Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 03.22.2025, 07:12 PM (GMT)

News - Haberler

Hollanda teneke kutularda satılan içeceklerden depozitoücreti alacak

Hollanda teneke kutularda satılan içeceklerden depozito ücreti alacak Hollanda'da doğaya atılan teneke içecek kutularının ciddi oranda kirliliğe yol açması nedeniyle, kutu başına 15 cent depozito alınması kararlaştırıldı. Getty ImagesHollanda'da doğaya atılan teneke içecek kutularının ciddi oranda kirliliğe yol açması nedeniyle, kutu başına 15 cent depozito alınması kararlaştırıldı.İçecek üreticileri ve süpermarketler, pahalı ve karmaşık olacağı gerekçesiyle, teneke kutulara depozito uygulanmasına karşı çıkıyordu.Ancak Hollanda hükümeti, içecek kutularının yarattığı kirliliği önlemenin en etkili yolunun, depozito alınması olduğu görüşünde. Bayındırlık ve Çevre Bakan Yardımcısı Stientje van Veldhoven, parlamentoya gönderdiği mektupta, 31 Aralık 2022'den itibaren, teneke içecek kutusu başına 15 euro cent depozito alınmasına karar verdiklerini bildirdi.Van Veldhoven, marketler ve içecek sektörünün gerekli hazırlığı yapabilmesi için 31 Aralık 2022'ye kadar yeterli zamanın bulunduğunu vurguladı.Azalmak yerine arttıHollanda hükümeti, doğadaki teneke kutusu sayısının 2017 yılı ortalamasına göre yüzde 70 oranında azaltılması durumunda, depozito uygulamasına geçmemeyi düşünüyordu. Ancak, doğadaki atık kutu sayısı azalmak yerine yüzde 27 daha arttı.Hükümete göre, Hollanda'da her yıl yaklaşık 2 milyar teneke kutu içecek satılıyor. Bunlardan 150 milyonu çevreye atılıyor. Bu da, 25 olimpik yüzme havuzunu tıka basa dolduracak bir miktara karşılık geliyor.Getty ImagesHollandalı bakan yardımcısı, depozito uygulaması ile bu kirliliğin ortadan kalkacağını söyledi. Çünkü, büyük boy plastik içecek şişeleri ile ilgili depozito uygulaması büyük ölçüde başarılı oldu. Hollanda'da satılan plastik şişelerin nerdeyse yüzde 90'ı iade ediliyor. Bu nedenle 1 Temmuz'dan itibaren küçük plastik şişelerden de 15 cent depozito alınacak.Teneke kutu başına da 15 centlik iade nedeniyle, yeni uygulamanın toplumda karşılık bulması bekleniyor.Teneke kutuların nereye ve nasıl iade edileceği konusu henüz net değil. Hükümet, bunun üretici ve süpermarketlerin sorumluluğunda olduğunu belirterek, depozito sisteminin maliyetlerinin üreticiler tarafından karşılanacağını vurguladı. BBC Türkçe

Sanal, gerçeğin yerine geçerse...

Sanal, gerçeğin yerine geçerse... Onur Okan’ın romanı Altın Balık, suçun gizeme, iyinin kötüye, sanal dünyada varlığın gerçek yaşamın sonuna denk geldiği, felsefi altyapısı kuvvetli bir tekno-roman. Katmanlı, köşeli, dehlizi bol bir hikâye. /Archive/2021/2/8/002622446-ic1.jpgDilek. Metin’le iki yıllık ilişkisi yeni sonlandı, yine de ondan gelecek bir mesaj her şeyi değiştirebilir.Mustafa. Soluk almadan çalışıyor, yolda görse selam bile vermeyeceği bir patronla yıllardır birlikte, sevmediği bir işi yapıyor.Hamza ve İhsan. İskelenin çımacıları, gemiden atılan halatları dubalara düğümlüyorlar.Hepsi sıradan bir sabahın kahramanları.Hikâyeleri bu kadar. Bir daha onları görmeyeceğiz. Az sonra şehrin hafızasına yeni bir kıyametin kurbanları olarak kazınacaklar.“Resmi kayıtlara go¨re saat 8.09’da, bir gu¨ru¨ltu¨ duyuldu o¨nce, bu¨yu¨k bir hu¨znu¨n habercisi olacak bu ses, Kadıköy’den Boğaz’a, Adalara ve kars¸ı kıyılarda yankılandı sonra. Orada olanların birc¸ogˆu ic¸in du¨nyada duydukları son ses, patlamanın gu¨ru¨ltu¨su¨ oldu. S¸anslı olan uzaktakilerse o gu¨nu¨, kulaklarındaki uzun su¨ren c¸ınlamayla hatırlayacaktı. Gu¨ru¨ltu¨nu¨n ardından yer c¸ekimi ortadan kalktı. I·nsanlar, bir anlıgˆına oldukları yerden geriye savruldular. I·skelenin duvarlarından kopan tas¸lar, metal parc¸aları ve cam kırıkları, yere du¨s¸mekte olan vu¨cutlarla havada bulus¸tu. Zaman durmus¸ gibiydi. Bu¨yu¨k bir toz bulutu kapladı o¨lenlerin u¨stu¨nu¨, topraktan o¨nce.”1 Nisan 2018 gu¨nu¨, Kadıko¨y’deki Bes¸iktas¸ iskelesinde patlayan bomba yu¨z yirmi bir kis¸inin o¨lu¨mu¨ne, iki yu¨z on do¨rt kis¸inin agˆır yaralanmasına neden oluyor. I·skelenin fotoğrafı zihinlerde hasta ruhlu bir caninin vahşetle çizdiği bir kıyamet tablosu olarak çakılıp kalıyor.Peki bu korkunç olayın anlamı, mesajı, amacı ne? Ve asıl soru: Saldırının devamı gelecek mi? Altın Balık, odağına korkunç bir saldırıyı alan, siber dünyanın suçlarına, gizli kapılar ardındaki hafıza pazarlıklarına, iyinin kötüye, korkağın cesura meydan okuduğu bir dünyaya dair tempolu bir roman.TİTİZ YAZAR, TİTİZ OKUROnur Okan ismini, Dedektif dergi için hazırladığı röportajlardan ve öykülerinden biliyoruz, polisiye kültürü ve edebiyatını odağına alan “Olay Yeri” adlı podcasti de polisiye severlerden ilgi görüyor.Altın Balık yazarın ilk romanı.Bilgi güvenliği uzmanı olan Okan, romanına alanda edindiği deneyim ve bilgisini cömertçe aktarıyor, sanal dünyanın kurallarıyla gerçek dünyanın nasıl alt üst edileceğinin ipuçlarını, teknoloji yardımıyla şeytani planlarını devreye sokan güçleri, yalnızlığının acısını tüm insanlardan almaya yeminli kaybedenleri anlatıyor.Baştan uyarı: bol karakterli, bol gerilimli, bol entrika ve sırlı bir roman Altın Balık, Okan kurgu ve yazımda gösterdiği titizliği belli ki okurdan da bekliyor. İzleği kaçırmamak, odağı kaybetmemek için bir dedektif titizliğiyle okumak gerekiyor Altın Balık’ı./Archive/2021/2/8/002651055-ic2.jpgİNSAN ZİHNİNİN FETHİRomanın odağında yer alan Fetih adlı bilgisayar oyunu, zamanın fantasy role playing kurgularına, bugünün interaktif oyun denemelerine benzer. İyiler ve kötüler var, haftanın birincisi hangi cephedense öteki cephedekilere zarar verebilme gücüne sahip. İyiler de kötüleri yenmek için uğraşıyor, böylece suç işleme güçlerini ellerinden alabilecekler.Patlayan bombanın oyunla bağlantısı, sanal dünyada palazlanan nefretin gerçek hayatta yüzlerce insanı öldürebilmesi, Fetih’in yaratıcıları ve kullanıcılarıyla yarattığı tehlikeli ekosistem Altın Balık’ın tekno-polisiye atmosferini destekliyor.Altın Balık’ta Onur Okan, iyi ve kötü tarafta olan karakterleri aracılığıyla felsefi sorgulamalar yapıyor, modern zamanın modern alışkanlıklarını, sonuçlarını tartışıyor. Bombanın arkasındaki isim şöyle diyor bir noktada:“Hayatı boyunca elleri topragˆa degˆmemis¸, bir inegˆin memesinden su¨t sagˆmamıs¸, bir agˆaca c¸ıkıp elma toplamamıs¸ olanlar, sanal c¸iftliklerde hayali tarlalarını ekip bitcoin bic¸erek zengin olma hayali kurdular. Peki, ya ay sonunu zar zor getirip kirasını bile o¨demekte zorlananların, son model akıllı telefon sahibi olma c¸abalarına ne demeli? Yanı bas¸ınızda binlerce insan ac¸lıktan o¨lu¨rken sırf fotogˆraf c¸ekmek ic¸in yedigˆiniz yemekler, havalı go¨ru¨nmek ic¸in ic¸tigˆiniz o su¨slu¨ kahveler bogˆazınızdan nasıl gec¸iyor?”Sosyal medyanın, yeni dünya için yeni kahramanlar ihtiyacının geldiği nokta da işleniyor romanda:“Bugu¨ne kadar hangi caniligˆin hesabı soruldu, so¨yleyin bana. O¨rnegˆin, du¨nya u¨zerinde, hadi du¨nyayı da gec¸tim, kendi ailesinde, c¸evresinde hic¸ ac¸ ya da maddi durumu iyi olmayan insan yokmus¸ gibi yemek yemeleri, bir de bu umarsızlıklarını kare kare paylas¸maları canilikten sayılmaz mı?”ŞANSIN VE LANETİN EN BÜYÜĞÜ: BENZERSİZLİKAltın Balık’ta her karakter iyi çalışılmış, dolgu kahraman yok. Saldırının sırlarını çözmeye çalışan Samet psikometri hastalığına sahip, hırslarını dengelemekte zorlanan Leyla iyi bir gazeteci, her biri farklı bir polisiye yaklaşımını temsil eden emniyetten isimler Murat, Ender, Sinan bombanın sırrını çözme peşinde... Bir de romana gizem duygusunu kazandıran Antikacılar ve Hurdacılar var.“Ailenin erkekleri bundan yıllar o¨nce hurdacı olmayı sec¸ti. Deden ve onun erkek kardes¸i. Sonra baban bizimle c¸alıs¸tı ve s¸imdi sen de bizimlesin. Hepsi is¸ini c¸ok iyi yaptı. Aradıgˆımız ve ihtiyac¸ duydugˆumuz her s¸eyi bulup bize getirdiler. Biz de satın aldık. Bu o¨rgu¨t yıllardır bo¨yle is¸liyor. Sizler ihtiyac¸ olanı arıyor, buluyor, koruyor ve bize getiriyorsunuz, bizler de sizden alıyor parlatıyor ve ilgilisine ya da gerc¸ek sahibine satıyoruz. Bu yo¨ntem hem size hem de bize, mevki makam, para ve pahası o¨lc¸u¨lemeyen birc¸ok s¸ey kazandırdı.”Son yıllarda polisiye edebiyatta alt türlerin, yaklaşımların yükselişine tanıklık ediyoruz. Fantastik polisiyede, alternatif tarihi içine alan gizem hikâyelerinde, yeni arayışlarla ortaya çıkan tekno-suç romanlarında da artış var.Sadece son birkaç aya bakalım: Saygın Ersin, Koray Sarıdoğan ve Altın Balık’la Onur Okan heyecan verici öyküler, kurgular fısıldıyor Türkçe okuruna. Okan’ın romanı türün meraklıları için bir altın balık, farklı ve yeni bir arayışın ürünü.Altın Balık temposu yüksek bir polisiye, dahası romanı bitirdiğinizde ilk iş oynadığınız oyunlara ara vermenize, şifrelerinizi de tekrar gözden geçirmenize neden olacak, şimdiden söyleyebilirim.Altın Balık / Onur Okan / Portakal Kitap / 256 s. Nazlı Berivan Ak

Ekolleri ve kitaplarıyla BatıKanonu!

