Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Tuesday, 03.18.2025, 01:05 PM (GMT)

News - Haberler

BarışAğabey’e selam olsun, saygıve teşekkürle anıyoruz

Barış Ağabey’e selam olsun, saygı ve teşekkürle anıyoruz 1 Şubat 1999’da dünyadan giden, uğurlanırken İstanbul trafiğinin durduğu, Barış Ağabey’e selam olsun, saygı ve teşekkürle anıyoruz. Hele destur! “İnsanın öğrenmesi gereken ilk dil, tatlı dildir” der Dede Korkut torunu, yediden yetmiş yediye Evliya Çelebi oğlu, Tomris Hatun’un adam olacak çocuğu, çağcıl Anadolu dervişimiz, ozanımız, bizden öte bizden ziyade daha neyimiz neyimiz, diğer adıyla Barış Ağabey, Manço. “Barış der”, “Barış’a sorar isen”, “Barış’tır adım” diyerek kendisi de söyler zaten şarkılarında, halk şiirimizdeki geleneği sürdürerek buna deyim, deyiş, ata ana sözlerimizi de (kimini yapı bozumuyla) ekleyerek. “Olayın hepsi bizim halkımızda, toplumumuzda var, tarihimizde, geçmişimizde, kültürümüzde. İnanılmaz zengin bir Türk kültürü var, bunu benim söylemem abes, herkes bunu biliyor. Çok canlı, yaşayan bir halk kültürümüz var bizim. Ben oradan elimi daldırıp daldırıp çıkarıyorum. Benim kafam devamlı bunlarla meşgul zaten. Bir gün Sarı Çizmeli Mehmet Ağa oluyor bir gün Halil İbrahim Sofrası oluyor” der TRT’de 1988’de. Tek niyeti ve gayreti “yâd-ı cemil” olmaktır, olmuştur da. MÖ 4000’den (bildiğimiz), MS 2000’lere elbette önce matematiksel ve güzel Türkçemizle dosdoğru, müzik dilinin olanaklarıyla en çok türkülerimiz sayesinde dimdik ulaşan Türk kültürünün kazıcı, yeniden yaratıp aktarıcılarının başını çeken en andığımız dünya insanlarımızdan değil midir?YAZ DOSTUMNane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman, içine hatmi çiçeği, tutam zencefil, biraz tarçın... Defteri kalemi al, iyi yaz. Barış’a sorar isen bildiğimizi de ekmeğimizi de bölüşürüz biz, suyu içeriz aynı tastan, kalbimiz kırıksa selam alıp veririz gönül dağından. Kimi batı, kimi doğu, kuzey güney hepsi doğru, herkesin var beş parmağı. Bizim yolumuz da bize doğru, hiç döner miyiz? Ezgisi, güftesi, TV programları ile çocuğundan yaşlısına, toplumuna tane tane anlatır Barış Ağabey, ona göre bu dünyadan nitelikli geçmek neyse yollarını. Sağlıklı ve erdemli yaşamak, kendini bilerek ölmek. Her yanımız altın gümüş taş olsa, dalkavuklar etrafta el pençe divan dursa, sapa kulpa kapağa itibar eder miyiz?MÜZİKLE EĞİTİMİdeolojik yönelimleri bir yana koyup toprağına, dünyaya, yaşama bütüncül yaklaşır Barış Manço. Değer değerdir, hangi kaynaktan olursa olsun. Müziği duyuşsal ve bilişsel eğitimde bir araç, bir değer aktarım yolu olarak kullanmamız için iyi bir örnek. Küçük de severek eşlik eder büyük de dinler söyler, kuşaklar arası uzaklığı kapatır şarkılarını deneyimlemek. Kimsesiz cenazesini ceketiyle kaldıran Kul Ahmet’e Ahmet Bey deyip sonunda hakkını verebilen de bizimdir Sultan Süleyman da Gülpembe, Süper Babaanne, Arkadaşım Eşek de. Yeter ki söylensin iyi, güzel, nedir bilinsin doğru. Anadolu Rock diyoruz, çağdaş halk âşıkı diyoruz, bir şeyler diyoruz ya... pek kabul etmez bunları, kendi deyimiyle “ağır Türk müziği”dir onun yaptığı. Yine de demeden geçemeyeceğiz, ozan-baksı geleneğinden âşıklık sanatına değişe dolaşa ulaşan upuzun çizgide, dünya müzik formlarından da yararlanarak ürettikleriyle çığır açıcı oldu. Sürekli birlik beraberliğe vuran kucaklayıcı kalbiyle. Unutmayacağız. İstanbul trafiğinin durduğu insan cenazesinde... Selam sevgi sana, Barış Ağabey. Sanata evet. Nurduran Duman

Sanatta bu hafta

Sanatta bu hafta Sanatta bu hafta YENİPERFORM’NDA ŞUBAT OYUNLARIDijital sahne YeniPerform’nda Ferdi Çetin’in yazdığı Yeşim Özsoy’un yönettiği ve Kübra Balcan, Yaman Ceri, Meral Çetinkaya, Banu Fotocan, Ahmet Ayaz Yılmaz’ın rol aldığı Terk Edilmiş Kıyılar // Negatif Fotoğraflar, 5, 19 ve 26 Şubat’ta saat 21.00’de zoom söyleşi (5 şubat) ise saat 22.00’de gösterilecek. Oyun, bir kadının daha önce hiç gerçekleşmemiş bir aile yemeğini hayal etmesi üzerine odaklanıyor. Ferdi Çetin ve Yeşim Özsoy’un yazdığı Yeşim Özsoy’un tek kişilik performansı House of Hundred 12 Şubat Cuma akşamı dijital sahnede olacak. Yarı otobiyografik, gerçek ile kurgunun iç içe geçtiği oyun, Özsoy’un kendi kişisel tarihinden yola çıkarak oluşturduğu hikâyeleri ele alıyor.'KURAKLIĞIN AYAK SESLERİ'Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nın arşivinden derlenen çalışmalarla “Kuraklığın Ayak Sesleri” sergisi, Trump Art Gallery’de sanatseverlerle buluşuyor. Endonezya’dan İran’a, Brezilya’dan Belçika’ya kadar dünyanın dört bir yanından derlenen eserlerden oluşan sergi, küresel iklim değişikliği ve azalan su kaynaklarıyla birlikte gelen kuraklık ve susuzluk krizinin gelecekteki en önemli sorunlardan biri olduğunun altını çiziyor. Öznur Oğraş Çolak

Bale, bedenle müziğin uyum sanatı

Bale, bedenle müziğin uyum sanatı “Parmak ucunuzda tüy gibi yükselin, sonra bir müddet o şekilde durmaya çalışın ve ileriki safhada ise yürümeye geçin. Parmaklarınız, kanasa bile yapın.” BALE, SPOR DEĞİL, SANATTIR!Tartışma bile kabul etmeyecek bir konu nerelere çekiliyor. “Bale ve antrenör”, yani Türkiye Dans Sporları Federasyonu “Bale Antrenörlüğü” programı açtı ve buna ilk tepkiyi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi verdi: “Sırf bir federasyona para kazandırmak için baleyi spor dalı saymak, baleyi tüm köklerinden koparıp yok etmek anlamına gelir. Devlet verdiği bu onayı derhal iptal etmeli” dedi. Bale ülkemizde nasıl başladı? Elbette Cumhuriyet kazanımlarının bir değeriydi. Atatürk’ün, Meclis’e sunduğu önerge ile Ankara’da bir konservatuvar kurulmasına karar verildi. Yıl 1935, ünlü besteci Prof. Paul Hindemith Türkiye’ye geldi ve konservatuvar çalışmaları başladı. Tiyatro ve Opera Bölümü için Prof. Carl Ebert, Almanya’dan getirildi. 1936 yılında eğitime başlandı ve resmi olarak ilk Devlet Konservatuarı 1940 tarihinde başlamış oldu. Bale ise dünyaca ünlü İngiliz dansçı ve koreograf Dame Ninette de Valois tarafından, 6 Ocak 1948 yılında İstanbul Yeşilköy’deki Pansiyonlu İlkokulu’nda “Yeşilköy Bale Okulu” adıyla başladı ve sonrasında 1 Ekim 1950 yılında Ankara’ya taşınan okul, Ankara Devlet Konservatuvarı’na bağlı bir bölüm haline geldi.İLK TEMSİL ÇEŞMEBAŞI1965 yılında Dame Ninette de Valois’nın koreografisini gerçekleştirip sahneye koyduğu, Ferit Tüzün’ün altı bölümden oluşan “Çeşmebaşı Balesi”, dünya prömiyerini yaptığında “ilk fantastik Türk balesi” olarak tarihe geçti. Türk balesinden bir Meriç Sümen geçti; Rengin Taş; Sait Sökmen, Merih Çimenciler, hangi birini sayalım? Buralara gelmek sanatçılar için hiç kolay değil. Ama bizim ülkemizin, bale sanatını icra edenlerin giydikleri kostümden, sergiledikleri yorumlara kadar eleştirmekten öteye gitmeyen zihniyeti şimdilerde, balenin kıyımına hazırlanıyor. Bir balerin ya da balet onca acılara ve akıttığı tere, yaklaşık 15 sene, temsile göre 8-9 saat düzenli çalışma karşılığında acaba yaklaşık 56 saatlik antrenör eğitimi ile bırakın bunu uygulamayı, estetiği ve balenin değerini nasıl kazandırabilir? Kim ya da kimler olacak bu antrenörler?SİNEMADA BALE2018 yılında yönetmenliğini Ralph Fiennes’in yaptığı “Beyaz Karga” filminde Soğuk Savaş döneminde, sanatını icra edemeyecek duruma gelen ünlü balet Rudolf Nureyev’in hayatını, kendisi gibi bu uğraş ve bu emeklerden geçmiş Ukraynalı dansçı, balet Oleg Ivenko canlandırmıştı. Yine aynı yıl gösterime giren Yuli’de modern balenin oluşumunu ilk siyahi Kübalı Balet Carlos Agosta oynamıştı, yönetmeni ise bir kadındı, Bollain. Burada da Küba Ulusal Bale, Houston Bale, Amerikan Bale Tiyatrosu, ardından Londra Kraliyet Balesi’nde siyahi Romeo olan ilk balet unvanı alan sanatçının neler yaşadığına tanıklık ediliyordu. 2010 yapımı, Natalie Portman’a ilk Akademi Ödülü’nü kazandıran Siyah Kuğu filmi ise uzun süre akıllardan çıkmadı. Natalie Portman’ın filmin neredeyse tümünde bedeninin sadece üstü kullanıldı, bale sahnelerinin tümünde dublör kullanılarak bir filmde en uzun süre dublör kullanılan film oldu. Çünkü baleyi, hiçbir sanatçı bale eğitimi almadan yapamaz! Parmak ucunda durmak, jump, bacak açmak ve bunları müzikle uyumlu hale getirmek spor yapmakla eş değil. Türkiye’de ise bir Hülya Aksular varken sanatçının yaşamını sinemaya taşımak yerine baleyi spor antrenörlerine teslim etmek hangi düşüncenin ürünü olabilir? Bale elbette bedeni çalıştıran bir etkinliktir ama ne futboldur ne halter! Bale; estetik, zerafet, incelik, sanatsal duyum ve müzikle uyum, ruh dinginliği, sahne yatkınlığıdır. Bırakın antrenörler, para için bile olsa başka dallarda serpilsinler. Güzel sanatların ve sporun izleyeni de farklıdır, bırakın bale onu izleyen, anlayan ve yapanlara kalsın! Emel Seçen

Hülya Aksular:‘NeÇılgınca... ne cahilce... ne haince...’

Hülya Aksular: ‘Ne Çılgınca... ne cahilce... ne haince...’ Hülya Aksular: “Bale sanatını, sanatların tamamını, çocuk ve gençlerin eğitimlerini, evlatlarının geleceği için didinen anne ve babaların umutlarını, emeklerini kişisel rant için kullanmaya yeltenen zatlara da şaşkınlıkla karışık öfkem büyük oluyor.” Bir kuğu gibi parmak ucunda dans etmek, kim istemez... O güzel kostümlerle, kollar havada uçar gibi dans etmeği herkes ister. Bu iş bu kadar kolay olsaydı herkes balerin, balet olurdu. Günlerdir tartışılıyor: Bale spormuş ve Türkiye Dans Sporları Federasyonu 56 saatlik bir “bale antrenörlüğü” programı açmış. Akıl tutulması yaşıyoruz. Bu ülkede sanat ile ilgili yasaklar, sansürler dışında yaşamadığımız bir bu kalmıştı. Yani birisi 56 saatte bale öğrenecek ve sonra öğretecek, buna kargalar bile gülmez. Yıllarını bu sanata vermiş, hâlâ onlarca balerin yetiştiren ve günde sekiz saat ders veren Hülya Aksular’ın görüşüne başvurduk:Aksular, Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü’nden sınıf atlayarak mezun oldu. 1983 yılında İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne tayininin ardından 18 yaşında oynadığı Kuğu Gölü Balesi ile bu rolü oynayan en genç başbalerin unvanına sahip oldu. Yurtiçi ve yurtdışında altmışın üzerinde karakter yorumladı. 1986’dan bugüne Almanya’nın birçok şehrinde, İsviçre, İtalya, İspanya, Kanarya Adaları, Japonya, Rusya, İsveç, Norveç, Danimarka, Bulgaristan, Makedonya’da dans eden Aksular, dünyaca ünlü Nureyev ile Uyuyan Güzel Balesi’nde aynı sahneyi paylaştı. Aksular 1993-1996 yıllarında en iyi balerin seçildi.Bu özgeçmiş böyle uzayıp gidiyor. Tüm başarıların arkasında uzun bir hayat var. Bu sanata adanmış kocaman bir yürek var. Öyle kolay değil yani.- “Bale spor mu, sanat mı?” diye bir tartışma var. Siz ne söyleyeceksiniz?Aklıselim bir şekilde çözüleceğini umduğum için bu durumu ülkemizin bir sıkıntısı olarak görmek istemiyorum. Cumhuriyetin kurduğu Türk balesini, devlet konservatuvarlarının bale ve modern dans akademik çalışmalarının tamamını, senesi sınırlanamaz eğitimle oluşan pratikleri ve araştırmalarıyla ömürlerini veren öğretmenlerimizi, sanat kurslarının bağlı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı’nı, bu kurs kapsamında verilen eğitimin sonunda ancak başarılı olabilenlerin aldığı belge için çabalayan onca çocuğu ve emeği hiçe sayan bu hareketi de görmezden gelemeyiz.- Türkiye Dans Sporları Federasyonu sizce neden böyle bir şey yaptı?2001 yılında Türkiye Jimnastik Federasyonu bünyesinde branş olarak kurulan, sonrasında genel kurul kararıyla toplum danslarını içine katarak bağımsız bir şekilde varlığını sürdürmeye başlayan federasyon yaptı demek yanlış olur. Bağımsızlığını ilan ettiğinden bu yana federasyon ve yönetim kurulu başkanı olan Tolga Han neden yaptı, sorusuna odaklanırsak bir sonuca varabiliriz sanki. Dansçılık dönemini, branşının eğitmeni olduğunu biliyorum. Ama bale sanatını, çocuk ve gençlerin eğitimlerini, evlatlarının geleceği için didinen anne ve babaların umutlarını, emeklerini kişisel rant için kullanmaya yeltenenlere de şaşkınlıkla karışık öfkem büyük oluyor.- 56 saatlik “bale antrenörlüğü” programına ne diyorsunuz?Açıklamalarından dinledim: Federasyonun 2007 tarihinde toplanan genel kurulu baleyi trajikomik bir şekilde spor dalı branşları içerisine katma kararı veriyor. İki ay sonra Resmi Gazete’de ana statüsü spor dalı olarak tanımlanıyor. 2020 Eylül ayında ise 56 saatlik “Sportif Bale..ne demekse? Bale ve Modern Dans Antrenörlüğü, Bale Hekimliği, Bale ve Modern Dans” branş kurslarının onayını ve bale yarışmalarının Federasyon tarafından yapılması Gençlik ve Spor Bakanlığı’na sunuluyor, kanaatimce bakanımıza ulaşmadan onay alınıyor. Federasyonun aynı zamanda yönetim kurulu başkanı sitelerinde, hepimize yolladığı ses ve video kayıt çırpınışlarında “bu yeni değil” ibaresine değiniyor zaten. İnanamayacaksınız ama bilirkişi olarak bakanlık onayına istinaden “bale spordur!” bile diyor ısrarla. Peki, yaptıkları bu listelenen uydurulmuş başlıkların tarih boyunca dünyada geçerliliği var mı, diye bakmadan birkaç kişi tarafından sessizce yapılan hadsiz adım neden şimdi hayata geçirildi?- Tamamen çıkar üzerine mi kurulu?T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İDOB sanatçılarının, erdemiyle hayatta kalmaya çalışan kursların, uzun yıllar eğitim alan bale öğrencilerinin, bale eğitmenlerinin, sanatçı çalıştırıcılarının çabalarını ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı hiçe sayarak bilinçsizce atılan bu adımın çıkarcılıktan uzak iyi niyet olduğunu düşünmek zor gerçekten. Tolga Han, yarışması yapılan her şey spordur diyor. Bale yarışmaları TDSF tarafından yapılabilsin diye herhalde. Dünyada, Türkiye’de yapılan yarışmalardan, kazanılan başarılardan habersiz sanki. Bale yarışmasına katılabilmek için sporcu olmaya gerek yok, balerin olmak, başarılı olmak yeterli zaten. Kurulan sistem işlesin diye bale spordur diyor! Ne çılgınca ne cahilce ne haince. Aslında ben bu bilmezliğin kendi kendini yok edeceğinden emin olduğumdan sessizce izliyordum. Mümkün mü böyle bir sistemin işleyebilmesi? Ama içimin susmadığı anlarda oldu tabii... Sosyal medya paylaşımları arasında bale sanatının düşürüldüğü durumun altını çizmek için bale sanatı gibi çok zor olduğunu bildiğimiz spor dallarının hırpalandığını da görüyorum ve hakikaten çok üzülüyorum. Sporun her dalı önünde saygıyla eğildiğimi söylemek isterim. Bale spor değildir, sanattır elbette ama sporu ışığıyla sanata dönüştüren büyük isimler olduğunu da unutmamak gerekir.- Bale eğitimi ne kadar sürer?Bale kursu öğrencileri dört yaşından itibaren 14 yıllık bir süreci tamamlamak için eğitim alıyorlar. Konservatuvarlarda 10 yaş itibarıyla eğitimleri başlıyor; sanatçı da olsalar, eğitmen de. Öğrenim süreci bitmiyor. Benim hâlâ sürdüğü gibi.- Bale eğitimini bu işi bilmeyen kişiler nasıl verebilir bilmiyorum ama, sonuçları çocuklar için ciddi sorunlar açar?Veremezler! Öznur Oğraş Çolak

İçmonolog zihinsel sağlığışekillendiriyor

İç monolog zihinsel sağlığı şekillendiriyor Sürekli tekrarlayan negatif içsesi daha olumlu bir şeye nasıl dönüştürebiliriz? Psikolog Ethan Kross, iç monoloğunuzun zihinsel sağlığı şekillendirdiğini söylüyor. Ve ipuçları veriyor. Herkesin kafasının içinde sürekli konuşan, akıl veren, muhasebe yapan bir içses var. Soru şu: Bu içses sizi ne kadar etkiliyor? Bilim insanları bu iç monologların neden kimilerine yarar sağlarken başkalarının yaşamlarını darmadağın ettiğini, kişinin kendisiyle iletişim kurmasının doğru ya da yanlış yolları olup olmadığını ve eğer varsa içsesi biraz daha yüksek olanlara çözüm getirebilecek yöntemlerin olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Michigan Üniversitesi Duygu ve Benlik Denetimi Laboratuvarı’nın kurucusu ve yöneticisi Ethan Kross bu alanda uzun yıllara dayanan çalışmalarını ve bulgularını bir kitapta topladı: Chatter: The Voice in Our Head and How to Harness It. (Gevezelik: Kafamızın içindeki ses. Onu nasıl daha iyi kullanırız?) Kross, belli bir dozda olumsuz duyguların insanlara iyi geldiğini, ancak bu doz aşıldığında da oluşabilecek tersliklerin bir ölçüde giderilebileceğini belirtiyor. Kross, sıkıntıya düştüğümüzde bunun MRI taramalarına da yansıyan duygusal etkileri yanında, fiziksel sonuçları da olduğunu-iç monologların insanlara yarardan çok zarar verebileceğini gösteren bir yığın araştırma bulunduğunu söylüyor. Örneğin; yanlış bir iç monolog hızlı yaşlanmaya bile neden olabiliyor.MESAFELİ İÇSEL KONUŞMAAncak bu durum hiç konuşmamanın daha iyi olacağı anlamına da gelmiyor. Kross, “Duygularımızdan tümden kaçınmak iyi bir şey değil, bunun yerine araya mesafe koymak daha yerinde olabilir. İnsanlar mesafe koymayı kaçınmak ya da bastırmak olarak anlıyorlar, oysa ben bunu geri adım atıp duruma daha geniş bir açıdan bakma becerisi olarak değerlendiriyorum” diyor. Bir araştırmaya göre, insanlar kendileriyle dakikada 4 bin sözcüğe eşdeğer bir hızla konuşuyorlar (bir kıyaslama yapacak olursak, bir liderin ulusa sesleniş konuşması yaklaşık 6 bin sözcük). Öyle olunca, içsesi dinlemenin yorucu olmasına şaşmamalı. Ancak insanları felce uğratan içses, engelleyici de olabilir. 2010 tarihli bir araştırma, içsel deneyimlerin dışarıdakileri sürekli gölgede bıraktığına işaret ediyor. Kross da kendine odaklı tekrarlı olumsuz düşünmenin (ruminatif düşüncenin) bizleri etkisi altına alıp en mutlu anımızı bile mahvedebileceğine dikkat çekerek içseslerini kısabilenlerin daha mutlu olduklarını belirtiyor.ALET ÇANTASIKross kitabında içsesin kısılmasına yardımcı olabilecek “alet çantası” adını verdiği yöntemlere odaklanıyor. Deneyler “mesafeli içsel konuşma” adını verdiği yöntemin duygusal bakış açısı edinmenin en doğrudan ve hızlı yolu olduğunu gösteriyor. Kişinin kendisiyle farklı biriymiş gibi konuşması insanı yalnızca sakinleştirmekle kalmayıp daha iyi bir izlenim bırakmasına ve sözgelimi bir iş görüşmesinde daha başarılı olmasına da yardımcı oluyor. Kross’un öteki yöntemlerinin bir bölümü zaten biliniyor: Dokunmanın gücü (kollarla birini sarmalamak); doğanın gücü (bir ağaca sarılmak); dağda yürüyüş, ya da bir sanat yapıtı karşısında zaman geçirmek gibi şaşkınlık verici etkinlikler de farklı bir bakış açısının edinilmesine yardımcı oluyor. Günlük tutmak kimilerine yararlı olurken “ödünleyici denetim” adını verdiği ve daha çok çekidüzen vermek olarak bilinen dışta düzenin yaratılması da içsel düzeni etkiliyor. Araştırmalar ritüellerin ve kişinin uğurlu olduğunu düşündüğü kimi eşyanın da (nazar boncuğu gibi) yararlı olabileceğini, sahte ilaçların (plasebo) içsesin yatıştırılmasında tıpkı fiziksel rahatsızlıklardakine benzer bir etki yarattıklarını gösteriyor. Kitabını pandeminin patlak vermesinden önce tamamlayan Kross, yayımlanışının “insanın yaşamında bir kez tanık olabileceği pandemi, siyasal belirsizlik ve yaygın grup düşüncesinin hep birlikte yaşandığı” bir döneme denk geldiğini belirtiyor. Bugüne dek en çok alıntılanan yazısında, içses için genelde “dev bir megafon” işlevi gören sosyal medyanın yansımalarını araştırıyor ve Facebook’un titizlikle gezinilmesi gereken bir alan olduğuna dikkat çekiyor.GEÇİCİ UZAKLAŞMAPandemi konusunda kimilerinden daha karamsar bir tablo çizen Kross, bunun uzun erimde ruhsal sağlığımızı derinden etkileyeceğine inanıyor ve bunalımla kaygı belirtilerinin şimdiden görülmeye başlandığını belirtiyor. Pandemi kaygısı çekenlere en çok “geçici uzaklaşma” yöntemini öneren Kross, bunun kişinin ileriye bakıp kendisini gelecekte görmesini gerektirdiğini söylüyor. Araştırmalar zorlu bir deneyimden geçenlere, hemen ertesi gün değil de 10 yıl sonra o konuda ne düşünecekleri sorulduğunda sorunların anında geçici bir niteliğe büründüğünü gösteriyor. Kross, bunun bir zamanda yolculuk biçimi -bir tür Tardis*- olduğuna inanıyor.*Tardis (Time And Relative Dimension In Space/Uzaydaki Zaman ve Göreli Boyut); İngiliz bilimkurgu dizisi Dr. Who’daki uzay ve zamanda herhangi bir yere gidebilen zaman makinesi.Why your most important relationship is with your inner voiceThe Guardian Rita Urgan

Türkiye cüzamıTürkân Saylan sayesinde yendi

Türkiye cüzamı Türkân Saylan sayesinde yendi Küresel bazda yılda 208 bin 619 yeni vaka görülürken, bir enfeksiyon hastalığı olan cüzam, Prof. Türkân Saylan’ın mücadelesi ile Türkiye’de yok denecek kadar azaldı. Deri ve sinirleri tutan bir enfeksiyon hastalığı olan cüzam (lepra), Prof. Dr. Türkân Saylan’ın mücadelesi ile günümüzde yok denecek kadar azaldı. Türkiye’de kayıtlı hasta sayısı 544. Uzmanlar, hastalıkta erken tanı, doğru tedavi ve rehabilitasyonun önemli olduğunu vurguladı.“Hansen basili” adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı, deri, çevresel sinirler, göz ve testisler başta olmak üzere çok sayıda sistemi ve organı etkileyebilen bulaşıcı bir hastalık olan cüzam, hastanın sakat kalmasına yol açabiliyor. Cüzamın erken bebeklikten çok yaşlılığa kadar her yaşta ortaya çıktığı biliniyor. Dünyada her gün yaklaşık 600 kişinin yakalandığı cüzam hastalığı, tedavi edilebildiği gibi erken evrelerde tedavi sakatlığı önleyebiliyor. Hastalığın, tedavi edilmeyen vakalarla yakın ve sık temas sırasında burundan ve ağızdan damlacıklar yoluyla bulaştığı, belirtilerinin ortaya çıkmasının uzun yıllar alabileceği tahmin ediliyor.HER YIL 3-4 VAKA31 Ocak Dünya Cüzam Günü nedeniyle açıklama yapan Cüzamla Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, “Cüzam hastalığı deyince ilk aklımıza gelen Prof. Dr. Türkân Saylan, uzun yıllar, ülkemizde, hastalıkla mücadele etti, çok yönlü çalışmaları ile hastalığı yok denecek seviyeye getirdi” dedi. İstanbul Lepra Hastanesi’nin pandemi döneminde uzun süre Covid-19 hastalarına yönelik hizmet verdiğini, bugünlerde 2020 yılında yeni tanı konan üç kişi, hastalığı tekrarlayan diğer üç kişi ve rehabilitasyon gereksinimi olanlara sağlık hizmeti sunduğunu kaydeden Yüksel, şöyle devam etti: “Prof. Dr. Türkân Saylan, geçmişte, hastaları sadece ilaçla tedavi etmemiş, aynı anda düzeltici cerrahi, ortopedik ayakkabı, sosyal rehabilitasyon programları ile de desteklemiştir. Son yıllarda ortopedik ayakkabı atölyesi kapanmış, hastalar çok zor duruma düşmüştür. Ayak sakatlıkları fazla olan LEK’lerin kendi ayaklarına uygun yapılan ortopedik ayakkabılar ile sokağa çıkma şansı olan hastalar, bu konuda yeni çareler aramaktadırlar. Prof. Dr. Türkân Saylan’ın 1976 yılında kurduğu Cüzamla Savaş Derneği çalışmalarını halen sürdürmektedir. Başta Prof. Dr. Türkân Saylan olmak üzere, bu konuda emek veren, kaybettiğimiz sağlıkçıları saygı ve minnetle anarken, yaşayanlara teşekkürü borç biliriz.” Sibel Bahçetepe

Cumhuriyet Gazetesi dayanışmasıbüyüyor. 01Şubat 2021 tarihli okur dayanışmasıilanları

Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 01 Şubat 2021 tarihli okur dayanışması ilanları Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz. BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2021/2/1/043934185-ana.png/Archive/2021/2/1/043926201-1.png cumhuriyet.com.tr

AstraZeneca, Avrupa Birliği'ne 9 milyon ilave aşısatacak

AstraZeneca, Avrupa Birliği'ne 9 milyon ilave aşı satacak Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ilaç şirketleri ile yeni tip koronavirüs (Covid-19) aşı tedarikinde yaşanan sorunların ardından AstraZeneca'nın birinci çeyrekte 9 milyon doz ilave aşı sağlayacağını bildirdi. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, sosyal medya hesabından, AB aşı stratejisi kapsamında ön alım anlaşması imzalanan BionNTech/Pfizer, Moderna, AstraZeneca, Johnson & Johnson, Curevac ve Sanofi firmalarının üst düzey yöneticileri (CEO) ile gerçekleştirdiği video konferansın ardından paylaşımda bulundu.AB ülkelerine aşı tedariki konusunda AstraZeneca ile yaşanan sorunların giderilmeye başlandığına işaret eden Von der Leyen, "AstraZeneca, geçen hafta yaptığı teklife kıyasla 9 milyon ilave doz sağlayacak ve böylece ilk çeyrekte toplam 40 milyon doz tedarik edecek" ifadelerini kullandı.AstraZeneca'nın aşı teslimatlarına planlanandan 1 hafta önce başlayacağına dikkati çeken Von der Leyen, şirketin Avrupa'daki üretim kapasitesini de artıracağını belirtti.Von der Leyen, ilaç şirketleri yöneticileri ile yaptığı toplantıda, Covid-19'un yeni türleri ile mücadele, aşı üretim kapasitesinin arttırılması ve gelecekte yaşanabilecek salgınlara hazırlık konularına odaklandıklarına işaret etti.AB'de daha önce BioNTech-Pfizer, Moderna ve AstraZeneca şirketlerinin geliştirdiği aşılara kullanım onayı verilmişti.AB'NİN AŞI SÖZLEŞMELERİAB'nin opsiyonlar dahil olmak üzere BioNTech-Pfizer ile 600 milyon, AstraZeneca ile 400 milyon, Sanofi-GSK ile 300 milyon, Johnson and Johnson şirketiyle 400 milyon, CureVac ile 405 milyon, Moderna ile 160 milyon doz aşı almak için sözleşmesi bulunuyor.AB, mevcut aşılama stratejisi çerçevesinde 450 milyon nüfuslu birlik içindeki yetişkin nüfusun yüzde 70'ini 1 Haziran'a kadar aşılamayı hedefliyordu ancak aşı üreticilerinin son haftalarda tedarikte kesinti yapacağını açıklamasıyla AB'de hedefin tutturulamayacağı yorumları arttı.AB ASTRAZENECA GERİLİMİAstraZeneca'nın geçen hafta aşı teslimatlarını ciddi oranda düşüreceğini açıklamasıyla şirketle AB arasında gerilim başlamıştı. AstraZeneca'nın tedarikinde öngörülen kesintinin yılın ilk çeyreği için yüzde 75 civarında olacağı belirtilmişti.AB ise, firmadan sözleşmesindeki taahhütlere bağlı kalmasını ve AB ülkelerindekinin yanı sıra İngiltere'dekiler dahil olmak üzere tüm tesislerinden AB'ye aşı tedarik etmesini istemişti.AB, üye ülkelerdeki tesislerden 3'üncü ülkelere aşı ihracatını ön izne bağlayan yeni bir mekanizma yürürlüğe koyarak aşı tedarik sıkıntısını aşmaya çalışıyor. cumhuriyet.com.tr

Berat Albayrak'ın atadığıHazine ve Maliye Bakan Yardımcılarıgörevden alındı

Berat Albayrak'ın atadığı Hazine ve Maliye Bakan Yardımcıları görevden alındı Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan istifa eden Berat Albayrak'ın döneminde görev yapan üç bakan yardımcısından ikisi görevden alındı. Cumhurbaşkanı kararıyla Bülent Aksu ve Osman Dinçbaş görevden alınırken, yerlerine Şakir Ercan Gül ve Cengiz Yavilioğlu getirildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndaki bakan yardımcıları değişti. Yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla Bülent Aksu ve Osman Dinçbaş görevden alınırken, yerlerine Şakir Ercan Gül ve Cengiz Yavilioğlu getirildi.Hürriyet'ten Neşe Karanfil'in haberine göre, 1988 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Bölümü’nü bitiren Şakir Ercan Gül, ardından Marmara Üniversitesi İşletme Muhasebe Finansman Bilim Dalı Vergi Denetiminde Analitik İnceleme Prosedürleri üzerine yüksek lisans yaptı. Halkbank Teftiş Kurulu’nda çalışan Gül, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu’nda Maliye Müfettişliği yaptı.İstanbul Defterdarlığında Defterdar Yardımcılığı görevinde bulunan Gül, ardından TMSF İkinci Başkanlığı görevini üstlendi. Gül, 2010’da TMSF Başkanlığı’na atandı. 22 Haziran 2012 tarihinde TMSF Başkanlığına yeniden görevlendirildi. 2017’de görev süresi dolmuştu.BAŞKAN YARDIMCISIYDIDinçbaş’ın yerine atanan Cengiz Yavilioğlu ise Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın Maliye bakanlığı döneminde Maliye Bakan Yardımcısıydı. Ağbal, gibi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünü'nden mezun olan Yavilioğlu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nda Finansman ve Fon Yönetimi Daire Başkanı olarak göreve başladı. Türkiye Denizcilik İşletmeleri AŞ, TEDAŞ Çamlıbel Elektrik Dağıtım AŞ, Karadeniz Bakır İşletmeleri AŞ ve Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’nin Yönetim Kurulu Üyelikleri ve Başkanlıklarını yaptı. Yavilioğlu, son olarak AK Parti Ekonomi İşleri Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyordu.VARLIK FONU BAŞKANVEKİLİ DE DEĞİŞTİResmi Gazete'de dün yayınlanan bir başka kararla Erişah Arıcan, Varlık Fonu Başkanvekili oldu. 1988’de Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İktisat-Maliye Kürsüsü’nde araştırma görevlisi olarak başlayan Arıcan, 2005’te M.Ü. Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu Bankacılık Bölümünde Profesör ünvanını aldı.2006-2015 arasında M. Ü. Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu Müdürlüğü görevini yaptı. 2015’te M.Ü. Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Müdürlüğü görevine atandı. 1 Nisan 2016’da Borsa İstanbul Yönetim Kurulu üyesi, 27 Eylül 2018’de Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Arıcan 2018’de Varlık Fonu yönetim kurulu üyeliğine getirilmişti.Arıcan, önceki gün yayınlanan kararla Albayrak'ın yerine başkanvekili oldu. Önceki başkanvekili Berat Albayrak’tı. cumhuriyet.com.tr

Covid: Aşıyarışında 'dünya lideri'İsrail, eleştirilerin ardından Filistinlilere 5 bin Covid-19 aşısıverecek

Covid: Aşı yarışında 'dünya lideri' İsrail, eleştirilerin ardından Filistinlilere 5 bin Covid-19 aşısı verecek Covid-19 aşılama programında dünya lideri konumunda olan ve nüfusunun yaklaşık beşte birine aşının iki dozunu da yapmayı başaran İsrail, Filistinlilere aşı verilmemesine yönelik eleştirilerin ardından bölgeye aşı gönderme kararı aldı. Getty ImagesCovid-19 aşılama programında dünya lideri konumunda olan ve nüfusunun yaklaşık beşte birine aşının iki dozunu da yapmayı başaran İsrail, Filistinlilere aşı verilmemesine yönelik eleştirilerin ardından bölgeye aşı gönderme kararı aldı.İsrail, Filistinlilerin yönetimindeki Batı Şeria ve Gazze'deki sağlık çalışanları için 5 bin doz aşının gönderileceğini açıkladı. İsrail Savunma Bakanlığı yapılacak aşı sevkiyatını doğrularken, Filistin yönetiminden henüz bir açıklama yapılmadı.Pfizer-BioNTech aşısının ilk dozunu 3 milyon kişiye yapan İsrail, nüfusun yüzde 20'sine denk gelen 1,7 milyon kişiye ise aşının iki dozunu birden yaptı. İsrail'in Filistinlilere aşı tedarik etmemesi, dünyadaki sağlık otoritelerinin dikkatlerini bölgeye çekmiş ve eleştirilere neden olmuştu.Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları, Filistinliler için aşının sağlanmasında sorumluluğun İsrail'de olduğunu kaydetmişti. İsrail ise bölgede yürürlükte olan anlaşmaların bu sorumluluğu içermediğini ileri sürmüş, Filistinli yerel otoritelerden de aşı konusunda bir talep gelmediğini savunmuştu.Koronavirüs salgını başladığından bu yana İsrail'de 640 bin vaka tespit edilirken 4 bin 700 kişi Covid-19 kaynaklı olarak yaşamını yitirdi. Batı Şeria ve Gazze bölgelerinde ise toplam 160 bin vaka ve 1833 ölüm kaydedildi.Ülkenin coğrafi avantajları, sağlık sisteminin yaptığı ön hazırlıklar ve Pfizer ile varılan tedarik anlaşmaları sayesinde İsrail dünyadaki aşı yarışında liderlik konumuna yerleşti. Ancak ülkedeki sıkı karantina önlemleri devam ediyor.KİMİN SORUMLULUĞU?Batı Şeria ve Gazze'deki aşılama programından kimin sorumlu olacağına dair bir uzlaşma yok.Bazıları, bir bölgeyi işgal eden gücün, ki bu durumda İsrail'in, kamu sağlığından sorumlu olması gerektiğini söyleyen Cenevre Sözleşmesi'ne dikkat çekiyor.Getty ImagesBazılarıysa, 1993'te İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında varılan Oslo Anlaşmaları'na işaret edip, Filistin Yönetimi'nin sorumlu olması gerektiğini belirtiyor.Ancak hukuki detaylar ne olursa olsun, İsrail hükümetinin Batı Şeria ve Gazze'de aşılama programı başlatmaması dünya kamuoyunda dikkatleri bölgeye çeken bir etik soruna neden oluyor. Kimi yorumcular ise Filistin Yönetimi'nin "zayıf görünmek istemedikleri için" yardım istemediği görüşünü savunuyor.Filistinli yetkililer, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yoksul ülkelerin aşıya erişimi için oluşturulan COVAX girişimi vasıtasıyla aşı tedarik etme arayışında.Getty Imagesİsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, aşılama noktasını ziyaret etti.Kudüs'teki Dünya Sağlık Örgütü yetkilisi Gerald Rockenschaub, Filistinlilere aşı dağıtımının 2021 ortalarını bulabileceğini belirtiyor.Bu durum, dünya genelinde aşıya erişim konusunda ortaya çıkan eşitsizlikleri temsil etmesinin yanı sıra, İsrail'in tek başına "salgından çıkma" hedefini de imkansız hale getirebilir.Batı Şeria'daki binlerce Filistinli Arap, İsrail'de ve Yahudi yerleşim yerlerinde çalışıyor. BBC Türkçe

Myanmar:Ülkenin lideri Aung San Suu Kyi ve iktidar partisi yöneticileri 'ordu tarafından gözaltına alındı'

Myanmar: Ülkenin lideri Aung San Suu Kyi ve iktidar partisi yöneticileri 'ordu tarafından gözaltına alındı' Myanmar lideri Aung San Suu Kyi ve iktidar partisinden diğer üst düzey isimlerin sabah erken saatlerde düzenlenen operasyonla gözaltına alındığı bildirildi. Getty ImagesMyanmar lideri Aung San Suu Kyi ve iktidar partisinden diğer üst düzey isimlerin sabah erken saatlerde düzenlenen operasyonla gözaltına alındığı bildirildi.Aung San Suu Kyi'nin partisi Ulusal Demokrasi Birliği (NLD) Sözcüsü Myo Nyunt'un Reuters haber ajansına yaptığı açıklamaya göre, ülkenin fiili lideri Suu Kyi, Devlet Başkanı Win Myint ve diğer üst düzey isimler gözaltına alındı.Operasyon, sivil hükümet ile ordu arasındaki gerilimin ve askeri darbe söylentilerinin ardından geldi.NLD, geçtiğimiz Kasım ayında hükümet kurmak için parlamentoda yeterli çoğunluğu sağlamış, ancak ordu seçimlerin hileli olduğunu savunarak hükümetin parlamentoyu toplamasının ertelenmesini istemişti.NLD Sözcüsü Nyunt, "Halkımıza aceleyle tepki vermemeleri ve yasaya uygun davranmaları çağrısını yapıyorum" dedi ve kendisinin de gözaltına alınmayı beklediğini ekledi.BBC Güneydoğu Asya Muhabiri Jonathan Head, başkent Nepido'da (Naypyitaw) ve Yangon'da askerlerin sokaklarda konuşlandığını aktardı.Başkent genelinde internet ve telefon hatlarının kesildiği, devlet televizyonunun yayınının durduğu bildirildi.Cumartesi günü Myanmar ordu kuvvetleri, askeri darbe söylentilerinin yayılması üzerine "anayasaya bağlı kalacakları" taahhüdünde bulunmuştu. BBC Türkçe

Pessoa'dan huzursuzluğun kitabı!

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Pessoa'dan huzursuzluğun kitabı! “Baştan beri sadece hayalci olmayı istedim. Yaşamaktan bahsedenleri yarım kulak dinledim. Olduğum yerde olmayana, asla olmadığım şeye ait oldum hep. Ne kadar değersiz olursa olsun, ben olmamak kaydıyla her şeyi şiirsel buldum. Ben bir tek hiçlik’i sevdim. Düşünü bile kuramayacaklarımı arzuladım sadece…” Böyle yazıyor Fernando Pessoa, ölümünden yıllar sonra ortaya çıkacak, Huzursuzluğun Kitabı’nı oluşturacak notlarından birine. Kendi kalın kabuğunda yaşamaktan yorulmuş bir adama dair yazınsal bir hezeyan niyetine… Kim bilir belki de yazdıklarının bir gün ortaya çıkacağını, yayımlanacağını düşünmeden öylesine… /Archive/2021/2/1/002725883-ic2.jpgMetinlerini hangi dürtüyle yazarsa yazsın kuşkusuz bugün Portekiz edebiyatı denince akla gelen ilk isimdir Fernando Pessoa (1888-1935). Bunda Pessoa’nın, deneme, roman, şiir, siyasi makale, tiyatro oyunu gibi edebiyatın pek çok dalında eserler vermesinin, Portekiz modernizminin kurucusu olmasının yanı sıra kendine özgü bir edebiyat adamı olmasının da etkisi vardır.Malum edebiyat, sanat dalları arasında icra edeni en fazla yalnızlaştıranıdır. Sinema, resim, müzik gibi öteki sanat dallarında, sanatçı eserini bitirene dek çeşitli insanlarla iletişim kurmak zorundayken, yazar için benzer bir durum söz konusu değildir. Yazar kısmı eserini bitirene dek sanatıyla tek başınadır, kimseyle fikir alışverişinde bulunma zorunluluğu yoktur. Edebiyatçıların çoğunlukla asosyal olmaları, yalnızlıktan haz almaları biraz da mesleki bir eğilimdir.İlk bakışta Pessoa, yalnızlığı seven yazarlardan biri gibi görünse de hayatını mercek altına alan metinleri incelediğimizde onda bu yalnızlığın daha radikal bir temsiline rastlarız. Onun yalnızlığı, dünyevi olan her şeyden elini eteğini çekmiş bir keşişin katı perhizine benzemektedir. Pessoa hayatta kalmak için yapmak zorunda kaldığı işler dışında bedenini bütünüyle kalemine amade eder. Yalnız kendi kabuğunun içinde yaşadığını, edebiyattan başka her şeyin ona dayanılmaz geldiğini yazılarında da sıkça belirtir.Pessoa her ne kadar kendini o kalın kabuğunun içine hapsetse de Kafka gibi eserlerinin insanlıktan gizli kalmasını istemez. Nitekim daha hayattayken eserlerinin bir bölümü dönemin hatırı sayılır edebiyat dergilerinde yayımlanır, edebiyat dünyasında enikonu ses getirir. Ancak gerçek anlamda üne kavuşması çok daha sonra, ölümünden, yazılarının bulunduğu sandığın ortaya çıkmasından, yazdığı metinlerin kitaplaştırılmasından sonra gerçekleşir./Archive/2021/2/1/002754211-ic1.jpgKİMLİK ARAYIŞIEdebiyatla bir şekilde ilişki kurabilen bizler biliriz ki, büyük bir yazarın bütün eserleri tek bir eserinin farklı türevlerinden ibarettir çoğunlukla. Proust’un meselesi bellek ve zamandır; Woolf’unki ise benlik ve zaman… Dostoyevski kafayı işlenen suçun kefaretine takmışken, Kafka ise yapıtlarının önemli bir bölümünü kişiye biçilen kefaretin sebebini bulmaya adamıştır. Bu minvalde Pessoa’nın edebiyatını yoğuran en önemli meselesinin kimlik arayışı olduğunu söyleyebiliriz. O, hayatını, benliğinin karanlık dehlizlerinde yaptığı yolculuğa adar. O yolculuk sırasında karşılaştığı kişiler ve olaylarla metinlerini inşa eder.Pessoa’nun kendi benliğinin karanlık dehlizlerinde karşılaştığı söz konusu kişilere gelince; bu kişiler, onun edebiyatında bazı eserlerinin yazarı veya şairi olarak tanımladığı bir tür “dış kimlik” olarak var olurlar. Pessoa’nın yarattığı bu kurmaca yazar kimlikler onun deyimiyle “kendi bedeninin içinde yaşayan, kimi zaman ona yabancıdan da yabancı olan” kişiliklerdir. Zira bu karakterlerin ne hayat anlayışları ne dini inançları ne sanata bakışları ne de kişilik yapıları birbirine benzer. Üstelik bu karakterler Pessoa’ya da benzemezler.Bir yazarın eserlerini, başka isimle yayımlatması, uzun süre gerçek ismi yerine bu kurmaca kimliği kullanması sık rastlanılan bir durumdur. Dünya edebiyat tarihi bunun emsalleriyle doludur. Ancak Pessoa’nın yönteminde olağandışı olan onun bu yazar kimlikleri bir mahlas olarak değil de gerçek kişilermişçesine ortaya çıkarması, bu kimliklere bir dünya kurması, onları farklı bir üslup ve edebi düsturla payelendirerek var etmesidir. Keza onun en tanınan kurmaca kişiliklerinden Alberto Caeiro, doğada kalabalıklardan kaçarak yaşayan barışçıl bir pagan çoban ve şairken, Alvaro de Campos coşkulu, asi, hırçın bir denizci şair, Richordo Reis ise mutluluk ve haz peşinde koşan bir şairdir./Archive/2021/2/1/002824150-ic4.jpgBERNARDO SOARESPessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı’nın yazarı olarak var ettiği Bernardo Soares ise, Pessoa’yla bazı ortak yanları olması sebebiyle bu yazar/şair kişiliklerden biraz daha farklıdır. Keza Soares de tıpkı yaratıcısı Pessoa gibi düşünceyi kutsar, hayata karışmadan kıyısından bakmayı daha evla bulur. Geçimini sağlayabilmek için bir gündüz işinde çalışır çalışmasına ancak o da tıpkı Pessoa gibi geceleri büyük bir adanmışlıkla zihnindekileri kaleme alan bir yazı üstadıdır.Pessoa’nın her satırından buram buram yükselen yalnızlık, tedirginlik, karamsarlık, yaşama karışmayı hor gören, düşünceyi kutsayan münzevilik ve varoluş sancıları Huzursuzluğun Kitabı’nda ayyuka çıkar. Soares gün ışığı altında sıradan yaşamının kisvesiyle örttüğü yaralarının kabuğunu geceleri kalemiyle kaldırır. Oradan akan ıstırap ve hüzün mürekkebine karışır. Keza şu satırlar bu hüznün kâğıdın üzerindeki küçümen bir ifadesidir:“Aynalarda gördüğüm suretim, hep ruhumun kollarına sığınırdı. Düşüncelerimde bile olduğum gibi var olabilirdim ancak: zayıf ve beli bükük biri.”Bugün artık edebiyat tarihinde hatırı sayılır bir yere sahip bir yazar olmasına rağmen, Pessoa’nın hâlâ hak ettiği ilgiyi göremediğini, edebiyatının hem akademisyenler hem de eleştirmenler tarafından daha fazla ele alınması gerektiğine inanıyorum.Bununla birlikte Pessoa’nın sandıktan çıkan notlarından, otobiyografik karalamalarından, günlük ve kimi kurmaca mektuplarından derlenerek Işık Ergüden’in değerli emeğiyle dilimize kazandırılan otobiyografik anlatı kategorisinde yer verebileceğimiz Pessoa Pessoa’yı Anlatıyor isimli kitap, sanatçıyı yakından tanımak isteyenler için şimdilik en önemli bir çalışma gibi görünüyor. Ergüden’in kitabın önsözünde belirttiği gibi bu çalışma, sanatçının ruh dünyasına ışık tuttuğu gibi, okurlara, yarattığı yazar kimlikler veya edebi-kurgusal kalkanlar olmaksızın Pessoa’nın sıra dışı kişiliğini tanıma olanağı veriyor.Huzursuzluğun Kitabı / Fernando Pessoa / Çeviren: Saadet Özen / Can Yayınları / 484 s.Pessoa Pessoa’yı Anlatıyor / Çeviren: Işık Ergüden / Sel Yayınları / 280 s. Merve Küçüksarp




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter