News - Haberler
‘Ben-ötekinin değil bizim hikâyemiz’
Türkçe Haberler En Son Başlıklar ‘Ben-ötekinin değil bizim hikâyemiz’ Annie Ernaux, “bütün görüntüler yok olup gidecek” diyerek başladığı Seneler’de, kendi kişisel tarihini günlük, not defteri, film, video, resim ve fotoğraf gibi malzemeler üzerinden, 2. Dünya Savaşı sonrası Fransa toplumsal ve siyasal tarihiyle harmanlayarak anlatıyor. Kitapta bu malzemelere dair görsellere yer vermeyen Ernaux, yapıtın kurgusuyla anlatının temel meselesini bütünleştiriyor. /Archive/2021/1/31/011023916-ic1.jpgAnnie Ernaux’nun 1966 yazında Annecy’de genç bir edebiyat öğretmeniyken aklına düşen ve kırk sene boyunca zihin dünyasını meşgul eden “düş”¹, “bir kadın varoluşu”² üzerine yazmaktır. 2008’de Gallimard tarafından Les Années (Seneler) başlığıyla somutlaşan bu düş Ernaux’nun yazınsal aidiyetlerini de simgeler.Ernaux, Seneler’in ana hatlarının zihninde belirdiği yıllarda, bugün “ruh kardeşi” olarak kabul edilen Virginia Woolf’un yoğun etkisi altında olduğunu kabul eder. İlginçtir ki Woolf’un 1937’de yayınlanan aynı başlığa sahip romanında bir ailenin 1880’den 1930’lu yılların sonuna kadar süren hikâyesi, dönemin iktisadi koşulları ve ahlaki normlarında yaşanan değişimlere paralel olarak ve kadınlar üzerinden anlatılır.Ernaux’nun Seneler’i ise neredeyse Woolf’un kaldığı yerden, yani 1940’ların başından başlar ve günümüze kadar gelir. Ne var ki Ernaux, bu iki yapıt arasındaki isim benzerliği için “basit bir rastlantı” 3 demekten öteye gitmeyecek ve yapıtlar arasındaki metinlerarası bağı itiraf etmeyecektir.HİBRİD EDEBİ METİNSeneler, 20. yüzyılın ikinci yarısında rastladığımız hibrid edebi metinler bağlamındadır. Bu çalışma Ernaux’nun oto-sosyobiyografi olarak tanımladığı yazım tarzında, daha önce deneyimlemediği bir anlatım şekline pencere açar:Önceki yapıtlarında birinci tekil şahıs anlatıcıyı kullanan Ernaux, burada, kendinden bahsederken kullandığı elle4 zamiriyle ikili bir etki yaratır. Öncelikle Ernaux’ya göre, anlatılarda alışılagelen erkek bakışı ancak bu kullanım ile aşılabilir5. Diğer yandan, bu kullanım kendi kişisel tarihini kişisellikten arındırır.Ernaux’nun, ait olduğu kuşağın toplumsal ve siyasal tarihini anlatmak için kullandığı nous6 ve on7 kişi zamirleri ise, kişisel ile kolektif ve politiği birbiri içinde eritir.Bu yöntem, bir dönem kendisinin de aktif parçası olduğu feminist hareketin meşhur sloganı olan “kişisel olan politiktir”e gönderme yapar görünmekledir. Ayrıca bu yöntemle, Seneler’in bir “kadın anlatısı” olmanın ötesine geçerek herkesi kapsayan bir anlatı halini aldığını gözlemleriz./Archive/2021/1/31/011058963-ic2.jpgİMGELERİN KULLANIMISeneler’in kurgu özgünlüğünün diğer bir kaynak noktası imgelerdir. Anlatıda dört tür imge dikkat çeker: görsel imgeler, bellek imgeleri, hayalet imgeler ve olay akışının sağlanmasında kullanılan imgeler.Yapıtta görsel imgeler çeşitlidir. Anlatıcının hayatındaki her yeni dönem, o dönemin özelliklerini taşıyan ve Ernaux’ya ait bir fotoğrafın anlatımıyla başlar.“Hayatın hızının bisiklet” olduğu, “gece kovalarının gübre olarak bahçeye boşaltıldığı” taşrada, yoklukla geçen çocukluk yıllarını ve “şehre inmek, hayal kurmak, kendini tatmin etmek ve beklemek”ten öteye gidemeyen ergenlik dönemini anlatırken fotoğrafların kullanımı ağırlıklıdır.Anlatıdaki hareketli görsel imgeler ise birbirine zıt işlevlere sahip gibidir. Anlatıda filmin kullanıldığı bölümde anlatıcı çocuklarıyla birliktedir ve çekim eşi tarafından gerçekleştirilir. İlginç olan, filmde bir hareketsizlik duygusunun hâkim olmasıdır. Anlatıcı kamera karşısında, “bir türlü çekilemeyen bir fotoğraf için poz veriyormuş gibi”dir.Diğer yandan, anlatıdaki kadının “doğal olamayacak kadar gecikmeli” olan gülüşü hem fotoğrafik bir etkiyi hem de anlatıcının o dönemki yaşamındaki durağanlığı akla getirir.GEÇMİŞ ZAMAN VE ‘BEN’LER!Video kaset görüntüsünün anlatıldığı bölümdeyse, anlatıcıyı konferans vermek üzere bir lisede görürüz. Ernaux, buradaki heyecanının film çekimindeki gerginliğinden apayrı olduğunu ve boşanıp yeni bir yaşam kurduğu o dönemde hayatına, bıraktığı yerden yeniden başladığını hissettiğini ifade eder.Bellek imgeleri ise anlatıcının geçmişe dönmesini sağlar. Fakat bu geçmiş zaman, aslında kendisi için geçmiş gibi değildir. Ernaux bunu şu şekilde ifade eder: “Yalnız olduğu zamanların görüntüleri düşüyor sık sık zihnine, şehrin yürüdüğü sokaklarında, oturduğu odalarda (…) kendini gözünün önüne getiriyor”. Bu ‘ben’lerin oralarda var olmaya devam ediyormuş gibi geldiğini söyler Ernaux.Anlatıcı için bellek imgeleri bazen bir çeşit gündüz düşü etkisi de yaratır. Sevgilisiyle sevişme sonrası uykuyla uyanıklık arasında ortaya çıkan bu anlar, anlatıcı üzerinde geçmişe dönüş ya da geçmişi yeniden yaşama hissi yaratır.Ernaux bu anlardaki hissini “palimpsest (eski zamanda üzerindeki yazı silinerek başka yazı yazılmış parşömen) hissi” olarak tanımlar:“Hayatın farklı anlarında hissediyor kendisini, birinden diğerine kayıp gidiyor. (…) Geçmişin ve şimdinin birbiriyle karışmadan üst üste bindiği ve bugüne kadar var olmuş bütün hallerinin bir çırpıda beliriverdiği bir zaman”. Onu bir çeşit “saflığa” sevk eden “bu his onu sözcüklerden (…) [ve] dilden uzağa, anıların olmadığı ilk yıllara, beşiğinin pembe sıcaklığına doğru çeker”./Archive/2021/1/31/011123025-kapakic3.jpgYAZMAK GERÇEĞE ULAŞMAKTIR!Anlatıda hayalet imgelerin kullanımı anlatıcının özellikle hayalinde canlandırmakta zorlandığı gelecek ile kurduğu ilişkilerde ortaya çıkar. “Yirmi yıl sonraki kadın bir fikir, bir hayalet. Asla o yaşa erişmeyecek” der geleceğini düşünürken.Olay akışının sağlanmasında kullanılan imgeler ise, anlatıcının hem kişisel hem de toplumsal olayları bir slayt gösterisinde akıyor gibi ifade etmesini sağlar. Burada görülen imge akışı süreklilik arz etse de her zaman birbiriyle bağlantılı değildir.Annie Ernaux için yazmak bir daha asla dahilinde “olamayacağımız zamandan bir şey kurtarmak” ve gerçeğe ulaşmaktır. Çünkü gerçek hiçbir zaman en baştan bize sunulmaz8.«Les Années», le livre d’une vie d’Annie Ernaux’ [«Seneler», Annie Ernaux’nun bir yaşam kitabı]. Le Monde, 7.2.2008.2 Bacholle-Boskovic, M. «Annie Ernaux: De la perte au corps glorieux» [“Annie Ernaux: kayıptan görkemli bedene”]. Presses universitaires de Rennes, 2011.3 «Les Années», a.g.e.4 Fransızcada “o” anlamına gelen dişil üçüncü tekil şahıs.5 Ferniot, C., Delaroche, P. «Entretien avec Annie Ernuax [Annie Ernaux ile röportaj]». L’Express: culture avec lire. 1.2.2008.6 Fransızcada “biz” anlamına gelen birinci çoğul şahıs.7 Fransızcada “biz” anlamında da kullanılan nötr üçüncü tekil şahıs.8 Rerolle, R. «Annie Ernaux. Entretien avec Raphaëlle Rérolle [Annie Ernaux. Raphaëlle Rérolle ile Röportaj]». Écrire, écrire, pourquoi? [Yazmak, yazmak, neden?]. Éditions de la Bibliothèque publique d’information, 2011.Seneler / Annie Ernaux / Can Yayınları / 232 s. / 2021. Çiçek DoğuVitrindekiler...
Vitrindekiler... Çeşitli alanlardan yeni, yetkin okuma önerileri... /Archive/2021/1/31/010252329-ic1.jpgŞiirler (Ataol Behramoğlu Seçkisi) / Orhan Veli / Cumhuriyet Kitapları / 160 s.Orhan Veli’nin de yaşamı sürüyor olsa şiiri nasıl yönelişler içinde olurdu, kestirebilmek kolay değil. Fakat 1949’da yayımlanan son kitabı Karşı’daki “Gün Olur”, “Sizin İçin”, “İstanbul’u Dinliyorum”, “Hürriyet’e Doğru”, “Galata Köprüsü”, “Pireli Şiir” vb. şiirleriyle kitaplarına girmeyen ya da ölümünde sonra yayımlanmış aynı yılların ürünü “Sucunun Türküsü”, “Dalga”, Kuyruklu Şiir/Cevap”, “Macera”, “Birdenbire”, “Gelirli Şiir”, “Delikli Şiir”, “Aşk Resmi Geçiti”, “Yaşamak” vb. şiirleri, onu yaşam-ölüm ikilemi ve toplumsal adaletsizlik sorunlarıyla konuşma dili arayışlarının giderek daha sıklıkla ilgilendirdiğini gösteriyor. Orhan Veli’nin unutulmaz şiirlerinden bir seçkiyi yayıma hazırlayan Ataol Behramoğlu; yine de şiirlerinin bütününde ağır basan şeyin, keder ya da mutluluk duygusunun, mizahın, içinde sert bir toplumsal eleştiri gizleyen bir düşünce ya da günlük yaşama ilişkin önemsiz sayılabilecek bir gözlemin, bazen bir dil oyununun, sıradan bir iç dökme ya da söyleşi rahatlığında ve sadeliğinde şiire yükselmesi olduğunu imliyor. Şiirler seçkisi, içselleştirdiği tüm duyguları ve bu duyguların yapıtlarına yansısıyla Orhan Veli’nin poetikasını yalın ve yetkin bir şekilde ortaya koyuyor./Archive/2021/1/31/010402703-ic2.jpgDersim Tarihi / Ali Kaya / Pervane Yayınları / 976 s.Ali Kaya; Dersim’in köken ve kültürü, Dersim tarihi, Osmanlı döneminde Dersim ve Cumhuriyet döneminde Tunceli’nin toplumsal yapısı üzerinde durduğu kitabında; hem çevrenin hem de merkezin bakış açılarını karşılıklı analiz ediyor. Resmi yazılar, raporlar ve belgeler; birinci ve ikinci elden tanıklıklar, yaşanmışlıklar; bölge ve olaylarla ilgili yazılmış edebi yapıtlar; yerli ve yabancı bilimsel çalışmalar, kitaplar, tebliğler; dönemin basınının Dersim’le ilgili haber ve yorumları gibi belge ve kaynaklara dayanarak kaleme alıyor./Archive/2021/1/31/010423390-ic3.jpgMevsimsiz Yazılar / Özdemir İnce / Eksik Parça Yay. / 320 s.“İnsan çıkmazda olduğu için şiirin de (bu bütün sanatları içine alacak biçimde genişletilebilir) çıkmazda olması, toplumsal gelişme ile sanatsal gelişme arasında “mutlak” bir koşutluk, bağımlılık olduğu anlamına gelmez mi? Oysa sanat ile toplum arasındaki ilişki “mutlak” değil “görece”dir. Tıpkı Marx’ın dediği gibi: “Bildiğimiz gibi sanatın en yüksek gelişmesinin belirli dönemleriyle ne genel toplum gelişmesinin ne de toplum örgütünün maddi temeliyle iskelet yapısının doğrudan doğruya bir bağlantısı yoktur.” Mevsimsiz Yazılar, edebiyatımızın kanonik yapısını ortaya çıkaran eleştirel denemelerden oluşuyor. Edebiyat düşüncesini var eden ortamın ne olduğuna ilişkin her dem dönülüp okunabilecek metinleri bir araya getiriyor Özdemir İnce bir döneme, dönemin yazınsal iklimine yaratılan edebi ürünlerin ekseninden bakarken, düşünsel arka planını da sorguluyor./Archive/2021/1/31/010437577-ic4.jpgHukuk, Özgürlük ve Ahlak / H. L. A. Hart / Çeviren: Erol Öz / Islık Yay. / 96 s.Yayımlandıktan yaklaşık 60 yıl sonra okuruyla yeniden buluşan Hukuk, Özgürlük ve Ahlak, bu üç bileşenin ilişkisine odaklanıyor. H. L. A. Hart, hukuk ile ahlak arasındaki ilişkiyi, ahlaka aykırı bulunan edimlerin cezaya tabi olup olmaması tartışmasını merkeze alarak inceliyor. Bu bakımdan “cinsel ahlak” alanını verimli bir tartışma sahası sayarak çağının ötesinde, cesur yönelimlerle tartışmayı sürdürüyor. Kitapta toplumların genel ahlak çerçevelerini "zorlayan" tercihler zaman zaman örnek vakalardan yola çıkılarak ele alınıyor. H. L. A. Hart’ın, kanun yapmanın “kolaylığı” ile kanunları değiştirmenin “zorluğu”nu özgürlük kavramını vurgulayarak irdeliyor./Archive/2021/1/31/010455124-ic5.jpgSon Kıta / Terry Pratchet / Çev.: Niran Elçi / Delidolu Yay. / 376 s.Sir Terry Pratchett'ın ünlü fantastik Diskdünya serisinin yeni kitabı Son Kıta, Avustralya'nın özgün coğrafyasını, tarihini ve kültürünü merkezine alan, zamanlararası bir yol hikâyesi. Dünya çapında 100 milyonun üzerinde satan serinin yirmi ikinci halkası olan roman, ''Sihirbazlar ve Kahramanlar'' alt serisinin de altıncı serüveni. Evrim, zamanda yolculuk, kabile kültleri, kadim mitler ve akılçelen gerçekler gibi kadim konuları incelikli bir mizah anlayışıyla kaleme alan yazar, Son Kıta ile Disk'in en sevilen “zoraki” kahramanı Rincewind'i de yeniden sahalara döndürüyor./Archive/2021/1/31/010505968-ic6.jpgSiyasal Gövde / Jean-Jacques Rousseau / Çev.: Tülin Ural / Can Yay. / 96 s.Rousseau’nun dört bölümden oluşan Toplum Sözleşmesi adlı eseri 1762’de yayımlandığında halk egemenliği ve genel irade ilkelerini gündeme getirerek yeni bir çığır açtı. Filozof, insanın özgür ve akıllı bir varlık olarak varoluşunu güvence altına alacak koşulları, onu türdeşlerinin zorbalığından koruyacak, bireyin doğal özgürlük kaybını daha yüksek bir özgürlük türüyle telafi edecek tedbirleri ünlü toplum sözleşmesi ve genel irade teorisiyle ortaya koydu. Siyasal Gövde yazarın bu ünlü eserinin, toplumun bir sözleşme yoluyla doğduğundan bahseden ilk bölümünü ve yürütme gücü olarak çeşitli yönetim biçimlerini ele alan üçüncü bölümünü kapsıyor. Rousseau’nun kuramı yazılmasının üzerinden iki yüz elli yıl geçmiş olmasına rağmen, güncel siyasal tartışmalarımıza ışık tutmaya devam ediyor./Archive/2021/1/31/010521389-ic7.jpgYakın İlişkilerde Şiddet ve İstismar / Cindy L. Miller - Perrin, Robin D. Perrin, Claire M. Renzetti / Çev.: Sena Gürdoğan / Apamer Yay. / 432 s.Yakın ilişkilerde şiddet ve istismar yazık ki, yeni doğmuş bebeklerden yaşlılara kadar her yaştan insanı etkileyen yaygın ve yıkıcı bir sorun. Kişiler arası şiddetin geleneksel alanları ve aile dışındaki yakın istismar biçimlerinin incelendiği kitap; yakın ilişkilerde istismar sorununu ele almak için uygun sosyal, yasal, politik ve kişisel yanıtlar için bir çağrıda bulunuyor. Yazarlar, mağdurlara nasıl davranılacağı ve gelecekteki yakın şiddetinin nasıl önleneceği konusundaki anlayışı geliştirmek amacıyla yakın ilişkilerde şiddete ve istismar karşısında oluşan profesyonel ve sosyal tepkiyi, gerçek şiddet olaylarına da atıfta bulunarak açıklayıcı ve duyarlı bir biçimde ele alıyor./Archive/2021/1/31/010619451-ic8.jpgDaima Susan / Sigrid Nunez / Çev.: Ayça Sabuncuoğlu / Epsilon Yay. / 104 s.Umut vadeden genç