News - Haberler
The Queen's Gambit dizisiyle satrançseti satışlarında patlama yaşanıyor
The Queen's Gambit dizisiyle satranç setlerinin satışı çoğu internet sitesinde en az üç kat yükseldi. Şirketler, arzda bu kadar talep varken yakın zamanda satışlara yetişemeyeceklerini aktarıyor.Habere Gitmek için Tıklayınİstanbul'da PKK/KCK operasyonu:çok sayıda gözaltıvar
İstanbul'da PKK/KCK operasyonu: çok sayıda gözaltı var figure > İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne(TEM) bağlı polis ekipleri, PKK/KCK terör örgütüne yönelik 26 şüphelinin yakalanması amacıyla operasyon düzenlendi. Operasyon kapsamında önceden belirlenen 28 adreste arama yapan polis ekipleri çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar sorgulanmak üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Operasyona özel tim polisleri de katılırken, belirlenen adreslerde polis ekipleri arama yaptı. Operasyon kapsamında Fatih'de bulunan 5 katlı bir binanın en üst katındaki bir derneğe de giren polis ekipleri içeride arama yaptı.  Operasyon kapsamında girilen adreslerde yapılan aramalarda çok sayıda örgütsel doküman ele geçirildiği öğrenildi. Operasyon düzenlenen adreste yakalanan şüphelinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar Haseki Devlet Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçirilerek sorgulanmak üzere İstanbul emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. DHACovid-19 aşısıTürkiye'ye ne zaman gelecek?
Covid-19 aşısının Türkiye'ye ne zaman geleceği ve nasıl uygulanacağına ilişkin detaylar çarşamba günü Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın düzenlediği basın toplantısında ele alındı.Habere Gitmek için TıklayınVaka sayısı: Türkiye'de temmuz ayından beri ilk defa koronavirüs vaka sayısıaçıklandı
Sağlık Bakanı Koca, çarşamba yaptığı basın toplantısında beş ay sonra ilk defa koronavirüs vaka sayısını açıkladı. Buna göre Türkiye'de son 24 saat içinde 28 bin 351 kişide koronavirüs tespit edildi. Böylece Türkiye, dünyada günlük olarak en çok koronavirüs vakasının görüldüğü ülkelerden biri oldu.Habere Gitmek için Tıklayın40ünlüyönetmenin en sevdiği korku filmleri
40 ünlü yönetmenin en sevdiği korku filmleri figure > Sinemada korku, dünyaca ünlü yönetmenlerin de en ilgi gösterdiği türlerden biri. İşte dünyaca ünlü 40 yönetmenin en sevdiği korku filmlerinin listesi... /Archive/2020/11/25/180903197-korkufilmi.jpgF. W. Murnau yapımı Bir Dehşet Senfonisi (Nosferatu)IndieWire sitesi, 40 ünlü yönetmenin en sevdiği korku filmlerinin listesini yayımladı.Listede Martin Scorsese’den Tim Burton’a ve Rob Zombie’yle John Carpenter gibi korku sineması ustalarına 40 yönetmenin favori korku filmleri var.Wes Anderson - Rosemary’nin Bebeği (Rosemary’s Baby)Natalie Erika James - RinguMike Flanagan - The Blackcoat’s DaughterBong Joon Ho – Ritüel (Midsommar)Osgood Perkins - The StrangersRobert Eggers - NosferatuJosephine Decker – Suspiria (Luca Guadagnino tarafından yönetilen versiyonu)Guillermo del Toro - Çehresiz Gözler (Eyes Without a Face)Quentin Tarantino – Ölüm Provası (Audition)Martin Scorsese – Masumlar (The Innocents)Edgar Wright – Ölüm Gecesi (Dead of Night)David Lowery – Ayin (Hereditary)Jordan Peel – Ölüm Kitabı (Misery)Jennifer Kent – Teksas Katliamı (The Texas Chainsaw Massacre)Luca Guadagnino – Sinek (The Fly)Sam Raimi – Yaşayan Ölülerin Gecesi (Night of the Living Dead)Anna Biller – Röntgenci (Peeping Tom)Christopher Nolan – Yaratık (Alien)Andy Muschietti – Karanlık Bastığında (Near Dark)James Wan – Diğerleri (The Others)Ana Lily Amirpour – Deccal (Antichrist)Bo Burnham - RawEli Roth - Korku Şovu (Creepshow)Ben Wheatley - EraserheadWilliam Friedkin – Ölümcül Oyunlar (Funny Games)James Gunn – Dehşet Odası (Green Room)Coralie Fargeat – Şeytanı Gördüm (I Saw the Devil)Gaspar Noé – Bir Endülüs Köpeği (Un Chien Andalou)John Carpenter – Şeytan (The Exorcist)Karyn Kusama - HabitNia DiCosta - Under the SkinPatrick Brice – Dehşetin Nefesi (Jacob’s Ladder)André Øvredal – Poltergeist: Kötü RuhTim Burton – Lanetli Ada (The Wicker Man)Pedro Almodóvar – Kırılma (Rapture)Jim Jarmusch – Amerikan Sapığı (American Psycho)Ti West – Cinnet (The Shining)Rob Zombie - 28 Gün Sonra (28 Days Later)Julia Ducournau – Ölü İkizler (Dead Ringers)Peter Strickland - Climax cumhuriyet.com.trIşılÖzgentürk: 'Gerçekçi ol ve hayal et!'
Türkçe Haberler En Son BaÅŸlıklar Işıl Özgentürk: 'Gerçekçi ol ve hayal et!' figure > Işıl Özgentürk’ün ömrünün elli yılını anlattığı 68 Yılında On Dokuz Yaşındaysan Hep On Dokuz Yaşındasın, çıplak bir eylem. Pek çok önemli toplumsal olaya bizzat tanık ve müdahil olarak, dediÄŸi gibi “üç darbeden emekli olmuÅŸ biri†olarak; meydanlar, tiyatro, sinema ve edebiyat sac ayaklarıyla kendisinin ve kendisinin 68’inin dosdoÄŸru serimi. Devrim ve otobiyografinin bileÅŸtiÄŸi hem en kiÅŸisel hem toplumsal yapıtı. /Archive/2020/11/26/005508598-kapakic1.jpgBir 68’li olarak güneÅŸli bir hayali paylaÅŸtığı, yeterince anlatılmadığını, yazılmadığını düşündüğü 68 kuÅŸağına, o müthiÅŸ direniÅŸe vefa; bunlar yazılmalıydı duygusuyla kendisini saran sorumluluk ve o tükenmez heyecanla kaleme alıyor kitabını Işıl Özgentürk. Ömrünün elli yılını anlattığı 68 Yılında On Dokuz Yaşındaysan Hep On Dokuz Yaşındasın, çıplak bir eylem. Pek çok önemli toplumsal olaya bizzat tanık ve müdahil olarak, dediÄŸi gibi “üç darbeden emekli olmuÅŸ biri†olarak; meydanlar, tiyatro, sinema ve edebiyat sac ayaklarıyla kendisinin ve kendisinin 68’inin dosdoÄŸru serimi. Devrim ve otobiyografinin bileÅŸtiÄŸi hem en kiÅŸisel hem toplumsal yapıtı.“Sokak tiyatrosu†deneyimleri ve yöneticileri arasında bulunduÄŸu, 1969 Eylül’ünde kurulan Devrim İçin Hareket Tiyatrosu (DÄ°HT) deneyi... Aynı yıl bir yandan DÄ°HT’de oyunculuk, yazarlık bir yandan da Maden-Ä°ÅŸ sendikasının ayda bir çıkardığı, Maden-Ä°ÅŸ gazetesinde gönüllü muhabirlik, Ant dergisine de işçilerle ilgili imza attığı röportajlar... Cumhuriyet Gazetesi’ndeki ilk yılları... Neredeyse ikinci evi olmuÅŸ, günde 8-10 oyun oynadığı grev mekânları... O bahar, o ÅŸafak! Türkiye İşçi Partisi’nin yaÅŸamındaki yeri…Unutamadığı zamanlar ve yaÅŸadıklarından kendisinde kalanlar: 12 yıla mahkûm ölüm orucuna yatan Sevgi ErdoÄŸan; yanı başında ölen işçi Åžerif Aygün; sokaklarda vurularak ölen yoldaÅŸları, idam edilen canları...Sonra günümüz... Ali Ä°smail Korkmaz, Dilek DoÄŸan, ölüm orucunda ölen Sevgi ErdoÄŸan, Tahir Elçi, Barış Anneleri, yerin 400 metre altında ona hikâyelerini anlatan maden işçileri, Gerze’de termik santral yapılmaması için çadırda nöbet tutarken elime çay tutuÅŸturan Karadeniz’in amazon kadınları, Suruç’ta Kobani sınırında patlayan bombaları beraber saydığı yiÄŸit kadınlar... Ve 12 Mart’tan sonra getirildiÄŸi iÅŸkence merkezi Sansarsan Hanındaki küçük cinayeti ve tecavüze uÄŸraması...Işıl Özgentürk’le, 68 Yılında On Dokuz Yaşındaysan Hep On Dokuz Yaşındasın’ı konuÅŸtuk./Archive/2020/11/26/005522083-ic2.jpg‘ÇOK ÅžANSLI BÄ°R Ä°NSANIM’- SöyleÅŸimize Cumhuriyet’e, devrimlere, bir 68’li olarak güneÅŸli bir hayali paylaÅŸtığınız 68 kuÅŸağına, o müthiÅŸ direniÅŸe vefa ve bunlar yazılmalıydı duygusuyla sizi saran sorumluluk duygusuna yakından bakarak baÅŸlayalım isterim.Sizi bu kitabı yazmaya yönelten nedenlerin başında vefa ve sorumluluk duygusu olduÄŸunu vurguluyorsunuz 68 Yılında On Dokuz Yaşındaysan Hep On Dokuz Yaşındasın’da.Her ikisini de açar mısınız? Ve 1968’i düşünmek nelere götürüyor sizi?Öncelikle çok ÅŸanslı bir insan olduÄŸumu düşünürüm. Dünyada havai fiÅŸeklerin yepyeni yolları, öğretileri aydınlattığı bir dönemde üniversiteli olduÄŸum için, iki Cumhuriyet aşığı anne babamın başına buyruk kızları olduÄŸum için, çocukluÄŸumun önemli bir bölümü kadim bir uygarlık kenti olan Antep’de geçtiÄŸim için.20 yaşında korkusuzca Cumhuriyet Gazetesi’nin kapısından girip “Ben burada çalışmak istiyorum†dediÄŸim için, olaÄŸanüstü dostluklar, aÅŸklar yaÅŸadığım için. Ãœlkemde gitmediÄŸim kent, ören yeni bırakmadığım için, Afrika’da tamtam, Ä°spanya’da en sevdiÄŸim flamenko dansını yaptığım için, beni eleÅŸtirmeyi hiç bırakmayan kızım Dünya için... Pek çok ÅŸey için.Dedim ki, bu hayata bir vefa borcun var. Yanı başında ölen işçi Åžerif Aygün’e, sokaklarda vurularak ölen yoldaÅŸlarına, idam edilen canlarıma, kısaca birlikte yollarda yürüdüğüm arkadaÅŸlarıma,benimle hayatı paylaÅŸan dostlarıma en önemlisi de kendime bir vefa borcum var. Öyleyse iÅŸ başına geç Işıl baÅŸla! BaÅŸlayınca gördüm ki, sadece 68’li yılları anlatmam yetmiyor, ben bütün yaÅŸamım boyunca 68’li olmuÅŸum öyleyse devam...Ali Ä°smail Korkmaz için, polis kurÅŸunuyla ölen Dilek DoÄŸan için, ölüm orucunda ölen Sevgi ErdoÄŸan kucağıma yayılan kara gür saçları için, GüneydoÄŸu’nun anka kuÅŸu Tahir Elçi için, halay çektiÄŸim Barış Anneleri için, yerin 400 metre altında bana hikayelerini anlatan maden işçileri için, Gerze’de termik santral yapılmaması için çadırda nöbet tutarken elime çay tutuÅŸturan Karadeniz’in amazon kadınları için, Suruç’ta Kobani sınırında patlayan bombaları beraber saydığımız yiÄŸit kadınlar için yazmalıyım, dedim.Bu arada birden bir kadın olduÄŸumu aklıma geliverdi. Kadınlık hallerimi de yazmalıyım dedim,12 Mart’tan sonra getirildiÄŸim iÅŸkence merkezi Sansarsan Hanındaki küçük cinayetimi, tecavüze uÄŸramamı da yazdım. Yazdım da yazdım. Kitabın adı da ben yazarken kendini yazdı.‘ASIL BELA KORKUDUR!’’- Işıl Özgentürk deyince aklımıza hemen o tükenmez heyecanı ve eylem insanı olması gelir. Kitabın bütününe yayılan duygu da birebir bu. Kitaptan alıntıyla aynen sorarsam; “Neden bu heyecan, bu yerinde duramama hali?†O heyecanı, eylemselliÄŸi, geri durmamayı, yani sakinleÅŸmemeyi anlatır mısınız?Kitabın basılmış halini ikimiz gazetede aynı anda gördük. Ve sen benim heyecanım karşısında ÅŸaşırdın. Tuhaf bir haldeydim. Hep öyleyim, sanırım küçükken hiperaktif bir çocukmuÅŸum,o zamanlar çocukları psikologa götürmek moda olmadığından ben tedavi olmamışım.Åžaka bir yana sanırım bu hali 68li yıllara borçluyum, 68 kısaca bir ruh halidir ve bu ruh hali, bu isyan insanı terk etmez, yetmiÅŸ yaşına gelse de! Bir de başınızın derde girmesine alışmanız gerek, bak gene bir sorgulama için ÇaÄŸlayan Adliye’sine çaÄŸrıldım. Artık saymıyorum. ArkadaÅŸlarım “adliyeye yakın bir ev tut ,†diye akıl veriyorlar. Bir de korkuyu yenmek gerekir. Asıl bela korkudur./Archive/2020/11/26/005538192-ic3.jpg‘BU KÄ°TAP HEM BEN HEM BÄ°Z!’’- Ömrünüzün elli yılın anlattığınız kitabınız adeta çıplak bir eylem gibi. Bu kitap sizin 68’iniz, hem kiÅŸisel hem toplumsal yapıtınız kuÅŸkusuz ama kitapta pek çok olayın bir kuÅŸağın ortak yaÅŸamında var olduÄŸunu belirtiyorsunuz. Bu kitap aslında ben deÄŸil biz demenin de bir yolu mu?Kitabım elbette benim hayatım ama dönemin pek çok insanın da hayatına dokunan bir kitap. Hem ben hem biz. ÇoÄŸul bir hayat. ÇoÄŸu zaman biz diyorum,â€biz yürürkenâ€, “biz üniversite damlarında nöbet beklerkenâ€, “biz bir grev alanında oyun oynarkenâ€... Bunları anlatırken nasıl tekil ÅŸahıs kullanabilirim.Bir küçük anı, 68’li arkadaşım Ä°nci’ye yazdıklarımı anlatıyorum: Ben dokuz yaşındayken babam beni trenin makinistlerine emanet edip Ä°zmir’e halamların yanına göndermiÅŸti. Cesarete bak. Ä°nci kahkahalarla gülüp “Senin ki bir ÅŸey mi babam beni yedi yaşındayken otobüs ÅŸoförüne teslim edip Ankara’ya gönderirdiâ€. Åžimdilerde gerçek gibi gelmiyor deÄŸil mi? Ama öyleydi. O nedenden hem ben hem biz.‘KÄ°TABIM GERÄ° DÖNÜŞLERLE Ä°LERLÄ°YOR’- Devrim ve otobiyografi nasıl bileÅŸiyor kitabınızda?Kitabım geri dönüşlerle ilerliyor. Böyle bir anlatımı özellikle seçtim. Ä°stedim ki yaÅŸadığım olaylar, geçmiÅŸim beni nasıl bir insan yapmış, bunu baÅŸarmaya çalıştım. Çok sevdiÄŸim Yunanlı yönetmen Angelopulos’un Sonsuzluk ve Bir gün filminden yazım tekniÄŸi olarak epey faydalandım./Archive/2020/11/26/005604504-ic4.jpgALIS’İN (IÅžIL) HARÄ°KALAR DÄ°YARI; ANTEP!- ÇocukluÄŸunuzun da hatırı sayılır bir yer bulduÄŸu kitabınızda görüyoruz ki, devrim kanınızda zaten mevcut! Birbirine kenetli sımsıcak ve aydın bir aile ortamında mutlu ve gayet farkındalıklı bir çocukluk yaÅŸadığınız paylaşıyorsunuz.Bir de gezgin bir dünya vatandaşıyım diyorsunuz. Kitabın bu baÄŸlama iliÅŸkin hayli geniÅŸ bir rotası olduÄŸu da söylenebilir sanırım. ÇocukluÄŸunuzdan bu yana basmadığınız toprak parçası kalmamış dense yeri.Kitapta çocukluÄŸum için “Alis (Işıl) Harikalar Diyarında†diye baÅŸlık açmışım. Gerçekten harikalar diyarındaydım. Antep’in sıcağında Maarif Müdür yardımcısı olan babam sırtında ÅŸoför gocuÄŸu, altında cip, daÄŸ köylerine giderken beni de yanına alırdı. YaÅŸ 10. Sözlerini anlamadığım türküleri, ağıtları ilk o zamanlar duydum.Yüzleri dövmeli Kürt kadınları beni çiÄŸ köfteyle beslerlerdi. Annem öyle bir arkeoloji meraklısıydı ki, tatil günlerinde her hafta baÅŸka bir ören yerine giderdik. Sürekli gezen biri olmam da annemle babamın günahı var. Ä°yi ki bu günahı iÅŸlemiÅŸler. Sonunda da dediÄŸin gibi çok geniÅŸ bir coÄŸrafyada at koÅŸturdum.‘FAZLASIYLA MERAKLIYDIM’- Antep’te adeta kadim zamanları andıran bir masalın içinde gibi yaÅŸadığınızı öğreniyoruz. Nasıl bir masaldı bu, içinde neler olan bir masaldı? Nasıl bir masal ?Benim çocukluÄŸumda Antep gerçek bir mozaikti. Araplar, Ermeniler, Yahudiler, Türkler, Kürtler aynı mahalleler yaÅŸarlardı. O sarı sıcakta herkes birbiriyle dosttu. En az elli kiÅŸiyle Alleben nehri kıyısında sabahın köründe yenilen katmerlerin tadını unutmam mümkün deÄŸil. Bana Arapça dua öğreten Happa bacıyı da.Fazlasıyla ÅŸenlikti, kimi zaman da acıtıcı bir Antep yaÅŸadım. Ä°lk baÅŸkaldırılarım da Antep’tedir. AÅŸka dair ilk bilgilerimi de arkadaÅŸlarla dikizlediÄŸimiz Antep’in Açıkhava pavyonlarından edindim. Adım çıkmıştı “yaramaz Işıl†diye hayır yaramaz deÄŸildim fazlasıyla meraklıydım. Tıpkı mavi gibi merak da bir huy bende. /Archive/2020/11/26/005616504-ic5.jpg‘TESADÃœFEN YAÅžIYORUM. Ä°NTÄ°HAR DUYGUSUYLA SAVAÅžIRIM!’- Neden ‘Beni bu yaşıma kadar yaÅŸatan sadece tesadüflerdir†diyorsunuz. Sonra “İntihar duygusu her zaman benim de yanı başımdadır. Onunla gerçek bir savaşçı gibi savaşırım.†diye yazıyorsunuz.68’de, o zamanlar için çok sıradan sayılan başınızdan geçen bir olayı anlatıyorsunuz. KurÅŸunlar vızır vızır yanınızdan geçiyor. Tesadüfen yaşıyorsunuz. Bunlar kitaba nasıl yansıyor? O savaşımı, ıssızlığa, teslimiyete, yaÅŸama meydan okumayı nasıl aktarıyorsunuz?Bir itiraf! Evet, benim takip eden intihar duygusuyla bir savaşçı gibi savaşırım. YedeÄŸimde taşıdığım bu duygu bana sürekli hayatın ne kadar yaÅŸamaya deÄŸer olduÄŸunu da anımsatır. Belki de zaman zaman korkuyu yenmeme yardım etti. Bu nedenle insanlarla ortak iÅŸler yapmayı severim, yazarlığın melankolik duygusunu benden uzaklaÅŸtığı için. NeÅŸeyi, dans etmeyi de severim, bir baÅŸkaldırıdır benim için! Tesadüfen yaÅŸadığımı da bu kitabı yazarken keÅŸfettim.‘CAVÄ°T ORHAN TÃœTENGÄ°L HAYATIMI DEĞİŞTÄ°RDİ’- Hep doktor olmayı istediniz ama Ä°ktisat okudunuz. Efsane hocaların öğrencisisiniz.Bu süreçte 1960 anayasasının getirdiÄŸi yeni toplumsal düzenlemeler, TÄ°P’nin (Türkiye İşçi Partisi) ve DÄ°SK’in (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurulmasının Türkiye’yi demokrasiye nasıl yaklaÅŸtırdığı, Köy Enstitülerinin üstün eÄŸitim anlayışı, KurtuluÅŸ Savaşı sonrası ülkedeki atılımın kızdırdığı emperyalistler ve komünizm derken, zihninizde fırtınalar esmeye baÅŸlıyor.Nasıl bir serüvendi o efsane hocalarla o vargılara ulaÅŸmak, o ilkler?Evet, doktor olmayı istemiÅŸtim ama 1,5 puanla kaçırdım, o zamanlar efsane hocalarla dolu Ä°stanbul Ãœniversitesi Ä°ktisat fakültesine gittim. Ä°yi ki gitmiÅŸim ve hayatım deÄŸiÅŸti. Ben lisede, ortaokulda okurken öyle yazmaya hevesli biri deÄŸildim. Daha çok oryantal dansöz olmayı isterdim.Ãœniversitenin ilk yıllarında bir hocamız Orhan Cavit Tütengil hayatımı deÄŸiÅŸtirdi. Sosyoloji hocamızdı bize bir ödev verdi. “Gidin Ä°stanbul kentini kuÅŸatan gecekondulardaki insanlarla röportaj yapıp getirin†dedi. Ben de yola düştüm, gecekondu bölgelerinde elimde kâğıt kalem kahvelere girdim, evlerin kapılarını çaldım.Ödevi tamamladım. Sıra notlara gelmiÅŸti, Tütengil hoca beni tahtaya çağırdı ve ödevimi okumamı istedi. Okudum ve tam not almışım. O gün karar verdim asla bir finans iÅŸimde çalışmayacaktım. Kararımda inat ettiÄŸim için çok mutluyum.UNUTAMADIÄžI YAPITLAR- 68 kuÅŸağını besleyen en önce tiyatro ve sinema ve edebiyattı… Tiyatro; Bir Susuz Yaz’ı izledikten sonra “dünyam deÄŸiÅŸti†dediÄŸiniz ve ömrünüzü verdiÄŸiniz sinema; üretken, iddialı “Herkes Film Yapabilir†adlı film atölyesi ve elbette yazın bir yandan domino taşı gibi birbirlerine rol devrediyor okuma boyu.Hepsini aÅŸkla yapıyorsunuz ve eylemle, dirençle. Hiçbiri de kolay deÄŸil, olmuyor da… Hep mücadele… Yaratınızı besleyen de yaÅŸamı yaÅŸam yapan da o! O dönemin baÅŸlıca yapıtlarıyla burada da anar mısınız?Ä°zninle benim unutamadıklarımı yazmak istiyorum. YaÅŸar Kemal, Orhan Kemal, Sait Faik’in bütün eserleri. Haldun Taner’in “KeÅŸanlı Ali Destanı†oyunu, Ä°talyan yönetmen Michelangelo Antonioni’nin “Gece†ve François Truffaut’un “Jül ve Jim†filmi. Röportaj pirim Fikret Otyam’ın bütün kitapları yaÅŸamımda iz bırakanlar. Senaryosunu yazdığım yönetmenliÄŸini Ali Özgentürk’ün yaptığı “Atâ€, “Balalayka†ve “Su da Yanar†filmleri…/Archive/2020/11/26/005627723-ic6.jpgYAZARLIÄžININ YAPI TAÅžLARI...- Oyuncu ve yazar olarak arasında bulunduÄŸunuz, 1969 Eylül’ünde kurulan Devrim İçin Hareket Tiyatrosu (DÄ°HT) nasıl bir okul ve deneydi? Yalnız Türkiye tiyatrosuna deÄŸil, genel olarak Türkiye’de sanatın hangi yataktan kaynaklanacağı sorusuna da nasıl bir yanıttı?Nerelerde, kaç oyun ve baÅŸlıca hangi yapıtları sahnelediniz ve ne kadar izleyiciye ulaÅŸtınız? Nelerle karşılaÅŸtınız?Kitapta da belirttiÄŸim gibi Devrim İçin Hareket Tiyatrosu benim için gerçek bir okul oldu. Üç yıl boyunca sokaklarda, grev alanlarında düğün salonlarında, Aksaray TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası ) salonunda, Kanlı Pazar’da yüzlerce oyun oynadık.Üç yılda tiyatroda 60 kiÅŸi çalışmış. Yani 60 kiÅŸi aksesuarcılıktan oyun yazmaya,oyun oynamaya kadar görev almış. 12 bin kiÅŸi izlemiÅŸ ve toplam 750 oyun oynamışız. BaÅŸlıca üç oyun çıkarmışız: “Köprüâ€, “Grev†ve “Amerikaâ€.Her oyun baÅŸka bir deneyimdi. Devrim İçin Hareket Tiyatrosunun tiyatro tarihindeki yeri yadsınamaz. Benim için de yazarlığımın yapı taÅŸlarından biridir. Yazdığım pek çok hikâyenin, senaryonun temelidir./Archive/2020/11/26/005757237-ic8.jpg‘BUGÃœNLERÄ°N Ä°LK Ä°ÅžARETÄ° KANLI PAZAR’DIR!’- 16 Åžubat 1969… Kanlı Pazar! Saldırıya uÄŸruyorsunuz… “Belki de Türkiye’nin Ä°slamlaÅŸtırılması; o gün, o Kanlı Pazar günü baÅŸladı. Her ÅŸey deÄŸiÅŸti artık iki grup vardı Sosyalistler ve Dinci-Milliyetçi Cephe!†diyorsunuz. Devrim İçin Hareket Tiyatrosu, Kanlı Pazar’da yerini nasıl alıyor?Her zamanki gibi görev yerindeyiz. Beyazıt Meydan’ında. Kocaman dev bir Amerika heykelinin arkasında yürüyoruz. Can Yücel ÅŸiir okuyor, ben başımda bir bere, elimde tahta bir tüfek bir Vietnamlı bir militanı oynuyorum. Sonra büyük saldırı. Ayağımda kalın bir çizme olmasa, bir yürüyüşte ilk kez gördüğüm uzun sakallı ve entarili birinin elindeki sopa beni sakat bırakacaktı. Bu günlerin ilk iÅŸareti Kanlı Pazar’dır./Archive/2020/11/26/005641394-ic7.jpg‘GERÇEKÇİ OL VE HAYAL ET!’- 1969’da bir yandan DÄ°HT’de oyunculuk, yazarlık yapıp bir yandan da Maden-Ä°ÅŸ sendikasının ayda bir çıkardığı, Maden-Ä°ÅŸ gazetesinde gönüllü muhabirlik, Ant dergisine de işçilerle ilgili röportajlar yapıyorsunuz. Günde 8-10 oyun oynadığınız grev mekânları neredeyse ikinci eviniz olmuÅŸ.“İşçiler, devrimci gençliÄŸin her protestosunda vardılar, birlikteydik! Güçlüydük!†diyorsunuz. Ne bahar, ne ÅŸafak ama! DeÄŸil mi?DoÄŸrusu bu kadar çalışkan olduÄŸumu ben de bilmiyordum, kitap sayesinde öğrendim. Öğrencilerimden biri kitabı okumuÅŸ, şöyle dedi: “Hocam sizin enerjiniz karşısında ben kendi tembelliÄŸimden utandım. Bu enerji nereden geliyor?â€. Öğrencime yanıt verdim: “68 ruhundan.†Daha sonrası 12 Mart ve 12 Eylül Darbeleriyle karanlığa ve acıya gömüldü. Ama bir 68 sloganıyla sesleniyorum sizlere: Gerçekçi ol ve hayal et!/Archive/2020/11/26/005830471-ic10.jpgCUMHURÄ°YET GAZETESÄ°- Gazetecilik ve Cumhuriyet Gazetesi’ndeki ilk yıllarınızı nasıl anıyorsunuz?Kahkahalarımız ve sevdiklerimizin hunharca öldürüldüğü günlerdeki gözyaÅŸlarımızla.- Ä°lk kez kadın olmanın ne demeye geldiÄŸini sorgulamaya baÅŸlamanız ne zamanlara denk geliyor?Sanırım her ÅŸey bir arkadaşımın sorusuyla baÅŸladı. 69 yılındayız vapurla geçiyoruz, şöyle bir soru sordu: “Sen bakire misin?â€. Bu o zamanlar bizim aramızda bir tabuydu. Annelerimize benzemek istemiyordum ama nasıl yol alacağımızı da bilmiyorduk. Çok bocaladık.‘ÇEKTİĞİM 100 FOTOÄžRAFIN GELÄ°RÄ° ALÄ° Ä°SMAÄ°L VAKFI’NA’- Hayatınız boyunca trenleri sevdiniz. Çünkü..?Çünkü trenler beni hep çocukluÄŸuma götürür. Yani Alis harikalar diyarına.- Yeni tasarılarınızı sorarak bitirelim söyleÅŸimizi?Åžimdi pandemi günlerinde evimdeki objelerle oluÅŸturduÄŸum 100 kadar fotoÄŸrafın içinden otuz tanesini seçip bir sergi yapacağım. Serginin geliri Ali Ä°smail Korkmaz Vakfına verilecek. Heyecanlıyım. Her zamanki gibi.68 Yılında On Dokuz Yaşındaysan Hep On Dokuz Yaşındasın / Işıl Özgentürk / Cumhuriyet Kitapları / 302 s. / Kasım 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiHabertürk'te gergin anlar! Mete Yarar, Deniz Zeyrek'e kızıp canlıyayınıterk etti!
Habertürk'te gergin anlar! Mete Yarar, Deniz Zeyrek'e kızıp canlı yayını terk etti! figure > Habertürk'te Veyis Ateş'in sunduğu Türkiye'nin Nabzı programında Güvenlik Politikaları Uzmanı Mete Yarar, Sözcü Gazetesi yazarı Deniz Zeyrek'le yaşadığı tartışma sonrası canlı yayını terk etti. Haber Türk'te Veyis Ateş'in sunduğu Türkiye'nin Nabzı programında Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek ile Haber Türk Güvenlik Politikaları Uzmanı Mete Yarar arasında gerginlik yaşandı. Yarar, Zeyrek'in kendisine fare demesine sinirlenip yayını terk etti.Deniz Zeyrek, Mete Yarar'ın "12’den sonra kabağa dönüşüyor" sözlerine, "Fareye dönüşmekten iyidir" dedi.Bir süre daha konuşmasına devam eden Zeyrek ve stüdyo konukları, Yarar'ın dakikalar sonra verdiği tepkiyle şaşkına döndü.Zeyrek'in kendisine 'fare' demesine sinirlenen Yarar "Bana bir daha hayvan lakabı takarsa Deniz ile kafa kafaya girerim, söylüyorum" dedi.Sözlerine "Ben ona 'kabak' dedim, adam gibi 'fare' lafını geri alsın" diye devam eden Yarar, "Edepse son kez söylüyorum, bana fare lakabı takamaz" dedi.Deniz Zeyrek'in "Ben kendime söyledim" sözlerini dinlemeyen Yarar, "Bakarsın sosyal medyaya, geçen hafta edep dersi veriyordun, bir daha seninle aynı programa çıkan var ya.." diyerek stüdyoyu terk etti.Stüdyodakilerin sakinleştirme çabalarının yetersiz kaldığı Yarar'ın sosyal medyada yazılanları gördükten sonra tepki verdiği düşünüldü. cumhuriyet.com.trPoirot’nun küçük, gri hücreleri işbaşında!
Poirot’nun küçük, gri hücreleri iş başında! figure > Agatha Christie’nin ölümsüz kahramanlarından dedektif Hercule Poirot yıllar öncesine dönüp ona haklı bir ün kazandıran on sekiz davanın tekrar izini sürüyor. Agatha Christie, Poirot’nun İlk Davaları’nda bu on sekiz olay ile okurlara bir kez daha Poirot’nun ünlü “küçük gri hücrelerinin†ne denli güçlü olduklarını gösteriyor. /Archive/2020/11/26/004826040-ic.jpgAgatha Christie’nin ölümsüz kahramanlarından dedektif Hercule Poirot, dünyanın en iyi dedektifi olmasıyla övünür ve bunu sık sık yenilemekten büyük zevk duyar. Yıllar öncesine dönüp ona profesyonel meslek yaşamında haklı bir ün kazandıran on sekiz davanın tekrar izini sürmek büyüleyici bir deneyim olacaktır. Mesleğinin ilk yıllarında en akıl almaz ve esrarengiz olayları hemen çözümlemesiyle gurur duyduğu aşikârdır. Yakın dostu Yüzbaşı Hasting’in anlatımıyla hırsızlıktan soyguna, adam kaçırmadan cinayete dek uzanan bu on sekiz olay, bizlere Poirot’nun ünlü “küçük gri hücrelerinin†ne denli güçlü olduklarını gösteriyor. Poirot’nun İlk Davaları / Agatha Christie / Çeviren: Çiğdem Öztekin / Altın Kitaplar / 320 s. Cumhuriyet Kitap EkiBüyükbabadan, entelektüel ve devrimci toruna; Gorki!
Büyükbabadan, entelektüel ve devrimci toruna; Gorki! figure > Maksim Gorki, ‘Artamonovlar’ adlı yapıtında, küçük bir fabrikayla başlayıp işini büyüten eğitimsiz ama güçlü ve girişimci büyükbabadan, entelektüel ve devrimci toruna uzanan üç kuşaklık öyküsünü anlatır. /Archive/2020/11/26/004328605-ic1.jpgKeskin gözlemciliği, capcanlı karakterler yaratma yeteneği ve Rus toplumunun alt sınıflarına ilişkin bizzat deneyime dayanan derin bilgisiyle döneminin en önemli edebi kişiliklerinden biri olan Maksim Gorki, devrimden sonra da 1917 öncesi döneme ilgisini kaybetmeyen Sovyet yazarlarındandır.Gorki 1925 yılında yayımlanan, en etkileyici ve en dramatik romanı olarak nitelenen Artamonovlar’da, devrim öncesi Rus kapitalizminin yükseliş ve çöküşünü işler.Toprak köleliğinin kalkmasından sonra özgürlüğüne kavuşan İlya Artamonov kendi işini kurar ve oğullarına çok çalışma ve alçakgönüllülük gibi değerleri aktarmaya çalışır.Gorki bu aile destanında Artamonovlar’ın küçük bir fabrikayla başlayıp işini büyüten eğitimsiz ama güçlü ve girişimci büyükbabadan, entelektüel ve devrimci toruna uzanan üç kuşaklık öyküsünü anlatır./Archive/2020/11/26/004347152-ic2.jpgMAKSİM GORKİ (1868-1936): Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan yazar, Nijni Novgorod’da doğdu. Edebiyatta sosyalist gerçekçi yaklaşımın öncüsü kabul edilir. Küçüklüğü Astrahan’da geçti. Beş yaşındayken babası ölüp, annesi yeniden evlenince Nijni Novgorod’a dönerek, orada anneanne ve dedesi tarafından büyütüldü.İlk romanı Foma Gordeyev 1899’da, Rus devrimci hareketine adadığı Ana adlı romanı ise 1906’da yayımlandı. 1906’da Rusya’dan ayrılarak, yedi yıl boyunca siyasi sürgün yaşamı sürdü.1921-28 yılları arasında Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, ama daha çok İtalya’da yaşayan Gorki, 1928’den itibaren aralıklarla SSCB’yi ziyaret etti ve 1932’de kesin dönüş yaparak ölümüne dek orada yaşadı.Yazarın önemli yapıtları arasında, 1913-23 yılları arasında yayımladığı Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim’den oluşan üçlemesiyle, Küçük Burjuvalar (1902), Tolstoy’dan Anılar (1919) ve Artamonovlar (1925) sayılabilir.Artamonovlar / Maxim Gorki / Çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 352 s. Cumhuriyet Kitap EkiNeden tam daşimdi Margaret Atwood okumalı?
Neden tam da şimdi Margaret Atwood okumalı? figure > Margaret Atwood okumanın çeşit çeşit yolu ve açılımı vardı. Yıllar önce Damızlık Kızın Öyküsü (Kırmızı Kedi Kitabevi, Doğan Kitap) ile kesişen yolumuz yıllar içerisinde çatallanıp yeni yollara evrildi. Bu noktada dünya değişimini sürdürüyor ve batan geminin malları olan kimliklerimiz ile oradan oraya savrulmaya devam ediyorduk, ediyoruz. Hâl böyleyken bundan çıkar sağlayan çevrelerin gücü, bir kez daha ‘kral çıplak’ noktasında virüslü ve cılızlaştırılmış sesimizle buluşuyordu, dahası 21. yüzyılı hem totaliter hem de otoriter bir yüzyıl olarak anlatmaya çalışmak durumunda olduğumuzun işaretini veriyordu. /Archive/2020/11/26/003840311-kapakic1.jpgÖNGÖRÜLÜ YAZARIN TOPLUM ELEŞTİRİSİMargaret Atwood okumanın çeşit çeşit yolu ve açılımı vardı. Yıllar önce Damızlık Kızın Öyküsü (Kırmızı Kedi Kitabevi, Doğan Kitap) ile kesişen yolumuz yıllar içerisinde çatallanıp yeni yollara evrildi. Bu noktada dünya değişimini sürdürüyor ve batan geminin malları olan kimliklerimiz ile oradan oraya savrulmaya devam ediyorduk, ediyoruz. Hâl böyleyken bundan çıkar sağlayan çevrelerin gücü, bir kez daha ‘kral çıplak’ noktasında virüslü ve cılızlaştırılmış sesimizle buluşuyordu, dahası 21. yüzyılı hem totaliter hem de otoriter bir yüzyıl olarak anlatmaya çalışmak durumunda olduğumuzun işaretini veriyordu.Atwood’un öngörülü bir toplum eleştirisi ve bugünleri böyle boynu bükük yaşayacağımıza dair takip ettiği yazar hissiyatı, onun kalemiyle kurduğu bağın ne kadar hakiki bir bağ olduğunu kanıtlıyordu. Gerçi onunkisi aynı zamanda modernizmin eleştirisiydi de.Kısacası, zaman içerisinde hemen her şeyin şeyleştirildiği, nihai gerçek ve özgürlük fikrinin sürekli sumen altı edildiği bir yerden sesleniyordu. Dahasını da yapıyor, kendi hukuk yöntemlerini kuran, hapishanelerini, müzelerini, gündelik hayatı, işkencesini, işkencecisini, kadın - erkek tipini ve ideolojisini kendi kafasındaki ideal hamur kıvamıyla yoğuran ve ardından da buna sanki özgün ve bir o kadar da sahici bir özgürlük ve mutluluk payesi biçen bir sistemleştirme çabasının zaaflarını da tartışıyordu bizlerle.Bu çabanın yarattığı merkezileştirme takıntısını ve bu takıntının yol açabileceği dertleri de... Bu dertlerin yeni dertlere nasıl kaynaklık edebileceğini de... Ve bu hususta yaratılan kurumsallaşma fikrini; derken bu fikrin yaratabileceği diğer işaretleri de.../Archive/2020/11/26/003858639-ic2.jpgOTORİTERİN KADIN DÜŞMANLIĞIAtwood, bu işareti geçen yüzyılda, dünyanın bahtsız Nazi tecrübesinden yola çıkarak aktarmış ve sadece geçmişin üzerimizde gezinen lanetini değil, geleceğe de nasıl bir beter miras bırakabileceğinin noktalarına temas etmişti. Ancak iş sadece bununla da kalmıyordu!Ta o dönemde çizdiği tablonun Donald Trump’ın ABD’sine uygun olduğu savlansa da açıkçası bütün otoriter rejimlerin yakasından düşmeyen kadın düşmanlığının da altını çiziyordu Atwood.İnsanlığın özgürlükle kurduğu bağ, Damızlık Kızın Öyküsü ile okunduğunda, bir rejimin insanlık üzerindeki ağırlığını ve feci varoluşunun şifrelerini de çözüyorduk. Üstelik Atwood bunu resmederken aynı zamanda bu tutumun kimler ve hangi araçlar vasıtasıyla insanlığı kalbura çevireceğinin ipuçlarını da veriyordu. Ki bu nokta ayrıca çok önemliydi./Archive/2020/11/26/003917764-ic3.jpgSÜPÜRÜLEN UMUTLAR VE DİSTOPYA!Kadınlar ve zincirin en zayıf halkası her kimse onlar, bu kütlenin bedelini en çok ödemesi gerekenlerdi. Onların aracılığıyla palazlanan ‘yeni’ sistem, kan, döl ve irinle sözde ‘yeni nesilleri’ inşa etmek için oradaydı ve gücünü de o bataklıktan alarak, meşruiyetini yaygınlaştırmaya haizdi. Bugün emek, iş ve eylem noktasında yitirmeye mahkum olduğumuz her ne varsa, Atwood’un satırlarında gezinen gölgeyi takip ederek bulmamız mümkündü.Vasatlığın, ikiyüzlülüğün ve hiyerarşilerin silip süpürdüğü umutlar için ‘distopya’ sözcüğünün artık pek de bir önemi kalmamıştı. Zira içinde yaşadığımız ve hemen her an tecrübe etmek durumunda kaldığımız günlük yaşam pratiklerimiz bizi gerçeğimizle buluşturuyor ve içinden çıkılmaz bir kısır döngünün kurbanları olduğumuzu hatırlatıyordu./Archive/2020/11/26/003941170-ic4.jpgGEÇMİŞ VE GELECEKOnun son ödüllü kitabı The Testaments’ı, tuhaf bir tesadüf sonucu Kanada’da, Ontario bölgesinde, ilk çıktığı günlerde elime alma şansına sahip oldum. Eleştirilere kulağımı kapayarak, en temel sorguladığı hususları bulmaya çalışarak Atwood ile yeniden buluştum. Damızlık Kızın Öyküsü kadar çarpıcı değildi belki; ancak bizi içten içe, bir yazar hassasiyetiyle uyarmaya devam ettiğini teslim edeceğim.Diziden, popüler kültürden bağımsız olarak bana kalanı, yani, Damızlık Kızın Öyküsü’nden on beş yıl sonrasını anlatan haliyle yeni kitaptaki mesajı, farklı bir tahlille algıladığımı teslim edeceğim.Siyaset bilimci ve felsefeci Hannah Arendt, Geçmişle Gelecek (İletişim Yay.) adlı kitabında günlük deneyim içerisinde gerçek dediğimiz şeylerin, kurgudan bile daha garip tesadüfler sayesinde meydana geldiklerini dile getirir. Onun ‘sonsuz ihtimal’ dediği de budur. Ancak bu konuda temkinlidir Arendt. Tıpkı Atwood gibi.Bu dönüşüm ve değişmenin insandan bağımsız düşünüldüğü koşullarda, yani insanı yok sayan, insanı bir kurban gibi göstermeye meyilli durumlarda, Arendt’in dilinde ‘yarının düne benzeme olasılığı, ezici bir olasılıktır.’ O halde gelecek dediğimizi yeniden düşünme zamanıdır. Sonsuz ihtimali neye göre nasıl değerlendirebileceğimiz fikrini de...Atwood’un iki kitabı arasında kurduğu, feminist manifesto tarzında da takip edilebilecek o bağı, okur cephesinden, böyle bir köprü kurarak takip ettim-içinde kavrulup gittiğimiz yüzyılı bir kez daha düşünerek. Müge İplikçiBabasının gölgesini takip etmek zorunda kalan oğullara
Babasının gölgesini takip etmek zorunda kalan oÄŸullara figure > Donald Ray Pollock’ın Amerikan kâbusunu kemiklere iÅŸleyen bir ÅŸiddetle tasvir ettiÄŸi Düş Yakamdan Åžeytan, Güney GotiÄŸi türünün yetkin örneklerinden biri. Radikal bir imana, çürümüşlüğünü içi boÅŸaltılmış deÄŸerlerle saklayanlara ve babasının gölgesini takip etmek zorunda kalan oÄŸullara iliÅŸkin dehÅŸetli bir macera. /Archive/2020/11/26/003352298-ic1.jpg“Bu roman, Flannery O’Connor ile William Faulkner’ın çocuÄŸuymuÅŸ gibi - ama bu çocuk, Cormac McCarthy tarafından kaçırılıp bir kafese hapsedilmiÅŸ ve tüketmesi için sadece soÄŸan halkası, Oxycontin ilacı ve Terrence Malick’in Kanlı Toprak filmi verilmiÅŸ sanki.â€The OregonianII. Dünya Savaşı’nda görev yapmış Willard, ölüm döşeÄŸindeki karısını kurtarmak için her gün Tanrı’ya dua edip kurban kanı akıtıyor. OÄŸlu Arvin ise uysal bir çocuk ama böyle kalmayacak. Ä°nancın kurbanı iki kaçağın, seri katillik yapan bir çiftin, hazzın peÅŸinde bir vaizin ve yozlaÅŸmış bir ÅŸerifin birbiriyle kesiÅŸen, on yıllara yayılan hikâyesinde Arvin acımasız kararlar verecek, bu sırada ruhunu da temiz tutmaya çalışacak.Pollock’ın Amerikan kâbusunu kemiklere iÅŸleyen bir ÅŸiddetle tasvir ettiÄŸi kitabı Güney GotiÄŸi türünün yetkin örneklerinden biri. Radikal bir imana, çürümüşlüğünü içi boÅŸaltılmış deÄŸerlerle saklayanlara ve babasının gölgesini takip etmek zorunda kalan oÄŸullara iliÅŸkin dehÅŸetli bir macera./Archive/2020/11/26/003501595-ic2.jpgTom Holland, Robert Pattinson ve Mia Wasiowska’nın aralarında bulunduÄŸu dev kadrolu Netflix filmi The Devil All the Time’ın uyarlandığı “Düş Yakamdan Åžeytan†raflarda!“Dövüş Kulübüâ€, “Gösteri Peygamberi†gibi romanların yazarı Chuck Palahniuk’un “Önümüzdeki on yılda, herhangi bir yazar için, Pollock’un eserlerini geçmek kolay olmayacak,†dediÄŸi; PEN / Robert Bingham Ödüllü, Guggenheim Bursu kazananı; Amerikalı yazar Donald Ray Pollock’un kaleme aldığı, Ä°thaki Modern’in 25. kitabı “Düş Yakamdan Åžeytanâ€, Güney GotiÄŸi türünün unutulmaz örneklerinden biri.II. Dünya Savaşı’nda görev yapmış Willard, ölüm döşeÄŸindeki karısını kurtarmak için her gün Tanrı’ya dua edip kurban kanı akıtıyor. OÄŸlu Arvin ise uysal bir çocuk ama böyle kalmayacak. Ä°nancın kurbanı iki kaçağın, seri katillik yapan bir çiftin, hazzın peÅŸinde bir vaizin ve yozlaÅŸmış bir ÅŸerifin birbiriyle kesiÅŸen, on yıllara yayılan hikâyesinde Arvin acımasız kararlar verecek, bu sırada ruhunu da temiz tutmaya çalışacak.Pollock’ın Amerikan kâbusunu kemiklere iÅŸleyen bir ÅŸiddetle tasvir ettiÄŸi kitabı; radikal bir imana, çürümüşlüğünü içi boÅŸaltılmış deÄŸerlerle saklayanlara ve babasının gölgesini takip etmek zorunda kalan oÄŸullara iliÅŸkin dehÅŸetli bir macera./Archive/2020/11/26/003514141-ic3.jpgDonald Ray Pollock, 1973’ten 2005’e kadar, dedesinin ve babasının emekli olduÄŸu Mead Kâğıt Fabrikası’nda çalıştı, kamyon ÅŸoförlüğü yaptı. Babasının emekliliÄŸinde yaÅŸadıklarından çekinen Pollock, bir üniversitenin Ä°ngiliz Edebiyatı programına kaydoldu.50 yaşında, doÄŸduÄŸu yerdeki tecrübelerinden beslenerek yazdığı “Knockemstiff†adlı öykü kitabıyla edebiyat dünyasına adım attı. 2008 seçimlerinde, Güney Ohio izlenimlerini New York Times’a yazdı. Granta dergisinde yazıları yayımlandı. Pollock, adını duyurduÄŸu, ilk romanı “Düş Yakamdan Åžeytan†ile Amerikan kâbusunu kemiklere iÅŸleyen bir ÅŸiddetle tasvir etti.Düş Yakamdan Åžeytan / Donald Ray Pollock / Çeviren: Emirhan Burak Aydın / Ä°thaki Modern / 312 s. Cumhuriyet Kitap Eki