Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Monday, 01.06.2025, 10:49 AM (GMT)

News - Haberler

Ankara'da toplu ulaşıma pandemi düzenlemesi

Ankara'da toplu ulaşıma pandemi düzenlemesi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı  açıklamada EGO otobüs ve raylı sistemlerde de sefer saatlerinde 16 Kasım tarihinden itibaren düzenlemeye gidileceğini açıkladı.EK SEFERLER KONULDU, SEFER SAATLERİ ERKENE ALINDIAnkara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Organize Sanayi Bölgeleri ile Küçük Sanayi Sitelerinde çalışanların ulaşımlarını kolaylaştırmak amacıyla sefer saatlerinde eş zamanlı değişiklik yaptıklarını duyurdu. Yavaş, “İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu kararıyla OSB, Küçük Sanayi Siteleri ve Sanayi Kuruluşlarının çalışma saatlerinde düzenleme yapılmıştır. İş yerlerinize rahatça ulaşmanız için EGO otobüslerimizin sefer sayılarını artırıp hareket saatlerimizi düzenlendik” dedi.Vatandaşların iş yerlerine giderken mağdur olmaması için yapılan düzenlemeye göre:Saat 05.00-06.00 aralığında semtlerden şehir merkezi konumunda bulunan Ulus-Sıhhiye-Kızılay istikametine 31 adet öncü servis,Saat 06.00 itibarıyla Organize Sanayi Bölgeleri ve Sanayi Sitelerinin yoğun olduğu semtlere hizmet verilen 22 adet hatta da mevcut servis saatleriyle birlikte ilave servisler konuldu.”Raylı Sistemlerde de saat 06.00’da başlayan servis aralığı sıklaştırılırken, hat ve sefer saatlerine ilişkin ayrıntılı bilgiye “ego.gov.tr” adresinden ulaşılabilecek. ANKA

Suriyeli kadınıtaciz etti iddiasına takipsizlik verildi, avukatıkarara itiraz etti

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Suriyeli kadını taciz etti iddiasına takipsizlik verildi, avukatı karara itiraz etti Suriye’deki iç savaştan kaçarak kocası ve çocuklarıyla beraber Türkiye’ye gelen E.B., Diyarbakır’da eşinin patronu R.N. tarafından taciz edildiği iddiasıyla Emniyet’e ve savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcılık tarafından yürütülen soruşturmaya takipsizlik verildi. İddiaya göre soruşturma, R.N’nin birkaç ay önceye kadar Güvenlik Şube Müdürü olan kardeşi M.N’nin etkisi ile kapatıldı. Suçlamaları kabul etmeyen R.N., “Zam istedi yapmadım. Kardeşimin kariyerini engellemek için iftira atıyorlar” dedi. E.B. ise “Emniyet’te kardeşim var, seni Suriye’ye göndeririz, eşini de öldürürüz” diye tehdit edildiğini ileri sürdü.‘SORUŞTURMAYA GÖLGE DÜŞTÜ’Takipsizlik kararına itiraz eden E.B’nin avukatı Zeynep Şeşeoğulları, “Soruşturma başından sonuna kadar asayiş şube müdürlüğü ile yürütülmüş. Gözaltı, fezleke ve telefon teslim işlemlerinin altında da sırasıyla asayiş şube müdürü ve müdür vekilinin imzası vardır. Soruşturmada deliller toplanmamış veya leyhe olan diğerleri ise göz ardı edilmiştir. Mağdure ve şühpeli yüzleştirilmedi. Tanıkların ifadesi ve psikolojik tıbbi rapor alınmadı. Şüphelinin kardeşi soruşturma işlemleri üzerine gölge düşürmüştür. Mağdur ve ailesi Türk vatandaşı değildir. Kimseleri yoktur. Soruşturmanın kasten takipsizlik kararı çıkacak şekilde yönlendirildiği soruşturma makamının aykırı bir şekilde yeterli şüphe nedenleri varken soruşturmayı kapattığı anlaşılmaktadır” ifadelerine yer verdi. R.N., “Bana atılmış bir iftiradır. Çalışma izni yok ama ben Allah rızası için işe aldım. Yanımda çalıştırdım. Elde hiçbir delil yok. Ben de karşı dava açacağım” dedi. Zehra Özdilek

Muhittin Böcek’in talimatı‘geçersiz’sayıldı

Muhittin Böcek’in talimatı ‘geçersiz’ sayıldı Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde başkanlık yetkilerini vekâleten başkanvekili Mehmet Hacıarifoğlu ve genel sekreter Cansel Çevikol Tuncer’in kullanmasıyla çıkan “kriz” üzerine Başkan Böcek, hastane odasından e-imza ile meclis üyeleri Oktay Başaran ve Büşra Özdemir’e dönüşümlü olarak vekâlet verdi. Cansel Çevikol ile “kriz” yaşadığı belirtilen Hacıarifoğlu, değişikliğin hukuki olmadığını belirterek bu duruma karşı çıktı. Antalya Valiliği ve büyükşehir belediyesi tarafından istenilen görüşe, İller İdaresi Genel Mu¨du¨ru¨ H. Ku¨rşat Kırbıyık imzasıyla verilen yanıtta, “Kamu görevlileri izinli bulundukları süre içinde yetkilerini kullanamazlar” uyarısında bulunuldu. Yazıda, 17 Ağustos 2020 tarihi itibarıyla hastalık iznine ayrılan Böcek’in tekrar göreve başlayacağı döneme kadar başkanlık yetkilerini kullanamayacağı, başkan vekilini belirleyebilme yetkisini kullanabilmesi için de görevde bulunması gerektiği bildirildi. Hastalık izni süresince tüm yetkilerin başkanvekili tarafından kullanılması gerektiği ifade edilen yazıda, aksi halde idare hukuku açısından “yetki gaspı oluşacağı” vurgulanarak “Antalya Bu¨yu¨kşehir Belediyesi’nin ilgi yazısının yok hükmünde kabul edilmesi gerektiği görüşüne varılmıştır” denildi. İller İdaresi’nden gelen görüş yazısından sonra Böcek’i hastanede ziyaret eden Hacıarifoğlu, “Kendisine göreve dönene kadar emanetine sahip çıkmaya devam edeceğimi söyledim. Bu duruma sevindi” dedi. Bülent Ecevit

Krizi aşmak için demokrasi ve hukuk diyen AKP iktidarı, soruşturma ve yasaklaraçabuk döndü

