News - Haberler
Kadınlar, Kadına YönelikŞiddete KarşıDayanışma ve Mücadele Günü’nde alanlardaydı
Kadınlar, Kadına Yönelik Åžiddete Karşı Dayanışma ve Mücadele Günü’nde alanlardaydı figure > “25 Kasım Kadına Yönelik Åžiddete Karşı Dayanışma ve Mücadele Günüâ€nde kadınlar erkek ÅŸiddetinin durdurulması için ülkenin dört bir yanında alanlara çıktı. Ä°stanbul Kadıköy’de buluÅŸan kadınlar “Şiddete, eÅŸitsizliÄŸe isyanımız bitmeyecek†dedi. Ankara’da yürüyüşe engel olan polis, çok sayıda kadını darp etti. Hatay’da katledilen 3 bin 224 kadının anısına fidan dikildi. Tüm yurttaki eylemlerde kadınlar Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nin uygulanması çaÄŸrısını yinelediler. 25 Kasım Kadına Yönelik Åžiddete Karşı Dayanışma ve Mücadele Günü’nde kadınlar yurdun dört bir yanında alanlara çıkıp “Bu düzene mahkûm deÄŸiliz†dedi.Ä°STANBUL Ãœniversitesi önünde toplanan EÄŸitim-Sen 6 No’lu Åžube üyesi kadın emekçiler “Mücadeleyi büyütürsek kazanacağımızı biliyoruz†diyerek mücadele çaÄŸrısı yaptı. Esenyalı Kadın Dayanışma DerneÄŸi üyeleri, Pendik’te “Kadın cinayetlerine, ÅŸiddete, eÅŸitsizliÄŸe, güvencesizliÄŸe karşı ses çıkarıyoruz†dedi. Ä°lerici Kadınlar DerneÄŸi’nden yapılan açıklamada, “Kadın düşmanlarına, gerici yobazlara, para babalarına, bu düzene mahkûm deÄŸiliz. Çocuk istismarlarına, kadına ÅŸiddete, tacize, cinayete mahkûm deÄŸiliz. EÅŸitlikçi bir düzen, insanca bir yaÅŸam mümkün†denildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Kadın Komisyonu, gazetecilere, Ä°stanbul SözleÅŸmesi’ne sahip çıkılması, kadın ve çocuklara yönelik ÅŸiddetin takipçisi olunması çaÄŸrısı yaptı. DÄ°SK Genel Merkezi önünde açıklama yapan DÄ°SK Genel BaÅŸkanı Arzu ÇerkezoÄŸlu “İstanbul SözleÅŸmesi’nin ortadan kaldırılmasına dönük bütün giriÅŸimlere son verilmelidir†dedi.KADIKÖY OsmanaÄŸa’da bir araya gelerek Ä°skele Meydanı’na yürüyen kadınlar, “Birbirimiz için sokakta erkek devlet ÅŸiddetine karşı isyandayız†pankartı açtı. Yapılan açıklamada, “İstanbul SözleÅŸmesi’nin kaldırılmasına izin vermeyeceÄŸiz. EÅŸitlik olmadan adalet saÄŸlanmayacak†denildi.ANKARA Kadın Platformu’nun çaÄŸrısıyla Çankaya Belediyesi önünde bir araya gelen kadınların Sakarya Caddesi’ne yürümesi engellendi. Birçok kadın, polis tarafından darp edildi. Kadınlar, polis barikatı önünde açıklama yaptı. Mor renge bürünen Ankara Kalesi’nin üzerine “kadına ÅŸiddete hayır†ifadeleri yazıldı.Ä°ZMÄ°R Bornova Belediyesi, erkekler tarafından katledilen 10 kadının son sözlerinin yer aldığı kadın silueti ÅŸeklindeki karton maketler ve pankartları Büyükpark, Bornova Cumhuriyet Meydanı ve Küçükpark gibi kentin en iÅŸlek noktalarına yerleÅŸtirerek farkındalık yarattı. Kıbrıs Åžehitleri Caddesi’nde bir araya gelen kadınlar, “Kadın cinayetleri politiktir†sloganı attı. Kadınlar Dikili’de ve Buca’da da bir araya geldi.MUÄžLA EÅŸitlik İçin Bodrum Kadın Platformu üyesi kadınlar Belediye Meydanı’nda açıklama yaptı. Mor tüllerle zincir oluÅŸturan kadınlar, “İstanbul SözleÅŸmesi’ni uygulaâ€, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz†sloganlarını attı. Fethiye Kültür Merkezi önünde bir araya gelen kadınlar iktidarın hedefindeki Ä°stanbul SözleÅŸmesi’ne dikkat çekti.ÇANAKKALE Kadın Platformu’nun çaÄŸrısıyla bir araya gelen kadınların yürüyüşü, polis tarafından engellendi. AYDIN Didim Kent Meydanı’nda Kadın Platformu üyesi kadınlar, öldürülen kadınların resimlerini taşıdı. ANTALYA Kadın Platformu’nun çaÄŸrısıyla Attalos Meydanı’nda bir araya gelen kadınlar, “Yasaları uygulamadığınız için öldürülüyoruz†pankartını açtı. GAZÄ°ANTEP Demokratik Kadın Platformu tarafından YeÅŸilsu Parkı’nda açıklama yapıldı. “Haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz†pankartının açıldığı ve katledilen kadınların fotoÄŸraflarının sergilendiÄŸi eylemde, “Hakkımız olanı ancak sokaklarda alacağımızı, evde, iÅŸte, her yerde mücadeleyi büyütürsek kazanacağımızı biliyoruz!†denildi. MERSÄ°N Mezitli Belediyesi tarafından düzenlenen etkinliÄŸe polis memuru Fatih Burak Aykul tarafından katledilen üniversite öğrencisi Feray Åžahin’in ailesi katıldı. Aile, “Feray İçin Adalet†yazılı pankart açtı. Kadın Platformu’nun çaÄŸrısıyla bir araya gelen kadınlar kadın cinayetlerinin durdurulmasını istedi. HATAY Arsuz Belediyesi, Yollarda Sevgi Dağıtanlar DerneÄŸi ve Arsuz Gönüllüleri Dayanışma DerneÄŸi’nce Kurtbağı Mahallesi’ndeki Kadın Fidan YaÅŸam Ormanı’na erkek ÅŸiddeti yüzünden hayatını kaybeden 3 bin 224 kadının anısına fidan dikildi. SAMSUN Atakum Belediyesi tarafından düzenlenen “YaÅŸamaya Mecbursun†temalı etkinlikte Ä°stanbul SözleÅŸmesi ve kadın haklarına dikkat çekilerek ÅŸiddete “dur†denildi.NEVÅžEHÄ°R Ãœrgüp Belediyesi, Üç Güzeller Peribacaları’nı ve Temenni Tepesi’ni turuncu renkle aydınlattı. TUNCELÄ° Dersim Kadın Platformu üyelerinin “Erkek devlet ÅŸiddetine karşı mücadeledeyiz†sloganıyla Seyit Rıza Meydanı’nda yaptığı eyleme 326 gündür kayıp olan Munzur Ãœniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’nun ablası Aygül Doku da katıldı. “Şiddet her yerde, çözüm örgütlü mücadelede†pankartını açan kadınlar, “Erkek vuruyor, devlet koruyor†dövizleri taşıdı. ADIYAMAN Ä°l Kadın Platformu, Demokrasi Parkı’nda açıklama yaptı. “Yasta deÄŸil isyandayız†pankartı açtı. DIYARBAKIR’da Dünya KavÅŸağı’nda açıklama yapan kadınlar, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz†diyerek Roboski Parkı’na yürüdü. ŞIRNAK ve HAKKÂRÄ° HDP il binalarının önünde mor zincir eylemi yapıldı. VAN ve BATMAN’da düzenlenmek istenen yürüyüşlere “eylem ve etkinlik†yasağı gerekçe gösterilerek izin verilmedi.ESKÄ°ÅžEHÄ°ROdunpazarı Belediyesi, kadın cinayetlerine dikkat çekmek için Hamamyolu Caddesi’nde öldürülen kadınların isimlerinin bulunduÄŸu “Kelebekler Anıtı†açtı. Anıtta, 25 Kasım Kadına Yönelik Åžiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün simge isimleri olan “Mirabel KardeÅŸlerâ€, Åžule Çet, Özgecan Aslan, Münevver Karabulut, Ceren Damar Åženel, Emine Bulut, Iraz Ekinci, Åžeker Dikbıyık, Kader Kaya ve geçen hafta EskiÅŸehir’de kardeÅŸi tarafından öldürülen Hasret Yüksekkavas’ın da aralarında bulunduÄŸu 203 kadının adı yer aldı. Odunpazarı Belediye BaÅŸkanı Kazım Kurt, “Kelebekler gibi kısa olmasın ömürleri, onlar gibi rengârenk yaÅŸasınlar diye bu uÄŸraşımız. Mücadelemiz, burada yazan isimlere yenilerinin eklenmemesi için†dedi. Espark AVM önünde bir araya gelen kadınlar da “Virüsten de ÅŸiddetten de ölmek istemiyoruz†dedi.TRABZON Barosu tarafından Trabzon BüyükÅŸehir, Ortahisar ve Yomra belediyeleri, il emniyet müdürlüğü ve sivil toplum kuruluÅŸlarının desteÄŸiyle etkinlik yapıldı. Araçlarına mor balonlar takan kadınlar, konvoy eÅŸliÄŸinde Atatürk Alanı’na geldi. Trabzon Barosu BaÅŸkanı Sibel Suiçmez, ÅŸiddeti, dayanışma ve mücadele ruhuyla ortadan kaldıracaklarını söyledi.ÖNERGEYE RETCHP’nin pandemi döneminde artan kadına yönelik ÅŸiddetin araÅŸtırılması için Meclis’e sunduÄŸu araÅŸtırma önergesi reddedildi. CHP’li Gülizar Biçer Karaca, “9 Mart-7 Eylül arasında acil yardım hatlarına 4 bin 735 kadının çaÄŸrı bıraktığını†ifade ederek, “Ayıptır diyerek cinayetleri durduramazsınız. Ä°stanbul SözleÅŸmesi’ni uygulayarak durdurabilirsiniz†dedi.Ä°BB’DEN DESTEK HATTIstanbul BüyükÅŸehir Belediyesi, “25 Kasım Kadına Yönelik Åžiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günüâ€nde, 444 80 86 numarası üzerinden 7/24 Türkçe, Kürtçe, Ä°ngilizce ve Arapça hizmet verecek “Kadına Destek Hattıâ€nı hizmete açtı. Tanıtım toplantısına Ä°BB BaÅŸkanı Ekrem Ä°mamoÄŸlu ve CHP Ä°stanbul Ä°l BaÅŸkanı Canan KaftancıoÄŸlu da katıldı. Burada konuÅŸan Ä°mamoÄŸlu, “kadın†ve “şiddeti†yan yana konuÅŸmanın utanç verici olduÄŸunu belirterek “Esas olan, bir zihniyet deÄŸiÅŸimidir†diye konuÅŸtu.KILIÇDAROÄžLU: DEVLET POLÄ°TÄ°KASI OLMALICHP Genel BaÅŸkanı Kemal KılıçdaroÄŸlu, kadına yönelik ÅŸiddetin önlenmesinin bir devlet politikası olması gerektiÄŸini belirtti. Yazılı açıklama yapan KılıçdaroÄŸlu, “Kadına yönelik ÅŸiddetin bir ‘veri’ olarak algılandığı günümüzde, toplumların öncelikli mücadelesi, ÅŸiddet, ayrımcılık ve ötekileÅŸtirmenin son bulması olmalıdır†dedi. CHP Kadın Kolları Genel BaÅŸkanı Aylin Nazlıaka da konuya iliÅŸkin CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. “Kadına yönelik ÅŸiddet politiktir†diyen Nazlıaka, “Bizler Halide Edib’lerden, Bahriye Üçok’lardan, Türkân Saylan’lardan aldığımız ilhamla, kadınların demokrasi, eÅŸitlik ve insan hakkı mücadelesini uluslararası dayanışma içinde sürdüreceÄŸiz†ifadelerini kullandı. cumhuriyet.com.trSaros Körfezi’ne yapılacak 270 metre uzunluÄŸundaki iskele için yargısüreci beklenmedi
Saros Körfezi’ne yapılacak 270 metre uzunluÄŸundaki iskele için yargı süreci beklenmedi figure > Edirne’nin KeÅŸan ilçesinde, Saros Körfezi’nde Sazlıdere - Gökçetepe arasında doÄŸalgaz taşıyacak gemiler için yaklaşık 270 metre uzunluÄŸunda bir iskele dolgu platformu ve kara boru hattı projesinin baÅŸladığı ortaya çıktı. Davaların devam ettiÄŸine dikkat çeken Sazlıdere köyü sakini Mehmet Zeybek, tarlasında kendisinden habersiz proje kapsamında çalışmaların baÅŸladığına dikkat çekerek “Arazim hakkında acele kamulaÅŸtırma kararı verildi. Bana bir tebligat dahi yapılmadan arazimde çalışmalara baÅŸladılar. Adıma para da yatırılmadı. KeÅŸan Kaymakamlığı aracılığı ile jandarmaya ve Cumhuriyet baÅŸsavcılığına giderek ilgililer hakkında suç duyurusunda bulundum†dedi. KeÅŸan Kent Konseyi BaÅŸkanı Hasan Karagöz de şöyle konuÅŸtu: “BOTAŞ’ın yapmış olduÄŸu bu çalışmalar hukuk tanımaz, yaptım oldu mantığıdır. Edirne Ä°dare Mahkemesi’nin bilirkiÅŸi keÅŸfi üzerinden 15 gün geçti. BilirkiÅŸi heyetine rapor hazırlamak için mahkemenin verdiÄŸi süre 60 gündür. Bu süre beklenmeden ve yerler istimlak edilmeden yasa tanımaz bir ÅŸekilde yerler iÅŸgal edilmiÅŸtir. Pandemi koÅŸulları fırsata dönüştürülmüştür. Ä°ki buçuk yıldır mücadele ediyoruz. Mücadelemiz sürecek. Bu liman ve boru hattından Saros veya Ege Denizi’nde bizim ülkemize ait bir doÄŸalgaz olsa ve buradan basılmak istense tamam ama Katar doÄŸalgazını Avrupa pazarlarına pompalamak için dünya harikası Saros Körfezi ve çevresini talan etmek istemelerini kabul etmiyoruz, etmeyeceÄŸiz.â€DAVALAR SÃœRÃœYORBoru Hatları Ä°le Petrol Taşıma Anonim Åžirketi (BOTAÅž), Edirne’nin KeÅŸan ilçesinde Saros Körfezi’ne Sazlıdere ve Gökçetepe arasındaki sahile doÄŸalgaz taşıyacak gemiler için yaklaşık 270 metre uzunluÄŸunda bir iskele dolgu platformu ve kara boru hattı inÅŸa etmek istiyor. Saros FSRU Gemi Ä°skelesi Çevresel Etki DeÄŸerlendirmesi (ÇED) raporuna Çevre ve Åžehircilik Bakanlığı olumlu görüş vermiÅŸti. Projeye karşı davalar açılmıştı. Hazal OcakDoç. Dr. Cihat Yaycı: Türk gemisine baskın uluslararasıhukuka, sözleÅŸmelere aykırı
Doç. Dr. Cihat Yaycı: Türk gemisine baskın uluslararası hukuka, sözleşmelere aykırı figure > Libya’ya giden Türk kargo gemisi Rosaline-A’nın Libya açıklarında Avrupa Birliği’nin (AB) Libya’ya silah ambargosunu denetleyen Irini operasyonu kapsamında durdurulması nedeniyle patlak veren krizde Türkiye, olayın uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtti. AB tarafından gelen açıklamalarda Ankara’nın gemiye yönelik arama talebine yanıt vermediği iddiası dillendirildi. 1988 tarihli Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme (SUA) belli şartlarda bir ülkenin gemisine suç işlendiği şüphesiyle çıkılabileceğini, bunun için bayrak devletinden izin alınmasını, bu izin talebine 4 saat içinde yanıt verilmesini öngörüyor.‘BELİRLİ DURUMLAR’Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı, “SUA sözleşmesine göre 4 saat meselesi ancak şu durumlarda geçerli olur: Geminin deniz haydutluğu ya da köle ticareti yaptığı, kitle imha silahı taşıdığı ya da uyuşturucu madde taşıdığı şüphesine dair somut delillerle bayrak devletinden izin istenir ve 4 saat beklenir. Burada acil bir durum yok, delil de yok. Türkiye’ye karşı bir kumpas girişiminde bulunulmuştur. Bu olayın BM’ye şikâyet edilmesi, uluslararası ceza mahkemelerine başvurulması, tazminat davası açılması lazım. Türk gemisine yönelik bu ihbar kim tarafından yapılmıştır? Bu kumpasın arkasında FETÖ olduğu muhtemeldir. Bu kumpasın amacı Türkiye’yi ağır yaptırımlara maruz bırakmaktı†diye konuştu. Olayın baş sorumlusunun Yunanistan olduğunu belirten Yaycı, “Gemi Alman gemisi, çıkan personel İtalyan, emri veren Yunan komutan. İlk muhatap Yunanistan. Nota verilen ülkelere Yunanistan’ın neden ve hangi sebeplerle dahil edilmediğini anlayamadım†dedi. Hüseyin HayatseverBatılılar, bilim ve felsefe birlikte ele alındığında muazzam bir sıçrama gerçekleştirilebileceğini gördü
Batılılar, bilim ve felsefe birlikte ele alındığında muazzam bir sıçrama gerçekleÅŸtirilebileceÄŸini gördü figure > “Öğrenme tutkum beni Ä°ngiltere’den dışarı atmıştı. Bir süre Paris’te kaldım. Burada yalnızca önlerindeki kitaplara kurÅŸunkalemle yıldızcıklar çizen, vakarlı bir otoriteyle oturan barbarlardan ve ağızlarını açtıklarında cehaletleri ortaya dökülen (yaratıklardan) baÅŸka bir ÅŸey görmedim... Durumu anladıktan sonra buradan nasıl kaçmam gerektiÄŸini düşündüm, (çünkü) Arapların Toledo’daki dünyanın en bilgin filozofları tarafından verilen derslerini dinleyebilmek için gitmekte acele ediyordum. Dostlar beni Ä°ngiltere’ye geri çağırdıklarında yanımda Ä°spanya’dan getirdiÄŸim çok deÄŸerli bir kitap yükü vardı.†(Jacques le Goff, OrtaçaÄŸda Entelektüeller, M.A. Kılıçbay, Ayrıntı Yayınları, Ä°stanbul, 1984, s. 36-37) Bu sözler, 11. yüzyılın sonlarında Avrupa’yı dolaÅŸan Ä°ngiliz entelektüeli Daniel Morley’e aittir. Bu sözlerin de kanıtladığı gibi 10. yüzyıldan sonra “beyin göçü†DoÄŸu-Ä°slam coÄŸrafyasına doÄŸruydu. Ne var ki hiçbir uygarlık ilelebet süremez... Ä°bn-i Haldun uygarlık sürecini şöyle tarif etmiÅŸti: “Kavimler, geliÅŸmek (uygarlık atılımı) için fetihlere giriÅŸerek ganimet edinir, sonra düzen kurarak haraç ve vergi toplar, kentler kurarak yükseliÅŸe geçer. Bu süreçte yeni bir uygarlığın temeli olan kültür de yaratmış olur. Sonra toplum (yönetim), maddi imkânların sınırlarına ulaşılmasının bir ifadesi olarak sefahate dalar, toplumsal yozlaÅŸma baÅŸ gösterir, dünya nimetlerine dalmış olanlarda yorulma ve çürüme belirtileri baÅŸlar ve sonra uygarlık çöküşe geçer. Yeni bir uygarlık ya eskinin baÄŸrından çıkar ya da bir baÅŸkası tarafından yıkılanın temelleri üzerinde kurulur.â€EVET, ÇÖKMEK ZORUNDAYDIUygarlıkların yükseliÅŸ ve çöküş sürecini anlatan özgün bir yaklaşımdır bu. O halde ÅŸu soruyu sorabiliriz: DoÄŸu-Ä°slam uygarlığı çökmek zorunda mıydı? Evet, çökmek zorundaydı. Çünkü her uygarlık onu yaratan toplumun üstlendiÄŸi misyonun (din), amacın (fetih-haraç-vergi) ve imkânların (ekonomik-askeri güç) sınırlarına kadar geniÅŸleyebilir. Hedeflenen tarihsel misyon ve amaç, toplumsal sistemlerin (feodalizm-kapitalizm-sosyalizm) neyi nasıl üreteceÄŸini ve bölüşeceÄŸini de belirler. Yani misyon ve amaç, bilim ve teknolojiyi, kültür ve sanatı nasıl üretip kullanacağınıza da karar verir. OrtaçaÄŸ imparatorluklarının siyasi ve kültürel ufukları din ve fetihle sınırlıydı. Bu yüzden söz konusu devletlerin altyapısı, önce toprak ve yaÄŸma sonra da haraç ve vergiyle yaratılabilirdi. Misyon ve amaç, toplumların DNA’sı gibidir. Nasıl ki DNA, canlıların ne olacağının kodlarını içinde taşıyorsa toplumların misyon ve amaçları da onların ne olacağını belirler. İslam dinini yayma (cihat) ve fethedilen bölgelerden ganimet-haraçvergi toplama misyonunu benimsemiÅŸ Ä°slam toplumları, “özgürlük, eÅŸitlik ve kardeÅŸlik†ideallerini benimsemiÅŸ burjuva demokratik toplumlara dönüşemezlerdi, çünkü bu toplumların ve bu toplumları yaratan bireylerin amaç ve misyonları farklıydı. KuÅŸkusuz yeni uygarlıklar, eskilerin kültürel altyapılarını içerirler ancak amaçları yenidir. Tartışmasız olan ÅŸey: Her toplum ve uygarlığın, kendi amaç ve misyonuna uygun insan tipi yaratmasıdır. Çünkü uygarlıkların üretim ve tüketim anlayışı gibi, insanların yaÅŸam tarzı, maddi gereksinimi, ihtiyaç duyduÄŸu ve arzuladığı bilim ve teknoloji, felsefe, doÄŸa ve insan iliÅŸkisi de farklıdır. Bununla belirlenmiÅŸ bir insan tipinin ve bu insanlardan oluÅŸan bir toplumun “daha ileri†bir toplumsal model benimsemesi ve onu yaratmak için kolları sıvaması mümkün deÄŸildir. Bunun için köklü bir kopuÅŸ ve yeni bir toplumsal paradigma gereklidir. Böyle bir beklenti, hayalden öteye gidemez. Dolayısıyla DoÄŸu-Ä°slam uygarlığı baÅŸtan itibaren yıkılmaya mahkûmdu.5 MADDEDE YIKILIÅž SÃœRECÄ°Yıkılışın nedenlerini özetle, önem sırasına göre şöyle sıralayabiliriz:- Ãœstlenilen misyonla çağın yakalanamaması. Bunu özellikle vurguluyoruz, çünkü birçok yazar ve düşünür, Müslüman devletlerin geliÅŸememesini sadece Ä°slam dinine baÄŸlamaktadır. Halbuki din, 7.-13. yüzyıllarda büyümenin ve çaÄŸdaÅŸ deÄŸerler yaratmanın motivasyonunu oluÅŸturuyordu, fakat ideolojik sınırlıklar yıkılışın da kodlarını içinde taşıyordu. Özetle, bir paradigma deÄŸiÅŸikliÄŸine gitmeden yeni bir süreç (Rönesans) baÅŸlatılamazdı. - DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının ortaya çıktığı Akdeniz havzasının maddi olanakları yıpranmıştı. Bu bölge, Sudan’ın altınlarını ve Orta Asya’nın kısmi imkânlarını saymazsak rezervi tüketilmiÅŸ bir coÄŸrafyaydı. Bu yüzden serbest rekabetçi Batı kapitalizmi, önce Amerika kıtasının devasa servetlerini, sonra Hindistan, UzakdoÄŸu Asya ve Orta Afrika’nın insan (köle) ve hammadde kaynaklarını ele geçirmek zorundaydı. Ä°slam devletleri açısından bu olanaklar tükenmiÅŸti. - 11. yüzyıla girildiÄŸinde Müslüman toplumlar kendi aralarında ölümüne parçalanmışlardı. Birbirinin gözünü oyan 3 farklı halife (BaÄŸdat, Kahire, Endülüs), birbiriyle ölümüne savaÅŸan onlarca devlet ve yüzlerce emirlik, çöküşü sadece çabuklaÅŸtırmıştı. 11. yüzyılın sonunda Toledo (1085), Sicilya (1091) ve Kudüs (1098) düştüğünde artık DoÄŸu-Ä°slam uygarlığı da çöküşteydi. - MoÄŸol istilalarının (1250) yarattığı tahribat da buna eklenebilir, fakat bu hiçbir zaman önemli bir neden olmamıştır. MoÄŸol istilaları, çökmüş olan bir uygarlığın son kalıntılarını temizlemiÅŸti. - Selçuklu veziri Nizamülmülk döneminde felsefeye karşı yürütülen kampanyanın (Gazali’nin filozofları tekfir etmesi) özgür düşünce üzerinde kısmi bir etkisi olmuÅŸtur ancak bu hiçbir zaman esas neden deÄŸildir. EÅŸarilik (Ebul Hasan) olarak bilinen Gazali’nin görüşleri, 9. yüzyılın sonlarından itibaren tedavüldeydi. YükseliÅŸte olan toplumlar, gerici fikirlere itibar etmezken yıkılırken onları baÅŸ tacı ederler. Dolayısıyla Gazali’nin görüşleri, 16. yüzyıldan sonra Osmanlı üzerinde olumsuz rol oynamıştır. Gazali’nin tayin edici bir etkisi olsaydı ne büyük filozoflar Ä°bn-i Tufeyl (1110- 1185) ve Ä°bn-i Rüşd (1126-1198) ne de Ä°bn-i Haldun (1332-1406) ortaya çıkabilirdi. DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının yarattığı birikim (bilimsel keÅŸifler, teknolojik icatlar, felsefi yenilikler ve kültürel alışkanlıklar) Müslüman toplumların geliÅŸmesinde, devletleÅŸmesinde çok önemli bir rol oynadı, fakat bunların etkisinin de bir sınırı vardı. Sonradan bu birikim, daha bir üst aÅŸamaya sıçrayan yeni bir uygarlığın (Batı’nın) temelini oluÅŸturmuÅŸtu. Avrupa’da filizlenen hümanizm ve Rönesans, sanıldığı gibi Müslümanlardan Yunan düşüncesini öğrendikten sonra baÅŸlamadı. Bu konuda da büyük yanılsama söz konusudur. Batılılar, Yunan eserlerinden her zaman haberdardılar. Bu eserler, Batı’nın kütüphanelerinde duruyordu, fakat bunlara ihtiyaç duyacak bir toplum ve zümre mevcut deÄŸildi. Fakat Batılılar, Müslüman toplumlardan bilim ve felsefe birlikte ele alındığında muazzam bir sıçrama gerçekleÅŸtirilebileceÄŸini görmüşlerdi. Batılı aydınlar, Müslümanların yapıtlarını harıl harıl çevirip okudular, fakat Rönesans’ın baÅŸlaması için bir 400 yıl daha, yani koÅŸulların olgunlaÅŸmasını beklemiÅŸlerdir.UYGAR KAVÄ°MLER NEDEN YENÄ°DEN BARBARLAÅžIR?Peki ama çöken uygarlıklar, arkalarında neden herhangi bir birikim bırakmıyor? Her yeni uygarlık (Batı), yıkıma uÄŸrayan eski uygarlığın (DoÄŸu) bütün imkân ve birikimini güç ve yaratıcılık kullanarak kendine çevirir. Ardından da eski uygarlığın bütün can damarlarını keser. Can damarı kesilen toplumlar, sömürüldükleri ve yaÄŸmalandıkları için birkaç kuÅŸak sonra kültürel açıdan çölleÅŸirler. Bunun, enerjinin sakınım yasasıyla da ilgisi vardır. Özetle, geliÅŸmekte olan uygarlıklar, yükselebilmek için verili olanakları (enerji), yani bilim, doÄŸa, insan emeÄŸi ve düşünsel birikimi kendi yararına dönüştürmek zorundadır. Sümer-Babil veya HabeÅŸistan-Mısır uygarlıkları çökerken de arkalarında kültürel açıdan çölleÅŸmiÅŸ bir coÄŸrafya bırakmışlardı. Orta Avrupa, Yunan-Roma uygarlığının çöküşünden sonra barbarlık koÅŸullarına geri dönmüştü. 6.-10. yüzyıl arasında Avrupa’da ticaret çökmüştü; bilim ve eÄŸitim son bulmuÅŸ, ulaşım kesintiye uÄŸramış, saÄŸlık sistemi yok olmuÅŸ, her yanı salgın hastalıklar sarmıştı, nüfus her yerde seyrekleÅŸmiÅŸti. Ä°slam coÄŸrafyası da aynı akıbete uÄŸramıştır. Ayrıca DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının baÅŸarılarını ve tabii ki baÅŸarısızlıklarını ve sınırlılıklarını da o günün koÅŸulları içinde deÄŸerlendirmek gerekir. DoÄŸu-Ä°slam uygarlığı, önemli kültürel baÅŸarıların yanı sıra büyük düşünürler de yaratmıştır. Bu düşünürlerin ilki, kuÅŸkusuz Hz. Muhammed’dir. Sonra onu Arapların ilk filozofu El-Kindi, Er-Razi, Farabi, Ä°bn-i Sina, Biruni, Hayyam, Gazali, Ä°bn-i Rüşd ve Ä°bn-i Haldun gibi insanlık tarihinin düşünsel birikimine ciddi katkılarda bulunan onlarca düşünür takip etmiÅŸtir.Ä°SLAM FELSEFESÄ°NÄ°N KATKISIÖzgün bir Ä°slam felsefesinin varlığı bir uydurma deÄŸil, tarihsel gerçekliktir. Felsefe tarihinde “büyük felsefi katkılar†yoktur. Her katkı, öncekilere “küçük†ve ayrıntıda bir katkıdır. Düşüncede büyük sıçrayışlar istisnadır ve aslında her “küçük†tarihsel katkı, bir paradigma deÄŸiÅŸikliÄŸine de tekabül eder. Platon’un, Aristoteles’in, Descartes’ın, Kant’ın, Marx’ın katkıları da hep küçük ama tayin edici (paradigma deÄŸiÅŸtiren) ölçekte olmuÅŸtur.DÄ°N VE FELSEFE Ä°KÄ° SÃœTKARDEÅžTÄ°RKatkı, düşüncede tıkanmanın giderilmesi, bendin yıkılıp suyun önünün açılmasıdır. DoÄŸu-Ä°slam felsefesi, 5. yüzyıldan itibaren bütün dünyayı etkisi altına almış olan dinci (Yahudi, Hıristiyan ve Ä°slam) taassubun etkisini kırarak düşünceye yeniden felsefeyi sokmuÅŸ ve açtığı gedikle Rönesans ve aydınlanma sürecinin baÅŸlamasına katkıda bulunmuÅŸtur. Felsefe, ilahiyatın düşünsel alanını daraltmış, onun bilim ve akla karşı ördüğü önyargıları dağıtmıştır. 12. yüzyılda tektanrılı dinlerle (düşünür ve filozofları) felsefeyi buluÅŸturmak, düşünce tarihinde bir devrim ve felsefede paradigma deÄŸiÅŸikliÄŸiydi. Bu süreçte okuyan yazan herkes felsefeyle uÄŸraşır hale gelmiÅŸtir. Bu geliÅŸme, DoÄŸu-Ä°slam felsefesinin büyük baÅŸarısıdır. Dünyanın en seçkin filozofları ve bilim insanları, Farabi, Ä°bn-i Sina ve Ä°bn-i Rüşd’ü idol kabul etmiÅŸlerdi. Ä°bn-i Rüşdçü akım (sonradan Aristotelesçilik), 500 yıl boyunca (12.-16. yüzyıl) Avrupa’nın düşünsel yaratımının ana kaynağını oluÅŸturmuÅŸtur. Ä°bn-i Rüşd’ün “Din ve felsefe iki sütkardeÅŸtir†ifadesi veya tezi, felsefede bir sıçrama ve devrimdi. Bu düşünsel devrim, tıpkı Kopernik’in ve sonradan Galileo’nun bilim dünyasında “GüneÅŸ deÄŸil, fakat dünya dönüyor†demesi gibi bir olaydır. Sadık UstaTüm destekler gerçekleÅŸse de 2026’da 17 milyon vatandaÅŸhâlâriskli binalarda yaşıyor olacak
Tüm destekler gerçekleşse de 2026’da 17 milyon vatandaş hâlâ riskli binalarda yaşıyor olacak figure > Ülkede 6.7 milyon riskli konutta yaşayan 22 milyon kişi için devlet katkılı uzun vadeli borçlanma talep edildi. 8 STK, alternatif finansman modellerini teşvik edecek yasal düzenlemeler istedi. Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER) Başkanı Altan Elmas, kentsel dönüşümün müteahhitlerin sermaye yapısına dayanarak gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını belirterek vatandaşlara devlet katkılı ve uzun vadeli finansman sağlayacak bir borçlanma modeli geliştirilmesi gerektiğini söyledi. GYODER, İNDER, KONUTDER, TürkMMMB, Türkiye İMSAD, İNTES ve YDKB, Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) girişimiyle bir araya geldi. Ortak bildiride, 7 maddeden oluşan bir bildiri açıklandı. Kentsel dönüşümün hızlanmasının önemine vurgu yapılan bildiride, kentsel dönüşüm için alternatif finansman modellerini teşvik edecek yasal düzenlemeler yapılması istendi. Bina yapımında A sınıfı müteahhitlerin iş üstlenmesini sağlayacak yeterlilik sınıflandırması yapılması, yapı denetiminin etkin şekilde işletilmesi, yeni jenerasyon malzemelerin ve inşaat sistemlerinin kullanılmasının teşvik edilmesi, parsel yerine mahalle ya da ada bazlı kentsel dönüşüm modeli oluşturulması, binalara yapım süreçlerini ve bilgilerini içeren kimlik belgesi verilmesi için yasal düzenlemeler yapılması da öne çıkan diğer talepler oldu. KONUTDER’in başkanı Elmas, “İstanbul’daki 1 milyon konut 3-5 yıl içinde müteahhitlerin sermaye yapısı ile dönüştürebileceğimiz bir husus değil†diye konuştu. Kentsel dönüşüm eylem planına göre gelecek 5 yılda 1.5 milyon konutun dönüşmesinin hedeflendiğine dikkat çeken İMSAD Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “TÜİK verilerine göre konut başına 3-4 kişi düşmesinden yola çıkarak hesapladığımızda, 6.7 milyon riskli konutta 22 milyon vatandaşımızın yaşadığını görüyoruz†dedi. Küçükoğlu, “Kamunun 1.5 milyon konutun kentsel dönüşümüne destek için bugünkü fiyatlarla kira ve taşınmaya ortalama 28 milyar TL, konut üretimine 280 milyar TL kaynak aktarması gerekecek. Tüm bunların gerçekleştiğini düşünürsek 2026’da 17 milyon vatandaş hâlâ riskli binalarda yaşıyor olacak†diye konuştu. cumhuriyet.com.trLimanlardaözelleştirme furyasısürüyor
Limanlarda özelleÅŸtirme furyası sürüyor figure > Türkiye Denizcilik Ä°ÅŸletmeleri’ne ait 15 liman ile TCDD’ye ait 5 büyük limanı satan AKP, Güllük Limanı’nın 45 yıllık iÅŸletme hakkını da 35.2 milyon liraya özel ÅŸirkete verdi. CHP’li Suat Özcan, özelleÅŸtirmeyle Güllük merkezinin “biteceÄŸini†belirterek “Hem kamu malını satıyorlar hem birilerine para kazandırıyorlar†dedi. Türkiye Denizcilik Ä°ÅŸletmeleri’ne (TDÄ°) ait MuÄŸla Güllük Limanı’nın 45 yıl süreyle iÅŸletme hakkının verilmesi yöntemiyle özelleÅŸtirilmesi ihalesi sonuçlandı. Açık artırmada en yüksek teklif 35.2 milyon TL ile ICC Grup Ä°nÅŸaat’tan geldi. Limanın 260 yat baÄŸlama kapasiteli 3 çıpalı yat limanına dönüştürülmesi planlanıyor. Böylece 1997-2020 arasında TDİ’ye ait 15 liman ile TCDD’ye ait Mersin, Samsun, Bandırma, Ä°skenderun ve Derince limanları özelleÅŸtirildi. CHP MuÄŸla Milletvekili Suat Özcan, bu özelleÅŸtirmeyle Güllük merkezinin “biteceÄŸini†söyledi. Yeni yapılan limanın büyütülmesinin planlandığını, Kıyıkışlacık’a da yeni bir yükleme limanı yapılmasının hedeflendiÄŸini belirten Özcan, ÅŸunları söyledi: “Toplam 4 liman söz konusu. Bu, Güllük Körfezi’nin ekolojik dengesini bozar. Birileri para kazanacak diye bunlar yapılıyor.†Mustafa Çakır“Hegemonyaâ€filmi: 'ErilÅŸiddet sistemlidir'
“Hegemonya†filmi: 'Eril şiddet sistemlidir' figure > Kadına şiddete karşı hazırlanan “Hegemonya†filmi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde yayına girdi. Belgesel film, 9 farklı kadının tanıklıkları eşliğinde şiddeti tarifliyor. Kadına yönelik şiddet denince çoğunlukla akıllara cinayetler, yaralamalar yani fiziksel şiddet geliyor. Ancak çok yaygın, hatta dışarıdan fark edilemeyebilen duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet de kadınların en büyük sorunlarından. Toplumsal cinsiyet rolleriyle çok uzun zamandır öğretilmiş, geleneklerle beslenmiş hukukla da cezasız hale gelmiş erkek şiddetine yönelik kısa bir belgesel film hayata geçirildi. Handan Uslu’nun yönettiği “Hegemonya†belgeseli, hayatın farklı noktalarındaki dokuz kadının hikâyesini, eril şiddeti ve şiddet karşısında kadınların deneyimini ekrana taşıyor. Kadına şiddetin sistematik olarak toplum, medya ve kurumlar tarafından yaratılmasının irdelendiği belgeselde, şiddetin toplumsal ve politik boyutlarının altı çiziliyor. Belgesel, dün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde lansmanını yaptı ve YouTube’da ücretsiz olarak yayımlanmaya başladı.‘ARTIK ÜZERLERİNE YÜRÜYORUM’Belgesel, sade ve anlaşılır söyleşilerle Mahinur Aytaç, Ayşe Ece Durmaz, Av. Gül Erdoğmuş, Nesibe Kırış, İris Mozalar, Merve Namlı ve Av. Zeynep Reva’nın deneyimlerini izleyiciye aktarıyor. Belgeselde yönetmen Uslu’nun kurduğu, aynı zamanda uğradığı şiddetin farkında olmayan kadınları dijital yöntemlerle bilgilendirmeyi amaçlayan “kadinhaklari.org†platformunun çalışmaları da anlatılıyor. Diğer taraftan belgeselde İstanbul Sözleşmesi’nin önemini de görüyoruz. Son yıllarda kadın mücalesinin elde ettiği kazanımları da dinliyoruz: Trans bir kadın olan İris Mozalar’ın “İki yıl önce beni takip eden erkekten kaçarak uzaklaşırken şimdi arkamı dönüp o erkeğin üzerine yürüyorum ve bağırıyorum†demesi gibi...‘İYİLEŞMENİN BİR PARÇASI’Belgeselle ilgili konuştuğumuz Handan Uslu, “Kadinhaklari.org olarak şiddet farkındalığı yaratma ve dijital olarak şiddet gören kadınlara destek olma hedefiyle yaptığımız çalışmalarımızın evrildiği nokta ‘Hegemonya’. Türkiye’de şiddetin adının olmadığını gördüğümüz bir yerden bu belgeseli hayata geçirdik. Gerek kadinhaklari.org’daki çalışmalarımız ve gerek hayat tecrübelerimiz ile farkındaydık ki şiddet karşısında kadınlar ortak duygu durumlarından geçiyor. Kadınların iç muhasebeleri, hesaplaşmaları ve onları bekleyen hukuki yolculuktaki ortaklığın izini sürdük. Kadınlar bize inandılar, güvendiler ve belgeselimiz bu güven ve dayanışma ile yaratıldı. Hikâyelerimizi anlatmak, bizim için iyileşmenin bir parçası. Kadın Hakları Dijital Veri Platformu olarak dijitalde ve internet ekosistemindeki projelerimize devam edeceğiz†dedi. Orhun Atmış63. UluslararasıBelgesel ve Animasyon Film Festivali’nin ardından...
63. Uluslararası Belgesel ve Animasyon Film Festivali’nin ardından... figure > 1955’ten beri düzenlenen dünyanın en eski belgesel film festivallerinden 63. Uluslararası Leipzig Animasyon ve Belgesel Film Festivali, sinema salonlarındaki gösterimlerinin yanı sıra çevrimiçi gösterimleriyle de belgesel gibi dağıtım ağlarının kısıtlı olduğu bir alanı, izleyicisiyle buluşturarak daha fazla etkileşim sağladı. Son yıllarda film festivallerine siyahlar, kadınlar, Batı dışı coğrafyaların yetersiz temsiline dair eleştiriler getiriliyordu. Bu açıdan “Siyah Hayatlar Değerlidir†hareketi gibi toplumsal olayların da etkisiyle festivalin iki ana daldaki ödülünün, içeriği ve sinematografisiyle etkileyici Afrika’dan iki siyah yönetmenin filmine verilmesi oldukça anlamlıydı. Dieudo Hamadi’nin “En route pour le milliard (Milyara Giden Yolda)†belgeseli, festivalin en büyük ödülü, Altın Güvercin Ödülü’nü aldı. Bu sene Cannes Film Festivali’ne de seçilen film, Cannes’ın 73 yıllık tarihinde Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden ilk filmdi. Hamadi, filminde, doğduğu ve halen yaşadığı Kisangani şehrinde 5-10 Haziran 2000’de yaşanan, Altı Gün Savaşı olarak adlandırılan, Uganda ve Ruanda ordularının arasındaki şiddetli çatışmada yakınlarını kaybeden, çoğu sakat kalmış insanların yirmi yıldır süren hak mücadelesini anlatıyor. Kaybedecekleri hiçbir şeyi olmayan mağdurların, fırtınalı havada nehirde yaptıkları tehlikeli bir yolculukla Kongo’nun başkenti Kinşasa’ya, ölümü göze alarak gittiklerini gösteriyor. Savaştan kurtulanlar, söz verilmesine rağmen bugüne kadar ödenmeyen tazminatları için meclisin kapısında seslerini duyurmaya çabalıyor. Hamadi, savaşın mağdurlarını incelikli bir görsellikle belgeliyor ve mücadelelerinin önemini, bugün benzer hak talebinde bulunan dünyanın farklı yerlerindeki insanlar için bir kez daha hatırlatıyor. Kısa belgesel film kategorisinde büyük ödülü, Nijeryalı yönetmen Alain Kassanda’nın, ismini Afrobeat şarkıcısı ve aktivist Fela Kuti’in aynı başlıklı parçasından alan “Trouble Sleep†filmi kazandı. Kassanda, üniversite bitirmelerine rağmen biri taksi şoförlüğü yapan ve diğeri ulaşım sendikasında vergi toplayan iki karakter üzerinden dünyadaki sosyoekonomik adaletsizliği gösteriyor ve İbadan’ın kaosu ve canlılığına dair imgeleri, özgür cazın ritmiyle dinamik bir şekilde harmanlayarak şehri de adeta bir karakter olarak ele alıyordu. Türkiye hakkında çektiği filmlerle tanıdığımız Alman yönetmen Martina Priessner, Goethe-Institut Belgesel Film Ödülü’nü alan “Wächterin/Bekçi†filminde Midyat’ın Zaz köyünde, Mor Dimet Kilisesi’nde tek başına yaşayan Dayrayto’nun, bölgede uzun süredir devam eden baskı atmosferinde tehlikelere karşı mücadelesini anlatıyor. Dayrayto’nun yaşadıkları, 1990’lardan bugüne bölgedeki Süryanilerin ve tüm azınlıkların maruz kaldıklarını bir kez daha gözler önüne seriyor. Esra YıldızFenerbahçe'de gençler sahayaçıkıyor
Fenerbahçe'de gençler sahaya çıkıyor figure > F.Bahçe’de ilk kez 11’de yer alan 18 yaşındaki Uğur Kaan Yıldız izleyenleri mest etti. Yıllardır alt yapıdan futbolcu gelmediğini konuşuyoruz. Aslında öyle yıldızlar çıkıyor ki maalesef onları gören yok. Teknik direktörler göz ucuyla bakıyor gençlere. Hepsi yabancı istiyor. Sadece çok zorda kaldıklarında 18 kişiyi tamamlamak için kadroya alıyorlar. Bazen 3-5 dakika şans verip sonra geldikleri yere gönderiyorlar. Bugün Sarı-Lacivertlilerde çok sayıda genç, alt liglerde forma giyiyor. Bu çocuklara sahip çıkalım, güvenelim. Onlar geleceğimiz. Sivas Belediye maçında kadroda genç bir isim gördüm. Yaşı 18. Adı Uğur Kaan Yıldız. Uğur’u pür dikkat izlemeye koyuldum. Orta sahanın sağında oynadı. Önündeki Ferdi ile o kadar çok pas alış verişinde bulundular ki, sanki uzun zamandır yan yana oynuyorlardı. Bir an, Dirarlı günler gözümün önüne geldi. Uğur ve Uğur gibiler varken neden iki yıldır Dirar’a forma verildi? Uğur A takımı oyuncusu gibiydi. Ağabeyleri arasında yabancılık çekmedi, iyi işler yapınca kendine güveni arttı. Aldığı topları olumlu yönde kullandı. 90 dakika sahada kalması hem iyi oyunundan, hem de teknik direktör Erol Bulut’un gence güvenmesinden. Alt yapı hocalarına teşekkür ediyorum. Bulut, Uğur’a önümüzdeki günlerde de sarılsın. Bu çocuğu gözümü kırpmadan Beşiktaş maçına yazardım. Uğur sağbekte de oynuyor. Gökhan’ın yerine şimdiden aday. Bu jenerasyonun arkası gelecek. Eyüp de Sivas maçında forma şansı buldu. O da gelecek vaad eden isim. Daha sırada bekleyen kaleci Oytun, orta saha Fatih, sol açık Serhat ve stoper Gürkan var. F.Bahçe’nin geleceğini parlak. Unutulmasın ki; inanmak başarının yarısıdır.SAMATTA ŞOKUF.Bahçe’de sol diz iç yan bağında esneme, eklem kapsülünde zorlanma tespit edilen Samatta, Beşiktaş derbisinde oynamayacak.Öte yandan Fenerbahçe Spor Kulübü, ‘Kadına yönelik şiddetle mücadele günleri’ kapsamında, “Kadına Şiddete Tahammülümüz YOK!†mesajı ile hazırlanan manifestoyu, 18 sporcu, Erol Bulut ve Erkek Voleybol Baş Antrenör Erkan Toğan’ın yer aldığı tweet zinciri ile duyurdu. Hilmi Türkayİzmir'de silahlıkavga: 1ölü
İzmir'de silahlı kavga: 1 ölü figure > İzmir'in Buca ilçesinde silahlı kavgada yaralanan kişi kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. İddiaya göre, dün akşam saatlerinde Güven Mahallesi'nde yaşayan annesini ziyarete giden Tolga Taşkaner (29) ile aynı apartmanda yalnız yaşayan Y.G. (70) merdivende karşılaştı.İkili arasında çıkan tartışma kavgaya dönüşünce Y.G, evine giderek silahını aldı ve Taşkaner'i ateş ederek yaraladı.Olay yerinden kaçan Y.G, silah sesini duyan sokak sakinleri tarafından yakalanarak polise teslim edildi.Sağlık ekiplerince ağır yaralı olarak İzmir Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan Taşkaner, burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.Gözaltına alınan Y.G'nin ise emniyetteki işlemleri devam ediyor.Öte yandan Taşkaner'in annesi ve bir başka komşunun 3 gün önce Y.G'den küfürlü konuştuğu için şikayetçi olduğu, Y.G. ile Taşkaner arasındaki tartışmanın da küfürlü konuşmadan dolayı çıktığı öne sürüldü. AAMaradona'nınölümünün ardından yasa boğulan Arjantin halkısokaklara döküldü
Maradona'nın ölümünün ardından yasa boğulan Arjantin halkı sokaklara döküldü figure > Arjantinli efsane futbolcu Diego Armando Maradona'nın ölümüyle yasa boğulan Arjantin halkı sokaklara akın etti. Maradona'nın hayatını kaybettiği ev ile doğduğu ve gençliğini geçirdiği evlerin çevresi, başta Maradona'nın yıldızının parladığı Boca Juniors futbol takımının La Bombonera ismiyle bilinen stadyumu olmak üzere Arjantin'deki birçok stadyum ve Buenos Aires'in merkezi hem gözyaşı döken hem de Maradona için sloganlar atan halk ile doldu.Başkent Buenos Aires'te La Bombonera stadyumu ve şehir merkezinde toplanan kalabalık bir yandan Maradona için gözyaşı dökerken diğer yandan da ona teşekkür etmek için sloganlar attı.Buenos Aires'te yollardaki trafik uyarı ışıklarına "Teşekkürler Diego" yazısı yansıtıldı.Futbol oynadığı dönemde 10 numaralı formayı giyen Maradona için başkent Buenos Aires'te halk, yerel saat ile 22.00'de Maradona'yı anmak için balkonlara çıkarak alkış tuttu.60 yaşında hayata gözlerini yuman Maradona'ya veda gösterilerinin devam etmesi bekleniyor.ÜLKEDE 3 GÜN ULUSAL YAS İLAN EDİLDİArjantin'de hükümet, Maradona'nın ölümü dolayısıyla ülkede 3 gün ulusal yas ilan etti.Devlet Başkanı Alberto Fernandez, Maradona'nın naaşının Devlet Başkanlığı Binası Casa Rosada'ya getirileceğini ve cenaze merasiminin burada yapılacağını belirtti.Yerel basın, halka açık yapılacak merasime yaklaşık bir milyon kişinin katılmasının beklendiğini yazdı. AA