Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 03.15.2025, 06:25 AM (GMT)

News - Haberler

Kanadalıbilim insanları, laboratuvar ortamında et türügeliştirdi

Kanadalı bilim insanları, laboratuvar ortamında et türü geliştirdi Kanada’nın Hamilton kentindeki McMaster Üniversitesi bilim insanları, laboratuvar ortamında hem yağ hem de kas hücrelerinden oluşan yeni et türü üretti. Kanada resmi yayın kuruluşu CBC’ye konuşan araştırmacılar Prof. Ravi Selvaganapathy ve Prof. Alireza Shahin-Shamsabadi, insan nakilleri için doku elde etmede kullanılan bir yöntemden uyarladıkları teknikle, laboratuvar ortamında yetiştirilen ince işlenmiş kas ve yağ hücrelerini istifleyerek et elde etmeyi başardıklarını söyledi.Biyomedikal Mühendisliği Profesörü Selvaganapathy, "Bunu yapmak için başta fare hücrelerini kullandık ve şu anda tavşan hücreleriyle çalışıyoruz. Bu türün üretimi, insanların tükettiği tavuk, sığır eti ve diğer et türleri için de geçerli." dedi.Selvaganapathy, her biri yaklaşık bir A4 kağıdı kalınlığındaki canlı hücre tabakalarının, önce kültür içinde büyütüldüğünü ardından da soyulmadan, istiflenmeden ve katlanmadan önce büyüme plakaları üzerinde konsantre edildiğini anlattı.LABORATUVARDA ÜRETTİKLERİ ETİ PİŞİRİP YEDİLERTabakaların, hücreler ölmeden önce doğal olarak birbirine bağlandığını kaydeden Selvaganapathy, tavşan hücrelerinden elde ettikleri yeni formdaki eti pişirip yediklerini dile getirdi.Selvaganapathy, son 5 veya 6 yılda dünyanın dört bir yanındaki çeşitli grup ve şirketlerin bu teknolojiyi araştırdığını belirterek, şöyle devam etti:"Dünyada hem yağ hem de kastan oluşan doku benzeri bir yapı geliştiren ilk grubuz. Çünkü etin tadını veren yağdır. Önceki gruplar, büyümenin kendisine yağ ekleyemedi sadece kas geliştirilebildi. Biz hem yağı hem de kası birleştirebildik. Kanada'da 'kültürlü et' yetiştiren ilk grup kesinlikle biziz.""TARIM ARAZİLERİNİN BÜYÜK KISMI HAYVANLARI BESLEMEK İÇİN KULLANILIYOR"Ülkeler zenginleştikçe et tüketiminin arttığına işaret eden Selvaganapathy, bunun tarıma ayrılan arazilerin büyük kısmının, hayvanlara yemlik yetiştirmek için kullanmayı da zorunlu kıldığını hatırlattı.Buna örnek olarak, Amazon ormanlarının bir kısmının soya fasulyesi yetiştirmek için yok edilmesini gösteren Selvaganapathy, Brezilya’nın burada üretilen soya fasulyesini domuz yemi olarak Çin'e ihraç ettiğini belirtti.Selvaganapathy, "Bu teknoloji, toprak ve su kaynakları üzerindeki etkiyi azaltmamıza imkan tanıyacak. Böylece tarım alanlarında pirinç ve buğday gibi insanların tüketimi için mahsul yetiştirilebilecek. Ormanların tahribatı ve dolayısıyla iklim üzerindeki etkileri azalacak." diye konuştu.Buldukları teknolojiyle elde ettikleri ürünleri ticarileştirmeye başlamak için "CaroMeats" isimli bir de şirket kuran Selvaganapathy ve Shahin-Shamsabadi, ürünlerin yakın gelecekte piyasaya çıkacağını bildirdi. cumhuriyet.com.tr

İsrail'de Covid-19'un yeni mutasyonu ortayaçıktı

İsrail'de Covid-19'un yeni mutasyonu ortaya çıktı İsrail'de, yeni tip koronavirüsün (Covid-19) mutasyona uğramış yeni bir türünün ortaya çıktığı bildirildi. Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, İsrail Askeri İstihbarat Şubesinin (AMAN) hazırladığı raporda, İsrail'de tespit edilen virüsün yeni mutasyonunun çok daha hızlı yayılabileceği belirtildi.Raporda, Covid-19'a yakalanıp iyileşmiş ya da aşılanmış olsalar da tüm yurt dışından gelenlerin yeniden karantina altına alınması gerektiğinin zorunlu olduğu vurgulandı.Çeşitli ülkelerde Covid-19'un yeni mutasyonlarına rastlandığına işaret edilen raporda, bunları kontrol etmenin oldukça zor olduğunun altı çizildi.Gazetenin haberinde Başbakan Binyamin Netanyahu'nun, Sağlık Bakanlığı ve hükümete bağlı Ulusal Güvenlik Konseyi üyeleriyle, İngiltere'de ortaya çıkan yeni mutasyonun yaygınlaşması nedeniyle Tel Aviv'deki Ben Gurion Havalimanı'nın iki hafta süreyle geliş gidişlere kapatılması konusunu görüşeceği aktarıldı. cumhuriyet.com.tr

Şili ve Antarktika'da depremler

Şili ve Antarktika'da depremler Şili'nin başkenti Santiago yakınlarında 5,8, Antarktika'da Güney Shetland Adaları yakınında ise 6,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. ABD Jeolojik Araştırma Merkezi (USGS), Şili'de meydana gelen depremin merkez üssünün başkent Santiago'ya yaklaşık 45 kilometre uzaklıktaki bölgede, 110 kilometre derinlikte olduğunu açıkladı.Can ve mal kaybı bildirilmeyen depremin ardından "tsunami" uyarısı da yapılmadı.Antarktika'da, Şili'nin bilimsel araştırma üssü O'higgins'e yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta, denizde 9,6 kilometre derinlikte meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki depreme ilişkin ise Şili İçişleri ve Kamu Güvenliği Bakanlığı Ulusal Acil Durum Ofisi (ONEMI), Twitter hesabından "tsunami" uyarısı yaptı ve bölgede sahillerin terk edilmesi çağrısında bulundu. AA

Onsuz 28 yıl: Uğur Mumcu kimdir?

Onsuz 28 yıl: Uğur Mumcu kimdir? Bombalı suikastla katledilen yazarımız Uğur Mumcu, ölümünün 28. yılında anılıyor. Türkiye'nin en önemli gazetecileri arasında yer alan ve ardından geçmişteki birçok olaya ışık tutan yazı ve kitap bırakan Uğur Mumcu kimdir? Türkiye basın tarihinin en önemli isimlerinden, gazetemiz yazarı Uğur Mumcu, Ankara Karlı Sokak’taki evinin önünde otomobiline konan bombayla 24 Ocak 1993’te katledildi. Yazarımız Uğur Mumcu’ya suikast organizasyonunda yer alan isimlerin bazıları yakalandı, yargılandı ancak Mumcu’yu hayattan koparanların arkasında hangi güçlerin olduğu bugüne kadar aydınlatılamadı. Türkiye’nin cesur kalemi Uğur Mumcu, bugün, katledilişinin 28. yılında Türkiye’nin dört bir tarafında anılıyor. Araştırmacı ve ilkeli gazeteciliğin en önemli isimlerinden olan Uğur Mumcu kimdir? İşte usta gazetecinin hayatı, gazetecilik anlayışı, geçmişe ve geleceğe ışık tutan sözleri ve kitapları…UĞUR MUMCU KİMDİR?Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde Kırşehir'de dört kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Annesi Nadire Mumcu, babası Tapu Hakkı Şinasi Bey idi. İlkokulu Ankara Devrim İlkokulunda ve ortaokulu Ankara Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyan Mumcu, 1961'de başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1965'te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü alan Mumcu, 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı sözler nedeniyle gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevinde bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini Ağrı Patnos'ta yaptı.Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975'ten itibaren Cumhuriyet'te “Gözlem” başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda çalışmaktaydı. 1975 Mart’ında makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen’le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayalî mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı. 1976’da Güldal Homan ile evlendi. Özgür adında bir oğlu ve Özge adında da bir kızı oldu. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı ve Cumhuriyet’in kadrolu yazarı oldu. “Gözlem” başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977'de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosunda tam 700 kere sahneledi. 1978'de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı “Büyüklerimiz” yayımlandı.Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak'ı yayımladı. 1982'de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren’in imzalayanları “vatan hainliği” ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi’nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.1987'de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991'de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı. 1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992’de Cumhuriyet’e döndü.KATLEDİLMESİNE SEBEP OLAN YAZIMumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde “Mossad ve Barzani” isimli bir yazı yazdı. Ve yazısında şu ifadelere yer verdi: “Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?” “Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”Öldürülmeden 16 gün önce, Cumhuriyet’te yayımlanan 8 Ocak 1993 tarihli “Ültimatom” başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı.Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara Karlı Sokak’taki evinin önünde otomobiline konan bombayla katledildi. Suikastı; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında Mossad'ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edildi. Suikastın failleri yakalanamadı.MUMCU’NUN GAZETECİLİK TANIMIGazeteciliği sadece Türkiye’de değil dünyada da yalnızca bilgiye değil aynı zamanda etik bir zemine oturtan Uğur Mumcu, gazeteciliği şöyle tanımlıyordu:“Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir."(Milliyet, 3 Mayıs 1992)UĞUR MUMCU’NUN KİTAPLARIMobilya Dosyası (1975)Suçlular ve Güçlüler (1975)Sakıncalı Piyade (1977)Bir Pulsuz Dilekçe (1977)Büyüklerimiz (1978)Çıkmaz Sokak (1979)Rabıta (1979)Tüfek İcad Oldu (1980)Silah Kaçakçılığı ve Terör (1981)Söz Meclisten İçeri (1981)Ağca Dosyası (1982)Terörsüz Özgürlük (1982)Papa-Mafya-Ağca (1984)Sakıncasız (1984)Devrimci ve Demokrat (1985)Liberal Çiftlik (1985)Aybar ile Söyleşi (1986)12 Eylül Adaleti (1987)İnkılap Mektupları (1987)Bir Uzun Yürüyüş (1988)Tarikat-Siyaset-Ticaret (1988)40'ların Cadı Kazanı (1990)Kâzım Karabekir Anlatıyor (1990)Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925 (1991)Gazi Paşa'ya Suikast (1992)Kürt Dosyası (1993)Katiller Demokrasisi (1997)Saklı Devletin Güncesi "Çatlı vs." (1997)Gazetecilik (1998)Polemikler (1998)Uyan Gazi Kemal (1998)Bu Düzen Böyle mi Gidecek? (1999)Söze Nereden Başlasam (1999)Bomba Davası ve İlaç Dosyası (2000)Unutmayalım, Unutturmayalım (2003)Eğilmeden Bükülmeden (2004)Kır Çiçekleri (2004)Türk Memet Nöbete (2004)Dost Yüzlerde Zaman (2005)Çocuklar İçin (2009)İsterler ki Susalım (2011)Beyaz Melek (2011)UĞUR MUMCU HAKKINDA BESTELENEN ŞARKILARUğur'lar Olsun - Selda BağcanYiğidim Aslanım- Zülfü LivaneliUĞUR MUMCU’NUN UNUTULMAYAN SÖZLERİ"Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır."“İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? ""Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.""Gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. ya da Türkiye'de olduğu gibi Arap sermayesi tarafından Türkiye'de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. Bu bir sömürüdür. Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz emperyalizminin, Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için. ""Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.""Milliyetçilik, 'vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak' edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, 'vatan, millet, bayrak' edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?"Biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistiz demektir.""Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur.""Bu masum insanlar Yahudi de olur, Arap da, Hristiyan da. Ölenlerde ırk, din ayrımı yapılmaz. Ölen insandır.""Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi..."“Anneler ve babalar, çocuklarını sokak ortalarında eşkiya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. Bir gün bunların hesabı sorulacaktır. Devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandalyesinde göreceğiz bir gün.” cumhuriyet.com.tr

Gaffar Okkanölümünün 20. yılında anılıyor

Gaffar Okkan ölümünün 20. yılında anılıyor Diyarbakır'da 20 yıl önce uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edilen İl Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ölüm yıldönümünde anılıyor. Gaffar Okan, Diyarbakır Emniyet Müdürü iken uğradığı silahlı saldırı sonucu, 5 mesai arkadaşı ile birlikte 20 sene önce bugün şehit edildi. Diyarbakır'ın merkez Yenişehir İlçesi Sezai Karakoç Bulvarı üzerinde 24 Ocak 2001 tarihinde düzenlenen silahlı saldırıda şehit olan Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ile koruma polisleri Atilla Durmuş, Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Mehmet Sepetçi, Selahattin Baysoy, ölümlerinin 20. Yılında anılıyor. Peki Diyarbakır'ın "Gaffar Baba"sı olarak adlandırılan Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan kimdir? GAFFAR OKKAN KİMDİR?Okkan, 1952’de Sakarya'nın Hendek ilçesinde dünyaya geldi. 30 Eylül 1970'te Polis Kolejinden, 29 Eylül 1973'te Polis Akademisinden mezun olup, İzmir Emniyet Müdürlüğüne komiser yardımcısı olarak atanandı. Çeşitli birimlerde görev yaptıktan sonra 1983 yılında Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğünde göreve başladı, 1985'te ise şube müdürlüğüne terfi etti.1986 yılında Eskişehir Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görev alan Gaffar Okkan, burada 1992 yılında Emniyet Müdür Yardımcısı oldu. 6 Aralık 1993'te 1'inci Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi edip, Kars Emniyet Müdürü olarak ataması yapılan Okkan, 18 Kasım 1997'de ise Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü görevine başladı. Bu sırada ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden de mezun oldu.24 Ocak 2001 günü saat 17.40 sularında Valilik binasına doğru seyir halindeyken Sezai Karakoç Bulvarı'nda kurulan pusuda şehit olan Okkan, evli ve 2 çocuk babasıydı. Okkan ile polisler Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Mehmet Sepetçi, Atilla Durmuş ve Selahattin Baysoy da saldırıda şehit düştü. cumhuriyet.com.tr

Uğur Mumcu’nun akademikçalışmasıbasında ilk kez Cumhuriyet aracılığıyla yayımlanıyor: Osmanlıdeğerlendirmesi*

Uğur Mumcu’nun akademik çalışması basında ilk kez Cumhuriyet aracılığıyla yayımlanıyor: Osmanlı değerlendirmesi* Bazı yasaların sosyolojik açıdan uygulanıp uygulanmadıklarını ve Batı tipi kurumların yaşama şanslarını araştırırken bu gibi değerlendirmelerin yapılmaması sanırız büyük bir eksikliktir. Salt hukuksal sorunlar araştırılırken, bu hukuksal kural ve kurumları oluşturan hukuk dışı nedenlerin araştırılmaması bizleri sadece “dogmatik” araştırma yapmaya zorlamaktadır. Bu kuru “kanunculuk” ise sorunlara çözüm yolları getirmemektedir. Osmanlı Devleti, ilk kuruluşunda toprak rejimine dayanan bir askeri yönetimdi. Askeri ve siyasal amaçlara göre örgütlenen devlet, Selçuk Türkleri ile öteki Türk devletlerinin siyasal ve askeri kurumlarından esinlenerek kurulmuştu. Türk-İslam geleneklerinin temel yapıldığı devlet, teokratik yapıda ve düalist hukuk sistemi içinde yönetilen bir ortaçağ devleti niteliğindeydi.Devletin siyasal örgüt biçimini toprak düzeni ve toprağın bölüşümü belirtiyordu. Bu yönetim biçimi Osmanlılara ilk kez bulunmuş ve uygulanmış değildi. Siyasal ve askeri yapı Türk İslam devletlerinin ortak özellikleriydi.Askeri otoriteye sıkı sıkıya bağlı Osmanlı Devleti’nde toprağın yönetimi bazı özel koşullara bağlı olarak özel kişilere verilirdi. Miri arazi denilen ve çıplak mülkiyeti devletin olan toprakların işletilmesi belli kişilere verilir; devlet toprakları kendisine işletilmek üzere bırakılan bu kişilere “dirlik” ya da “tımar” sahibi denirdi.Dirlik sahibi arazinin maliki değildi. Sahibi arz denilen ve asker memur karışımı yetkilerle donatılmış görevliler, halktan vergi alır; bunu devlete verir. Devlet vergiyi, doğrudan doğruya değil dirlik sahipleri eliyle toplamış olurdu.Merkezi siyasal örgütün güçlenmesi ve toplum içersinde iki ayrıcalıklı grup yaratmaktaydı. Bunlardan birincisi “saray aristokrasisi” ikincisi de “Mülk sahipleri (dirlik sahipleri)” idi.Devlet toprağını bölüşen dirlik sahiplerini güçlü bir hiyerarşi ile kendisine bağlardı. Bu hiyerarşik örgütün başı her türlü sınırsız yetkinin sahibi olan padişahtı. Mülki ve askeri hizmetlilerin çoğu devşirmeydi. Yöneticilerin büyük çoğunluğu Kırım ve Kafkas pazarlarında satılan kölelerden oluşurdu. Bunlar gerekli özen ile yetiştirilirlerdi. Bunlara askeri-siyasal eğitim verilirdi. Mülkiye sınıfı Enderun denilen bir idare okulunda yetiştirilirdi. Bu sınıf içerisinde sadrazamlar, vezirler, beylerbeyleri ve sancak beyleri girerdi. Geleceğin yöneticileri Enderun’da çağın koşullarına göre düzenli bir eğitim görürlerdi.AYRICALIKLI SINIFLARKadılar, naipler ve kazaskerler ise devletin teokratik özelliklerine bağlı olarak bazı ayrıcalıklara sahiplerdi.Bunlara “ilmiye sınıfı” denirdi. “Seyfiye sınıfı” yüksek kumanda kurulları dışındaki askeri sınıfları ifade ederdi. “Kalemiye” sınıfı ise devletin günlük işlerini gören memurlarıydı.Osmanlı Devleti güçlü bir merkezi otoriteye dayanmak zorundaydı. Devlet fetih politikası ile genişlerken bu idari sınıfların görevleri de gittikçe genişliyordu. Osmanlı Devleti’nin yükselme devirlerinde bu yönetim biçimi yararlı olmuş ve devletin kuvvetli yapısı korunabilmişti. Ancak gerileme ve duraklama devirlerinde, devletin bu örgütsel yapısı da geniş ölçüde bozuşmaya ve çökmeye uğramıştı.Osmanlı Devleti son zamanlarında, Batı’nın da etkisi ile kurumlarını Batı modellerine göre düzenlemek ihtiyacını duydu. Mülki idareyi çağın koşullarına göre düzenlemek amacı ile “Umuru Mülkiye Nezareti” kuruldu.“Reisülkittaplık” makamı da 1835 yılında “Hariciye Nezareti” adı ile yeniden örgütlendi. Devletin tüm işlerini ve yazışmalarını yürüten “memur amedi odası”, içişler ve dışişler olmak üzere iki bölüme ayrıldı. Batı’nın ordu ile ilgili yasa ve kuralları incelemek üzere “Deri Şuray-ı Asker” kuruldu. Bundan sonra tüm Batı kurumları tek tek alındı. “Meclisi Valayı Adliye” “Darı Şurayı Babıali” adlarına iki meclis kurularak devlet yönetiminde, yeni ilkeler kabul olundu.TANZİMAT VE EMPERYALİZM...Tanzimat devri tarihimizde çeşitli açılardan değerlendirilmektedir. Bu devir Batılılaşma çabalarının ilk aşaması olarak kabul edildiği gibi Batı emperyalizminin Türkiye de egemenliğini kabul ettirmesi olarak tanımlanmaktadır. Bazı yasaların sosyolojik açıdan uygulanıp uygulanmadıklarını ve Batı tipi kurumların yaşama şanslarını araştırırken bu gibi değerlendirmelerin yapılmaması sanırız büyük bir eksikliktir. Salt hukuksal sorunlar araştırılırken, bu hukuksal kural ve kurumları oluşturan hukuk dışı nedenlerin araştırılmaması bizleri sadece “dogmatik” araştırma yapmaya zorlamaktadır. Bu kuru “kanunculuk” ise sorunlara çözüm yolları getirmemektedir.Sanayi Devrimi’nden sonra, pazar arayan Batı ekonomisinin Doğu ile ilişkiler kuracağı bir toplumsal zorunluluktu. 1838 ticaret anlaşması ile Batı kapitalizmi Osmanlı ekonomisi ile sıkı ilişkilere girmişti. Devlet örgütünün düzenlenmesi ve Batı tipi bir memur kadrosunun yaratılması, yani “bürokrasinin” Batılı kurallara benzetilerek örgütlenmesi “Batılılaşmanın” gereği sayılmaktaydı.Batı sermayesi Tanzimat ile birlikte, yatırım yapacağı alanlarda idari ve hukuksal kolaylıklar istemekteydi. Batı açısından görünüm bu koşullara bağlıydı. Merkeziyetçi devletlerin o çağdaki örgütlenme biçimi de bunu gerektiriyordu.* Uğur Mumcu’nun Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi dergisinde 1971’de yayımlanan “Türk Hukukunda Memurların Yargılanması” adlı akademik makalesinden bölümler olarak alınmıştır. cumhuriyet.com.tr

Meslek hastalığıçözümsüz kaldı. Oktay, Koca’ya havale etti. Koca,‘Alanım değil’dedi: Sorumluluk alan yok

Meslek hastalığı çözümsüz kaldı. Oktay, Koca’ya havale etti. Koca, ‘Alanım değil’ dedi: Sorumluluk alan yok CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş, koronavirüsün meslek hastalığı sayılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi verdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, koronavirüsün meslek hastalığı sayılması için kendisine verilen önergeye, “Sağlık Bakanlığı’nın yetki alanına girmektedir” yanıtını verdi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise kendisine bu konuda verilen önergelere “Bakanlığımızın görev alanına girmemektedir” demekle yetindi. Sağlık çalışanlarının meslek hastalığı sorununun çözülmediğini belirten Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Zekiye Bacaksız ise “Cumhurbaşkanı Yardımcısı ‘Sorumluluk bende değil’ diyor ama Türkiye’de her bakan cümlesine ‘Cumhurbaşkanımızın takdiriyle’ diye başlıyor. Bakanlara her konuda iş gördüren Cumhurbaşkanlığı, konu sağlık çalışanları olunca neden ‘olur’ vermiyor” diye sordu. Aralıkta yayımlanan genelgeyle meslek hastalığı sorununun çözülmediğini vurgulayan Bacaksız, “Bu açıklamadan sonra değişen bir şey olmadı. Sağlık çalışanlarının görev başındayken hastalandıklarını ispatlaması gerekiyor” dedi.  cumhuriyet.com.tr

Cumhuriyet, müfettişlerüzerindeçalışırken bakanlığın el koyduğu iki usulsüzlüğüaçıklıyor: O dosyalarıkapatmayın

Cumhuriyet, müfettişler üzerinde çalışırken bakanlığın el koyduğu iki usulsüzlüğü açıklıyor: O dosyaları kapatmayın KİPTAŞ’ın usulsüzlük ve yolsuzluk şüphesiyle incelenen dosyalarında 2 taşınmazın bedelsiz devri ve Nas Yatırım Gayrimenkul’e 15 milyon TL’lik aktarım var. İçişleri Bakanlığı'nın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Teftiş Kurulu tarafından üzerinde inceleme yapılan KİPTAŞ'ın önceki dönemini ilişkin iki dosyaya el koyduğu öğrenildi. İlk dosyada, başkanlığını eski AKP Milletvekili Turan Kıratlı'nın yaptığı Bilim ve İnsan Vakfı'na, KİPTAŞ'ın 2 taşınmazının 49 yıllığına bedelsiz tahsis edilmesine ilişkin süreç inceleniyordu. Edinilen bilgilere göre, taşınmazların şu anki kirası aylık 124 bin 905 lira. Diğer dosya ise Hürriyet Mahallesi "Kentsel Dönüşüm projesi" hakkında. İki dosyanın da akıbeti İçişleri Bakanlığı'nın incelemesi sonrasında belli olacak.SEÇİM ÖNCESİ TAHSİSBakanlığın el koyduğu ilk dosyaya göre KİPTAŞ'a ait biri Pendik Aydos Mahallesi'nde diğeri Başakşehir İkitelli Mahallesi'nde yer alan toplam 2 yurt binasının Bilim ve İnsan Vakfı'na tahsis süreci özetle şöyle gerçekleşti:KİPTAŞ ile Bilim ve İnsan Vakfı arasında 2008 yılında yurt binaları için kira başlangıcı 3 bin lira bedelle sözleşme imzalandı. Kira sözleşmeleri devam ederken söz konusu Vakıf 2017 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile vergi muafiyetinden faydalanan vakıf statüsü kazandı. 23 Ekim 2018 tarihinde Bilim ve İnsan Vakfı Başkanı AKP eski Milletvekili Avukat Turan Kıratlı'nın imzasıyla KİPTAŞ Genel Müdürlüğü'ne bir yazı yollandı. Yazıda vakfın vergi muafiyetinden faydalanan vakıf statüsü kazandığı anımsatıldı ve kira sözleşmelerinin feshedilerek öğrenci, yurt ve eğitim hizmetleirnde kullanmak üzere yurt binalarının 49 yıllığına bedelsiz olarak vakfa tahsisi istendi. Bu talep üzerine 29 Kasım 2018 tarihinde KİPTAŞ Yönetim Kurulu bu taşınmazların bedelsiz olarak aynı vakfa tahsis edilmesine karar verdi. Kararda dönemin KİPTAŞ Müdürü İsmet Yıldırım'ın da imzası var. Yıldırım şuan Ümraniye Belediye Başkanlığı yapıyor. Kurul kararı üzerine kira sözleşmeleri feshedilerek vakıfla protokol imzalanması yönünde Genel Müdürlüğe yetki verildi. 30 Kasım 2018'de vakıf ile yeni bir protokol düzenlendi. Belediye kanununda bir şirket olan KİPTAŞ'ın bir vakfa 49 yıllığına bedelsiz tahsis yapabileceğine yönelik bir hükmün bulunmadığı belirtildi. Şuan Pendik’te bulunan yurt binasının aylık kirası 69 bin 905 lira, Başakşehir’de bulunan yurt binasının aylık kirası da 55 bin lira olarak hesaplanıyor. 'HAYAL SATTILAR'İBB Teftiş Kurulu'nın soruşturma açtığı, İçişleri Bakanlığı'nın el koyduğu diğer dosya ise Kağıthane Hürriyet Mahallesi Kentsel Dönüşüm Projesi hakkında. Edinilen bilgilere göre süreç özetle şöyle gerçekleşti: Hürriyet Mahallesi, “Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamında Nas Yatırım Gayrimenkul ile arsa sahipleri arasında gayrimenkul satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri (KKS) imzalandı. 19 Mart 2018 tarihinden sürece KİPTAŞ dahil oldu. KİPTAŞ ile söz konusu şirket arasında “Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Sahipleri ile İmzalanmış Sözleşmelerdeki Tüm Hakların Devrine Dair Sözleşme” imzalandı. Sözleşme bedeli 26 milyon 780 bin 832 lira + KDV olarak belirlendi. 'KİPTAŞ'ın sözleşme bedelinin yarısından fazlasını Nas Yatırım Gayrimenkul'e yükümlülüklerini yerine getirmeden ödendiği' belirtildi. Buna göre KİPTAŞ şirkete 21.03.2018 tarihinde KDV dahil 7 milyon 900 bin lira, 13.04.2018 tarihinde de 7 milyon 900 bin lira olmak üzere toplam KDV dahil 15 milyon 800 bin lira ödeme yaptı. Bölgede projeye ilişkin çoğunluk sağlanamadı. Ayrıca '' KİPTAŞ'la sözleşmeden önce yapılan KKS’ler, Nas Yatırım Gayrimenkul tarafından alınmamış bir imar planı üzerinden hazırlanan projeye istinaden yapıldığı ve firmanın yurttaşlara adeta hayal sattığı'' ifade edildi. Sürecin sonunda KİPTAŞ ''Nas Yatırım Gayrimenkul tarafından yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, projenin gerçekleşme ihtimalinin düşmesi ve kira ödemelerinin giderek artan zarara sebebiyet vermesi nedeniyle 31.12.2019 itibariyle sözleşmeyi feshettiğini'' açıkladı. Fesih sonrası Nas Yatırım Gayrimenkul tarafından maddi ve manevi zararların tespiti ve ilgili bedellerin KİPTAŞ’tan tahsiline ilişkin alacak talepli dava açıldı. KİPTAŞ tarafından da sözleşmenin haklı nedenle feshi ve sözleşme kapsamında yapılmış ödemelerin tahsiline ilişkin alacak talepli dava açıldı. cumhuriyet.com.tr

AKP’li başkanın yolsuzluk isyanı

AKP’li başkanın yolsuzluk isyanı AKP’li yönetici, önceki dönem yapılan yolsuzluğun Erdoğan ile paylaşıldığını belirterek, “Az bir paradan bahsetmiyoruz. Başkan Arı, ipliklerinin pazara çıkmasını istedi” dedi. AKP’li Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı’ya, önceki dönem AKP’li belediye başkanının yolsuzluklarını araştırdığı için görevinden istifa etmesi yönünde baskı yapıldığı, Arı’nın AKP’den istifa ettiği ileri sürüldü. Kulislerde uzun zamandır AKP’li Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı’nın istifa edeceği konuşuluyordu, iplerin geçen perşembe günü koptuğu belirtildi.Edinilen bilgiye göre AKP içinde Rasim Arı tartışması 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimler öncesinde başladı, il ve ilçe teşkilatları ile milletvekilleri Nevşehir İl Başkanı Mustafa Rauf Yanar’ın aday olmasını istedi. Örgütün talebine karşı genel merkez ise sürpriz bir şekilde Rasim Arı’yı aday gösterdi. Arı’nın seçilmesinin ardından parti örgütü, Arı’nın “parti imajına” uymadığını gerekçe göstererek mesafeli durdu. Bu arada geçmiş döneme ait yolsuzluk dosyaları da açılmaya başlandı.Cumhuriyet’e konuşan AKP’li bir yönetici şunları aktardı: “Nevşehir’deki yolsuzluk durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil birçok isimle paylaşıldı. Az bir paradan bahsetmiyoruz. Arı da bu araştırmanın sürdürülmesini ve ipliklerinin pazara çıkmasını istedi. Arı, olayların üzerine gitmesi üzerine Ankara’ya çağırılarak Mehmet Özhaseki’nin de içinde olduğu bir grupla görüştü. Burada Rasim Arı’ya ‘ya İstifa et’ ya da ‘yolsuzluk dosyasını kapat’ dediler. Arı, bir süre ortalıktan kayboldu. Daha sonra da ‘beni görevden alamazsınız AKP’den istifa ediyorum’ diyerek ayrıldı”. ‘YOLSUZLUĞUN BOYUTU BÜYÜK’Rasim Arı’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakın bir isim olduğunu söyleyen AKP’li yönetici, “Bunu yapmasaydı siyasi hayatı biterdi. Arı’nın eşi Berat Albayrak’la hemşehri. Tayyip Bey de kendisini yakından tanıyor. Görevden alınmasına razı geldiyse yolsuzluğun boyutu çok büyük olabilir” dedi. Öte yandan Ankara’daki görüşme sırasında odadan çıkan Arı’nın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile irtibat kurduğu da ileri sürüldü. Arı’nın bir süre bağımsız olarak belediye başkanlığını yürüttükten sonra DEVA Partisi ya da İYİ Parti’ye geçebileceği ileri sürüldü.‘UNUTULACAK DÜNLER’Rasim Arı’nın sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım da dikkat çekti. AKP bayrağı, simge ve logosunun olmadığı bir video paylaşan Başkan Arı, “Ben bu şehre, bu şehrin herbir ferdine gurban olurum...” diye yazdı. Videoda, “Ben bu şehir için kendimi feda etmeye hazırım” diyen Arı’nın kullandığı şarkı da dikkat çekti. Ünlü RAP’çi Gazapizm’in “Unutulacak Dünler” şarkısını videoya ekleyen Arı’nın, “şarkıyla mesaj verdiği” yorumları yapıldı. Leyla Kılıç

Alaska dediğin işteşurası...

Alaska dediğin işte şurası... Alaska dediğin, eski İstanbul sinemalarında antrak olup 15 dakika ara verilince, satıcıların “Alaska dondurma” diye salonda gezinip sattığı çikolatalı çubuk değildir. Alaska dediğin, eski İstanbul sinemalarında antrak olup 15 dakika ara verilince, satıcıların “Alaska dondurma” diye salonda gezinip sattığı çikolatalı çubuk değildir. Kanada’nın kuzeybatısında Amerikan eyaletidir ki bu yazıların gönderildiği Edmonton’a epey yakındır. Araba sürüşüyle kuzey hattına doğru yaklaşık 36 saat çeker. Oraya özellikle yaz aylarında turistik gemi seyahatleri yapılınca kıyıdan manzara seyretmesi, araç sürmeye benzemez. Turistik 5 yıldızlı yüzen otellerin uğrak yerlerinden birisi de Whittier Koyu, limanıdır. Burada liman hizmetleri alınır, sonra gemi yoluna devam eder. Karşılayanlar, uğurlayanlar, geride kalanlar hepi topu 250 kişidir; yaşadıkları yere kasaba denir, adı da Whittier’dir. Liman binalarını bir yana bırakırsanız, geriye kasabadan iz kalmaz; bir tek 12 katlı kocaman apartman hariç; kasaba apartmana sığınmıştır. Kasaba marketi, pazaryeri, kamusal alanları, okul ve kreş, sağlık birimi, yönetim yeri, kilisesiyle derli toplu bir binadır. Ütopya meraklısı için aransa bulunmaz yer! EVSİZ SAYISI ARTIYORHalkın da şikâyeti yoktur, gelen giden gemiler dışında başka yapacak işleri de yok. Fantastik bir romana adım atar gibi binadan içeri girdiniz mi, işte kasabaya hoş geldiniz! Buna benzer bir şeyi ütopist Oneida Topluluğu 1850’de Amerika’da yapmıştı, herkes bir arada yaşıyordu. Tek bina, tek kasaba... Ona özenmiş olmalılar. Hitler’in de Prora adında bir toplu tatil köyü projesi vardı; benziyor.Elbette eksi 30-40 derecelere inen dondurucu havası, dışarıda kalsan kutup ayısıyla burun buruna geleceğin o zalim soğukta derli toplu bir arada olmak daha iyi. Şimdi, daha güneyde olmakla beraber, soğukları eksi 20’lerde dolaşan Alberta eyaletindeki Edmonton’da bu Alaska kasabasını özleyenler var diye aklımdan geçiyor: Bunlar sokaklarda kalmış, cadde mazgallarında kentin lağım sıcaklığını sırtına verip ısınmaya çalışan evsizlerdir.Resmi rakamlara göre, sayıları 2 bin 700’e ulaşmış bulunan evsiz barksızların, homeless adıyla sokaklarda yatacak yer arayıp sabahı sabahlayan bu insanları düşündükçe, yatağımda buz kesiyorum. Özellikle Covid salgını ardından işini gücünü kaybedip ev taksidini veya kirasını ödeyemeyince sokaklara çıkan evsiz sayısının denetlenemez biçimde artış gösterdiğini de biliyoruz.Bazı verilere göre, geçici sürelerle evsiz kalanlarla beraber, 1 milyon nüfuslu Edmonton’daki yıllık ortalama 20 bine ulaşıyor. Belediye, evsizlere toplu barınacakları yer göstermektedir ama insanları bir araya koymaya görün, aralarında hemen itiş kakış başlar. Boyle’ın yakınlarındaki şu anda kapalı olan bazı spor tesisleri gibi kamu binalarını da evsizlere açtılar, fakat güvenlik başlı başına sorun. Polis bu barınakların çevresinde 7/24 alarmda. Sık sık yaralanmalar, hatta ölümle sonuçlanan kavgalar çıkıyor; tecavüz haberleri geliyor. Uyuşturucu, alkol ayrı dert. Keşke, Whittier’deki gibi bir büyük bina yapsalar, bu insanlara birer sıcak oda verseler, olmaz mıydı diye aklımdan geçiyor. Olmaz mı olur, olmuyorsa devletin cimriliğinden değil sanki; bu insanların bazıları biraz da böyle yaşamayı tercih ediyor gibi. Kendisine acıyarak, başkasını da kendine acındırıp yaşamını sürdürmek, insana dair anlaşılmaz çileci bir ruh hali.KANADALI ‘TRUMPİSTLER’Boyle Sokağı’ndaki gıda-giysi-vs. yardım noktasına gidip bir şeyler bıraktığım gün, Kanada şehirlerinde Trump yanlısı gösteriler de başlamıştı. Demek ortalık yerde Kanadalı Trumpistler de var! Günter Grass’ın “Teneke Trampet” romanındaki trampet çalarak sesini duyuran, bir türlü büyümek istemeyen aklı evvel Oscar’ı hatırlatıyorlar. Soğuğa aldırmadan sokaklara çıkan Kanadalı aşırı sağcı Trump yanlıları da trampetçi Oscar gibi yırtınıp duruyor, “Oylarımızı çaldınız” diye tepinip hırsızı polise şikâyet ediyorlar. Çok çok yüz kişilik küçük gruplar: Calgary’de, Toronto’da, Vancouver’da, Edmonton’da ama düşündürücü! Muhafazakâr basında çıkan yorumlara göre, bu şimdilik kalabalık olmayan kalabalıkları ciddiye almamalıymışız, zira aralarına evsiz barksızlar da karışmışmış. Belki öyledir...‘CAHİL GELİP CAHİL GİTMEK...’ “Kanada n’ire, ABD n’ire” demiyoruz, nihayetinde sınırdaş kuzen ülkeler, fakat Washington’daki Kongre baskını ardından Kanada’nın sadece Edmonton’ında değil pek çok büyük şehirde yapılan bu gösteriler cehaletin sınır tanımadığını gösteriyor. Eve dönünce, Refik Halid Karay kitapları duran rafa yöneldim. Oradan bir yazı, hem de 1940’lardan seslenen bir yazı durumu apaçık anlatıyordu: “Faşizmin dış parlaklığına, başlangıçtaki hamleli hareketine, tereyağı yemeyip top yapmak, insan saçından sorguç takmak, sırtına kara gömlek giymek veya otobüsü durdururcasına kol uzatıp selam vermek gibi kıyafet ve âdet tuhaflıklarına kapılarak, bütün bunlarda insanüstü bir kuvvet ve teşkilat kudreti gören kitle var ki bu dünyaya cahil gelip gitmek için yaratılmıştır. Yarın vişne çürüğü don giyip kafasına oturak geçirecek bir başka çeşit faşistin de arkasına takılır!”Doğru söze ne denir! Vişne çürüğü don giymedi ama yüzünü portakal rengine makyaj diye boyayıp, acayip hareketleriyle platformlara çıkıp halkı kendisine tapındırdı; arkasında 74 milyon oyu var. Refik Halid’e göre hepsi de cahil gelip cahil gitmeye yaratılmıştı[email protected] Mahmut Şenol - Kanada (Alberta)

‘Red Kit’i severek okuyorum’

‘Red Kit’i severek okuyorum’ Rahmetli Turgut Özal’la tek ortak noktamız, ikimizin de “Red Kit” hayranı olması... Rahmetli Turgut Özal’la tek ortak noktamız, ikimizin de “Red Kit” hayranı olması... 2 Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet gazetesi birinci sayfadan bildiriyor: “Turgut Özal Red Kit’i severek okuyorum diyor”. O günlerin Başbakan Yardımcısı Özal, katıldığı Dünya Bankası-IMF toplantısında ünlü Euromoney dergisinin, “Okumaya zaman buluyor musunuz” sorusuna şöyle yanıt vermiş: “Eskiden zaman bulurdum, şimdi severek tek okuduğum Red Kit’tir.”Kitaplığımdaki ilk Red Kit, 4. cildin 1974 Almanya baskısı. “Gölgesinden hızlı silah çeken yalnız kovboy”un 99. sayısı geçen ay piyasaya çıktı. “Pamuk Tarlasında Meşaleler”. Konusu yine çok ilginç: Hayranı bir dul kadın Güney Louisiana’da Red Kit’e uçsuz bucaksız pamuk tarlalarını bağışlıyor. Beklemediği bir anda böylesine dev bir arazinin sahibi olan şirin kovboy kısa süre sonra sorunlarla karşılaşıyor. Çevresindeki büyük arazi sahipleri çalışanlarını terörize etmeye başlıyor. Red Kit’in tek amacı ise ona kalan büyük mirası yörede yaşayan, bir zamanların kölesi, siyah çiftçiler arasında bölüştürmek. Yörenin güçlülerine karşı verdiği savaşta beklemediği insanlardan destek alıyor. Bunlar, düşmanları Dalton Kardeşler!.. Vahşi Batı’nın kahramanı Red Kit, Louisiana’nın bataklık arazilerinde başlattığı zorlu savaşta Missisippi yöresinin ilk siyah mareşali olan, çok iyi silah kullanan Bass Reeves’i de yanına almayı başarıyor. Red Kit’in son sayısı “Pamuk Tarlasında Meşaleler”de sevimli kahramanımız yine Amerika tarihindeki gerçek ve heyecan verici bir olayın içinde at koşturuyor!VAHŞİ BATI’NIN EN YALNIZ KOVBOYURed Kit (Özgün adı: Lucky Luke), Belçikalı karikatürist Morris (1923-2001) tarafından çizilen dünyaca ünlü bir çizgi roman. Vahşi Batı’nın en yalnız kovboyu Red Kit, ona sadık beyaz atı Düldül (Jolly Jumper) ve sevimli hapishane köpeği Rin Tin Tin (Rantanplan) ile beraber suçluların amansız düşmanıdır. Vahşi Batı’nın en zeki atı olarak tanımlanan Düldül yeteneklidir, ip cambazlığı yapar, satranç oynar, arada sırada güldüren yorumları vardır. Rin Tin Tin, 1960’tan bu yana görevdedir, yaşama olumlu bakar, az akıllıdır, çok iyimserdir, mutludur. Hep söylenenin tersini yapar, Düldül’le arası pek iyi değildir, dostla düşmanı, övgüyle azarı birbirine karıştırır, gitmesi gereken yönün tersine iz sürer. 1946’dan günümüze gölgesinden hızlı silah çeken Red Kit’in karşıtları değişik Kızılderili kavimleri, ayaklanan süvariler, birbirlerine düşman gruplar, boş arazileri ele geçirmiş kavgacı göçmen grupları, hep öfkeli Mississippi kaptanlarıyla aptal ve küstah banka soyguncusu Dalton Kardeşler! Red Kit serüvenlerinin çoğunu Teksas’ta yaşar, fakat doğrunun ve dürüstlüğün peşinde başka yörelere de gider, hatta Meksika veya Kanada’ya da uzanması gerekir. Her serüvenin sonunda, yaşamından memnun, sadık atı Düldül’ün üzerinde, dudaklarında ünlü şarkısı “I’m a poor lonesome cowboy and a long way from home” batmakta olan güneşe doğru ilerler...Dalton Kardeşler; Joe, William, Jack ve Averel birçok macerada karşımıza çıkar. Kalamiti Jane, Billy Kid, yargıç Roy Bean, Jesse James, Akbaba, posta arabası sürücüsü Hank da diğer unutulmaz karakterlerdir. Morris’in ölümünün ardından Red Kit’in serüvenlerini 2001’den sonra da Fransız karikatürist Achdé üstlendi. Türk okuru Red Kit’i ilk kez 1956 yılında Turhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş adlı mizah dergisinden tanımıştı. Acaba Turgut Özal’dan sonra gelen üst düzey poltikacılarımız hiç Red Kit okudu mu? Ben hep okuyorum. 1974’ten bu yana çıkanların tümü kitaplığımdaki kalın ciltlerde. Goethe, Kafka, Zweig, Hesse, Böll ile yan yana [email protected] Ahmet Arpad / Almanya (Stuttgart)

Nereden nereye...

Nereden nereye... Bazı yıldönümlerini ne kadar unutmaya çalışsak da o uğursuz gün geldiğinde geçmişin hesabını yapmadan duramayız. Yeni tip koronavirüsle tanışmamız böyle bir yıldönümü... Aradan geçen bir yılda yaşadıklarımız unutulur gibi değil. Bazı yıldönümlerini ne kadar unutmaya çalışsak da o uğursuz gün geldiğinde geçmişin hesabını yapmadan duramayız. Yeni tip koronavirüsle tanışmamız böyle bir yıldönümü... Aradan geçen bir yılda yaşadıklarımız unutulur gibi değil. Salgın yayılmaya başladığında Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) virüsle mücadelesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından örnek gösteriliyordu. Yaygın testler, sosyal mesafe kuralları, maske uygulaması ve az nüfus bu başarıda önemli rol oynadı. Fakat bu güzel tablo sonbaharda hızla değişmeye başladı. BAE’nin başkenti Abu Dabi, sağlık kurallarını harfiyen uygularken bir başka emirlikte, Dubai’de pandemi önlemleri sanki bir anda unutuldu. Bu durum Dubai’nin kendi tercihiydi. Geleceğini turizme bağlayan Dubai’ye o günlerde turist gelmiyordu. Virüsle mücadeledeki başarı, turizm gelirinin hızla erimesini engelleyemedi. Bir yanda pandemi nedeniyle uygulanan seyahat kısıtlamaları diğer yanda kaybolan turizm geliri... Tercih yapmak hiç kolay olmadı. Ekonomik krizin zorladığı Emirlik, kuralları hafifletip turistlere kapılarını açtı. Yüzde 20’lerde seyreden otel doluluk oranı kış aylarında yüzde 70’lere ulaştı. Alışveriş merkezleri yoğun, barlar dolu, plajlar kalabalıktı. Lüks restoranlar, tur şirketleri uzun bir aradan sonra yoğunluk kavramını yeniden hatırladı. İnsanların yüzündeki maskeyi görmesek pandeminin varlığına inanmamız neredeyse imkânsızdı. Bu riskin elbette sonuçları olacaktı. Pandemi kurallarından bunalan turistler soluğu Dubai’nin sıcak kumsallarında aldığında virüse yakalananların sayısında da rekor kırılıyordu. Uzun süre 300’lerde seyreden vaka sayıları bir ayda 3 bini aştı. Neşeli bir Noel ve çılgın yılbaşı partileri geride kalırken bu sayı 3 bin 500’e yaklaştı. Turistlerle dolan Dubai, pandemi döneminin en karanlık günlerini yaşamaya başladı.HERKESE ÜCRETSİZ AŞIBugünlerde vaka sayılarında görülen artış, aşılamayla kapatılıyor. Dünyada kişi başına düşen aşılama oranıyla İsrail’den sonra ikinci sıradaki BAE, isteyen herkesi ücretsiz aşılıyor. Yaklaşık on milyonluk nüfusun iki milyonunu üç haftada aşılayan sağlık sistemi, mart sonuna kadar nüfusun yarısını aşılayacak. Bu hızın bir nedeni halk sağlığı ise diğeri de Çin’le sürdürülen yakın ilişki... Herkes güvenli mi, değil mi tartışması yaparken BAE, devlet destekli Çinli bir firma olan Sinopharm tarafından üretilen BBIBP-CorV aşısına yatırım yaptı. Bununla da yetinmeyip 31 bin gönüllü ile geç aşama denemelerine başladı. Aşının yüzde 86’lık koruma etkisi olduğunu ilan ettikten sonra aralık ayında Sinopharm aşısını onayladı. BAE, BBIBP-CorV aşısına güveniyor, halk da hükümete güveniyor. Aralarında sağlık bakanı ve Dubai hükümdarının da bulunduğu çok sayıda Emirlik yetkilisini aşı olurken görenler aşıdan kaynaklı bir sorun yaşanacağını tahmin etmiyor. GÖZLER EXPO FUARINDAYüksek aşılama oranı BAE’nin erken adımı ve kararlılığının bir sonucu ama konuşulmayan bir başka neden daha var; o da ekim ayında başlayacak Expo 2020 Dünya Fuarı... Geçen yıl seyahat kısıtlamaları yüzünden ertelenen fuar, BAE için büyük önem taşıyor. Arap topraklarında ilk kez düzenlenecek olan fuara 192 ülke katılacak. Beklenen turist sayısı 23 milyon. Bu rakam Dubai’nin yıllık turist sayısının 1.5 katı. Fuar aynı zamanda BAE için bir prestij meselesi. Bu kadar kapsamlı bir organizasyonu başarıyla tamamlamak için varını yoğunu ortaya koyan Emirlik artık risk almak istemiyor. Aşı kampanyasının hızı ve yoğun test çalışmaları bu amacın bir sonucu olabilir.29 Ocak 2020’de koronavirüsle tanışan BAE, bu sürede inişli çıkışlı günler yaşadı. Önce dünyayla bağlantısı kesildi, ardından turizmdeki kaybını sessizce izledi. Tercihini turizmden yana kullandığında koronavirüs mücadelesinde geriye düştü. Şimdi yoğun bir aşılama döneminden geçiyoruz. Tünel karanlık, ucu göründüğünden uzak olsa da umut edip ışığa doğru yürümekten başka bir ihtimal [email protected] Remzi Gökdağ-BAE




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter