News - Haberler
Küba, ekonomisinin büyükçoğunluğunuözel sektöre açıyor
Küba, ekonomisinin büyük çoğunluğunu özel sektöre açıyor Küba, ekonomisinin büyük çoğunluğunu özel sektöre açtığını açıkladı. Getty ImagesKüba, ekonomisinin büyük çoğunluğunu özel sektöre açtığını açıkladı.Bu açıklama, ekonomisi devlet kontrolünde olan komünist Küba'da şimdiye kadar hayata geçirilmiş en büyük ekonomik reformlardan biri.Geçen ağustos ayında İstihdam Bakanı Marta Elena Feito tarafından hazırlanan taslak, cuma günü kabine tarafından kabul edildi.Küba basınında hafta sonu çıkan haberlere göre özel işletmelere izin verilecek sektör sayısı 127'den 2 bine çıkarıldı.Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana en ağır ekonomik krizini yaşayan ülkede Devlet Başkanı Miguel Díaz-Canel hükümeti, sadece 124 sektörün devlet kontrolünde kalacağını açıkladı.Reform yapılmasından yana olan çok sayıda Kübalı ekonomist, ekonominin canlandırılması ve istihdam yaratılması için uzun zamandır küçük özel işletmelere izin verilmesi gerektiğini söylüyordu.Küba'da ekonomi geçen yıl yüzde 11 daraldı, uzun zamandır ülke ekonomisinde duraklama görülüyor.Turizm sektörünün koronavirüsle zarar görmesi ve ABD'nin uyguladığı ekonomik yaptırımlarla zorda olan Küba'da para birimi peso birkaç hafta önce değer kaybı yaşamıştı.'ENFLASYON KONTROL ALTINA ALINABİLİR'Financial Times'a konuşan Kübalı ekonomist Ricardo Torres, bu sayede istihdamın yaratılacağı ve enflasyonun kontrol altına alınabileceği görüşünde.Yine gazeteye açıklamalarda bulunan ABD-Küba Ticaret ve Ekonomi Konseyi Başkanı John Kavulich, Küba'nın para biriminin serbest kalmasını sağlaması ve özel sektörü genişletmesi takdirinde Biden hükümetinin yaptırımları gözden geçirebileceğini söyledi.Reuters'a konuşan Küba'nın eski merkez bankasında çalışan ekonomisti ve Pontificia Universidad Javeriana Cali adındaki üniversitede akademisyen olan Pavel Vidal, girişimcilerin ilk başta zorluk çekeceğini ancak yavaş yavaş kalkınabileceklerini savundu.Şimdilik özel sektörde ülkenin çalışan nüfusunun yüzde 13'ü, 600 bin Kübalı yer alıyor. BBC TürkçeABD'de bir genç, YouTube için sahte soygun videosuçekerkenöldürüldü
ABD'de bir genç, YouTube için sahte soygun videosu çekerken öldürüldü ABD'de 20 yaşındaki bir genç, YouTube için sahte soygun videosu çekerken vurularak öldürüldü. GoogleTimothy Wilks, ailelerin geldiği bir parkın önünde arkadaşıyla şaka yapmak istemiştiABD'de 20 yaşındaki bir genç, YouTube için sahte soygun videosu çekerken vurularak öldürüldü.Tanıkların anlatımına göre ABD'nin Nashville kentinde Timothy Wilks adındaki genç ve bir arkadaşı, çoğunlukla ailelerin geldiği bir macera parkının dışında ellerinde büyük bıçaklarla bir grup insana yaklaştı.Wilks daha sonra 23 yaşındaki bir genç tarafından vurularak öldürüldü; genç polise bunun bir şaka olduğunun farkında olmadığını, kendini savunmak amacıyla silahını ateşlediğini söyledi.Wilks'in arkadaşları şaka videosunun YouTube için çekildiğini anlattı.Gencin ölümü üzerine kimse tutuklanmadı.Yerel basın kuruluşu WKRN'e olay akşam 21:20 saatinde gerçekleşti.YouTube'da birilerine şaka yapılan ya da birilerinin kandırıldığı sahte videolar çok popüler.Ancak sosyal medya platformu iki yıl önce tehlikeli şaka videolarının yasaklanmasını içeren birtakım yeni kurallar getirmişti.Silahla tehdit ya da sahte soygun gibi videolar, platformdan kaldırılacak içerikler arasında sayılmıştı.KURŞUN DENEMESİ YAPARKEN ERKEK ARKADAŞINI ÖLDÜRDÜYouTube 2015 yılında, vlogger Sam Pepper'in bir adamı, arkadaşının vurularak öldürüldüğüne ikna eden videosunu kaldırmayı reddetmişti.2017 yılında ise 19 yaşındaki Monalisa Perez, YouTube için çektikleri bir videoda erkek arkadaşı Pedro Ruiz'u silahla öldürdü.Çift, kalın bir kitabın kurşunun geçmesine izin vermeyeceğini düşünerek bir test videosu çekmek istemişti.Perez, Mart 2018'de altı ay hapis yattı.YouTube bu olaydan 10 ay sonra bu tarz tehlikeli şaka videolarını yasakladı. BBC TürkçeHangiülkeler turistlere Covid aşısıolmayışart koşacak?