bir yazar olan Sigrid Nunez onunla tanıştığında Sontag tartışmalı denemeleri, keskin zekâsı ve sivri kişiliğiyle efsanevi bir figürdü. Sontag’ın asistanlığını yapan Nunez bir süre sonra yazarın oğlu David’le sevgili oldu ve üçü sıra dışı bir yakınlık kurarak aynı evde yaşamaya başladılar. Sontag, kültürel ve entelektüel tutkularıyla etrafındakilerde derin izler bırakan bir ustaydı. Kimi zaman çevresindekilere acı veren zorlu karakteri ve yazarlıkla ilgili öğrettikleriyle, başarılı bir romancı olacak Nunez’in üzerindeki etkisi de büyüktü. Sontag’ın ölümünden altı yıl sonra yayımlanan kitap, kalıplara sığmayan bir ruhun ve parlak bir zekânın açıksözlü bir portesini çiziyor./Archive/2021/1/31/010650545-ic9.jpgGece Günlüğü (1978-1984) / Jan Fabre / Çev.: Ayşe Meral / Doğan Kitap / 236 s.Jan Fabre dünyaca tanınan, çok yönlü bir sanatçı. Yazıyor, çiziyor, yaratıyor... Her yer onun için bir performans alanı: sokaklar, kafeler, barlar, otel odaları, tiyatro ve sinema salonları… İsyankâr ve sıra dışı. Büyük bir hayran kitlesi kadar, düşmanları da var. 1978’den itibaren, uykusuz geçen gecelerde düşüncelerini kaydediyor. 1978-1984 yılları arasında yazdığı notlarından oluşan bu ilk cilt; sistemle sorunu olan, asla pes etmeyen bir entelektüelin yapıtlarının yaratım sürecine tanıklık sunuyor. Sanatçı, tiyatrocu ve yazar olarak tanınan Jan Fabre’nin ünlü kitabı Gece Günlüğü, Türkiye’deki en kapsamlı sergisiyle eş zamanlı olarak yayımlanıyor./Archive/2021/1/31/010730825-ic10.jpgTürkiye’nin Bütün Ağaçları Ve Çalıları / Kolektif / Türkiye İş Bankası Kültür Yay. / 1368 s.Ağaç ve çalı türlerinden oluşan odunsu bitkiler sadece ormanların değil, yaşadığımız kentlerdeki yeşil alanların da hemen hemen tamamını oluşturur. Dendroloji’nin (Ağaçbilim) çalışma konusu olan ve farklı boylar, renkler ve şekillerdeki bu odunsu bitkiler her doğasever için merak uyandırıcıdır. Bu bitkilerin isimlerine, türlerine ve nerelerde bulunduklarına ilişkin bilgileri bulacağınız, tanımanızı kolaylaştıran anahtarların olduğu, renkli fotoğraflarla görselleştirilmiş 813 tür ile şimdiye kadar bu alanda yapılmış en kapsamlı çalışma niteliğinde. Kitap; TEMA Vakfı Kurucu Onursal Başkanı Sayın Hayrettin Karaca’nın “Bilgi paylaştıkça çoğalır” felsefesinden hareketle meraklı doğaseverlerin hizmetine sunuluyor./Archive/2021/1/31/010747512-ic11.jpgKronos / Witold Gombrowicz / Çev.: Neşe Taluy Yüce / Yapı Kredi Yay. / 280 s.Özgün yazınsal ve entelektüel kimliğiyle Polonya’nın en yıkıcı ve aykırı yazarı Witold Gombrowicz’in (1904-1969), başyapıtı kabul edilen ve devasa bir parşömene işlenmiş bir resmi andıran Günlük’ünü bütünleyen eksik parça Kronos, Lehçede ilk kez, yazarın ölümünden 44 yıl sonra yayımlanmıştı. Kronos, İkinci Dünya Savaşı başlamadan hemen önce Arjantin’e göç eden yazarın olgunlaşma çağı ile başlıyor. Sağlık sorunları, cinsel yaşamı, finansal meselelere ilgisi, yazınsal ün savaşımı ana izlekleri oluştururken, kafeler, başka coğrafyalar, iklimler, yazarlarla ve yayıncılarla ilişkiler, anlaşmalar, dostluklar, tartışmalar, polemikler, mevsimler, kitaplar, plaklarla tüm yaşamı kronolojik bir izlekte sunuluyor. Cumhuriyet Kitap EkiKaradeniz’e gömülen aydınlık
Karadeniz’e gömülen aydınlık Ahmet Kardam, Mustafa Suphi, Karanlıktan Aydınlığa adlı kitabında Karadeniz Katliamı’na bugüne kadar pek açılmamış bir pencereden bakıyor. Kitap, özellikle Türk solunun en önemli figürlerinden Mustafa Suphi’nin Bolşevik Partisi ile ilişkisi, Doğu sorunu ve ulusların kaderini tayin hakkı konularında ezber bozan satırlara yer veriyor. /Archive/2021/1/31/005903987-ic1-.jpg28/29 Ocak tarihi, Türkiye Komünist Partisi (TKP) kurucu lideri Mustafa Suphi ve 15 Yoldaşının emperyalizme de karşı verilen Kurtuluş Savaşına destek vermek için Anadolu’ya dönerken Karadeniz’de katledilmelerinin yıldönümü. Kısa bir süre önce yayınlanan Mustafa Suphi - Karanlıktan Aydınlığa isimli kitabın yazarı Ahmet Kardam’ın kendisi de TKP ve sonrasında Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nde siyaset yapmış; bu uğurda hem hapis yatmış hem de sürgün edilmiş birisi.Kitabın girişinde, “Yapabildiğimiz her yılın 28/29 Ocak’ında birtakım basmakalıp tarihsel açıklamalar eşliğinde ‘şanlı tarihimiz’ edebiyatıyla Suphi’yi ve 15 yoldaşını anmak ve bu vahşi katliamı örgütleyenleri lanetlemekten ibaret kalıyordu” diye yazan Kardam, Mustafa Suphi’nin Anadolu’ya dönerken asıl bel bağladığı Bolşevik Partisi ile Komünist