Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Wednesday, 03.19.2025, 10:11 PM (GMT)

News - Haberler

Karasu’dan Köstence’ye ilk RO-RO seferi yolaçıktı

Karasu’dan Köstence’ye ilk RO-RO seferi yola çıktı Sakarya’nın Karasu ilçesinden Romanya’nın Köstence Limanına gerçekleştirilecek olan ilk RO-RO seferi; saat 00.45’te gerçekleşti. İki ülke arasında gerçekleşen ilk seferde RO-RO gemisine 16 dorse ve 28 TIR yüklendi. Sakarya’nın Karasu ilçesinde bulunan Karasu Limanı’ndan Romanya’nın Köstence şehrinde bulunan Köstence Limanı’na gerçekleştirilen ilk RO-RO seferi, 16 dorse ve 28 TIR’ın gümrük ve yükleme işlemlerinin tamamlanmasının ardından 4 Şubat 00.45’te gerçekleştirildi. Karasu’dan Köstence’ye doğru yola çıkan ve araçların yanı sıra 12 yolcu da alan RO-RO gemisinin yaklaşık 14 saatlik yolculuk sonrasında Köstence Limanına varması bekleniyor. Yeni bir rota olarak değerlendirilen Karasu-Köstence arasındaki bu ilk sefere talebin oldukça fazla olduğunu belirten yetkililer, sefer sayılarının en kısa sürede artırılacağını belirtti.TIR’ları ile gemiye binemeyen sürücüler ise kendileri için hazır bekleyen araçla karayolu üzerinden Romanya’ya doğru yola çıkarken geminin saat 14.30 sularında Romanya’da olması bekleniyor.  DHA

Özen Yula:“‘Yeni’kavramıçok yıprandı!'

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Özen Yula: “‘Yeni’ kavramı çok yıprandı!' Özen Yula’dan yeni bir memlekete ve kuşağa on iki yıldan sonra yeni bir roman; Her Zerre Kara! Milliyetçi rapçisinden muhafazakâr baristasına, dilencisinden yaşam koçuna, sabah programları starından sözlük yazarlarına kadar farklı insanların birbirine bağlanan maceraları… Hırsları, açgözlülükleri, tamahkârlıkları ve bastırılmış hınçları eşliğinde memleketimden insan manzaraları ve uçlarda yaşanan duygu durumları… Yeni İstanbul’un öz hikâyesiyle, aşkı, hiddeti ve şefkatiyle yüzleşmeye ya da ona yaptıklarımız karşılığında bu efsunlu kentin bize nasıl bir yanıt vereceğiyle yüzleşmeye hazırsanız Özen Yula ile söyleşimize başlıyoruz! /Archive/2021/2/4/002318226-kapakic1.jpg- İnsanı, duvarları, taşları, tarihiyle İstanbul’un semtleri, havası, etnik çeşitliliği iç içe geçiyor, bileşiyor Her Zerre Kara’da. Toplumsal gerçekçi bir şiirsellikte ağıtlaşarak betimleniyor. Kentin değişen çehresi, ruhu, karakterine; genelde “bir ‘şimdiki zaman’ kipinde”, arada bir geniş zaman ve rivayet kipleriyle yaşanan bu yeni devre kümelerce tanıklık Her Zerre Kara. O zaman kipini ve bölümlemeleri sorarak başlayalım.Bu metinde geçmiş zaman yok. Çünkü günümüzde artık, kendinden emin bir biçimde kullanılan “di’li geçmiş zaman” yok. “Mış”lar, “miş”lerle hep bir rivayet, oyalama, yeniden kurma ve de sınırsız bir şimdiki zaman’da ân’ı yaşamak niyeti var. Ama yekpare bir an belki böyle anlatılır günümüzde; ferah, şimdi olan bir geniş anda.Bölümlemelere gelince her biri kendi kahramanının kaderini ve sürecini anlatıyor. Rakamlarla harfler bir araya gelip bir başlangıç kuruyorlar kendilerince.Her bölümün karakteri bir sonraki bölümün yaklaşık ortasına kadar varlığını sürdürüyor. Ya da daha sonraki bölümlerde bir biçimde karşımıza çıkıyor. Kendi hayatının kahramanı olan kişi, diğer hayatların yan kahramanı oluyor.Onların karşılaşmalar, rastlaşmalar, karar verilmiş buluşmalar, serseri mayın gibi gezmeler arasında kesişen yollarda kendi kişisel hikâyelerini yazmalarını istedim.“’YENİ’ KAVRAMINA KALBİNDEN BAKTIMI!”- Nasıl bir çağ fırtınasına tanıklık sunmak ve ne denli yoğun içselleşen gözlemlerden mürekkep Her Zerre Kara? Ve insanın, insanlığın giyindiği o “sürdürülebilir kayıtsızlık hali”nin Her Zerre Kara’nın eklektik yapısındaki yaşamlara ta merkezden yansısını anlatır mısınız?“Yeni” kavramı çok yıprandı, dikiş tutmuyor. O kavrama kalbinden bakmaya karar verdim. Orada “yeni” gelen neydi herkese? Hor görmeden, reddetmeden, kibirden uzak bir “anlama çabası”yla. Sonuçta anlamadan kabul ya da reddedemezsiniz.Bütün devir bir “muallakta olmak” ve “devrana sığınıp bugünden maksimum yararı sağlamak” üzerine formüller sunuyor. Bugün, uzak geçmişin sahiplenilmesi, yakın geçmişin reddedilmesi ve ikisinin de yeniden kurulması üzerine oturtuluyor.Her Zerre Kara’nın kahramanları da sıradan ve hayatta hep karşılaştığımız insanlar; en az onlar kadar da sıra dışılar. Ancak kayıtsız kalarak günü sürükleyebiliyorlar. Kadın cinayetlerine, kaybolanlara, göz göre göre kendini mahvedenlere, linçlere...İşte onlar umursamayanlar. Hayatlarını idame ettirdikleri sürece kıyametin kopmasında sakınca yok. İlginçtir ki bu da “yeni”nin durduğu zemini çok belirleyen durumlardan biri./Archive/2021/2/4/002341211-ic2.jpgDAHA FARKLI BİR DİL MÜMKÜN MÜ?- Yaşamın dönüşen, paylaşımların samimiyetsizleşmesi, biriken anıların kekremsiliği, koyu gri ticarileşme, dejenerasyon, dar yaşamda acayip paslaşmalar, kültürel bulamaç, göçmenler ve onlara kesilen sosyolojik fatura... O kötücül imtihan... Kozmopolit dünyanın memleketim kertesinde; küresel, kapitalist düzende az gelişmişlikle daha betere doğru yozlaşan; kültürel, siyasal, etnik bir havanda dövülüş... Doğu-Batı arasında kalmışlık, o sıkışmışlık, o belâlı hal… Ötekilik… Yakın ve uzakların, örülen duvarların ve bireysel koordinatlarda yaşamanın sıkı bir anlatısı Her Zerre Kara. O amorf, yeni insanın sıkı bir yansısı.Roman alanında bugünü günümüz diliyle nasıl anlatabilirim üzerine düşündüğüm bir süreçti benim için. Yeni İstanbul’u, tarihsel derinliğini göz ardı etmeden, kaos’un içinde