Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Saturday, 01.11.2025, 11:47 AM (GMT)

News - Haberler

Ankara’da yaptırım senaryoları

Ankara’da yaptırım senaryoları figure > Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında Libya’ya giden bir Türk gemisinin Irini operasyonu kapsamında aranmasıyla birlikte Doğu Akdeniz konusunda gerilim yükselirken Ankara, 10-11 Aralık’ta yapılacak AB Liderler Zirvesi’nden Türkiye’ye yönelik olası yaptırımları tartışıyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, AB’nin Türkiye ile müzakereleri ya da Gümrük Birliği’ni askıya alması gibi seçeneklerin düşük olasılık olduğunu belirtti. Diğer yandan AB’nin Türkiye’ye yaptığı mali yardımları tamamen askıya alabileceğini, sondaj çalışmalarına dahil olan bürokratlara seyahat yasağı getirilebileceğine işaret etti.Türkiye-AB ilişkilerindeki gerilimin 10-11 Aralık’taki AB zirvesine nasıl yansıyacağı tartışılmaya devam ediyor. Daha önce Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin, Türkiye’ye yönelik yaptırım çağrılarına karşı çıkan Almanya’nın zirvedeki tavrının etkili olacağı belirtiliyor.AB zirvesinde Türkiye’ye yönelik bir yaptırım gelip gelmeyeceği önceki gün TBMM Dışişleri Komisyonu toplantısında da konuşuldu. Muhalefet milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Kaymakçı, “AB’nin alabileceği çeşitli kararlar var. Müzakereleri resmen sonlandırması: Böyle bir şeyin yapılabileceğine inanmıyorum. Bu, nitelikli oyçokluğu getiriyor. O noktaya gelir mi? Tahmin etmiyorum. Müzakerelerin resmen askıya alınması: Bu da kolay bir karar değil. Bu karar alınabilir belki ama alınsa dahi bunun bence çok olumsuz bir etkisi olmaz. Zaten müzakereler şu anda, maalesef, durma noktasına getirildi AB tarafından. Dolayısıyla, ben bunun bir etkisinin olacağını düşünmüyorum. Bu yönde bir karar çıkabilir mi? Sanmıyorum” dedi."KİMSE 8 MİLYAR AVRO’YU KOLAY KOLAY GÖMMEZ"Kaymakçı, zirvede Türkiye’ye verilen mali yardımların tamamen askıya alınması seçeneğinin gündeme gelebileceğini kaydetti. “Mali yardımlarda geçen dönemde de kesinti yapmışlardı. Bunda da kesinti yapabilirler veya tamamen askıya alabilirler. Bu da Türkiye’yi çok olumsuz etkilemez ama tabii, Türkiye-AB diyaloğunu, sivil toplum kuruluşlarımızı, parlamenter diyaloğu, öğrencilerimizi, değişim programlarını olumsuz etkileyebilir” ifadesini kullandı. Kaymakçı, “Onun dışında, sondaj çalışmalarına dahil olan üst düzey bürokratlarımıza seyahat yasağı getirilebilir yani getirilebilecek şeylerden bir tanesi de bu” diye konuştu.Türkiye’nin Brüksel’le temaslarının sürdüğünü söyleyen Kaymakçı, “Belki önümüzdeki bir iki hafta içerisinde ön açıcı bir formül bulunabilir zirveye kadar diye düşünüyorum” görüşünü dile getirdi. Kaymakçı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tüm ülkelerin katılımıyla bir konferans toplanması önerisi olduğunu da anımsattı. “Bence burada çıkış yolu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz konferansı önerisine cevap verilmesi. Bunun, tabii, bir çözüm olacağına inanmıyoruz ama en azından ortamı yumuşatsın ve Kıbrıs Türklerinin de içinde olduğu bir Doğu Akdeniz konferansında özellikle Kıbrıs Adası’ndaki enerji, hidrokarbon konusu ve gelir paylaşımı konusu da yavaş yavaş ele alınsın çünkü, bildiğiniz gibi, Doğu Akdeniz Boru Hattı Projesi de Türkiye’siz ve Kıbrıs Türkleri olmadan gerçekleştirilebilecek bir proje değil, yani hiç kimse denizin altına 8 milyar Avroyu kolay kolay gömmez” ifadesini kullandı.  Hüseyin Hayatsever

Cumhuriyet GençYazın sizlerle

Cumhuriyet Genç Yazın sizlerle figure > Cumhuriyet'in gençler için, gençlerle beraber hazırladığı "Cumhuriyet Genç Yazın" okurlarımızla buluştu. TÜRKİYE’DE GENÇLİK VE GELECEKARTUN DAYIOĞLUBaşkent Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine MühendisliğiKoronavirüs salgınının tüm dünyada etkisini devam ettirdiği günlerde ülkemizde eğitimin uzaktan mı yüz yüze mi olacağı, gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Televizyonlarda örgün eğitimin önemi üzerinde durulurken uzaktan yapılan eğitimin öğrenciler üzerinde yapacağı olumsuz etkilerden söz ediliyor. Peki, sizce bir toplumun geleceği olan eğitimin ülkemizdeki tek sorunu yüz yüze yapılamaması mıdır?Çağdaş eğitimin, çocuk yaşta başlayarak insanlara gerekli bilgi ve beceriyi kazandırmanın yanında, onları bağımsız düşünme düzeyine çıkararak topluma faydalı yurttaşlar yetiştirmeyi hedeflediğini söylersek yanılmış olmayız. Ancak Türkiye’de uzun yıllar sonra gelinen noktada eğitimin, gençleri bilimsel bilgiyle donatarak, onların edindikleri bilginin analizini ve sentezini yapmasıyla düşünme gücünü artırmasını hedeflediğini söylemek oldukça zor. Durum böyle olunca Türk eğitim devriminin temel önceliği olan, gençlere bilim ile yaratıcılık kazandırarak onları topluma faydalı bireyler haline getirme düşüncesinden uzun yıllar sonucunda tamamen uzaklaşıldığını söyleyebiliriz.Ezberciliğin kölesi haline getirilmiş eğitim sistemimiz, testlere indirgenmiş, doğruluğu tartışılır müfredat programlarının içindeki bilgilerin belirli bir süre içinde yanıtlanmasından ibarettir. Böylece gençler, küçük yaşlarda stres, baskı ve akranlarıyla bireysel bir yarışın içine itilmekte. Bu yarışın içinde bencilleşen kuşakların toplumun değil kendisinin çıkarları için yaşaması hedeflenmektedir.Türkiye’nin koşullarından ortaya çıkan Köy Enstitülerinin aydınlanmacı, bağımsızlıkçı, ulusal düşünce yapısıyla üreten nesil yaratma çabalarının çok geride kaldığı açık bir şekilde görülmektedir. Şoven ve işbirlikçi politikalar sonucunda eğitim laiklikten tamamen saptırılmış, düşünmeyen, üretmeyen, kindar ve dindar nesiller yetiştirmeyi hedefleyen bir hale getirilmiştir. Bu durum üzücü olmanın yanında, bir toplumun geleceğini temelden etkilediğinden Cumhuriyet devrimine karşı yapılan ihanetin izlerini taşımaktadır. Bu çabalar bilinçlidir ve amaç, düşünen, irdeleyen, sorgulayan, eleştiren ve böylece üreten gençliğin yetiştirilmemesidir.Ezberci ve gerici yöntemlerİlköğretim ve ortaöğretimdeki çözülmeler, özerkliğini kaybetmiş üniversitelerin de bilimsellikten uzaklaşmasına, ezberci ve gerici yöntemlerin akademide egemen olmasına sebep olmuştur. Üniversitelerde siyaset, özgür düşünce, eleştiri yasaklanmış, ancak yandaş olmak serbest, hatta çoğu durumda zorunlu hale getirilmiştir. Peki, Türkiye’de eğitim bilinen ellerle yok edilirken bu eğitimin birinci tarafı olan gençler bu sistemden payını nasıl almaktadır?Yüz binlerce üniversiteli işsizin bulunduğu, dört gençten birinin işsiz olduğu, verimsiz üniversite tarlasına dönen ülkemizde birçok üniversite mezunu mesleğiyle alakasız işlerde asgari ücret karşılığında çalışma zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Ülkeyi yönetenlerin bu konuya bakışı bellidir, her konuda olduğu gibi bilimsellikten uzaktır. Üç çocuk, o da yetmez beş çocuk nidaları atarlar. Ama geleceklerini garanti edemedikleri milyonlarca gence nitelikli eğitimi nasıl verebileceklerini, Türkiye şartlarında ailelerin kendi çocuklarının doğru gelişimi için yeterli bütçeyi ayırıp ayırmayacağını hiç düşünmezler ya da düşünmek işlerine gelmez. Düşünün ki burada söz konusu olan toplumda hak ettiği yere gelemeyen, çağdaş, bilimsel, laik bir eğitim alamayan, dünya gerçeklerinden kopuk, tek mücadelesi hayata tutunmaya çalışmak olan Türkiye’nin geleceği milyonlardır. Bu durum gelecek için çok korkutucudur.Kuşakları anlama, onları tanımlama isteklilerinin, kuşakları bekleyen gerçek gelecek için de kafa yormaları gerekmekte. Çünkü bu temel sorunlar çözülmediği takdirde hangi kuşağın ne istediğinin ve nasıl düşündüğünün bir anlamı kalmayacak.Çözüm, kendi hırsları ve çıkarları için değil, ülke ve insan onuru için çalışan, sosyal devlet anlayışını gerçek anlamıyla uygulayacak genç kadroların bir an önce öne çıkarak çağdaş bir geleceğin temellerini atabilmesindedir.OYUNAlptekin Dayı Türk-Alman Üniversitesi  Hukuk Fakültesibizsaatler kurarakbükemediğimiz eli öptükmor kisveleribilemediğimize örttükbizseveriz yolumuzu uzatmayıbelli değil mi o destandan:“zirvesi vaat edilen tepelerieritmeyi seçtik.”yenilerini ürettikfabrikat tepelerişimdi merd-i kıptî gibimerdivenler dikerizfark etmedenher an, yirmi dört saat ve 29 Şubatyalanlar söylerizdürbünden gördüğümüzünkokusunu almakcümlesini duyduğumuzunhuyunu anlamakköpeklerle konuşmakşiirler okumakformüller yazmakyöntemimizdirpastiş şiarlar uğruna!doğrudan uzakdaha da uzağa!ANADOLU EFELERİÖ. TALUY KOÇMUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER FAKÜLTESİÇakır gözlüdür efeleri Anadolu’nunEge’nin mavisi Akdeniz’in tuzlu kokusu duyulurGümüş pullu balıklar oynaşırGeniş kanatlı vahşi martılar uçarAnadolu toprağı gibidir elleri ayaklarıBozkır çakıllarının sert sesiVe kayın ağaçlarının sağlamlığı duyumsanır dokundukçaBereketli