Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Saturday, 01.11.2025, 08:55 AM (GMT)

News - Haberler

Birleşik Metal-İşAnkara’daydı, uygulama ILO Genel Kurulu'na taşınıyor

Birleşik Metal-İş Ankara’daydı, uygulama ILO Genel Kurulu'na taşınıyor figure > Gebze’deki Systemair HSK, Özer Elektrik ve Baldur fabrikalarında Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için tazminatsız işten atılan, ücretsiz izne çıkarılan, sendikadan istifaya zorlanan işçilerin Ankara’daki görüşmelerinin ardından “ücretsiz izin” uygulaması Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Genel Kurulu’na taşınıyor. DİSK Genel Sekreteri, Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve beraberindeki işçiler önceki gün ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan, ardından da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Ahmet Erdem ile görüştü. İlk günkü yürüyüş sırasındaki müdahalede darbe alan Serdaroğlu dün sabah röntgen çektirdi. Serdaroğlu, “Kaburgalarda çatlak var. Alıştık artık bu tür şeylere” dedi. ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan’a dosya sunduklarını belirten Serdaroğlu, “ücretsiz izin” uygulamasının işverenlerin “sopası” haline geldiğini, işçiyi tehdit etmek için kullanıldığını ilettiklerini söyledi. Serdaroğlu, önceden ücretsiz iznin işçinin onayına tabi olduğunu ancak şimdi onun da kalktığını, işverenin istediği zaman işçiyi ücretsiz izne çıkardığını söyledi. Serdaroğlu, şu anda 2.1 milyon işçinin ücretsiz izinde olduğunu, bunun 3-4 milyona çıkacağını bildirdi. Milyonlarca işçinin aylık 1168 liraya mahkûm edildiğine dikkat çeken Serdaroğlu, “Bu değişmezse vay işçinin haline” dedi. Serdaroğlu’nun verdiği bilgiye göre, Özcan da yaşananların ILO Genel Kurulu’na yansıyacağını, Türkiye ile ilgili rapora gireceğini belirtti. Özcan, örgütlenmenin önündeki engelleri de bildiğini söyledi. Serdaroğlu, “Ücretsiz izin uygulaması örgütlenmeyi engellemek için açık açık tehdit olarak kullanılıyor. Yarın (bugün) Manisa’da yine ücretsiz izinle ilgili eylem yapacağız” dedi. İnsanlara zorla mesai yaptırıldığını, fabrikaların “harıl harıl” çalıştırıldığını belirten Serdaroğlu, işçilerin sendikalı olduklarında ise anında ücretsiz izne çıkarıldıklarına dikkat çekti. Serdaroğlu, işten çıkarma yasağının da işçi için sorun haline geldiğine işaret etti. İstisnaların genişliği nedeniyle işverenin bu kez de “yüz kızartıcı suç” gerekçesiyle işçiyi tazminatsız işten atma yoluna gittiğini belirten Serdaroğlu, “İşçi mağdur oluyor. İşten çıkarma yasaksa tazminatsız çıkış da yasaklanmalı. İşçiler yargıda 2-3 yıl uğraşmak zorunda kalacak” diye konuştu. Bakan Yardımcısı Ahmet Erdem’in de “yaşananlarla ilgili meselenin üzerinde duracağı” sözünü verdiğini anlatan Serdaroğlu, 3 fabrikada eylemlere devam ettiklerini, süreci izleyeceklerini söyledi.‘RAKİP’TEN DESTEKTürk-İş Genel Sekreteri, Türk Metal-Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak rakip sendikalar olmasına karşın Birleşik Metal-İş’e destek mesajı paylaştı. Kavlak, “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam sürmek için anayasal ve yasal haklarını kullanarak Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenen işçilerin işten atılmaları, sendikal hak ve özgürlüklere vurulmuş bir darbedir. Hak aramak ve seslerini duyurmak için Ankara’ya yürümek isteyen işçilerin engellenmesi kabul edilemez. Türk Metal topluluğu Birleşik Metal-İş üyelerine dayanışma duygularını göndermektedir” dedi.HİNDİSTAN’A DESTEK DİSK’e bağlı Nakliyat-İş, dün Hindastan’da yapılan kitlesel genel grevi desteklemek için Hindistan İstanbul Başkonsolosluğu önünde eylem yaptı. Basın açıklaması sonrasında Hindistan işçi sınıfının taleplerini destekleyen, işçi karşıtı yasaları ve uygulamaları protesto eden mektup, Real market direnişçileri tarafından başkonsolosluğa verildi. Mustafa Çakır

12 Mart’ın anlamıüzerinden, siyasal, toplumsal, insan hakları, hak-hukuk, işkenceler odaklıçıkışlar

12 Mart’ın anlamı üzerinden, siyasal, toplumsal, insan hakları, hak-hukuk, işkenceler odaklı çıkışlar figure > 12 Mart’ın, Cumhuriyet devrimleri kazanımları üzerine, 27 Mayıs Anayasası ile gelen örgütlü hak ve özgürlüklere karşı, ülkeyi sağdan ittifaklarla geri çekme savaşlarında,1973 en çatışmacı, çelişkili gelişmelerin dönemeç taşı.. 1971-72 operasyonları, provokasyonları içinde, kitlesel istihbarat örgüt çatıları, kontrgerilla işkencelerinin üzerinden açılan davalardaki senaryolarla toplumun sindirilip teslim alınması kurgusu bir yanda.. Kanıtsız işkence tutanakları üzerinden kurgulanmış davaların satır aralarından da olsa işkencenin vahşetinin ortaya çıkmasının ters tepmeleri, kanıt oluşturamamaya dayalı gerçeklerin ortaya çıkmasıyla, toplumsal tabandan tepkiler de gelişiyor. 1973’ün, ülkeyi, toplumsal kazanımları, köktenci geri çekilebilmesi senaryolarından beklenen sonuçlar için hevesler, galiba, “Geriye çekme kazanımları cepte” 12 Eylül senaryolarına geçişin de önünü açıyor. Döneme ilişkin siyasal çıkışlar da kimi anlamlı ipuçlarını veriyor../Archive/2020/11/27/032714631-sukran1.pngKimin eli kimin cebinde, hangi güç odakları, hangi projeler, hangi gizli çıkar hesapları üzerinden hangi oyunları sahneye koyup, gerçek amaçlarının tam tersi söylemlerle toplumun karşısına çıkıyorlar belli değil. Oyunun yolu, dünya sendikacılığının çok sevdiği bir deyişle “hep aynı oyun”./Archive/2020/11/27/032725130-sukran2.pngÖngörebileceğiniz üzere, kafanızı çok fazla şişirmemek için, 1973 yılı içinden, Cumuhuriyet’in 1. sayfasında yer almış çok sayıda örnek paylaşmadan, göreceli çelişkilere ilişkin ilk gözüme ilişen çarpıcı örneklerle, gidişata ilişkin fikrinize katkı sayılabilecekleri paylaşmakla yetineceğim.. 26 Ağustos 1973’te birinci sayfadan yayımlanan gazete kupürü haberimize göre, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nı Orgeneral Alpkaya’ya teslim eden Orgeneral Batur, yazılı hazırladığı konuşmasının bir metnini gazetecilere dağıtıyor. Haberde özetlenen konuşma metnine göre, 1969 sonrası Türkiye’nin ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmasını anımsatıyor. Sorunlara anayasa dışı yollarla çare aranması nedeniyle de Türkiye’nin milli güvenliği ve geleceğinin tehlikeye girdiğini söylüyor. Bu tehlikeyi önlemek üzere de 12 Mart Muhtırası’nın verildiğinin altını çiziyor. Gayesine ulaşıp ulaşmadığını sorgulayıp ulaşılamadığı sonucuna vardıktan sonra da nedenlerinin sorgulanmasını istiyor. Muhtıraya muhatap, taraf olanların sorulara bitaraf cevap vermelerinin beklenemeyeceğini, sorumluluklarını üstlenmeyeceklerinin vurgusunu yapıyor.DEMİREL: İSTEDİKLERİMİZİN ÇOĞU 12 MART’TAN SONRA GERÇEKLEŞTİ27 Eylül tarihli, Cumhuriyet’in birinci sayfasında yer alan Demirel’in “İstediklerimizin çoğu 12 Mart’tan sonra gerçekleşti” açıklaması, Orgeneral Batur’un sorgulamalarına doğrudan yanıt gibi. Arkadaşımız Ümit Gürtuna’nın Demirel’in Samsun gezisinden aktardığı konuşmasına ilişkin notta, uçakta ABD büyükelçisinin de bulunduğu bilgisi düşülmüş. Sayfayı diğer haberleri ile birlikte okuduğumuzda, çok daha etkili anlamlar çıkıyor. Üniversite yasasının iptali için İstanbul ve Ankara üniversitelerinden gelen itirazlar, İstanbul’da 29 ayda 11 bin kişinin sıkıyönetime ihbar edilmesi, Ecevit’in sıkıyönetim sonrası duyduğu kuşkuları açıklaması.. Demirel’in 4 Ekim tarihli gazetemizde yer alan, Adana, Tarsus, İçel konuşmaları üzerinden haberin başlığına atılan “Demirel: 12 Mart AP’yi hedef almadı” sözleri, muhalefeti yapılan her şeyi kötülemekle suçlaması, ülkemizdeki her dönem geçerli sağ siyasal siyasetlerin çıkışlarını sergilemesi anlamında değişmeyen senaryoları sergilemesi babında düşündürücü../Archive/2020/11/27/032719584-sukran3.pngDEMİREL YİNE 1961 ANAYASASI’NI SUÇLADI. ECEVİT: DOĞUYA KOMANDO DEĞİL KALKINMA GETİRECEĞİZ5 Ekim 1973 günlü Cumhuriyet’in manşetinde yer alan Ankara Haber Merkezi’nin derlediği haberin başlıkları. Demirel yine 1961 Anayasası’nı suçluyor. Ecevit, Doğu’ya komando değil kalkınma getirmekten söz ediyor. DPT’nin köy ve köylüye ilişkin tedbirlerin ancak yüzde 31’inin karşılandığı raporu, MSP İzmir mitinginde kavga, açılan soruşturmanın haberleri TÖB-DER, KESK’in valilikçe kapatılan şubelerinin haberi düşündürücü..YILDIZ, BAŞBAKAN TALU’DAN İŞKENCE İDDİALARININ DOĞRULUĞUNU SORGULUYOR23 Ekim 1973 tarihli haberimize göre Tabii Senatör Ahmet Yıldız, bir soru önergesi ile bazı sanıklara işkence yapıldığına ilişkin iddiaların doğru olup olmadığını, varsa bu çağ ve yasadışı uygulamalara karşı ne gibi işlemlerin yapıldığını ya da yapılacağını Başbakan Naim Talu’dan soruyor. Önergenin içinde somut işkencelere ilişkin ayrıntılı bilgilere de yer veriliyor. Cumhuriyet’te de yer almış haberlere, yüz kızartıcı bu suçlara ilişkin hiçbir işlemin yapılmamış olmasını eleştiriyor./Archive/2020/11/27/032722256-sukran4.png13 Aralık tarihli gazetenin haberleri, Fikret Otyam’ın verdiği Ecevit’in “telefonunun 1.5 yıldır dinlendiği” haberi kuşkusuz dikkat çekici. Nadir Nadi’nin Ecevit’in kaygısına yer veren köşesi, ile ayrıca özel yer verme gereğini duyduğumuz Ali Ulvi’nin karikatürü sonrasında çok doğru çıkacak seçim öngörüsü ile daha bir çarpıcı geliyor../Archive/2020/11/27/032716615-sukran5.png13 Aralık tarihli birinci sayfamızdan iki ayrı haber kupürüne daha, yurtdışından Türkiye’ye bakışın belgeleri olarak yer vermek zorundayız. Birinci kupürümüz Paris kaynaklı. Uluslararası Af Örgütü kongresinde Türkiye’deki işkence uygulamaları protesto ediliyor. 10 -11 Aralık tarihleri arasında yapılan örgüt toplantısında, 34 ülkeden gelmiş işkence iddiaları içinde Türkiye’den gelmiş raporlara da ayrıntılı yer veriliyor. /Archive/2020/11/27/032719490-sukran6.pngTürkiye de içinde, söz konusu hükümetlerin, Birleşmiş Milletler’in işkencelere karşı kararını imzalamaları, yükümlülüklerinin gereğini yapmaları, insanlık suçlarına son verilmesi isteniyor. İzmir’den arkadaşımız Hikmet Çetinkaya’nın Paris Barosu Başkanı ile yaptığı söyleşinin haberinde ise Baro Başkanı’nın devlet güvenlik mahkemelerine gerek olmadığı görüşüne yer veriliyor. 1968 olaylarından Fransa’da hiçbir kişinin yargılanmadığının altı çiziliyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu türden bir mahkemenin gereksizliğinin vurgusu yapılıyor./Archive/2020/11/27/032725631-sukran7.pngFIJ TÜRKİYE’DE BASIN SUÇUNUN KALDIRILMASINI, GAZETECİLERİN SERBEST BIRAKILMALARINI İSTİYORUluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) 12 Mart’ın ilk günlerinden başlayarak, Türkiye gazetecilerine dönük dayanışmasına, Türkiye’de bulunarak, doğrudan destek vermede hiç eksiklik etmiyor. Söz konusu duruşundan 12 Eylül askeri darbe ile Silivri sivil darbeler süreçlerinde de hiç vazgeçmediğinin altını da çizmek gerek. FIJ upuzun bu süreçler içinde, heyetlerle Türkiye’ye gelip, gelişmeleri inceleme, raporlar hazırlama yanında, pek çok örgüt toplantısını İstanbul ve Ankara’ya taşımaktan vazgeçmiyor. 19 Aralık Ankara kaynaklı haberimizde FIJ, Türkiye’de basın suçunun kaldırılması ve gazetecilerin bırakılması için parlamentoya bir kez daha çağrı yapıyor. Uluslararası insan hakları ve düşünce suçlarına ilişkin kurallara geçerlilik kazandırılması isteniyor.İLHAN SELÇUK, KONTRGERİLLA İŞKENCELERİNE İLİŞKİN TANIKLIKLARINI CUMHURİYET OKURLARI İLE PAYLAŞIYOR/Archive/2020/11/27/032725068-sukran8.pngÖnce, Nadir Nadi’nin İlhan Selçuk’un koluna girdiği bu fotoğrafın anlamı, okumasını paylaşmam gerek.. İlhan Ağabey’in yüz ifadesine, Nadir Nadi’nin sıcak koluna girişine bakarak bir şeyler okumuş olabilir misiniz?Okurlarımız Madanoğlu davası üzerinden geçmiş paylaşımlarımdan anımsayabilirler. MİT’in üst görev yöneticisi Mahir Kaynak’ın isminin deşifre edilmesi üzerinden açılmış görünen bu önemli davanın ilk yılının sonunda bize göre düştüğünün altını çizmiştim. Çoğunluk Ankara’da kışlanın içine taşınmış tutuklulukları sürecinde, 12 Mart’ın başlarından ekim ortalarına kadar, deyim yerinde ise gelişme olmaksızın tutuklu kalmışlardı. İlhan Selçuk ve sınırlı sanıklar kendileri için açılmış başka davalar nedeniyle İstanbul’da kalmışlardı. Yıl sonuna doğru dava başlayacakmış gibi İstanbul’a Davutpaşa Kışlası’nın içine taşındılar. Duruşma olmayan, tahliye istekleri ile bağlantı kurulamayacak bir ziyaret gününün gecesinde çoğunluk serbest bırakıldılar. Başka davalardan tutuklulukları sürenler az sayıda. Madanoğlu tutuklandığı Ankara günlerinden Davutpaşa’ya hep savunmayı reddedip, dilekçe vermeyi de reddettiği için tahliyesine formül bulunmada sorun yaşanmıştı. Çözüm bulunamayınca da bir bayram günü kayıtsız serbest bırakılması çözümü seçilmişti.İŞKENCE ODAKLI İKİNCİ TUTUKLAMALAR/Archive/2020/11/27/032723990-sukran9.pngSonrası için 1973’te açılan garabet davanın iddianamesindeki kayıtlara bakmak gerekiyor. Önce Necdet Düvencioğlu, Hıfzı Kaçar, Cengiz Ballıkaya için 17 Ekim 1972 tarihi ile ikinci tutuklama kararları geliyor. Sonrasında Doğan Avcıoğlu için 14 Ekim, İlhami Soysal için 15 Ekim, İlhan Selçuk için 17 Ekim tarihleriyle aynı anlama, dahası tarihe geldiği sayılabilecek, bulundukları yerlerin farkından kaynaklanan tutuklamalar yaşanıyor. Ortak payda kontrgerillada özel işkence. Sonuç olarak hepsi birden 30 Aralık 1972 günü serbest bırakılacaklardır. Arkası, daha o tarihlerde kamuoyuna yansımış ağır işkencelere ilişkin tartışmalardır..Uzatmadan İlhan Selçuk’un kontrgerilla işkencelerine ilişkin Cumhuriyet okurları ile paylaştığı, çok şey anlatan, 30 Ekim tarihli Pencere’den “Son Tango Derken..” yazısını paylaşmak isterim.“Cebinden bir zarf çıkarıp masamın üstüne bıraktı./ -Nedir bu?/ -Tırnaklarım var içinde./ -Ne zaman düştü?/ -Sorgu sırasında. Konuşurken yüz buruştu birden. Elini kaburgalarına götürüp sustu, bir süre kaldı öylece./- Neyin var?/ Kaburgalarım sızdırıyor. Dayak sırasında kırılmış, sonradan farkına vardık. Topallıyordu./ Nasıl oldu bu iş?/ Ayağımdan yaralanmıştım, attılar bir hücreye. Ne doktor ne ilaç. Sakat kaldım, - Nedir o bileğindeki?/- Kelepçe izleri./- Daha yumuşak vuramazlar mı demirleri?/- Vurmazlar. Başgardiyan emir verdi. Ellerinde coplarla koğuşlara daldılar muhafızlar. Kızlara kadınlara vurmaya başladılar. Ortalık birbirine girdi. Çığlıklar, küfürler, yerde yuvarlananlar, ağlayanlar.. Bir süre sonra tutukluları toplayan başgardiyan:/- Azmıştınız kaç günden beri, erkeksizlik başınıza vurmuştu, şimdi rahat edersiniz./ Tutuklular arasında anneler, anneanneler, öğrenci kızlar, öğretmen kadınlar vardı. Çoraplarını çıkarıp kalktı./- Nereye bakıyorsun öyle?/- Şuradaki kemikte bir eğiklik görecek misiniz?/- Neden sordun, eskiden var mıydı?/- Galiba falakadan sonra oldu./- Bir röntgenini çekip bakalım. - Söyleyecek misi ulan?/- Benim suçum yok. Vakit gece yarısı. İskeleden denize attılar adamı. Elleri ayakları zincirli. Yüzü bağlıydı./- Boğuluyorum, çıkarın beni../- Söyleyecek misin? - Sana ne yaptılar?/ -Her şey../ -Falaka?/ -Evet/- Elektrik?/ -Evet/ -Görebildin mi onları?/ -Hayır. Elleri ayakları zincirli, gözleri bağlıydı. Soydular. İşkence başladı. Haykırıyor, çığlıklar atıyor genç kız.../ Banda alınıyordu sesi.../ Daha sonra sorgularda sorguya çekilenlere dinletmek üzere... İzleniyordu./ Muhafız hücrenin kapısına yanaştı./- Ne var?/- Hastayım doktor yok mu?/- Kes sesini.Dün Beyoğlu’na çıkmıştım sinemaya gitmek için. Son Tango’ya niyetlenirken yanlışlıkla Sıradan Faşizm filmine girmişim. Yukarıdaki gibi bir sürü sahne.. Doğrusunu isterseniz ilgimi çekmedi. ‘Son Tango’da dediklerine göre çok ahım şahım bir şey değilmiş. Hem de epey kesmişler. Söylenenlere bakılırsa ‘Sıradan Faşizmi’ de biraz kesmişler, ama ben inanmadım; kesintisiz oynuyor.”NADİR NADİ’NİN “İŞKENCE KONUSU ÜSTÜNE” YAZISIYLA İŞKENCELERLE HESAPLAŞMA ÇAĞRISIÖnce eli yüzünde kara kara düşündüğü fotoğrafının, tarihini tam bilmemekle birklikte, büyük olasılıkla İlhan Selçuk’un Madanoğlu davası yargılamasında ifadesinin alındığı sıkıyönetim mahkemesinden alındığını aktarmalıyım. Fotoğrafın arka planı net olmamakla birlikte kimi yargılamaları izlediğim, tanıdığım mahkeme salonundan alındığını paylaşmalıyım. Duruşma salonundan, duruşma arası elinde telefonla konuşan avukat, bir kısım izleyiciler, Nadir Nadi’nin ayakta izlediği bölümde ise görevli asker ve komutanlar var. Nadir Nadi, ancak özetini paylaşabileceğim 21 Kasım 1973 tarihli yazısına ise “İşkence Konusu Üstüne” yapılmış tartışmaların güncel gelişme, değerlendirmelerini özetleyerek giriş yapmış. Doğal olarak öncelikle ağır suçlanan, terörle bağlantılandırılmış, operasyonlara hedef olmuş sol örgütlenmeler üzerinden çok ağır işkencelere ilişkin bilgilerin, yargılamalar süreci ile birlikte kamuoyuna ulaştığına değinmiş. Fısıltı halindeki bilgilerin çok sayıda davanın sanıklarının yargılanmaları süreçlerinde ortaya çıkan savunmalar, sanık ifadeleri ve belgelendirmeleri üzerinden ağır işkence boyutlarına varmaları ile topluma yansıyan tartışmalara dönüşmesinin altını çizmiş. İşkenceler üzerinden ortalığa saçılan belgelerinin sanıkların mahkemeleri şaşırtma taktikleri olarak sürdürülen savcılıkların tezleri giderek geçerliliğini, inandırıcılığını kaybederken, işkencelerden sorumlu olabilecek sıkıyönetim komutanlıkları, görevliler üzerinden işkencelerin reddi yolundaki yanıtların da geçerliliğinin kalmadığı aşamalara geçilmiştir. Nadir Nadi, duruşma salonlarından işkencelere ilişkin patlamanın yaşandığı ifadeler, bilgiler karşısında vicdanların rahatsızlığının arttığının altını çizmiştir. İşkenceler, kontrgerilla üzerinden bir diğerini tamamlayan çok sayıda davadan, çok fazla seslerin ortalığa saçılmış olması gerçeği karşısında yazısının son paragrafından alıntı yapmalıyız: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Devletimizin şerefini ilgilendiren işkence konusu bir an önce ele alınmalı, aydınlığa kavuşturulmalıdır. Vatandaş kendi devletinin adaletinden kuşkuya düşerse toplumsal huzuru sağlamak olanağını elimizden kaçırabiliriz. Anayasal mekanizmalar, Meclis hızla harekete geçirilmelidir.” Şükran Soner

Bir ailenin aylık temel ihtiyaçlarıson bir yılda 1348 TL zamlandı

Bir ailenin aylık temel ihtiyaçları son bir yılda 1348 TL zamlandı figure > Türkiye’de asgari ücret 2 bin 324 TL iken, açlık sınırı 2 bin 500 lirayı aştı. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun her ay düzenli olarak yaptığı açlık-yoksulluk araştırması, 2020 Kasım’da dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının (açlık sınırı) aylık 34 TL artarak 2 bin 516 TL’yi aştığını ortaya koydu. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) aylık 112 TL birden artarak 8 bin 197 TL’ye ulaştı. Böylece bir ailenin aylık zorunlu harcamaları 2019 Kasım’da 6 bin 849 TL iken 2020 Kasım’da 8 bin 197 TL’ye yükselmiş oldu. Bekâr bir çalışanın “yaşama maliyeti” ise, Kasım 2020 itibarıyla aylık 3 bin 73 TL’ye yükseldi. Araştırmada ayrıca, tavuk fiyatlarının aylık bazda yüzde 13.90 zamlandığı belirtildi. Sakatat ürünlerinden (ciğer, yürek, böbrek) dana ciğerinin fiyatının kasımda da arttığını, neredeyse kilogram fiyatının kuşbaşı et fiyatlarına ulaştığına dikkat çekildi. Türk-İş, “Dar ve sabit gelirli kesimlerin daha fazla fedakârlığa takati yok” açıklamasını yaptı.ASGARİ ÜCRET İÇİN İLK TOPLANTI 4 ARALIK’TAAile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun, 2021’de uygulanacak asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında ilk toplantısını 4 Aralık’ta yapacağını duyurdu. Asgari ücreti, yasa gereği 5’er işçi, işveren ve devlet temsilcisi olmak üzere 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu belirliyor. Bu komisyonda, işveren tarafını TİSK, işçi tarafını ise en fazla üyeye sahip konfederasyon olduğu için Türk-İş temsil ediyor.YERLİNİN DOLARA HÜCUMU SÜRÜYOREkonomi yönetimi değişimi sonrasındaki iyimserliğe rağmen yurtiçi yerleşiklerin yabancı para mevduatı iki haftada 3.9 milyar dolar arttı. Yıl başından bu yana artış 34.5 milyar dolara ulaştı. Yerlilerin döviz alımı kuru da artırıyor. Uzmanlar, ekonomiye ve siyasete güven sorununun ve TL mevduat faizinin uzun süre enflasyonun altında kalmasının dövize hücumda etkili olduğunu, ekonomi yönetimindeki değişim sonrasında yaşanan kur ve altın fiyatı düşünün de alım fırsatı olarak görüldüğüne işaret ediyor. Öte yandan Merkez Bankası’nın kasım ayı Para Politikası Kurulu toplantısı özetlerinde, “Döviz kurlarının yanı sıra uluslararası fiyatlardaki gelişmeler özellikle gıda ve temel mal gruplarında enflasyon eğilimini olumsuz etkilemekte” denildi. cumhuriyet.com.tr

15 Temmuz darbe girişiminin karargâhıAkıncıÜssüdavasında ceza yağdı

15 Temmuz darbe girişiminin karargâhı Akıncı Üssü davasında ceza yağdı figure > FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin yönetildiği Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin 475 sanıklı davada karar çıktı. Sivil imamlar Batmaz, Çiçek, Oruç ve Biniş 79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ankara’yı vuran pilotlara yakıt sağlayan eski İncirlik 10. Tanker Üs Komutanı Tuğgeneral Van ve pilotlara da ceza yağdı. Sanık Fatih Yarımbaş, mahkeme başkanını “Başkan görüşeceğiz seninle ileride” diyerek tehdit etti. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullanılan Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin davada sanıklara ceza yağdı. Kararın okunmasının ardından bazı sanıklar mahkeme heyetine tepki gösterdi. Eski albay Fatih Yarımbaş, “Başkan, görüşürüz seninle” sözleri ile mahkeme başkanını tehdit etti. Bazı sanıklar da “Esas gülen son gülen olacak”, “Tekrar hesaplaşacağız” ve “Gün gelecek sizinle yer değiştireceğiz” gibi tehditlerde bulundu. 365’i tutuklu 475 sanıklı davanın karar duruşması, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görüldü. Mahkeme, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, darbe girişimi gecesi Akıncı Üssü’nde bulunduğu belirlenen sivil imam Adil Öksüz’ün de aralarında olduğu 6 sanığın dosyalarının ayrılmasına karar verdi. 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde bulunduğu belirlenen sözde sivil imamlar Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Harun Biniş ve Nurettin Oruç ile darbeyi yönettiği belirtilen 15 eski asker, toplam 79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldı. Askerler arasında sözde “yurtta sulh konseyi” üyesi ve darbe girişiminin yaşandığı dönemde orgeneral rütbesinde olan eski YAŞ üyesi Akın Öztürk’ün damadı olan eski yarbay Hakan Karakuş, Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’ni ele geçirmeye çalışan eski tuğgeneral Kemal Mutlum, TBMM’yi bombalayan eski pilot yarbay Hasan Hüsnü Balıkçı, TBMM, TÜRKSAT ve Polis Özel Harekât Dairesi’ni bombalayan eski pilot yüzbaşı Hüseyin Türk, Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri eski albay Veysel Kavak, F-16’lara bombalama talimatlarını ileten eski yüzbaşılar Mustafa Mete Kaygusuz ve Ahmet Tosun yer aldı. Bu sanıkların tamamı, farklı suçlardan da toplam 3 bin 901 yıl 6’şar ay hapis cezası aldı. Polis Özel Harekât Başkanlığı’nı bombalayan eski pilot yüzbaşı Uğur Uzunoğlu, 45 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1170 yıl; Cumhurbaşkanlığı Sarayı Kavşağı’nı bombalayarak 15 kişiyi şehit eden eski pilot üsteğmen Müslim Macit 16 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 283 yıl 6 ay; Akıncı Üssü Nizamiyesi’nde toplanan yurttaşların üzerine ateş açan eski albay Ali Erarslan 10 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1548 yıl; darbe girişimi sırasında dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı Komutanı Zekai Aksakallı’yı derdest etmeye çalışan ekibin başındaki eski albay Fatih Yarımbaş 9 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1555 yıl 7 ay ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi’yi alıkoyan eski tuğgeneral Timurcan Ermiş bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapis hapis cezasına çarptırıldı. Farklı zamanlarda Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü bombalayarak 2 kişiyi şehit eden eski pilotlar yüzbaşı İlhami Aygül, üsteğmenler Mehmet Yurdakul ve Mustafa Özkan’a da 3’er kez “ağırlaştırılmış müebbet hapis” ve 648’er yıl hapis cezası verildi.70 SANIK BERAAT ETTİSivil imamlar, darbenin yöneticisi olduğu belirtilen eski asker sanıklar, darbe gecesi TBMM, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığı’nı bombalayan 31 sanık dışında 260 sanığa “anayasayı ihlal” suçundan ağırlaştırılmış müebbet; 46 sanığa da aynı suçtan müebbet hapis cezası verildi. Ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet hapse çarptırılan sanıklardan bazılarına, ayrıca “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan da 7 yıl 6 ay ile 120 yıl arasında değişen hapis cezası verildi. 19 sanık “anayasayı ihlale yardım” suçundan 12 yıl 6’şar ay ile 16 yıl 8’er ay; 41 kişi de “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay ile 9 yıl arasında değişen sürelerde hapse mahkûm edildi. 70 kişi için beraat, iki sanık için ise hakkında başka mahkemede ceza aldıkları için hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verildi. cumhuriyet.com.tr

Kadınaşiddeti konu alan‘Züleyha’karakterini Melissa Kenter canlandırıyor

Kadına şiddeti konu alan ‘Züleyha’ karakterini Melissa Kenter canlandırıyor figure > Bir kadın... Belki komşumuz, yakın arkadaşımız ya da yolda yanımızdan geçen biri. Tanıyoruz ya da tanımıyoruz ne fark eder. Şiddete uğramış, uğrayan tüm kadınların attığı sessiz çığlıkların sesi Züleyha. Bu bir direnişin öyküsü. Aslında çok güçlü olan kadınların kabuğundan nasıl çıktığını ve yaşama tutunduğunun göstergesi Züleyha. Ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan kadına şiddeti konu alan “Züleyha” karakterini Melissa Kenter’den yakın zamanda perdeler tekrar açılınca seyredeceğiz. Oyunun yazarı dramaturg Hüseyin Erdoğan, yönetmeni ise Günyol Bakoğlu... Müşfik Kenter’in kızı olan Melissa Kenter ile kadına şiddeti ve Kenter Tiyatrosu’nu konuştuk.- “Züleyha” adlı oyun ne anlatıyor biz seyircilere, nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?Züleyha bir yaranın hikâyesi. Kangren olmuş, temizlenemeyen bir yara. Sadece ülkemizde değil, bütün dünyada cüzamlı gibi kaçılan bir olgu. Ensest! Şiddetin en acımasız, belki en çok acıtan şekli. Cinsiyet ayırımı olmadan, hem kız çocuklarının hem erkek çocuklarının hayatlarını tamamen değiştiren, bazen sonlandıran ve en yakınlarımızdan, en güvendiklerimizden gördüğümüz bir şiddet. “Züleyha” yaşadığı her şeye rağmen ayakta kalabilmiş. On üç yıl ensest şiddete maruz kalmış ancak yaşama olan bağlılığını, hayata bakışındaki mizah duygusunu az da olsa korumuş, kendiyle ve hayatla olan hesaplaşmasını ağır yaralar alarak ve vererek devam ettirmiş çok güçlü bir kadın. Benim kahramanım.- Oyunu sahneleme fikri nasıl oluştu? Neydi ‘Züleyha’da sizi etkileyen?Züleyha tekstini okuduğum zaman evet, beni çok etkiledi. Sahnelenmesi zor ve riskli bir oyundu. Ciddi gişe kaygısı yaratıyordu. Popüler kültürün bu kadar revaçta olduğu bir dönemde, bu kadar trajik bir oyuna seyirci gelmesi çok zor. Son on beş yirmi yılda seyircinin istekleri değişti. Tiyatro sadece komedi olmalı, biraz da televizyonda izlediğimiz oyuncular oynamalı gibi bir hal aldı maalesef. Bu söylediklerim ödenekli tiyatroların repertuvarları ile ilgili değildir. Ama özel tiyatrolarda ayakta kalabilmek için izlenen bir yol olmaya başladı. Ben bütün zorluklarını bilerek oyunu sahnelemeye karar verdim. “Züleyha” adı altında ensest mağduru birçok insanın sesi olmak istedim. Onların atamadığı çığlığı atmak istedim.ZOR BİR OYUN- Oynaması zor evet, ama seyretmesi de zor bir oyun. Toplumumuzun gözünü, kulağını ve ağzını kapadığı, görmezden gelinen bir yaraya parmak basıyorsunuz. Seyirlik hale getirmek için nasıl bir yol izlediniz. Sahneleme aşamasını anlatır mısınız?Züleyha hem oyuncu hem yönetmen için evet zor bir oyun. Oyunu seyirlik hale getirmek için yönetmen Günyol ile uzun bir masa başı çalışması yaptık. Seyirciyi sıkmayan ama düşündüren ve canını acıtan bir hale getirmeye çalıştık. Evet, seyircinin canını acıtıyor ve düşündürüyor. İnsanlar ertesi gün Züleyha’nın yaşadıklarını düşünüyorlar. Bana gelen geri dönüşlerden biliyorum bunu. Ben bu konu için ne yaptım ya da ne yapmadım diyorlar. Bir şey yapabilir miyim acaba diyorlar. Bu anlamda oyunun bir farkındalık yarattığına inanıyorum.- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sahip çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Sayın Ekrem İmamoğlu halamın cenazesinde verdiği sözü tuttu. Ve bir sene gibi kısa bir sürede bunu hayata geçirdi. Bu tiyatronun tiyatro olarak kalacak olması benim için çok önemli. Sadece benim için değil, sanırım hepimiz için çok önemli. Bir gün yeniden orada sahneye çıkabilme hayalimi yaşattığı için...‘BABAM İLE AYNI SAHNEYİ PAYLAŞMANIN ONURUNU YAŞADIM’- Siz oyunculuğa nasıl başladınız, ilk adımı atmanızda babanız Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’in bir etkisi oldu mu?Tabii ki babam ve halamın etkisi oldu oyunculuğu seçmemde. Büyüdüğüm ortamın da etkisi oldu. Bir tiyatronun içinde büyüdüm. Küçücükken turnelere gittim. Hayatımın en keyifli yaz tatillerini geçirdim o turnelerde. İzmir Fuarı’nın o eşsiz havasını soludum. Türkiye’nin birçok yerini o zamanlarda gördüm. Kuliste uyudum, oynadım, öğrendim. Dekor atölyesinde boya yapıp çivi çakmayı öğrendim. Bir özel tiyatroyu ayakta tutmanın nasıl insanüstü bir çaba gerektirdiğini gördüm. Ben konservatuvara orta birde piyano bölümüyle başladım. Sonrasında iki sene de şan bölümünde okudum, ardından üniversitede tiyatro bölümü sınavlarına girdim. Babama ezber tutarak sonrasında asistanlığını yaparak başlayan tiyatro yolculuğum, onun öğrencisi ve sonrasında sahnede partneri olarak devam etti. Hem babamla hem halamla aynı sahneyi paylaşma şansını ve onurunu yakaladım. Bana yaşattıkları ve öğrettikleri her şey için minnettarım.- Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’in büyük emekleri, alın terleri olan, Türk tiyatro tarihinde de büyük öneme sahip Kenter Tiyatrosu neden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı sizce, aile birleşip sahip çıkamaz mıydı?Kenter Tiyatrosu, Kent Oyuncuları Türk tiyatro tarihinin en önemli yapıtaşlarından biridir. Sayısız oyunlar sahnelemiş, sayısız öğrenci, oyuncu yetiştirmiş bir okuldur... Ayrıca İstanbul’un en güzel sahnelerinden biridir. Babam ve halam hayattayken, onlar oynarken bile defalarca kapanma tehlikesiyle karşılaşmış (maddi zorluklardan dolayı), büyük emeklerle ayakta kalmıştır. Keşke biz aile olarak bu tiyatroyu yaşatabilseydik. Ancak öyle bir maddi gücümüz yok. Şu anda aktif olarak benden başka tiyatro yapan da yok. Öznur Oğraş Çolak

Diego Armando Maradona: Tanrı’nın Sol eli

Diego Armando Maradona: Tanrı’nın Sol eli figure > Amerika’nın yoksulu orduya, Latin Amerika’nın yoksulu futbola yazılır. Diego Armando Maradona’nın kaderi de öyle oldu. Doğuştan yetenekli olduğu futbolla 9 yaşında, “ikinci babam gibi olmuştu” dediği Castro ile tanıştığında 26 yaşındaydı. Onunla aynı gün öldü. Üç gün yas ilan edildi. O da biliyordu gerçeği. Saklamadı zaten; İngiltere’yi kupadan eleyen o maçta golü eliyle attığını “o tanrının eliydi” diyerek kabullenmişti. Tek farkla: O “Tanrı” kendisiydi. Sonrası, yaşadığı coğrafyanın dini iklimine çok uygun gelişti. Katolik Papalık karşıtı, “Hıristiyan Sosyalizmi”nin kuramı “kurtuluş teolojisi”nin vücut bulduğu o coğrafyada, yoksul düşmanı papalıkla alay edercesine adına Tanrı’nın Eli Kilisesi kuruldu. /Archive/2020/11/27/043830260-diego-03-max-rnk-arka.jpg10 maddelik emri olan, 3 ritüelli, binlerce “cemaati” olan bir kilise. “Tanrı” yani Maradona, Papa’nın bir konuşmasını dinledikten sonra yanındakilere “Vatikan’daydım; tüm o altın tavanları gördüm, ardından Papa’nın Kilise’nin fakir çocukların refahı konusunda endişelendiğini söylediğini duydum. Tavanını sat o zaman amigo, bir şeyler yap!” dedi. Tanrı’nın “dili” de “eli” kadar hızlıydı. Maradona’yı o nedenle çok sevdi Arjantinliler, Brezilyalılar, Bolivyalılar, Kolombiyalılar. İnsan aklının yarattığı hiçbir tanrı, yoksullara onun dokunduğu gibi dokunamamıştır. Ölen tek “tanrı” odur, ardından üç gün yas tutulan tek “tanrı” da./Archive/2020/11/27/043901651-diego-09-max-rnk-arka.jpgPERONİST, YOKSUL, HAMAL BİR BABAMaradonalar, Corrientes eyaletindeki Esquina adlı bir kasabadan geliyordu. Maradona’nın kendisiyle aynı adı taşıyan babası burada mavnalara sandıklar, balyalar yükleyen bir hamaldı. Tota lakaplı annesi Dalma Salvadora Franco -ki İtalyan asıllıdır- kocası ile kilden, gübreden yapılmış bir kulübede yaşıyordu. Ama anne ile baba, “yoksulların generali” Juan Peron destekçisidirler. /Archive/2020/11/27/043817026-diego-05-max-rnk-arka.jpgPeron, aslında yoksulların başkaldırısını bastırmak için olsa da başta spor kulüpleri olmak üzere kimi kurumlara para akıtan bir devlet adamıdır. Esquina’dan kopup geldikleri başkent Buenos Aires’in gecekondu semti Villa Fiorito’da hurda metallerden, kartonlardan yapılmış evde doğar küçük Diego.BAŞINI DİK TUT DİEGODoğduğu hastanenin adı da Eva Peron’un adını taşır: Polyclinicó Evita de Lanus. Annesi onu doğurduğunda, “goool” diye bağırdı derler. Bu, bir yakıştırmadır muhtemelen ama o kadar inanılmıştır ki doğruluğuna, benimsenmiştir sevenlerince. /Archive/2020/11/27/043810010-diego-06-max-rnk-arka.jpgEvin “banyosu” açık bir lağım çukurudur. Mahallenin bir tarafı, selüloz fabrikalarından gelen akıştan zehirlenen kokuşmuş kahverengi bir kanal olan Riachuelo ile çevrilidir. Bir gün fosseptik kuyusuna düşer Diego. Kurtarmaya gelen dayısının yetişip, “başını bokun üstünde dik tut Diego” deyişi yüreğine öyle yerleşmiştir ki, ünlü bir futbolcu olduğunda başı hep yukarıda olmuştur, kafasındaki topun iradesi dışında düşmesine asla izin vermeyişi o zamandan kalma bir alışkanlıktır. /Archive/2020/11/27/043804042-diego-07-max-rnk-arka.jpgEkonomisi büyük Amerika’nın yoksulu orduya, toprağı büyük Latin Amerika’nın yoksulu futbola yazılır. Maradona’nın kaderi de öyle oldu. Futbol 9 yaşından beri hayatındadır. Uyurken topuna sarılarak uyurdu. Zorlukla alınan ayakkabısı yıprandığında babasından çok dayak yemiştir.SESSİZLERİN SESİYİMFutbola yoğunlaşmak için okulu bıraktı. 1976’da 15 yaşındayken Argentinos Juniors turnuvasında ilk kez sahneye çıktı. Lig tarihinin en genç oyuncusuydu. Arjantinliler için ne ifade ettiği merak ediliyorsa, milli takımdan arkadaşı Jorge Valdano’nun sözleri belki yardımcı olur: “Maradona Arjantinlilere kolektif hayal kırıklıklarından kurtulmanın bir yolunu sundu”. İdol oluşunun nedeni budur. Ama böyle olmanın acısını da çekti Maradona. /Archive/2020/11/27/043756886-diego-13-max-rnk-arka.png1970’lerde Las Vegas’ta tatil yaptığı, bir yüzme havuzunda fotoğraf çektirdiği için sevenleri ona uzun süre küstü. Sağcıları, faşistleri hiç sevmedi. Daha sonra gittiği İspanya’da oynadığı bir maçta rakip taraftar tribünlerinden bir portakal attılar ona. Ayağında dakikalarca top sektirir gibi oynadı onunla. Saha yıkıldı alkıştan. Zidane’ı hiç sevmeyen Fransız futbol adamı eski futbolcu Platini, “Zidane’ın topla yaptığını Maradona portakalla yapar” deyişi bu yüzdendir. Kim ne derse desin, politik bir figürdü. /Archive/2020/11/27/043736901-diego-10-dek-arka.jpgFidel’in, Chavez’in sadece hayranı değil, onların “yoldaşı”ydı da. “Chávez’e inanıyorum, ben Chávista’yım. Fidel’in yaptığı her şey, Chavez’in yaptığı her şey benim için en iyisidir.” derken inandığı için söyledi bunu. Kollarında hem Fidel’in hem de Che Guevara’nın dövmeleri vardı. En meşhur cümlesi “ben halkın temsilcisi, sessizlerin sesiyim. Ben El Diego’yum”dur.HOŞ BİR YALAN“Yalancıydı”. Ama durun, bildiğiniz anlamda değil. O coğrafyada Viveza dedikleri bir kavram vardır. Kurallara güvenemediğinizde, her kurum sizi aldatmak, sizi mahvetmek için var olduğunda, kazanmanın tek yolu onları alt etmektir. Önce onları aldatmak için başvurulur “yalan”a. Hayatta kalmanın bir yoludur Viveza. İngiltere’ye elle attığı golü “Tanrı’nın eli” diye açıklaması da hoş bir “yalan”dı. Başka güzel “yalanları” da vardı. Asla karşılaşmadığı “halkın generali” Juan Peron’la birlikte göründüğü sahte bir fotoğrafı nereye giderse gitsin yanında taşırdı. /Archive/2020/11/27/043704730-diego-04-max-rnk-arka.jpgArjantin gururu için kimse onun kadar çabalamadı. Yurtseverdi. ABD Başkanı George W. Bush’un Arjantin’i ziyaret etme ihtimali bile delirtmişti onu: “O bir katil. Arjantin toprağına ayak basarsa ona karşı yürüyenlerin arasında olacağım” cümlesini duymayan kalmadı. Ülkesinde solcu Kirchner’in ateşli bir destekçisi oldu. O coğrafyaya özgü, “kurumlaşmış Hıristiyanlık karşıtı” bir Hıristiyandı. “Tanrı benim iyi oynamamı sağlıyor. Bu yüzden sahaya çıktığımda hep haç işareti yapıyorum. Yapmazsam O’na ihanet edeceğimi hissediyorum” deyişi bundandır. Uyuşturucu içti, alkolik oldu, bedenini hırpaladı. Kendi kendinin mağdurudur. Ama başını yine de hep “dik” tuttu. Ona “futbolun tanrısı” denmesi hoş bir yakıştırmadır ama inandığı tanrının “sol eli” olduğu kesindir.ÜÇ GÜNLÜK ULUSAL YASMaradona’nın hayatını kaybettiği ev ile doğduğu ve gençliğini geçirdiği evlerin çevresi, Arjantin’deki birçok stadyum ve Buenos Aires’in merkezi hem gözyaşı döken hem de Maradona için sloganlar atan halk ile doldu. Arjantin’de hükümet, 3 gün ulusal yas ilan etti. Devlet Başkanı Alberto Fernandez, Maradona’nın naaşının Devlet Başkanlığı binası Casa Rosada’ya getirileceğini ve cenaze merasiminin halka açık olarak yapılacağını açıklamasının ardından milyonlar bölgeye akın etti. Yerel saatle 06.00’da kapılarını ziyaretçilere açan Casa Rosada’da futbolseverler, efsane oyuncuya son kez veda etmek için uzun kuyruklar oluşturdu. Maradona’nın naaşı 3 gün boyunca defnedilmeyecek ve tüm dünyadan gelecek ziyaretçilere açık olacak./Archive/2020/11/27/043700246-diego-08-max-rnk-arka.jpg10 NUMARA ÖNERİSİMaradona’nın vefat haberi, 8 yıl boyunca top koşturduğu İtalya’da da büyük üzüntüyle karşılandı. Napoli kulübü, “Dünya bizim sözlerimizi bekliyor ama acımızı tarif edecek kelime yok. Şimdi yas tutma zamanı” mesajını paylaştı. Kentteki “San Paolo Stadı’nın adının Diego Armando Maradona olarak değiştirilmesi önerisine kulüp de sıcak yaklaştı. Ünlü futbol adamı Andre Villas-Boas, tüm takımların 10 numarayı emekli etmesini önerdi./Archive/2020/11/27/043803620-diego-14-max-rnk-arka.jpgFİDEL’LE AYNI GÜNKüba Dışişleri Bakanlığı da Arjantinli efsane için bir paylaşım yaptı. Küba’nın simge liderlerinden Fidel Castro’nun yakın arkadaşı olan Maradona’nın, Castro gibi 25 Kasım’da hayatını kaybetmesi hatırlatılarak “Tarih aynı gün gitmelerini istedi” ifadeleri kullanıldı. Mustafa K Erdemol

Depremzedelere fayüstünde konut

Depremzedelere fay üstünde konut figure > Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın İzmir depreminde yıkılan binaların yerine yeni binalar yapacağı Bayraklı rezerv alanından fay hattı geçtiği ortaya çıktı. Rezerv alan olarak belirlenen bölgede, 2012 yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından inceleme yapıldığı, burada tespit edilen Bornova fay zonunun, Türkiye Diri Fay Haritası’nda aktif olarak gösterildiği öğrenildi. Konuyla ilgili Cumhuriyet’e konuşan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Alim Murathan, fay zonlarının geçtiği alanlarda jeolojik araştırmalar yapılması gerektiğinin altını çizerek, araştırma yapmadan bina yapılmasının risk oluşturacağını vurguladı.SİVRİCE’Yİ HATIRLATTI24 Ocak’ta Elazığ’ın Sivrice ilçesinde meydana gelen depremin merkez üssü Çevirimtaş köyünden Doğu Anadolu fay zonunun geçtiğini hatırlatan Murathan, “Bayraklı’da, Çevrimtaş köyünde olduğu gibi bir yanlışlığa düşülmemeli. Gelecekte Bornova fay zonu üzerinde meydana gelebilecek bir depremde yıkım ve can kaybı riskini en aza indirgemek için bölgenin ayrıntılı jeoteknik araştırmaları yapılmalı. Fay zonunun geçtiği güzergâhın belirlenmesi zorunludur. Bakanlık bu araştırmaları yapmadan projeye başlamamalı” dedi. Fay sakınım bandı üstüne bina yapılmasının yasaklanması gerektiğini ifade eden Murathan, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hangi bilimsel yöntemlere göre tespit ettiği bilinmeyen rezerv alanını fay zonları üzerinde seçmesi, sürekli aynı yanlışların tekrar ediliyor olması kabul edilemez. Ülkemizde fay yasası acilen çıkarılmalı, aktif fay zonlarının geçtiği alanlarda özel jeolojik araştırmalar yapılarak bu alanlardaki mevcut yapılar acilen kentsel dönüşüm kapsamına alınmalı. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği sağlanmalı” diye konuştu. Muhammed Özmen

Covid-19: Oxford/AstraZeneca koronavirüs aşısının etki oranıneden sorgulanıyor?

Covid-19: Oxford/AstraZeneca koronavirüs aşısının etki oranı neden sorgulanıyor? figure > İngiltere'de Oxford Üniversitesi ile AstraZeneca'nın geliştirdiği koronavirüs aşısının denemelerinden ortalama yüzde 70 başarılı sonuç alındığı açıklamasının ardından denemelerle ilgili veriler sorgulanmaya devam ediyor. Getty Imagesİngiltere'de Oxford Üniversitesi ile AstraZeneca'nın geliştirdiği koronavirüs aşısının denemelerinden ortalama yüzde 70 başarılı sonuç alındığı açıklamasının ardından denemelerle ilgili veriler sorgulanmaya devam ediyor.Pfizer/BioNTech ve Moderna'nın ürettiği ve yüzde 95 etkili oldukları açıklanan mRNA tarzı aşılara kıyasla Oxford aşısının daha ucuz olacağı ve aşırı soğuk depolama ihtiyacı olmadığı için dağıtımının daha kolay olacağına dair umutlar dile getirilmişti.Ancak İngiltere ve ABD merkezli birçok medya kuruluşu, Oxford aşısının verileriyle ilgili sorunlar olduğunu ifade etti.Dile getirilen sorunlar aşının güvenli oluşuyla ilgili değil, ne kadar etkili olduğuyla ilgili.Oxford aşısının etkisiyle ilgili üç farklı oran, genel etki oranı yüzde 70'in yanı sıra yüzde 62 ve yüzde 90 oranları ifade edildi.Bunun nedeni ise denemelerde yanlışlıkla farklı dozların kullanılmasıydı.İngiltere'de 3000'e yakın gönüllü deneklere yanlışlıkla olması gerekenin yarısı düzeyinde dozlar uygulandı. Ancak bu "yanlış" uygulamanın yüzde 90 ile daha etkili sonuç verdiği görüldü.Brezilya ve İngiltere'deki çoğu denemede ise etki oranı yüzde 62 oldu.AstraZeneca Ar-Ge sorumlusu Mene Pangalos, düşük dozlu denemeye katılanların tümünün 55 yaş altında olduğunu açıkladı. Bu nedenle aşının düşük dozdaki daha yüksek etki oranının katılımcıların daha genç olmasından kaynaklanabileceği ifade ediliyor.AstraZeneca, perşembe günü yaptığı açıklamada düşük dozlu denemelerin yeniden yapılacağını kaydetti. Bunun İngiltere ve Avrupa'da aşının onaylanması ve dağıtımı sürecini etkilemeyeceği ifade edildi.Bu gelişmeler AstraZeneca hisselerinin düşmesine neden oldu.HATA NASIL OLDU?Aşının bazı dozları planlanandan daha düşüktü ve bağışıklık sağlayacak daha az madde içeriyordu.İki doz halinde uygulanan aşının ikinci dozu ilkinden bir ay sonra uygulanıyor.Deneklerin çoğuna doğru dozda aşı uygulanırken bazılarına ilk dozda düşük içerikli aşı uygulandı.Aşı denemelerini denetleyen kuruluşlar bu hata konusunda daha önce uyarılmış ve denemelerin devam etmesi kararı alınmıştı.SONUÇ NE OLDU?Yaklaşık 3.000 deneğe ilk aşamada yarım doz, ikincide tam doz verildi ve bunun yüzde 90 ile daha etkili olduğu görüldü.9.000 gönüllünün olduğu ikinci gruba ise bir ay arayla iki tam doz uygulandı ve burada da etki oranının yüzde 62 olduğu kaydedildi.AstraZeneca bu oranları yayınladı ve aşının ortalama etki oranının yüzde 70 olduğunu açıkladı. Bu sonuç bazı uzmanlarda kafa karışıklığı yarattı.Bağışıklık uzmanı ve Chatham House düşünce kuruluşunun küresel sağlık programı sorumlusu Prof. David Salisbury bu durumu, "İki faklı dozun kullanıldığı iki araştırmadan bir ortalama çıkarıyorsunuz ve bu iki grubu da temsil etmiyor. Birçok kişi bunu sorunlu buluyor" sözleriyle açıkladı.AstraZeneca, verilerin tam ve nihai veriler olmadığını kaydetti. Pfizer/BioNTech ve Moderna aşıları için de aynı durum söz konusu.Tüm deneme sonuçlarının tıp dergilerinde kapsamlı olarak yayımlanması ve uzmanların değerlendirmesine açık hale gelmesi gerekiyor.Aşıları onaylayan kurumların bu verileri değerlendirerek acil kullanım izni için onay vermesi gerekiyor. Bu aşamadan sonra ülkelerde aşılama çalışmaları başlayabilecek. BBC Türkçe

Merkez Bankası'ndan zorunlu karşılık kararı

Merkez Bankası'ndan zorunlu karşılık kararı figure > Merkez Bankası, bankaların tabi olduğu zorunlu karşılık uygulamasında değişiklik yaptı. Merkez Bankası, bankaların tabi olduğu zorunlu karşılık uygulamasında degişiklik yaptı.Türk lirası zorunlu karşılık oranı, vadesiz, 1 ay ve 3 aya kadar vadeli hesaplar için yüzde 4'ten yüzde 6'ya çıkarıldı.Yabancı para zorunlu karşılık oranı, vadesiz, 1 yıla kadar vadeli hesaplarda yüzde 17'den yüzde 19'a çıkarıldı. cumhuriyet.com.tr

Katar'ın Borsaİstanbul'a ortak olmasıne anlama geliyor?

Katar'ın Borsa İstanbul'a ortak olması ne anlama geliyor? figure > Katar, perşembe günü imzalanan anlaşmayla Borsa İstanbul'un yüzde 10'luk payını satın alarak ortaklarından biri oldu. Peki bu satın alma ne anlama geliyor? Borsa İstanbul'un yapısı nasıl değişti? Dünyadaki diğer borsaların sahipleri kim? Getty ImagesKatar'ın Borsa İstanbul'a ortak olması ne anlama geliyor?Katar, artık Borsa İstanbul'un ortaklarından biri.Katar, perşembe günü imzalanan anlaşmayla Borsa İstanbul'un yüzde 10'luk payını satın aldı.Katar devletinin yatırım fonu olan Katar Yatırım Otoritesi'nin (QIA) ortaklık için ne kadar ödediği açıklanmadı.Böylece Türkiye Varlık Fonu'nun Borsa İstanbul'daki payı yüzde 80,6'a düştü.Katar ile anlaşma imzalanmadan önce Türkiye Varlık Fonu'nun (TVF) Borsa İstanbul'daki payı yüzde 90,6'ydı.Borsa İstanbul'un diğer ortakları ise şöyle: Yüzde 1,30'una Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği (TSPB), yüzde 2,30'una Borsa İstanbul A.Ş., yüzde 5,80'ine aracı kurumlar, bankalar, kıymetli maden, döviz şirketleri ile diğer şirketler sahip.Bu anlaşma, Katar ve Türkiye arasındaki ilişkilerin daha da güçlenmesi olarak değerlendiriliyor.Son yıllarda iki ülke arasında yapılan ticari anlaşmaların sayısının artması, Türkiye'nin Katar'ı Batılı ortaklarının yerine mi koymaya çalıştığı sorusunun ortaya çıkmasına neden olmuştu.Diğer yandan Avrupa Birliği halen Türkiye'nin en büyük ticaret ortaklarından biri.AVRUPA, BORSA İSTANBUL'DAN ÇEKİLMİŞTİ2015 yılında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile Borsa İstanbul arasında strateijik ortaklık anlaşması imzalanmış, böylece Borsa İstanbul'un yüzde 10'luk payına EBRD sahip olmuştu.Ancak 2019 yılında Halkbank'ın eski yöneticisi Hakan Atilla'nın Borsa İstanbul Genel Müdürü olarak atanmasının ardından EBRD payını TVF'ye geri sattı.BLOOMBERG: İLİŞKİLER 2016'DAN BERİ GÜÇLÜ SEYREDİYORBloomberg, Katar'ın Borsa İstanbul'dan pay satın almasına ilişkin haberinde iki ülke arasındaki ilişkilerin 2016'daki darbe girişiminden beri güçlendiğine vurgu yaptı.Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkelerinin uyguladığı boykot sırasında Türkiye'nin Katar'a destek verdiği belirtilirken Türkiye'nin 2017'den beri Katar'daki üste askerlerinin bulunduğu aktarıldı.2018'deki kur krizi sırasında Katar, Türkiye'ye 15 milyar dolar yatırım yapmış ve kredi hattının açtığını belirtmişti.Bu yıl da iki ülkenin merkez bankaları aralarındaki swap anlaşmasının limiti 15 milyar dolara yükseltildi.FİNANCİAL TİMES: KATAR YİNE ZOR ZAMANDA YETİŞTİİngiliz Financial Times gazetesi ise Katar'ın yine Türkiye ekonomisinin zor bir döneminde çeşitli anlaşmalarla yetiştiğini aktardı.Gazete yapılan bu anlaşmaların, miktarları düşük bile olsa Türkiye'nin doğrudan yabancı yatırıma ihtiyaç duyduğu bir dönemde önemli olduğunu vurguladı.Türkiye'ye yapılan doğrudan yabancı yatırım geçen yıl 5,6 milyar dolara düşmüştü, bu da son 15 yılın en düşük verisi olmuştu.Türkiye'yi perşembe günü ziyaret eden Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad el Sani ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, toplamda 10 anlaşmaya imza attı.Borsa İstanbul'a dair yapılan anlaşma ise borsaların yapısının nasıl olduğu ve diğer ülkelerde borsaların nasıl yönetildiğine dair soru işaretlerinin de ortaya çıkmasına neden oldu.BORSALAR NASIL İŞLİYOR VE PARA KAZANIYOR?Borsaların nasıl yönetildiği düşünülürse herhangi bir finansal kurumdan farklı olmadıkları görülebilir.Ancak bir borsanın performansı, o ülkenin ekonomisinin gücüne ve yabancı yatırımcının duyduğu ilgiye işaret ettiği için bulunduğu ülke açısından önem taşır.Borsalar, bir yatırım aracı olan tahvil, bono ve hisse senedi gibi menkul kıymetlerin alınıp satıldığı pazar yerleri olarak tanımlanabilir.Tarih içinde borsaların kurulmasına ihtiyaç duyulmasının önemli bir sebebi şirketlerin hisselerini satacakları bir pazara ihtiyaç duymaları ve bu pazarın bir otorite tarafından düzenlenmesi gerekliliği oldu.Borsalar, işlem yapılan şirketlerden ve menkul kıymetleri alıp satan taraflardan aldıkları işlem ücretleriyle gelir elde eder.DİĞER ÜLKELERDE BORSALARIN SAHİBİ KİM?Borsaların nasıl yönetildiği ve şirket yapıları ise her ülkede değişiyor.Örnek vermek gerekirse NYSE Euronext adlı çok uluslu şirket, bünyesinde birden fazla borsayı bulunduruyor.New York Menkul Kıymetler Borsası, Euronext ve NYSE Arca gibi birçok menkul kıymet borsası işleten NYSE Euronext, piyasa değeri açısından dünyanın en büyüğü.Almanya'da borsa işleten bir şirket olan Deutsche Borse, halka açık bir şirket olan NYSE Euronext ile birleşmek istemişti; ancak bu birleşme hiçbir zaman gerçekleşemedi.ABD'deki Nasdaq borsası da halka açık bir şirket.Japonya'daki Tokyo Menkul Kıymetler Borsası ise bankalar ve yatırım şirketlerinin sahipleri arasında bulunduğu bir anonim şirket.İşlem kapasitesi açısından dünyanın en büyük dördüncü borsası olan Londra Borsası ise halka açık bir şirket olan London Stock Exchange Group tarafından işletiliyor.BORSA İSTANBUL NE ZAMAN KURULDU?Türkiye'de Borsa İstanbul (BIST) ilk olarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsası adıyla 1985 yılında kuruldu.Türkiye'deki borsaları tek çatı altında toplayan Borsa İstanbul'un da tarihinde başka ülkelerin borsalarında pay sahibi olduğu görüldü.Borsaları işleten farklı şirketlerin birbirini satın aldığı ya da ortaklık kurduğu sık rastlanan bir durum.2015'ten beri halka arz erteleniyorDiğer ülkelerdeki borsaları işleten çoğu şirket gibi halka arz olmak Borsa İstanbul'un da 2015 yılından beri gündeminde.Ancak bu adım sürekli erteleniyor.Borsa İstanbul Genel Müdürü Hakan Atilla, şubat ayında Borsa İstanbul'un bu yılın sonunda halka arza arz edilmeye hazır olacağını söylemişti. BBC Türkçe

Trump: Seçim sistemi altyapısındaüçüncüdünyaülkesi gibiyiz

Trump: Seçim sistemi altyapısında üçüncü dünya ülkesi gibiyiz figure > ABD Başkanı Trump, Seçiciler Kurulu'nun Joe Biden'ın başkanlığını kesinleştirmesi durumunda bunun yanlış bir adım olacağını ancak yine de Beyaz Saray'ı bırakacağını söyledi. Trump, "Seçim sistemi altyapısında üçüncü dünya ülkesi gibiyiz" dedi. ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da Şükran Günü dolayısıyla ülke dışında görev yapan Amerikan askerleri ile gerçekleştirdiği video konferans sonrası gazetecilere açıklamalarda bulundu.Georgia'da ikinci tura kalan ve Senato'nun kontrolünün Cumhuriyetçilerde mi yoksa Demokratlarda mı olacağını belirleyecek seçimlere değinen Trump, Cumhuriyetçi senatör adayları için büyük ihtimalle cumartesi günü Georgia'da miting yapacağını duyurdu.Trump, Demokratların seçimlere hile karıştırdığı ve asıl kazananın kendileri olduğu iddialarını da yineleyerek, "Bildiğim bir şey var ki o da Joe Biden'ın gerçekte 80 milyon oy almadığı. Ayrıca Biden, Barack Obama'nın siyahlardan alınan oy rekorunu da kıramadı" diye konuştu.'SEÇİM SİSTEMİ ALTYAPISINDA ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİ GİBİYİZ'Ülkede seçim sonuçlarını belirleyen Seçiciler Kurulu'nun, kazananın Biden olmasını onaylaması durumunda görevi bırakıp, bırakmayacağının sorulması üzerine Trump, "Seçim sonuçlarını kabullenmek zor çünkü ortada büyük çaplı bir usulsüzlük var. Seçiciler Kurulu, Biden'ın başkanlığını onaylarsa yanlış yapar ancak tabii ki Beyaz Saray'ı bırakırım, bunu biliyorsunuz" ifadelerini kullandı.Trump, seçimlerde Demokratların usulsüzlük yaptığı konusunda ısrarını sürdürerek, "Seçim sistemi altyapısında üçüncü dünya ülkesi gibiyiz" yorumunda bulundu.Joe Biden'ın başkanlığının kesinleşmesi durumunda 20 Ocak'taki göreve başlama törenine katılıp katılmayacağı sorusuna ise Trump, "Bunun cevabını biliyorum ama şimdi bir şey söylemeyeceğim" yanıtını verdi. cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter