News - Haberler
AKP'nin kuruluşundan beri Erdoğan'ın yakınında olanİhsan Arslan: 15 Temmuz kimyamızıbozdu, can havliyle FETÖ'nün yargıdaki taktiklerini kullandık
AKP'nin kuruluşundan beri Erdoğan'ın yakınında olan İhsan Arslan: 15 Temmuz kimyamızı bozdu, can havliyle FETÖ'nün yargıdaki taktiklerini kullandık Çocukluğunda, Sason'un Balbaşı Köyü'nde devletin aslında izin vermediği medreselerde Kürtçe verilen dini eğitimi aldı, gençliğinde "İslam inkılabı" dediği hedef için çalıştı, hatta bir şiddet eylemine de karışıp cezaevine girdi.İslami yönetimleri takip etmek için Libya'ya, İran'a gitti.Türkiye'nin ilk İslami mizah dergisini çıkardı. Yöneticisi olduğu Zaman gazetesinin hisselerini Gülen yapılanmasına yakınlığıyla bilinen isimlere satıp çekildi. Ardından gazete, Gülen yapılanmasının yayın organı haline geldi.Darbe sonrası "iman edenler tüm mazlumların yanında olmalı diye çıktığı yolda en büyük zulmün Kürt bölgelerinde yapıldığını fark edip, tüm Türkiye'deki İslami kesimde bu konuda bir bilinç oluşturmak için" çalışmalar yaptı.Hizbullah içindeki İlim ve Menzil grubuyla, Hizbullah'la PKK arasında müzakereler yürüttü. Mazlum-Der'deyken bir heyetle Kuzey Irak'taki kamplarından birine giderek PKK'nın kaçırdığı askerlerin serbest bırakılması için görüşme yaptı.Ardından siyasete girdi ve kuruluşunda bulunduğu, oğlu Ali İhsan (Mücahit) Arslan'ın da kurucu üyeleri arasında olduğu AKP 2002'de iktidara geldi.AKP'nin iki kez başlattığı çözüm süreçlerinde masa dağıldı. Mehmet İhsan Arslan, her seferinde Kürt sorununu çözmenin daha da zorlaştığını ancak çözümün kendisini dayattığını ve sorunun bir gün mutlaka çözülmesi gerektiğini söylüyor.Kısa bir süre önce tüm hayat hikayesini anlattığı ve gazeteci Ayşe Karabat'ın yayına hazırladığı "Aklımda Kalan" ile Kürt Sorunu konusunda hazırladığı raporların ve eski yazılarının yer aldığı "Ardımda Kalan" isimli kitapları basılan eski AKP Diyarbakır Milletvekili Mehmet İhsan Arslan, BBC Türkçe'den Ece Göksedef'in sorularını yanıtladı:Türkiye'nin muhafazakar siyaset yolculuğunu kendi hikayeniz üzerinden anlatıyorsunuz kitapta. İslamcılık meselesi ülkede dün neredeydi bugün nerede? AKP'li yıllar nasıl etkiledi bu damarı sizce?AK Parti öncesi, Milli Görüş'ün siyasette var olduğu dönemde biz ütopyayı yaşıyorduk. Ama o radikal duruşla hayatın gerçekleri ile mutabakatın çok zor olduğunu görenlerimiz oldu. Bu gerçeği gören bir ekip, daha sonra yenilikçi olarak adlandırılan bir grup, AK Parti olarak siyaset sahnesine çıktı.Evet Türkiye'de solcu arkadaşlarımızın ütopyaları vardı, ülkücü arkadaşların kızıl elması vardı, bizim de İslamı yaşadığımız toplumda hakim kılma, tırnak içinde şeriat devleti kurma gibi bir idealimiz vardı. Bunu nasıl hayata geçireceğimiz konusunda büyük tecrübe edindik. Ne kadarını yapabilip ne kadarını yapamayacağımızı anlamış olduk.Kitabınızda "AK Parti'nin bir milliyetçi bagajı yoktu, elinde Kürt kanı yoktu" demişsiniz. AKP'nin "İslamın kuşatıcılığıyla" Kürtlereyaklaştığını söylemişsiniz.Abdullah Öcalan da 21 Mart 2013'teki mektubunda "1000 yıla yakın süredir İslam bayrağı altında ortak yaşam sürdürüldüğünü" söylemişti. Sizce bu dini yaklaşımdan bağımsız, tamamen liberal, hak, hukuk ve özgürlükler çerçevesinde çözülebilir mi sorun? Bence muhafazakarlığımızın artık ciddi bir bagajı, birikimi oluştu. Bu bagaj siyaseten bizi tamamen devletçi bir pozisyona taşıdı.Biz ülkede sistemin kendisi olduk. İlkeleri doğrusu bir kenara attık. Bizi gelecek seçimlerde hangi kesimler iktidara taşıyacak ve iktidarda kalmamızı sağlayacaksa, onlarla iş tutmayı tercih ettik.Kürtlerin oylarına ihtiyacımız olduğu dönemde biz onların taleplerini masada tutmaya devam ettik.Sonradan bunun bizi tehlikeli sahillere götüreceğini fark ettiğimizde de bu kez başka çevrelerin desteğiyle siyaset yapmaya ve iktidarımızı sürdürmeye karar verdik. Şu an da MHP'yle olan ittifakımız da böyle bir sürecin son aşamasıdır.Dolmabahçe sürecinden bahsediyorsunuz kitapta, çözüm sürecinin geldiği son nokta. Bundan bir ay sonra Erdoğan'ın tavır değiştirdiğini görüyoruz. Birkaç ay içerisinde de çözüm süreci dağılıyor. Sizin söylediklerinizden de yola çıkarak, HDP'den başkanlık konusunda bir destek alınamayacağını gördü AKP ve bu sebeple milliyetçi tabanın desteğini mi almaya çalıştı?O tavır değişikliğinin nedenini tarih çok önemli bir şey olarak not edecek.Benim tespitim şu: Kürt sorununun tanımı ile alakalı. Genellikle Ankara'dan Kürt sorunu uzun geçmişte geri kalmışlık sorunu olarak tanımlanıyordu. Mücadele arttıkça, şiddet arttıkça, kültürel haklar olarak tanımladı.Ne zaman ki devlet olayı kültürel hak mücadelesi olarak tanımladı ve o bağlamda bazı değişimler yapmaya kalkıştı; o dönemde HDP tarafında konu artık kültürel hak talebinden çıkmış, siyasal haklar ve etnik mücadeleye bürünmüştü.Bizim zamanımızda var olmayan bir parti sonuçta 6-7 milyon aktif üyesi olan bir siyasi harekete dönüştü. Bizim zamanımızda bu kadar dış bağlantısı ve işbirliği olmayan bir terör örgütü bir kere Amerika'dan, Suriye'den, İsrail'den, Bağdat'tan, Tahran'dan, Rusya'dan destek alabilir duruma geldi. Uluslararası bir güç haline döndü.Hareketi doğru tanımadığımız için doğru reçete veremedik.Dolmabahçe'ye sorunu çözelim niyetiyle gidildi ama ondan sonraki adımların tamamen siyasi bir hüviyet kazanacağı fark edildi bence. O yüzden "aman ha, bu bizi yakar" dediler. Bence biz bunu devletin bekası, vatanın bütünlüğü adına o oyundan vazgeçtik diye ben tanımlıyorum. Çünkü bu ciddi bir ilk adım olacaktı. Konunun siyaseten tanımlanması ve siyasi müzakerelere konu olması hadisesiydi.Ama bu sorunun çözümü için bir noktada buraya gelineceği, gelinmesi gerektiği de hep biliniyordu, belliydi. Kürt Sorunu'nu çözme kararlılığı konusunda samimi miydi hükümet? Bu noktaya gelmeye hazır mıydı gerçekten?Olayı sadece sosyal bir olay olarak tanımlarsanız evet, bu tanıma göre sorunu çözme çabasındaydı hükümet. Bunda samimiydi çünkü bu sorunun çözülmesini istiyordu.Ama eğer siz olaya Türkiye'de ve komşu ülkelerde nüfusu 40-50 milyonlara varan, ağırlığı da Türkiye'de olan bir etnik varlığın siyasi taleplerini içeren bir sorun olarak görüyorsanız, devlet onu çözmeye niyet etmedi. Edemedi, edemiyor da. Türkiye'de hiçbir güç, hiçbir parti Türkiye'yi siyaseten parçalayacak, bölecek hiçbir harekete izin veremez.Diyebilirsiniz ki; o zaman bu nasıl çözülecek? Farz edelim federasyon, özerklik gibi çözümler… Türkiye'de de eğer sorunun çözümü oradan geçiyorsa siyasi bir karardan geçiyorsa ne yapacağız? Maalesef Türkiye'de işte bu milliyetçilik ve devletçilik kavramı içinde müthiş bir hamaset var ve orada akıl pek rol almıyor.Bizim mahalleye gelirken milliyetçiler bu duygusallıklarını getirmişlerdir."Ardımda Kalan"da geçmiş beyanlarım var. 2002'de yazmışım, çözüm olmadığından dolayı biz bugün buradayız. Türkiye'deki bütün sorunların temelinde bu Kürt Sorunu yatıyor. Biz bunu çözmedikçe ne siyasi istikrara kavuşabiliriz, ne ekonomik istikrara kavuşabilir, ne dış komşularımızla barış içinde yaşayabiliriz.Dolmabahçe'ye giderken bu öngörülmemiş miydi?Şartlar bizi zorladı, bir yokuşu tırmanmaya zorladı. Tırmandık ama tepeye çıktığımızda neyin olacağını pek görmüş olmak istemedik. Fark edince de caydık bence.Bana sorarsanız bizim o idealist dönemlerimizden kalma, sorunu kökünden çözme niyetimiz vardı. Cumhurbaşkanımızın ağzından ben o dönem şunu duymuşumdur: Jandarma ayrı, belediye başkanı ayrı, vali ayrı. Üçlü bir yönetim, halk kendi valisini seçse sorumluluk da ona ait olur, beğenmediğini bir sonraki seçimde gönderir, Ankara'yı suçlamaz. Yerelden yönetime bir yol vermek niyeti vardı, o devam etseydi sorun çözülebilirdi bence. Ne zaman olsa böyle bir anlayıştan ve böyle bir çözümden geçeceğini düşünüyorum ben.AKP'nin kuruluş sürecinde de aktif rol aldınız, Erdoğan bazı görüşmelerini sizin evinizde yapıyordu, kitapta anlattığınıza göre. Bu sistem ya da daha özerk yerel yönetimler konusu bu görüşmeler sırasında, sadece niyet beyanı olarak mı yer aldı yoksa gerçek anlamda ele alınmış mıydı?Ciddi ciddi konuşulmadı. Tayyip Bey'in "Kefenimizi giydik" derken neye mal olursa olsun biz bunlara göğüs gereceğiz, temel sorunları mutlaka çözeceğiz iddiası vardı. O çerçevede… Bazı şeyler hemen ifade edilmez, tedbirler alınır, hazırlanır, daha sonra gündeme getirilir.Tayyip Bey bu konuda çok başarılıydı. Attığımız bütün adımlar, toplumun bütün kesimlerini, ne tür çözüm olursa olsun çözüme razı etmişti. Ben çok ümitliydim o günler. En muhalif ulusalcısı ve milliyetçisi, liberali, aydını, hepsi artık bu sorunun çözülmesine, ne tür taviz verilmesi gerekiyorsa o tavizleri vermeye bile razı olmuştu. Toplum hazırlanmıştı. Keşke devam etseydi.Ama işte iktidar insana zamanla, iktidar, servet ve çok şey bilmek insana yanlış da yaptırabiliyor. Derler ya, güçlü bir iktidar olduğunuz zaman daha çok hata yapma ihtimaliniz artıyor. Doğrularla muhatap olmada onları alma kabiliyeti azalıyor. Her şeyi biliyorsa o zaman kimden neyi alacak ki? Bilgi de güç de para da insanı şımartabiliyor. Bizi bir dönem iktidar şımarttı desem…2014'te verdiğiniz bir röportajda "Hiçbirimizin Tayyip Bey'e küsme hakkımız yok çünkü lider olsak hiçbirimizin yapamayacağı şeyleri yaptı" demiştiniz. Bugün hâlâ böyle düşünüyor musunuz?O vazgeçti, uygulamalarından vazgeçti. İddiasından vazgeçti. Böyle bir sorun yok diyor. Bugünlerde gerçi tekrar gündeme gelebilir ama…Ben HDP'lilerden bazı arkadaşlarımızın Tayyip Bey bizim AK Parti grubunda konuşurken ağladığını biliyorum. Çünkü Tayyip Bey samimiyetle çok sağlam adımlar atıyordu ve çok güzel bir gelecek vaat ediyordu.Bu ağladığını söylediğiniz isimler sonraki süreçte cezaevine girdi. Kürt meselesiyle ilgili bu kadar yoğun konuşurken, hızlı bir şekilde geriye gidildi, bu konu yine güvenlik meselesine dönüştü. PKK'yı bitirme üzerine bir politika yürütülüyor tamamen. Bu hak taleplerini, sorunları artık neden duymuyoruz?Yine sorunu doğru tanımlayamamaktan kaynaklanıyor. Sadece bir terör sorunuysa, evet terörle, şiddetle mücadele edilir. Ama karşımızdaki olay terörden ibaret değil. Yani ülkede altı milyon aktif, nüfusa bakarsanız 20 milyonu buluyor, HDP'ye destek veren, antidemokratik uygulamalara rağmen o kesimde direnen bir nüfusumuz var. Bu 20 milyonun tamamı terörist olamaz.Konuyu siyaseten çözemediğiniz zaman şiddet uygulayarak geriletmeye çalışırsınız.Doğru, sağlıklı bir zeminde değiliz maalesef. AK Parti olarak daha sonra kendi topraklarımızı bombalayacak şey değiliz diye bunu eleştiriyorduk. Ama şimdi sabah akşam yine kendi dağlarımızı bombalıyoruz.Böyle bir ortamda rahat yaşayabilir misiniz? Bunları düşünmek, ifade etmek zor.İhsan Arslan, kitabında Mazlum-Der'in kuruluşu, köy yakmalara dair hazırladıkları büyük ses getiren ilk raporlarını ve çalışmalarına dair detayları da anlatırken, nasıl demokrasi karşıtı İslamcı çizgiden insan hakları savunuculuğuna döndüğünü de anlatıyor:"Mazlumder'deki faaliyet sırasında Kürt sorunuyla yakından ilgilendik. Bizim İslami mahalle konuya çok yabancıydı. İlgilenince baktık ki Kürtler sık sık mazlum oluyor. Benim çevremdeki arkadaşların bir kısmıyla insan hakları kavramına duyarlı hale geldik."Son yerel seçimler sonrası HDP'li belediyelerin neredeyse tümünde seçilenler görevden alındı, tutuklandı, kayyumlar atandı. Bu belediye başkanlarından birisi bir zamanlar kurucusu olduğunuz Mazlum-Der'de çalışmış biriydi. AKP'nin seçimle alabileceğine inandığı ama alamadığı belediyeleri kayyumla yönetmeye mi çalıştı?Beğen veya beğenme, halk iradesi kutsaldır diyoruz biz, halk onları seçti. Buna saygılı olunması gerekiyordu bence. Yolsuzluk, haksızlık, terörle direkt iletişim, yardımlaşma her neyse bunlar olsa, hak hukuk var, yargı ve emniyet var, gereken müdahale yapılır. Ama halkın oyunu yok sayarak kayyum atıyorsanız ben bunu doğru bulmuyorum. Tarih de bunu not edecek.AKP 2009 ve 2013'te iki kez süreç yürüttü. İlki biraz daha yabancı ülkelerin kontrolünde oldu, ikincisi daha yerli bir süreçti. Hangi ülkeler müdahil oldu bu süreçte?Eğer biz kendi içimizde bu sorunu çözemezsek dışarıdan büyük devletler müdahale ederler. PKK'nın ve örgütün bu manada bizim dönemimizde bazı yanlışlarımızdan dolayı çok fazla uluslararası boyut kazandığını, çok fazla büyük ülkelerin istihbarat ve siyasi kadrolarının bütününe girdiğini söylüyorum. Keşke bu noktaya gelmeseydi, biz kendi mahallemizde bu konuyu çözebilirdik. Ama şimdi dış devletlerin müdahalesi zorunlu hale geldi.Eğer biz beraber yaşamayı beceremezsek biz kendimizi bölmüş olacağız. Devletlerle her konuştuğumuzda destek vermeleri, istihbarat vermeleri konusunda yalvarırdık. Bunun için de bir sürü fedakarlığa hazırdık. Diğer ülkelere verdiğimiz tavizin onda birini, o rüşvetin bir kısmını kendi vatandaşlarımıza verseydik sorunu çözerdik burada. Onlara gerek kalmazdı.Çözüm sürecinin dağılmasında Suriye'de başlayan kriz de etkili oldu. Sizce buna rağmen devam ettirilebilir miydi? Kitapta dediğiniz gibi eğer Türk devletinin korku refleksleri olmasaydı, başka bir yol izlenebilir miydi Suriye'de?Bizim Kürt meselesi diye bir meselemiz olmasa, adına güvenlik koridoru dediğimiz işte Kürtlerden oluşacak bir siyasi yapıdan endişemiz olmasaydı bizim Suriye politikamız bu olur muydu? Hayır, olmazdı. Suriye'de bugün izlediğimiz politikanın temelinde bizim Kürt sorunumuz yatıyor. Onu çözdüğünüz zaman biz Suriye'yi bir günde çözeriz. Koridora filan gerek kalmaz.O dönem bir fırsat mı kaçtı sizce? Kobani IŞİD tarafından üç taraftan kuşatılmıştı, bunun dışında sadece Türkiye ile sınırı vardı. Evet, makas orada açıldı. Salih Müslim Türkiye'ye geldiği günlerde Türkiye orayı sahiplenebilirdi. Onlar da buna müsaitti. Biz oradaki potansiyelin PKK ile ilintisini fark ettiğimiz zaman irkildik. Halbuki onu sınırlayabilirdik, bizimle işbirliği yapmalarını temin edebilirdik. Esad'a karşı savaşan örgütleri nasıl destekleyip silahlandırıp eğittik; Kürtleri de Türkiye ile hareket eden bir güç haline getirebilirdik.Nüfusu benden az, devlet yapısı yok, silahı yok, 3-5 milyon Kürtten mi korkacağım Türkiye olarak? Türkiye büyük bir ülke, hesabı buna göre yapmamamız gerekiyor. Ama Kürt olunca durum değişiyor. Kürt kelimesini hangi cümleye koysanız gerçeğin dışında bir yere varırsınız.Biz oradaki Kürtleri yanımızda görebilirdik, destek verebilirdik. Onun için vereceğimiz emek, zahmet ve bedel, bugünkünden çok daha az olurdu. Şu anda biz oraya bana göre tırnak içinde bataktayız diyebilirim. Çünkü biz bir şeyi göremedik. Orta Doğu'da Kürtlerin varlığı asla inkar edilemeyecek bir boyuttadır.Suriye'yi iyi yönetebilseydik, Esad bize "ağabey" diyordu. Bizim mahallemiz gibiydi. Yüzyıldır bir demokrasi olamadık, adamdan bir sene içinde demokratikleşmesini istedik. Ona muhalif olan radikal İslamcı grupların bir anda çevreden merkeze gelip oturmasını, Esad'ın buradan gitmesini bekledik. Bu işin tabiatına uygun değil.Bu noktadan sonra Kürt Sorunu'nda tekrar güvenin sağlanması, yeniden bir adım atılması mümkün mü?Bundan sonra illa adımlar atılmak zorunda, atılacak her adım bize daha pahalıya mal olacak. Çaresi yok.Güvenin sağlanması biraz zor. Biz onu yıktık çünkü yapamayacağımız çok şeyi söylemeye alıştık. Ümit verdik, yerine getirmedik. Bir zamanlar Tayyip Bey'in bu sorunu çözebileceği ümitler varken şimdi artık bu ümitler yok. Çünkü biz de şiddetle sorunu çözmeye kalkıştık.Hak ihlalleri ve hukuk dışı uygulamalar halkın tepkisini, bilinci artırıyor. Kürtlük bilinci ve siyasi hak talepleri geçmişte olmadığı kadar güçlüdür şu anda.Kürtler adalet istiyor, basit bir şey. Kürtlerin ne istediğini Ankara bir türlü anlamıyor ya da biliyor ama izliyor. Çünkü evet bunlar bunu istiyor deseler cevap vermeleri gerekiyor.AK Parti'nin kuruluşunda Avrupai değerler vardı, evrensel yargı sisteminin devreye girmesi…15 Temmuz kimyamızı bozdu bizim.Yani o zamana kadar samimi miydi bu taleplerinde? Siyasal İslam'ın geldiği nokta açısından soruyorum, bu vaatlerde samimi miydi yoksa ihtiyaç kalmaması halinde geri tepilebilecek geçici sözler miydi sizce?Kesinlikle biz Türkiye'yi yönetmeye taliptik. Bütün insanları adalet üzerinden yönetmeye taliptik. Alevi, Roman, Kürt kardeşlerimizin, Müslüman dindar vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeye niyet etmiş ve bunun için adım atmış bir kadroyduk.İlk aşamada askeri vesayet vardı, adım atamıyorduk. Ne zaman ki ciddi bir mücadeleyle askeri vesayeti ortadan kaldırdık, orada yılana sarıldık. İşbirliği yaptık.Tahmin etmediğimizden fazla onlar işin içine girdi. Hatta onlar lokomotif oldu, biz arkada icraatta bulunduk. Sonra FETÖ'nün vesayeti gündeme gelmeye başladı. Biz bunu fark ettiğimizde irkildik. Ondan sonra da tabii kıyamet koptu. O güne kadar hukuk içinde kalmaya azami dikkat gösteriyorken 15 Temmuz'dan sonra doğrusu panikledik ve olayın vahameti karşısında ancak yargıyı kullanarak başarılı olabileceğimiz kanaatine vardık.Onların yargıyı kullanırken kullandığı bütün taktikleri, araçları, biz kullanmaya başladık, can havliyle.Peki bu fark ettik, bunlar lokomotif olmuş dediğiniz an ne zamandı? Her konuya müdahaleleri söz konusuydu. Ne zaman ki onların bazı taleplerine hayır demeye başladık, onlar sertleşmeye başladılar. Kabullenemediler. Bazı olaylar oluyordu ama somut olarak dershanelerin kapatılması asıl kopuşu getirdi.Eğitim sistemini reforme etme adına ve vesayetini geriletme adına müdahale ettiğimizde çok sert tepki verdiler. Ben o dönemde bazı arabuluculuklarda bulundum ama çözülemedi ve gittikçe kavga büyüdü.İhsan Arslan, kitabında 15 Temmuz günü MİT'e ihbar geldiğinde, "neredeyse çocukluğu bildiği" Hakan Fidan'ın odasında olduğunu anlatıyor:"Bana dedi ki, 'bir ihbar geldi. Her gün böyle ihbarlar oluyor. Hangisi doğru, hangisi yanlış kestirmek zor.' Sonra telefona Genelkurmay İkinci Başkanı'nı bağladılar. Duydum ben o konuşmayı. 'Bir şey var, beni alacaklarmış bu gece' dedi. Hakan Bey biraz rahatsızdı, ama telaşlanmamıştı. Saat de beş olmuştu. Koşturmaca devam ediyordu, uzatmadan kurumdan ayrıldım. Sonradan yaptığım değerlendirmeye göre, Genelkurmayla telefonu bağlayan özel kalemi darbecilerden olunca, darbeciler olayın duyulduğunu düşünüp darbe saatini erkene almış olmalılar."Bugün yeni bir ivmelenme var gibi hükümet tarafında. Yargı reformundan bahsediliyor, yatırımcının güven duyacağı bir hukuk sisteminden bahsediliyor. Bu dönemde MHP ile koalisyon yapılan bir ortamda, daha milliyetçi ve sağ söylemin benimsendiği bir ortamda bir yere varılabilir mi?Bugün eğer bir hukuk lazım diyor isek, ekonomide reform lazım yapmamız lazım diyorsak, zımnen bugüne kadarki politikalarımızda sıkıntı olduğunu kabul ediyoruz demektir. Bu bir itiraftır. Hata yapan birilerinin bu hatayı düzeltip doğru olanı yapmaya çalışması zor oluyor biraz.İflasına sebep olduğun şirketi iflastan kurtarıp kara geçirmek herkese nasip olmuyor. Çünkü onun kararları sonucu, onun hataları sonucu şirket iflas etmiş. Zaten bilseydi, doğrusunu yapmak isteseydi iflas etmezdi.Bizim buraya gelelim. İyi şeyler duymak istiyoruz. Halk olarak yorulduk. Eksiklerin telafi edilmesi, doğru şeylerin yapılması lazım diyor. Ama güven sorunu var. Medyamız biraz suskun, keşke bu kadar olmasaydı.Herkes şu an ekranlarda şunu söylüyor: Söze değil icraata bakmak lazım. Ben de onlara katılıyorum. Tabii ki yargı işleyişi sıkıntıda. Bu başkanlık sisteminin incelenmesi, masaya yatırılması gerekiyor. Geçmişte adem-i merkeziyetçi sistemi savunuyorken geldiğimiz noktada yüzde yüz merkeziyetçi bir sistemle karşılaştık. Bir tek kişinin iradesine bağlanmış bir sistem, bir işleyiş. Bundan sıkıntılar doğacağını bazılarımız kestiremedik herhalde. Tek sesli olursa bir şeyler daha çabuk halledilir dedik herhalde.Baktık ki kurumsal yapıdan uzaklaştıkça, kişinin tek başına verdiği kararlarda hata yapma ihtimali daha fazla oluyor. Bence bazılarımızı kabul etmiyoruz ama güçler ayrılığı diye bir şey kalmadı ülkede. Meclisin, yargının denetleme gücü ortadan kaldırılınca her şey bir tek insanın iki dudağı arasına sıkışmış oldu. Bu çok vahim bir durum.Amerika'da, Avrupa'da otokrat liderler arasında sayılıyor Cumhurbaşkanı, saydığınız sebeplerle. Bunun geri dönüşü mümkün mü? Aynı zamanda Kürt sorunu konusu da yeniden gündeme gelebilir demiştiniz. Bu konularda öngörünüz nedir?Bu bir süreçtir. Liderlere bağlı değildir. Vatandaşın talep ve desteği sonucu da oluyor bu, durup dururken olmuyor seçimle oluyor bunlar. Ama bunun uzun süre devam etmesi beklenemez bana göre. Bence bu bir dönemdir, bu geçer. Geçtikten sonra Türkiye'de parlamenter sisteme geçişin ben çok uzak olmadığını düşünüyorum.Tayyip Bey'in şahsında müthiş bir enerji, kabiliyet, karizma var. Hataları bir kenara bırakıyorum. Ama şimdi Tayyip Bey'in uhdesindeki bu kadar sınırsız yetkileri onun gibi kullanabilecek ben ikinci bir adam görmüyorum. Bu kabiliyetleri daha düşük olan gelecek liderlerin bu işi götüremeyeceklerinden hareketle, muhalefette de bu çok seslendiriliyor. Başkanlık sisteminin bizde iyi sonuçlar vermediği kabul ediliyor, ben de katılıyorum.AKP'nin yönetici kadrosuyla hâlâ yakın ilişkileriniz varsa bu kaygılarınızı paylaşıyor musunuz? Oğlunuz da milletvekili. Size bu konuda bir görev verilse yeniden rol almak ister misiniz?Ben basit tedbirlerle yola devam edilemeyeceğini düşünüyorum. Çok ciddi radikal kararlar alınması gerekiyor ve bu zordur. Uzun zamandır bu şekilde yönetimi tercih etmiş, kadroları buna göre yönlendirmiş bir iradenin kısa bir zamanda bütün bu kararlarını geri çekmesi kolay değil.Şimdiye kadar mahkemelere, ekonomiye, medyaya müdahale etmişizdir. Bir gün sabah kalkıp "Medya, siz istediğiniz gibi yazın," ondan sonra hakimlere "Kaçmıyorsa tutuklamayın kardeşim zaten cezaevlerinde yer yok" diyemiyorsunuz.Bu bakımdan çok zor görüyorum.Burada soru şu: Acaba gerçekten yapılanların yanlış olduğu ve ciddi adımların atılması gerektiğine fikren kabul edilip inanılıyor mu ve düzgün şeyler yapmak gereğine inanılıyor mu? Yoksa dışarıdan gelen şikayetler karşısında "Tamam anladık, durduracağız bu yanlışları" mı deniyor? Ben tam bilmiyorum. Siyasi kulislerden uzağım açıkçası. Zaten 2011'den sonra siyaseten kendimi emekliye ayırdığımı söyleyebilirim. Siyaseti Mücahit yapıyor. Ben bazı tespit ve tavsiyelerin iletilmesinde yarar görebilseydim aktarırdım. Biraz aramıza mesafe girdi doğrusu. Artık bir insan her şeyin doğrusunu ben biliyorum dediğinde, çevresindekilerin ona bir şey söyleme, bir tavsiyede bulunma şansı kalmıyor.Başlangıçta bu tür bir diyaloğumuz vardı. Ben 2007'de bir gün röportajımda Abdullah Öcalan'ı yok sayamayız demiştim. Tayyip Bey'le görüştüğümüzde bana hiç kızmadı ama "Bizim görüşmediğimizi nereden biliyorsun?" dedi. Haklıydı. Benim istihbari bilgim yoktu. Onunki doğruydu, benimki yanlıştı.Böyle bir iki olay olunca o zaman diyorsunuz ki Müslümanlıksa senin kadar Müslüman, güç desen her türlü güç var, akıllıysa senden akıllı. O zaman "Allah selamet versin" deyip vazgeçiyorsun.O bakımdan şu an diyaloğumuz zayıf.Getty ImagesTüm bu konuştuklarımız ışığında Berat Albayrak'ın istifasına nasıl bakıyorsunuz?İslam tarihinde meşhur dört halifemiz var. İslam'ın en güzel uygulandığı dönem olarak bakıyor Ehli Sünnet. Ve Hazreti Osman halife olarak Hazreti Muhammed'in kızını da almış, böyle bir boyutu da var. Buna rağmen onun akrabalarını idareye almasını eleştiririz.1500 yıl üzerinden geçtiği halde akrabalarına iktidarda görevler vermesini, ehliyet ve liyakat yerine akrabalık bağını öne çıkarmasını eleştiririz biz. Dolayısıyla ben bugün de yarın da iktidara gelen liderlerin aile bireylerini iktidara ortak etmelerini doğru bulmuyorum.Bu yanlış adımın sonucudur bugün gelinen nokta. Keşke bu görev verilmeseydi.Halkımızın, ülkemizin kaderiyle onun kaderi özdeşleşti. Onun başarıları hepimizi etkiliyor, doğru kararlardan hepimiz nimetleniyoruz, yanlış kararlardan da hepimiz zarar görüyoruz. BBC Türkçeİlkokulöğretmeni koronavirüsten yaşamınıyitirdi
İlkokul öğretmeni koronavirüsten yaşamını yitirdi Sinop Merkez'de 25 gün önce, sınıfındaki öğrencilerde Covid-19 tespit edilmesi ve semptom göstermesi üzerine 61 yaşındaki sınıf öğretmeni Nevzat Çavdar'ın yaptırdığı PCR testi de pozitif çıktı. Çavdar'ın sınıfının, vakalardaki artış üzerine, ilk vakanın saptanmasından yaklaşık 20 gün sonra, geçen hafta karantinaya alındığı öğrenildi.Eğitim Sen'in verilerine göre, yüz yüze eğitime geçilmesinden bu yana Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren öğretmen sayısı 17 oldu.Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, kişisel Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Salgın nedeniyle bir arkadaşımızı daha Sinop Gazi Mustafa Kemal İlkokulu öğretmeni Nevzat Çavdar’ ı kaybettik. Acımız sonsuz.. Salgının okullara etkisi açıklanmalı, bilim insanlarının “acil kapanma†uyarısı, bilimsel veriler doğrultusunda gerekli tüm önlemler acilen alınmalıdır" dedi. Aydoğan, dün yaptığı bir açıklama ile yüz yüze eğitimin başlamasının ardından 16 eğitim çalışanının yaşamını yitirdiğini duyurmuştu. ANKAFenerbahçe’de Gençlerbirliği maçıhazırlıklarısürüyor
Fenerbahçe’de Gençlerbirliği maçı hazırlıkları sürüyor Süper Lig’de Gençlerbirliği ile karşılaşacak olan Fenerbahçe bu maçın hazırlıklarını sabah yaptığı antrenmanla sürdürdü.Fenerbahçe, Gençlerbirliği ile oynayacağı maçın hazırlıklarını sabah saatlerinde Can Bartu Tesisleri’nde yaptığı antrenmanla sürdürdü. Teknik Direktör Erol Bulut yönetiminde milli oyunculardan yoksun gerçekleştirilen idman, saat 11.30’da ısınma ve çabukluk çalışmasıyla başladı. Pas çalışması ve koordinasyon hareketleriyle devam eden antrenman, dar alanda gerçekleştirilen çift kale maçla tamamlandı. Serdar Aziz, Jose Sosa, Mbwana Samatta ve Tolga Ciğerci takımla birlikte çalışırken, Gökhan Gönül ve Harun Tekin’in tedavilerine devam edildi. Sinan Gümüş ile Diego Perotti ise rejenerasyon çalışması ile idmanı tamamladı.Fenerbahçe, hazırlıklarını yarın yapacağı antrenmanla sürdürecek. İHATunçSoyer,İzmir’deki yeni pandemiönlemlerini açıkladı
Tunç Soyer, İzmir’deki yeni pandemi önlemlerini açıkladı Koronavirüs (Covid-19) vaka sayısında yaşanan artış sonrası İzmir Büyükşehir Belediyesi önlem amaçlı yeni kararlar aldı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, sosyal medya hesabından, yarından itibaren halka açık kültür, sanat, spor etkinliklerine ara verileceğini, Teleferik tesisleri, Doğal Yaşam Parkı ve Grand Plaza’nın işlettiği tüm restoran ve kafelerin yanı sıra Meslek Fabrikası’nın kurslarının da bir süre kapalı kalacağı bildirildi.Soyer, alınan kararlarla ilgili yaptığı açıklamada, “Artan salgının önüne geçmek için ek önlemler alıyoruz. Yarından itibaren halka açık kültür, sanat, spor etkinliklerine ara veriyoruz. Teleferik tesisleri, Doğal Yaşam Parkı, Grand Plaza'nın işlettiği tüm restoran ve kafeler, Meslek Fabrikası'nın kursları bir süre kapalı kalacak†dedi./Archive/2020/11/17/174205377-1.png İZMİR / CumhuriyetAKP'li belediye başkanıkoronavirüse yakalandı!
AKP'li belediye başkanı koronavirüse yakalandı! /Archive/2020/11/17/174437563-daza.jpgBayındır Belediye Başkanı Uğur Demirezen, vücut kırgınlığı şikayetiyle yaptırdığı koronavirüs testinin pozitif çıktığını açıkladı. Başkan Demirezen, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada evde tedavisinin sürdüğünü bildirdi.Başkan Demirezen, sosyal medyada yaptığı açıklamasında "Kıymetli hemşehrilerim bugün vücut kırgınlığım üzerine kıymetli doktorlarımızın eşliğinde yaptırmış olduğumuz covid-19 testi pozitif çıkmıştır. Sağlık ekiplerimizin kontrolünde tedavim evde başladı. Şu an ciddi bir sıkıntım yok. Bu süreçte cefakarca çalışan tüm sağlık çalışanlarımıza sonsuz teşekkür ederim. Rabbim tüm hastalarımıza acil şifalar versin. Dualarınızı eksik etmeyin İnşallah. Allah'a emanet olun" sözlerine yer verdi. cumhuriyet.com.trMansur Yavaş'tan büyük hizmet! Müjdeyi sosyal medyadan duyurdu
Mansur Yavaş'tan büyük hizmet! Müjdeyi sosyal medyadan duyurdu /Archive/2020/11/17/173642833-rer.jpgAnkara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Kovid-19 nedeniyle evlerinde karantinada olan ve gıda temininde zorlananların kahvaltı ve akşam yemeklerini karşılayacaklarını duyurdu.Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Yavaş, “Covid-19 nedeniyle evde karantinada olan ve gıda temininde zorlanan tüm vatandaşlarımızın kahvaltı ve akşam yemeklerini karşılamaya başlıyoruz. İhtiyaç halinde 0530 010 07 50 numaralı hattımızdan bize ulaşabilirsiniz. Dayanışmayla iyileşeceğiz†dedi. Değerli hemşehrilerim,Covid-19 nedeniyle evde karantinada olan ve gıda temininde zorlanan tüm vatandaşlarımızın kahvaltı ve akşam yemeklerini karşılamaya başlıyoruz.İhtiyaç halinde 0530 010 07 50 numaralı hattımızdan bize ulaşabilirsiniz. Dayanışmayla iyileşeceğiz. pic.twitter.com/mhRk1GpLUT— Mansur Yavaş (@mansuryavas06) November 17, 2020 cumhuriyet.com.tr"Vaniköy Camisi'nin restorasyonunu Kalyon Vakfıyapacak"
"Vaniköy Camisi'nin restorasyonunu Kalyon Vakfı yapacak" İstanbul'un sayılı yalı camilerinden biri olan 350 yıllık Vaniköy Camii, restore edilecek. Caminin aslına uygun şekilde restore edilmesi için İstanbul Valiliği, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Mehmet Vani Vakfı ve Kalyon Vakfı arasında cami bahçesinde protokol imzalandı. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya'nın yapılacak restorasyon projesi ile ilgili bilgi verdiği basın toplantısına Mehmet Vani Vakfı Maliki Uğur Vanioğlu, Kalyon Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kalyoncu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü adına İstanbul Vakıflar 2. Bölge Müdürü Musa Akdeniz de katıldı. 700 gün içinde tamamlanması beklenen rekonstrüksiyon ve restorasyon çalışmalarını Kalyon Vakfı üstlendi. “BURASI BİR CAMİ OLARAK ASLINA UYGUN ŞEKİLDE İHYA EDİLECEKTİR"Caminin 2 yıl içinde restore edileceği bilgisini veren İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, şöyle konuştu:  “Pazar günü öğlen saatlerinde hepimizi derinden üzen bir yangın meydana geldi. İstanbul ve Boğaz'ın en güzel yapılarından birisi olan, önünde bulunduğumuz Vaniköy Camii maalesef yandı. Bildiğiniz gibi yangına kısa sürede müdahale edildi. Karadan denizden yangını söndürmek için ekiplerimiz seferber oldu. Ve yangın kısa sürede kontrol altına alındı. Şükür can kaybı ve yaralanma olmadı. Yangının söndürülmesinde görev alan herkese teşekkür ediyorum. Yangınla ilgili soruşturma devam ediyor. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından malumlarınız olduğu üzere az evvel bir basın açıklaması yayınlandı. Ecdadımızın hepimize mirası olan tarihi eserlerimiz, medeniyetimizin bize emanetidir. Onları layık oldukları şekilde korumak ve geleceğe taşımak üzerimizdeki en büyük sorumluluk. Bu sorumluluğu Vaniköy Camii için derinden hissediyoruz. Onun için hiç vakit kaybetmedik, kaybedemeyiz. Bugün bunun için buradayız. Şunu özellikle belirtmeliyim ki; Bu güzel caminin yanması, biliyorum ki herkesi çok etkiledi. Çok sayıda 'Acaba yeniden bu eseri ihya etmek mümkün olacak mı?' sorusu soruldu. İstanbul sevdalıları bu soruyu sormaya devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da, yangının çıkış anından itibaren konuyu yakından takip ediyor. İstanbul'un siluetinin kıymetli bir parçası olan bu güzel camimiz için, çok sayıda İstanbullu kardeşimizden 'İnşallah aslına uygun şekilde hemen ihya edilir' temennisini aldık. Bu temenniyi gerçeğe dönüştürmek için birazdan imza atacağız. İstanbullular ve herkes rahat olsun. Burası bir cami olarak vakıf eseridir. Ve bir cami olarak, aslına uygun şekilde, Allah'ın izniyle ihya edilecektir"YANGIN MEYDANA GELMESEYDİ YAKINDA RESTORE EDİLECEKTİEğer Vaniköy Camii'nde yangın çıkmasaydı, restorasyon çalışmalarının yakında başlayacağını kaydeden Yerlikaya, “Bu kapsamda restorasyon çalışmaları için; Vakıflar Genel Müdürlüğümüze bağlı 2. Bölge Müdürlüğümüz tarafından, 7 Şubat 2019 tarihinde proje çizdirilmesi sözleşme imzalanmış, 25 Ekim 2019 tarihinde Rölöve ve restitüsyon projeleri, İstanbul 6 No'lu Koruma Bölge Kurulu'na iletilmişti. Ayrıca 10 Ekim 2019 tarihinde Vaniköy Camii Restorasyon Projesi, Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne iletilmişti. Dolayısıyla caminin restorasyonu için tüm çalışmalar aslında tamamlanmak üzere idi. Restorasyon projeleri Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nden Kurula, 2 Kasım 2020 tarihinde iletilmişti. Ancak bu yangın sonrasında artık yeni bir durum söz konusu. İstanbul 6 No'lu Koruma Bölge Kurulu, 24 Kasım 2020 tarihinde toplanarak yapının hasar durumu ve yapılması gereken acil müdahalelerle ilgili kararları alacak, ardından hazırlanmış olan restorasyon projesinde gerekirse revizyonlar yapılacak. İvedi biçimde restorasyon uygulamasına başlanacaktır. Veya Restorasyon kurtarmaz, Rekonstrüksiyon projesi yapılması gerekir denilirse de, ona göre hemen çalışmalar başlayacak. Bunun için elimizde tüm doneler mevcut. Caminin restorasyon projesi kapsamında çok ileri teknoloji ile, 3 boyutlu lazer tarama görüntüleri kaydedilmişti. Buna dayalı olarak aslına en uygun şekilde Vaniköy Camii'ni yeniden ihya edeceğiz" diye konuştu. KALYON VAKFI ÜSTLENDİYangın sonrası Kalyon Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, Orhan Cemal Kalyoncu'nun İstanbul Valiliği'ni arayarak, cami yangınına çok üzüldüğünü ve bir komşu olarak camiyi aslına uygun şekilde ihya etmek istediğini bildirdiğini dile getiren Ali Yerlikaya, “Biz de bu duyarlı yaklaşım için teşekkür ettik. Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğümüz, konuyu takip ederek, Yapı Maliki, Mehmet Vani Vakfı ile görüşerek Valiliğimizin nezaretinde protokolü hazırladı. Bu protokolle; Vakıflar Bölge Müdürlüğümüz gereken yasal, idari ve teknik konularda her türlü desteği sağlayacak. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy'un talimatlarıyla, tüm süreçler Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğümüz ve Valiliğimiz tarafından hassasiyetle takip edilecek. Rekonstrüksiyon ve restorasyonu üstlenen Kalyon Vakfı da Kurul kararları doğrultusunda gereken çalışmaları yapacak. 10 gün içinde hemen yer teslimi yapılacak. Projenin inşallah 700 gün, yani iki yıl içerisinde tamamlanmasını ön görüyoruz. Protokolün hazırlanmasından camimizin yeniden ibadete açılmasına kadar geçecek sürede bu hizmete emek ve katkı verecek Kalyon Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Cemal Kalyoncu ve yönetimine, Vakıflar Genel Müdürlüğü adına Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğümüze ve Mehmet Vani Vakfı yöneticilerine teşekkür ediyorum" dedi. Konuşmaların ardından imzalar atıldı.  DHATwitter’a hikayeözelliği geliyor: Fleets
Twitter’a hikaye özelliği geliyor: Fleets /Archive/2020/11/17/171601408-1605619438fleetatweet5.pngTwitter, Snapchat, Facebbok ve Instagram'da yaygın olarak kullanılan hikaye özelliğini kullanıcılarıyla buluşturuyor.Fleets isimli uygulama, anlık düşünceleri paylaşmak için sohbeti başlatmaya yardımcı olacak ve diğer uygulamalarda olduğu gibi sadece 24 saatliğine kalacak./Archive/2020/11/17/171630252-1605619433fleetatweet3.pngUygulama için yapılan duyuruda şu ifadelere yer verildi:"Kullanıcılar, metin, Tweetler, fotoğraflar veya videolar ile Fleet oluşturabilecek ve Fleet’lerini çeşitli arka plan ve metin seçenekleriyle özelleştirebilecek. Fleets’de bir Tweeti paylaşmak için Tweetin altındaki 'Paylaş' simgesine ve ardından 'Fleet’de Paylaş'a basmak yeterli. Sonra, bazı metin veya emojilerle bunun hakkında ne düşündüğünü kullanıcı ekleyebilir. Yakın zamanda, çıkartmalar ve canlı yayın özelliği Fleets’de mevcut olacak."Yapılan açıklamaya göre Twitter’da takipçiler, Fleets’leri ana sayfa zaman akışlarının en üstünde görebilecek.Tam profili görebilen herkes orada kişinin Fleets’lerini de görebilecek./Archive/2020/11/17/171656033-1605619429fleetatweet1.pngKullanıcı, herkesten Direkt Mesaj alma seçeneğini etkinleştirdiyse Fleets’lerine herkes yanıt verebilecek. Kullanıcı, bir Fleet’e cevap vermek istiyorsa da, yazara Direkt Mesaj veya emoji göndermek için üzerine dokunmak ve sohbete Direkt Mesajlarda devam edilebilecek.Twitter, Brezilya, İtalya, Hindistan ve Güney Kore'de yaptığı deneme testlerinin sonuçlarına dair şunları söyledi:"Fleets’lerin insanların sohbete daha rahat katılmalarına yardımcı olduğu görüldü. Fleets kullananlar, Fleets ve Direkt Mesajlar aracılığıyla Twitter'da daha fazla sohbete katıldılar. Twitter'da yeni olanlar, Fleets’leri akıllarından geçenleri paylaşmanın daha kolay bir yolu olarak gördüler. Bir gün sonra kaybolduğu için Fleets, insanların kişisel ve gündelik düşüncelerini, fikirlerini ve duygularını paylaşırken kendilerini daha rahat hissetmelerine yardımcı oldu."/Archive/2020/11/17/171728642-1605619447fleetolive.pngFleets, kullanıcıların geri bildirimlerine göre yeni özelliklerle zaman içerisinde güncellenecek.Önümüzdeki günlerde, dünya genelindeki herkesin iOS ve Android için Twitter'da Fleets’leri olacak. cumhuriyet.com.trCHP'den sağlıkçalışanlarıiçin kanun teklifi
CHP'den sağlık çalışanları için kanun teklifi CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş, partisinden bir grup milletvekiliyle Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, Covid-19 salgınının dünyada ve Türkiye'de toplumu ciddi şekilde etkilediğine işaret etti.Yaz aylarında gevşetilen tedbirlerin ardından şu an vaka, hasta ve ölüm sayılarında ciddi artışların söz konusu olduğunu, tedbirlerin yeniden sıkılaştırılması gerektiğini belirten Demirtaş, "Ülkemizde Kovid-19'a karşı 1 milyon 60 bin sağlık çalışanı gece gündüz demeden canlarını hiçe sayarak uzun saatler boyunca fedakarca çalışmaktadırlar. Bugün tüm sağlık çalışanlarına minnet borçluyuz." dedi."SAĞLIK ÇALIŞANLARI SAVUNMASIZ"Salgını sürecinde en riskli grubu sağlık çalışanlarının oluşturduğunu ifade eden Demirtaş, toplumun diğer kesimlerine göre 10 kat daha fazla bulaşma riski taşıdıklarını kaydetti.Yüksek riske rağmen özellikle 1. basamak sağlık kuruluşlarında kişisel koruyucu donanım malzemesi konusunda eksiklerin yaşandığına dikkat çeken Demirtaş, şöyle devam etti:"Sağlık kurumlarına gönderilen kişisel koruyucu donanımlar, nitelik olarak kalitesiz malzemelerden oluşmaktadır. Sağlık çalışanlarına periyodik olarak test yapılmamaktadır. Yoğunluk nedeniyle sağlık çalışanları uzun süreler çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Kronik rahatsızlığı olan sağlık çalışanlarına özel bir düzenleme de yapılmamıştır. Bu koşullar karşısında sağlık çalışanları Kovid-19'a karşı savunmasız bırakılmaktadır. Sonuç itibarıyla 50 bin sağlık çalışanı Kovid-19'a yakalanarak enfekte olmuştur. Şu ana kadar 66'sı hekim olmak üzere 159 sağlık çalışanı yaşamını yitirmiştir."TEKLİFİN AMACI NE?Ünal Demirtaş, pek çok ülkenin pandemi sürecinde sağlık çalışanlarına sahip çıktığını, Covid-19'un sağlık çalışanları açısından meslek hastalığı sayıldığını söyledi.CHP olarak, Kovid-19'un sağlık çalışanları için meslek hastalığı sayılması amacıyla hazırladıkları kanun teklifini TBMM Başkanlığına sunduklarını bildiren Demirtaş, "Bu teklifte CHP'nin 3 grup başkanvekili, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeleri ve doktor, eczacı ve diş hekimi milletvekillerinin imzası vardır. Bu kanun teklifiyle Kovid-19 hastalığı sağlık çalışanları açısından vazife malulü kapsamına alınmaktadır. Özel sektör için de meslek hastalığı olarak tanımlanmakta, buna bağlı olarak hakların tamamından sağlık çalışanları yararlanmaktadır. Bu sebeple kanun teklifimizin parlamentoda temsil edilen tüm siyasi partilerce kabul edilmesi, sağlık çalışanlarına verdiğimiz önemi ve değeri gösterecektir." diye konuştu. AAİmamoğlu'na açılan Kanalİstanbul soruşturmasına HDP'den tepki
İmamoğlu'na açılan Kanal İstanbul soruşturmasına HDP'den tepki Oluç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Kanal İstanbul’a karşı “Ya Kanal, Ya İstanbul†yazılı afişler hazırlatan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma başlatmasını değerlendirdi. Oluç, soruşturmaya gerekçe olarak Kanal İstanbul’un ‘devlet projesi’ olarak gösterildiğini hatırlatarak, “Kanal İstanbul bir emlak projesi, bir rant projesi, Katar’la işbirliği projesi. Bunu bir devlet projesi olarak kimseye anlatamazsınız. Bu, devlet değil bir parti projesidir. İmamoğlu, Kanal İstanbul’la ilgili konuşmayacak da ne konuşacak? Kanal İstanbul'un yanlışlarını, İstanbul için yaratacağı sakıncaları dile getirmeyecek de ne konuşacak? Ama konuştuğu için soruşturma açılıyor†dedi.Oluç, İmamoğlu hakkında başlatılan soruşturmanın ‘kayyım zihniyetinin batıdaki yansıması’ olduğunu söyleyerek, “Aslında İçişleri Bakanı diyor ki; ‘Belediye başkanları konuşmasın, belediye meclisleri konuşmasın. Her şeyi merkezi olarak biz konuşalım, yürütme konuşsun’. Yerel demokrasiyi hiçleştiriyor, yok sayıyor†diye vurguladı.Oluç’un açıklamalarından satır başları şöyle:"MADENCİLİK KANUNU GERİ ÇEKİLMELİ"Meclis’te görüşülecek olan Enerji Piyasaları Kanun teklifinde son derece ciddi, sakıncalı maddeler var. Özellikle çevre örgütlerinin, ekoloji ile ilgili çalışan STK’ların ve bu konunun uzmanlarının çok ciddi eleştirileri var. Maden şirketlerinin ruhsat alanı dışına tesis kurmasının önü açılıyor. Bu madde ile birlikte ülkemizin ormanları, tarım alanları, meraları, içme suyu havzaları ve kıyıları madenciliğe açılacak. Eğer ruhsat alanı dışında şirketler faaliyet yapacaksa o zaman ruhsata ne gerek var? O zaman ruhsat almasın. "MADEN ŞİRKETLERİ İSTİYOR DİYE KANUN ÇIKARILMAZ"Bütün çevre örgütleri ve ekoloji ile ilgili çalışan STK’lar bu maddenin tekliften geri çekilmesini talep etmektedir. Evet 6. madde mutlaka geri çekilmelidir. Bu kanun teklifinde birçok sakıncalı madde var ama 6. madde çok fazla sorun taşıyan bir maddedir. Şirketlere 'geçici tesis' adı altında faaliyet yapma hakkı tanıyor. Bu, oralarda kalıcı hasarların oluşmasına yol açmak demek. Maden şirketleri istiyor diye bu madde geçirilmek istenmektedir, bu kabul edilemez."ARABA LASTİĞİ YAKAN ŞİRKETLERE DEVLET TEŞVİKİ"12. madde, akla ziyan. 12. maddede eski araba lastiği biyokütle tanımı içine alınmaya çalışılıyor. Bu sayede araba lastiği yakan şirketlere devlet teşviki ve desteği verilmek isteniyor. Diyeceksiniz ki araba lastiğinin yakılmasında ne sakınca var? Bu işlem, yenilenebilir enerji kapsamına alınmak isteniyor. Böyle bir şey mümkün mü? Eski araba lastiklerinin yakılmasından ortaya zehirli gazlar çıkacak. "PANDEMİDE YAŞANAN SIÇRAMA"Pandemi konusunda durum vahim ve bunu konuşmamız gerekiyor. Önlemlerin gevşetilmesi ve yanlış kararlar nedeniyle sadece İstanbul'da, Ankara'da değil Türkiye’nin her yerinde salgında çok ciddi bir sıçrama yaşanıyor. Neden bu hale geldi, bunu tartışmak istiyoruz. Meclis’te Genel Görüşme vasıtasıyla bu konuyu enine boyuna değerlendirmek istiyoruz."SAĞLIK BAKANI NEDEN HALA O KOLTUKTA"Avrupa Birliği, Türkiye’den gelenlere yasak koyuyor. İngiltere bu yasağa uyuyor. Neden? Çünkü bütün dünyada verilerin güvenilir olmadığı tartışılıyor. Bütün dünyada tartışılıyor da Türkiye’de biz doğru verileri alamıyoruz bir türlü. Sağlık Bakanının hiçbir sözünün inandırıcılığı ve güvenilirliği kalmamıştır. Salgını yönetemeyen bir Sağlık Bakanı neden hala o koltukta oturuyor? Ekonomiyi yönetemeyen Hazine ve Maliye Bakanı o koltuktan ayrıldı, Sağlık Bakanı neden hala o koltukta oturuyor? "SAĞLIK ÇALIŞANLARININ HAYATLARIYLA OYNUYOR"Büyük fedakarlıklarla ve azimle pandemiyi yönetebilmek ve halkın sağlığına kavuşmasını sağlamak için çalışan sağlık çalışanları maalesef hayatlarını kaybediyor. Çok yoğun ölçüde hastalanıyorlar. 17 Kasım itibariyle 63’ü hekim olmak üzere toplamda 153 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Böyle bir sorun varken ne yapıyor çeşitli üniversitelerdeki başhekimler? Çalışanlarına bir yazı gönderiyor, 'Hastalanmış olan sağlık çalışanlarına ilişkin tedavi bitimi sonrası işe dönüşlerde şuna uygun davranmanız gerekiyor. Ayakta tedavi görenler 10 gün, yatarak tedavi görenler 14 gün, yoğun bakımda tedavi görenler 20 gün sonra PCR negatifliğine bakılmaksızın görevlerine başlayacaklar' diyor. İki üniversite hastanesinin gönderdiği yazı. Böyle vahim bir durum olabilir mi?  "ALBAYRAK, VARLIK FONU YÖNETİM KURULUNDAN İSTİFA ETMEZSE"Bütün öngörüleri yanlış çıktı Berat Albayrak’ın ve istifa etti. Türkiye Varlık Fonu (TVF) Yönetim Kurulu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Yönetim Kurulu Başkan Vekili Doktor Berat Albayrak, aynı Berat Albayrak. Varlık Fonu Yönetim Kurulundan istifa etmemiş mi Berat Albayrak? Yani ekonomiyi bu hale getirmiş kişi hala TVF’de başkanvekili olarak duruyor mu? Bu bir şaka mı? Bunu soruyoruz. "ACI REÇETEYİ BİR KERE DE SİZ KULLANIN"Toplum her gün zaten bir acı reçete ile yaşıyor. Bu toplumdaki işçiler, çiftçiler, esnaf, emekçiler, gençler, kadınlar zaten acı reçete ile yaşıyor. Acı reçete ile yaşamayanlar bu yöneticilerdir, bu iktidardır, iktidarın yandaşlarıdır. O acı reçeteyi bir kere de siz için. Acı reçetenin sonucunda ortaya çıkan o acı ilacı bir kere de siz kullanın. İsraf harcamalarından vazgeçin. Saray'ın günlük harcaması 10 milyon TL, bundan vazgeçin. Yandaş şirketlere vergi afları ve teşvikler sağlamaktan vazgeçin, kamu ihalelerini yandaş şirketlere vermekten vazgeçin. Acı reçeteyi bir kere siz ve yandaşlarınız için. Ama emin olun bu halk size bir acı reçete hazırladı. İlk seçimde o acı reçetedeki acı ilaçları bu iktidar birer birer yutacak. Bundan en ufak şüphemiz yok. ANKAŞampanya-gazoz krizinde yeni gelişme
Şampanya-gazoz krizinde yeni gelişme Formula 1'in ‘şampanyalı' geleneksel podyum kutlaması, Türkiye'de sönük kaldı. Bunun nedeni, pilotlara kutlama için şampanya yerine gazoz verilmesi! Mercedes takımının patronu Toto Wolff bu konuda “Eve (Hamilton'la) birlikte uçuyoruz ve bardaklarda podyumda gördüğünüz gibi gazoz olmayacak†dedi./Archive/2020/11/17/165618422-smp.jpgAlkolün tamamen yasak olduğu Arap ülkelerindeki kutlamalarda şampanya yerine gül suyu kullanılırken benzer tartışma, alkolün kısmen yasak olduğu Türkiye için yeni değil…İstanbul’da daha önce düzenlenen son yarışların ardından da podyum kutlaması elma suyu veya gazozla yapılmıştı. Bu tartışmanın bir diğer boyutu ise şu: Podyumda şampanyalı kutlama yapılmazken, padoktaki tüm takımların, destekçilerin ve FIA'in özel tasarım kamyonlarında çalışanlara ve konuklara her türlü alkollü içki ikram ediliyor.İSMAİL CESUR’DAN AÇIKLAMATwitter üzerinden açıklama yapan Cumhurbaşkanı Danışmanı İsmail Cesur, ‘'Podyumda gazlı içecek meselesini rezalet olarak niteleyen bazı çevreler bilsin ki asıl rezil olan bu saçma yaklaşımdır. Formula 1 çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde kendisi böyle bir hassasiyet gözetiyor. Olayın bir de alkollü içecek reklamı yasağı da söz konusu†dedi.RAMAZAN’DA FORMULA OLMAZ!Formula 1'de siyasi nedenlerden ötürü 23-25 Nisan'daki yarışı düzenleyemeyecek Vietnam'ın yerine nerede GP yapılacağına daha sonra karar verilecek. İstanbul, Portimao, İmola ve Mugello, bu boşluğu doldurmak için öne çıkan adaylar…Ancak İstanbul Park'ın işletmecisi, Intercity Yönetim Kurulu Başkanı Vural Ak, Türkiye'nin 2021'de Vietnam'dan boşalan yeri alabileceği iddiaları için Reuters'a yaptığı açıklamada “Müslüman ülkelerde Ramazan ayında yarış düzenlenmez çünkü taraftarlar oruç tutarken yarışlara gitmezler. Ramazan ayına yarış koymayız†dedi. cumhuriyet.com.tr