ve üretkendirVe kömür madenleri kadar derin…Yeryüzünde poyraz gibidir Anadolu EfeleriKaradeniz’in koyu yeşil hırçınlığınaVe Marmara’nın sessiz gürültüsüne sahiptirKâh sıcak eser yürek gibiKâh buza keser ansızın…Anadolu’nun kendidir Anadolu Efeleri….Gövdeleri sağlamVe yüzleri kararlı…KALBİN  İKİ YÜZÜKazım ÖzatakVan Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü  Tarih Bölümü Yakınçağ Anabilim Dalı Yüksek LisansGereksiz savaşlara olmadık uçurumlara sürüklüyordu beni, düşündükçe hayalimde gezindikçe Songül’le yaşadığım bu aşk macerası ve dünyadan kopuk yaşıyordum, dalıp gidiyordum sebepsizce. Bazen ruhum sanki bedenimden çıkıp gidiyordu başka âlemlere, farklı dünyalara kaptırıyordum kendimi. Bir yanım hırçın dalgalar gibiydi, bir yanımsa durgun deniz gibiydi ve hafif hafif vuruyordu derin mi derin sahilime yaşadıklarım.Songül’e olan hislerim, duygularım hep bana kalbimin iki yüzünü yaşattı. Karışıktı işte hayatım gibi yaşadıklarım da dilimden, gönlümden dökülenler de kalemime yansıyanlar da karmakarışık bir puzzle gibiydi. Çözülmeliydi, düzelmeliydi, yola koyulmalıydı bendeki her şey. Bu satırları, hikâyemi yazarken bazen hüzünlü, kederli ve kalbi kırıktım, bazen de mutlu huzurlu yaşıyor gibiydim. Ama kalemimden kâğıda dökülenler hep olmasını istediklerim ve olmamasını arzu ettiklerimden çok hayalini kurduğum ve o tasarladığım dünyayı yaşamak için yaşıyordum kendimde.Gece benimle yürüyordu, önce hissettiklerimi yazdım, şiirler de arkadaşlık etti, gecenin sessizliğini bozan yaprak hışırtıları ise sözcükleri fısıldıyordu kulaklarıma adeta. Hiç saate bakmadım kaç diye, başımı gömmüştüm bilgisayara tuşların sesi bölüyordu bazen halimi. Bazen de tamamen kaptırıyordum kendimi yazılanlara, içimden akıp gelenlere ve uzun bir süre doğrulmayınca sırtımın ağrısından fark ediyordum, anlıyordum biraz ara diye. Sele kapılmış, ona teslim olmuş bir dere kadar karışıktım, buğuluydum, kirliydim. İçimde neler sürükleniyordu bir ben bilirim, bir de kalemim. Bunu yazınca daha iyi anladığımı itiraf etmeliyim. Zordu her şeyi tekrar yaşamakGözümü kapatmıştım etrafa. Kim ne der, ne anlar; yargılanır mıyım, beraat mı edilirim bu yaşadıklarımdan yazdıklarımdan dolayı bilmiyorum, umurumda olduğunu da sanmıyorum. Hiç çekinmedim. Bir kâtip gibi her şeye şahit kalbimin hem savcılığına hem da hâkimliğine kulak verdim. Yazmak zorundaydım, yargısız infaz edemezdim ki gönlümü, cezasını kesip ömür boyu yaşantımın demir parmaklıkları arasına tıkayayım onu. Her şeyi bilmeye hakkı var hayatın, belki içimdeki sızıyı tam anlayamaz ama hükmü o verecek en sonunda. Yolumu o çizecek, kalk haydi yeni bir dünyaya ulaşıp merhaba demelisin diye biletimi başka hayatlara kesecektir. Keşke hep güzel şeyleri dileyip yazdığım, hissettiğim duygularım hatta yaşadıklarım gerçek olsaydı da hayata hiç eksi bir sıfır başlamasaydım. Zordu her şeyi tekrar yaşamak, ama ne yalan söyleyeyim, yazarak rahatladım da biraz işte.YAŞAM VE ÖLÜMAZAD KIZILKAYA İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mühendislik FakültesiYaşamımızdaki en önemli şey aslında ölüm… Kimsenin o anın gelmesini istemediği, sanki yokmuşçasına yaşadığı kaçınılmaz gerçek...Kimisi bir dava uğruna düşüyor toprağa, kimisi bir küçük bisiklet hayali için. Kimisi ölümü kurtuluş sanıp ardında kalanların üzülmemesini istiyor, kimisi de serinlemek için girdiği suda gözlerini yumuyor dünyaya…Ne kadar farklı nedenler ama hepsinin ortak dokunduğu yaşamlar var. Ölen hissetmiyor geriye ne bıraktığını, peki yaşayandan ne götürüyorlar giderken? Ölenler, yaşayanlardan götürdüklerini nerede saklıyor?İnsanoğluna verilmiş en güzel hediye gerçekten unutmak. Zaman geçtikçe toprağa gömülenler unutuluyor kim olursa olsun. İsterse bir lider, isterse bir kimsesiz, zaman içinde yok oluyor. O kişiler sadece sevdiklerinin aklında canlanıveriyor bir gece ansızın...Yaşam bu, kaybettiklerinle yapmak istediklerin geliyor gözünün önüne. Daha çok ağlıyorsun, neler yapardın diye düşünüyorsun sevdiğinle, sonra bu acıyla uyuyakalıyorsun veya yaşam seni başka şeylere itiyor. Bu döngü içinde yaşamın devam ediyor. Belki de bu yüzden hayatta kalanlarla vakit geçirmeyi bu kadar istiyor insan, olur ya bir gün onlar da giderse diye. Gerçi gitmek için ölmeye gerek yok, bazen hayattayken de gidiyor sevdiklerin. Aslında bu daha acı. Kiminle, nerede, mutlu mu? Onlarca soru var aklında cevabını bilmediğin. Bu da seni uçuruma sürüklüyor. Ölüler öyle mi? En azından toprak olduğu yeri biliyorsun, bir gün onları görmeye gidip içini dökeceksin. Çünkü biliyorsun ki onlar o sırları kimseye anlatmaz. O yüzden en güvenilir dostlar toprağın altında çürüyor ama bir gün yaşadığımız saatler bitecek ve orada buluşacağız bir daha ayrılmamak üzere...KARANTİNA GÜNLERİ Elif Kaynak Gümüşgöze Ortaokulu 8. sınıfKaç saat oldu günleri saymayı bırakalıKaç sefer oldu tarihi takvimden silmeye çalışmaktan bıkalı...Ne zaman gelecek bugünlerin son sayfası Demir attı mı bizi güzel günlere taşıyacak geminin kaptanı Kim biliyor ki ölümden daha iyi can sıkıntısı Şiire sığınmaktan başka çare kalmadı.Keşkeler uçuşuyor havada İnsanlar şimdi anlıyor yaşamanın tek çaresi doğada.Bakalım son “keşkeyi” kim diyecekHer gün doğmaya devam eden güneş, yarın neler getirecek? cumhuriyet.com.tr

‘Asgari’beklenti yüksek

‘Asgari’ beklenti yüksek figure > Bir yandan ekonomik kriz diğer yandan salgının yarattığı gelir kayıpları nedeniyle zam beklentisinin yükseldiği yeni asgari ücret için Türk-İş istediği rakamın işaretini verdi. Araştırmasında bekâr bir çalışanın aylık yaşam maliyetini 3 bin 74 TL olarak hesaplayan Türk-İş’in, asgari ücret talebinin de bu olması bekleniyor. Bu rakam 750 liralık zam anlamına geliyor. Gelecek yılın asgari ücreti aralık ayında yapılacak 4 toplantıda belirleniyor. Tarafların bir araya geleceği ilk toplantı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda 4 Aralık’ta yapılacak. Daha sonra yapılacak iki toplantının adresi ise Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ve işverenlerin temsilcisi olan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) olacak. Bakanlıkta yapılacak son toplantı ile de yeni asgari ücret açıklanacak. Son toplantının aralık ayının son haftasında düzenlenmesi bekleniyor. Asgari ücreti belirleyen 15 üyeden oluşan komisyonda 5 işveren, 5 işçi, 5 de kamu temsilcisi bulunuyor. Komisyonda işçileri Türk-İş temsil ediyor. Türk-İş heyetinin başkanlığını Genel Eğitim Sekreteri, TEKSİF Başkanı Nazmi Irgat yapacak. Türk-İş, talep edeceği rakam konusunda şimdilik bir değerlendirmede bulunmuyor. Ancak Türk-İş heyetinin temel aldığı rakamın ipuçları, konfederasyonun yaptığı açlık-yoksulluk sınırı araştırmasında. Bu araştırmanın içerisinde bekâr bir çalışanın aylık yaşam maliyeti de yer alıyor. Son araştırmaya göre bekâr bir çalışanın aylık yaşam maliyeti tutarı 3 bin 74 lira olarak açıklandı. Türk-İş’in bunun altında bir rakam talep etmesi kendisi ile de çelişeceği için beklenmiyor. Halen asgari ücret 2 bin 324 lira. Mevcut asgari ücret ile Türk-İş’in hesapladığı rakam arasında 750 lira fark bulunuyor. Başka bir ifadeyle Türk-İş’in rakamına ulaşılabilmesi için hükümetin asgari ücrete yüzde 30’un üzerinde zam yapması gerekiyor. GEÇEN YIL YÜZDE 15 ARTMIŞTI2019 yılında 2 bin 20 lira olan asgari ücret geçen yılın sonundaki görüşmelerde yüzde 15.03 artırılarak 2 bin 324 liraya çıkarılmış, 304 lira artış yapılmıştı. Hükümet, artışta “İşçiyi enflasyona ezdirmedik” tezini savunduğu için genellikle enflasyon hedeflemesini dikkate alıyor. Hükümetin “Orta Vadeli Programı”nda enflasyon beklentisi bu yıl için yüzde 10.5, gelecek yıl için ise yüzde 8. Bu rakamların tutması da beklenmiyor. Merkez Bankası da son enflasyon raporunda bu yıl için beklentiyi yüzde 12.1’e, gelecek yıl için de yüzde 9.4’e yükseltmişti. Hükümet eğer Merkez Bankası’nın bu yıl için hedeflediği enflasyona göre artış yaparsa asgari ücret sadece 281.2 lira zamlanacak. OVP’deki bu yılın enflasyon hedefine göre artış olursa asgari ücret 244 lira, OVP’deki 2021 hedefine göre artış olursa da asgari ücret sadece 186 lira zamlanmış olacak. Bu rakamları işçi tarafının kabul etmesi ise mümkün değil. Bu nedenle asgari ücret rakamının bu yıl da yine işçinin muhalefetine rağmen işveren ve hükümetin anlaşması ile açıklanması bekleniyor.  Mustafa Çakır

EyÅŸiir, Nobel misin, deÄŸil misin?

Ey şiir, Nobel misin, değil misin? figure > Edebiyat dünyamıza bu yıl şiire giden ‘Nobel Edebiyat Ödülü’nü sorduk. Bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü açıklandığında tüm dünyada hem çok tartışıldı hem de yeterince tartışılamadı diyebiliriz. Şiire, kadına gitmiş olması tartışma konusu olabilirken yine şiire ve ABD’li şair Louise Glück’e verilmiş olması hakkında konuşulmasına pek olanak tanımadı. Şiir, roman kadar kolay alımlanıp malzeme sağlamıyor hem de desteklenmiyor, Glück ise başka dillere pek çevrilmemiş bir şair çünkü. Türkçeye ise Güven Turan tarafından yıllar önce bir seçki kitap ile kazandırıldı, onun da ödül açıklandığında baskısı yoktu. İngilizce bilen okurlar dışında pek bilinmeyen bir şair Glück sonuç olarak. Yine de başta şiir çevremiz olmak üzere edebiyat atmosferimizde rüzgârlar esmedi değil. Biz de başta şairler olmak üzere edebiyata hizmet veren isimlerimize soralım istedik:- Bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü şiire, kadına, itirafçı şiirle de bağları olan lirik bir şaire, Louise Glück’e verildi. Romanın, anlatımcı şiirin albenisi, Margaret Atwood gibi güçlü imzaların bilinirliği bir yana bırakılarak. Ne dersiniz, ezber mi bozuldu ya da şiire yaklaşımda yeni bir tasarım mı önerildi? Ya da hiçbiri?"DYLAN İLE EZBER BOZULDU"/Archive/2020/11/27/234610806-alev-bulut-kulturmaxrnk.jpg- Alev Bulut (Çevirmen, İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi): Ezber Bob Dylan ile bozulmuştu bir ölçüde, bir şair-şarkı sözü yazarına verilecekse Leonard Cohen olurdu diye hayıflanmıştım, eşik geçildi, ifade türleri ve biçemlerinde özgürce dolaşabiliyor artık ödül. Şiire yaklaşımda yeni tasarım da işin hediyesi sanki."İNANAMADIM"/Archive/2020/11/27/234627556-arife-kalender-kulturmaxrnk.jpg- Arife Kalender (Şair): Haberi sosyal medya ile öğrendim, inanamadım. “Bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü Louise Glück’e verildi”. Bir şair kadına... Hayal gibi görünse de dünyanın tersine dönmeye başladığını; cinsiyetçi, dinci, ırkçı eğilimlerin son bulacağını düşünerek bir an umutlandım. Bu elbette sonuçta bir ödül ama yüzyıllardır zorlanan bir değişimin de sonucuydu. Kadın erkek eşitliği, daha ötesi emeğin ve niteliğin cinsiyetsiz ödüllendirilmesi... Bence bu durum “kadın”ı gereğinden çok yüceltme ve kayırma değil, sanatın önyargısız değerlendirilmesidir. "SÖZÜN GÜCÜ..."/Archive/2020/11/27/234700400-elif-akkaya-kulturmaxrnk.jpg Elif Akkaya (Tekin Yayınevi Genel Yayın Koordinatörü): Yazarın/şairin anlattıklarının bize bir duygu aktarması, dokunması, sözün gücüne bağlıdır. Şiir ise sözün en güçlü halidir. Romanda, öyküde olduğu gibi her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmaz şiir. Birazını da okuyan anlayacaktır, okurun ferasetine güvenilerek yazılmıştır. Bu yüzden de çok güçlü olmak durumundadır. Zorluğu ve güzelliği de buradadır... Nobel edebiyat ödüllerinin son birkaç yılda şairlere (biri şarkı sözü de olsa) verilmesi, insanlığın sözün gücüne hâlâ güvendiğini gösteriyor. Sözün, hem de damıtılmış sözün yani şiirin öne çıkarılması olarak değerlendiriyorum bu durumu. "YENİ BİR ÇAĞ"/Archive/2020/11/27/234716525-gulseli-inal-kulturmaxrnk.jpg- Gülseli İnal (Şair): “Şiir ve Şair Kadın”: Bu tanım kapitalist/ataerkil düzenin kabul edebileceği bir olgu hiç olmadı, bu yüzden erkek egemenler şair kadınlarla hep savaştılar, aşağıladılar, dışladılar. Ancak şimdi kapitalizmin dayanaklarından ataerkil düzen yıkılıyor, kapitalizm çöküyor, erkek egemenler tükendikleri, savundukları değerler tükendiği için kadınları öldürüyor. Ve yeni bir çağ geldi, geliyor. Adaletin, eşitliğin, paylaşımın, erotizmin yaşanacağı bir çağ. Nobel Edebiyat Ödülü toplumların nabzına göre ödül verir. Siyasi bir edebiyat ödülüdür. Dünyanın gizli efendilerinin şaşalı ödülü Nobel ve komitesi, 21. yüzyılın yaklaşan yüksek değerlerini, dişi değerlerin yükselişini fark ettikleri için bu yıl ödül, Amerikalı bir kadın şaire verildi. Yoksa Louise Glück şiirlerine hayran oldukları için değil. "HİÇBİRİ"/Archive/2020/11/27/234731243-guven-turan-kulturmaxrnk.jpg- Güven Turan (Şair, çevirmen): Sorunuza “hiçbiri” diye yanıt vermek geçiyor içimden. Doğru, son yıllarda Nobel edebiyat tartışmaları çok arttı ve edebiyat bağlamının dışına da taştı. Bunda elbette Nobel seçici kurulunun aldığı kararların “bu seçimler edebiyat dışı” kuşkusunu uyandırmasının payı vardı... Gene de örneğin Glück’ün ödül alışı bence iyi şairler içinde bir iyi şaire verilen doğru bir ödüldür; tıpkı birkaç sene önce İngiliz romancı Ishigura’nın alışı da bence hiç de fena olmayan bir seçimdi. "KADINLAR MERCEK ALTINDA"/Archive/2020/11/27/234753806-ilknur-ozdemir-kulturmaxrnk.jpg- İlknur Özdemir (SİA Kitap Genel Yayın Yönetmeni): Louise Glück’ün bazı şiirlerini orijinal dilinden okumuş ve çok beğenmiştim. Onun gibi etkileyici yazan başka şair yok mu? Var tabii, ama bence özelliği anlaşılır, yalın, lirik yazması, duyguların derinliğine inebilmesi. Her sene Nobel-toto oynanır ve hiçbir zaman tutmaz. Bana kalırsa şiire yaklaşımda yeni bir tasarımdan çok farklılık arıyorlar. Son sekiz yılın dördünde ödülü kadınlar almış. Daha eskiye gittiğimizde kadınların sayısı epeyce az. Buna bakarak kadın edebiyatçıları daha fazla mercek altına aldıkları düşünülebilir."ŞİİR KAZANACAK"/Archive/2020/11/27/234821524-levent-karatas-kulturmaxrnk.jpg- Levent Karataş (Şair): 2020 ve nihayet Nobel’i şiir aldı. Daha önce de almıştı. Şair Louise Glück’ün ödülü almasına annem almış kadar sevindim. Fakat şiirin dünyada dolaşacağı ya da dünyalının gündemi olacağı, entelektüel okurun onu başucu yapacağı konusunda hiçbir fikre sahip değilim. Nobel Akademisi’nin ve gelişik bir monarşinin şiire ödül vermesi önemli değildir demiyorum. Evrenin katı gerçekliğiyle denilebilir ki evet: Şiir direnirse kazanacak!"EN ÖZELLERİNDEN"/Archive/2020/11/27/234837258-nihat-ozdal-kulturmaxrnk.jpg- Nihat Özdal (Şair): Glück, yeni başlangıçların sürekli devam ettiği bir şiiri yazıyor, başlangıçlara tekrar dönen bir şiir: “mutluyduk bir zamanlar, anılarımız yoktu”, “tekrar dönme eğilimine saplanan”, “tekrar kalkmaya davranan”, “yeniden başlatabilirdik yolculuğu” diyen, yaşayan en özel şairlerinden.  Nurduran Duman

‘Masumlar’,‘Yaralı’ve‘Yabancı’ydı

‘Masumlar’, ‘Yaralı’ ve ‘Yabancı’ydı figure > 10. kez düzenlenen Suç ve Ceza Festivali’nin ödülleri ‘Yara’ ve ‘Yabancı’ya gitti, Çekya’nın Oscar adayı ‘Şarlatan’ ve ‘Almanca Dersi’ ise festivalde öne çıkan filmlerdi. Herkese ve her zaman adalet gerçeğini hatırlatmak amacı ile her yıl bir başka başlık altında yapılan festival, bu yıl “Ben Masumum” teması altında ilk kez çevrimiçi düzenlendi./Archive/2020/11/28/000454327-suc3-kulturmaxrnk.jpgSeçki içerisinde yer alan filmlerden kendimize göre yaptığımız listeye girenler aynıydı ama birinci farklıydı. İranlı yönetmen Nader Saeivar’ın “Yabancı” filmi, Altın Terazi Uzun Metraj Film En İyi Film Ödülü’nü kazandı. İranlı yönetmen, Türkçe konuşmaya çalışarak teşekkürlerini sundu. Her zaman güvendiğim, dünyada değerler ve toprak kavramlarını algılayış biçimleri ile hâlâ üniversite öğrencisi olan gençlerimizin oluşturduğu öğrenci jürisi, Byambasuren Davaa’nın yönetmenliğini yaptığı “Dünyanın Damarları” filmine, Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması Ödülü verdi.Kısa metrajda ise çevrimiçi bağlantıda -bu filmi yaraları bir türlü kapanmayanlara ve “Cumartesi Anneleri”ne- hediye eden Onur Güler’in yönetmenliğini yaptığı “Yara” filmi, Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması En İyi Film Ödülü’nü kazandı.Kısa film Altın Terazi Jüri Özel Ödülü, Mustafa Kemal Altıner’in yönetmenliğini yaptığı “İnsiyak” filmine gitti. Belgesel olarak dikkatimi çeken filmlerden biri, iki sanatçı kadının çektiği, “Barış ve Güven” için yola çıkan ve Türkiye’de ölümüyle sonuçlanan 2020 yapımı “Barış Gelini: Pippa Bacca” hazindi. Onlar “Başkalarına güvenirseniz sadece iyi şeyler alırsınız. Bu yolculuk bunu kanıtlamak için bir performanstır” diye öngörüyorlardı.‘ŞARLATAN’ VE ‘ALMANCA DERSİ!’Gelelim dikkatimizi çeken iki filme: Çekya’nın bu yılki Oscar temsilcisi olan ve festivalin onur ödülü sahibi Polonyalı yönetmen Agnieszka Holland imzalı, Polonya sinemasının derinliğini tarihsel süreçte sentezi ile sunan “Şarlatan”, ilginç bir filmdi. Ve “Ben Masumum” başlığı altında hem onu doğrulayan hem niteliksel derinlikte ve tarihin Nazi döneminde bir mikro çalışma ile adeta bir ailenin travmatik gerçekliğini sere serpe gün yüzüne sunabilen, sinematografik açıdan da olağanüstü bir film olan yönetmenliğini Christian Schwochow’un yaptığı (2019) “Almanca Dersi”.İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Almanya. Kuzey Almanya’da küçük bir köyde büyüyen, sonra tutuklu gençlerin evinde yaşamak zorunda kalan Siggi Jepsen’a öğretmen, “Görev Sevinci” üzerine bir makale yazmasını ister. Yazamaz. Yazması aslında filmin başlamasıdır. Film onun yazmaları ile şekillenir. Küçük bir köyde hem yetkili hem kendisini tamamen görevine adayan bir polis memuru babası Jens Ole Jepsen’e ilişkin anılarını yazar. Savaş sırasında babası, çocukluk arkadaşı ekspresyonist sanatçı Max Ludwig Nansen’e, Ulusal Sosyalistler tarafından zorla getirilen resim yasağını uygulamak zorunda kalır. Henüz 11 yaşındaki Siggi’den ispiyonculuk yapmasını isteyen ama aynı zamanda sevdiği insan olan sanatçı Nansen yardım isteyince işler karışır. İki yetişkin arasındaki olaylardan “Uyum mu yoksa direnç mi” sorusu, Siggi için belirleyici ve yaşamsal bir mesele halini alır. Ve böylelikle sanat ve ölüm arasında, yer yer dispozofobiye (kompulsif biriktirme hastalığına) doğru ölü fareler, iskeletler ve de askerlerden çalınmış tablolar aynı kefede yer alacaktır. cumhuriyet.com.tr

Prof. Dr. HalukÖzener: 7.2’den fazla enerji birikti

Prof. Dr. Haluk Özener: 7.2’den fazla enerji birikti figure > TBMM Genel Kurulu’nda, depreme karşı alınabilecek önlemlerin ve depremlerin zararlarının en aza indirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonuna ilgili kurumlar bilgi verdi. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Özener sunumunda, “Küçük depremlerin büyük depremlerin enerjisini aldığı” yönündeki yorumların teoride doğru ancak pratikte mümkün olmadığını söyledi. “Bu coğrafyada 7 ile 7.9 arasında ortalama her altı buçuk yılda bir deprem meydana geliyor” diyen Özener, Türkiye’deki 7 büyüklüğündeki son depremin 2011’de Van’da olduğunu vurguladı. Özener, “İstatistiğin üzerindeyiz. Felaket senaryosu olarak çizmiyorum ama şu anda dokuzuncu senedeyiz” diye konuştu.KAP NE ZAMAN DOLACAK?Depremin büyüklüğünden çok depreme ne kadar hazırlıklı olunduğunun önemini vurgulayan Özener, yılda 300 bin ya da 500 bin konut dönüştürme hedefleri açıklandığını anımsatarak “Süper hedefler ama bu hedeflerin peşinde koşup bunları gerçekleştirmemiz lazım. Yılda 500 bin bile olsa on beş sene gerekiyor tüm Türkiye için. İnşallah deprem bizi o kadar bekler” dedi. Marmara’da olması beklenen depreme ilişkin ise Özener, “7’nin üzerinde deprem zaten olacak. Bugün, yaptığımız hesaplamalarla 7.2’nin üzerinde enerji birikmiş durumda. Ne kadar su aktığını biliyoruz ama kabın ne zaman dolacağını bilmiyoruz” dedi.  Sefa Uyar

14 köye içme suyu sağlanan barajın yanıbaşında altın sondajına başlandı:‘Yeter artık, bir durun!’

14 köye içme suyu sağlanan barajın yanı başında altın sondajına başlandı: ‘Yeter artık, bir durun!’ figure > TÜMAD Madencilik AŞ Ayvacık’ın 14 köyüne su sağlayan kanyakların üstünde altın madeni sondajına başladı. TÜMAD Madencilik AŞ’nin altın madeni sondajına başladığı alanın çok yakınında Ayvacık’ın içme suyunu sağlayan Ayvacık Barajı ve Akçin Göleti bulunuyor. Akçin Göleti’nden de çok sayıda köyün tarım alanı sulanıyor. Sondaja tepki gösteren Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Süheyla Doğan, “Covid pandemisinin nedeni zaten ormansızlaşma ve yaban hayatına müdahale. Bizi daha ne kadar ormansızlaştıracaksınız? Daha kaç pandemiye sebep olacaksınız? Kuraklık var, susuzluk var, iklim krizi var! Siz bilmiyor musunuz? Size ne var ki, krizlerin yükünü yoksul halk çekiyor ne de olsa. Yeter artık, durun!.. Bir durun!” dedi.Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Süheyla Doğan, TÜMAD Madencilik AŞ’nin Çanakkale Ayvacık’ın yanı sıra Lapseki ve Burhaniye-İvrindi’de de altın madeni sondajı çalışması yaptığını söyledi. Doğan, “Tokat-Erbaa’da Verusa, Taşova’da Uğur Barlık, Niksar’da Eczacıbaşı, Amasya’da Koza Madencilik, Pozitif AŞ ve daha yüzlerce şirkete ruhsat veren bakanlık, bir dön bak yaptığına. Ne yaylalar kalıyor ne meralar ne ormanlar ne su kaynakları. Memleketin yüzde 70’i maden alanı oldu sayenizde” dedi. HİÇ Mİ İNSAF YOK!Doğan özetle şöyle konuştu: “Hiç mi insafınız yok! Bu ne para hırsı, bu ne doymazlık, bu ne açgözlülük? Bu firmalara ruhsat veren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı! Sana sesleniyorum: Pandemi koşullarında 766 maden alanını ihale ettiniz, her gün yeni alanları ihaleye çıkarıyorsunuz. Her gün yeni ruhsatlar veriyorsunuz! Ayıp artık. Hiç mi vicdanınız yok? Ey Çevre ve Şehircilik Bakanı! Sana da sesleniyorum: Pandemi koşullarında ÇED süreçleri başlatıyorsunuz. Halkın katılımı toplantıları yapıyorsunuz. O kadar itiraz dilekçesi verdiğimiz halde Cengiz Holding’e halkın katılımı toplantısı yaptırmaya kalktınız ve ortalık birbirine girdi! O ortamda acaba kaç kişi Covid kaptı!”  Cemil Ciğerim

Deprem siyasi rekabet alanıdeğil

Deprem siyasi rekabet alanı değil figure > CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’u ziyaret etti. Yaklaşık 45 dakika süren görüşmenin ana gündemini deprem konusu oluşturdu. Torun görüşmede, Kurum’a CHP’nin depremle ilgili kanun teklifleri ile İstanbul ve İzmir Büyükşehir belediyelerinin deprem konusunda hazırladığı çalışma raporlarını iletti.Torun, görüşmeyle ilgili yaptığı açıklamada, “Bilindiği üzere, ülkemizin yüzde 66’sı, 1. ve 2. derece deprem kuşağında yer almaktadır. Türkiye deprem tehdidi altındaki bir ülkedir, siyaset kurumu bu gerçekle bir an önce yüzleşmeli, gereken adımları ciddiyetle atmalı. Deprem bir siyasi rekabet alanı değildir. Şehirlerimizi deprem riskine karşı hazırlamak siyaset kurumunun kaçamayacağı bir sorumluluktur. Bu konuda, yerel yönetimlerle merkezi hükümetin işbirliği bir tercih değil hayati bir zorunluluktur” dedi.DÜZENLEME İHTİYACI VARDepreme hazırlığın Türkiye’nin birinci önceliği olması gerektiğini ifade eden Torun, “Tüm yerel yönetimlerimizle birlikte üzerimize düşeni yapmaya hazırız. İktidar adım atmadan, belediyelerin yapacakları sınırlıdır. Depreme hazırlık sürecinin etkili bir şekilde yürütülmesi için öncelikli olarak çözüm odaklı yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır” diye konuştu. Bakan Kurum’la depreme hazırlık konusunda atılması gereken adımlara ilişkin görüş ve önerileri paylaştıklarını belirten Torun, “CHP olarak görüşümüz şudur: Hiçbir proje, insanımızın canını korumaktan daha önemli değildir” diye konuştu. Mahmut Lıcalı

Doğa harikasıIstrancalar’da maden ocağıskandalı: Madene sınır yok

Doğa harikası Istrancalar’da maden ocağı skandalı: Madene sınır yok figure > Trakya’nın doğa harikası Istranca Ormanları’nın bir taşocağı işletmesinin izinsiz biçimde yurttaşın tarlasına girerek kazı yaptığı ve büyük çukurlar açtığı ortaya çıktı. Şarap üreticisi Mustafa Çamlıca’nın, bağ yapmak için aldığı 5 dönüm tarla vasfındaki arazi kil ve kömür ocağı işletmesi tarafından talan edildi. Tarlasını geri getirmenin mümkün olmadığını anlatan Çamlıca, bu araziyi bölgedeki kil için aldığını ve bu kil sayesinde bağ üzümlerinin çok değerli olduğunu söyledi. Çamlıca, işletme hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu ocakların denetiminin çok zayıf olduğunu belirten Çamlıca’nın avukatı İlhan Durmuş da “Araziler talan edildikten sonra bize tek alternatif tazminat davası açmak kalıyor. Müvekillim yüksek tazminat değil, sadece tarla istiyor. Bağ ekmek istiyorsunuz. Bu da hakkınız” dedi.BÖLGEDEKİ KİL ÇOK DEĞERLİTozaklı Köyü Kil ve Kömür Ocağı işletmesi, Çamlıca’dan habersiz Lüleburgaz, Pınarhisar Tozaklı köyündeki 5 dönüm tarlasına bırakması gereken 20 metre mesafeyi de bırakmayarak girdi ve kazı yaptı. Arazide derin çukurlar açtı. İlgili yerlere işletmeyi şikâyet eden ve işletme hakkında suç duyurusunda bulunan Çamlıca, tarlasının kömür ocağının içine kaydığını belirterek “Bölgede en değerli maden kil. Çok değerli. Biz de bu araziyi bağ yapmak için bu nedenle seçtik. En iyi üzümler ve şaraplar bu kil sayesinde üretiliyor. Siz bu kili madende mi kullanacaksınız, yoksa o kili bağda mı kullanacaksınız? Burayı kazdığınız anda bu kil yok oluyor” dedi./Archive/2020/11/28/002637658-maden-1-max-rnk-arka.jpegRUHSATLAR İPTAL EDİLSİNArazisinin bir daha geri gelmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken Çamlıca, “Bununla ilgili yasal süreç işleyecek. 5 dönüm feda olsun ama bunun sonucunda Istranca’da artık bütün işletmelerin ruhsatlarının iptal edilmesi lazım. Burada yok edilen taşın, kilin, kirecin tekrar geri getirilmesi mümkün değil. Oradaki doğanın tekrar geri getirilmesine imkân yok. Biz bağcılık yapıyoruz ve bu bağcılıktan katma değerli şarap üretiyoruz ve bunu yaparken ne buradaki taşı, ne kireci ne de kili yok ediyoruz. Buradaki kili, taşı yok eden işletmeler ‘kamu yararı’ kabul ediliyor. Bir de orman ve faunuya yok etme kararı veriliyor. Orada hayatlar yok oluyor ve geri gelmiyor” diye konuştu.Çamlıca’nın avukatı İlhan Durmuş da kil ocağının 20 metre derinlikte kazı yaptığına dikkat çekerek “Kömür ocağının izinli ve ruhsatlı arazisi ile bizim araziler arasında 20 metre yaklaşma mesafesi koyması gerekiyor. Bu mesafeyi aşmışlar ve bizim parsellere girmişler. Bununla kalmayarak 20, 30 metrelik bir çukur var ve tarla oraya göçmüş. Şu an can tehlikesi var. Çiftçi de traktör de sokamazsınız. İlgili yerlere başvurduk. Kömür ocağını işleten kişi de oraya geldi. Onlar olaya para ve anlaşma meselesi olarak görüyorlar ve bu tarım arazisini ‘bize satın, buradan maden çıkartalım’ diyorlar. Buranın bir alınış amacı var. Bağ ekilmek için alınmış bir tarım arazisi burası. Şu an oraya bağ ekmek de mümkün değil, bir anda her şey kömür ocağına yıkılabilir” diye konuştu.ÇİFTÇİLER KURTULAMIYORDenetim sorunu olduğuna dikkat çeken avukat Durmuş özetle şu ifadeleri kullandı: “Çiftçi kendi haklarını tam olarak kullanamıyor. Araziler talan edildikten sonra bizim tek alternatifimiz tazminat davası açmak kalıyor. Müvekillim yüksek tazminat değil, sadece tarla istiyor. Bağ ekmek istiyor. Üzüm ve şarap üretmek istiyor. Bu da hakkı. Bu bölgeler tamamen tarım olarak düşünülmüş zaten. Biz çiftçi olarak kendimizi madencilerden kurtaramıyoruz. Sanayinin atıklarından kurturamıyor köylü kendisini. Bütün dereler fabrika ve foseltik atıklarıyla doldu. Bağ üreticisinden ve çiftçiden mucize bekleniyor. İyi üretim bekleniyor. Geçmişten beri gelen bir süreç var. Kömür ocağı ruhsatı aldıktan sonra bunu hep genişletmiş. Zaten karşımızdaki kişi, tazminat vermek istiyor. Biz onun istediklerinin engelleyemiyoruz. Onu oraya sokmayarak onu maden sahasının dışına çıkarmayarak başta idare engelleyebilir.” Hazal Ocak

NASA, Güneşyüzeyinde Dünya’dan büyük 'güneşlekeleri' görüntüledi

Türkçe Haberler En Son Başlıklar NASA, Güneş yüzeyinde Dünya’dan büyük 'güneş lekeleri' görüntüledi figure > ABD Uzay ve Havacılık Ajansı (NASA), Soho 25 uydusuyla Güneş’in yüzeyindeki dev güneş lekesini görüntüledi. /Archive/2020/11/27/172250093-nasa-gunes-yuzeyinde-dunyadan-buyuk-gunes-lekeleri-goruntuledi_1.jpgGüneş'in Dünya'ya bakan tarafında, en büyüğü Dünya’dan birkaç kat büyüklükte bir grup güneş lekesini görüntülendi. Güneş lekesinin, Güneşin fotosfer katmanında oluşan görece soğuk manyetik anomalilerden oluştuğu belirtildi. Görece soğukluğun, yani parlaklığın sebebinin ise manyetik alanın, fotosferdeki ışınım miktarını azaltmasından kaynaklandığı ifade edildi. DHA

Bilim KuruluÜyesi koronavirüsün ençok görüldüğüalanlarıaçıkladı

Bilim Kurulu Üyesi koronavirüsün en çok görüldüğü alanları açıkladı figure > Bilim Kurulu üyesi Tevfik Özlü, son zamanlarda artmaya devam eden koronavirüs vakalarında son durumu değerlendirdi. Bulaştırma hızını artıran kafeler ve restoranları kapattıklarını söyleyen Özlü, asıl tehlikenin ev içi ziyaretler olduğunu açıkladı. Sağlık Bakanlığı Korona virüs Bilim Kurulu üyesi Tevfik Özlü, CNN Türk’te katıldığı program sonrası koronavirüs salgını tedbirleri kapsamında yeni alınan önlemleri ve son durumu değerlendirdi.Alınan tedbirlerinin sonuçlarını ancak önümüzdeki hafta sonu anlayabiliriz diyen Prof. Dr. Özlü, bu sonuçlar sonrası salgın seyrine göre yeni kararlar alınabileceğini belirtti.KAMUSAL ALANLARI KONTROL EDEBİLİYORUZ AMA...Kamusal alanları kontrol edebildiklerini ifade eden Özlü, “Şu anda restoran ve kafelerde paket servise geçilmiş gibi görünüyor. 20 yaş altı ve 65 yaş üstü sokağa çıkmıyor. Haftasonu yasağı da etkili gibi görünüyor” ifadelerini kullandı."EV İÇİ TOPLANMALAR TEDBİRİN GÜCÜNÜ AZALTIR"Denetleyemediğimiz alanlar da var diyen Özlü, “ Evlerde kendi içinde toplanmaları bilmiyoruz. Yani restoranda ve kafede bir araya gelemeyenlerin evlerde toplanması, birlikte film seyretmesi, maç izlemesi ve sohbet etmesi bu tedbirlerin gücünü azaltacaktır. Vatandaşlar bu konuda bilinçli davranırsa, tedbirlerden sonuç alırız.” dedi. cumhuriyet.com.tr

"Çılgın projem" sözlerini hatırlatanÖzkoç: Erdoğanİmamoğlu'ndanözür dilemelidir

"Çılgın projem" sözlerini hatırlatan Özkoç: Erdoğan İmamoğlu'ndan özür dilemelidir figure > CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kanal İstanbul için 'benim çılgın projem' sözlerini anımsatarak, "Daha önce devlet projesi demişti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu, 'bu bir devlet projesi değil' deyince kendine soruşturma açıldı. Kimin projesiymiş? Recep Tayyip Erdoğan'ın çılgın projesiymiş. Recep Tayyip Erdoğan, derhal Ekrem İmamoğlu'ndan özür dilemelidir" diyerek çağrı yaptı. Özkoç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kanal İstanbul'a ilişkin 'Benim çılgın projemdir, yakında ihaleye çıkacağız' sözlerine tepki gösterdi. Özkoç, projeye ilişkin Erdoğan'ın daha önce 'devlet projesi' dediğini belirterek, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu, 'bu bir devlet projesi değil' deyince kendine soruşturma açıldı. Şimdi kendisi ithaf etti. Kimin projesiymiş? Recep Tayyip Erdoğan'ın çılgın projesiymiş" dedi. "İMAMOĞLU'NA VE MİLLETE ÖZÜR BORCU VAR"Erdoğan'ın İBB Başkanı İmamoğlu'ndan özür dilemesi gerektiğini vurgulayan Özkoç, "Kendisine ve millete bir özür borcu vardır. Çünkü biz onun söylediği yalanları artık takip edemiyoruz" dedi.  cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter