini düşündürmesin. Memet Fuat ayrı ayrı bütün uğraşlarında çıtayı hep en yukarıya taşımayı başaranlardandı. /Archive/2021/3/15/194209240-3-.jpg“Anlamaya, anlatmaya çalışan, yıkıcı olmayan bir eleştiriye doğru gitmeliyiz. Eleştiriyi önyargılarımızı doğrulamak için değil, yargılara varmak için kullanmalıyız; bir kavga aracı olarak görmemeliyiz, kişisel duyguların çok üstünde, bir gerçeklere varma aracı olarak görmeliyiz.”Memet FuatYAŞAMA YOLU19 Aralık 2002’de yitirdiğimiz Memet Fuat’ın düşüncelerini, yazı dünyasına katkılarını kavramak için, kendisini nasıl algıladığını, izlediği yaşama yolunu anımsatmak yararlı olacaktır.“Doğruluktan uzak bir insan olduğumu sanmıyorum. Kalemi elime aldığımdan bu yana, hiç kimsenin baskısına boyun eğmeden, yalnız doğru bildiğimi, doğru olduğunu sandığımı yazdım. Yanılmam demiyorum, yanılırım, ama kimseye kötülük etmem, etmedim.”“Bir kuşağı, ya da bir sanatçıyı toptan yansımak isteğini hiçbir zaman duymadım. (…) Benim işim, her şeyden önce, anlamaya çalışmak, anlayabildiklerimi okuyuculara iletmektir. (…) Dostlukların, düşmanlıkların, kahve köşelerindeki sövüşmelerin etkileri benim yazılarımın kıyısından bile geçmedi bugüne kadar.”“Birtakım sanatçıların, yazarların birbirlerine sokulup bir çevre kurmaları, yazılarını, yargılarını dostluklara, sevgilere açmaları ısınamadığım işlerden. (…) “Kavga eleştirisi yapmamam, arkadaş topluluklarına uzak durmam sanatçılar karşısında bağımsızlığımı korumak istemem yüzünden (…) önyargılı eleştiri yapmakla, arkadaş toplulukları kurmakla, belli sanatçıları övmekle suçlandım.”“Yetenekli birini gördüm mü, sanki bir sorumluluğum varmış gibi, hemen elimi uzatırım. Yürümeye başladı mı da hemen çekilirim kenara.”/Archive/2021/3/15/194022610-6-.jpg‘ELEŞTİRİNİN SANAT OLDUĞUNU SAVUNDU’Yarım yüzyılı aşan eleştirmenlik yolculuğuna başlarken bilimselleşme eğilimine karşı, eleştirinin bir sanat olduğunu savunuyordu:“Gerçi bilimsel eleştiriye yönelişi destekledim, övdüm, yücelttim, ama öznel eleştirinin yaratıcılık sürecindeki önemli yerini belirtmekten de hiç geri durmadım.”1950’lerde edebiyat dünyamıza egemen olan eleştirmen Ataç’tı. Genç Memet Fuat’ın yazılarını Ataç sık sık konu ediniyor, ona eleştiriler yöneltiyor, Memet Fuat’ın da tatlı-sert yanıtlar kaleme aldığı görülüyordu.Dünyaya, topluma, edebiyata bakışlarındaki ayrılıklar Memet Fuat’ın Ataç’la ilgili değerlendirmesini hiç etkilemedi. Yaşamı boyunca ondan aldığı etkileri hep dile getirdi:“Günümüzün sanatçılarına, eleştirmenlerine yazı yazmayı Nurullah Ataç öğretti. (…) Yazarın dile önem vermesi, her sözcüğü her tümcesi üzerinde durarak yazması gerektiğini ilk kimden duyduk, kimde gördük? (…) Yalnız dile önem vermeyi mi öğretti bize Ataç? Ya yıllar yılı her yeniliği anlamaya, anlatmaya çalışması? Gençlerin yazılarını bıkmadan, üşenmeden okuyup değerlendirmesi! Onlarla tartışmalara girmesi Saçmalıklara, aşırılıklara karşı koyma çabası!”/Archive/2021/3/15/194048281-7-.jpg‘O’NA GÖRE ELEŞTİRMEN YAŞAYAN İNSANDI’Yine 1950’lerde Ataç eleştirisi “öznel eleştiri” diye nitelenmeye başlanmıştı. Buna karşıt olarak artık daha çok “nesnel eleştiri” savunuluyordu. Bu anlayışa dayanan ürünler birer ikişer kendini gösteriyordu.Daha ilk eleştiri yazısında kendini adayacağı yazı türünün amacını; “Sanat yapıtını okuyucuya, dinleyiciye, izleyiciye yakınlaştırmak, açıklamak, daha kolay anlaşılır kılmak ve sanatçıya yol göstermek” diye belirlemiş olan Memet Fuat; eleştirmeni de “herhangi bir sanatçı gibi, bir dünya görüşü, bir sanat anlayışı olan, bir yan tutan, kısacası ‘yaşayan’ insandır,” diye tanımlayacaktı.Eleştiride hiçbir yöntemi üstün görmediğini sık sık yinelemiş, her yöntemin uygulanmasından bir şeyler umduğunu belirterek, “çok sesliliği” savunmuştur. Eleştirinin yol haritasını çizerken izlencesinde şu ilkelere yer veriyordu:“1- Yazılarımızda yüksekten konuşmamayı, sanatçılara büyüklük taslamamayı öğrenmeli. 2- Tartışmalarımızı karşımızdakileri alt etmek için değil, birlikte gerçekleri bulup çıkarmak için yapmamız gerektiğini unutmamalı. 3- Yargılarında yanılabilecek birer insan olduğumuzu bilmeli. 4- Dostlukların, düşmanlıkların etkisinden kurtulmayı, yergiden, övgüde kaçınmayı başlıca amaç edinmeliyiz.”/Archive/2021/3/15/194038938-2-.jpg‘ELEŞTİRİ ÇIĞIRI, İZLENİMCİ ELEŞTİRİYDİ’“Nesnel eleştiri, bilimsel eleştiri” uygulamaları karşısında Memet Fuat küçümsenen “öznel eleştiri”ye bağlı sayılmaktan hiç yüksünmedi. Ancak bu eleştiri çığırının “izlenimci eleştiri” diye adlandırılmasını öneriyordu.Okurlarına öznel eleştiri gücünün şöyle kazanılabileceğini anlatıyordu:“Başkalarının değerlendirip öne çıkardıkları seçkin örnekleri anlamaya, başarılarının gizine varmaya çalışarak okumak, bakmak, izlemekle… Seçkin örneklerle uzun süre içli dışlı olmak, onlarla birlikte yaşamakla… Çok önemli bir beğeni geliştirici ise o örnekler üzerine yazılmış seçkin eleştiri yazılarını okumaktır… Dahası, o sanat türüyle ilgili kuramsal yazılar okumaktır…”“Bilimsel eleştiri” uygulamalarını da şöyle değerlendirmişti:“Sanat alanında bilimler son sözü söyleyemiyorlar. Bilimlerden yararlanılıyor, öznel yargılardaki yanılmaları azaltma yolunda büyük oranda yararlanılıyor. Ama son sözü söyleyen gene öznel eleştiri. Gene yanılma payı olan, bilimsel kesinlikleri bulunmayan eleştiri…”“Bilimsel eleştirinin sanat sorunlarını bilim kesinliğiyle çözüvereceğini, sanatı aydınlığa çıkaracağını, hele değerlendirme bakımından yanılmazlığa ulaşacağını hiç sanmam.”/Archive/2021/3/15/194104375-9-.jpg‘GÖZDESİ DENEME TÜRÜYDÜ’“Öznel eleştiri”ye ayrıcalık tanıyan yazar, değer yargılarını verirken elbette “beğendim - beğenmedim” diye kestirip atanlardan değildi! Çalışmalarını sabırlı, uzun incelemeler besliyordu. Gözdesi olan yazı türü “deneme”ydi. Edebiyata bu pencereden bakmayı seviyordu. Ama inceleme yazıları, inceleme kitapları da az değildir:Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (1920-1970), Nâzım Hikmet (Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları, Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri gibi çalışmaları, çağdaş Türk edebiyatı tarihinin önemli kaynaklarını oluşturur. Zengin kaynakçayla beslenen bu yoldaki çalışmaları - kimi zaman şaşırtan, tepki de yaratan - öznel değer yargılarının gerekçelerini sergiler.İncelemeler isimli kitabındaki yer uzunlu kısalı yazılar arasında Pınar Kür’ün Yarın…Yarın... romanını, Mavi Hareketi’ni (Sosyal Gerçekçilik ile Sosyalist Gerçekçilik nasıl birbirine karıştırıldı?), Yeni Dergi’de Şairler’i, 1960 Sonrası Türk Yazınının Gelişmeleri’ni, “Yunus Emre’de Hoşgörü’yü, Yaşar Kemal’in Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana romanını konu edinen çalışmalarını yine aynı ilkeler şekillendirmiştir./Archive/2021/3/15/194058984-8-.jpg‘TOPLUMSALCILIKTAN ÖDÜN VERMEDİ’Ona göre yazmak, bir düşünce sürecidir. Bu eyleme okurlarının da katılmalarını bekler. Sorular sorar, yanıtlarını kendisi verse de okuru kendi görüşlerine çekmeye çalışmaz. Okuru inanmaya değil düşünmeye yöneltmektir kaygısı.Hoşgörülüdür, ileri sürülen görüşleri tam olarak kavramaya çalışır. Kendi dünya görüşünden, toplumsalcılıktan ödün verdiği görülmemiştir. Ancak toplumsalcı eleştirmenin söz gelimi bir Nâzım Hikmet’in şiirinde bile eksik yanlar, başarısızlıklar görüyorsa bunu dile getirmesini bekler.Yayıncılık serüveninden söz ederken, “Üniversitede öğretmen olmak üzere öğrenim görmüştüm, İngilizce öğretmeni olacaktım. Sonra yazarlık, yayıncılık ağır bastı. Ama sanırım kişiliğimin öğretmen yanı her alanda öne çıkıyor. Birilerinin yetişmesine katkıda bulunmaktan hoşlanıyorum,” demişti.‘YENİ DERGİ ÖVÜNÇ KAYNAĞIYDI’De Yayınevi’nin kitapları, Yeni Dergi, sonraları Yazko Edebiyat, Adam Sanat dergileri onun bu açıklamasında dile gelen özlemini somutlaştırmıştır. Kapandığında satışı binin altına düşmüş, en parlak günlerinde de iki binin altında kalmış yeni dergi onun haklı övünç kaynağıydı. Dergisinin amacını “ilerici düşüncelere bağlı, nitelikli genç sanatçılara, yazarlara olanak vermek, onları öne çıkarmak, okurlara tanıtmak,” diye tanımlamıştı.Şu açıklamalar da onundur:“Çevremdeki genç yazarları, çevirmenleri belli düşüncelere ya da sanat anlayışlarına yönlendirme yoluna hiç sapmadım. Bir yön verici durumuna hiçbir zaman düşmedim. Onlara istedikleri ölçüde yardımcı oldum. Bunu yaparken de hep çeşitli anlayışlarla karşılaşmalarını sağlamaya çalıştım. Kulaktan dolma bilgilerle yetinmemelerini, kendi araştırmalarına dayanarak sağlam temeller üstünde yükselmelerini özledim.”“Yeni dergi bir bilgilenme özlemine karşılıktı. Özellikle dil bilmeyen okurlara dünyadaki sanat, edebiyat gelişmeleri yansıtılmak isteniyordu. Başta gelen amaç ‘gizleri ortadan kaldırmak, ‘bilinmeyene tapınma’ya son vermekti.”/Archive/2021/3/15/194156380-kapak.jpg‘YAYINCILIĞA ÖZEN GETİRDİ’Açıklamalarında öz eleştiriden de kaçınmamıştır:“Yeni Dergi bir de bazı sanatçıların, doğru düşünceleri, insanlığı yücelten, gönendiren görüşleri sömürmelerini, iyi sanatçı olmadıkları halde, savundukları doğru görüşlerin gücüyle kendilerini olduklarından daha yüksek görmelerini ya da göstermek istemelerini önlemeye çalıştı. Ama bu konuda başarılı olmadı.”İçeriğe kazandırdığı düzeyin yanı sıra Memet Fuat’ın yayın dünyamız getirdiği özen de azımsanmamalıdır. Güç koşullarda, masrafı kısmaya çalışan, gelişigüzel basım teknikleriyle beslenen Bâbıâli kitapçılığı karşısındaki övünmesi haksız değildir:“Hiç çekinmeden, yayıncılığa ‘özen’ getirdiğimi söyleyebilirim. De Yayınevi’nden önce kitapların düzenine, harflerin seçimine, dizgiye, baskıya, düzeltiye pek önem verilmezdi. Bu işin üstüne ilk inatla giden yayıncı ben oldum.”Memet Fuat’ın yapıtları çağdaş edebiyatımızın aynasıdır. Bu aynada toplumsalcı bir edebiyat adamının aydınlık yüzünü görüyoruz. Onu çok daha yakından tanımaya Gölgede Kalan Yıllar (Yapı Kredi Yayınları) adını taşıyan anılarıyla, Ölünceye Kadar (Adam Yayınları) başlıklı güncesi katkıda bulunacaktır. Konur ErtopTürk siyasi hayatında AltanÖymen
Türk siyasi hayatında Altan Öymen Yaşamıyla ve Türk Siyasi Hayatında Altan Abi” kitabı, sadece Altan Abi’nin yaşamını değil Türk siyasi tarihi ve özellikle de CHP tarihi ile ilgili önemli bir kaynak. Çağhan Uyar’ın kitabı Altan Öymen’in sadece kişisel yaşamına değil Türk siyasi tarihi, özellikle de CHP’nin tarihine ilişkin pek çok bilinmeyene ışık tutuyor. /Archive/2021/3/15/193834986-ic1.jpgFotoğraflar: KURTULUŞ ARITÜRKİYE’NİN 60 YILINA TANIKLIKMeslek fetişizmi nedeniyle olsa gerek biz gazeteciler için Altan Öymen denince onun politikacılığı hep arka planda kalmıştır. O nedenle Altan Abi’den söz ederken onun gazeteciliği konusunda yorumlar yapar ve meslek büyüğü olarak tazimde bulunuruz. Oysa o politikacılığı ile gazeteciliği eş zamanlı olarak yürütmüş nadir isimlerden biri. Belki de tek isim. Çünkü gazetecilikten sonra siyasete atılanlar bir daha eski mesleklerine geri dönüş yapmaz yapsa da gazeteciliğini siyasette yeniden yükselmenin aracı olarak kullanırlar. Altan Abi’nin ise meslekte 70.yılını doldurduğu halde hala Ulus’ta başladığı muhabirlik günlerindeki gibi gazeteciliğin hakkını her dönemde vermeyi bilmiştir.Altan Öymen’in meslek yaşamında 60. yılı nedeniyle hazırlanan Altan Abi - Vaziyete Hâkimiz başlıklı kitapta da aralarında benim de bulunduğum dostları yine onun gazeteciliği üzerine yazıp çizmişiz. Geçtiğimiz günlerde Galeati Yayınevi’nden çıkan Çağhan Uyar’ın Yaşamıyla ve Türk Siyasi Hayatında Altan Öymen kitabı onun bir de politikacı kimliği olduğunu anımsattı. Bizim eksik bıraktığımız resim şimdi tamamlanmış oldu.Üstelik Türk siyasal tarihinde Alev Coşkun, Oktay Ekşi ile birlikte en kıdemli milletvekillerinden biri. Bildiğimiz kadarıyla 1960 Kurucu Meclis üyelerinden sadece bu üç kişi kaldı hayatta. Bu üçünün ortak özelliği Alev Coşkun’un gençlik kontenjanından, Oktay Ekşi ve Altan Abi’nin de basın kontenjanından genç yaşta meclise girmeleri.Altan Öymen, Türkiye’nin üç ayrı döneminde de parlamentoda görev yaptı. Hem de en sancılı yıllarda. İlki yukarıda da belirttiğimiz gibi 27 Mayıs 1960 İhtilalinden sonra Kurucu Meclis üyeliği, 1977 ve 1995 yıllarında da CHP Milletvekili olarak parlamentoda görev yapan Altan Abi’nin 1999 genel seçimlerinde parlamento dışında kalan CHP’nin 2000 yılı kurultayında genel başkanlığını da üstlenen biri olarak Türkiye’nin 60 yılına tanıklık etmiş biri. Gazeteciliğini de sayacak olursak bir on yıl daha üstüne koymak gerek./Archive/2021/3/15/193739595-ic2.jpgPEK ÇOK BİLİNMEYENE IŞIK TUTUYORÇağhan Uyar’ın kitabı bu yöndeki eksikliği gidermenin ötesinde, içindeki bilgilerle sadece Altan Öymen’in kişisel yaşamına değil Türk siyasi tarihi ve özellikle de CHP’nin tarihine ilişkin pek çok bilinmeyene ışık tutuyor.Satır aralarında yakın tarihle ilgili bugüne değin bilmediğimiz pek çok olayı öğrenme fırsatı yakalıyoruz. Özellikle de 12 Eylül sonrası CHP’nin kapatılması sonrasında yaşananlara ve parti yönetiminin o dönemdeki faaliyetlerine ilişkin pek çok ayrıntı partinin tarihine merak duyanlar için önemli. Keza CHP’nin 1992’de yeniden açılış süreci ile ilgili gelişmeler de öyle.Mesela; Kurucu Meclis üyeliğine genç yaşta giren Altan Öymen, Alev Coşkun ve Oktay Ekşi’nin sonraki yıllarda parlamentoda görev almamalarının kişisel bir tercih olduğunu düşünürdük. Meğer yeni hazırlanan anayasada milletvekili olma yaş sınırına takıldıklarını bu kitaptan öğreniyoruz.Yine CHP kapandıktan sonra genel başkanlık görevinden istifa eden ve DSP’nin kuruluş çalışmalarına başlayan Ecevit’in o yıllarda “Yalnız bırakıldım, arkadaşlarım beni yalnız bıraktılar” suçlamasının bizatihi kendisi tarafından planlanmış bir politik bir taktik olduğu gerçeğini bütün ayrıntılarıyla yine Çağhan Uyar’ın kitabından öğrenme fırsatını buluyoruz.Gerçi 1985’te o yılların yüksek tirajlı Güneş Gazetesi’nde Güneri Cıvaoğlu tarafından dizi halinde çıkan söyleşisinde Ecevit yine bu iddiayı dile getirdiğinde Altan Öymen’in bunun doğru olmadığı yönünde açıklamalarını anımsıyoruz ama detayları ile kitapta yer alması parti tarihini yazacaklar için önemli bir materyal./Archive/2021/3/15/193724221-kapakic3.jpgDEVRİMCİ EYLEMCİAltan Abi, siyasete Ocak Üyeliği, Ocak Başkanlığı, Milletvekilliği, Bakanlık, Grup Başkanvekilliği ve Genel Başkanlık gibi önemli görevlerinin yanı sıra sakin ve uzlaşmacı kişiliği nedeniyle de, parlamentoda kriz anlarında da diğer partilerle diyalog kurmada da ilk akla gelen kişi olmuş her dönemde. 1979’da Cumhurbaşkanı seçimleri kilitlenince de CHP adına AP temsilcileriyle görüşmeleri yürüten Altan Öymen, parti içi krizlerde de 1980 sonrasında akla gelen ilk isimlerden.Siyasette aktif görevlerinin yanında gençlik yıllarında eylemci olarak da kayıtlara geçmiş. Ancak bu eylemlerden sadece Kızılay’da Menderes’i protesto amacıyla gençliğin yaptığı 555K eylemleri doğru. Onun dışında Madanaoğlu Davası ile İstanbul-Ankara seferini yapan uçağın Sofya’ya kaçırılması olayına adının karıştırılması ve bu iki olay nedeniyle gözaltına alınması trajikomik hikâye olarak tarihteki yerini aldı.Yaşamıyla ve Türk Siyasi Hayatında Altan Abi” kitabı, sadece Altan Abi’nin yaşamını değil Türk siyasi tarihi ve özellikle de CHP tarihi ile ilgili önemli bir kaynak. Yakın tarih meraklılarına duyurulur.Altan Abi - Yaşamıyla ve Türk Siyasi Hayatında Altan Öymen / Çağhan Uyar / Galeati Yayınevi / 232 s. / 2020. Miyase İlknurÇocuğuna bağımlıolmayan ebeveynlere
Çocuğuna bağımlı olmayan ebeveynlere Çağdaş çocuk edebiyatının sevilen yazarı Tülin Kozikoğlu ve özgün çizimleri ile çocuk edebiyatında iz bırakan Deniz Üçbaşaran birbirinden özel iki çocuk kitabında bir araya geldi. Kırmızı Kedi Çocuk etiketiyle art arda yayımlanan Aman Nazar Değmesin ve Bir Tanecik Oğlum kitaplarıyla metin ve resim uyumunun gücünü derinden gösteriyorlar. /Archive/2021/3/15/193557784-ic1.jpgÇocuklar daha anne kucağındayken “maşallah, aman nazar değmesin” cümlelerini duymaya başlıyorlar. Bir şey kırıp döktüğümüzdeki sakarlığımızın adına da nazar deyip geçiyoruz. Nazara olan inanç ve nazar boncuğu insanlığın binlerce yıllık kültürel mirası. Fakat bu mirası çocuklara aktarmak öyle kolay değilken Tülin Kozikoğlu ustalığını gösteriyor ve Aman Nazar Değmesin isimli kitapta nazar boncuğunu bir çocuğun gözünden anlatıyor.Kahramanımızın kardeşinin beşiği, kardeşi büyüdüğündeyse odasının duvarları nazar boncuğu ile dolu, tabii sadece kardeşinin odası değil tüm evin duvarları, kapının girişi, halasının dükkânı, ninesinin ağaçları ve hatta dayısının kravatı bile nazar boncuğu desenli.“BAŞ BELASI” (!) KARDEŞLERAnnesine göre nazar boncuğu onları dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyor, babasına göre ise nazar boncuğu onları kazalardan koruyor. Ama ona göre kardeşi olduğu sürece hiçbir şekilde tehlikelerden korunmak mümkün değil, çünkü kardeşi dondurmayı arabaya bulaştırıyor, evin duvarlarına resimler yapıyor yani tam bir “baş belası” tıpkı her küçük kardeş gibi!Nazar boncuğu olsa da kardeşi olduğu sürece başlarının dertten kurtulamayacağını düşünüyor ve bu nedenle doğum günü için çok endişeli; istedikleri kadar boncukları olsun kardeşi o doğum günü partisini mutlaka berbat edecektir. Bu durum için gerekli önemi almaya karar verir ve bulduğu çözümle herkesi güldürürken kendisi de bir o kadar eğlenir.Tülin Kozikoğlu, bu kısa hikâye ile çocuklara binlerce yıllık nazar boncuğu kültürünü aktarırken bir yandan da kardeş kıskançlığı gibi hassas bir konuyu ele alıyor ve çocuk gözünden anlattığı bu hikâye ile çocukların özdeşim kurmalarını sağlayarak alttan alta kıskançlığın sevgiye dönüşüne de şahitlik etmemizi sağlıyor.Bu kitabın hemen peşine yayımlanan “Bir Tanecik Oğlum”da ise Tülin Kozikoğlu, anne ile kurulan sevgi bağının nasıl bağımlılığa dönüştüğünü anlatırken sadece çocuklara değil evladının birey olmasına izin vermeyen, çocuğuna bağımlı ebeveynlere de sesleniyor.Sevgi dediğimiz öyle güçlü bir duygu ki dozunda sağlandığında karşımızdaki ile sağlam bir iletişim ve ilişkinin kapılarını açar fakat bir insanı, canlıyı sevgiden boğmak da mümkün tıpkı John Steinbeck’in unutulmaz eseri Fareler ve İnsanlar’da Lennie’nin fareleri severken öldürmesi gibi…/Archive/2021/3/15/193606581-ic2.jpgBAĞLILIK VE BAĞIMLILIKBağlılık ve bağımlılık arasında çok ince bir çizgi var ve o ince çizgi arasında çocukların psikolojisi şekilleniyor. İlk bakışta çocuğu koruma güdüsü olarak gördüğümüz anne-babanın korumacı davranışları zamanla çocuğun birey olmasının önüne geçiyor; çocuk, anneye bağlı hâle geliyor. Ailenin bir anına tanık olan kişi, çocuğun anneden kopamamasını yadırgıyor ama işin aslı anne/babadaki bağımlılık sendromunda gizli."Benim varlığım çocuğum için daha güvenli’’ diye düşünen ebeveyn her durumda çocuk için karar verip onun adına adımlar atarak çocuğun kendi başına karar verebilme yetisinin gelişmesine engel olur ve bu çocuklar annesiz yaşamakta zorlanır. Ve çocuğuna bağımlı ebeveynin kendisine bağımlı çocuğu olur.Kozikoğlu’nun bu kitabı, anne-çocuk arasındaki bağımlılığı anlatan kısa bir animasyon filmini hatırlattı bana (üzgünüm ki filmin adını hatırlayamadım). Filmde bir annenin çocuğuna olan bağımlılığını izliyoruz; gidiş yolunda çocuğuna bağımlı bir annenin oğlunun birey olmasına nasıl engel olduğu, dönüş yolundaysa büyümesine rağmen yaşlı annesine bağımlı hâle gelen “adamın”, “yaşadıklarını - yaşayamadıklarını” sadece bir yol hikâyesi içinde sözsüz olarak anlatılmıştı.Tülin Kozikoğlu da “Bir Tanecik Oğlum” adlı yeni kitabında tam da bu durumu anlatıyor. Çocuğunu hayatta her şeyden üstün gören bir annenin çocuğunu kendisine nasıl bağımlı hâline getirdiğini yalın bir hikâye içinde okuyoruz.Her çocuğun uykuya dalarken bir “uyku arkadaşı - alışkanlığı” vardır, kimi sevdiği oyuncağını koyar yanına, kimi annesinin kokusunu ister, kimi battaniyesini. Bu hikâyedeki kahramanımızsa uykuya annesinin saçına dokunarak dalıyor, ama sadece uykuya değil, yapması gereken her şeyi hayata geçirirken bir elinin annesinin saçında olmasını istiyor. Bu uzun yıllar sürüyor… Ta ki kendi bebeği olup kendisi bebeğiyle ilgilenmek zorunda kalana kadar…Kozikoğlu, bu hikâye ile ebeveynleri “bağımlı ebeveyn sendromu”* ile yüzleştirirken çocuklara da “uyku arkadaşları” ile vedalaşma zamanının geldiğini gösteriyor.ÖZGÜN ÇIZIMLERBu noktada yalın ama bir o kadar sağlam bu hikâyenin gücüne güç katan Deniz Üçbaşaran’ın özgün çizimlerine değinmemek de olmaz. “Aman Nazar Değmesin” adlı kitapta da çizimlerini gördüğümüz Üçbaşaran’ın resimleri “Bir Tanecik Oğlum” adlı kitapta daha baskın ki hikâyenin tamamlayanı değil; bu sefer hikâye, resimlerin tamamlayanı hâline gelmiş.Resimler, Kozikoğlu’nun metninden bağımsız sözsüz bir kitap olsa yine ses getirecek bir hikâye sunacak derecede başarılı ve anlamlı. Ama elbette iki usta isim bir araya gelince çok daha derin anlam kazanmış kitap.Uyku arkadaşını bırakma çağında çocuğu olan ebeveynlere bu özel kitabı önerirken çocuklarına olan bağımlılıklarının sağlıklı iletişim bağına döndürmelerini de dilerim.* “Bağımlı ebeveyn sendromu” olarak yazdığım sendrom, daha çok anne - bebek arasındaki fiziksel bağdan kaynaklı, annenin bebeğinden zor kopmasına dayalı bir sendrom olduğu için “bağımlı anne sendromu” olarak bilinmektedir. Fakat kimi babaların korumacı tutumlarındaki doz ayarını düzenleyememeleri nedeniyle babalarda da görüldüğü bilinmektedir. Ben de çocuğun sorumluluğunun sadece anneye yüklenmemesi gerektiğinin altını bir kere daha çizmek istediğim için bu metinde ilgili sendromdan “bağımlı ebeveyn sendromu” olarak bahsetmeyi tercih ettim.Aman Nazar Değmesin / Tülin Kozikoğlu / Kırmızı Kedi Kitabevi / 32 s. / 2020.Bir Tanecik Oğlum / Tülin Kozikoğlu / Kırmızı Kedi Kitabevi / 32 s. / 2020. Bahar Gedik