Ekolleri ve kitaplarıyla Batı Kanonu! ABD’li usta eleştirmen Harold Bloom imzalı Batı Kanonu - Çağın Ekolleri ve Kitapları adlı geniş incelemesi okunduğunda ilk akılda tutulması gereken bilgi; Batı Kanonu’nun ne olursa olsun toplumsal kurtuluş için bir program olmadığı olmalı. Zira kökeni dini bir kelime olan “Kanon”un tarihsel olarak anlamı, eğitim kurumlarında okutulmak üzere “seçilen” kitaplar. /Archive/2021/2/8/002009278-kapakic1.jpg ZAMANA DİRENENLER KULÜBÜKökeni dini bir kelime olan “Kanon”un tarihsel olarak anlamı, eğitim kurumlarında okutulmak üzere “seçilen” kitaplar.ABD’li usta eleştirmen Harold Bloom imzalı Batı Kanonu - Çağın Ekolleri ve Kitapları adlı incelemede de Kanon kavramına, “okunması zorunlu kitaplar listesi” değil de “tek bir okurun ya da yazarın, daha önce yazılmış olan kitapların korunabilmiş bölümüyle ilişkisi” olarak yaklaşılırsa; Kanonun dini anlamını kaybedeceğine ve edebi “bellek sanatı” ile özdeş görüleceğine atıfta bulunuluyor.Ve kabul görmüş yazarların bir kataloğu ve dinden ayrıştırılmış anlamıyla “seküler kanon”un 18. yüzyılın ortalarında başladığı anımsatılıyor.Metinde referans kılınan sağduyu perdesinden bakılırsa, Batı Kanonu’nu eğer “toplumsal, politik ve kişisel ahlaki değerlerimizi oluşturmak için” okursak, bencilliğin ve sömürünün canavarlarına dönüşebiliriz./Archive/2021/2/8/002023434-ic2.jpgMERKEZ FİGÜR SHAKESPEAREÇünkü Batı Kanonu bir bütünden ya da sabit yapıdan başka her şeydir. Özünü, büyük karmaşıklıklar ve çelişkiler oluşturur. Varlık nedeni politik ya da ahlaki bir ölçü standardı belirlemek değildir. Kanonu derinlemesine okumak bir kişinin daha iyi ya da kötü bir insan olmasını, daha yararlı ya da zararlı bir yurttaş olmasını sağlamaz.Batı Kanonu’nun bir kişiye verebileceği tek şey kişinin “tek başınalığını”, son kertede “kendi ölümlülüğüyle karşılaştığı yalnızlığını” doğru şekilde kullanmasıdır. Kanon bireysel düşüncenin imgesidir.Belleğin gerçek sanatı, kültürel düşüncenin özgün temelidir. Ve tarihinin en önemli erken dönemi yazarı Publius Vergilius Maro olan Batı Kanonu, merkez haliyle ise William Shakespeare ve Dante Alighieri’dir./Archive/2021/2/8/002034559-ic3.jpgİncelemesinde Batı Kanonu içindeki belli başlı yazarları ele alıyor Harold Bloom, Teokratik Çağ’ın edebiyatını dışarıda bırakarak.Tarihsel seyri Dante ile başlatıp Samuel Beckett ile sona erdiriyor. Aristokratik Çağ’ı ise, Batı Kanonu’nun merkezi figürü olarak nitelediği Shakespeare ile başlatıyor ve diğer tüm yazarları onunla ilişkilendirerek değerlendiriyor.Yazarların seçiliş nedenleri temsil güçleri. Dante’den bu yana başlıca yazarlar, Miguel de Cervantes, William Wordsworth, Charles Dickens, Jane Austen, Virginia Woolf, George Elliot, Marcel Proust, Samuel Johnson; William Shakespeare’i etkilemiş olan Geoffry Chaucer ile Michel de Montaigne; John Milton, Samuel Johnson, Johann Wolfgang von Goethe, Henrik Ibsen, James Joyce, Beckett başta ondan etkilenmiş ve Lev Tolstoy ile Sigmund Freud gibi onu reddetmeye “çalışmış” pek çok yazar dağarda.Ulusal kanonlar önemli figürleri ile temsil ediliyor: İngiltere için Chaucer, Shakespeare, Milton, Wordsworth, Dickens; Fransa için Montaigne ve Molière; İtalya için Dante; İspanya için Cervantes; Rusya için Tolstoy; Almanya için Goethe; Güney Amerika için Jorge Luis Borges ve Pablo Neruda; ABD için Walt Whitman ve Emily Dickinson./Archive/2021/2/8/002218480-ic8.jpgTUHAF VE TEKİNSİZ!“Bir yazarı ya da eseri kanonsal yapan şey nedir?” sorusunu soran Bloom, “Bu özgün bir tuhaflıktır” yanıtına ulaşıyor. Metinde, edebi bir esere kanonsal statü kazandırabilecek özgünlüğün bir işaretinin ya asla tamamen özümseyemediğimiz ya da artık kendine özgülüğünü göremediğimiz türden bir tuhaflık olduğu niteleniyor.Birinci olasılık Dante, ikinci olasılık Shakespeare’de somutlanırken, Walt Whitman ise paradoksun iki tarafına da örnek gösteriliyor.Sonra ilk kez okunduklarında İlahi Komedya, Kayıp Cennet, Faust II. Bölüm, Hacı Murat, Peer Gynt, Ulysses ve Canto General’in ortak noktasının “tekinsizlikleri” ve “okuru evinde yabancı hissettirmeleri” olduğuna dikkat çekilirken, Shakespeare’in farkı, çoğunlukla tersi bir izlenim yaratarak “okuru uzaklarda evinde hissettirmesi” olarak ortaya konuluyor./Archive/2021/2/8/002106949-ic5.jpgHAYATTA KALMANIN KOŞULU TEKRAR OKUNMAKBatı Kanonu için temel görünen ve bir çeşit “hayatta kalanlar listesi olarak nitelenen” az sayıdaki eserler baştacı metinde: Shakespeare’in başlıca trajedileri, Milton’ın Kayıp Cennet’i, Chaucer’in Cantebury Hikâyeleri, Dante’nin İlahi Komedya’sı, Tevrat, İncili Şerif (Gospels), Cervantes’in Don Quijote’si, Homeros’un destanları.Öte yandan Kanonsallık için harika üsluplar gerektir şarttır zira onlar etkileme gücü taşırlar.Bu koşutta Kanonsal olanı belirlemek için başlıca ölçüt de bellidir; eğer bir eser tekrar okunmayı talep etmiyorsa, o eser sınavı geçmemiş olur.Kaldı ki Kanona estetik güçle girilir ki formülü de elzem bir karışımdır; imgesel dile hakim olma, özgünlük, bilişsel güç, bilgi ve dil coşkusu.Eğitim kurumlarında, tarihi adaletsizlikleri yok etme ve sosyal uyum adına bütün entelektüel ölçütlerin terk edildiğine ilişkin haklı agresif yaklaşım doğrultusunda bakıldığında pragmatik olarak “Kanon’un genişlemesi” “Kanon’un mahvolması” anlamına gelmiştir.Çünkü öğretiler içinde kadın, Afrikalı, Hispanik ya da Asyalı yazarların en iyileri yoktur, olanlar da yarım ağızlıdır./Archive/2021/2/8/002118605-ic6.jpgKIRGINLAR EKOLÜ!Onun yerine geliştirdikleri kırgınlıktan fazla verebilecek bir şeyi olmayan yazarlar vardır - Bloom bu yazarları altı dala ayrılan bir Kırgınlar Ekolü (Feministler, Marksistler, Lacancılar, Yeni Tarihselciler, Yapıbozumcular, Göstergebilimciler) olarak niteliyor -. Ve bu kırgınlıkta ne tuhaflık ne de özgünlük vardır.Kitabın düzleminin, “anlaşılması güç ve sıkıntılı bir edebi etkilenme süreci olmadan güçlü, kanonsal bir edebiyat olamayacağı”; “geleneğin geçmişteki deha ile şimdiki yönelimler arasında bir çatışma olduğu gerçeği” ve “kazananın ödülünün de hayatta kalmak ya da kanona dahil edilmek” bağlamlarına da hayli odaklı olduğunu belirtmemek kuşkusuz yazıyı eksik bırakmak olur.Shakespeare’in ondan önce geleni cüceleştiren nadir bir örnek olduğunu vurgulayan Bloom’un bu noktadaki düşüncesi, hassaten bilişsel özgünlüğünü de kutsadığı Shakespeare’den sonra, etkilenme endişesiyle nispeten özgür olarak mücadele veren sadece birkaç figür (Milton, Molière, Goethe, Tolstoy, Ibsen, Freud, Joyce) olduğu yönünde./Archive/2021/2/8/002130496-ic7.jpgÜÇ DEHA; HEMINGWAY, FITZGERALD, FAULKNER...Etkilenme endişesinin yazının elbet hayrına olmak üzere “harekete geçirdiği” kanonsal dehalar Kaos Çağı’nın en canlı üç ismiyle anılıyor Batı Kanonu - Çağların Ekolleri ve Kitapları”nda: Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald ve William Faulkner.Üçünün de Joseph Conrad’ın etkisiyle ortaya çıktıkları fakat bu etkiyi kendilerine Amerikalı birer öncü de seçerek kurnazca dengeye oturttuklarını da gündeme getiriyor inceleme; Hemingway için Mark Twain, Fitzgerald için Henry James, Faulkner için de Herman Melville.Bu bağlamı Milton’ın, kendisinden önce Chaucer, Edmund Spenser ve Shakespeare’in ve kendisinden sonra Wordsworth’ün yaptığı gibi geleneği alt ettiği ve içine aldığı yargısıyla, Kanonlaşmanın en güçlü sınavının bu olduğunu belirterek pekiştiriyor Harold Bloom.Ve soruyor; “Çok az sayıda ikişi geleneği alt etmiş ve içine almıştır. Bugün için soru şu; ’Geleneği dışardan zorlamak yerine çokkültürcülerin yapmak istedikleri gibi içerden kendinize yer açmak için dirsekleyebilir misiniz?’”Batı Kanonu - Çağların Ekolleri ve Kitapları / Harold Bloom / Çeviren: Çiğdem Pala Mull / İthaki Yayınları / 517 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Bu hayatınasıl yaşamalıyız?

Bu hayatı nasıl yaşamalıyız? Ölü Dilde Bir Hayalperest, Grace Paley’den, sıradan insanların sıradan yaşamlarına ayna tutan sıra dışı öyküler. 1995’te Pulitzer Ödülü’nde finale kalan Toplu Öyküler seçkisinden derlenerek Delidolu Yayınları tarafından Türkçede ilk kez yayımlanan bu öyküler; insan ilişkilerine, yalnızlığa, varoluşun getirdiği kaçınılmaz korku ve arzulara dair çarpıcı tespitlerle dolu. New York’un alt sınıf insanlarının, göçmenlerin, bekâr annelerin, aldatılan karı kocaların yaşamlarına tüm doğallığı içinde tanık ediyor. Kadınlar hakkında yazmanın başlı başına “politik bir eylem” olduğunu vurgulayan yazar; kadın-erkek ilişkilerini, anneliği, evlilik ve cinselliği ele alırken eleştirel olduğu kadar mizahi bir anlatım benimsiyor. /Archive/2021/2/8/001606281-ic1.jpg“Çok az sayıda yazar, onun karakteristik konuşma diliyle anlattığı etkileyici ve komik öykülerindeki o doğaçlama sesle boy ölçüşebilir. Bu mükemmel seçki, Paley’nin cömert ruhunun bu yüzyılın geri kalanına armağanıdır.”Ursula K. Le GuinÖlü Dilde Bir Hayalperest, Grace Paley’den, sıradan insanların sıradan yaşamlarına ayna tutan sıra dışı öyküler.Grace Paley, sıradan insanların sıradan yaşamlarına ayna tuttuğu Ölü Dilde Bir Hayalperest’te; kendi deyişiyle, yaşadığı ülkenin ve şehrin sakladıklarını gün yüzüne çıkarmaya, anlatılmayanı anlatmaya çalışırken, hayatın iç acıtan keskin yönlerini kendine özgü iyimserliğiyle yumuşatıyor./Archive/2021/2/8/001624374-ic2.jpg1995’te Pulitzer Ödülü’nde finale kalan Toplu Öyküler seçkisinden derlenerek Delidolu Yayınları tarafından Türkçede ilk kez yayımlanan bu öyküler; insan ilişkilerine, yalnızlığa, varoluşun getirdiği kaçınılmaz korku ve arzulara dair çarpıcı tespitlerle dolu.Gerçekçi ve kimi zaman taşıdıkları dramatik içerikle zıtlaşan eğlenceli diyaloglara dayalı öykülerde, New York’un alt sınıf insanlarının, göçmenlerin, bekâr annelerin, aldatılan karı kocaların yaşamlarına bütün doğallığı içinde tanık ediyor.Kadınlar hakkında yazmanın başlı başına “politik bir eylem” olduğunu vurgulayan yazar; kadın-erkek ilişkilerini, anneliği, evlilik ve cinselliği ele alırken eleştirel olduğu kadar mizahi bir anlatım benimsiyor./Archive/2021/2/8/001637030-ic3.jpgGRACE PALLEY (1922 - 2007): 1922 yılında Bronx’da doğdu. Kültürünü ve dillerinin ritmini hikayelerinde seslendireceği Rusça ve Yidişçe konuşulan bir evde büyüdü. 1905 yılında Çarlık Rusya’sından Amerika’ya göçen Ukraynalı sosyalist Yahudi bir aileye mensup, Amerikalı feminist öykücü ve şair Grace Paley aynı zamanda ömrü boyunca muhalif olmayı sürdürmüş bir politik aktivistti. 1950’lerdeki nükleer karşıtı harekete, 1960’larda ise Vietnam Savaşı’na karşı düzenlenen protestolara katıldı. Yaratıcı yazarlık dersleri de veren Paley’nin, İnsana Hiç Rahat Yok Kendinden (1959), Son Dakikada Büyük Değişimler (1974), Aynı Gün Daha Sonra (1985) adlı kitaplarının yer aldığı, 1994 yılında yayımlanan The Collected Stories (Toplu Öyküler) seçkisi çeşitli ödüllere aday gösterildi.Ölü Dilde Bir Hayalperest / Grace Paley / Çeviren: Püren Özgören / Delidolu Yayınları / 208 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Küçülme!

Küçülme! Küçülme - Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı; büyümenin aşırı masraflı, ekolojik açıdan sürdürülemez ve özünde adaletsiz bir hal aldığını, “büyüme”yi temel alan mitik inançların terk edilmesi gerektiğini savunuyor. /Archive/2021/2/8/001253439-ic3.jpgToplumların esenliği ve gelişmişliği çoğu iktisatçı ve siyasetçi tarafından “büyüme” kavramıyla açıklanıyor. Farklı siyasi ve iktisadi görüşlerin “büyüme” konusunda anlaştığını görüyoruz.Günümüzdeki hızlı yoksullaşma, artan eşitsizlikler ve toplumsal-ekolojik felaketler de egemen söyleme göre büyüme eksikliğinin ya da azgelişmişliğin sonuçlarıdır: “Büyümeyen, yerinde sayan, ölür”.Küçülme - Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı adlı kitap ise bu sorunların nedeninin tam da büyüme olduğunu, büyümenin aşırı masraflı, ekolojik açıdan sürdürülemez ve özünde adaletsiz bir hal aldığını, “büyüme”yi temel alan mitik inançların terk edilmesi gerektiğini savunuyor.Bunun için büyüme tahayyülünü ayakta tutan ve ekonomiyi bilim olmaktan çıkaran terimlerle düşünmekten vazgeçmek gerekiyor. Kullanımdaki iktisadi dil, ifade edilmesi gerekeni ifade etmekte yetersiz kaldığı içindir ki yeni bir söz dağarcığına ihtiyacımız var./Archive/2021/2/8/001235471-kapakic2.jpgBir grup aktivist ve entelektüelin ilk olarak Fransa’da başlattığı ve ardından tüm dünyaya yayılan küçülme hareketi, toplumsal bir hedef olarak ekonomik büyümenin terk edilmesi çağrısında bulunuyor. “Küçülme” kavramı, daha az doğal kaynak tüketen ve tamamen farklı ilkeler çerçevesinde örgütlenen toplumlara giden yolu temsil ediyor. Sadelik, şenliklilik, otonomi, bakım, müşterekler gibi kelimeler de küçülme toplumlarının neye benzeyebileceği konusuna ışık tutuyor.Bu derlemenin, sadece başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünmekle kalmayıp aynı zamanda onu şimdi inşa etmek adına mücadele eden herkes için değerli bir bilgi ve ilham kaynağı olacağını umuyoruz.Küçülme - Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı / Hazırlayanlar: Giacomo D’Alisa, Federico Demaria, Giorgos Kallis / Metis Yayınları / 320 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Tüketimi giderek yaygınlaşan 'kumkat' ile haftalık 400 kilo reçel yapılıyor

Tüketimi giderek yaygınlaşan 'kumkat' ile haftalık 400 kilo reçel yapılıyor Güney Adana Girişimci Kadınlar Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, turunçgiller ailesinden olan ve soyulmadan yenilme özelliğine sahip kumkat ile reçel yapımına başladı. Haftalık 400-500 kilo üretim kapasitesine sahip olduklarını belirten Kooperatif Başkanı Suna Çetin, kış mevsiminde narenciyenin bol olduğu Adana'da, portakal, mandalina, limon, kumkat gibi turungillerden yaptıkları reçellere, pandemiyle birlikte ilginin arttığını söyledi. Güney Adana Girişimci Kadınlar Tarımsal Kalkınma Kooperatifi üyesi kadınlar mutfaklarında mevsimindeki meyve ve sebzelerle erişteden tatlı ürünlerine, fıstık ezmesinden salçaya kadar birçok yöresel tat üretmeye devam ediyor. Büyük bir emek ve özveri ile yardımlaşarak birbirinden taze ve doğal ürünler elde eden kadınlar, kış mevsiminin gelmesiyle C vitamininden zengin, Çince'de 'altın portakal' anlamına gelen ve turunçgiller ailesinden soyulmadan yenilme özelliğine sahip kumkat ile reçel yapımına başladı./Archive/2021/2/7/181512413-tuketimi-giderek-yayginlasan-kumkat-ile-haftalik-400-kilo-recel-yapiliyor_1.jpg HAFTALIK 300-400 KİLO ÜRETİLİYORSoyulmadan üstlerini bıçakla çizdikleri kumkatları yıkamaya bırakan kadınlar, ocakta şerbeti kaynadıktan sonra tencereye kumkatları da ilave ederek pişiriyor. Kıvamını alan kumkatlar şerbetiyle birlikte kavanozlara alınarak doğal reçel elde ediliyor. Pandemi döneminde bu tür ürünlere ilgilinin arttığını dile getiren Kooperatif Başkanı Suna Çetin, ülkemizde de artık çokça tüketilen kumkat ile talebe bağlı olarak haftalık 400 ile 500 kilo arasında reçel ürettiklerini belirtti. /Archive%5C2021%5C2%5C7%5C181514835-tuketimi-giderek-yayginlasan-kumkat-ile-haftalik-400-kilo-recel-yapiliyor_6.jpgTURUNÇGİLLERİN REÇELİNE İLGİ ARTTIReçel ya da tatlıya dönüşebilecek tüm sebze-meyveleri değerlendirdiklerini belirten Suna Çetin, domates tatlısı, patlıcan reçeli gibi ürünler de çıkardıklarını söyledi. Kışın turunçgillere ağırlık verdiklerini dile getiren Çetin, "Kışın narenciyenin bol olduğu bir yer olan Adana'da portakal, limon, mandalina, kumkat reçeli ve turunç tatlısı üretiyoruz. Her ürün için haftalık 400-500 kiloya kadar üretim yapabiliyoruz. Bu ürünlere, C vitamini açısından zengin ve doğal olmaları nedeniyle pandemi döneminde talep daha çok arttı. Bugün de kumkat reçeline başladık. Kooperatif olarak 50'den fazla noktada ürünlerimiz satılıyor" dedi.  DHA

Kendine Ait Bir Hayat

Kendine Ait Bir Hayat Marion Milner, yirmi altı yaşındayken son derece şahsi ve ilginç bir “deney”e girişir. Kendisini nelerin mutlu ettiğini bir günlüğe tek tek kaydetmeye başlar. Amacı hayatta tesadüfen karşısına çıkan mutluluk anlarını artırmaktır. Yıllar sonra günlüğünü elden geçirmeye karar verdiğindeyse, ortaya Kendine Ait Bir Hayat çıkar. /Archive/2021/2/8/001003925-ic1.jpgYazar ve psikanalist Marion Milner, yirmi altı yaşındayken son derece şahsi ve ilginç bir “deney”e girişir. Kendisini nelerin mutlu ettiğini bir günlüğe tek tek kaydetmeye başlar. Amacı hayatta tesadüfen karşısına çıkan mutluluk anlarını artırmaktır.Yıllar sonra bu günlüğü elden geçirmeye karar verdiğindeyse, ortaya Kendine Ait Bir Hayat çıkar: İç dünyasını keşfetmekte epey yol kat etmiş birinin, öğrendiği şaşırtıcı şeyleri başkalarıyla paylaşma arzusunun ürünü.Kitapta belki de en çok, hayata aklın dar odağından bakmakla tüm benliğin daha geniş odağından bakmak arasındaki fark üzerinde duruluyor./Archive/2021/2/8/001023566-ic2-.jpgMilner ilkinin beraberinde yoğun bir eksiklik ve tatminsizlik, ikincisinin ise belirgin bir doygunluk ve bütünlük hissi getirdiğini söylüyor, zira akıl her ne kadar temel bir unsur olsa da, aklın hükümranlığının dışında kalan duyguları, arzuları ve ihtiyaçlarıyla insan çok daha karmaşık bir varlık.Öyle ki biraz durup bakışlarımızı kendi içimize çevirdiğimizde, aslında kendimiz hakkında ne kadar az şey bildiğimizi, bastırdığımız ya da görmezden geldiğimiz ne çok yönümüzün olduğunu fark ediyoruz.Kendine Ait Bir Hayat / Marion Milner / Çeviren: Aslı Biçen / Metis Yayınları / 198 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Öykücülüğümüzde bir ada!

Öykücülüğümüzde bir ada! Bilge Karasu, edebiyatımızın özgün adlarından biri. Onu bu denli ayrıcalıklı kılan; yazının kurmaca gerçekliğini öykü, roman, deneme, anlatılarında zenginleştirici boyutlarıyla işlemiş olmasıdır. Karasu, yaşam ve yazı arasındaki bağıntıyı yeni bir dil yaratarak yaşanır kılan bir anlatıcıdır. Onun yazın coğrafyası, dil evreni yaşam ve adına çok şey söylemektedir. /Archive/2021/2/8/000800114-ic1.jpgBilge Karasu’nun ait olduğu yazın ikliminin varoluş dönemi 1950’lere uzanır. İlk yazısını bu sürecin başında, ilk öyküsünü ise 1952’de Seçilmiş Hikayeler Dergisi’nde yayımlar. Troya’da Ölüm Vardı adlı ilk öykü kitabı da 1963’te okur karşısına çıkar.45 yıllık yazın yaşamının birikimi olan yapıtlarıyla yaşam ve yazının kesişme, buluşma, ayrışma noktalarını sergileyen bir yazarlık tavrını ortaya koyduğunu söylemeliyim. Onun anlatılarının katmanlı yapısı yeni bir dil yaratmak çabasının ürünüdür. Bir dil yaratmak, yepyeni bir evren kurmaktır. Yazarın / sanatçının varoluş koşulu da bu değil midir? Karasu’nun yazın evreninin özgünlüğü buradadır.Onu, “öykücülüğümüzde bir ada” olarak nitelendirdiğim bir yazımda, o evrene bakışı şöyle dile getirmiştim: “Kendini kolayca ele vermeyen, dil yurdunda dolaştıkça her bir söz’ün, im’in anlamını kavramaya, anlamaya, anlamlandırmaya çalışılan bir çabayı gerektiriyor onun yazın coğrafyası. Ya da imlediğim gibi, onun ‘ada’sı.” (Varlık, Mart 1999)Onu yitirdiğimiz 14 Temmuz 1995 öncesinde, belki giderayak bir incelikle, ilk deneme kitabı Ne Kitapsız Ne Kedisiz’in* ardından hemen, o eşsiz anlatısı Narla İncire Gazel’i** sunmuştu, bize. Altı Ay Bir Güz’ü*** ise yazık ki göremedi.Karasu’nun yazın evreniyle erken buluşmanın keyfini yakalamışsanız, onun her yazdığının sizde, eminim ki derin anlamları vardır. Tutkuyla bağlandığınız bir yer’in bir insan’ın sizdeki anlamı gibidir. Sık sık dönülür. Doğrusu o izlerden Lağımlaranası ya da Beyoğlu’na kavuşmak...**** Karasu’nun ardında bıraktıklarını sevgi ve tutkuyla, bir simyacı gibi bir araya getirip okurlara sunan Füsun Akatlı’nın çabasına, Metis Yayınevi’nin özenine şapka çıkarmak gerekiyor./Archive/2021/2/8/000811333-ic2.jpgÖZYAŞAMSAL İZLEKLER, ANAHTAR METİNLERKarasu’nun yazın evrenini bilenler için de yepyeni şeyler var bu kitapta, “Lağımlaranası ya da Beyoğlu”, “Anlatılar”, “Sese Yazılanlar” ana başlıklı üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümündeki “Beyoğlu Üzerine Metin”, “Bir Söylencedir Beyoğlu”, “Lağımlaranası”, Karasu’nun ‘bireysel tarih’ine göndermeleri olan metinlerdir. Bir bakıma, yaşam ve yazı bağıntısının ipuçlarını da verir her bir metin.Onun şu sözlerine tutunarak; “Çok sonra anlıyoruz geçiciliğin anlamını” (s.33), yol alınca; yerin anlamına, yaşanan, unutulan/yiten, anımsanan zamanın insan ömründeki izlerine dönüyorsunuz. Karasu’nun özyaşamsal izlekleri yer yer öne çıkardığı bu metinler, okuru için ‘anahtar metin’ler niteliğinde.Ötesi, yazın coğrafyasının izlerini/izleklerini, katmanlı boyutlarını görebilmek için ilk elde okunması gerekenler olarak nitelendirmek istiyorum bunları. Bilge Karasu okuru için ilk adım metinleri evet. Yaşarken farkına varılamayanlara bakışı da içeriyorlar. Anılar, anıştırmalar... Nesnelerin, yaşanmışlıkların, belleğin tarihine dönüş… Anımsanan ve yiten zamanın burgacında bir yazarın otoportresini gözleriz.İkinci Bölüm’ün metinleri (“Mesih”, “Kumsalda Bir Köpek”, “Ölümün Avlusu”, “Yataklar”, ”İsabey’den” (Fragman)) Karasu’nun yazın evreninin sırlı yanlarına ulaştırıyor bizleri.Son bölümün üç metni (“Gidememek”, “Aşk”, “Sevilmek”) Karasu’nun yenilikçi bir yazar kimliğini belirgince ortaya koyuyor. İlk ikisi opera librettosu, sonuncusu da radyo oyunudur.ÖLÜMÜNÜ TÜL MENDİL GİBİ TAŞIMAKBilge Karasu okurları için bir şölen diyebileceğim bu kitabın görünmez simyacısı Akatlı, bir başka Bilge Karasu kitabını da hazırlayarak okura sundu: Öteki Metinler.***** Hazırladığı ilk kitabın bu çalışma serüvenini dile getirdiği “Gün Battı, Yazık, Arkalarında” adlı sunuş yazısı bir başka değerbilirlik örneği.Akatlı, bir yerde, şunları söylüyor: “Bilge, ölümünü tül bir mendil gibi’ hep cebinde taşıyan bir insandı. Başladığı her yazıyı, her kitabı, bitiremeden ölmesi olasılığına karşı; sanki benim ondan çok yaşayacağımın garantisi varmış gibi, bana emanet ede ede yaşadı. Büyütemeden terk etmek zorunda kalacağı evladını, kurda kuşa, yem olmasın diye, dostuna emanet eden sorumlu bir baba tedbirliğiyle Zaten hep, her konuda, kırk olasılığı bir arada hesaba katan bir bir tedbir kumkumasıydı o.”Karasu’nun “düşünsel/kuramsal ağırlıklı denemeleri”nin bir başka anlamı ‘ben’ ve ‘öteki’ni, dili, yazarın konumunu, yazı-yaşam ilişkisini sorgulayıcı biçimde dile getirmesidir. Bir anlamda, Karasu’nun yazı coğrafyasına adım atmak için eşsiz bir kalıt!Akatlı’nın deyimiyle; “Öteki Metinler, Ne Kitapsız Ne Kedisiz ile bir arada okunduğunda; düşünsel etkinliğinin merkezine yazı’nın ve yazın’ın sorunlarını yerleştirmiş, yaşama bakışını o odaktan beslemiş bir yazarın satırlarının arasına sinmiş ‘felsefe’si, tamamıyla olmasa da, anlamlı sayılabilecek bir ölçüde kavranabilecektir.” Diğer bir önemli yan ise, Karasu’nun ‘özel günlük’lerinin de bu kitapta yer almış olması.KARASU: ‘OKUDUM, DURMAMACASINA…’Onun şu sözlerine kulak vererek, bu şenlikli yolculuğa Öteki Metinler’den başlamalı, ne dersiniz?“Ama, okudum. Yaşamım boyunca, durmamacasına; okumaksızın yaşayamayacağımı duya duya. Birçok şeyin ölüp gittiği - ölüp gittiği düşünülen - bu yaşımda bile, en çılgın çeşitliliği içinde okumalarımı sürdürmemek, usumdan geçirebileceğim en büyük ‘olmazlık’”.Yazıda yaşamak, başka nasıl olabilir ki…* Ne Kitapsız Ne Kedisiz / Bilge Karasu / Metis Yay. / 94 s. / 1994.** Narla İncile Gazel / Bilge Karasu / Metis Yay. / 134 s. / 1995.*** Altı Ay Bir Güz / Bilge Karasu / Metis Yay. / 84 s. / 1996.**** Lağımlaranası ya da Beyoğlu / Haz.: Füsun Akatlı / Metis Yay. / 228 s. / 1999.***** Öteki Metinler / Haz.: Füsun Akatlı / Metis Yay. / 140 s. / 1999, Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap Eki

İlkay Gündoğan, Manchester City'i galibiyete taşıdı

İlkay Gündoğan, Manchester City'i galibiyete taşıdı Manchester City forması giyen İlkay Gündoğan, kaydettiği iki golle takımını galibiyete taşıdı.  Premier Lig'in 23'üncü hafta maçında Liverpool, Manchester City'e 4-1 mağlup oldu. Anfield Stadyumu'nda oynanan maçta Manchester City forması giyen İlkay Gündoğan, kaydettiği iki golle takımını galibiyete taşıdı.Karşılaşmanın 37'nci dakikasında Manchester City penaltı kazandı. Topun başına geçen İlkay Gündoğan'ın vuruşu isabetsiz oldu. Mücadelenin ilk yarısı 0-0 sona erdi. İkinci devreye hızlı başlayan Manchester City, 49'uncu dakikada İlkay Gündoğan'ın golü ile öne geçti. Ev sahibi ekip FC Liverpool'un 63'üncü dakikada kazandığı penaltıyı Mohamed Salah gole çevirerek, karşılaşmada durumu 1-1'e getirdi. Mücadelenin 73'üncü dakikasında yeniden sahneye çıkan İlkay Gündoğan, kendisinin ve takımının ikinci golünü kaydetti. Manchester City, 76'ncı dakikada Raheem Sterling, 83'üncü dakikada ise Phil Foden'in kaydettiği goller ile Liverpool önünde durumu 4-1'e getirdi. Kalan dakikalarda başka gol olmayınca Manchester City, Liverpool deplasmanından 4-1'lik sonuçla galip gelmeyi başardı. Manchester City, deplasmanda elde ettiği galibiyetle puanını 50'ye çıkararak, liderliğini korudu. Liverpool ise 40 puanla 4'üncü sırada kaldı.Öte yandan Liverpool'un Schalke04'ten renklerine bağladığı Ozan Kabak, kadrosunda yer alırken forma şansı bulamadı. DHA

İki gündür haber alınamayan kişiölübulundu

İki gündür haber alınamayan kişi ölü bulundu İstanbul Küçükçekmece'de bir süredir yakınlarının kendisinden haber alamadığı kişi ölü bulundu. Alınan bilgiye göre, Gültepe Mahallesi Belli Sokak’ta bulunan iki katlı bir binanın bodrum katına inen bina sakinleri, yerde hareketsiz halde bulunan bir kişiyi görmeleri üzerine polise haber verdi.İhbar üzerine olay yerine gelen sağlık ekipleri, yerde hareketsiz halde bulunan 64 yaşındaki S.Y.'nin yaşamını yitirdiğini belirledi.İNCELEME SÜRÜYORYapılan incelemenin ardından iki gündür yakınları tarafından kendisinden haber alınamadığı öğrenilen S. Y.'nin cesedi, Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı.Polis ekiplerinin olayla ilgili incelemesi sürüyor. AA

Eski takımına karşıkırmızıkart gördütakımdan kovuldu!

Eski takımına karşı kırmızı kart gördü takımdan kovuldu! BB Erzurumspor, Kayserispor maçında kırmızı kart gören Jaw Ackah'ın kadro dışı bırakıldığını ve sözleşmesinin feshedileceğini duyurdu. Büyükşehir Belediye Erzurumspor, Süper Lig'in 24. haftasında sahasında konuk ettiği Hes Kablo Kayserispor maçında kırmızı kart gören ve aynı takımdan kiralık olarak takıma katılan Yaw Ackah'ın sözleşmesinin fesih edileceğini belirterek, maçta "şaibe" yaşandığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunacaklarını bildirdi.Mavi-beyazlı kulüpten yapılan açıklamada, Ackah'ın 2020-2021 sezonu devre arası transfer döneminde kadroya dahil edildiği anımsatıldı. İşte Erzurumspor Kulübün'den yapılan açıklama:/Archive/2021/2/7/224436165-erzurum-icerik.jpg cumhuriyet.com.tr

Türkiye Salon AtletizmŞampiyonası'nın son gününde 4 yeni rekor

Türkiye Salon Atletizm Şampiyonası'nın son gününde 4 yeni rekor Turkcell Selahattin Yıldız Türkiye Büyükler ve U20 Salon Atletizm Şampiyonası’nda son gün dört Türkiye rekoru kırıldı. /Archive%5C2021%5C2%5C8%5C011005154-turkiye-salon-atletizm-sampiyonasinin-son-gununde-4-yeni-rekor-_2.jpgTurkcell Selahattin Yıldız Türkiye Büyükler ve U20 Salon Atletizm Şampiyonası’nda son gün dört Türkiye rekoru kırıldı. Ataköy Atletizm Salonu'nda üç gün süren 1200 atletin katılımıyla Selahattin Yıldız’ın anısına yapılan Turkcell Türkiye Salon Şampiyonası rekorlarla kapandı. İlk iki günde beş rekorun kırıldığı şampiyonanın son gününde Ersu Şaşma, Nevin İnce ve 4×400 metre bayrakta Fenerbahçe takımı yeni rekorlara imza attı. Bu yılın en dikkat çekici atletlerinin başında gelen Ersu Şaşma, Türkiye Salon Şampiyonluğu’nu rahat bir şekilde kazanırken, kendisine ait Türkiye rekorunu bir santim daha geliştirdi. 21 yaşındaki Ersu, 5.72’yi üçüncü hakkında atlarken, Avrupa salon barajını da geride bıraktı. Milli atlet, 5.80’deki Olimpiyat barajını ise az farkla kaçırdı.U20 kadınlar 400 metrede Nevin İnce, 55.52’lik derecesiyle şampiyon olurken, Mizgin Ay’a ait 56.39’luk eski Türkiye rekorunu 0.87 saniye aşağı çekti.Elif  Ilgaz, Süreyya Yıldız, Gülşah Cebeci ve Nevin İnce’den oluşan Fenerbahçe ekibi, 4×400 metre U18 salon rekorunu 3:53.20’lik dereceyle yenilemeyi başardı. DHA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter