News - Haberler
Göz tansiyonu ilacına tavan fiyat belirlendi, 120 lira eködemeçıktı
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Göz tansiyonu ilacına tavan fiyat belirlendi, 120 lira ek ödeme çıktı SGK Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu aldığı kararla, göz tansiyonu hastalığı için kullanılan bir ilaçta tavan fiyat belirledi. Geri ödeme listesinde olmasına karşın ilaç için yurttaşın cebinden ek 120 TL para çıkacak. Konuyu Meclis gündemine taşıyan CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, kararla yurttaşın cebinden yapacağı ödemenin arttığını belirterek “Üç ayda altı kutu kullanması gereken hastaların cebinden bu karar nedeniyle tüm ödeme kalemlerine ek olarak 120 lira daha çıkacak” dedi.CHP’li Taşcıer, “2014'ten beri ilaç fiyatları belirlenen referans ülkeler arasından ortalama alınarak hesaplanıyor ve kamu fiyatı belirleniyordu. Ancak Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğ ile bu uygulamanın dikkate alınmaması ifade edilmiş, hiçbir gerekçe ve açıklama getirilmeden bu ilaç için SGK’nin ödeyeceği tavan fiyat belirlenmiş durumda. Bu karar ile kurumun ödeyeceği fiyat, daha önceden belirlenen kamu fiyatının altında kaldı. Ancak ilacın fiyatı değişmiyor. Aradaki farkı da vatandaş ödeyecek! Yani SGK yoksul vatandaşı kör edecek. Yurttaşlar zam yağmurunda hayatta kalmaya çalışırken bir de ilaç ödemesi çıktı karşılarına” dedi.BAKANA SORDUTaşcıer, Selçuk’a şu soruları yöneltti: “Tanımı olmayan bir usul yaratılarak yeni bir uygulamaya gidilmesinin gerekçesi nedir? SGK’nin ilaç geri ödemelerinde zorluk yaşadığı ve geri ödemeleri karşılamasının mümkün olmadığı mı anlaşılmalıdır? Diğer ilaçlar için de tavan fiyat uygulamasına geçilecek midir? Söz konusu ilaç için tebliğde belirtilen fiyat hangi kriterlere göre belirlenmiştir?” Erdem SevgiKabine toplantısında "Aşıtedarikinin sürdürülebilirliğişüphelidir" ifadesi
Kabine toplantısında "Aşı tedarikinin sürdürülebilirliği şüphelidir" ifadesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçen hafta koronavirüs aşısına ilişkin açıklamalarına rağmen kabine toplantısında “Dışarıdan aşı tedarikinin sürdürülebilirliği şüphelidir” ifadeleri kullanıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçen hafta koronavirüs aşısına ilişkin “Gelişmiş ülkeler aşı sıkıntısı yaşarken biz aşılarımızı almaya başladık” derken, önceki gün yapılan kabine toplantısının ardından “Dışarıdan aşı tedarikinin sürdürülebilirliği şüphelidir” ifadelerini kullandı.Açıklamaların çelişkili olduğunu belirten İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, “Şu an elimizdeki aşılar bile yetersiz. Yapılan anlaşmaların da 1 firmayla imzanlandığı görülüyor. Yerli aşı veya Rus aşısının Türkiye’de üretimi gibi şeyler konuşuluyor ama bunların ne zaman hayata geçeceği havada konular. Hıfzısıhha gibi kurumların açılması gündeme gelecek gibi değil” dedi. Yerli aşı çalışmalarına değinen Küçükosmanoğlu, “Erciyes Üniversitesi’nin çalışması var. Ancak yerli aşıların önünde aylar süren bir faz çalışması süreci bulunuyor” dedi. Sarp SağkalCumhurİttifakı‘kırmızıçizgi’olarak sunacağımaddelerle muhalefete‘Tarafınıseç’diyecek
Cumhur İttifakı ‘kırmızı çizgi’ olarak sunacağı maddelerle muhalefete ‘Tarafını seç’ diyecek İktidarını korumak ve güçlendirmek üzere gündeme getirdiği “yeni anayasa” tartışmasının perde arkasında Erdoğan’ın, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini güçlendirme hamlesi” yatıyor. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” söyleminden “rahatsızlık duyan” iktidar bloku, sahaya anayasanın ilk dört maddesi kozuyla çıkmayı planlıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ittifak ortağı MHP ile birlikte gerekirse yeni anayasa çalışmalarını başlatacağına” yönelik sözlerinin perde arkasında, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini güçlendirme hamlesi” yatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün yaptığı anayasa değişikliği çıkışı, kulisleri de hareketlendirdi. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre muhalefetin çeşitli görüşmelerle hızlandırdığı “güçlendirilmiş parlamenter sistem” üzerine çalışmaları, Cumhur İttifakı’nı harekete geçirdi. Erdoğan, yeni anayasa hamlesi ile muhalefetin önüne “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” kozunu koydu. Buna göre Cumhur İttifakı’nın hazırlamayı öngördüğü ve hazırlandıktan sonra muhalefet partilerine de sunulması beklenen yeni anayasa taslağındaki kırmızı çizgi ise anayasanın değiştirilemeyen ilk 4 maddesi olacak. Parlamentodaki anayasa değişikliği çalışmaları sırasında, o dönem HDP’nin “ilk 4 maddeyi tartışmaya açtığına” dikkat çekilirken AKP’nin bu kez MHP ile birlikte parlamentoda grubu bulunan diğer partileri de “anayasanın vazgeçilmez ilk 4 maddesi karşısında kendi yanına çekmek istediği” ifade ediliyor.‘MUHALEFET ARAFTA’Böylece Cumhur İttifakı, başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere, parlamentoda bulunan diğer partilere de “Tarafınızı seçin” hamlesi yapmış olacak. Erdoğan, bir süre önce Cumhur İttifakı’nın çatısını genişletmek için parti liderleriyle bir araya gelmişti. Bu kapsamda ilk olarak DSP Genel Başkanı Önder Aksakal ile görüşen Erdoğan, ardından Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk’ü de ziyaret etmişti. Erdoğan’ın “yeni anayasa” çıkışından hemen önce bu ziyaretleri yapmasının perde arkasında da “yeni anayasa için muhalefetin desteğini yanına çekme hamlesinin bulunduğu” ifade ediliyor. Bunun en önemli nedeni ise AKP ve MHP’nin parlamentodaki milletvekili sayısının anayasa değişikliği için yetmemesi. Anayasa değişikliğini referanduma götürmek için Meclis’te en az 360 milletvekilinin oyu gerekiyor. Meclis’te anayasa değişikliği için gereken milletvekili sayısı ise 400. Bu nedenle Cumhur İttifakı, olası bir anayasa değişikliği için “muhalefet partileriyle de uzlaşma zemini” arayacak. Böylece muhalefete “HDP mi, biz mi?” kılıcını da çekmiş olacak. Burada belirleyici partinin CHP ve İYİ Parti olacağına da dikkat çekiliyor. CHP’nin “ittifakın anayasa değişikliğine hayır demesi” karşısında ise iktidar bloku, “Bunun sonucunu 2023’te seçmene açıklamak zorunda kalırlar” sözleriyle değerlendiriyor. “Hayır” çıkışının “muhalefeti seçmen karşısında arafta bırakacağına” da işaret ediliyor. Anasaya değişikliği çalışmalarında ayrıca Bahçeli’nin “HDP’nin kapatılması” çağrısıyla birlikte gündeme gelen “Hazine yardımları ve parti kapatmaları” gibi maddelerin de yer alabileceği savunuluyor. Erdoğan’ın yeni anayasa çıkışının ardında 2023’e giden süreçte “ittifakları yeniden şekillendirme isteğinin de bulunduğu” savunuluyor. Buna göre Cumhur İttifakı, “yeni anayasa çalışmaları için başta İYİ Parti olmak üzere DP, SP, DEVA, Gelecek partilerini ikna edebilirse CHP, ittifaklar dışına itilmiş olacak.” Böylece de Erdoğan’ın daha önce yaptığı “yerli ve milli muhalefet bloku da yeni anayasa hamlesiyle birlikte oluşmuş olacak.”AKP VE MHP’NİN VEKİL SAYISI YETMİYORAKP ve MHP’nin parlamentodaki milletvekili sayısı anayasa değişikliği için yeterli değil. Anayasa değişikliği için Meclis’te en az 360 milletvekilinin oyu gerekiyor. AKP ve MHP’nin şu anda Meclis’teki milletvekili sayısı ise 337. 360 sayısı ise tek başına anayasa değişikliği için yeterli değil. Bu sayı sadece değişikliğin referanduma götürülmesinin yolunu açıyor. Meclis’te anayasa değişikliği için gereken milletvekili sayısı ise 400. Bu nedenle Cumhur İttifakı, olası bir anayasa değişikliği için “muhalefet partileriyle de uzlaşma zemini” arayacak. Bununla birlikte muhalefet partilerinin milletvekili sayıları da anayasa değişikliği için yeterli değil. Bu ise muhalefetin de değişiklik için iktidar cephesiyle “uzlaşması gerektiği” sonucunu doğuruyor. Selda GüneysuProf.İbrahim Kaboğlu,‘yeni anayasa’diyen Erdoğan’a‘samimiyet’çağrısında bulundu
Prof. İbrahim Kaboğlu, ‘yeni anayasa’ diyen Erdoğan’a ‘samimiyet’ çağrısında bulundu Anayasa hukukçusu Prof. Kaboğlu, Erdoğan’ın yeni anayasa konusunda içtenliğini göstermesinin önkoşulunun parti liderliğinden çekilmesi olduğunu söyledi. Kaboğlu, “Devlet ve hükümet yetkilerini elde toplayan kişinin; kural koyma yetkisiyle de donatılması, anayasa ve hukuk devleti ile bağdaşmıyor” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün düzenlediği basın toplantısında dile getirdiği ‘yeni bir anayasa’ Türkiye’nin yeni gündem konusu oldu. Mevcut anayasanın uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkeme tarafından tanınmadığı bir süreçte Erdoğan’ın bu çıkışı dikkat çekti. CHP Milletvekili Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Erdoğan’ın yeni anayasa konusunda içten olduğunu göstermesinin önkoşulunun parti başkanlığından çekilmesi olduğuna vurgu yaptı. Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı da derhal parlementer sisteme geçilerek hukuk mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğini belirtti. Anayasanın demokratik hukuk devleti ile bağdaşmayan maddelerinin, 2017 düzenlemeleri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kaboğlu, devlet ve hükümet yetkilerini elde eden ya da toplayan kişinin; sorumluluk ve hesap vermekten bağışık kılınmasının, kural koyma yetkisi ile de donatılmasının, yargı üzerinde geniş yetkilere sahip kılınmasının anayasa ve demokratik hukuk devleti ile bağdaşmadığını aktardı. Parti başkanlığı sisteminin de, anayasaya aykırı olduğuna dikkat çeken Kaboğlu, “Devlet başkanlığını, diğer partilere göre bir üstünlük ve bütün yurttaşların vergilerini bir nüfuz aracı olarak kullanmakta. Öte yandan, Varlık Fonu başkanlığı ile kamu tüzelkişisi olan Türkiye Cumhuriyeti’ni şirketleştirirken, bir özel hukuk tüzel kişisi olan siyasal partiyi devletleştirdi. Mali kaynakların denetimini eline alarak, bir kişi-parti devleti kurdu” diye konuştu. “Cumhurbaşkanı’nın, anayasaya aykırı biçimde parti genel başkanı olarak kaldığı sürece anayasanın üstünlüğünü sağlama olanağı kesinlikle yoktur” diyen Kaboğlu, “Bu nedenle eğer ‘yeni anayasa’ konusunda Cumhurbaşkanı içten ise önkoşul olarak parti başkanlığından çekilmelidir” dedi.‘SAYDAMLIK’ VURGUSU2017 anayasa değişikliği için 10 Aralık 2016 günü TBMM Başkanlığı’na sunulan 21 maddelik değişiklik metninin, “kapalı kapılar ardında” yapılan çalışmaların ürünü olduğunu aktaran Kaboğlu, “Nerede yapıldı ve kimler katıldı? Tutanakları nerede? Hiçbir resmi bilgi ve belge yok. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı’nın saydamlık vurgusu eğer bir özeleştiri ise bu bir ilerleme olarak kabul edilebilir. İçerikle ilgili olarak ise demokratik hukuk devletine dönüş iradesinin varlığı ölçüsünde anayasa çıkışı ciddiye alınabilir” diye konuştu.PROF. YAZICI: SORUNLARIN NEDENİ YENİ SİSTEMTürkiye’nin, uzun bir süreden beri iktisadi, siyasi, hukuki, sosyal ve kültürel alanlarda birbiri üzerine eklemlenerek büyüyen ve derinleşen sorunlarla karşı karşıya kaldığını vurgulayan Prof. Dr. Serap Yazıcı, “Bu çok boyutlu sorunların çözülememesindeki en önemli faktör, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Çünkü bu sistem, yasama, yürütme ve yargı alanlarında Cumhurbaşkanı’na fevkalade geniş yetkiler sunmuştur. Anayasacılık tarihi, devlet fonksiyonlarının farklı organlara sunulması gerektiğini; böylece devlet organlarının birbirlerini frenlenmesi ve dengelemesi gerektiğini göstermektedir. Özellikle yargının siyasal nitelik taşıyan yasama ve yürütme karşısında bağımsız kılınması zorunludur” dedi. Bugün Türkiye’de kuvvetler ayrılığının değil, kuvvetler birliği sisteminin mevcut olduğuna dikkat çeken Yazıcı, “Bu sistem içinde yargı, bağımsızlığını çok büyük ölçüde kaybetmiştir. Bütün bu gerekçelerle Türkiye’nin biriken sorunlarını çözebilmek için kuvvetler birliği esasına dayanan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini terk etmesi ve parlamenter sisteme geçerek demokratik kurumlarını ve hukuk devleti mekanizmalarını güçlendirmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın çıkışına da değinen Yazıcı, “Hukukun yerini hukuksuzluğun aldığı; adalet duygularının yok edildiği; nüfusun çok büyük bölümünün açlıkla, işsizlikle ve pandemi tehdidiyle karşı karşıya kaldığı bir ortamda bu sözler, vatandaş yönünden bir umut yaratır mı? Pek emin değilim” dedi. Seyhan AvşarAnayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği sanal devriyeden Erdoğan’a hakaretçıktı
Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği sanal devriyeden Erdoğan’a hakaret çıktı 1 Şubat 2018’de kabul edilen ve 8 Mart 2018’de yürürlüğe giren ancak Anayasa Mahkemesi'nin anayasaya aykırı olduğuna karar verdiği, polisin sanal ortamda takip etme yetkisi yani sanal devriye, AYM'nin kararına rağmen uygulandı ve Z.A isimli yurttaşa sanal devriye ile dava açıldı. TBMM’de 1 Şubat 2018’de kabul edilen ve 8 Mart 2018’de yürürlüğe giren yasa değişikliği ile polise sanal ortamda takip etme yetkisi verilmişti. CHP, polise sanal devriye yetkisi de veren bazı yasa maddelerini AYM’ye taşımıştı. AYM, Şubat 2020’de, polisin sanal ortamda işlenen suçlarda internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşma ve sanal ortamda araştırma yapma yetkisinin anayasaya aykırı olduğuna karar vermişti. Ancak, bu süreçte yürütülen sanal devriye uygulaması ile Z.A’nın Facebook ve Twitter hesapları incelendi ve 2013-2018 yılları arasındaki paylaşımları derlenerek İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Paylaşımlar nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında Z.A. hakkında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu döneme ilişkin paylaşımları nedeniyle “kamu görevlisine hakaret”, cumhurbaşkanlığı dönemine ilişkin paylaşımları nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması ile iki ayrı iddianame hazırlandı ve İzmir’de dava açıldı.Dava sonucu Z.A., 1 yıl 7 ay 13 gün hapis cezasına çarptırılırken, hükmün açıklanması geri bırakıldı. Davada mütalaasını sunan savcının ise “Unutmayın. Türk ordusuna, Türk aydınlarına kumpas kurulurken, PKK tanık TSK sanık yapılırken FETÖ’nün ortağı AKP ve Erdoğan’dı” sözlerine ilişkin “Cumhurbaşkanını rencide edici” dediği öğrenildi.‘CMK’YE DE AYKIRI’Ankara Barosu Toplumsal Dava ve Hukuk Araştırmaları Merkezi (TODAM) üyesi Avukat Ebru Beşe, AYM kararlarına mahkemelerin uyması gerektiğini ancak “AYM ve AİHM kararlarının uyulmasına gerek olmadığı ve bunların ikincil kararlar olduğuna” yönelik değerlendirmelerin olduğunu söyledi. Bu nedenle, mahkemelerin, bu kararlara uymak zorunda değillermiş gibi uygulama yollarına gittiğini söyleyen Beşe, “AYM’nin aksi yöndeki kararına rağmen bu yolla elde edilen bir delilin kullanılması, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’na (CMK) da aykırı. Kolluk, yasak yolla delil elde etmiş oluyor. Mahkeme de yasak yolla elde edilmiş olmasına rağmen delil kabul ederek bu yönde karar ihdas etmiş oluyor. Normalde dava açılmaması ya da reddedilmesi gerekiyor” dedi.Ankara Barosu Toplumsal Dava ve Hukuk Araştırmaları Merkezi (TODAM) üyesi Avukat Ebru Beşe, AYM kararlarına mahkemelerin uyması gerektiğini ancak “AYM ve AİHM kararlarının uyulmasına gerek olmadığı ve bunların ikincil kararlar olduğuna” yönelik değerlendirmelerin olduğunu söyledi. Bu nedenle, mahkemelerin, bu kararlara uymak zorunda değillermiş gibi uygulama yollarına gittiğini söyleyen Beşe, “AYM’nin aksi yöndeki kararına rağmen bu yolla elde edilen bir delilin kullanılması, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’na (CMK) da aykırı. Kolluk, yasak yolla delil elde etmiş oluyor. Mahkeme de yasak yolla elde edilmiş olmasına rağmen delil kabul ederek bu yönde karar ihdas etmiş oluyor. Normalde dava açılmaması ya da reddedilmesi gerekiyor” dedi.Sanal devriye AYM’nin iptal kararından önce yapılmış olsa da AYM’nin kararının göz önüne alınması gerektiğini söyleyen Beşe, bu nedenle “AYM’yi tanımadığı” yorumunun yapılabileceğini kaydederek, “Mahkemelerin, AYM’nin kararını göz ardı ederek ceza ihdas etmeleri normal şartlarda mümkün olmamalı. Yargılamanın devam etmesi, mahkemenin halihazırda hukuka uygun davranmadığı anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.MİZAHİ PAYLAŞIMKamu görevlisine hakaret suçlaması ile hazırlanan iddianamede; Z.A’nın, Erdoğan’ın fotoğrafı ile 1994’te katıldığı bir programda söylediği “Hırsızlık babadan evlada geçer” sözünün “Hırsızlık babadan oğula geçer” şeklinde yer aldığı görseli sosyal medyadan paylaşması, Erdoğan’a hakaret olarak değerlendirildi. “Facebook’u kapatmak zorundayım çünkü Bilal Candy Crash’da bir türlü 2. seviyeyi geçemiyor! İyice rezil olduk” paylaşımı da hakaret olarak değerlendirilen paylaşımlar arasında yer aldı. Kabul edilen iddianameye ilişkin davanın ilk duruşması görüldü ve ertelendi. Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması ile hazırlanan iddianamede ise Z.A’nın “Erdoğan’dan her şey olur ‘Yerli ve milli’ olmaz. Bir kez daha anlamış olduk. Teşekkürler reis bizi hiç yanıltmadın” ve “Menderes’in RTE’yi mumla aratacak bir diktatör olduğunu anlamış olduk” paylaşımları ile 24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki “Unutmayın. Türk ordusuna, Türk aydınlarına kumpas kurulurken, PKK tanık TSK sanık yapılırken FETÖ’nün ortağı AKP ve Erdoğan’dı” paylaşımı, Cumhurbaşkanına hakaret olarak değerlendirildi. İddianamede, ayrıca, “Ben yıllardır okulu bitirip mühendis olmaya çalışıyorum, okuma yazma bilmeyen Binali mühendis olmuş, üstüne bakan olmuş, üstüne bir de başbakan olmuş. Bence sadece RTE değil, tüm AKPgiller familyasının diplomaları incelenmeli” ve “Başkomutan dediğin 4G ile halkı meydanlara çağırmaz. Ordusunun başında 6 ayda geçilemez denilen hattı 6 saatte geçer. Büyük Başkomutan Atatürk” paylaşımlarının da “suç teşkil eden” paylaşımlar olduğu savunuldu. Sefa UyarMemur-Sen, toplusözleşmeöncesinde yeniden harekete geçti
Memur-Sen, toplusözleşme öncesinde yeniden harekete geçti Memur-Sen, ağustosta gerçekleştirilecek olan memur toplusözleşme görüşmeleri öncesinde yasada değişiklik istedi. Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın başkanlığındaki heyet, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’u ziyaret etti. Ertelenen Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantısının bir an önce yapılmasını isteyen Memur-Sen, ağustosta gerçekleştirilecek olan toplusözleşme görüşmeleri öncesinde yasada da değişiklik talep etti.Görüşmede yazılı metin de sunan Memur-Sen, toplusözleşme masasında sadece “yetkili konfederasyon ile yetkili sendikaların” bulunmasını istiyor. Bu da masada sadece Memur-Sen’in olması, Türkiye Kamu-Sen ile KESK’in görüşmelere katılamaması anlamına geliyor.Yine Memur-Sen’in talepleri içerisinde toplusözleşme ikramiyesinin yetkili sendika üyelerine bir kat artırımlı verilmesi de bulunuyor. Bunun dışında Memur-Sen, toplusözleşmeden yararlanmak isteyen sendika üyesi olmayan memurların “dayanışma aidatı” ödemelerini de talep ediyor. Görüşmede Selçuk, martta yapılacak olan KPDK toplantısının öne çekilebileceğini bildirdi. Yasa gereği toplusözleşme masasında en fazla üyeye sahip 3 memur konfederasyonu ile yetkili sendikalar yer alıyor. Son istatistiklere göre bunlar Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ile KESK. Halen yetkili konfederasyon ise Memur-Sen.KILIK-KIYAFETTE DEĞİŞİKLİK TALEBİMemur-Sen, toplusözleşme dışında memurların görevdeki kılık ve kıyafetlerini düzenleyen yönetmeliğin de değiştirilmesini istedi. Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik’in 1. maddesinde düzenlemenin amacı şöyle açıklanıyor: “Bu yönetmelik, kamu personelinin Atatürk devrim ve ilkelerine uygun, uygar, aşırılığa kaçmayacak şekilde sade bir kılık ve kıyafette olmalarını, kılık ve kıyafette birlik ve bütünlük içinde bulunmalarını sağlamayı amaçlamaktadır.” Memur-Sen, bu konuda uzun süredir “sivil itaatsizlik eylemi” yapıyor. Saç, sakal, kravat, giysi konusundaki düzenlemelerin kaldırılmasını istiyor. Mustafa ÇakırAnkara Mamak Belediye toplantısında taciz iddialarıtartışmaçıkardı
Ankara Mamak Belediye toplantısında taciz iddiaları tartışma çıkardı Ankara Mamak’ta, bir belediye görevlisinin, AKP’li bir kadın meclis üyesine sözlü ve fiili tacizde bulunduğu iddia edildi. İddiaları Mamak Belediye Meclisi toplantısında gündeme getiren Mamak Belediyesi CHP Grup Başkanvekili Ferat Tokmak, Başkan Murat Köse’nin de olaydan haberi olduğunu söyleyerek, “Tacize uğrayan meclis üyesi arkadaşımıza ‘Abartmaya gerek yok, siz de biraz giyiminize, kuşamınıza dikkat edin’ dediniz mi?” sorusunu yöneltti.Tokmak, “Belediye çalışanı R.D. adlı çalışanın, Köse’nin Özel Kalem Müdürü Mehmet Duran’ın talimatı ile bir AKP’li kadın meclis üyesine sözlü ve fiili tacizde bulunduğunu” iddia etti. Tokmak, “Bir kadın başı açıksa ve giyimi kuşamı güzelse tacizi hak ediyordur size göre. Üstünüze düşeni derhal yapın. Sorumluları adalete teslim edin” dedi. Tokmak, AKP Genel Merkezi’nin de “Bu olayı kapatın” tutumuna girdiğini iddia etti. Araya giren Köse, olaya ilişkin değil, Tokmak’ın “üslubuna” yönelik açıklama yaparak “Böyle hassas bir konuyu ulu orta dile getirmek çok anlamsız. Kendinize yazık edersiniz” dedi.Toplantının ardından meclis salonunun dışında çıkan sözlü tartışma nedeniyle üyeler arasında itişmeler yaşandı.Tokmak’ın, Köse’nin “Kendinize yazık edersiniz” sözlerini yargıya taşıyacağı öğrenildi. Köse, toplantının ardından yaptığı yazılı açıklamada ise Tokmak’ın iftira attığını belirtti. Sefa UyarTCDD'deki tasfiye kararlarının objektif olmadığısaptandı
TCDD'deki tasfiye kararlarının objektif olmadığı saptandı Sayıştay, TCDD'deki tasfiye kararlarının objektif olmadığını ve gerekçelendirilmediğini belirledi. AKP döneminde ihalelerde yaşanan keyfi uygulamalar; tasfiyeye ilişkin yasal düzenlemenin hayata geçirilmesiyle birlikte bu alanda da kendini gösterdi. Sayıştay; TCDD’nin 2019’da tasfiyeye ilişkin yapılan başvurularda objektif olmayan ve gerekçelendirilmeyen kararların alındığını belirledi. Sayıştay; Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın olumsuz görüşüne karşın bazı taleplerin kabul edildiğini, bazı taleplerin ise kabul edilmediğini ortaya koydu.TCDD; tasfiye talebinde bulunan 39 yatırımın 26’sını uygun buldu. Ancak 26 yatırım içinde yer alan 5 yatırım hakkında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın olumsuz görüş bildirmesi dikkat çekti. Sayıştay; tasfiye kararlarında herhangi bir açıklama ya da gerekçeye yer verilmediğine işaret ederek; “İdarenin takdir yetkisi sınırsız olmayıp anayasa ve yasalarda belirlenen temel ilkelere uygun olarak kullanılmalı” görüşünü vurguladı. Sayıştay; tasfiye kararlarının objektif ve ölçülebilir kriterlere göre ve kararların da bu kriterler doğrultusunda gerekçelendirilerek alınması gerektiğini önerdi.DÜZENLEME YAPILDI2018 yılından bu yana ekonomik krizin de etkisiyle kur artışı gibi girdi maliyetlerinde yaşanan olağanüstü artışlar nedeniyle bazı kamu yatırımları tamamlanamamış ve yarım kalmıştı. Bu kapsamda Ocak 2019 tarihinde TBMM’de hayata geçirilen tasfiye uygulamasıyla yarım kalan kamu yatırımlarına ilişkin ihalelerin tasfiye edilmesi ve yatırımların çürümemesi amaçlanmıştı.Söz konusu mevzuata göre; kur krizinin yaşandığı 31 Ağustos 2018 tarihinden önce gerçekleşen ihalelerde imalat girdilerinin fiyatlarında yaşanan beklenmedik artışlar nedeniyle yarım kalan yatırımların üçüncü bir kişiye devredilmesi ya da tasfiye edilmesi ve bu konuyla ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan görüş alınması düzenlendi.CHP’Lİ AKIN’DAN TEPKİCHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın “Bu iktidarın her yerini yandaşlar sarmış durumda. Yandaşlar kendilerini şimdi de ihalelerden sonra, tasfiyelerde de gösterir oldu. İktidar da ihalelerde uyguladığı keyfiliği bir adım öteye taşıyıp tasfiyelerde de gösteriyor. Yarım kalan kamu yatırımlarının çürümemesi için uygulanan düzenlemede tasfiye kararının hangi kriterlere göre verildiği belli değil. Artık ihale almak için gereken yandaş olma kriteri, ihalenin tasfiye edilmesinde de geçerlidir. Ve bu da Sayıştay raporuyla tescillenmiştir” dedi. Erdem Sevgiİngiltere 11 Asya/Pasifikülkesinin bulunduğu bir serbest ticaret bölgesine katılmak için başvuruda bulundu
İngiltere 11 Asya/Pasifik ülkesinin bulunduğu bir serbest ticaret bölgesine katılmak için başvuruda bulundu Avrupa Birliği’nden (AB) çıktıktan sonra artık her anlamda “bağımsız” olan İngiltere yeni blok ihtiyacını Hint-Pasifik’te arıyor. İngiltere, resmi olarak AB’den ayrıldıktan bir yıl sonra 11 Asya/Pasifik ülkesinin bulunduğu bir serbest ticaret bölgesine katılmak için başvuruda bulundu. Böylelikle Trans Pasifik Ortaklık Anlaşması (CPTPP) olarak bilinen ve yaklaşık 500 milyon kişilik bir pazar olduğu belirtilen ticaret bölgesine katılım başvurusu yapan kurucu olmayan ilk ülke olurken, yer alması halinde Japonya’dan sonra anlaşmaya katılan en büyük ekonomi olacak.Özellikle 2016’dan beri İngiltere egemenlerince dile getirilen Küresel Britanya ifadesinden anlaşılması gereken buymuş; “Küresel Britanya” Asya- Pasifik blokunda olmakmış demek ki.İyi güzel de İngiltere bu kavramın içini doldurmuş değil. Fransa’nın, Almanya’nın, Hollanda’nın vardır ama İngiltere resmi bir HintPasifik stratejisi açıklamadı. Ama, tuhaftır bu yeni hedefinde ısrarlı olan İngiltere’de uzun zamandır ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir Avam Kamarası raporunda Brexit’in, İngiltere’nin AB ile ABD arasında köprü konumuna itiraz olduğu sonucuna varıldı örneğin. AB içindeki daha rekabetçi, daha gergin ilişkilerin İngiltere için ciddi güvenlik açıkları taşıdığını düşünenler de var. O nedenle ilginin AsyaPasifik’e yönelmesi anlaşılabilir.STRATEJİ YOK GİRİŞİM VAREvet, bu da bir tuhaflık, çünkü İngiltere’nin bu konuda bir stratejisi yok ama girişimleri var. Boris Johnson hükümeti örneğin Çin’in küresel dijital altyapı üzerindeki hakimiyetini azaltmak için 5G ekipmanının yanı sıra diğer teknolojilerin alternatif tedarikçilerini oluşturma amacıyla G-7 artı Avustralya, Güney Kore ve Hindistan’la bir “D10” ittifakı kurma girişimine de liderlik ediyor. Ticaret alanında CPTPP’ye katılma başvurusunu ciddi olarak gündeme getirdi şimdi de. CPTPP üyeleri İngiltere’nin üyelik başvurusunu destekliyor tabii. Bu üyelik, gerçekleşmesi durumunda İngiltere’nin stratejik açıdan önemli olan bu bölgeye “ekonomik geleceğini yerleştirme” niyetinin son aşaması.İngiltere ayrıca askeri alanda da bölgede söz sahibi olmak istiyor. Birçok Hint-Pasifik ülkesiyle güvenlik alanında işbirliğini güçlendirmek için harekete geçmişti. Bruney’de bir askeri üs, Singapur’da da bir deniz destek tesisi kurmak üzere. Bu girişim İngiltere’yi dört Hint-Pasifik Milletler Topluluğu üyesiyle yani Avustralya, Malezya, Yeni Zelanda ve Singapur’la buluşturdu. Aralık 2020’de, adı geçen ülkelerin dışişleri bakanları, insani yardım, terörle mücadele ve deniz güvenliği konusunda ortaklığa devamı taahhüt eden ortak bir bildiri yayımladılar.Bu girişimlerle HintPasifik’te stratejik bir dayanağa da kavuşacak olan İngiltere Kraliyet Donanması’nın en büyük savaş gemilerinden oluşan filosunu bu yıl Hint-Pasifik bölgesine yerleştirme planları sürüyor.‘SÖMÜRGECİLİĞİN’DÖNÜŞÜTabii bundan Çin’in memnun olmayacağı bir sır değil. Çin hükümeti daha önce İngiltere’yi Asya’ya bir uçak gemisini yerleştirmekle “çok tehlikeli bir iş” yapacağı konusunda uyarmıştı. Çin, Asya’daki İngiliz varlığının geri dönüşünü “yeni sömürgecilik” olarak değerlendiriyor.İngiltere bölgenin karmaşık jeopolitik zorluklarını dikkatli bir stratejik değerlendirmeye tabi tutmak zorunda. Pekin konusundaki pozisyonunu netleştirmesi gerekiyor öncelikle. Hint-Pasifik bölgesinde ticaret, güvenlik gibi konularda iyi bir ortak olmak için Çin ile iyi geçinmesi şart. İngiltere, AB üyesi olmadığı için prensipte kabul edilen AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması’nın dışında. Bu nedenle Tayvan’la bir ticaret anlaşması müzakere etmek ya da Hong Kong ve Çin’deki insan hakları ihlalleri konusunda Çin’e meydan okumak gibi tutumlar almada zorlanacak.İngiltere, belli ki “Küresel Britanya”nın Hint-Pasifik bölgesinde daha görünür, daha aktif olmaktan geçtiğini fark etti. Bölgedeki varlığının neleri içerdiği ya da içereceği net değil. Varlığını sürdürmesinin coğrafi/finansal sınırları da var çünkü. Bölgeye döndüğüne göre İngiltere buradaki sömürge mirasını tüm olumsuzluklarıyla kabul etmek zorunda. İngiliz emperyalizmi Çin ile Hindistan’da sömürgecilik sonrası kimlik oluşumunda yaşamsal bir rol oynadı. Bu algının özellikle Hindistan tarafından nasıl karşılanacağı da önemli bir sorun.Ama görünen o ki, Avrupa’dan dışlanmış, 20. yüzyılın ortalarına kadar dünyanın en büyük emperyal gücü olan İngiltere artık geleceğini Asya’da arıyor. Bunun yansımalarını zamanla göreceğiz. Mustafa K. ErdemolGözaltına alınan Boğaziçiliöğrenciler Cumhuriyet’e anlattı
Gözaltına alınan Boğaziçili öğrenciler Cumhuriyet’e anlattı Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan AKP’li Bulu’yu protesto ederken darp edilerek gözaltına alınan öğrenciler, serbest kaldıktan sonra yaşadıklarını gazetemizle paylaştı: Polisin cinsiyetçi küfürlerine ve tacizine maruz kaldık. Her yerimiz morardı. Gece ağrıdan uyuyamadık. Ayağı çatlayan, kafasına aldığı darbe nedeniyle travma geçiren, çenesi çıkan öğrenciler, yerlerde sürüklendiklerini anlattı. Bir öğrenci, “Yerde sürüklerlerken başörtüm açıldı. Başımı örtme isteğime ‘Örteceğim senin başını, başını öne eğ görürsün sen’ dediler” diye konuştu. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan AKP’li Melih Bulu’yu protesto etmek isteyen öğrenciler önceki gün darp edilerek gözaltına alındı. Serbest bırakılan öğrenciler anayasal haklarını kullandıkları için gözaltına alındıklarını belirtti. Boğaziçi direnişinde polisin gözaltına aldığı gençler yaşadıklarını gazetemize anlattı:- Öğrenci E.E: Güney kampustan üniversiteye girmeye çalışırken 100 kadar polisin saldırısına uğradık. Trafiğin işlek olduğu bir caddede saldırıya uğradığımız için birçoğumuz ezilme tehlikesi yaşadık. Gözaltılar yapılırken ise her bir öğrencinin üzerine en az 10 polis çullandı. Bir arkadaşımızın ayağı çatladı. Bir arkadaşımızın çenesi yerinden çıktı ve bir arkadaşımız ise kafasına aldığı darp nedeniyle travma geçirdi. - İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans öğrencisi E.Ü: Boğaziçi Üniversitesi’ne çıkan tüm yollar kapatılmıştı. Otobüsten kampusa birkaç durak kala indik. Milletvekilleriyle yürüyorduk. Herhangi bir slogan vs. atmaya henüz başlamamıştık. Polis uyarı yapmadan üzerimize saldırdı. Darp edildik. Kollarımız ve vücudumuzda morluklar oluştu. Cinsiyetçi küfürlere ve polisin cinsel saldırısına maruz kalan arkadaşlarımız oldu. Saatlerce gözaltı aracında havasız bekletildik. Her yerimiz ağrıyor. Bu nedenle serbest bırakıldıktan sonra da pek uyuyamadık.CİNSEL TACİZ İDDİASI- Öğrenci K.Ç: 2 polis gözaltı aracının yanına doğru beni sürükledi. Polis çemberi altında bulunduğum sırada kalçam iki kere avuçlanarak sıkıldı. Fark ettiğim anda arkamı döndüğümde yalnızca 4 çevik kuvvet polisi olduğunu gördüm. Tepki göstererek uzaklaşmalarını söyledim ve kolumda bulunan iki sivil polise “kalçama dokundular” dediğimde hiç bir tepki göstermeden cevap vermediler. Tekrar “Kalçama dokunuyorlar, arkama geçin” demek zorunda kaldığımda “Aynen, aynen” diyerek geçiştirdiler ve o alanda tutmaya devam ettiler. Gözaltı aracına sokulmak üzere sağ kolum çevrilerek ve sürüklenerek araca yüz üstü yapıştırıldım bu sırada sağ kolumda olan polis iki bacağımı açarak tek bacağı ile özel bölgeme bastırarak ters kelepçe yapmaya çalıştı. - Etiler’de gözaltına alınan M.S: “Biz otobüsten indik yürümeye çalıştığımızda çok sert bir biçimde saldırdılar. Hepimiz öğrenciydik çok acımasızlardı. Kafa falan hiç gözetmeden tekme attılar. Yere yatırıp ters kelepçe taktılar. Kelepçe takarken de darp ettiler. Cenesi çıkan, kafa travması geçiren arkadaşlarımız oldu. Beni yerde sürükledikleri için bacaklarım morardı.POLİSTEN TEHDİT- Gözaltına alınan öğrenci T.K: Etiler’de yürüdüğümüz esnada polis uyarı yapmadan bize saldırdı. Ters kelepçe yaptılar. Vücudumda morluklar oluştu. Polisin işkencesi çok görünürdü. Saatlerce ters kelepçeli bekledik. Gözaltı sırasında da tehditler savurdular, hakaret ettiler. ‘Bizim yüzümüzü iyi ezberleyin, yine karşılacağız’ dediler. - Gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi D.B.Y: Okuduğum Boğaziçi Üniversitesi’ne vekillerle beraber giderken polis saldırdı. Darp edildik. Boğaziçi direnişini bastırmak için tamamen devletin şiddet uygulamasından başka bir şey değil.‘BAŞIMI ÖRTTÜRMEDİ’Boğaziçi Üniversitesi’nde gözaltına alınan bir kadın öğrencinin yaşadıkları ise avukatlar tarafından tutanağa alındı. Tutanağa göre kadın öğrenci yaşadıklarını şöyle anlattı: “Yakalama işlemi sırasında sivil kıyafetli bir kadın polis beni kolumdan tutarak yerde sürükleyince başörtüm açıldı. Sonrasında gözaltına almak için bana ters kelepçe yaparak başımı yeniden örtmeme müsaade etmedi. Başımı örtme isteğime ‘Ben örteceğim senin başını, başını öne eğ görürsün sen’ dedi. Otobüse bindikten sonra da muamele devam etti. Ters kelepçeyi çözmediler. Seyhan Avşar / Zehra ÖzdilekBarlarda viski ve votkada ana markalarınşişelerini toplayıp kaçak dolum yapıyorlar
Barlarda viski ve votkada ana markaların şişelerini toplayıp kaçak dolum yapıyorlar Pernod Ricard Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye Genel Müdürü Selçuk Tümay: Temmuzdan bu yana alkollü içkide ÖTV yaklaşık yüzde 25 arttı. Türkiye’de hiçbir şeyin vergisi bu kadar artmadı. Abartılı oldu. Dünyanın en büyük ikinci alkollü içki şirketi Fransız Pernod Ricard Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye Genel Müdürü Selçuk Tümay, alkollü içkide vergi oranı ne kadar yüksekse, kaçak ve sahte oranının da o kadar cazip hale geldiğini söyledi. Tümay, “Barlardan bizim markaların şişelerini toplayıp doldurup piyasaya sürüyorlar. Özellikle viski ve votkadaki ana markalarımızda bu çok yaygın. Bundan biz de çok mağdur oluyoruz. 285 liraya satılan bir ürünü, kaçak doldurup bakkala 50-60 liraya götürdüğünüzde cazip geliyor” dedi. Tümay, Türkiye’de 55 milyon yetişkinin yüzde 20’sinin alkollü içki tükettiğini, kişi başı tüketimin 2 litre civarında olduğunu vurguladı. “Yaptığımız tek zam ÖTV zammı, başka zam yapmaya da fırsat kalmıyor” diyen Selçuk Tümay ile Türkiye alkollü içki pazarını konuştuk.- Pandemide sektörünüz nasıl etkilendi?Dışarıdaki tüketim eve kaydı. Aynı ürüne dışarıda 3 birim ücret ödenirken evde tüketilirken belki bir birim ödeme yapıldı. Bizim tüketimin bir kısmı iç piyasa, bir kısmı Duty Free’deydi (gümrüksüz satış), yurtdışı seyahatler durunca bu alandaki alım durdu ve alımlar iç piyasaya kaydı, bu işimize yaradı. Çünkü bizde Duty Free globalde yönetiliyordu. Bu anlamda Türkiye’nin işi büyüdü. İşimizin yüzde 25’i Duty Free’deydi.- İç piyasada ne kadar artış oldu mesela viskide?Viskide tüketim 12 milyon litreye çıktı. Türkiye’de viski son 10 yıldır kesintisiz geliyor. Olmamız gereken noktanın çok altındayız daha. Türkiye’de alkolde kişi başı tüketim çok düşük. Bundan 10 yıl öncesine kadar tüketimin yüzde 60’ı bira, yüzde 30’u da rakı olan bir pazar vardı. Şimdi bira yüzde 55’lerde rakının payı yüzde 16-17’lere düştü, diğer kategoriler büyüdü.- Toplam alkol piyasasının cirosu ne kadar?Bu alanda toplanan vergi yaklaşık 12 milyar TL. Vergi oranları her kategoride farklı rakıda yüzde 75, viskinin yüzde 50’si vergilerden oluşuyor. Demek ki 20 milyar TL’lik bir ciro var. Yılda 2 defa Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı oluyor. Onu da devlet pek sektirmiyor. Bu yıl ki ÜFE yüzde 17.07 geldi, ÖTV’ye bire bir yansıdı.- Bu oranda bir artış bekliyor muydunuz?Olacağını bekliyordum ama yüzde 17’yi yansıtacaklarını beklemiyordum. Artış yüzde 10-12 seviyelerinde kalır diye düşünmüştüm. Çünkü bir enflasyon hedeflemesi de var. Mesela ocak ayında sigarada ÖTV artışını atladılar. Devlet muhtemelen Duty Free’den olan düşüşün iç piyasadaki hacim artışını gördü, bu suni ve ödünç bir hacim. Duty Free açıldığında insanlar tekrar oralardan almaya devam edecek, çünkü yüzde 30-40 daha ucuz.SİNEYE ÇEKİYORUZ- ÖTV artışından sonra sizin ürünlerin fiyatları nereden nereye çıktı?Üst segment 70’lik viskimizin fiyatı 285 TL’ye çıktı. Ciromuzun yarısı vergiye gidiyor. Toplam ürünün maliyeti belki işin yüzde 20’sidir, üstüne o kadar eklenen şey var ki. Bir de enflasyon ve devalüasyon da oluyor. 18 yıldır bu şirketteyim hemen hemen hiç zam yapmadık ya yüzde 1 ya yüzde 2’dir. Tamamen sineye çekerek devam ettik. Yaptığımız tek zam ÖTV zammı, başka zam yapmaya da fırsat kalmıyor.- Altı ayda bir yapılan zammı genel merkezinize anlatmakta zorlanıyor musunuz?Türkiye Avrupa’da verginin en yüksek olduğu 4. ülke konumunda. Ama diğer ülkelerde kişi başı gelir çok yüksek ve alkolizm problemi var. Bizde öyle bir durum yok. Onlarda kişi başı tüketim 10 litrelerde. Bizde resmi 1.4 litre, gayri resmi 2 litre tüketiliyor. Tabii anlatmak çok kolay değil.- Yüksek vergileri hükümete anlatmıyor musunuz, ne diyorlar?Alkollü İçki Üreticileri ve İthalatçıları Derneği ile lobi faaliyeti yürütüyoruz ama çok da faydalı olmuyor, çünkü devletin gelire ihtiyacı var, direkt vergi alınamadığı için bu tarz vergiler artırılıyor. Altı aylık yüzde 17 vergi artışı çok yüksek bir rakam. Temmuzdan bu yana toplamda yüzde 25 civarında artış var. Türkiye’de hiçbir şeyin vergisi bu kadar artmadı. Tabii abartılı oldu. Biz diyoruz ki vergiyi daha fazla artırdığınızda iş merdiven altına döner. Sahte, kaçak patlar yine devlet bundan zarar görür, toplum zarar görür diye anlatıyoruz.ŞİŞE ORİJİNAL, İÇİ SAHTE- Kaçak üretim sektörde çok yaygın, sizin markalarda var mı?Var tabii. Hatta bizim üst segment markamızın adıyla bile viski kiti satılıyor. Online alıyorsunuz onu etil alkole katıp rivayete göre viski üretiyorsunuz. Barlardan bizim markaların şişelerini toplayıp doldurup piyasaya sürüyorlar. Özellikle viski ve votkadaki ana markalarımızda bu çok yaygın. Bundan biz de çok mağdur oluyoruz. Devlet kaçak bir içki yakaladığında muhatap bulamadığı için bazen bizden hesap sordukları da oluyor. Avrupa’da kaçak üretim yok mesela. Özellikle Ortadoğu’da çok yaygın. Mesela Irak’ta fabrika kurmuşlar bizim markalarımızı üretiyorlar. Vergi ne kadar yüksekse bu iş o kadar cazip hale geliyor. 285 liraya satılan bir ürünü bakkala 50-60 liraya götürdüğünüzde cazip geliyor. Direkt orijinal şişeyi doldurdukları için sahte olup olmadığı da anlaşılmıyor üstüne etiketi de basıyor. Biz ekstradan kendi bandrolümüzü koyuyoruz ama yine de önüne geçemiyoruz. Şimdi yeni bir uygulamayla artık bandrolü almadan ÖTV’yi ödememiz isteniyor. Hem bandrol pahalılandı hem de ÖTV’yi peşin ödeme şartı kondu. Üçe katlanan stok maliyetiyle çalışıyoruz.- Krizle baş edebilmek için neler yaptınız?Depomuz Mersin’de ve orada 100 kişi çalışıyor. O işi devam ettirmek birinci önceliğimiz oldu. Ürün tedarikinde sıkıntı yaşamadık. Gece hayatı tarafındaki işletmelerde ciddi alacağımız vardı bunların üzerine çok düşmedik.- Ne kadar alacağınız var gece kulüplerinden?Otel tarafını da sayarsak 50 milyon TL civarında alacağımız vardı. İşler haziranda açılınca bir kısmını aldık. Ama 20 milyon TL’si tamamen gece hayatı tarafındaydı, onlar hiç açılmadığı için alamadık.- Bu dönemde barmenler için de bir eğitim projesi başlattınız ne yapıyorsunuz?Globalde yürüyen bir proje. Aralık ayında başladık. Online ve ücretsiz bir eğitim. Tüm barmen ve bar sahiplerine açık. Atıksız bir kokteyl nasıl yapılır, su, buz daha az nasıl tüketilir, çok alkollü kişiye artık alkol servisi yapma gibi eğitimleri içeriyor. Türkiye’de bunun atölyelerini yapacağız. En fazla Türkiye’den ilgi var.10 YILDIR TÜKETİM ORANI AYNI- İçki tüketilen mekânlar kapalı, bu ev tüketimine ne kadar yansıdı?Bizde yüzde 30’u ev dışı tüketimdi. Şimdi yüzde 100’ü ev tüketimine döndü. Yüzde 100 ev tüketimi belki bizim alanda yüzde 110’a çıktı. Tabii ki bu bir varsayım daha rakamlar açıklanmadı.- Yani bu dönemde kişi başı tüketim arttı mı sizce?Yok o yükselmedi. Türkiye’de alkol penatrasyonu düşük yüzde 20’lerde. Yüzde 80’i alkol tüketmiyor. 15 yaş üstü 55 milyon nüfus var, bunun yüzde 20’si alkol tüketiyor. Erkeklerde tüketim yüzde 30, kadınlarda oran yüzde 10. Miktar olarak yüzde 90’ını erkekler tüketiyor. Türkiye’de toplam yılda 80 milyon saf alkol tüketiliyor. 10 yıldır bu değişmedi.- İller bazında tüketim nasıl?İşimizin yüzde 20’si İstanbul. Ama üst segment viski satışlarımızın yüzde 60-65’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da. Konya bizim en çok satış yaptığımız ilk 10 şehir arasında.VİSKİ TÜRKİYE’Yİ LİDER YAPTI- Türkiye grubunuz içinde nasıl ayrışıyor?Ortalamaya göre hızlı büyüyoruz. Bu da viskinin Türkiye’de yeni yeni oturuyor olmasından kaynaklanıyor. 2 milyon litreden 12 milyon litreye giden bir tüketim var. Pazarın yüzde 40- 45’i bizde. Türkiye son 3-4 yılda bu anlamda lider konumda. Üst segment viski markamızın en çok satıldığı ülke Türkiye oldu. Litre olarak Çin ve ABD’yi geçtik. Bu bize büyük şöhret getirdi. Pahalı bir ürünün ve kişi başı tüketimin az olduğu Türkiye’de lider olması dünyada da en fazla satılan ülke olmamız ilgilerini çekiyor. Ciromuzun yüzde 70’i viskide.- Pernod Ricard’dan biraz bahseder misiniz?19 bin çalışanımız var. Paris’te borsaya koteyiz. 50 milyar Avro değeri olan bir şirket. 80 ülkede de kendi operasyonumuz var. Türkiye’de 2002’den bu yana faaliyet gösteriyoruz. Bünyemizde 150 kişi çalışıyor. Şehriban Kıraç