bir düzen varsa onu görmeye çalışarak anlatmak istedim.On iki yıl romandan uzak durup oyun yazmaya ağırlık verdim. Diyalog ya da monolog ihtiyacı vardı bende. Ama artık zaman, doğru dürüst hikâye anlatabilenlerin anlatma zamanı. Daha farklı bir dil mümkün mü, günümüz Türkiye’sinin ruhu nasıl devam ediyor yolculuğuna, birey olarak bunun neresindeyim üzerine düşünme süreçlerinden geçtim. Klasik edebiyatımızın örneklerini okumaya ağırlık verdim.Tanıklıklarım, okuduklarım, gördüklerim bu “amorf” durum üzerine yoğunlaşmamı sağladı. İnsan olma durumundan soyutlanan, neticede cisminden de soyutlanıyor. Biz karşımızdakine kızdığımızda bunu birbirimize insan cinsine ait olmayan isimlerle hitap ederek karşılamaya ya da böylece yüreğimizi soğutmaya çabalıyoruz.Bu durum düşünce aşamasında, insanın cismini kaybedip başka bir varlık alanına geçmesi olarak belirdi bende. Sonuçta da okuduğunuz gibi “amorf”, “akışkan”, “kendi içinde köpürerek yiten” ya da “piksel piksel ayrışan” cisimsiz varlıklar çıktı ortaya. Onların yönlendirdiği durum ise bence salt simgesel olmaktan çok öte bir yapı.Elbette romanda teknik olarak karşılaştığınız monolog/diyalog/tanıklık/anlatı/rap/arabesk/distopya motiflerinin bir araya geldiği melez yapı bu sonucu pekiştirmek için ve farklı bir anlatım arayışının sonucu olarak belirdi./Archive/2021/2/4/002409804-ic3.jpgİŞTAHLI BİR METİN- Büşra ve Sena’nın arayışları… Ezberlerinin gerçeklikler karşısında bozunumu… Kentin uhrevi havasıyla tekno sazın karıştığı, ağzı burnu darmadağın sosyal dokudan ve çehreden arızalarını soğuran ve cızırtılar eşliğinde kaybolan insanlar, yaşamlar... Bilimle hem kafa kafaya gelen hem iç içe geçen metnin merkezindeki gerçeküstü yapıyı anlatır mısınız?Bilimsel olan edebî olanın içinde nasıl yer bulur konusu üzerine çalıştım biraz. Daha çok iç konuşma düzleminde gerçekleştirdim o bölümleri. Dünyada hep hurafe önceliği alır, ardından mitoslar, sonra bilgi gelir.Ama hurafeden ve mitostan önce onların kadim bir bilginin deforme olmuş halleri olup olmadığını bilemeyiz. Bu “muallakta olma” durumu elbette kendi yerini kurdu anlatımda. Sürreel yapı tarzında bir durum kalmadı diye düşünüyorum.Şu an içinde yaşadığımız pandemi süreci ve devamında gelenler, eskiden sürreel diyebileceğimiz; ama artık sadece “hayatın gerçekliği” diye bakabileceğimiz durumlar. Dolayısıyla romanda yaşananları sürreel değil de, bir gün olması olası durumlar biçiminde ele almak daha mantıklı gibi.Metafizik olanın fiziksel evrendeki karşılığı çok muallak bir durum elbette; ancak bir o kadar da reddedilemez bir yapı. Belki insan beyninin kendi kendine oynadığı bir oyun ya da karşı konulması olanaksız bir “karşı hakikat” durumu. Farklı boyutlar neden farklı bir biçimde karşı karşıya gelmesin ki zaten?- Trajedisi bol bir metin... Metaforlaştığı metnun bağrında okurun vicdanına çağın olanca gerçekliğiyle ağırlaşarak deyim yerindeyse taş gibi oturuyor metnin panik atak anları hele ki... Okura huzur vermek için değil bireyin farkında olmasını, susamamasını imlemek üzere yazılmış bir kitap Her Zerre Kara. Ne der, neler ekler yazarı?Herkesin içini susturamadığı anlar olur hayatta. Her Zerre Kara içini susturmayan insanların çelişkileri, çatışmaları üzerine anlar da sunuyor bize. Aslına bakarsanız bir insanın içini tam olarak susturabildiğini sanmıyorum.Muhakkak gündelik yaşamın bir yerinde patlak veriyor o vicdani durum. Yalnızca öfkeyle, kinle, kızgınlıkla olmuyor bu; aynı zamanda yardımcı olmaya çalışmakla, birine maddî-manevî yardımda bulunmakla, şefkat ya da merhamet beslemekle de oluyor bu.Bu açıdan iştahlı bir metin olduğunu düşünüyorum romanın. Uzun zamandır romana yaklaşmayan bir yazar çok daha iştahlısını yazabilir elbette. Ama estetik anlayışım bu kadarının yeterli olduğunu düşündürüyor bana./Archive/2021/2/4/002516804-ic5.jpgİNSANLIK KAZANMAKLA KAYBETMEK ARASINDA!- Sayısız bizden örneklem var kuşkusuz ama ikisini seçersek; Aybüke İlgin nasıl bir turnusol günün gayet iyi okuduğu gösterişçi ruhuna? Ya üzerinde yaşadığı topraklarda artık neyin nasıl olduğunu bir türlü anlamayan araftaki, yaşamda gayenin ve gaibe, o bilinmez evrene, o ara kesite yol almış kızkardeşi Sena’nın peşindeki Büşra? Ve Hayatla Başa Çıkma Yolları’nın gurusu yaşam koçu Coşkun Ermiş’i de atlamamalı...Aybüke İlgin, sabah programları starı; ülkenin göz bebeği. Ancak elde ettiği imtiyazları kaybetmemek için her türlü değeri sıfırlayabilecek özellikte bir kadın. Müthiş zeki, çekici, tehlikeli ve bir o kadar da kimsesiz. Star olmasını göz ardı edersek, günümüzde böyle insanlar var.Büşra da hayatta en değer verdiği insanı, kız kardeşini, ancak sabah programlarında anlatılacak kadar garip bir biçimde kaybediyor. Sonra da bir sosyete falcısının cinini kız kardeşi Sena’nın yerine ikame ederek bambaşka bir yola çıkıyor kendince. Görünenle metafizik arasında merak ettiği alanı keşfediyor.Coşkun Ermiş’e gelince o bir hayat gurusu, asıl ismi bambaşka; ama evlatlık verildiği ailede anlatma-ikna etme konularında çalışırken adını da değiştirip yüz binler satan bir yaşam koçu olmayı kafaya koymuş. Ta ki, o olaya dek! Bu kişiler kazanmakla kaybetmek arasındaki ince çizgide gezinirken, günümüz insanının başarı hırsıyla ilgili bayağı ipucu sunuyorlar.Bir de arada karşımıza çıkan diğer kahramanlar var. Artık alzheimer’ın şefkatli kollarındaki Madam Agavni, bön bön bakınarak gezinen Cengiz, hırsı zekâsını kat be kat aşan İlayda, kucağında bebesi ile yeni dönemin popüler semtlerinde dilenen Medine, kafası karışık milliyetçi rapçi DJ İdris ve bro’su Feramuz, garip bir aşkın aykırı kişileri Ramazan ile Behiye, astrolog falcı Sitare, vücutçu barmaid Şerha, oyuncu adayı Ayda, Suriyeli küçük kız Saya, muhafazakâr barista Mami, nargile kafenin Doğulu garsonu Bışbış, Mecidiyeköy’de bir otelin müdürü Bünyamin ve daha birçok kişi akıp gidiyor kesişen hikâyelerde. Ama genelinin tek amacı günü kurtarmak…/Archive/2021/2/4/002433039-ic4.jpg- Tüm yapıt değişimin yokuş aşağı şerre yol alışına sıkı bir gösterge sunarken kişileri genelinde mağdur özelinde mağdur edenlerle toplumlaşıyor. Şehrin, yaşamın girdabında, kimi aynı kimi apayrı dünyaların amorflaşan suretlerinin bir bir piksel piksel dağılarak, cızırdayıp yok olarak yutuldukları toplumun her katmanından ses veriyor Her Zerre Kara.Her Zerre Kara aslında kendi adına rahatça konuşan bir roman oldu bence. Okuyanlar bu dediğimi anlayacaklar. Farklı toplumsal kesimlerden insanlar ve kesişen hayatları o yapılarla ilgili birçok görüntü sunuyor bize. Sadece bunları değil, “yeni” denileni ve o şekilde yüceltileni de bu katmanlar arası geçişlerle sorguluyor kendi sınırları içinde. Belki birinin “yeni”si diğerinin “çok eski”sidir bu dünyada.- Tüm o kıyamete ilişkin metnin isyan duygusuyla gelgitini yazınlaştırma aşamalarına ilişkin neler söylersiniz?Bir reddedişi ya da kayboluşu anlatmak hem edebî hem de matematiksel bir durum bana göre. Çok üzerinde durarak, roman kuramını kendimce yeniden gözden geçirerek, birtakım denemelere girişerek yazdım Her Zerre Kara’yı. Dili konusunda da ince eleyip sıkı dokuduğumu düşünüyorum. Necla Feroğlu gibi usta bir editörle ve düzeltmenle de iş birliğinin yararlarını gördüm. Yazması zor, ama edebî tat alınarak okunmasına dikkat ettiğim bir roman.- “Gerçeklik”, sizden alıntıyla “kırılabilen, ufak ve göreceli parçalara ayrılıp her bireyin kafasındaki kavram raflarına ayrı ayrı parçaları yerleştirilen bir yapıya dönüşüyor. Ancak bir bireyin ‘adalet’ rafına yerleştirdiği gerçeklik parçası ile bir diğerinin oraya yerleştirdiği gerçeklik parçası o kadar birbirinden farklı ki! Durum bununla da sınırlı kalmıyor Büşra’nın algıladığı kadarıyla. Bir bireyin ‘adalet’ rafına yerleştirip üst üste yığdığı gerçeklik parçaları bir diğer bireyin ‘düşman’ rafına, bir başkasının ‘vatan hainliği’ rafına, birinin de ‘yandaşlık’ rafına kaldırılmış oluyor. Televizyonda ‘lakin’lerin ‘âlâ’ların havada uçuştuğu tarihi diziler furyasından sonra bütün dizilerde kendi adaletini kendi sağlamaya yemin etmiş, ellerinde silahla adalet peşinde koşan erkek ve kadınların ortaya çıkması boşuna değil!” Ne ekler yazarı?Bence gerçeklik artık eskisinden daha farklı bir anlam ifade ediyor bu ülkenin her bireyi için.Her Zerre Kara / Özen Yula / Doğan Kitap / 280 s. / 2021. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

‘Hamdi, insanın ufku yine insandır!’

‘Hamdi, insanın ufku yine insandır!’ Haydar Ergülen’in eş zamanlı yayımlanan iki deneme kitabı, ‘yazma arzusu’ ile ‘yazılmayı arzulayan şeyler’in buluşması. Sınır tanımayan, alfabeler kuran, yollar açan, zaman zaman yoldan sapan ama yolunu yitirmeyen denemeler. Bir şairin denemelerinden bir denemecinin denemelerine yol alışı. “Bu daha başlangıç!” diyor Ergülen. Çünkü “İnsan tükenmez” demişti, Fethi Naci. Tuhaf Alfabe’nin ‘Ufuk’ maddesinde, Yahya Kemal’in de Tanpınar’a dediği gibi: “Hamdi, insanın ufku yine insandır.”. /Archive/2021/2/4/002042181-ic1.jpgFotoğraflar: VEDAT ARIKNişanlılar İçin Şarkılı Alfabe; “…Aşk’tan Devrim’e, Cumartesi Anneleri’nden Neşet’e, Nar’dan Üzüm’e ve Zeytin’e, Eskişehir’den Napoli’ye, Üç Fidan’dan Gezi’ye, Karantina’dan Göçmen’lere… kavram ve kelimelere Haydar Ergülen’ce karşılıklar”dan oluşuyor. Kitabın da bütün olarak bir alfabe olduğunu düşünürsek; toplam otuz iki alfabede yüzlerce şarkılı, sazlı sözlü, rengârenk, kederli, coşkulu ‘madde’ var: İsimler, filmler, eşyalar, şehirler, hayvanlar, şiirler, romanlar, olaylar, anılar, eskiler, yeniler, değiniler…ZIRRR SESSİZLİK!Selahattin İçli’nin nihavend bestesi ‘Derun-i dil derdi eskiler’ (güfte: Ayhan Ayışığı) ile açılan kitap, kapanışı Seyhan Erözçelik’ten ‘zırrr sessizlik’ ile yapıyor. Alfabe içinde alfabe: İnsanlar ve isimler. Çağrışımlarla isimler birbirini besliyor, kitabın ‘insan alfabesi’ beliriyor.Fazlası yok eksiği var, A’dan Z’ye üç yüzden fazla isim geçiyor bu denemelerde: A. Kadir’den Ziya Osman’a, Adalet Ağaoğlu’ndan Zeynep Oral’a, Ali Ekber Çiçek’ten Zeki Müren’e, Amy Winehouse’dan Rodrigo’ya, Erden Kıral’dan Zeki Demirkubuz’a, Özdemir İnce’den Ülker İnce’ye, Ahmet Şık’tan Zehra Kosova’ya, Mahir-Hüseyin-Ulaş’tan Yusuf’a ve Deniz’e…Eksiği var deyişim, dolaylı isimler de olmasından... Haziran Alfabesi’nin ‘Gezi’ maddesinde olduğu gibi: “‘Waldo sen neden burada değilsin?’ ‘Bazı sorular bazı parkları bekler!’”. Olmaz olasıcalar da var; konu gereği zorunluluktan; Faik Türün’den Stalin’e, eksik olsunlar! Ve fakat, eksikliğini hissettiğim isimler de var; benim payıma Didar abla düştü, Didar Şensoy!/Archive/2021/2/4/002055197-ic2.jpgDERİNLEMESİNE BİR YOLCULUKÇerçöp - Öteberi Denemeleri, “…bir daktilonun, kâğıdın ya da artık bir çocukluk anısı olarak zihinlerimizde yer etmiş duvar halılarının dünyasına bir yolculuk … Mahalleye gelen ilk telefon, ilk Avrupa yolculuğu, ikinci olmaya ve uykuya övgü…”.‘Yeni Türkiye’de Yasakçı Bir Zihniyet: O Benim İşte’den ‘Karantinada Geçen Şen Günlerim’e, ‘Christine Haydar Akrabamız Değildir!’den ‘Bir Gerçeklik Olarak Hastalık’a yaşamlarımızın dünü, bugünü ve bilinmez yarını üzerine usta işi denemeler.Ergülen her konuda yeterince konaklayarak, denemenin tadını çıkarıyor. İçinden geçtiğimiz, içimizden geçen bazı şeylere ilişkin derin denemeler çoğu: ‘Struma’yı nefesimi tutarak okudum. ‘Tekerrür ya da İniş İçin Daha Ne kadar Alçalabilir İnsan’ı da öyle.Ergülen’in uzun denemelerini okurken, Katya’nın John’a gönderdiği kısa mektup da geldi aklıma: “Tiziano için ne düşünüyorum biliyor musun? Kartpostala yazılmış tek bir sözcük: Ten.” (Tiziano - Su Perisi ile Çoban, John Berger - Katya Berger Andreadakis, YKY)Sahi, bir şey, bir resim, bir insan nasıl anlatılır? Tiziano Vecellio nasıl anlatılır? Evet, tek bir sözcükle de anlatılabilir: Ten! Ya da sadece ismini yazarak: Tiziano! Ziya Osman Saba’yı anlatmak için ‘Ziya Osman’ demek gibi... Yazışmalarının devamında, John ile Katya onlarca sayfa daha yazmışlar Tiziano üzerine. Ergülen’in denemelerinde de benzer bir bilinçli gelgit var, bir sözcük / isim ile bin sözcük / isim arasında. Bir harf daha, bir sözcük, bir cümle, bir paragraf daha… Bir suskunluk daha…/Archive/2021/2/4/002108181-ic3.jpgSUSMANIN ÇEKİCİLİĞİ!Çerçöp denemelerinde çok şey söylerken, susmanın çekiciliğini de sezdiriyor Ergülen. ‘Haydar Haydar’ başlıklı denemedeki derdi biraz da bu sanırım:“Adım rüzgârın ruhu diye Anadolu’dan Kafkaslar’a, Ege’den Akdeniz’e dolanıyor dolanmasına da, benim içimde bir rüzgâr dolanıyor mu, geziyor mu, tozuyor mu, esiyor mu, geçiyor mu? Bende bir rüzgârın ruhu, hadi o kadar olmasa da gölgesi var mı? Rüzgâr, bende ne gezer desem mi şairane olur yoksa rüzgâr bende ne eser mi desem? Belki de hiçbir şey demesem, daha şairane olmaz ama daha şahane olur!”.Nişanlılar için Şarkılı Alfabe ve Çerçöp - Öteberi Denemeleri, ‘yazma arzusu’ ile ‘yazılmayı arzulayan şeyler’in buluşması. Bazen tenhada buluşuyorlar, bazen kalabalıklarda; her durumda denemenin güzel tadıyla. Şunu da saklamıyor Ergülen: Bu daha başlangıç! Çünkü “İnsan tükenmez” demişti, Fethi Naci. Tuhaf Alfabe’nin ‘Ufuk’ maddesinde, Yahya Kemal’in de Tanpınar’a dediğidir işte: “Hamdi, insanın ufku yine insandır”.Nişanlılar için Şarkılı Alfabe / Haydar Ergülen / Kırmızı Kedi Yayınevi Çerçöp - Öteberi Denemeleri / Haydar Ergülen / Karakarga Yayınları Alihan Irmakkesen

'Geri DönüşmüBirlikte Yaşam mı?'

'Geri Dönüş mü Birlikte Yaşam mı?' Türkiye’nin, küresel göç haritasının merkezinde durduğunu gösteren Türkiye’de Mültecilik, Zorunlu Göç ve Toplumsal Uyum - Geri Dönüş mü Birlikte Yaşam mı? (Bağlam Yayınları); göçmenlik, mültecilik ve toplumsal uyum gibi kavramlar ekseninde tartışılan zorunlu göç olgusu, Türkiye’de hukuksal, politik ve işgücü piyasalarında ortaya çıkan yapısal dönüşümlere dikkat çekiyor. /Archive/2021/2/4/001712839-kapak.jpgZorunlu göçün vatandaşlık, göç ve refah rejimi alanlarında kısa ve uzun vadede ciddi dönüşümleri barındırdığına işaret eden ve göç yazınının yetkin akademisyenlerince hazırlanan Türkiye’de Mültecilik, Zorunlu Göç ve Toplumsal Uyum - Geri Dönüş mü Birlikte Yaşam mı? (Bağlam Yayınları), güncel göç ve toplumsal uyum politikalarını farklı boyutlarıyla tartışmaya açıyor.Ayrıca Türkiye’de sığınmacı, geçici korunan ve şartlı mülteci gibi farklılaşan statülere sahip olan Iraklı, Afganistanlı, Suriyeli, İranlı, Somalili gibi zorunlu göçle gelenler ile Ukraynalı, Moldovyalı gibi farklı göçmen gruplara yönelik olarak İstanbul, Ankara, Isparta ve Gaziantep gibi farklı kentlerde yapılan saha çalışmalarıyla göçmenlerin özne olma halleri ve birlikte yaşam deneyimlerini paylaşıyor.Uluslararası göçün küresel/yerel, düzenli/düzensiz, toplumsal cinsiyet temelli ve siyasallaşan boyutlarını toplumsal uyum ve birlikte yaşam sorunsalı bağlamında yeniden düşünmek için bir olanak sunuyor. Cumhuriyet Kitap Eki

‘İktisat OkullarıveÜnlüİktisatçılar’

‘İktisat Okulları ve Ünlü İktisatçılar’ Prof. Dr. Mehmet Tomanbay’ın bu çalışması, iktisat tarihiyle iktisadi düşünceler tarihini bir araya getirmesinin ötesinde bu alanlarla siyasal düşünceler tarihi arasında da bağ kuran öncü bir çalışma niteliğini taşıyor. /Archive/2021/2/4/001446278-ic.jpgSiyaset bilimi alanında olduğu gibi iktisat alanında da, tarihsizleştirme ve yalıtık düşünce kategorileri üzerinden düşünmek yaygın bir olgudur. Buna karşılık, iktisadi olgulara ilişkin kuram ve yaklaşımların ve bunları üreten düşünürlerin tarihsel koşul ve bağlam içinde ele alınması söz konusu olguların gerçekliğini açıklayabilmek ve tartışabilmek açısından olması gereken bir yaklaşım olarak öne çıkmaktadır.Prof. Dr. Mehmet Tomanbay, İktisat Okulları ve Ünlü İktisatçılar (İmge Kitabevi) isimli çalışmasında; iktisadın temel inceleme nesnesi olan ancak tarihsizleştirilerek içeriksizleştirilen kavram ve yaklaşımları, düşünürlerin yaşadığı tarihsel gerçeklik bağlamında ve biyografinin ötesine geçerek ele alıyor.Diğer yandan, siyasetin dışlandığı iktisat alanına; akım, okul ve düşünürlerin tarihselliğinden hareketle dolaylı dahi olsa ideolojik konumlanışlarına ilişkin sonuç çıkartmaya yönelik bir bakış açısıyla yaklaşarak, bu iki alan arasında köprü kurma olanağını da yeniden gündeme getiriyor.İktisat Okulları ve Ünlü İktisatçılar / Mehmet Tomanbay / İmge Kitabevi / 415 s. Cumhuriyet Kitap Eki

İlk beraberlikten sonuna kadar!

İlk beraberlikten sonuna kadar! Nazmi Kal çalışmasında, dayanaksız ve asılsız iddialarla Atatürk ve İnönü’ye saldıran Cumhuriyet düşmanlarının tezlerini belgeler ve tanıkların ifadeleriyle çürütüyor. /Archive/2021/2/4/001126733-ic.jpgBiri Mustafa Kemal diğeri Mustafa İsmet... İki Mustafa Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderine yön verdi. Gerek harp gerek barış zamanı hep birlikte yol aldılar. Ta ki son döneme kadar... Günü geldi yolları ayrıldı. İşte bu ayrılık Atatürk ve İnönü düşmanlarına bir malzeme oldu. Cumhuriyet düşmanları bunu kullanarak dayanaksız ve asılsız iddialarda bulundular. Bunlara bir cevap vermek şarttı! İşte Nazmi Kal’ın kaleme aldığı Atatürk - İnönü İlişkileri / İlk Beraberlikten Sonuna Kadar isimli kitabını bu duyguyla kaleme alınmış.Kitabında, o günün olaylarını Atatürk'ün en yakınında bulunmuş İnönü'den Bayar'a, Sabiha Gökçen'den Afet İnan'a, yaverlerinden özel kalem müdürlerine kadar onlarca kişi ile konuşmuş, dönemin bakanlarının, paşalarının, milletvekillerinin anılarını okumuş bir kişi olarak sessiz kalamayacağını vurgulayan Nazmi Kal; “Bildiğim bu gerçekleri yazmamak tarihe ve özellikle İnönü Savaşlarının Kahramanı, Lozan'ın yaratıcısı, büyük devlet adamı İsmet İnönü'ye en azından saygısızlık olacaktı” diyor.Ve objektif bir yaklaşımla kaleme aldığı çalışmasında, yakın tarihimize ilişkin en merak edilen, karanlıkta kalmış pek çok konuyu belgeler ve tanıkların ifadeleriyle aktarıyor.Atatürk - İnönü İlişkileri / İlk Beraberlikten Sonuna Kadar / Nazmi Kal / Nazmi Kal Yayınları / 272 s. / Ekim 2020. Cumhuriyet Kitap Eki

Sologup’tan‘KüçükŞeytan’

Sologup’tan ‘Küçük Şeytan’ Rus sembolizminin özgün kalemi Fyodor Sologub, öncüllerinin izlediği yolu tamamen terk ettiği ve en önemli eseri sayılan Küçük Şeytan'da, sıradan insanların düştüğü trajikomik durumları sıra dışı bir kasaba dekoruna yedirerek okuru adım adım kimin suçlu kimin kurban olduğunu sorgulatan bir çöküş panoramasına sürüklüyor. /Archive/2021/2/4/000911484-kapakic.jpgRus sembolizminin özgün kalemi Fyodor Sologub, öncüllerinin izlediği yolu tamamen terk ettiği ve en önemli eseri sayılan Küçük Şeytan'da, sıradan insanların düştüğü trajikomik durumları sıra dışı bir kasaba dekoruna yedirerek okuru adım adım kimin suçlu kimin kurban olduğunu sorgulatan bir çöküş panoramasına sürüklüyor.Rus edebiyatını hâkimiyeti altına almış gerçekçilik akımına yapılmış vurucu misillemelerden biri olan Küçük Şeytan, aynı zamanda Ekim Devrimi öncesi burjuva yaşantısını ve rehaveti, yıkıma götüren toplumsal çözülmeyi gözler önüne seriyor.Yazıldığı dönem ahlaka mugayir olduğu gerekçesiyle pek çok kez sansürlenen ve yasaklanan bu yer yer karnavalesk hiciv, sansürsüz haliyle ilk kez Türkçede...Küçük Şeytan / Fyodor Sologup / Çeviren: Furkan Özkan / Sel Yayıncılık / 326 s. Cumhuriyet Kitap Eki

22 milyona aldılar UEFA kadrosuna yazmayıunuttular!

22 milyona aldılar UEFA kadrosuna yazmayı unuttular! Ajax devre arasında 22.5 milyon euro'ya renklerine bağladığı Sebastien Haller'i 'yanlışlıkla' UEFA Avrupa Ligi kadrosuna almadı. Hollanda ekiplerinden Ajax, Sebastien Haller konusunda şok yaşıyor.Amsterdam ekibi, 26 yaşındaki Fransız golcüyü ara transfer döneminde West Ham United'dan renklerine bağlamıştı.Hollanda basınında yer alan haberlere göre Ajax, 22.5 milyon euro bonservis ödediği Haller'i kazara UEFA Avrupa Ligi kadrosuna almadı. Ajax basın sözcüsü Miel Brinkhuis yaptığı açıklamada, ''Evet, gerçekten kadroda yok. Neyin yanlış gittiğini bulmaya çalışıyoruz'' dedi.Geçmişte PSV Eindhoven da aynı problemi yaşamıştı. 2001'de Ruud van Nistelrooy ile Eric Addo sakatlığın ardından kadroya dönmüş ancak UEFA listesinde olmadıkları ortaya çıkmıştı. cumhuriyet.com.tr

ABD Dışişleri'nden Türkiye açıklaması: Cinsel azınlıklara yönelik nefret söyleminişiddetle kınıyoruz

ABD Dışişleri'nden Türkiye açıklaması: Cinsel azınlıklara yönelik nefret söylemini şiddetle kınıyoruz ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanmasına karşı düzenlenen gösteriler, öğrencilerin gözaltına alınması ve tutuklanmasına ilişkin açıklamada bulundu. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Cumhurbaşkanlığı kararıyla Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan AKP'li Melih Bulu'ya karşı gösteriler ile öğrencilerin gözaltına alınmasından endişe duyduklarını ve 'cinsel azınlıklara karşı nefret söylemini şiddetle kınadıklarını' söyledi.Amerikan Dışişleri, 'gösteriler bağlamında kullanılan LGBTİ+ karşıtı söylemi kınadıklarını' da açıkladı. cumhuriyet.com.tr

Polis, ODTÜöğrencilerinin evdeışık aç-kapa eylemine müdahale etti

Polis, ODTÜ öğrencilerinin evde ışık aç-kapa eylemine müdahale etti ODTÜ öğrencilerinin Boğaziçi eylemlerine destek olmak için düzenlediği evlerde ışıkları açma kapama eylemine polis müdahale etti. ODTÜ'nün yanında bulunan ve öğrencilerin yoğun olarak yaşadığı 100. Yıl Mahallesinde saat 21.00'de Boğaziçi eylemlerine destek olmak ve kayyım rektörlere karşı çıkmak amacıyla düzenlenen ışıkları aç kapa eylemine polis müdahale etti. Polisler 1538. Sokak'ta araçtan inip ışıkları aç kapa eylemine destek veren evlerin fotoğraflarını çekip, görüntü aldı."HAKKINIZDA İŞLEM YAPILACAKTIR"1538. Sokak sakinlerinden aldığımız bilgiye göre polis "Hakkınızda işlem yapılacaktır. Gözaltında aleyhinize kullanılacaktır" gibi tehditlerle sokakta anons geçti.Evrensel’in haberine göre, ışık açma kapa eylemi yapan ve polisler tarafından haklarında işlem yapılmakla tehdit edilen ODTÜ öğrencisi şunları aktardı:"Her gün 21.00’da başlayan ses çıkarma eyleminden haberdarız, 21.05 gibi sesleri duyup cama çıktık. Yaklaşık 2-3 dakika sonra polis 1538. Sokak girişinden liseye kadar araçla geçti. Polisi görünce hepimiz tepki gösterdik. Bunun üzerine binamızın önüne araçlarını çektiler ve anons geçmeye başladılar. 'Huzurunuz için buradayız, hakkınızda şikayet var, bu eylemler yasa dışı' vb. gibi ifadelerdi. Ardından iki polis memuru indi ve ikisi de telefonla görüntülerimizi çekmeye başladı. Biz de 'Neden çekiyorsunuz' dedik, hakkımızda işlem başlatacaklarını söylediler ve adresimizi aldılar. 'Korkmuyoruz' diyerek karşılık verdik. Uzunca bir süre sokağımızda kaldılar ve taciz ettiler. Ardından bir polis aracı ve iki bekçi daha geldi. 'Siz giderseniz huzurlu olacağız, mahallemizden gidin' dedik. Komşularımız da bize destek oldular bu sırada. Yaklaşık 15 dakika durup gittiler. " cumhuriyet.com.tr

Antalyasporlu Hakan: Keyfimizden yatmıyoruz

Antalyasporlu Hakan: Keyfimizden yatmıyoruz Antalyaspor cephesinde hakem Alper Ulusoy ve Sergen Yalçın'a tepki vardı. Antalyaspor cephesinde hakem Alper Ulusoy ve Sergen Yalçın'a tepki vardı.Kartların hatalı verildiğini söyleyen Hakan Özmert, “Yüzüme bir dirsek aldım. Keyfimizden yerde yatmadık. Önce takımı kutluyorum. İyi kenetlendik, iyi mücadele ediyoruz. Veysel Sarı’nın pozisyonunu anlayamıyorum. İçeride izledim, nasıl kırmızı kart? Benim bir pozisyonum var, o da kırmızı kart. “VAR” var ama doğru kullanamıyoruz. Yetkililere seslenmek istiyorum, kim bu kuralları düzenliyor? Trabzonspor maçında Ersan’a penaltı ve kart! Ne yapalım, çekilelim mi? Biz de mücadele ediyoruz. Hakemler de insan ama dışarıdan izleniyor, bu kadar basit olmamalı. Lütfen bunlara dikkat edelim. Başka bir şey söylemek istemiyorum” dedi. cumhuriyet.com.tr

AKP Bilecik kongresinde küfür skandalı

AKP Bilecik kongresinde küfür skandalı AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Bilecik İl Kongresi'ne canlı bağlantıyla katıldığı sırada, AKP İl Başkanı Serkan Yıldırım'ın sesinin gitmemesi üzerine, bir kişinin küfrü bütün salonda duyuldu. Ses gelmediği için Erdoğan "Çalışmıyor" diye uyarırken küfür nedeniyle "Eyvah" diye ikinci bir ses yükseldi. Erdoğan, bugün AKP Bilecik İl Kongresi'ne canlı bağlantı ile katıldı. AKP İl Başkanı Serkan Yıldırım'ın sesi Erdoğan'a gitmeyince, mikrofon değiştirildi. Bu sırada arkadan bir ses "Abi adamın sesi gelmiyor ... ya" diyerek küfretti. Aynı anda,  Bilecik'ten ses gelmediği için Erdoğan "Çalışmıyor" diye uyardı. Küfür sesinin tüm salonda duyulması üzerine bir kişi, "Eyvah" dedi. Salondaki katılımcılar ise küfrün hemen ardından "Dik dur eğilme" sloganı atıldı. Bilecik kongresindeki küfür skandalı, solandaki ses duyulmadığı için canlı yayınlara yansımazken, salondaki kameralar tarafından kaydedildi. İşte o anlar: ANKA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter