News - Haberler
Prof. Dr. Emre Erdoğan, siyasetçi ve gazetecilereşiddeti değerlendirdi
Prof. Dr. Emre Erdoğan, siyasetçi ve gazetecilere şiddeti değerlendirdi Türkiye'de Kutuplaşmanın Boyutları” araştırmasının bilimsel koordinatörü Prof. Erdoğan’a göre, bu tür saldırılar kutuplaşmanın sonucu. Yaşananlar 1991-1996 arasına benziyor. Kimler araç olarak kullanıldı, sonra o araçlar kime karşı harekete geçti! Siz borçlanırsınız, onlar tahsilata başlar. “Weber'in klasik tanımına göre, şiddeti kullanma tekelini elinde bulunduran şeye devlet deriz. Mafya, onun gri alanını doldurur. Her yerde kriminaller devletle bir şekilde temas ederler” diyen Erdoğan’a göre, AKP ve MHP’deki değişimin nedeni güvenlik kaygısı. - Bu ülkede hemen herkes bir biçimde milliyetçi, benim için tehlikeli olan ırkçı milliyetçilik. Almanya’da da, her yerde tehlikedir. - 2015-2016... Çifte seçimler dönemine iyi bakmak lazım. MHP, orada çizgi değiştirdi. 17-25 Aralık öncesinde de kazan kaynıyormuş aslında.- Mafya, devletin boşluklarını, gri alanını doldurur. Devletin alternatifi değildir, devletle iç içedir. Güney İtalya örneğinden biliyoruz.- Devletle mafya arasındaki iş biraz sembiyotiktir. Bu sembiyotik ilişki sadece karakoldan başlamaz, yukarı kadar gider. Her devletin içinde bu tür gri alanlara hoşgörülü olanlar çıkar.- Bugün yaşananlar 1991-1996 arasına benziyor. Oradaki olaylar teker teker aklınıza gelsin. Kimler araç olarak kullanıldı, o araçlarla neler yapıldı, sonra o araçlar kime karşı harekete geçti...- O araçları kullanırsanız, o araçlar da sizi kullanır. Siz borçlanırsınız, onlar tahsilata başlar. Tahsilat her düzeyde olur. - Siyasetçi ve gazetecinin eşzamanlı olarak hedef alındığı, saldırıya uğradığı bir haftayı daha geride bıraktık. Bu yara kapanacak gibi de gözükmüyor. İş kontrolden çıktı denebilir mi?Tabii kontrolden çıktı mı, kontrol altında mı diye düşünmekte fayda var. Neden böyle saldırılar oluyor, bakmak lazım. Durduğum yerden, içinde bulunduğumuz kutuplaşmanın bunu kolaylaştırdığını düşünüyorum. Kamplar çok belli. Ya bu tür saldırılar kutuplaşmanın sonucu olur ya da kutuplaştırırlar... Bunu geçmişten de biliyoruz. 1970’ler ve 1990’lar Türkiyesi böyleydi. Öte yandan 1960’lar Amerikası’nda, Sivil Haklar Hareketi sonrasında bütün ortada duran siyasetçilerin, din adamlarının yıldırılmaya çalışıldığı bir dönem oldu. - “Kutuplaştırmanın sonucu ya da kutuplaştırmaya yol açıyor...” Tespitiniz üzerinde biraz daha duralım...Çünkü siz öteki kabileden birine saldırdığınızda mutlaka birileri arkanızda duruyor, bunu biliyorsunuz. Kamplardan birinin iradesi dahilinde olmayabilir ama hoşgörü gösterileceğini biliyor. - Kutuplaşma sonucunda şiddet kaçınılmaz mıdır?Kutuplaştırma, bir tür ötekileştirme. Bu bakış açısı kutuplaştırmaya çalışanlarda çok yeni bir şey değil. Esas sorunumuz ötekileştirme. Kendimize hak olarak gördüğümüzü diğerine hak olarak görmememiz. Bizim kutuplaştırma araştırmamızda sorduğumuz çok basit bir soru var. “Diğer siyasi parti taraftarları basın toplantısı yapsın mı”... Buna “Hayır” diyen yüzde 40 var...- Basın toplantısına bile tahammülü olmayan yani...Siyasi parti taraftarları zaten siyaset yapacaklar. Doğal hak... Ama bu davranışın arkasında “insan dışılaştırma” var. Karşınızdakini insan olarak görmezseniz onu öldürürsünüz bile. Bütün Nazilerle ilgili çalışmalara baktığınızda da “insan dışılaştırma”nın ne kadar önemli bir faktör olduğunu görürsünüz. Zaten bir grup sosyal bilimcinin “Aman dikkat” demesinin nedeni de kutuplaştırmanın, insan dışılaştırmanın yolunu açmasıdır. - Siyasete izin vermemek de bir tür şiddet sayılmaz mı?Tabii. Siyasal şiddetin dereceleri var. En son halkası, geçmişte şahit olduğumuz gibi sokağa çıkan insanı öldürmek olabilir ama onun konuşmasına izin vermemek de siyasal şiddettir. Sandık başına gittiğinde rahat vermemek de...- Failler yakalanıyor, serbest bırakılıyor. Saldırıya uğrayanların ortak özelliği bir siyasi parti ve genel başkanıyla ilgili eleştiri yazısı yazmış ya da konuşmuş olmaları. Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, “Yetkilerinizi mafyaya mı devrettiniz, sırada kim var” diye sordu… Doğru bir soru mu?Karşılaştırmaları çok dikkatli yapmak lazım. Gözümde canlanan dönem Mussolini dönemi oldu. Her şeye “faşizm” de dememek gerek, o kelimeyi dikkatli kullanmak lazım. Çünkü her şeye faşizm derseniz onu basit hale getirirsiniz. Oysa çok sert bir şeydir. - Mafya dendiğinde de basitleştirdiğini mi söylemek istiyorsunuz?Mafya dediğiniz zaman... Aslında devlet de baktığınız zaman bir tür mafyadır. Weber’in klasik tanımına dönelim, şiddeti kullanma tekelini elinde bulunduran şeye devlet deriz. Mafya, onun boşluklarını, gri alanını doldurur. Devletin alternatifi değildir, devletle iç içedir. Güney İtalya örneğinden biliyoruz. Temiz Eller’de de gördük, her yerde kriminaller devletle bir şekilde temas ederler zaten. O yüzden de bu kadar önem veriyoruz güvenlik güçlerinin kontrolüne. Çünkü onun kontrol altında tutulması lazım. - Peki, işbirliğinin amacı? Gündelik bir suçta işbirliği yapabilirler ya da tam tersine küçük suçlara izin verir, uyuşturucu kaçakçılığı, terörizmle mücadele gibi büyük suçların üzerine giderler. Yani aradaki iş, biraz sembiyotiktir. Bu sembiyotik ilişki sadece karakoldan başlamaz, yukarı kadar gider. Her devletin içinde bu tür gri alanlara hoşgörülü olanlar çıkar. ABD’de Kongre’nin işgal edilmesine bakalım. Oradaki polis izin vermese giremezler. Peki, girdiler; onlara mutlaka hoşgörülü bir yargıç bulunacaktır. Çünkü yargıçlar seçimle geliyor. Onları destekleyecek politikacılar da olacaktır. Çünkü oradan oy alıyorlar. O sembiyotik ilişkiyi yok saymamak lazım. Onlar gündüz bakkal, akşam haydut dediğimiz insanlar. Bunu Hobsbawn, 19’uncu yüzyılda eşkıyalar için yazdı. Kemal Tahir de yazdı. Bilmediğimiz bir şey değil, hatırlamamız gerekiyor. - Karşımızda, 2002’de “Artık Türkiye’de kirli siyaset dönemi bitmiştir. Temiz siyaset dönemi başlamıştır” diyerek iktidara gelen AKP var. Karşımızda, 2005’te “Milliyetçi, ülkücü gençlik, hiçbir şart altında sokakta, çatışma-kavga ortamında bulunmamalıdır” söylemiyle takdir toplayan MHP var. Bugün ne değişti?Güvenlik kaygısı... Bütün meselelerimizi zaman içinde güvenlikleştirdik. Bazıları AKP geldiği günden beri böyleydi diyorlar, bazıları zaman içerisinde değiştiği görüşünde. Ben zaman içinde değişti diye düşünenlerdenim. Değişim sürecinin de 2007 ile başladığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve parti kapatmalarla... O tarihten sonra AKP’nin güvenlik sorunu, ülkenin güvenlik sorunu haline geldi. Demokrasi ile güvenlik arasında tercih yapıldı ve güvenlik seçildi. Bu yüzden de bu araçlar meşru hale geldi. Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Ülkücülerin tamamının bu işin içinde olduğu ya da buna onay verdiğini düşünmememiz gerekiyor. Bu ülkücü hareketi anlamamak demektir. Ülkücü hareket bu tür gri alanlarla ilişkili olsa dahi çok da toleranslı değildir. Onlar devlete sahip çıkar. Bu hareketlerin yarın öbür gün devlete zarar vereceğini düşündükleri için, ideolojik düzeyde çok hoşgörülü olmazlar. Ama pratikte işbirlikleri buna izin verir. Kolaylıkla günah keçisi ilan etmemekte fayda var. - O zaman gerçek sorumlu mu ortadan kalkıyor?Tabii ki. Gerçek sorumluyu ortadan kaldırır. Biz bunu Hrant Dink cinayetinde yaşadık. Beyaz şapkalı çocuğa baktığımız zaman “Tamam bunlar yaptı” dedik. Olağan şüpheliler... Arkasını kazıdığımızda başka bir şey çıktı. Kullanışlı olabilirler. Bu saldırıları ülkücüler yaptı dediğiniz zaman aslında faili saklıyor olabilirsiniz. - Nereye bakmamız gerekiyor?Hrant Dink vakası bize her şeyi gösteriyor. Kurşunu sıkan çocuğun arkasında yerel bir siyasi örgütlenme, bunun arkasında bir tür yeraltı örgütleri, bunun arkasında devletin bir kanadı çıkabiliyor. - Selçuk Özdağ, Afşin Hatipoğlu ve Orhan Uğuroğlu’na saldırı sonrası, şiddetle aralarına mesafe koyma gereksinimi dahi duymayan, “İki tokat, üç sopa için ortalığı ayağa kaldırıyorlar” diyen siyasetçiler oldu...Dediğim bu. Bu işi yapan insanlar sonrasında nereden destek alacağını biliyorlar. Çünkü o kabile öteki kabileye saldırıyor. Bu, şiddetin öyle basit bir özelliğidir ki sıradan şiddette de görürsünüz. Teşvik etmese de destek çıkanlar olur her zaman. - Saldırıları yapan kişi de destekleneceğini biliyor...Tabii... Sosyal medyadaki saldırılarda bile arkasında birilerinin olacağını biliyor. - Bu tür durumlar, iktidarın lehine midir?Böyle seçim kazanılır mı, kazanılır. Seçim şiddeti dediğimiz şeyin en önemli çıktısı, seçim kazandırmaktır zaten. Seçimi kazanırsınız, iktidarı elinizde tutabilir misiniz, o tartışılır. - Seçim şiddeti dediniz...Seçim şiddeti dediğim şey, seçim kampanyaları döneminde uygulanan şiddet. Bu, afiş yırtmaktan başlıyor, orada geleni dövmeye kadar varıyor. Meksika’da daha ileri gidiyorlar mesela. Dolayısıyla seçimi kazanırsınız, bunu biliyoruz. İktidara da gelirsiniz. Meşruiyetiniz olur mu, olmaz. Kazan kaynamaya devam eder ve sürdüremezsiniz. Sizi oraya getiren gri alandaki insanlara bedelini ödemeye başlarsınız, isterler çünkü... Bugüne kadar hep öyle oldu, bedelini ödetirler. - Bugün yaşananlara baktığınızda Türkiye’nin hangi dönemiyle benzerlikler görüyorsunuz?Biraz 1991-1996 arasına benziyor. Kürt hareketinin sindirildiği... Oradaki olaylar teker teker aklınıza gelsin. Kimler araç olarak kullanıldı, o araçlarla neler yapıldı, sonra o araçlar kime karşı hareket etti... O araçları kullanırsanız, o araçlar da sizi kullanır. Siz borçlanırsınız, onlar tahsilata başlar. Tahsilat da her düzeyde olur. İlla bakanlık düzeyinde değil, ihale verirsiniz, kayırmacılık yaparsınız vs. Öteki tarafta da sizden nefret eden bir çoğunluk oluşturursunuz. Bakın, 2002’de bir gecede, toplam oyları yüzde 56 olan üç siyasal partinin toplam oyu yüzde 10’un altına indi. Yani çok güvenmemek lazım sandık çoğunluğuna, bir gecede gider. - İktidarın bu ortamı yaratmasında “kendi korkuları” da etkili mi?AKP’nin, hak ettiği iktidardan silah yoluyla uzaklaştırılması gibi bir travması var. Bu travmanın bir kısmı yeniden üretilmiş, yani 1960’ı da içeriye alan bir şey. 1998 var... 2016 var... Bu travmanın üzerine kendi kimliğini inşa etti. Gerçek halkın elinden silah yoluyla iktidarın alınması gibi bir masalı var. Bunu bir yere koyalım. Bu çok hayati... İki; AK Parti sadece Recep Tayyip Erdoğan değil. 9-10 milyon üyesi var. Rant mekanizmaları var, ekosistem olarak çok büyük ve iktidardan düşmenin maliyeti gittikçe artıyor. Demokrasileri güzel kılan şey, iktidardan düşmenin çok kolay olabilmesi ve maliyetinin büyük olmaması aslında. Çünkü o zaman iktidardan düşmek ölüm kalım meselesine dönüşmüyor. /Archive/2021/1/25/020216694-23-emre-erdogan-ipek-ozbey-14.jpgMİLLİYETÇİLİĞİN AZGIN OLMAYAN TÜRÜ MÜ VAR?- MHP ve şiddet olgusunun yan yana gelme sebebi nedir?Birincisi hafıza. İspanya’da biliyorsunuz demokrasiye geçişte “Suskunluk Paktı” imzalandı. Mesele susmayı gerektirebilir. Biz 1970’lerle ilgili benzer bir sessizlik paktı yaptık mı, doğrudan değil ama evet. Geçenlerde bir siyasi parti liderinin birisini ziyaret etmesi hiç hoş karşılanmadı. Çünkü o ilişkiler hâlâ çözülmüş durumda değil. Maraş meselesi, Çorum meselesi ortada dururken... Aslında gizli bir sessizlik paktıdır. “Ben bu meseleleri açmayacağım” demektir. “Benim daha önemli bir meselem var” demektir. İspanyolların meselesi demokrasiyi kurmaktı, şu andaki mesele de seçimi kazanmak. Bu sistemin değişmesi için seçimin kazanılması gerekiyor. Düz mantık. Böyle bir şey söz konusu... 1970’lerde yaşanan bir travma var ve MHP’nin ismi orada biraz ürkütücü görünüyor. MHP’nin buradaki durumunu iyi değerlendirmek lazım. 1999’da böyle mi gözüküyordu MHP acaba?- 57. Hükümet dönemi... Ecevit hükümetinin iktidar ortağı... Öyle ki Öcalan yakalandı...Aynen, çok makul görünüyordu. İdam meselesini hatırlayın. Avrupa 6. uyum paketini düşünün. - O zaman da iktidarın ortağı, şimdi de... Saldırıya uğrayanlardan Orhan Uğuroğlu’nun yazısında, “Tek bir ülkücü Bahçeli’den habersiz adım atamaz. Bana bir kez daha saldırı olursa birinci derecede sorumluları Devlet Bahçeli ve Semih Yalçın’dır” dedirten noktaya nasıl geldi?2015-2016... Çifte seçimler dönemine iyi bakmak lazım. Orada çizgi değiştirdi. 17-25 Aralık öncesinde de kazan kaynıyormuş aslında. Ülkücü kadroların devletten uzaklaştırılma sürecinden bahsediyorum. Orada bir mağduriyet yaşanmış. Bundan kaynaklanan bir hınç var bence. Ülkücü hareket kendi retoriği içinde iktidarı umursamaz. Onlar için önemli olan devletin içinde olmaktır. Milliyetçi hareket için millet, devlet demek. 1 Kasım seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişte, 2018 erken seçiminde, Cumhur İttifakı fikrinde hep MHP’nin siyasi ağırlığını görüyorsunuz. MHP oyun kuruyor. - Tuğrul Türkeş’in “azgın milliyetçilik” ifadesine de değinirsek..Milliyetçiliğin azgın olmayan türü mü var? Milliyetçilik bir hastalık zaten. 1940’larda Hobsbawm yazıyor, Jameson yazıyor. Milliyetçilik yalan, buna inanıyorsunuz, inandırılıyorsunuz. Milliyetçilik azgın bir şeydir zaten. Çocukluğumuzdan beri doktrine oluyoruz. Sadece biz değiliz, Balkanlar’a bakın. Miloseviç, 1444’ün hesabını soruyor. Kimlikler, mitler üzerinden yükseliyor ve milliyetçilik de en kuvvetli kimliklerden biri. Bu ülkede hemen herkes bir biçimde milliyetçi, benim için tehlikeli olan ırkçı milliyetçilik. Almanya’da da her yerde tehlikedir. - Olmayan vatan haini mi orada da?Tabii. Avrupa’da AB ile işbirliğini yapanların vatan haini olduğunu söyleyen çok sayıda milliyetçi var. HDP’lilerin hepsinin PKK’li olduğunu söylemekle ülkücülerin hepsinin mafya olduğunu söylemek farksız. İkisi de kriminalize ediyor. Bir siyasi partiyi terör örgütüyle ya da mafyayla ilişkilendirmek riskli bir şeydir. Tabii ki ilişkili, olmaması mümkün değil. Ama arada doğrudan bir ilişki var mı, burada dikkatli olmak lazım. HDP’nin yüzde 10 oyu var, bu insanlar da mı terörist? Ya da MHP’nin seçmeninin hepsi mi şiddet yanlısı? Kriminalize ederseniz konuşamazsınız, siyaset yapamazsınız. Konuşmayı mümkün kılmamız gerekiyor. /Archive/2021/1/25/020156303-ikili.jpgÖTEKİYLE KARŞILAŞTIĞIMIZDA TİKSİNİYORUZ- Yakın zamanda çok değerli bir araştırma yaptınız. “En uzak hissedilen parti taraftarlarına karşı ahlaki üstünlük” bölümünde kendisi gibi düşünmeyenler ikiyüzlü, ülkeye tehdit oluşturan, bencil, zalim, bağnaz olarak etiketleniyor. Bir yandan sizin de mezunu olduğunuz Boğaziçi Üniversitesi’nde eylem yapanlar terörist olarak yaftalanıyor. Aslında tüm bunlar tırnak içinde şiddete meşruiyet oluşturmuyor mu?Bu olmasa insan dışılaştırma olmaz zaten. Bizim siyasal görüş farklılıklarımız doğaldır. İki insan farklı siyasal görüşe sahip olabilir. Bunda anormal olan bir şey yok. Ama bizde de dünyada da siyasetin geldiği nokta aynı düşünmediklerimizin anormal olduğunu düşünüyor. Bunu da biz medyayla ilişkilendiriyoruz. Herkes kendi mahallesinde, kendi yankı odasında yaşadığı için diğerinin görüşüne aşina değil. Tek taraflı bilgi alıyoruz artık. Herkes kendi gazetesini okuyor. Algoritmalar sosyal medyada sizi yönlendiriyor zaten. Ötekiyle karşılaştığımızda tiksiniyoruz. ABD’de yapılmış çalışmalar var. Katlanamıyorsunuz. - Yine araştırmanıza katılanların yüzde 66.6’sı çocuklarının karşı parti taraftarlarının çocuklarıyla arkadaşlık etmesini dahi istemiyor. Bu, çok kritik bir eşik değil mi, eskiden böyle miydi?Çok önemli. Muhteşem 70’ler, 80’ler anlatmak istemiyorum ama o dönem farklıydı. Benim okulumda beslenme saatinde diğerinin alamayacağı bir şeyin getirilmemesi konusunda uyarılırdık. Böyle bir terbiye vardı, kalmadı. Bu soruya bu kadar açıklıkla cevap vermek bile toplumsal normun kabulü anlamına gelir. Ayıplanmayacağını biliyor. Çocuklarımız artık karşılaşmıyor bile. NEDEN PROF. DR. EMRE ERDOĞAN?Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu ve KRT TV programcısı avukat Afşin Hatipoğlu, saldırıların hedefi oldu. Mağdurlar MHP’yi suçladı, ardından milliyetçilik şiddet düzeyinde tartışılmaya başlandı. “Peki, bu kadar kutuplaşmanın ardından şiddet kaçınılmaz mıydı?” Konu kutuplaşma ve şiddet olunca bize de “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” araştırmasının bilimsel koordinatörü ve Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Erdoğan’a sormak kaldı. İpek ÖzbeyCumhurbaşkanlığıStrateji Başkanlığıverileri de ekonomideki olumsuz tabloyu ortaya serdi
Cumhurbaşkanlığı Strateji Başkanlığı verileri de ekonomideki olumsuz tabloyu ortaya serdi Ekonomideki genel görünümü özetleyen rapora göre tüketici kredilerindeki artış yüzde 42.7 oldu. Bireysel takip borçlularının sayısı ise Kasım 2020 itibarıyla tüketici kredilerinde 2.3 milyon, bireysel kredi kartlarında 2.4 milyon oldu. Kapanan şirket de yüzde 43.6 arttı. İktidarın, revize edilen rakamı dikkate alarak, “tasarruf yaptık” iddiasında bulunduğu bütçe açığı, 2018 sonrasında fırlarken, yurttaş da kredilerle hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Milyonlarca insan kredi borcunu ödeyemiyor.Türkiye’de ekonomide yaşanan olumsuz gelişmeler Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın haftalık olarak açıkladığı raporla da ortaya kondu. Haftalık gelişmeler ve genel görünüme yer verilen rapora göre ekonomideki tablo şöyle:- Kapanan şirket sayısındaki artış yüzde 43.6 olurken, açılan şirket sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre aralıkta sadece yüzde 8 arttı. - Tüketici kredilerinde toplam bakiye 673.7 milyar TL olurken yıllık değişim yüzde 42.7 olarak gerçekleşti. Bireysel kredi kartlarında toplam bakiye tutarı 141.9 milyar TL olurken yıllık değişim yüzde 24.7 oldu. - Bankacılık sektörü tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarında takibe giren alacak oranları da şöyle: Toplam kredilerde yüzde 4.1, tüketici kredilerinde yüzde 1.7, bireysel kredi kartlarında yüzde 3.6. - Borcunu ödememiş gerçek kişi sayısı ocak-kasım dönemi verilerine göre, tüketici kredilerinde 404 bin 694, bireysel kredi kartlarında 366 bin 557. tüketici kredisi ve/veya bireysel kredi kartında 641 bin 260. - Bireysel takip borçlularından halen borcu devam eden kişi sayısı da şöyle: Kasım 2020 itibarıyla tüketici kredilerinde 2.3 milyon, bireysel kredi kartlarıda 2.4 milyon, tüketici kredisi ve/veya bireysel kredi kartlarında 3.4 milyon. - Hükümetin “tasarruf yaptık” dediği bütçe açığı ise son yıllarda hızla tırmanışa geçti. 2015’ten bu yana bütçe açıkları şöyle: 2015’te 23.5 milyar TL, 2016’da 29.9 milyar TL, 2017’de 47.7 milyar TL, 2018’de 72.8 milyar TL, 2019’da 124.7 milyar TL, 2020’de 172.7 milyar TL. - Ülke CDS (Kredi risk primi) verileri diğer ülkelerle karşılaştırıldığında da Türkiye’nin durumunu ortaya koyuyor. Bazı ülkelere ait CDS verileri şöyle: 21 Ocak itibarıyla Brezilya 169, Çekya 41, Çin 31, Güney Afrika 219, Güney Kore 25, Hindistan 77, Macaristan 64, Meksika 91, Polonya 50, Rusya 90, Malezya 41, Şili 53, Endonezya 72, Türkiye 324. Mustafa ÇakırVergi ve cezalardan yaklaşık 16 milyar TL’ye yakın gelir elde edildi
Vergi ve cezalardan yaklaşık 16 milyar TL’ye yakın gelir elde edildi Geçen yıl salgına karşın para cezalarından yaklaşık 16 milyar TL’ye yakın gelir elde edildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre geçen yıl para cezaları tahakkuk tutarı 285.9 milyar TL’ydi. Bu tutarın 15.7 milyar TL’si tahsil edildi. Yapılan bu tahsilat bütçe hedefinin de üzerine çıktı. Öngörülen hedef 11.8 milyar TL’ydi.Yurttaşın sırtındaki ÖTV ise hız kesmedi. ÖTV’de tahakkuk tutarı 224.4 milyar TL’ydi. Tahsilat, 175.1 milyar TL olan bütçe hedefinin üzerine çıkarak 207.2 milyar TL’ye ulaştı. Petrol ve doğalgaz ürünlerinden 69 milyar TL, motorlu taşıt araçlarından 46.5 milyar TL, alkollü içkilerden 16.4 milyar TL, tütün mamüllerinden 61.8 milyar TL, dayanıklı tüketim ve diğer mallardan 12.1 milyar TL ÖTV geliri elde edildi. Özel iletişim vergisinden de 4.4 milyar TL geldi. Mustafa ÇakırYumurta bir yılda fiyatınıiki katınaçıkardı
Yumurta bir yılda fiyatını iki katına çıkardı Yumurta son bir yıl içinde fiyatını iki kat artırdı. 2020 Ocak’ta 12 liraya 30 yumurta alınırken, 2021 Ocak’ta 12 liraya sadece 11 yumurta alınabiliyor. CHP Bursa Milletvekili Erkan Aydın, “4 kişilik bir aile günde bir yumurta alsa yaklaşık 5 TL para veriyor. Ayda 150 TL sadece yumurtaya veriyor. Yani 4 kişilik bir aile yumurtaya elektrik, doğalgaz faturası öder gibi para ödüyor” dedi. “Üreticiler açısından bakarsak girdi maliyetleri çok yükseldi. Bu da vatandaşa zam olarak yansıdı” diyen Aydın, “Geçen hafta Bursa Karacabey’de 5 TL’lik kıyma isteyen bir vatandaşa şahit olduk” diye konuştu. cumhuriyet.com.trİnşaatçıyıartan faiz oranlarıve dalgalıkur zorluyor
İnşaatçıyı artan faiz oranları ve dalgalı kur zorluyor Türkiye Müteahhitler Birliği’nin yayımladığı 2021’in ilk İnşaat Sektörü Analizi Raporu’nda, borçluluk ve maliyetlerdeki artışın risklerine dikkat çekildi. Sektörün önünde, salgının neden olduğu belirsizliklerle birlikte bazı temel sorunların ve risklerin bulunduğuna dikkat çekilen raporda, “Sektörde borçluluk oranları yükseldi. Ayrıca yükselmeye başlayan faiz oranları, iç ve dış piyasalardaki gelişmeler paralelinde dalgalı bir seyir izleyen döviz kuru da sektördeki fonlama maliyetlerini artırdı” denildi. Yapım işlerinde ağırlıklı olarak kullanılan çimento, akaryakıt, demir, bitüm, boru gibi malzeme fiyatlarında son iki yıldır yüksek artışlar yaşandığına vurgu yapılan raporda, şöyle denildi: “Ödeneklerdeki sıkıntılar ve maliyet artışları çerçevesinde fesih uygulamasına duyulan ihtiyaç artmıştır. Sözleşme feshi gerçekleştirmek isteyen firmalara bu hakkın kullanılabilmesi imkânı verilmesi halinde sektördeki mevcut sorunlarla artan kayıpların bir miktar sınırlandırılabileceği değerlendirilmektedir. Salgında ikinci dalganın kuvvetlenmesiyle devreye alınan kısıtlama önlemleri inşaat faaliyetlerine de olumsuz yansımıştır.”YAPICI DİPLOMASİ İHTİYACIÖte yandan, petrol üreticisi ve ihracatçısı ülkelerde artan fiyatlarla birlikte yeni alt ve üstyapı yatırımları beklendiğine dikkat çekilen raporda, 2021 için en fazla iş potansiyeli taşıyan ilk üç pazarın, toplam 40’ar milyar dolarlık proje portföyleriyle Suudi Arabistan, Nijerya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olduğu belirtildi. Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinde söz konusu tablonun, finansman temini ve yapıcı diplomasi ihtiyacının önemini öne çıkardığının da altı çizildi.KENTSEL DÖNÜŞÜM HIZLANDIRILMALITürkiye Müteahhitler Birliği (TMB), en temel ihtiyaç olan yapı güvenliğinin geliştirilmesinin, ihmal edilmemesi gereken bir konu olarak gündemdeki yerini koruduğuna dikkat çekti. 1999 yılı Marmara Depreminin ardından ülke genelinde 1.5 milyon konut dönüştürüldüğüne dikkat çekilen TMB raporunda, “2021’de 80 bin konutluk kentsel dönüşümün başlatılması bekleniyor. Ancak 6 milyonun üzerinde konutta daha süren ihtiyaç dikkate alındığında söz konusu sürecin hızlandırılması gerekiyor” ifadelerine yer verildi. Yaşanan İzmir depreminin ardından TMB öncülüğünde öne çıkan sektör STK’leri tarafından “Depreme Karşı Tekiz” sloganıyla konu hakkında bir Ortak Girişim başlatılmıştı. cumhuriyet.com.trİhracatçıya Asya Pasifik tavsiyesi
İhracatçıya Asya Pasifik tavsiyesi Pandemi nedeniyle dış ticaretin sekteye uğramasının ardından, ihracatçıya iç pazarı geniş olan ülkelere bakılması tavsiye edildi. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Murat Kolbaşı, ihracatçıların Asya Pasifik bölgesinde paylarını artırmasını; Güney Kore, Malezya ve Singapur’un hedef ülkeler olabileceğini vurguladı.Kolbaşı, “Asya Pasifik dediğimiz zaman; 17 ülkeyi, 2 de bölgeyi alıyoruz ve o bölgeye baktığımız zaman her yıl aşağı yukarı 35 milyar dolarlık bir açık veriyoruz. Hedefimiz, Asya Pasifik bölgesindeki bu açığı kapatmak. İhracatımızı artırarak dünya dış ticaretindeki payımızı artırmak hem de Asya Pasifik bölgesi ile dengeli bir dış ticareti yakalamak istiyoruz. Bu sayede de ihracatımızda özellikle 30 milyar dolara yakın bir büyümeyi hedefliyoruz” dedi. cumhuriyet.com.trPandemi Borsaİstanbul'u da vurdu
Pandemi Borsa İstanbul'u da vurdu Pandeminin derinleştirdiği ekonomik sorunlarla geçen 2020, Borsa İstanbul’a bereketli gelmedi. Türkiye’de geçen yıl 8 şirket halka arz olurken, söz konusu halka arzların değeri 450 milyon lirayla sınırlı kaldı. 2019’da ise sadece 6 halka arz yapılmış, sağlanan kaynak 262.3 milyon lirada kalmıştı. Oysa, 2018’de halka arzlar ilk yarıya sığmış ve 9 halka arzda 5 milyar 429 milyon lira kaynak sağlanmıştı.Öte yandan, küresel halka arzlar, 2020’de bir önceki yıla göre yüzde 19 artarak 1.363’e, halka arzlardan elde edilen gelirler de yüzde 29 yükselişle 268 milyar dolara ulaştı. cumhuriyet.com.trPandemide diziler bunalan topluma moral oluyor
Pandemide diziler bunalan topluma moral oluyor Pandemiden, ekonomik krizden bunalan toplum, hayal dünyasında moral buluyor. Dizilerde ne covid var, ne ekonomik kriz, ne maske, ne sosyal mesafe; sadece sevenleri ayıran kötüler. Onlara da kızınca diziden çıkarıyorlar! Pandeminin hayata girmesi daha eski ama biz Mart 2020’de kapanmıştık, neredeyse bir yıl oluyor. Ağzımızı burnumuzu kapamayı öğrendik, maske kullanımı yüzde 85’leri bulmuş, tabii o maskeleri ne kadar hijyenik kullanıyoruz, orası meçhul. 4 saatte bir değiştirin diyorlar, cebindeki maskeyi kaç gündür kullandığını bilmediklerimiz var, ama en azından sokakta, kamu ulaşım araçlarında, marketlerde artık herkesin yüzünde maskesi var. Fakat yine de doktorlar memnun değil. Bu önlemin gerçekten etkili olması için kullanımın yüzde 95 olması gerekiyor diyorlar. Maske kullanımı kadar, sosyal mesafe ve hijyen de çok önemli. Ellerimizi sürekli yıkamayı ne kadar öğrendik bilemiyorum. Ama biz Akdeniz insanıyız, yakın teması severiz. Sosyalleşmeye meraklıyız, bakıyorum, henüz uzak durmaya alışamadık. Hâlâ yakınız birbirimize. Zaten ekonomik kriz vurdu, pandemi koşullarında kapanan işyerleri, esnafın durumu ortada. Bunlardan ötürü çok mutsuzuz. Sözü dizilere getireceğim de onun için yazıyorum bunları kültür sanat sayfasında. Geçende Kadir Has Üniversitesi’nin Toplumsal Eğilimler araştırması açıklandı. Toplum, neredeyse bütün boş zamanlarını ekranda ve sosyal medyada geçiriyor. Gazete ve kitap okuma yüzdelerinde büyük düşüş var. Çünkü gazetelerdeki haberler, tabii bizimki gibi gerçekleri yazanlarda, pek iç açıcı değil. Kitaplar da öyle. O zaman gerçeklerden kaçış başlıyor, ekranlardaki dizilerde insanların tek derdi ikili ilişkiler. Âşık olmalar, ayrılmalar, boşanmalar, entrikalar, aile içinde dönüyor senaryo. Ama dikkatimi çeken bir nokta var: hikâye bugünde geçse de bir gerçekdışılık. Bu dizilerin hiçbirinde pandemi yok! Pandemi olmayınca maske de yok. Siz rastladınız mı? Dizi izleyenler arasında soruşturdum, yerli dizilerin hiç birinde maske yok! Oysa ekran arkası görüntülerde bütün çalışanlar maskeli, sürekli test yaptırıyorlar, kamera önüne geçildiğinde çıkarılıyor o maskeler. Kamera önünde hayat maskesiz devam ediyor, sımsıcak sarılmalarla, yakın plan çekimlerde sarmaş dolaş, iç içe, lafı edilmediği için görüntüsü de yok pandeminin?ÖRNEK OLABİLİRLEROysa gerek aşının, gerek maske kullanımının, gerek sosyal mesafeye dikkat etmenin topluma benimsetilmesi için çok etkili olabilir diziler? Dizilerin fanları var. Onlar sevdikleri karakterin maske takmasını, hijyene ve sosyal mesafeye dikkat etmesini, aşı olmak istemesini de örnek alır, benimser. Niye kullanılmıyor bu kadar etkili bir iletişim aracı? Dizilerin reyting sıkıntısı var, hayat tozpembe olmalı ki izlensin! Tam bir antidepresan etkisi yaratıyorlar. Tabii bu da senaristlerin işini zorlaştırıyor. “Sen Çal Kapımı” dizisinde baş karakterler Eda ve Serkan’ın her ülkeden kalabalık fan grubu ikilinin hep beraber olmasını, aşklarının sürmesini istiyor ama o zaman da konu ilerlemiyor ki? İki sevgilinin arasına kara kedi gibi giren Balca ve babaanne karakteri reytingleri düşürünce şutlandı! Düğün de yapalım mutlu olsunlar? Romantik komedide evlenirlerse dizi final yapar. Yapmasın, izleyelim istiyor seyirci. O zaman düğün öncesi şok: Serkan yok oldu, düğün iptal! Şimdi tırnaklar yenilerek yeni bölüm beklenecek. Kim takar maskeyi!YABANCI DİZİLER NE YAPIYORYabancı dizilerde nasıl yürüyor bu iş diye ekran uzmanı Elçin Yahşi’ye sordum, şöyle yanıtladı:“Salgın’ı senaryoya dahil eden ilk dizi “This is Us” oldu. Ardından Shameless’ın yaratıcısı, final sezonunun pandemi ve ekonomideki etkilerini de kapsayacağını duyurdu. “Grey’s Anatomy” de yeni sezonunda elbette Covid-19’a yer vereceğini belirtti. Diğer dizilerin senaristlerinin bir kısmı, pandeminin baharla birlikte geçip gideceğini düşündükleri için hikâye akışına salgını eklemeyi başlangıçta düşünmediklerini belirtmişlerdi. Paralel evrende yaşamıyoruz gerekçesiyle pandemiyi senaryo akışına ekleyen dizilerin sayısı giderek artıyor ancak tartışmalar da sürüyor: Okullar kapalı, okulda geçen diziler ne yapacak? Süper kahraman dizilerine pandemi nasıl dahil edilecek? Yaşayarak göreceğimiz bir süreç kısaca.” “Sadece yabancı dizi izlerim” diyen bir başka kaynağım ise yeni sezon polisiye dizilerden “Special Victim” ve “Bull’da ise covid bağlamında maske, mesafe ve hijyen konularının işlendiğini aktardı. Siz hangisinden yanasınız? Sevdiğiniz izlediğiniz dizilerde pandemi, maske, sosyal mesafe olmalı mı? Yoksa birkaç saatliğine herkesin güzel, herkesin şık, herkesin âşık olduğu, ne ekonomik kriz, ne pandeminin olduğu hayal dünyasında yaşamak size iyi mi geliyor? Antidepresan gibi, bir kadeh içki gibi, uyuşturucu gibi? Yazgülü AldoğanSanatta bu hafta
Sanatta bu hafta Sanatta bu hafta ‘MİMAROĞLU’ BELGESELİ MUBI’DA...Film platformu MUBI, ünlü elektronik müzik bestecisi İlhan Mimaroğlu ile hayat arkadaşı Güngör Mimaroğlu’nun hikâyesini anlatan belgeseli kullanıcılarına sunmaya hazırlanıyor. Yönetmenliğini Serdar Kökçeoğlu’nun üstlendiği “MİMAROĞLU” isimli belgesel, 27 Ocak Çarşamba gününden itibaren MUBI’da izlenebilecek. Dünya prömiyerini önde gelen belgesel film festivallerinden 2020 Visions du Réel’in Burning Lights bölümünde yapan film, 1960’lı yıllarda Türkiye’den ABD’ye göç eden Mimaroğlu’nun hayatına odaklanıyor.MİMAR, SANATÇI DERİNBOĞAZ GENÇLERLE BULUŞACAKİstanbul Modern “Genç Salı” Çevrimiçi Eğitim Programı 18-25 yaş arası gençlerin katıldığı program, 26 Ocak’ta saat 16.00- 17.00’de mimar, sanatçı ve akademisyen Alper Derinboğaz’ı ağırlıyor. Söyleşi, Derinboğaz’ın mimari tasarım ve sanat eksenindeki üretimlerine odaklanıyor. Sanatçı, yakın dönemde gerçekleştirdiği müze projelerinden, yurtiçi ve yurtdışında sergilenen yapıtlarından örnekler eşliğinde, deneysel yaklaşıma verdiği önemi ve yeni araştırmaları teşvik eden bakış açısını paylaşıyor. Profesyonel gelişim için gençlere önerilerini aktarıyor ve sorularını yanıtlıyor.ÇEVRİMİÇİ ‘YENİ METİN ATÖLYELERİ’GalataPerform, dijital eğitim modeliyle gerçekleşecek Yeni Metin Atölyeleri 27 Ocak Çarşamba günü başlıyor. Oyun yazarı, yönetmen ve tasarımcı adayları; Oyun Yazarlığı, Oyun Yazarlığı Masası, Yönetmenlik ve Tiyatro Tekniği ve Işık Tasarımı atölyelerinde burslu olarak yer alabilmek için son gün olan bugün başvuruda bulunabilecekler. GalataPerform’un ana eğitmen kadrosunun yanında İspanya, Romanya, Norveç, İsveç, Fransa ve Türkiye’den oyun yazarları, yönetmenler ve eğitmenlerin katılımıyla, oyun yazarlığı, yönetmenlik ve tasarım alanlarında teori ve pratiğin harmanlandığı bir eğitim alacaklar. Eğitimler; Eğitim Seti, Çevrimiçi Dersler, Danışmanına Sor, Kamp ve Festival olarak beş aşamadan oluşuyor.BEAL, CLOSE VE SHANKS’İN GERÇEKÇİ PORTRELERİABD’de birçok müzeyi çatısı altında bulunduran Smithsonian Enstitüsü’ne bağlı National Portrait Gallery, “Visionary: The ******* Family Collection” adlı sergi projesinin ilk kısmını sanatseverlerlerle buluşturdu. Sergi fikri, iş insanı ve koleksiyoner Ian ******* ve eşi Annette *******’e ait olan dünyanın önemli liderlerinin portre fotoğraflarından ortaya çıktı. Çiftin 25 yıllık koleksiyonunda yer alan, cesaret ve kararlılıklarıyla ilham veren ulusal ve global figürler arasında yazar ve bilim insanları, aktivistler ve başkanları yer aldı. Serginin ilk kısmı sanatçı Robert McCurdy’nin, ikinci kısmı ise sanatçılar Jack Beal, Chuck Close ve Nelson Shanks’in gerçekçi portrelerini sanatseverlerle buluşturdu. Proje için ******* ailesi fotoğrafları, ressam ve fotoğraf sanatçısı Robert McCurdy’ye verdi. Gerçekçi resimleriyle bilinen McCurdy fotoğrafları baz alarak resimleri yaptı. Sergiye https://npg.si.edu/exhibition/visionary-*******-family-collection adresinden ulaşmak mümkün. Öznur Oğraş ÇolakCumhuriyet Gazetesi dayanışmasıbüyüyor. 25 Ocak 2021 tarihli okur dayanışmasıilanları
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 25 Ocak 2021 tarihli okur dayanışması ilanları Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz. BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2021/1/25/033914796-ana.png/Archive/2021/1/25/033908124-2.png/Archive/2021/1/25/033907686-1.png cumhuriyet.com.trWhatsApp gizlilik sözleşmesindeki değişiklik duyurusundan sonra milyonlarca kullanıcısınıkaybetti
WhatsApp gizlilik sözleşmesindeki değişiklik duyurusundan sonra milyonlarca kullanıcısını kaybetti WhatsApp, veri paylaşımıyla ilgili gizlilik sözleşmesinde değişikliğe gideceğini duyurduktan sonra milyonlarca kullanıcısını Signal ve Telegam'a kaptırdı. ReutersWhatsApp, veri paylaşımıyla ilgili gizlilik sözleşmesinde değişikliğe gideceğini duyurduktan sonra milyonlarca kullanıcısını Signal ve Telegam'a kaptırdı.Kullanıcıların büyük tepki göstermesi üzerine şirket 8 Şubat olarak belirlenen yeni sözleşmenin kabulüyle ilgili son tarihin 15 Mayıs'a ertelediğini duyurmuştu.WhatsApp bu süreçte de 'ortalıktaki hatalı bilgileri düzeltmeye yönelik çalışma yapacaklarını' söyledi.İngiltere Parlamentosu'nun İçişleri Komitesi'yle paylaşılan verilere göre Ocak ayının ilk üç ayında Signal dünya genelinde 7.5 milyon kullanıcı, Telegram da 25 milyon kullanıcı kazandı.Her iki artışın da WhatsApp'taki kayıptan kaynaklandığı görülüyor. App Annie adlı analiz şirketinin derlediği verilere göre WhasApp ay başında İngiltere'de en çok indirilen 8. uygulama iken, 12 Ocak itibariyle sıralamada 23'e düştü.Buna karşın Signal 6 Ocak'ta sıralamada ilk 1000'de bile değilken, 9 Ocak'ta ise İngiltere'de en çok indirilen uygulama oldu.'VERİ PAYLAŞIMINDA DEĞİŞİKLİK YOK'Parlamentonun İçişleri Komisyonu'nda konuşan WhatsApp'ın Avrupa, Orta Doğu ve Afrika sorumlusu Niamh Sweeney, uygulamadan kaçış nedeninin yeni gizlilik sözleşmesindeki değişiklikler olduğuna inandıklarını söyledi.Yeni düzenlemenin iki amacı olduğunu belirten Sweeney, bunları şöyle sıraladı: İş bağlantılı mesajlaşmalarla ilgili yeni özellikler getirmek ve uygulamanın mevcut sözleşmelerine ilişkin 'daha fazla açıklık ve şeffaflık getirmek'.Sweeney, "Dünyanın hiçbir yerinde Facebook ile veri paylaşımımızda bir değişiklik yok" dedi.Sosyal medyada, WhatsApp'ın yaptığı değişikliğin veri paylaşımıyla ilgili olduğuna dair iddialar paylaşılıyordu.Guardian gazetesinin haberine göre App Annie'nin pazarlama müdürü Amir Ghodrati şu yorumu yaptı:"Mesajlaşma ve sosyal ağlarda bu tip değişiklikler olağandışı değil. Uygulamaların özellikleri gereği ve başlıca özelliklerinin de başkalarıyla iletişim kurmak olmasından dolayı, büyümeleri de mevcut durumlarda hızlı oluyor. Son birkaç yılda şifreli mesajlaşma özelliğine odaklanan uygulamalara talebin arttığını gördük."UÇTAN UCA ŞİFRELEMEGhodrati, şifreli mesajlaşmalara olan talebin WhatsApp'ın 'halkla ilişkiler felaketi'nden önce artamaya başladığını söyledi:"Gizlilik özellikleri sağlayan mesajlaşma uygulamaları 2020'nin ilk yarısında büyük talep gördü. Bu uygulamaların aktif kullanıcıları alternatiflerine kıyasla %30 daha fazlaydı. Signal, Telegram, Wickr ve WhatsApp gibi uygulamalar uçtan uca şifrelemeden 'kendi kendini imha eden' veri transferine kadar birçok özellik sunuyor."Guardian'ın haberine göre WhatsApp'ın gizlilik özellikleri, bazı açılardan rakibi Telegram'dan daha güçlü. WhatsApp herkese aksi istenmediği takdirde uçtan uça şifreleme özelliği sunuyor, bu da hizmet sağlayıcısının kullanıcıların mesajlarına erişimini engelliyor. Bu yalnızca özel şirketler ile kullanıcıları arasındaki mesajlaşmada geçerli değil.Telegram ise, 'gizli mesajlaşmalar' için uçtan uca şifreleme özelliğini açma seçeneği sunuyor. Dolayısıyla kullanıcıların şifrelenmesini istedikleri her sohbet için ayrı ayrı bu özelliği açması gerekiyor. Telegram'ın sık sorulan sorular bölümünde de bu özelliğin 'ortalama bir kişiden daha fazla gizlilik isteyenler için' olduğu belirtiliyor. BBC Türkçe