Enternasyonal’in Karadeniz Katliamı karşısında “derin bir suskunluğa” gömülmüş olmasını kendi kuşağının TKP yöneticilerinin de açıklamadığını / açıklayamadığını vurguluyor.ENTERNASYONAL BELGELERİ...Kardam, kurucuları arasında yer aldığı Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV) arşivinde bulunan TKP’nin Komünist Enternasyonal’deki belgelerinden de yararlanarak o dönemin haberleri, Suphi’nin Yeni Dünya gazetesi de dahil bizzat kaleme aldığı makaleler ve raporları okuyup araştırınca, bugüne kadar gelmiş kimisi klişe bilgilerin ne kadar eksik ve bazılarının ne kadar dayanaksız olduğunu ileri sürüyor.Mustafa Suphi, Sovyet Rusya’sında 1918-1920 yıllarında özellikle Müslüman Komünistleri örgütlemek konusunda verdiği yoğun çabanın ardından Anadolu’ya geçmeye karar vermişti. Suphi Anadolu’ya dönüş kararıyla, burada sadece bağımsızlık mücadelesine katılmayı değil sosyalizme evrilme olanağı barındıran yerel meclislere (şuralara / Sovyetlere) dayalı, demokratik bir cumhuriyeti hedefliyordu.MUSTAFA KEMAL İLE İŞ BİRLİĞİ İDDİALARIKitaba göre Mustafa Suphi’nin Ankara’ya dönmeye çalışırken Mustafa Kemal ile iş birliği yaptığı ve ona güvendiği değerlendirmeleri dayanaksızdır. Suphi’nin Türkiye’ye dönüş kararı alırken bel bağladığı güvencenin Komünist Enternasyonal’in ikinci kongresinin kararları temelinde Bolşevik Partisi yönetiminden ve Sovyet Rusya’dan almayı umduğu destek olduğu anlaşılıyor. Peki, Mustafa Suphi neden yarı yolda bırakıldı? Karadeniz Katliamı karşısında neden suskunluğa gömüldüler?Kitaba göre Bolşevik Partisi, 1920’nin ikinci yarısında dışarıda Polonya yenilgisi, içeride ise iç savaşın son bulması ve Batı’dan beklenen Dünya Devrimi’nin en azından yakın gelecekte gerçekleşmeyeceğinin görülmesi karşısında, kapitalist dünyaya karşı izleye geldiği politikada stratejik bir değişikliğe gitti. Sovyet ekonomisi acilen canlandırılmayacak olursa Ekim Devrimi’nin ve Sovyet iktidarının yenilgisi kaçınılmazdı. Başka bir deyişle, bu konu bir ölüm kalım meselesiydi. İngiltere’yle imzalanan Ticaret Anlaşması ile bu anlaşmasının ayrılmaz bir parçası olan Türkiye ve İran ile imzalanan “Dostluk ve Kardeşlik” antlaşmalarının arka planında böyle stratejik bir politika değişikliği yatıyordu.İngiltere, Türkiye ve İran’da kendisi aleyhine propaganda ve örgütlenme yapılmamasını Sovyet desteğiyle garanti altına alırken, Sovyet Rusya da Türkiye ve İran’ın kendisine karşı sıçrama tahtası olarak kullanılmamasını garantiliyordu./Archive/2021/1/31/005920706-ic2-.jpgKARADENİZ KATLİAMI SUSKUNLUĞUBolşevik Partisi ve Komünist Enternasyonal, Karadeniz Katliamı karşısında suskun kaldıkları gibi Mustafa Suphi ve yoldaşlarına karşı karalama ve karartma kampanyası da yürütülür. “Türkiye’ye dönüş kararının yanlış olduğu, bu yanlış adımın Mustafa Suphi’nin maceracılığının eseri olduğu” şeklinde işlenen düşünce hem Sovyet Rusya’daki hem de Türkiye’deki TKP yönetimlerine ve kadrolarına hakim olmaya başlar.Bu arada, Mustafa Suphi ile Bolşevik Partisi arasındaki kırılma noktalarından birisi de Doğu sorunuydu. Ekim Devrimi’nden hemen sonra yayımlanan“Rusya Halklarının Hakları Bildirgesi”nde, Rusya halklarına, ayrılma ve bağımsız devlet kurma da dahil olmak üzere, kendi kaderlerini özürce tayin etme hakkına sahip olacakları vaat edilmişti. Zaman içinde Doğu’ya verilen vaatler tutulmadı.Suphi, “Yoldaş Lenin’in Doğu hakkındaki çağrısından taşan yüce ümit ve emelleri Asya’nın hudutsuz çöllerinde kaybolup gitti; çünkü [Bolşevik Partisi] Doğu’ya lâyık olan önemi vermedi…” sözleriyle sayısız eleştirisinden birisini yapıyordu.Ahmet Kardam kitabında, Mustafa Suphi için “ulusların kaderlerini tayin hakkını, ‘hür milletlerin hür ittihadı’ esasına dayalı ‘Federatif bir Cumhuriyet’ hedefi olarak tespit edip Türkiye Komünist Partisi’nin programına sokan liderdi” diyor ve O’nun bu yönünün belleklerden silinmesinin yarattığı tahribatın büyüklüğünden bahsediyor.Bolşevik Partisi’nin Doğu Sorunu ve ulusların kaderini tayini hakkındaki politika değişiminin Kafkasya, Orta Asya ve hatta Kürt bölgesinin kaderini değiştirdiğini ve sorunların katmerlenerek büyümesine yol açtığını söylemek ise yanlış olmaz./Archive/2021/1/31/005934331-ic3-.jpgKATLEDİLMESEYDİ NELER DEĞİŞİRDİ?Son olarak, Mustafa Suphi katledilmeyip Anadolu’ya dönebilseydi neler değişirdi, onun kitaptaki yanıtına yer verelim:“…Katledilmeyip Ankara’ya ulaşabilseydi ve Bolşevik Partisi’nin, Rusya’nın desteğini alabilseydi, anti-komünizm (Türkiye’de) daha baştan ‘devlet politikası’ haline gelmeyebilir, komünizm yasallığa sahip olabilir, her türlü demokrat/ilerici muhalefetin ‘komünizm’ suçlamasıyla bastırılması mümkün olmayabilirdi. Suphi’nin kaybıyla Türkiye, henüz çok dar olsa bile, Birinci Meclis’teki muhalefet yelpazesini genişletme imkânını, demokrasiyi, çoğulculuğu kaybetti…”AHMET KARDAM: 1945’te İstanbul’da doğdu. Tarsus Amerikan Koleji’nden sonra ODTÜ’de ekonomi okudu. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinde sürgüne gitti. Çevirmenlik, redaktörlük, yayıncılık ve Politika gazetesi genel yayın yönetmeni yardımcılığı yaptı. TKP ve ile onun yerine kurulan Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nde Merkez Komitesi üyeliği yaptı. Kutlu ve Sargın’ın ardından 1989’da Türkiye’ye döndü, 1991’e kadar hapis yattı. Çeviri ve makaleleri dışında kaleme aldığı kitaplar: CHP Nedir Ne Değildir? (1976), Türkiye’de Siyasi Kutuplaşmalar ve Seçmen Davranışları (Sezgin Tüzün’le birlikte, 1998), Eğrisi Doğrusu (Ayşe Dicleli ile birlikte, 2005), Mevlâna: Hamdım, Piştim, Yandım (2007), Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan: Direniş ve İsyan Yılları (2011), Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan: Sürgün Yılları (2013).Karanlıktan Aydınlığa / Mustafa Suphi / İletişim Yayınları / 408 s. / 2020. Gül AtmacaSahi, ev neresi?
Sahi, ev neresi? Misafir, Saklı Bahçeler Haritası, Unutma Beni Apartmanı, Rüyalar Anlatılmaz, Dokunmadan ve Unutma Dersleri adlı romanlarıyla okurlarına keyifli olduğu kadar derin bir okuma deneyimi sunan Nermin Yıldırım’ın yeni romanı Ev, iki kelimeden oluşan şu yalın sorunun yanıtını arıyor: Ev neresi? /Archive/2021/1/31/005647301-kapakic.jpgFotoğraf: VEDAT ARIKNermin Yıldırım’ın yeni romanı Ev’de; uzun bir yolculuğa çıkarken yanına sadece temel ihtiyaçlarını alan, fakat medetsiz bir geçmişi ve hiç durmayan zihnini de beraberinde taşıyan Seher için yolun kendisinden çok, gittikçe ağırlaşan bu yükü sırtlamak zorlaşıyor.Kendisini evinde hissedemeyenlerin, evinden zorla koparılanların, sobanın başındaki minderi sürekli değişenlerin yıllar süren sorgulamasını sonlandırma arzusunu imliyor Ev.Hepimiz için “ev” olgusunun dönüşüp derinleştiği ve pandemi sürecinde daha fazla yüzleşme fırsatı yakaladığımız “yuva-aitlik-benlik” kavramlarını sorgulama zorunluluğu, Seher için oldukça erken yaşlarda başlıyor. Geçmişiyle ve kendisiyle baş etmek için EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) psikoterapisi için bir terapistten yardım alıyor.Derken Seher’in önce arkadaşı Ogo, sonrasında Şerbet’le çıktıkları yolculuk; Portekiz’in Porto şehrinden başlayıp İspanya’nın Santiago de Compostela’sına uzanırken, Camino de Santiago güzergâhı üzerinden gerçek bir hac rotası çiziyor. Dini, spiritüel, kültürel ya da sportif pek çok nedenle yürünen bu kadim yol mistik bir kimlik de taşıyor; soyu Katolik Kilisesi’nden de önceye, Şamanlara ve hatta paganlara dayanıyor.Verilmiş bir sözle başlayan bu yolculukla Seher, bedeniyle de temas etmeye başlıyor. Acıyan ayakları, ağrıyan bacakları, yanan gözleri, uykusuzluğu, yol üstü lokantaları, gece konaklanan mekânların kokusu, doğanın ritmi ve beş duyuyla edinilen izlenimler yol boyunca fiziki çileyle birleşiyor.Maddi dünya ile duygu dünyası arasındaki aktarımlar, okuru bir yandan Camino de Santiago yolunda Seher, Ogo, Şerbet ve diğer karakterlerle menzile doğru yol aldırırken; yerinde geri dönüşlerle Seher’in benliğinin merkezine seyahate de son sayfaya kadar merakla eşlik ettiriyor.Kilometreleri gösteren her tabelada, rotayı işaretleyen oklarda; yola birlikte revan olunsa ve yan yana durulsa bile, hiç kimsenin aslında aynı yolu yürümediğini, yaramızı ne kadar saklarsak saklayalım incindiğimiz yerden yürüdükçe daha çok acıyacağımızı ve bazen iyiliklerin karşılıksız yapılabileceğini işaret ediyor.Ev romanında “toplum-aile-bellek-aidiyet” ilişkisine bir kez daha derinlemesine odaklanan Nermin Yıldırım, Seher’in iç dünyası üzerinden okuruyla güvenli bir bağ kuruyor.Benliğindeki karanlığa bir hac yolculuğundaki gibi sabırla yürüyebilenlerin, o karanlıkla yüzleşip içine dalabilenlerin, alacakaranlıktaki cılız ışığa bakabilenlerin kurabileceği içten bir bağ: Bazen içten dışa, bazen dıştan içe, lakin çokça kendinden yine kendine…Roman her sayfasında şu soruyu sorduruyor: “Sahi, evim neresi?”Ev / Nermin Yıldırım / Hep Kitap / 456 s. Fatma AktaşJapon dilinin ilahı!
Japon dilinin ilahı! Modern Japon Edebiyatının Doğuşu ve Shiga Naoya’da, Japon edebiyatının ustalarından Naoya’nın yazarın öykülerinden bir derleme yapan Oğuz Baykara, hem yazarın yaşamı hem de onu inşa eden kültürel geçmiş ve modern Japon edebiyatının doğuşu hakkında yetkin bir çalışmaya imza atıyor. /Archive/2021/1/31/005240554-ic1.jpgKapılarını yüzyıllarca dünyaya kapalı tutan Japonya'nın ticari ilişkiler yoluyla dışa açılması toplumun genelini, kültürünü ve dilini de etkiledi.Eşzamanlı yaşanan dil devrimi ve çeviri faaliyeti sayesinde Batı edebiyatıyla tanışan Japon yazarlar farklı akımların etkilerini eserlerinde yansıttı.Bu geçiş döneminde dünyaya gelen Shiga Naoya’nın öyküleri de yaşanan değişimin birer aynası. Sade fakat eşsiz şiirsel anlatımı ve üstün gerçekçiliğiyle kısa zamanda ün kazanan Shiga, edebiyat çevrelerince “Japon dilinin ilahı” ve “Japon öykü sanatının piri” ilan edilir./Archive/2021/1/31/005302866-ic2.jpgÖyküyü yürekte biriken korku, üzüntü, kızgınlık, pişmanlık gibi yoğun duygulardan çıkış olarak gören Shiga için yazmak, ruhsal arınma anlamına gelir.Parlak yeteneğine karşın Shiga’nın amacı öyküyü bir araç olarak kullanarak ruhsal olgunluğu tamamlamak, evrensel aydınlanmaya ulaşabilmekti. Belki de bu ayrıksılığı nedeniyle “Japon edebiyatının anavatanı” olarak anılır.Modern Japon Edebiyatının Doğuşu ve Shiga Naoya’da yazarın öykülerinden bir derleme yapan Oğuz Baykara, hem yazarın yaşamı hem de onu inşa eden kültürel geçmiş ve modern Japon edebiyatının doğuşu hakkında yetkin bir çalışmaya imza atıyor.Modern Japon Edebiyatının Doğuşu ve Shiga Naoya / Oğuz Baykara / Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi / 332 s. Cumhuriyet Kitap Eki‘Disleksi ile BaşaÇıkma Rehberi’
‘Disleksi ile Başa Çıkma Rehberi’ Disleksi, dünya nüfusunun en az onda birini etkileyen en yaygın öğrenme güçlüklerinden biri. Amerika’nın tanınmış çocuk hekimi ve disleksi uzmanı Dr. Sally Shaywitz’in Disleksi ile Başa Çıkma Rehberi, öğrencilerin ve yetişkinlerin hayatını derinden etkileyen bu okuma problemini tanımlamak, anlamak ve aşmak için uygulamalı bir yol haritası sunuyor. Okuma güçlüğünün sıkı bir çalışma ve doğru yardım ile aşılabilir bir problem olduğunu gösteriyor. Bütünüyle bilimsel araştırmalara ve vaka deneyimlerine dayanan kitap; ebeveynler, eğitimciler ve disleksiyle karşı karşıya olan herkes için teknik detaylara boğmayan, incelikli ve pratik bir kaynak. /Archive/2021/1/31/004719713-kapak-ic1.jpgDisleksi, dünya nüfusunun en az onda birini etkileyen en yaygın öğrenme güçlüklerinden biri.Albert Einstein, Agatha Christie, Thomas Edison, Wolfgang Amadeus Mozart, Leonardo Da Vinci, Wright Kardeşler, Pablo Picasso, Stephen Hawking, Dwight D. Eisenhower, Winston Churchill, Walt Disney, John Lennon, Sylvester Stallone, Tom Cruise gibi dünyaca ünlü ve başarılı pek çok ismin de dislektik olduğu biliniyor./Archive/2021/1/31/004736213-ic2.jpgAmerika’nın tanınmış çocuk hekimi ve disleksi uzmanlarından Dr. Sally Shaywitz’in yalın dille kaleme aldığı Disleksi ile Başa Çıkma Rehberi, öğrencilerin ve yetişkinlerin hayatını derinden etkileyen bu okuma problemini tanımlamak, anlamak ve aşmak için uygulamalı bir yol haritası sunuyor.Disleksi ile Başa Çıkma Rehberi, kolay okunan ve bilimsel açıdan yetkin bir kitap. Ebeveynler, eğitimciler ve disleksiyle karşı karşıya olan herkes için teknik detaylara boğmayan, incelikli ve pratik bir kaynak.Bütünüyle bilimsel araştırmalara ve vaka deneyimlerine dayanan kitap, okuma güçlüğünün sıkı bir çalışma ve doğru yardım ile aşılabilir bir problem olduğunu gösteriyor./Archive/2021/1/31/004751166-ic3-.jpgShaywitz’in öncü eserinde aşağıdaki soruların ve çok daha fazlasının yanıtını bulacaksınız:- Disleksi nedir ve niçin bazı yetenekli ve zeki insanlar okuma güçlüğü yaşar?- Disleksi tanısını okulöncesi yaşta, okul çağında, genç yetişkinlerde ve yetişkinlerde nasıl koymak gerekir?- Okul seçiminde nelere dikkat edilmelidir?- Çocuğunuzun öğretmeniyle nasıl daha verimli bir işbirliği kurabilirsiniz?- Hangi alıştırmalar beynin okumayla ilgili bölümünü geliştirir?- Çocuğunuzun okuma özgüveni kazanabilmesi için neler yapabilirsiniz?- Dislektiklerin güçlü yanları nelerdir, nasıl harekete geçirilmelidir?- Ünlü ve başarılı dislektiklerin yaşam öyküleri bize ne anlatıyor?Disleksi ile Başa Çıkma Rehberi / Sally Shaywitz / Çeviren: Özge Yılmaz / Epsilon Yayınevi / 440 s. Cumhuriyet Kitap EkiMarmaris'te heyelan, yolu trafiğe kapattı
Marmaris'te heyelan, yolu trafiğe kapattı Muğla’nın Marmaris ilçesinde, sağanağın ardından yumuşayan zeminden kopan kaya ve toprak parçaları, karayoluna yığıldı. Marmaris-Muğla karayolunun 7. kilometresinde geliş yönünde trafiği kapatan heyelanda yaralanan olmadı. Gün boyu etkili olan sağanak, Marmaris - Muğla karayolunun 7'nci kilometresinde, Taşhan Mevkii’nde saat 22.15 sıralarında heyelana neden oldu. Yağmurun yumuşattığı toprak ve kaya parçaları karayoluna yığıldı. Şans eseri karayolundan kimsenin geçmemesi olası facianın önüne geçti. Devriye gezen Marmaris İlçe Bölge Trafik Amirliği ekipleri heyelanı fark ederek özel bir şirketin dozer ve kepçelerini bölgeye çağırdı, karayolları ekiplerine bilgi verdi. Ekipler, yolun Marmaris ilçesine geliş yönünü trafiğe kapattı. Sokağa çıkma kısıtlamasından muaf ticari araçlar 3 kilometreyi bulan uzun araç konvoyu oluşturdu. Karayolları ve bir firmaya ait iş makineleri yolu toprak ve kaya parçalarından temizledi. Bir saat süren temizleme çalışması sonrası karayolu tek şeritten kontrollü olarak trafiğe açıldı. DHABeşiktaşGüven Yalçın'ıkiralıyor
Beşiktaş Güven Yalçın'ı kiralıyor Ara transfer döneminde Everton'dan eski oyuncusu Cenk Tosun'u sezon sonuna kadar kiralayan Beşiktaş, diğer yandan oyuncularına gelen teklifleri de değerlendiriyor. Ara transfer döneminde Everton'dan eski oyuncusu Cenk Tosun'u sezon sonuna kadar kiralayan Beşiktaş, diğer yandan oyuncularına gelen teklifleri de değerlendiriyor.Siyah beyazlılar, genç santrfor Güven Yalçın'ı daha fazla süre alması için kiralamaya karar verdi. 22 yaşındaki oyuncuya İtalya Serie B ekiplerinden Lecce'nin resmi teklifinin olduğu öğrenildi. Kulüplerin anlaşması halinde, Güven sezonun geri kalan kısmını İtalya'da geçirecek.Güven Yalçın'a Portekiz liginden de tekliflerin olduğu belirtildi. DHA“Arabayıbıraktığınız alan yol girişidir”notu yazan yurttaşa gözaltı
“Arabayı bıraktığınız alan yol girişidir” notu yazan yurttaşa gözaltı Yanlış yere park edilmiş olan bir aracın camına, “Arabayı bıraktığınız alan yol girişidir, bilgilerinize” şeklinde not bırakan Tekniker Süleyman Uysal isimli yurttaş gözaltına alındı. Söz konusu aracın bir yargı mensubuna ait olduğu öne sürüldü. Ordu Ünye’de yaşayan 46 yaşındaki Uysal, yanlış alana park edilen aracın camına “Arabayı bıraktığınız alan yol girişidir, bilgilerinize” şeklinde not bıraktı. Notu bıraktıktan sonra Uysal, evinde gözaltına alındı. Emniyete götürülme sebebinin bıkraktığı not olduğu ve Uysal'a buna ilişkin sorular sorulduğu öğrenildi.Söz konusu aracın bir yargı mensubuna ait olduğu iddia edildi. Oda TV’de yer alan iddiaya göre; aracındaki notu gören yargı mensubu, kamera kayıtlarını inceletip, Süleyman Uysal’a ulaştı. Ünye Emniyet Müdürlüğü'nde tutulan Süleyman Uysal'ın yarın Savcılığa sevk edileceği öğrenildi. cumhuriyet.com.trCenk Tosun: "Yeniden tarih yazmaya hazır mıyız?"
Cenk Tosun: "Yeniden tarih yazmaya hazır mıyız?" Beşiktaş’ın Everton’dan sezon sonuna kadar kiraladığı eski oyuncusu Cenk Tosun, sosyal medya hesabından, siyah-beyazlı kulübün bir paylaşımını alıntıladı. /Archive/2021/1/30/234129159-cenk-tosundan-besiktas-paylasimi_1.jpgBeşiktaş’ın Everton’dan sezon sonuna kadar kiraladığı eski oyuncusu Cenk Tosun, sosyal medya hesabından, siyah-beyazlı kulübün bir paylaşımını alıntılayarak, "Yeniden tarih yazmaya hazır mıyız?" diye yazdı.Beşiktaş’ın yeniden kadrosuna kattığı golcü oyuncu Cenk Tosun, sosyal medya hesabından transferle ilgili bir paylaşım yaptı. 2018 yılında siyah-beyazlı kulübün resmi hesabından paylaşılmış bir fotoğrafını alıntılayan Tosun, "Yeniden tarih yazmaya hazır mıyız?" notunu düştü. İHAKemal Kılıçdaroğlu'ndan yaşamınıyitiren Cahit Kayra için mesaj
Kemal Kılıçdaroğlu'ndan yaşamını yitiren Cahit Kayra için mesaj CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Kayra'nın yaşamını yitirmesinden dolayı derin üzüntü duyduğunu belirterek, "Ömer Cahit Kayra’ya Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum" dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Kayra'nın yaşamını yitirmesinden dolayı derin üzüntü duyduğunu belirterek, "Ömer Cahit Kayra’ya Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum" dedi.CHP'nin 15'inci dönem Ankara milletvekillerinden ve eski bakan Cahit Kayra'nın vefatı üzerine CHP lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden mesaj paylaştı. Kılıçdaroğlu, mesajında Kayra'nın ailesine başsağlığı ve sabır dileklerini iletti. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun mesajı şöyle: "Eski Bakanlarımızdan, değerli bürokrat, siyaset ve devlet adamı Ömer Cahit Kayra’nın vefatından dolayı derin üzüntü duydum. Ömer Cahit Kayra’ya Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum." cumhuriyet.com.tr