Hangi ülkeler turistlere Covid aşısı olmayı şart koşacak? İsveç'ten Çin'e kadar bir çok ülke koronavirüs salgınının bundan sonraki aşamasında seyahat koşullarını belirleyici hazırlıklar yaparken, birçok pratik ve etik sorunun yanıtı hala verilebilmiş değil. Getty ImagesAşı belgesinin seyahatlerde genel koşul haline gelmesinin etik, hukuki ve toplumsal sıkıntılar yaratabileceği söyleniyorDünyanın bir çok ülkesinde, ya da en azından aşılama kampanyalarına başlayabilmiş ülkelerde artık gündemde Covid-19 aşısı olmuş kişilere bazı özgürlükler tanınıp tanınmayacağı konusu var. Guardian gazetesi farklı ülkelerdeki muhabirlerinden bu konudaki son hazırlıklar ve tartışmaları aktarıyor.Aşının etkileri ekonominin hangi hızla açılabileceğinden, büyükanne ve dedelerin torunlarını ne zaman kucaklayabileceğine kadar uzanıyor.Fakat hükümetlerin bu konuda vereceği kararların zaten pandeminin sıkıntılarıyla uzun zamandır kendilerini iyice sıkışmış hisseden toplumlarda "ayrımcılık yapıldığı" yolunda algılara yol açması tehlikesi de büyük.Ama önümüzdeki birkaç ay içerisinde insanların aşı olduklarını kanıtlamak üzere muhtemelen dijital birer resmi sertifika taşımasının, tıpkı maskesiz sokağa çıkmamak ya da kalabalığa karışmamak gibi genel kural olarak kabul görmesi ihtimali de çok uzak değil.ALMANYA ETİK KOMİSYONU: AŞI OLANLARA AYRICALIK TANINMASINAlmanya'da hükümete danışmanlık yapan bağımsız bir yapılanma olan Etik Konseyi aşı olanlara herhangi bir ayrıcalık tanınmaması yönünde görüş bildirdi.Komisyon "Şu anda kişisel özgürlüklere devlet tarafından konulan özgürlüklerin kaldırılmasının kabul edilemeyeceğini" savunurken, bir yandan aşı olanların hastalanmasalar bile virüsü taşıyıp başkalarına geçirmediklerinin henüz kanıtlanmadığını, diğer yandan da aşılananlara özel ayrıcalıklar tanınmasının, hangi kesimlere öncelikle aşı yapılması gerektiği konusunda mücadelelere ve toplumsal huzursuzluklara yol açabileceğini söylüyor.Fakat komisyon restoranlar, sinemalar gibi özel işyerlerinin kendi kurallarını uygulamasının önünde bir engel olmadığını kabul ediyor.Geçen hafta Almanya'da etkinlik biletleri satış şirketi Eventim, internetten bilet ayırma sisteminde, müşterilere aşı olduklarının kanıtını yükleme imkanı sağladığını açıkladı. Bu da yakında açılabilecek olan konserler ve spor karşılaşmalarını düzenleyen şirketlerin giriş için aşı koşulu koyması beklentisine işaret ediyor.Getty ImagesAşılama ne kadar yaygınlaşsa da aşının bulaşı önleyip önlemediğinin bilinmemesi nedeniyle sosyal kısıtlamalar sürebilirAB İÇİNDE AŞI PASAPORTU HAZIRLIĞIDanimarka, şimdiden dijital aşı pasaportu uygulaması başlatmaya hazırlandığını duyurdu. Estonya böyle bir uygulamayı başlattı bile...İsveç ise uluslararası standartlar sağlandığı takdirde, yaz ayları itibarıyla dijital aşı pasaportu uygulamasına geçeceğini söylüyor.İsveç'in dijital teknolojiden sorumlu bakanı Anders Ygeman, dünyada seyahat yeniden başlayacaksa bu tür bir belgenin genel uygulama haline gelmesi gerektiğini söyledi ve "İsveç ve çevremizdeki ülkelerde toplum yeniden açılmaya başladığında aşı belgeleri seyahat edebilmek ve muhtemelen diğer faaliyetlere katılabilmek için gerekli olacak" dedi.Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Avrupa Birliği'nin uluslararası seyahatlarde bir tür "hızlı şerit" yaratmak amacıyla ortak bir aşı belgesi kabul etmesini önerdi.Halk arasında aşı konusunda tereddüdün en yüksek olduğu AB ülkelerinden Fransa'da ise aşı belgesinin insanları aşıya mecbur etmenin yolu olarak görülebileceği yolunda yaygın itirazlar dile getirildi ve Başbakan Jean Castex bunun yasal sorunlar doğurabileceğini söyledi.İNGİLTERE: AŞI PASAPORTU DÜŞÜNMÜYORUZBirleşik Krallık'ta aşıdan sorumlu bakan yardımcısı Nadhim Zahawi, hükümetin, insanların başka ülkelere seyahat edebilmesi için bir aşı pasaportu uygulaması düşünmediğini söyledi.Buna karşılık Zahawi aşı olduğunu kanıtlaması gerekenlerin aile hekimlerinden gerekli belgeyi temin edebileceklerini söyledi.ABD'de ise Başkan Joe Biden imzaladığı ilk kararnamelerden birinde aşı belgelerinin dijital olarak temin edilmesinin araştırılmasını istemişti.Getty ImagesBazı ülkeler dışarıdan gelen yolculardan aşı belgesi talep etmeye başladı bileİSRAİL: YEŞİL PASAPORT İMASIİsrailli yetkililer ise aşı olmuş kişilerin lokantalarda yemek yiyebilmesi, tiyatro ve sinemaya gidebilmesi, seyahat edebilmesi ve uluslararası seyahatlerde karantinadan muaf olabilmesine imkan sağlayacak bir "yeşil pasaport" uygulamasına gidilebileceğinin işaretlerini verdiler.İsrail'de uygulanan Pfizer aşısının iki dozunu da olan kişilere verilecek bu tür bir belge, bir yandan insanları aşı olmaya teşvik edeceği diğer yandan da ekonominin çarklarını yavaş yavaş döndüreceği gerekçeleriyle savunuluyor.Ama aşının bulaşı engelleyip engellemediği henüz belli olmadığından bu fikre genel olarak hala temkinle yaklaşılıyor.Diğer yandan bu konuda karar alınmasını geciktiren faktörlerden biri virüsün mutasyonla ortaya çıkan yeni varyantları, bir başkası ise hukuken eşitlik ilkesine aykırılık ya da potansiyel olarak fiilen aşı olmaya mecbur bırakma argümanları dolayısıyla sorun yaratması ihtimali.ÇİN VE TAYVAN'DA DURUMÇin Şubat ayı ortasına kadar 50 milyon kişinin aşılamasını tamamlamayı hedefliyor.Yetkililerin aşı kayıtlarını ülkede her vatandaşın kullanması beklenen telefonlardaki sağlık uygulamalarına eklemeyi böylece ülke içinde kentler ve bölgeler arasında seyahatlere uygulanan karantinalardan muaf olunmasını planladıkları yönünde haberler vardı.Ancak virüsün bazı bölgelerde yeniden hızlı şekilde yayılmaya başlamasıyla bu planların şimdilik rafa kaldırıldığı bildiriliyor.Tayvan'da da aşının karantinanın ya da diğer sosyal mesafe önlemlerinin yerini almasına kuşkuyla yaklaşılıyor. Şu anda Tayvan'a giriş yapan kişilere 14 gün karantina uygulaması aşı olmuş olsalar ya da olmasınlar devam ediyor. BBC Türkçeİran'ın Türkiye'nin de yer aldığı12ülkede casus yazılımla muhalifleri izlediği iddia edildi
ABD-İsrail siber güvenlik şirketi olan Check Point, İran'ın çeşitli uygulamalara yüklediği casus yazılımlarla İran ve 12 ülkede daha muhalifleri takip ettiğini açıkladı.Habere Gitmek için TıklayınBoğaziçi eyleminde gözaltına alınan Berkin Elvan'ın ablasıÖzge Elvan serbest bırakıldı
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Boğaziçi eyleminde gözaltına alınan Berkin Elvan'ın ablası Özge Elvan serbest bırakıldı Tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen Berkin Elvan’ın ablası Özge Elvan yurt dışına çıkış yasağı ve karakola imza adli kontrolüyle serbest bırakıldı. Kadıköy'de 4 Şubat'ta gerçekleştirilen Boğaziçi eyleminde, gözaltına alınan ardından tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilen Özge Elvan, serbet bırakıldı.Özge Elvan'a yurtdışı çıkış yasağı konulduğu ve karakola imza verme adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı öğrenildi. cumhuriyet.com.trOsman Hamdi Bey'den Picasso'yaçocuklar için sanat
Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya çocuklar için sanat Dünyanın farklı yerlerinde sanatçılar yepyeni olasılıklar keşfedip duruyorlar. Sanat akla hayale gelmeyecek olanın akla hayale gelmesi olmayı sürdürüyor. Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat meraklı bir kitap. Sanatçıların yapıp ettikleriyle ilgileniyor, yaşamı seviyor ve acaba başka neler yapabiliriz diye sormaktan da hoşlanıyor. Tek vaadi, bir gezinti! Sanat dünyasında oksijen maskesini çıkarıp dolaşmak isteyenler için yazıldı. Ne dersiniz, belki de sanat dünyasında hayat vardır? /Archive/2021/2/9/003138580-ic.jpgBu kitabı nasıl kullanmalı merak mı ediyorsunuz? Basit. Tepe tepe kullanmalı! Peki, o zaman bir başka soru: Bir kitap nasıl tepe tepe kullanılır? Şıkları şöyle veriyor Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat kitabının yazarı Süreyya Evren:a) Rahat olursun. Arkana yaslanırsın. Kitabı eline alır, okumadan sayfaları çevirir, resimlerine bakarsın…b) 'Bu kitap sanatın dünyasına bir yolculuk, bir serüven,' diyen babana bakarsın ve 'madem sanat başka bir dünyada o zaman neden uzay gemisi ile gitmiyoruz?' diye sorarsın. Astronot kıyafetini giymeye başlarsın…c) Kitabı tepe tepe kullanabilmek için gördüğün yerde tepeler, durmadan tekme atarsın! 'Sanatıma gelene bir tekme,' diye de şarkısını söylersin. Ayağın vurmaktan acıyınca durup kitabı eline alırsın. Kültür zamanı!..d) Kitabı sert bir zemin olarak yereserip üzerine koyduğun beyaz kağıda resim yaparsın.e) Baştan başlayıp sona kadar gidersin. Sondan başlayıp başa dönersin. Ortadan başlayıp kenarlara doğru okursun. Alttan başlayıp yukarı doğru okur ve gökyüzüne yükselirsin. Dikkat, Örümcek Adam'a çarpma!/Archive/2021/2/9/003202470-2-.jpgDünyanın farklı yerlerinde sanatçılar yepyeni olasılıklar keşfedip duruyorlar. Sanat akla hayale gelmeyecek olanın akla hayale gelmesi olmayı sürdürüyor. Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat meraklı bir kitap. Sanatçıların yapıp ettikleriyle ilgileniyor, yaşamı seviyor ve acaba başka neler yapabiliriz diye sormaktan da hoşlanıyor. Tek vaadi, bir gezinti! Sanat dünyasında oksijen maskesini çıkarıp dolaşmak isteyenler için yazıldı. Ne dersiniz, belki de sanat dünyasında hayat vardır?Başka neler mi var kitapta? “En güncel sanatçılarımızdan 20. yüzyılın kritik sanat akımlarına geniş çerçeve... Başyapıtlar, deneysel eserler, yenilikler... Kübizm, dadaizm, soyut dışavurumculuk, kavramsal sanat, ilişkisel sanat, Genç Britanyalı Sanatçılar ve diğerleri... Galeriler nedir, müzayedede ne olur, müzi nasıl gezilir, bienallerin özelliği nedir?... Resim, heykel, fotoğraf, video art, yerleştirme, performans ve diğerleri... Çocukları sanata yakınlaştırmak için özel tasarlanmış onlarca etkinlik...Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat / Süreyya Evren / Pan Yayıncılık / 172 s. Cumhuriyet Kitap EkiKara Roman’ın sert dedektifi
Kara Roman’ın sert dedektifi William Mcllvanney’nin yarattığı dünyada Adli Tıp’ın nimetlerinden faydalanan, bürokrasiyle boğuşan klasik polislere değil, suç çetelerinin karanlık dünyasını iyi bilen baş belası polislere yer var! /Archive/2021/2/9/002907191-ic1.jpgIan Rankın’ın dedektifi John Rebus’un maceralarından sonra William Mcllvanney’in, yine İskoçya’da geçen suç hikâyelerini okumak biz polisiye tutkunları için büyük bir nimet. Mcllvanney yarattığı dedektif Jack Laidlaw tiplemesiyle ilk iki kitabında (Laidlaw Soruşturması ve Tony Veitch Belgeleri) büyük bir başarı göstererek Hançer Ödülleri’ni kimseye kaptırmadı.Yazarın ikinci romanı olan Tony Veitch Belgeleri için öncelikle aksiyon yüklü bir polisiye olmadığını söylemeliyim. Kitabın daha çok; ilişkilerin ağırlıklı olarak işlendiği, birbiri içine girmiş karışık düğümlerin çözüldüğü bir hikâyesi var.Okuma boyunca Hammett, Chandler, Macdonald esintilerini çokça hissediyoruz; yazar, kara romanın iplerini elinden hiç bırakmıyor. Romanın bir özelliği de, hikâye boyunca hiç görmediğimiz Tony Veitch’i büyük bir gizem içinde tutuyor olması...Baş karakterimiz Jack Laidlaw emniyet örgütünün gücünü arkasına alan, adli tıbbın nimetlerinden faydalanan, bürokrasiyle boğuşan o klasik polislerden değil. Aksine, Kara Roman türünün sert dedektiflerinden izler taşıyor, suç çetelerinin karanlık dünyasını iyi biliyor, aralarında cesurca dolaşıyor. Akıllı ve inatçı... Kısacası, tam bir baş belası!ALKOLİK BİR SERSERİNİN SON ARZUSUEck Adamson evsiz yurtsuz, kışın düşkünler evinde, yazları nereyi bulursa orada kalan, alkolik bir serseridir. Hastanede ölüm döşeğinde yatarken İskoç Cinayet Masası’nın kıdemli dedektifi Jack Laidlaw’ı çağırtır. Jack, sokaklardan tanıdığı Eck'i ziyarete gittiğinde Eck konuşmadan kısa süre sonra ölür. Ancak ölmeden önce Jack’e bir zarf bırakmıştır.Mektupta Eck’in son arzusu ve vasiyeti yazılıdır. Eck'in vasiyeti tükenmez kalemle erdem üzerine yazılmış felsefi bir paragraftan, paragrafın altında başka birinin el yazısıyla eklenmiş olan Pollokshields’teki bir adresten, Lynsey Farren adlı bir kadının ve öldürülmüş zorba bir suç makinası olan Paddy Collins’in isminden, “Crib Barı” kelimelerinden ve 9464946 numarasından oluşmaktadır.Peki ama Ayyaş Eck Adamson’un Paddy Collins’le nasıl bir bağlantısı olabilir?/Archive/2021/2/9/002931191-kapakic3.jpgÖldürülen Paddy Collins’in sürekli ince çizgili takım elbise giyen, "veba" lakaplı, can alan kayınbiraderi Cam Colvin ile çetesi Mickey Ballater ve iri kıyım Panda Paterson katilin peşine düşer.Cam Colvin eniştesinin Crib Bar’da tanıştığı bir adamdan para geleceğini çünkü adamın ona borcu olduğunu öğrenir. Çete üyesi Mickey Ballater ise, Paddy Collins’in, öldürülmeden hemen önce kendisini Tony Veitch isimli biriyle tanıştırmaya niyetlendiğini anlatır.Büyük bir olasılıkla Paddy Collins’in katili Tony Veitch’dir. Peki, kimdir bu Tony Veitch? Glascow Üniversitesi’nde okuyan, üstün zekalı, yirmi bir yaşında bir öğrencidir.Hikâye boyunca Laidlaw, Tony Veitch’i bulmak için uğraşır ve düğümleri çözmeye çalışır. Herkes Tony Veitch’i aramaktadır oysa yer yarılmış Tony Veitch içine girmiştir. Hakkında konuşuldukça ve arandıkça Veitch'in gizemi daha da büyür.Sonunda Tony Veitch’le tanışabilecek miyiz, Tony Veitch gerçekten katil midir, Tony Veitch’in gizemli belgelerinde ne yazılıdır, ve daha da önemli soru, Tony Veitch hayatta mıdır?Tony Veitch Belgeleri / William Mcllvanney / Çeviren: Fırat Yıldız / Ayrıntı Yayınları / 301 s. Çağatay YaşmutHayat yeniden başladığında
Hayat yeniden başladığında Yayımlandığı 1956’da, Giorgio Bassani’ye İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı kazandıran “Surların İçinde”; yazarın kimi yapıtlarından örnekler barındıran beş öyküyü okura sunarken tüm kitaplarının ana kahramanları Ferrara şehri ve İtalyan Yahudilerini çıkarıyor karşımıza. /Archive/2021/2/9/002607489-ic1.jpgFaşizme karşı mücadele edip savaşı da atlattıktan yani 1945’ten sonra sesini bulan, Yahudi kökenli İtalyan yazarlardan biri Giorgio Bassani; Ferrara şehrini ve kentteki Musevi toplumunu anlatarak öne çıkmış, aynı zamanda bir senarist, şair ve yayıncı. Vittorio De Sica’nın 1971’de sinemaya uyarladığı romanı Finzi-Contini’lerin Bahçesi (1962), yazarın başyapıtı ve Türkiyeli okur tarafından da en çok bilinen eseri. Üstelik şimdi, bu romanın tohumlarını barındırdığı kabul edilen, beş öykülük, ödüllü derlemesi Surların İçinde’yi de Türkçede bulmak mümkün.Yayımlandığı 1956’da İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı alan bu kitap, bir zamanlar annesinin de başına geldiği gibi zengin sevgilisi tarafından karnında bebeğiyle terk edilen yoksul bir kadının öyküsüyle açılıyor.Bu öyküyü, belli ki bir tezat yaratarak etkiyi artırmak için seçkin bir kadın yerine, ortada bırakmaya kıyamadığı yoksul ve hamile sevgilisiyle, üstelik bu kadın Musevi olmamasına rağmen, yine de evlenen parlak bir doktorun hikâyesi izliyor. Yahudi doktor, bu tercihi yüzünden, bütün ülkede adını duyurabilecekken Ferrara’nın surları arasında kalıyor.Yazarın ileriki yıllarda bu karakterlerin savaşla sınanacağını, pek de önem atfetmeden söyleyivermesi ise öykülerin ruhunu değiştirip onlara daha trajik bir boyut katıyor, klasik bir doğrultuda ilerleyen, sınıf farkına ilişkin bu hikâyelerin, şüphesiz ki derinliğini etkiliyor, yönünü değiştiriyor.Bu ikisinin ardından, ironik üslubuyla bence kitabın en güçlü öyküsü olan “Mazzini Sokağı’nda Bir Kitabe” geliyor.Soykırımdan sağ kurtulup memleketi Ferrara’ya dönen, annesini, babasını ve çocuk yaştaki kardeşini toplama kamplarında kaybeden Musevi bir adamın aldığı tepkileri ortaya koyan bu öykü, süreci az hasarla atlatmış Yahudiler de dâhil olmak üzere, herkesin savaştan önceki yaşamına dönmeye, vicdan muhasebelerini bırakmaya, her şeyi unutmaya can attığı bir ortamda, toplama kampından döndüğü gün üzerinde bulunan kıyafetlerle dolaşmayı sürdüren bir mağdurdan sanki vebalıymış gibi nasıl kaçıldığını, onun anlattığı felaket hikâyelerine “abartılı, uydurma, sıradan” gibi yaftalar yapıştırmaya nasıl meyledildiğini gösteriyor./Archive/2021/2/9/002628239-ic5.jpgBassani, geçmişteki acı deneyimlerden kaynaklanan pişmanlıkların veya vicdan azabının sıradan bir günde nasıl lafta kaldığını, günlük hayat akıp giderken bunların nasıl birer sıkıcı detaya dönüştüğünü etkileyici bir biçimde anlatıyor:“Agˆustos 1946’da (yani savas¸ın bitmesinin u¨zerinden bir yıldan fazla zaman gec¸tikten sonra!) Doro dans salonunun ac¸ılıs¸ına Geo yine o utanc¸ verici hâlde gelmek gibi harika bir fikri uygulamaya koydugˆunda patlak veren skandal da bu durumun bir o¨rnegˆi sayılabilirdi (...) Her halu¨ka^rda ancak Geo gibi bir deli, bu kadar nes¸eli ve sempatik bir meka^na kars¸ı bo¨yle bir sabotaj gerc¸ekles¸tirmeyi du¨s¸u¨nebilirdi. Buranın ac¸ılmasında ne ko¨tu¨lu¨k olabilirdi ki? I·nsanların sinemadan c¸ıkıs¸ta sadece bir s¸eyler yemeye degˆil, arkadas¸ gruplarının ve oradan gec¸en kamyoncuların arasında radyo-gramofon es¸ligˆinde dans etmeye gitmek ve bazen s¸afagˆa kadar kalmak ic¸in surların hemen dıs¸ında (dolayısıyla da kimseyi rahatsız etmeyecek) bir meka^na ihtiyacı varsa, haklı degˆil miydiler? Savas¸ın altu¨st ettigˆi ve o kadar arzulanan ve arzulanması gereken yeniden ins¸a su¨recini ne s¸ekilde olursa olsun bas¸latmaya can atan toplum kendini toparlamak istiyordu. Tanrı’ya s¸u¨ku¨r, hayat yeniden bas¸lıyordu ve herkesin bildigˆi gibi hayat yeniden bas¸ladıgˆı zaman kimseye aldırıs¸ edilmez.”Son iki öyküden ilkinde ise ev hapsine mahkûm edilmiş aktivist bir kadının son yılları ele alınıyor. Yazarın, elinde karakterlerden önce birini izleyen, daha sonra doğallıkla diğerine kayan bir kamera varmış gibi anlattığı, onun sinemaya yakınlığını gözler önüne seren bu anlatıyı da İkinci Dünya Savaşı sırasında pencereden ob bir kişinin kurşuna dizilişine tanık olan, sonraki yıllarda da o sokaktan geçen turistleri uyararak kurşuna dizilenler için saygı talep eden bir eczacının öyküsü izliyor.DENEYİMLERE ATILMIŞ SIKI BİR AĞTutkuyla okuduğum bir diğer İtalyan yazar, Elena Ferrante, Türkçeye Bir Yazarın Yolculuğu adıyla (Eren Yücesan Cendey tarafından) çevrilen denemelerinde, “Köklerinde, yazanın hayat hakkındaki duygularını içermeyen hiçbir roman yoktur” der. Konuyu ve kahramanlarını, deneyimlerinin derinliklerinde canlı kalan ve kıvrananları, hatta ona katlanılmaz geldiği için bir zamanlar kendisinden uzaklaştırdıklarını çeken sıkı bir ağa benzetir. Hatta Napoli Romanları’nın ne kadarının özyaşamöyküsel olduğunu soran gazeteciye şu cevabı verir: “Eğer özyaşamöyküsel derken kurgusal bir romanı beslemek için yararlandığım deneyimlerimden söz ediyorsanız, neredeyse tümü. Eğer en kişisel olaylarımı anlatıp anlatmadığımı soruyorsanız, hiçbiri.”/Archive/2021/2/9/002650520-ic4.jpg“Bütün kitaplarım gerçekliklerini benim deneyimlerimden aldı” diyen Ferrante gibi Bassani’nin kitapları da onun başından geçenlerin, düşündüklerinin ve hissettiklerinin bir sonucu sayılmalıdır elbette. Öyle ki kitapları başta annesinin akrabaları Finzi-Magrini’ler olmak üzere, çocukluk arkadaşlarını ve komşularını rahatsız ediyordu. Çünkü Bassani, sadece faşizmi değil, içinden çıktığı Yahudi toplumunu da eleştiren, bu toplumdaki tutarsızlıkları, ikiyüzlülükleri de inceleyen bir yazardı.Finzi-Contini’lerin Bahçesi’nde Ferrara Yahudileri’ni “koyun sürüsü” olarak nitelemiş, 1938’de çıkarılan Irk Yasaları’yla birlikte bizzat kendilerini hedefe koyan faşizmi, başlangıçta nasıl desteklediklerini anlatmıştı.Michael Z. Wise’ın 16 Eylül 2015’te The New Yorker’da yayınlanan “A Writer’s ‘Tomb of Words’ and the People Who Took It Personally” adlı makalesinde alıntıladığı üzere, Bassani 1984’te verdiği bir röportajda şunu bile söylemişti:“İtalyan Yahudileri’nin esas trajedisini daha önce kimse açıklıkla dile getirmiş değil; onlar, büyük çoğunlukla faşist olmalarına rağmen kendilerini Buchenwald ve Auschwitz’te bulmuşlardır. Bunu daha önce de söyledim ve sık sık tekrarladım, Ferrari’nin hahamı ve diğerleri Italo Balbo’nun (Mussolini’nin varisi sayılıyordu fakat Libya’da bir hava saldırısı sırasında öldürüldü) yakın arkadaşlarıydı.”Babası 1922’den evvel Faşist Parti’ye üye olan Bassani ise 1938’de çoktan direnişe katılmıştı. “Benim dinim bağımsızlıktır” diyen yazar, Yahudiler hakkında da partizanlık tuzağına düşmeden yazmayı başarmıştı. En çok da bu yüzden, yani hiçbir gruba körü körüne dâhil olmadığı için okunmayı hak ediyor.Surların İçinde / Giorgio Bassani / Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı / Yapı Kredi Yayınları / 172 s. Gökçe GündüçFlaubert’ten yüzleştiren hınzır bir sözlük!
Flaubert’ten yüzleştiren hınzır bir sözlük! Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü, Gustave Flaubert’in tamamlayamadığı Bilirbilmezler’in sonuna eklemek istediği ve ölümü sebebiyle taslak halinde kalan bir yapıt. Yazarın 1850’den bu yana burjuvazinin klişelerini, çocukluktan gelen “aptallığa tahammül edememe” motivasyonuyla kaleme aldığı notlar. Flaubert, tematik bir sözlük oluşturuyor. Tema, dünle bugün arasında hiçbir gelişme kaydedememiş klişeleri ve dolayısıyla burjuvazinin aptallığını eksenine yerleştirirken, bugünle hayli paralel dönemin portresini de çiziyor. Usta yazar sözlüğün ciddiyetini büyük bir ciddiyetle alaşağı ederken, bir yandan da bizi kendimizle yüzleştiriyor. /Archive/2021/2/9/002217992-ic5-.jpg“Sözlük: Mutlaka belirtiniz: “Cahiller için hazırlanmıştır.”Kafiye sözlüğü: Kullanan var mı? Yazıklar olsun!”*Sözlük büyüleyici bir yapıttır şüphesiz. Sivri burnunun üzerinde yuvarlak gözlüğü ve buğulu -ama tektip- sesiyle kimi zaman bir dili, kimi zaman spesifik bir konuyu hayret edilesi bir düzenle tane tane açıklamaya koyulur. Ufak öbekleri olabilecek en duru şekilde açıklarken, bu öbeklerin bağlam oluşturmasına izin vermez. Ama cilt cilt karşımızdadır işte; postmodernlerin kuvvetle muhtemel alt dudağını ısırarak kıskandığı ve güç bela erişebildiği o dominant yapıya her daim ihtiyaç var. Gelgelelim, bu ihtişamlı yapının “küçük” bir problemi var, bir hayli sıkıcı olması.HINZIR VE ELEŞTİREL FLAUBERTFlaubert’in yüzyıllar öteden bu kaskatı ve işlevsel yapıyı -tüm hınzırlığı ve eleştirel perspektifiyle- aptallığa ve burjuvazinin klişelerine adaması, onun mizacına biraz olsun aşina olanları şaşırtmıyor elbette.Yine de, bu kesimin azınlıkta olduğunu söylemek mümkün; zira Flaubert, eğitim sisteminin ve -fazlasıyla genel- kültürün ele aldığı kadarıyla, Madam Bovary üzerinden “ne kadar gerekliyse” o kadar tanıtılıyor.Anlatı tarihinin ve dolayısıyla dünya edebiyatının akışını değiştiren bir yazarı saygıyla anmanın getirisi olabilir bu, ancak bir yandan da bu aşılması gereken bir duvar. Zira bu duvarın öbür tarafında muzip, zehir gibi bir akıl ve okunabilecek en harika sözlüklerden biri bizi bekliyor!İletişim Yayınları’ndan çıkan, Ayberk Erkay’ın dilimize kazandırdığı Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü, duvarın öteki tarafına atlayıvermek için harika bir sebep.Sözlük, Flaubert’in tamamlayamadığı Bilirbilmezler’in (Bouvard et Pécuchet) sonuna eklemek istediği ve ölümü sebebiyle taslak halinde kalan bir yapıt aslında.Yazarın 1850’den bu yana burjuvazinin klişelerini, çocukluktan gelen “aptallığa tahammül edememe” motivasyonuyla kaleme aldığı bu notlar, yazarın ölümünden sonra adeta bağımsızlığını ilan ediyor.TEMATİK BİR SÖZLÜKFlaubert, şüphesiz ki tematik bir sözlük oluşturuyor. Tema, dünle bugün arasında hiçbir gelişme kaydedememiş klişeleri ve dolayısıyla burjuvazinin aptallığını eksenine yerleştirirken, dönemin portresini de çiziyor. Ancak dönemin portresi bugünle öyle büyük bir paralellik gösteriyor ki, okur koca koca kahkahalara boğulurken bir yandan bu gerçekliğe hayret ediyor.Usta yazar sözlüğün ciddiyetini büyük bir ciddiyetle alaşağı ederken, bir yandan da bizi kendimizle yüzleştiriyor. İşin ilginç yanı, bunu yaparken Flaubert’in kaleminden ne bize ne de topluma dair doğrudan, saldırgan bir eleştiri dökülmüyor.Sözlüğün içinde tipleştirilerek bizi yansıtma misyonu üstlenmiş ya da okurun kendini özdeşleştirerek eleştiriden kurtulmasını sağlayan irili ufaklı karakterler de yok: Adı üzerinde, sözlük yahu!Bu durumda okur katı ama bir o kadar da esnek yapının içinde, hem kendiyle hem de yaşadığı toplumla salt kendisi olarak yüzleşiyor. Zira sözlüğün her bir maddesini okumak demek, hâlâ maruz kaldığımız ve maruz bıraktığımız klişelerle hesaplaşmak demek./Archive/2021/2/9/002316929-ic4-.jpgSİVRİ BURUNLU, YUVARLAK GÖZLÜKLÜ VE TEKTİP SESLİ!Bu noktada Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü’nün başka bir komik yanı çıkıyor ortaya. Sözlüğün sivri burnundan, yuvarlak gözlüğünden ve tektip sesinden söz etmiştik. Flaubert’in sözlüğünde bu mizaç değişime uğruyor. Okur, bir anda Flaubert ile karşı karşıya buluyor kendini.Yazar her maddeyi büyük bir ciddiyetle, seri bir şekilde dillendirirken okur ince tebessümden, zaptedilmesi güç kahkahalara geçiveriyor. Sözlüğün yapısı böyle bir ritimle yükselirken okur için işler iki noktada zorlaşıyor: Her şeyden önce, fizyolojik sebepler. Zira bu denli ciddi bir esere kıpkırmızı bir surat, gülmekten bitap düşmüş kalp ve dağılmış bir zihinle odaklanabilmek mümkün değil.Diğer zorluk ise, çoğu maddenin Flaubert’in yaşantısına ve toplumuna yönelik ince göndermeler barındırması. Lakin bu noktada çevirmen Ayberk Erkay işlevsel dipnotlarıyla hem okura destek olup dikkatini tekrar toplamasına vesile olurken hem de Flaubert’in hınzırlıkla dört bir yanı ele geçirdiği anlatıda okura sakinleşme, soluklanma alanı yaratıyor.MİZACIMIZ VE TOPLUMUMUZKabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü, hem yazarın mizacına hem de yaşadığı döneme ışık tutarken, kendi mizacımızı ve içinde yaşadığımız toplumu da bir o kadar tanımlıyor.Bu noktada Flaubert’in “taslağı”, efsunlu bir hal alıyor. Bu efsun yüzyıllardır süregelen eleştiri geleneğine, sanat batağına saplanmış herkesin çok uzun bir süre boyunca keyif alarak boğuşacağı burjuva eleştirisine ve aptallık karşısındaki tahammülsüzlüğe öyle tuhaf bir yaratıcılık kazandırıyor ki, okur neye hayranlık duyacağını şaşıyor.Ayberk Erkay’ın nefis çevirisi ve Emrah Serdan’ın dilimize kazandırdığı Jacques Barzun’un önsözü ile Timothy Unwin’in sonsözü, okura son derece ayrıntılı bir perspektif kazandırıyor şüphesiz.Bu noktada İletişim Yayınları’ndan çıkan Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü unutulması mümkün olmayan, hayat boyu kurcalanacak bir eleştirel sözlük halini alıyor.İster istemez eklentili yapısıyla sözlük, aslında ancak okurun elinde tamama erdirilebilecek bir yapıt. Eh, muhtemelen Flaubert bir şartla bu durumu seve seve kabul ederdi: Aptallığa devrilecek bir çift göz ve büyük bir ciddiyet.Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü / Gustave Flaubert / Çeviren: Ayberk Erkay / İletişim Yayınları / 156 s. Büşra Uyar‘Zaragoza’da BulunmuşEl Yazması’
‘Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması’ Yaşam öyküsü romanlarla yarışabilecek, para basma makinesinin mucidi, Jan Potocki’nin 1815’teki intiharından önce tamamladığı tek romanı Zaragoza’da Bulunmuş Elyazması. Önce unutulmaya terk edilen, ancak yıllar sonra (1958’de) yeniden keşfedilen roman, fantastik edebiyatın en önemli yapıtları arasında yer alıyor. /Archive/2021/2/9/002011509-ic.jpgYaşam öyküsü romanlarla yarışabilecek, para basma makinesinin mucidi, Jan Potocki’nin 1815’teki intiharından önce tamamladığı tek romanı Zaragoza’da Bulunmuş Elyazması. Önce unutulmaya terk edilen, ancak yıllar sonra (1958’de) yeniden keşfedilen roman, o gün bugündür fantastik edebiyatın en önemli yapıtları arasında yer alıyor.Onurlu, soylu, sözüne sadık Alphonse von Worden’in yaşamından on dört günün anlatıldığı romanda; deyim yerindeyse kahramanını ölümcül bir labirentin içinde dolaştırıp duruyor Potocki. Bunu yaparken, Kabalist öğretilerden Doğu metinlerine, şövalye anlatılarından ‘binbir gece masalları’na pek çok unsuru harmanlayarak erken modern bir romana imza atıyor.“Saatler böyle derin bir sessizlik içinde geçerken, bir çanın beklenmedik sesi beni şaşkınlıktan ürpertti. Çan on iki kere çaldı. Bilindiği gibi hortlaklar etkilerini, yalnızca gece yarısından, horozun ilk ötüşüne kadar olan zaman içinde sürdürürler. Şaşırdığımı söyledim, bunda da haklıydım, çünkü çan önceki saatleri çalmamıştı.”Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması / Jan Potocki / Çeviren: Melis Ece / Kırmızı Kedi Yayınevi / 224 s. Cumhuriyet Kitap EkiÖrtük ve zalim iktidar oyunları:‘Hayal Otel’
Örtük ve zalim iktidar oyunları: ‘Hayal Otel’ Yavaş ve Kör Pencerede Uyuyan adlı kitaplarıyla öykücülüğümüze yeni bir soluk kazandıran Nihan Eren, yeni yayımlanan Hayal Otel kitabı üstüne sorularımızı yanıtladı. /Archive/2021/2/9/001741729-ic2.jpg- Nasıl bir sürecin verimi sizin için bu kitap? Neler yapmak istediniz, neler yaşadınız?Hayal Otel’i yazma sürecim, hayatın sınırlarının belirsizliğini, isimlerin ve hallerin kayganlığını, kişiliğin oyunlarla kimi zaman bilerek kimi zaman farkında bile olunmadan nasıl inşa edildiğini yoğunlukla izlediğim bir zaman dilimine karşılık düşüyor.Başkaları üzerinde oynadığımız iktidar oyunlarının, gizli güç çekişmelerinin her tür ilişki biçimine nasıl yayıldığını izlediğim bir dönemdi bu. Kadın erkek ilişkilerindeki iktidardan, iş ilişkilerindeki, egemenlerle halk arasındaki iktidara...Bu kimi zaman açıktan ve zalimce, kimi zaman örtük ve sinsice sürdürülen bir tür toplumsal uzlaşma gibi. Temel sorunu bu örtük ve açık iktidarla toplumsal roller arasında kalmanın, kendiyle öteki arasında bir uzlaşıya varamamanın sıkışması oluşturdu.Bir de Hayal Otel her şeyden önce tekinsizliğin, şüphenin, birbirine güvenmemenin, tedirginliğin öyküleri. Ve kendini, ötekini ve hayatın değişim ve yenilik ilkesini kabul etme erdemi gösterebilmenin. Bu anlamda umutlu öyküler olduklarını düşünüyorum.- Öykü yolculuğunuza dışarıdan bakan biri olarak her kitabınızın farklı bir çerçeve ile şekillendiğini söyleyebilirim fakat özellikle Kör Pencerede Uyuyan ile Hayal Otel’in romansı havası hakkında neler söylersiniz? İki kitabınız da has öykülerden oluşmuş romanlar gibi…Sınırların, türlerin belirsizliğinde yazıyorum. Anlatı bu belirsizliği ne kadar olanaklı kılıyor, türün sınırlarını ne kadar gevşetiyor ne kadar açıyor? Yazarken hep bunlar üzerine düşündüm. Her iki kitapta da bir yapboz yaratmaktı niyetim, içerikte ve biçimde. Kör Pencerede Uyuyan’da takıntılı olduğum mesele zamandı. Bu yüzden karakterleri tek bir gecede ve tek bir günde birleştirdiğim öyküler yazdım.DOKUNAKLI BİR ANLATIM- Bu yapıya eklenen en önemli unsur da masalsı diliniz ve fantastiğe yakın diyebileceğimiz dünyanız. “Masalsı” ve “fantastik” unsurlar anlatımınızda size nasıl yardımcı oluyor?Yavaş için bunu diyebiliriz belki, oradaki öyküler taşraya dışarıdan bakmıyor. Hem içeriden hem dışarıdan hem uzaktan hem yakından hem gerçekçi hem masalsı bakıyor diyebiliriz.Taşrada kadın olma meselesini anlatırken herhangi bir ajitasyona gitmekten çok korkuyordum ama bu meseleyi normalleştirmek de istemiyordum. Belli bir mizahı vardır mesela Yavaş’ın ama komik ya da gülünç olmasını da hiç istemedim.Taşranın merkezden uzaklığını, dolayısıyla pek çok yenilikten esirgenmişliğini ve 80’lerde buralardaki dönüşümü, oranın topografyasını anlatmak istiyordum ama bunu toplumcu gerçekçi bir tondan yapmayı da arzu etmiyordum. Bu yüzden Yavaş’ta aşkın, çocukluğun, deliliğin, toplumsal yapının masalsı bir karşılığı olmuş olabilir.Fakat ötekiler için bunu söyleyemeyeceğim. Hem Kör Pencerede Uyuyan hem de Hayal Otel’de gerek içerikte gerek dilde gerçekçiliği yakalamaya çalıştığımı, karakterlerin ve hayatın belli bir bütününün adeta fotoğrafını çekmeye çalıştığımı söyleyebilirim.Anlatımın dokunaklı ama duygusal olmamasına, gerçekçi ama aynı zamanda acıklı olmamasına çalıştım, belli bir mesafeyi korumaktı tüm niyetim. Anlatının bu mesafeye hep ihtiyacı olduğuna inanıyorum.Hayal Otel’de ise doğanın karakterlerin ruhuyla eş güdümlü ilerlediği bir dil ve anlatımın peşindeydim. Bu kaygılar da her ikisini de masalsı ve fantastik olmaktan uzak tuttu./Archive/2021/2/9/001715589-kapak.jpg- Hayal Otel, kahramanlarınız Feryal ile İsmet’in açılışını yaza yetiştirmeye çalıştıkları on iki odalı bir otel. Otelde her odanın bir adı var: Kaktüs, Ardıç, Begonvil, Kızılağaç, Şimşir vb... Bitkiler öykü dünyanızda nasıl bir anlamı sırtlanıyorlar?Hayal Otel’in ana karakterleri tabiat ve otel. Otelin boyası kurumamış, ustalar girip çıkıyor, pek çok şeyi eksik, henüz tamamlanmamış. Hatta tabelası bile asılmamış. İçine kaçarak gelip saklanan ve yeni bir yaşama hazırlanan karakterler gibi o da olmakta. Büyük açılışa hazırlanmakta.Bir de oteli hep tepelerde, etrafındaki büyük bir boşluğun içinde hayal ettim. Bağlantısız, tek başına, kudretli ve her şeye tepeden bakan bir mesafede olsun istedim. Kaçmaya saklanmaya çok uygun bir mekân olarak canlandı bende. Bu tepede olma hali, tabiatın bütün seslerinin ve görüntülerinin en iyi izlenebileceği yer olmasıyla da alakalıydı.Hayal Otel en çok da bir yeniden başlama kitabı olduğundan tabiatın hareketlerinin, karakterlerdeki dönüşüme koşut ilerlediği, tabiat ve insanın birbirinden ayrılmaz hale geldiği bir anlatı kurmayı hedeflememin sebebi de bu. Bu sebeple her odanın ismi de karakterin ya bir izini taşıyor ya da dönüşeceği yeri imliyor. Bitkileriyle, kasırgasıyla, verdiği sesleriyle tüm bir tabiat kitabın ana sarmalayıcısı, ana karakteri.TAŞRA HİKÂYELERİ- Bir kıyı kasabası, taşra hikâyeleri toplamı ‘Hayal Otel’. Uzak ya da yatılmış, kendi içine çekilmiş dünyalar önceki kitaplarınızdan da tanıdık bize. Sizi böyle dünyalara çeken nedir?Özel bir çabam yoktu diyebilirim. Anlattığım konular iki kitapta da bunu gerektirdi. Kör Pencerede Uyuyan’ın Gece bölümü kentin çevresinde ama sonuçta İstanbul’da geçiyordu. Gün bölümü ise kitapta hiç isim vermemiş, yerini belirtmemiştim ama Karadeniz kıyısındaydı.Burada birdenbire başlayan bir dalganın yani çeken akıntının tek tek karakterlerde nasıl bir etki bıraktığını yazarken aslında amacım içlerine dönerek hayatlarını anlamalarını yani hayatla hesaplaşmalarını sağlamaktı.Hayal Otel ise, insanın geride bir suç bırakarak kaçması, bir aralıkta kalması ve gelecek için kendine uygun ve üstelik artık dünya üzerinde masum yaşamak istediği bir yer kaplama arzusu, bir gelecek hayali hakkında olduğundan bir yersizlik, yurtsuzluk mekânı olarak oteli uygun buldum.Hayal Otel’in karakterleri de bir şekilde ya kendi hatalarıyla ya kaderin oyunuyla ya tercihleriyle eski hayatlarından olmuş, kaçmış veya kaçmak zorunda bırakılmış insanlar. Onları başka nerede toplayabilirdim ki?Evren içinde bir yer kaplamaya doğmuş insanın kendi evrenini bulamamasını, arafta bekleyerek onu aramasını ancak bir otelde anlatabilirdim. Bu otelin de merkezden uzakta olmasını istedim. Takvimin otelin kullanım zamanı olan yazı göstermemesi de benim için önemliydi.Her şey bir arafta gerçekleşsin istiyordum. Otel bile henüz açılmamış, tabelası yerine asılmamış. O bile olmakta. Yani kimsenin ve hiçbir şeyin yerinde, yöresinde olmadığı hatta otelin de kitap boyunca bitme hazırlığında olduğu bir anlatı, anlatmak istediklerime çok uygun bir karşılıktı.Hayal Otel / Nihan Eren / Yapı Kredi Yay. / 92 s. / Şubat 2020. Emine Toprak