Krizi aşmak için demokrasi ve hukuk diyen AKP iktidarı, soruşturma ve yasaklara çabuk döndü İçişleri Bakanlığı, İzmir depremine ilişkin belediye başkanlarına açıklama yapmaması için uyarı yazısı gönderdi. CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, “Kriz yaşanır, konuşma! Hak çiğnenir adalet arama! Bu zihniyetin son ürünü; İzmir’de deprem gerçeğini, İzmirliler için önlemleri ve yardımları konuşmayı, belediye başkanlarımıza yasaklamak oldu” tepkisini gösterdi.İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, uzmanlar tarafından “İstanbul’u geri dönüşü olmayan felakete sürükleyecek proje” olarak nitelenen Kanal İstanbul projesine karşı yaptığı kampanya nedeniyle soruşturma açıldığı belirtildi. İçişleri Bakanlığı ise “Devletin egemenlik yetkisine ilişkin bulunan bir konuya kamu kaynağı kullanılarak karşı çıkmanın ilkesi gereği” araştırma yapıldığı ve İmamoğlu’nun müfettişler tarafından ifadeye çağrıldığı belirtildi. İmamoğlu ise “Kanal İstanbul benim için devlet projesi değil” dedi. İBB Başkanı İmamoğlu, dün Beyoğlu’nda düzenlenen Piyalepaşa KİPTAŞ evleri anahtar teslim törenine katıldı. İçişleri Bakanlığı tarafından başlatılan girişimin sorulması üzerine İmamoğlu, “Kamu kaynağı kullanıp, kentsel dönüşüm yapıyoruz. Yapılan iyi şeyleri alkışlarız biz. Depremle yatıp kalkıyoruz. Deprem, bizim için kıymetli bir konu. Burada zayıf, oturulamayan evlerden insanları oturulabilir evlere taşıyoruz. Kamu kaynağı böyle kullanılır” dedi. Yazılı ifadesini ne zaman vereceğine ilişkin soruya ise Ekrem İmamoğlu, “Cuma gününe daha var. Hukuken inceliyoruz” yanıtını verdi. “Kanal İstanbul devlet projesi midir” sorusuna da İmamoğlu, “Kanal İstanbul benim için devlet projesi değil” ifadesini kullandı.BU HAFTA ÖNEMLİKoronavirüsle ilgili Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yla yaptıkları görüşmenin anımsatılması üzerine İmamoğlu, “Ne yazık ki can kaybı yüksek. Verilen sayılarla çelişen bir sayı söz konusu İstanbul’da. Özellikle bu hafta için yani önümüzdeki hafta, bu konuyla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın çalıştığı Bilim Kurulu’nun ortaya koyacağı tavsiyeye göre de kararlar alacaklarını söylediler. Biz de hazırlık yapıyoruz. Vaka sayısı nisan, mayıstan 2 - 3 kat yukarılarda. Bakanın yapacağı açıklamalar ile ilgili biz bu haftayı önemsiyoruz” dedi.BELEDİYE BAŞKANLARINA ‘KONUŞMA’ YASAĞIİçişleri Bakanlığı, İzmir’de valilik dışındaki belediyeler dahil kamu görevlilerini depremle ilgili “açıklama” yapmamasını istedi. İçişleri Bakanlığı, AFAD üzerinden kamu kurumlarına gönderdiği yazıda, “Yaşanan hadiselerin ilk anda verilen ve teyitli olmayan bilgiler kamuoyunda yanlış anlaşılmalara, vatandaşlarımızda paniğe ve spekülasyona neden olduğunu, bu sebeple afet bölgesinde kriz iletişiminin daha sağlıklı yürütülebilmesi açısından açıklamaların valiliklerimiz tarafından yapılmasını, belediye başkanlarımız, muhtarlarımız ve diğer kamu görevlilerimiz tarafından basın yayın organlarına açıklama yapılmaması hususunu bildirmiştir” denildi. Karara tepki göstere CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, “Kriz yaşanır, konuşma! Hak çiğnenir adalet arama! Hırsızlık yapılır görmezden gel! Salgın olur vatandaşa yardım yapma! Bu zihniyetin son ürünü; İzmir’de deprem gerçeğini, İzmirliler için alınacak önlemleri ve yapılacak yardımları konuşmayı, belediye başkanlarımıza yasaklamak oldu... Sizden icazet alacak değiliz. Bu genelge geleneğini ayaklar altına alan, zalimlik ve tek adamlık anlayışının bir ürünüdür ve bizler için yok hükmündedir. Başkanlarımız gerçekleri paylaşmaya devam edecekler” dedi.İÇİŞLERİ BAKANLIĞI: BÖLÜCÜLÜKLE SUÇLAMADIKİçişleri Bakanlığı, Ekrem İmamoğlu’na “Ya Kanal Ya İstanbul” afişleri nedeniyle soruşturma açılmasına ilişkin “Sayın Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul projesine kişisel olarak karşı çıkması sorgulanmadığı gibi bölücülük suçlaması da bulunmamaktadır” açıklamasında bulundu. Bakanlıktan yapılan açıklamada, İmamoğlu’nun “devlet projesi” olarak uygulamaya konulan Kanal İstanbul aleyhine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal kimliği kullanılarak afişler bastırmasının ve şehrin değişik yerlerine astırmasının araştırıldığı belirtilerek “Gerekiyorsa sorumlular hakkında ön inceleme yapılması amacıyla mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir” denildi. Anayasaya göre belediyelerin “İdarenin Bütünlüğü ilkesi”ne uymak zorunda olduğu belirtilen açıklamada, “Ya Kanal Ya İstanbul’ şeklinde bir afişle uluslararası hukuk boyutu bulunan, siyasi alana taalluk eden ve ‘devletin egemenlik yetkisine ilişkin bulunan bir konuya kamu kaynağı kullanılarak karşı çıkmanın idarenin bütünlüğü ilkesine ve hukuka aykırı olduğu belirtilerek sorumlular hakkında araştırma, gerek görülmesi halinde ön inceleme yapılması hususlarının yer aldığı görülmektedir” ifadelerine yer verildi. Olayın İmamoğlu özelinde olmadığı belirtilen açıklamada, “Mülkiye müfettişimiz tarafından 9 Kasım’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’ndan ifade talebinde bulunulmuş, talep yazısında onayda yer alan konular tekrarlanarak kendisinden 7 gün içinde yazılı ifadesini vermesi istenmiştir. cumhuriyet.com.tr

MSB, 2020’nin ilk 6 ayında müttefikülkeler için başlangıçödeneğinin 3 katınıharcadı

MSB, 2020’nin ilk 6 ayında müttefik ülkeler için başlangıç ödeneğinin 3 katını harcadı Komisyona sunulan bütçe teklifinde yer alan verilere göre bakanlığın bu yılki yurtdışı harcamalarında önceki yıla göre dikkat çekici bir artış yaşandı. Buna göre bakanlığın “Barışı Destekleme ve Koruma” ile “Dost ve Müttefik Ülkelere Güvenlik Desteği” başlıklarından oluşan “Dış Politika” programı kapsamında 2020 yılı için 166.4 milyon TL başlangıç ödeneği belirlenmesine karşın haziran ayı itibarıyla bu başlıklar için yapılan harcama 531.9 milyon TL oldu. Bütçe teklifi gerekçesinde “Dış Politika” programı altındaki “Barışı Destekleme ve Koruma” alt programının hedefi “Uluslararası yükümlülükler ve uluslararası politika doğrultusunda yurtdışında gerçekleştirilecek faaliyetler ile barışın yeniden tesisi, korunması ve teknik işbirliğinin sağlanması” olarak belirtildi. Dünyada barış ve istikrarın tesisi için NATO, BM ve AB bünyesinde yapılan faaliyetleri kapsayan “Barışı Destekleme ve Koruma Harekâtları” kapsamında Türkiye’nin 10 ülkede faaliyet gösterdiği, bu sayının 2021’de 11, 2022’de 12, 2023’te ise 15 olmasının hedeflendiği kaydedildi. “Dost ve Müttefik Ülkelere Güvenlik Desteği” alt programının hedefi ise “Uluslararası politika doğrultusunda ülke sınırları içinde ve yurtdışında gerçekleştirilecek faaliyetler ile teknik işbirliğinin sağlanması ve tecrübe paylaşımı” olarak belirlenirken askeri yardım ve güvenlik işbirliği kapsamındaki ülke sayısının 35 olduğu, bu sayının gelecek yıllarda da aynı kalmasının hedeflendiği bildirildi.2019’DA YAPILAN YURTDIŞI FAALIYETLERİKomisyona sunulan MSB’nin 2019 Faaliyet Raporu’nda yurtdışı faaliyetlerine ilişkin “BM çatısı altında Lübnan’da, NATO kapsamında Afganistan, Kosova ve Akdeniz’de, AB şemsiyesi altında ise Bosna Hersek’te yürütülen barışı destekleme görevlerine katkıda bulunulmaya devam edilmektedir. Öte yandan NATO kapsamında Irak’ta yürütülen eğitim ve danışmanlık faaliyetine, BM kararları doğrultusunda Aden Körfezi ve Somali açıklarında yoğunlaşan deniz haydutluğu faaliyetlerine karşı yürütülen deniz operasyonlarına katkı sağlanmıştır” denildi. Faaliyet raporunda, Türkiye’nin Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti’yle Kasım 2019’da Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası’nı imzaladığı da anımsatıldı. Hüseyin Hayatsever

Suriye Dışişleri BakanıMuallim yaşamınıyitirdi

Suriye Dışişleri Bakanı Muallim yaşamını yitirdi Uzun zamandır sağlık sorunları yaşayan Muallim, Suriye’nin baba Esad’dan kalan en önemli figürüydü. Diplomasi becerisi, bölge sorunlarına olan hâkimiyeti, kıvrak zekâsıyla sadece Suriye’nin değil, tüm Ortadoğu’nun en önemli diplomatlarından biriydi. Çok az kimse ülkesi adına İsrail’le barış görüşmelerinde müzakereci olduğunu bilir. 2006 yılından beri Dışişleri Bakanlığı yapsa da bir iktisatçı olmasına rağmen ülkesinin diplomasisinde söz sahibi olduğu yıl 1964’tür. “Esad’ın hep kendi mezhebinden ekip kurdu” iddiasını çürüten çok sayıda örnekten biri de Muallim’di. Şam’lı bir Sünni ailedendir. Mezhebi kökeni, Baas ideolojisinin kararlı bir savunucusu olmasına engel olmamıştır. Verilen görevi üstlendiğinde “sıcak” ortamlardan kaçma gibi bir tutumu yoktu. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah için “Onun askerlerinden biri olmaya hazırım” dediği hafızalardadır. İsrail/ABD’ye karşı Hizbullah’a desteğini böyle ifade etmekten çekinmemiştir. En bilinen tarafı, özellikle uluslararası görüşmelerdeki esprili ifadeleridir. Batı sever bu tür kişilikleri. Suriye’ye emperyal çullanmanın başlamasından bir yıl sonra dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe’nin “Esad rejiminin günleri sayılı” sözlerine “Bekle ve gör. Ama bunun için çok uzun bir ömrünün olması lazım” deyişi, Juppe’nin siyaset sahnesinden silinişi, “Esad ve rejimi”nin hâlâ varlığını sürdürüyor oluşu anımsanırsa sadece bir hiciv ifadesi değilmiş demek ki. Muallim’in öngörüsünü haklı çıkaran Suriye dinamiklerinin farkında olmayan sadece Juppe değildi kuşkusuz. İki kez görüşme şansını yakalamama rağmen kaçırdım. Şam’da düzenlenen “teröre karşı uluslararası konferans”ta, Esad Kültür Merkezi’ndeki bir toplantıda salona girince gösterilen saygı müthişti. Anlamadığım ama herkesi güldürdüğüne göre hayli şakacı olduğu bir gündü. Salonda her ettiği laf üzerine gülmeyen yok gibiydi neredeyse. Görüşme talebim, kibarca, zamansızlık nedeniyle geri çevrilmişti. Kısa boylu, şişman, iri bir adam olarak nasıl o kadar hızlı yürüdüğüne hâlâ şaşarım.TANZANYA’DAN ABD’YE UZANAN KARİYER...Suriye’de devlet okullarında okumuş, yükseköğrenimini Kahire’de yapmış, iktisatçı olarak döndüğü ülkesinde 1964’te Dışişleri Bakanlığı’na girmişti. Gerisi sürekli yükseliştir. İlk görevi Tanzanya’da Suriye Büyükelçiliği’ni açmak oldu. Suudi Arabistan’da Suriye Büyükelçiliği’nde çalıştı, ardından Madrid’deki Suriye Büyükelçiliği’ne gitmiştir. 1972’de Londra’daki Suriye misyonuna başkanlık eder, 1975’te beş yılını büyükelçi olarak geçirdiği Romanya’dadır. Daha sonra döndüğü Şam’da Dışişleri Bakanlığı’nın 1984 yılına kadar dokümantasyon bürosunun başına geçer. Suriye’nin Washington Büyükelçisi oluşu 1990’dadır. Dokuz yıl yaşadığı ABD’de, Suriye- İsrail barış görüşmelerinde önemli bir görev üstlenir. Dışişleri Bakanlığı’na atanması çok “buhranlı” bir dönemde gerçekleşir. 2005’te eski Lübnan Başbakanı Hariri’nin öldürülmesinden Şam’ın sorumlu tutulduğu dönemdir bu. Arap/Batı ülkeleri tarafından dışlanan Suriye’nin Lübnan’dan askerleri çekmesinde önemli bir rolü vardır. Bu yaklaşımının sağduyulu/akıllı bir tutum olduğunu söylerler. Askerlerin çekilmesinden sonra Lübnan’ı ziyaret eden en yüksek düzeyde Suriyeli yetkili oluşu o dönemde Şam karşıtı tüm bölgesel güçlere meydan okumak demekti. Ülkesine emperyal çullanmadan iki yıl sonra Şubat 2013’te Moskova’ya yaptığı ziyaret sırasında hükümetinin “silahlı Suriyeli muhaliflerle bile” görüşmeler yapmaya hazır olduğunu söyleyen ilk Suriyeli yetkili o oldu. O dönem bu açıklama, Suriye’den hep tersini beklemiş olanları çok şaşırtmıştı. En çok eski BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’la hırlaştı. İsviçre’nin Montrö kentinde 2014’te düzenlenen barış konferansının başlangıcında yaptığı konuşmada zaman sınırını aştığını söyleyip konuşmasını bitirmesini isteyen genel sekreterin, Muallim’in “Sen New York’ta yaşıyorsun ben Suriye’de. Üç yıldır acı çektirdiğiniz ülkem adına konuşmak benim hakkım” yanıtından sonra uzun süre sessiz kaldığını söylerler. Haklıydı. O hep Suriye’de yaşadı. Konuşmak, susmamak hakkıydı. Ülkesinin diplomasi tarihinin yıldızıdır artık.RUSYA: GÜVENİLİR PARTNERŞam yönetiminin dışa açılan ismi 79 yaşındaki Muallim için dün cenaze töreni düzenlendi. Muallim, en son kamuoyunda geçen hafta Şam’da sığınmacıların dönüşüne ilişkin konferansın açılışında görülmüştü. Ancak kimi yorumda Muallim’in yorgun, kilo vermiş göründüğü belirtilmişti. Muallim’in kalp sorunları yaşadığı daha önce gündeme gelmişti. Şam’ın yakın müttefiki Rusya’dan taziye mesajı geldi. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Moskova’nın güvenilir bir partnerini ve samimi bir dostunu kaybettiğini söyledi. Sputnik’e konuşan Bogdanov, “Mizah duygusuna ve en önemlisi de en derin uluslararası siyaset, Ortadoğu bilgisine sahip çok renkli bir kişilikti. Suriye ve çevresindeki durum hakkında ondan birçok faydalı ve yeni şey öğrendim” dedi. Muallim’in yerine Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal Miktat’ın atanabileceği belirtiliyor. Mustafa K Erdemol

Türkiye’de 12 milyon Diyabet hastasının olduğu tahmin ediliyor

Türkiye’de 12 milyon Diyabet hastasının olduğu tahmin ediliyor Diyabet (şeker hastalığı), dünya çapında 500 milyondan fazla insanı etkileyen bir hastalık. Türkiye Diyabet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Temel Yılmaz, diyabetin her 10 yılda bir, iki kat artış gösterdiğini, bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) diyabeti “bulaşıcı enfeksiyon hastalığı olmayan tek pandemi” olarak ilan ettiğini söyledi. Koronavirüs pandemisinde diyabet hastalarının daha dikkatli olması gerektiğine dikkat çeken Yılmaz, “Covid-19 ile başlayan ve hayatımızı tamamen dönüştüren yeni normalin yarattığı fırsatlardan istifade ederek; şekere de mesafe koyabilirsek hem pandemiyi hem diyabeti yenmemiz mümkün” dedi.12 MİLYON HASTAÜlkemizde de 12 milyondan fazla kişinin diyabetli olduğunun tahmin edildiğini, hastalığın da giderek arttığını söyleyen Prof. Temel Yılmaz, günümüzde her 8 saniyede bir hastanın diyabete bağlı nedenlerle hayatını kaybettiğini söyledi. SGK verilerine göre ülkemizde 8.5 milyondan fazla ilaç kullanan diyabetli olduğunu ve halen ülkemizde toplam diyabetli hasta sayısının 12 milyonun üzerinde olduğunun tahmin edildiğini anımsatan Yılmaz, “Türkiye’de diyabetli hasta sayısı hızla artarken kan şekeri kontrol altında olan hastaların oranı ise yalnızca yüzde 28. Obezite ve fiziksel aktivite azlığı diyabet gelişimindeki en önemli risk faktörleridir. Dolayısıyla hastalar düzenli egzersiz yapmaları için yönlendirilmeli, yaş ve kapasiteleri ölçüsünde düzenli egzersiz programı uygulanmalıdır. Şeker hastalığının tedavisinde hasta eğitiminin, uygun diyet desteğinin, yeterli fiziksel aktivitenin, hastanın kendi kan şekerini kendisinin kontrol etmesinin ve doğru ilaçları düzenli şekilde kullanması tedavi başarısı için önemlidir” değerlendirmesini yaptı.KORONA VE DİYABETCovid-19 pandemisinde 7’den 70’e zorlu bir süreçten geçildiğini dile getiren Yılmaz, kan şekeri kontrolünün özellikle pandemi sürecinde hayati önem taşıdığını vurguladı. “Covid-19 ile başlayan ve hayatımızı tamamen dönüştüren yeni normalin yarattığı fırsatlardan istifade ederek; şekere de mesafe koyabilirsek hem pandemiyi hem diyabeti yenmemiz mümkün” diyen Yılmaz, “Diyabet gibi çok yakın takip edilmesi gereken hastaların diyabet yönetiminin aksatılmasına neden oldu. Yapılan çalışmalar, pandemide diyabetli hastaların hem kilolarının arttığı hem de kan şekeri ayarlarının bozulduğunu göstermekte” diye konuştu.GÜZEL BİR YAŞAM MÜMKÜNTürkiye Diyabet Vakfı, “bu zor dönemde bile diyabetle güzel ve sağlıklı bir yaşam mümkün” diyerek diyabet hastalarına düzenli takiplerini yapmak, tedavilerini aksatmamak, kan şekerini kontrol altında tutmaya teşvik etmek, diyet ve egzersiz yapmalarını motive etmek üzere, “Hadi A1c’ni 7’le” başlıklı kampanyayı hayata geçirdi. Prof. Yılmaz, “Dünyayı etkileyen pandeminin başlangıcından bu yana geçen yaklaşık 10 ay içinde insanlar sadece Covid-19 üzerine yoğunlaştılar. Kronik hastalığı olanlar; özellikle diyabetliler, bu süreç içinde kendi hastalık yönetimlerini ihmal etti. Birçok diyabetli diyabetin kontrolü ve tedavisini oluşan panik ortamında göz ardı etti, aksattı. Biz bu projeyle diyabetlilerin pandemiye rağmen dikkatlerini yeniden diyabetin daha iyi yönetimi üzerine çekmeyi amaçlıyoruz. Diyabetli hastalarda etkin tedavinin ve diyabete bağlı organ hasarları kontrolünün en önemli belirteci HbA1c’dir. HbA1c son 2-3 aylık kan şeker kontrolünü ve diyabet yönetiminin kalitesini gösterir” dedi.ŞEKER, KÖRLÜK YAPABİLİRDoç.Dr. Yusuf Durlu, şeker hastalığının göz üzerindeki etkilerini gazetemize anlattı.Diyabet, gözün tüm katmanlarını etkileyerek zarar verebiliyor. Gözyaşı yetersizliği, katarakt, göz tansiyonu, kas kazlarının sinirlerini tutarak göz felçleri ve görme sinirinde kuruma yapabilen şeker hastalığına ilişkin bilgi veren Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Yusuf Durlu, “Ülkemizde en az 3 milyon diyabetlinin göz sorunu olduğu tahmin edilmektedir. Şeker hastaları retina konusunda uzman göz hekimine zamanında başvurmazsa veya geç başvurduğunda, retina ve sarı nokta hasarı kalıcı görme kaybına neden olabilir” uyarısında bulundu.EN SIK HASAR RETİNADADoç.Dr. Durlu, şeker hastalarında ortaya çıkabilecek göz problemlerini “Aslında şeker hastalığı gözün tüm katmanlarını etkileyebilir. En sık etkilenen retina (ağ tabaka) ve makuladır (sarı nokta). Retina damarlarını etkileyerek kanama ve yeni damar oluşumlarına yol açabilir. Sarı noktada ise ödem (kalınlaşma) yapabilir” diye anlattı. Durlu, hastaların dikkat etmesi gereken hususları şöyle sıraladı: “Hastalar, kan şekerini kontrol altına almalı ve Hemoglobin A1c’yi 7’nin altında tutmalıdır. Göz tutulumunu azaltmak için sigara ve alkolün bırakılması gerekir. Diyabet hastalığında sık görülen hipertansiyon, kansızlık, kalp ve böbrek hastalıkları uygun bir şekilde tedavi edilmelidir. Tip I hastalarında retina hastalığı daha hızlı gelişebilir.”YILDA BİR KEZ KONTROLŞeker hastalarının yılda bir kez göz doktoruna gitmesi gerektiğini söyleyen Durlu, “Eğer, retina damarlarında değişiklik, kanama ve sarı noktada ödem varsa altı ayda bir, göz dibindeki hastalığın durumuna göre bu süre daha erkene çekilebilir. Her 3-4 diyabetli hastanın birisinde diyabete bağlı göz hastalığı görülebilmektedir” diye konuştu. Durlu, özetle şunları söyledi: “Göz yakınması olmayan diyabetik hastaların da retina damarlarında sorun olabilir. Bu nedenle tüm diyabetik hastalarda damlalı göz dibi muayenesinin yapılması çok önemlidir. Diyabetik hastalar en çok göz önünde örümcek ağları/ siyah noktalar, ışık çakması, görme azalması ve eğri görmeden yakınmaktadır. Son yıllarda gözde geliştirilen ilaçsız anjiyo (OKTA) yöntemi, bu hastaları retina damarlarındaki sorunu erken dönemde saptayabilmektedir.”KABIZLIKTAN KURTULMAK İÇİN 10 ÖNERİZaman zaman herkesin sorunu olan kabızlık knonikleştiğinde kişinin yaşam kalitesini de düşürmeye başlar. Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Ekrem Aslan kabızlık problemi olanlar için önerilerde bulundu.1. Günlük aldığınız sıvı miktarını artırın. 2. Liften zengin gıdaları tüketmek kabızlığı engellemeye yardımcı olur. Meyve ve sebzeler zengin lif kaynaklarıdır. 3. Uzun süreli aç kalmaktan kaçının. 4. Bağırsak hareketlerinin en yoğun olduğu sabah saatlerinde ve yemeklerden sonra tuvaleti kullanmayı alışkanlık haline getirin. 5. Dışkılama hissettiğiniz an tuvalete gidin, dışkılamayı ertelemek kronik kabızlığın önemli nedenlerinden biridir. 6. Spor ve egzersiz önemlidir. Siz hareketli olursanız bağırsaklarınız da hareketli olur. 7. Doktorunuza danışmadan uzun süre yüksek miktarda içilen müshil içeren ilaçlar bağırsakları tembelleştirir. 8. Her gün bir avuç kuru erik tüketmek veya sabahları içilecek bir fincan kahve bağırsakların çalışmasına yardımcı olur. 9. Makat bölgesinde kaşıntı, kanama veya ağrı yakınmalarınız varsa bir doktora başvurun. 10. Kabızlık şikâyetiniz 6 aydan kısa süredir varsa, yaşınız 50’nin üzerindeyse, kabızlığa eşlik eden kansızlık, makattan kanama veya kilo kaybı yakınmanız varsa mutlaka bir gastroenteroloğa başvurun.‘1 AY TAM KAPANMA OLMALI’İstanbul başta olmak üzere birçok yerde Covid-19 vakalarının artış göstermesi nedeniyle Türk Toraks Derneği bir açıklamada bulunarak tehlikeye dikkat çekti ve kısıtlama çağrısında bulundu. Hayatın olağan akışında seyrettiğini ve sosyal hayatın devam ettiğine dikkat çekilen açıklamada, “En az 2 hafta, hatta koşullar zorlanarak 1 ay tam kapanma gereklidir” denildi. Açıklamada “Covid-19 ile mücadele bireylerin sorumluluğuna bırakılmamalıdır. Toplumsal hareketlilik kısıtlanmalıdır. Çığlığımızın çok geç olmadan duyulmasını istiyor, yetkilileri toplumda ve sağlık çalışanları arasında daha fazla kayıp yaşanmadan acil önlemler almaya davet ediyoruz” denildi.HER 10 BEBEKTEN 1’İ ERKEN DOĞUYORTürk Neonatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Esin Koç, 17 Kasım Dünya Prematüre Günü nedeni ile yaptığı açıklamada, Türkiye’de her 10 bebekten birinin prematüre olarak doğduğunu ve bu bebeklerin zamanında doğan akranlarıyla benzer hayatta kalma ve kaliteli yaşam şansını yakalayabilmeleri için bu alanda eğitim görmüş yenidoğan uzmanlarının önemine dikkat çekti. Koç, ülkemizde her yıl 150 bine yakın prematüre bebeğin dünyaya geldiğini anımsatarak “Minicik ayaklarıyla dünyaya zamansız adım atan ve hayata tutunmak için savaşan sayısız sorunlar ile baş etmeye çalışan prematüre bebeklerin, onları yaşatmak için uğraşan doktor, hemşire ve ailelerinin ‘Dünya Prematüre Günü kutlu olsun” dedi. Sibel Bahçetepe

FETÖkumpasıyla cezaevinde konulan eski Hava Kuvvetleri SavcısıÜçok’tançarpıcıtespitler

FETÖ kumpasıyla cezaevinde konulan eski Hava Kuvvetleri Savcısı Üçok’tan çarpıcı tespitler Devletin hemen hemen tüm organlarına sızan FETÖ, spor alanına sızmayı da ihmal etmedi. Kendilerinden olmayanları her kurumdan kumpaslarla tasfiye etmeyi başaran FETÖ, 3 Temmuz 2011’de iktidardan aldığı güçle Fenerbahçe’ye yönelik bir kumpas düzenledi. Takımın eski Başkanı Aziz Yıldırım ve yöneticileri tutuklandı. O günlerde spor basınından birçok gazeteci bu hukuksuz operasyonu “Futbolun Ergenekonu” diye adlandırarak toplum nezdinde algı çalışması yürütüyordu. Aziz Yıldırım FETÖ’nün futbol yapılanmasına ve FETÖ’ye alkış tutan gazetecilere ilişkin suç duyurularında bulundu. Yıldırım’ın dilekçelerinde yer alan çok önemli detaylar görmezden gelindi. Bazı isimler hakkında davalar açılsa da çok sayıda isim bu soruşturma dahi geçirmedi. Halen ekranlarda “gazetecilik” yapmaya devam ediyorlar. Eski futbolcu Rıdvan Dilmen’in, “Türk spor basınında FETÖ’cü gazeteciler ve yöneticiler hâlâ işbaşında” sözleri ise FETÖ’nün spordan ne denli temizlenip temizlenmediği konusunu bir kez daha gündeme getirdi. Eski Hava Kuvvetleri Savcısı Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok sorularımızı yanıtladı...- Rıdvan Dilmen’in açıklamaları oldukça dikkat çekiciydi... Sizce de FETÖ spor basınından temizlenmedi mi?Son günlerde tam da FETÖ’nün istediği ortam oluşmuştu. Neredeyse hiçbir basın yayın kuruluşunda FETÖ’nün adı telafuz edilmez, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) başka hiçbir kurumda FETÖ ile mücadele edilmez olmuştu. Bu durum öylesine bir hal almıştı ki yargıda, valilerin, kaymakamların arasında ne bileyim falanca kurumda FETÖ’cü var demek bile adeta suç haline getirilmiş durumdaydı. Bugün mahkeme kararlarında da açık bir biçim yer aldığı üzere Fethullah Gülen’in talimatıyla şike operasyonu adı altında Fenerbahçe’yi ele geçirmek üzere Emniyet ve yargı içerisinde yer alan FETÖ üyesi polis, savcı ve hâkimleri tarafından operasyon başlatılmış, başta Fenerbahçe Başkanı Sayın Aziz Yıldırım olmak üzere birçok Fenerbahçeli yönetici tutuklanıp hapse atılmışlardı. Tabii ki böylesine büyük bir operasyonu yapmak için FETÖ tıpkı Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk kumpaslarında olduğu gibi emrindeki basın yayın organlarını ve de özellikle spor basınında ve yönetiminde yer alan üyelerini kullanarak algı operasyonu yürütmüşlerdir. Fenerbahçe yönetici ve futbolcularını kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak için bu kişilerden yararlanıldığından hiçbir kuşkum yok.FENERBAHÇE SESSİZ KALMADI- Rıdvan Dilmen açıklamasında bazı isimlerden bahsetti...FETÖ’nün 3 Temmuz kumpasındaki gerçekler ortaya çıktıktan sonra, başkan Aziz Yıldırım, hukuka aykırı operasyonda rolü olan kişilerin tespiti ve cezalandırılması talebiyle 12 Aralık 2014 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusu üzerine, Fethullah Gülen, Hidayet Karaca, Ekrem Dumanlı, İlhan İşbilen, Alaatin Kaya, Suat Yıldırım isimli FETÖ örgütü yöneticileri ile dönemin İstanbul Organize Şube Müdürlüğü yetkilileri (Nazmi Ardıç, Ahmet Davulcu, Ahmet Kalender), İstanbul İstihbarat Şube Müdürü (Ali Fuat Yılmazer) ve il emniyet müdür yardımcıları (Mutlu Ekizoğlu, Mehmet Likoğlu) ve FETÖ’nün basın yayın organlarındaki üyeleri olduğu iddiasıyla Mehmet Baransu, Ekrem Açıkel ile örgütün diğer üyeleri Halil İbrahim Koca, Ali Çelik, Orhan Erdemli, Cemalettin Mutlu isimli kişiler başta olmak üzere 108 şüpheli hakkında iddianame düzenlendi. Ancak bu dava içerisinde FETÖ’nün basın ayağı olarak sadece Mehmet Baransu ve Ekrem Açıkel yer aldı. Rıdvan Dilmen’in ismini verdiği kişiler bu davada yer almadı.- Fenerbahçe Kulübü bu duruma sessiz kalmadı değil mi?Hayır tabii ki... Bu durumu gören Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü “bir dakika” dediler. Evet, iddianamede adı geçen 108 kişi 3 Temmuz kumpasını yaptılar ama onlara kamuoyu nezdinde destek olan gazeteci ve yöneticiler bu iddianamede yer almamış diyerek 17 Mayıs 2016, 22 Eylül 2016 ve 13 Haziran 2017 tarihlerinde 37 spor yazarı, spor yorumcusu, kulüp başkan ve yöneticisi ile Türkiye Futbol Federasyonu yöneticisi hakkında suç duyurusunda bulunarak soruşturma açılmasını talep etmiştir. Ayrıca soruşturma ve kovuşturma aşamasında görev yapan FETÖ üyesi hâkim ve savcılar hakkında inceleme yapılması için Hâkim ve Savcılar Kurulu’na müracaat etmişlerdir. Rıdvan Dilmen’in bahsettiği isimlerin neredeyse tamamı bu suç duyurularında yer almaktadır.- Kimler o isimler?Turgay Demir, Talip Doğan Karlıbel, Rasim Ozan Kütahyalı, Ahmet Çakar, Serhat Ulueren, Erman Toroğlu, İbrahim Seten, Mehmet Arslan, Talat Atilla, İlhan Helvacı, Lütfi Arıboğan, Ebru Köksal , Mehmet Ali Aydınlar gibi birçok isim var.- Suç duyurusunda bu isimler hakkındaki iddialar yer alıyor. Peki, bu iddialardan en ilginç olanı sizce hangisiydi?Bence en ilginç suçlamalar Ahmet Çakar için yapılmıştı. Ahmet Çakar’ın yaptığı bazı konuşmaları suç duyurusuna konmuştu. Mesela, “Cemaat Fenerbahçe’den daha büyük bir örgüttür. Bu tutuklanmaları cemaatin üzerine yıkmak vicdansızlığın en büyüğüdür. Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü Hizmet Gönüllüleri olarak Fethullah Gülen hareketidir. Mehmet Ekinci suçsuz derse yer yerinden oynar, Ergenekon, Balyoz tartışılır. Aziz Yıldırım eğer Fethullah Gülen hareket grubunu kastediyorsa bu çok ciddi bir bölücülüktür. Keşke hepsi masum olsaydı da delinin biri şike romanı yazmış olsaydı, çırılçıplak gay taklidi yapaydım” gibi ifadeleri yer alıyor.- Bu suç duyurularında gazeteci Mustafa Çevik’in tanık olarak dinlenilmesi istenmişti. Çevik dinlendi mi?19 Nisan 2016 tarihinde gazeteci Mustafa Çevik, “Fethullah Gülen spor camiasından gazeteci, teknik direktör, futbolcu 100 kişiye isimlerinin baş harfi yazan gümüş kolyeler yolladı... Net” içerikli bir tweet attı. Suç duyurusu dilekçesinde bu ismin dinlenmesi talep edilmişti. Ben Mustafa Bey ile görüştüm. Başına gelmeyen kalmamış. İşinden atılmış, hakkında bir sürü tazminat davaları açılıp işsiz haliyle tazminat ödemek zorunda bırakılmış ve çok ilginçtir bugüne kadar hiçbir savcı terörist başının kolye gönderdiği spor camiasındaki kıymetli evlatları kimlerdir diye sormamış. Mustafa Çevik, FETÖ ile mücadele edip yalnız bırakılanlar için acı bir örnek.TEKNİK DİREKTÖR ALAŞAĞI EDİLDİFETÖ üyesi çok sayıda futbolcu, yargılandıkları davalarda himmet adı altında örgüte para yardımı yaptıklarını itiraf etti.Birçok kişi FETÖ’nün spor dünyasında ne kadar çok etkili olduğunu bilmez. Ersun Yanal’ı hatırlayın, 13 Nisan 2004 yılında mili takım teknik direktörü oldu. Birçok milli takım teknik direktöründen daha başarılıyken Fethullah Gülen’in manevi evladı futbolcu Hakan Şükür’ü “Sistemime uymuyor” gerekçesiyle aday kadroya almayınca bir yıl içerisinde görevine son verildi. Şu derinliğe bakar mısınız? Milli Takım Teknik Direktörü tek hamlede alaşağı ediliyor. Diğer yandan futbol camiasının içerisinde yer alan birçok futbolcu ve yöneticinin FETÖ’ye himmet adı altında milyonlarca lira haraç verdiğini, vermeyenlerin hayatlarının karartıldığını da pek çok kimse bilmez. Bunun en somut kanıtlarından biriside Ajax’ta yetişip Galatasaray’a gelen ve Milli Takıma kadar yükselen futbolcu Mustafa Yücedağ’dır. FETÖ’cüler Kurban Bayramı’nda Yücedağ’dan 10 adet kurban parası istiyorlar. Yücedağ, “ben cemaate para vermem” deyince FETÖ’cü futbolcular tarafından takımdan dışlanır ve başka gittiği hiçbir takımda da barındırılmaz. UEFA prolisansı olmasına karşın hiçbir takımda teknik direktörlük yapmasına müsaade edilmez. Mustafa Yücedağ, 54 yaşında sefalet içerisinde öldü.- Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?Hâlâ futbol, basketbol, voleybol, güreş aklınıza gelebilecek tüm spor dalları içerisinde hayal bile edemeyeceğiniz kadar çok FETÖ üyesi sporcu, hakem, antrenör, yönetici, basın mensubu var. Hal böyleyken Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü’nün verdiği dilekçelere aradan yaklaşık beş yıl geçmesine karşın bugüne kadar ne yazık ki hiçbir işlem yapılmamıştır. Eğer FETÖ ile mücadeleyi sadece TSK ile sınırlarsanız çok büyük bir hata yapmış olursunuz. İstanbul Cumhuriyet Başsavcığı’nı bu açıklamalarımıza kulak vermeye çağırıyorum. Başlatın “Türk Temiz Eller Operasyonu”nu kurtarın Türk sporunu.DİLMEN: GAZETECİLERİN HESAPLARI İNCELENMELİRıdvan Dilmen, spor camiasından bazı insanların Fethullah Gülen ile ilgili attıkları tweet’lerini de gündeme getirip, kendisine yönelik sözler sarf eden Vatan Gazetesi eski Spor Müdürü İbrahim Seten’e yönelik açıklamalarda bulunmuştu. Dilmen, Seten’in Fethullah Gülen için tweet’ler attığını anımsatarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Türkiye’nin en büyük gücünü çağır gelsin o zaman. Hadi çağır. Gelmiyorsa. Topla tayfanı defol git bu ülkeden. Rasim’ini de al, İsmail Er’ini de al git. 2010-11’de tam FETÖ operasyonu yaptılar. ‘Burnundan kıl aldırmayan Başbakan’ ne demek, sen kimsin? Ve terör örgütü lideri için neler söylüyorsun. 251 şehidin kanına siz de bulaştınız. Ahlaksızlar. Şimdi bu attığınız tweet’leri yazamazsınız. Çünkü Taraf Gazetesi gibisiniz. Örgütlenmişsiniz. Pirana gibisiniz. Türkiye’de savcılıkların futbol camiasında ‘Temiz Eller’ operasyonu yapması lazım. Temsilciler, federasyon temsilcileri ve ben dahil gazetecilerin hesapları incelenmeli. Sporla ilişkili herkesin bağlantıları araştırılmalı.” Seyhan Avşar

Faiz giderleri, ekim ayında yüzde 72.3, yılın ilk 10 ayında da yüzde 35.4 arttı

Faiz giderleri, ekim ayında yüzde 72.3, yılın ilk 10 ayında da yüzde 35.4 arttı Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın dün açıkladığı ekim ayı merkezi yönetim bütçesi sonuçları, özellikle ertelenen vergilerin ödenmesiyle gelirlerde artış olduğunu gösterse de faiz gideri ve açık açısından dikkat çekti. Ekimde geçen yılın aynı ayına kıyasla bütçe gideri yüzde 21.6 artarak 97.7 milyar lira, gelir yüzde 41.9 artarak 92.8 milyar liraya çıkarken açık yüzde 67.2 azalışla 4.9 milyar liraya indi. Faiz dışı denge de uzun bir aradan sonra fazla vererek 6.9 milyar lira oldu. Yine ekimde vergi geliri yüzde 40.4 artarak 76.6 milyar lira, faiz gideri yüzde 72.3 artışla 11.8 milyar lira, faiz dışı gider de yüzde 16.9 artışla 85.9 milyar TL oldu.İLK HEDEF AŞILDIİlk 10 ayda ise gider yüzde 18 artarak 967.7 milyar lira, gelir yüzde 14.3 artarak 822.2 milyar lira ve açık yüzde 44.5 artarak 145.5 milyar lira oldu. Faiz dışı açık ise 25.9 milyar lira. Yine 10 ayda, vergi geliri yüzde 21.4 artışla 655.3 milyar lira, faiz gideri yüzde 35.4 artışla 119.6 milyar lira, faiz dışı gider yüzde 15.9 artışla 848.1 milyar liraya çıktı. İşte diğer detaylar: - Geçen yılki “Yeni Ekonomi Programı”nda (YEP) bu yıl için öngörülen açık hedefi 138.9 milyar TL’ydi. Bu yıl açıklanan yeni YEP’te ise hedef revize edilerek 239.1 milyar TL’ye yükseltildi. İlk 10 aylık açık ise Merkez Bankası’ndan aktarılan 40.5 milyar TL’ye karşın revize öncesi hedefi aştı. - Örtülü ödenek harcamaları ekimde 20 milyon TL, ilk 10 ayda ise 1.5 milyar TL’ye çıktı. - Cari transferler 10 aylık dönemde 439.2 milyar TL’ye ulaştı. Görev zararları da 86.9 milyar TL oldu. - Büyük kısmı kamu bankaları olmak üzere mali kurumların 10 aylık görev zararı 6.1 milyar TL’ye ulaştı. - Hanehalkına yapılan transferler 10 ayda 51 milyar liraya çıktı. “Diğer sosyal amaçlı transferler” 18.9 milyar liraya olurken içeriği bilinmeyen “diğer”den hanehalkına transfer toplamı 6.7 milyar TL.‘DİĞER’ ÜLKELER- Dış ülkelere yapılan yardımlardaki artış da dikkat çekti. KKTC’ye 10 ayda 550.5 milyon lira yardım yapılırken “diğer” ülkelere yapılan yardımlar ekimde 158.9 milyon TL, 10 ayda 433.1 milyon TL oldu. Mustafa Çakır

Zeytin hasatısalgın sebebiyle sekteye uğradı

Zeytin hasatı salgın sebebiyle sekteye uğradı Kilis’te zeytin hasadı başladı, ancak kentte artan koronavirüs vakaları nedeniyle zeytin üreticileri işçi bulmakta zorlanıyor. Kentte günlük koronavirüs vaka sayısının 150-200 aralığında bulunduğu, toplam hasta sayısının da 6 bin kişiyi aştığı belirtiliyor. Covid-19’lu hasta ve temaslıların yüksek olması nedeniyle zeytin toplayacak insan sorunu yaşanıyor. Zeytin üreticileri, bahçelerde çalışacak insanların büyük bir bölümünün koronavirüs ve temaslı olması nedeniyle ya hastanede ya da evlerinde karantinada olduğunu belirtti. Kalan işçiler de daha yüksek yevmiye istiyor.MALİYET ARTIŞI SÜRÜYORÖte yandan TÜİK’in dün açıkladığı “Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi, Ekim 2020” verileri, çiftçinin enflasyonunun yükselmeyi sürdürdüğünü ortaya koydu. Buna göre 2020 Ekim’de bir önceki aya göre yüzde 1.89, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 18.70 yükseldi. Tarlada üretim maliyeti en fazla artan ürün, yüzde 14.7 ile domates oldu. Bunu yüzde 11.4 ile dolmalık biber, yüzde 10.1 ile kuru soğan takip etti. cumhuriyet.com.tr

Deprem sigortasınıafetten afete, sınırlıda olsa hatırlıyoruz

Deprem sigortasını afetten afete, sınırlı da olsa hatırlıyoruz İzmir’de, 30 Ekim’de Seferihisar merkezli gerçekleşen 6.9 büyüklüğündeki depremin sonuçlarıyla ilgili çalışmalar sürerken, zorunlu deprem sigortasına ilginin de arttığı görülüyor. Ancak bu artış çok sınırlı düzeyde. Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK) verilerine göre, 30 Ekim’de ülke genelinde yüzde 55.5 olan sigortalılık (zorunlu deprem sigortası) oranı 16 Kasım itibarıyla yüzde 56.2’ye çıkarken, Ege Bölgesi’nde yüzde 54’ten yüzde 56’ya yükseldi. Ege’nin kapsadığı illerde ise durum şöyle değişti:‘AYDA 15 LİRA YETER’Muğla’da yüzde 74.1’den yüzde 74.5, Aydın’da yüzde 58.8’den yüzde 61.9, İzmir’de yüzde 56.7’den yüzde 60, Manisa’da yüzde 49.5’ten yüzde 49.9, Denizli’de yüzde 49.1’den yüzde 49.5, Uşak’ta yüzde 43.2’den yüzde 43.3, Kütahya’da yüzde 36.6’dan yüzde 38.8 ve Afyon’da yüzde 35.8’den yüzde 36.1’e yükseldi. Oysa, aralarında Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) Başkanı Türker Gürsoy, Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkanı Atilla Benli’nin bulunduğu sektör temsicilerinin, depremin yarattığı hasarı görmek için İzmir’de yaptığı inceleme sonrası yapılan açıklamalar, en azından depremin maddi kayıplarının telafisinde önemli uyarılar içeriyor. “Depremin acılarını hızla sarıyoruz” denilen açıklamada, il ve bölge bazında değişkenlik gösterse de ayda ortalama 15 TL gibi bir tasarrufla zorunlu deprem sigortası yaptırarak konutların güvenceye alınabildiğine dikkat çekildi. Bölgede depremin yarattığı sigortalı hasarın belirlenmesi için de çalışmalar sürüyor. DASK’a göre depremden etkilenen 14 ilden alınan hasar ihbarı sayısı, 12 Kasım itibarıyla 17 bin 500’e ulaştı.60 BİNE ULAŞABİLİRBu konuda açıklama yapan Türkiye Sigorta Eksperleri Derneği Başkanı ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi Başkanı Ahmet Nedim Erdem, “zarar gören sigortalıların yaralarını bir nebze olsun sarmak” için çalışmalarının hızla sürdüğünü belirtti. Erdem, “İzmir’de yaklaşık 60 bin hasar dosyasının açılacağını ve ekspertiz süreçlerinin 1 ayda tamamlanacağını öngörüyoruz” dedi.‘İŞYERİ’ RİSKLERİNİ ORTADAN KALDIRIYORGenerali Sigorta, işyeri sigortasının yangın, yıldırım, infilak, hırsızlık, deprem, su baskını, cam kırılması gibi birçok riske karşı işyerlerini ve içerisindeki ekipmanları koruduğuna dikkati çekti. Buna göre, işyeri sigortaları işletmelerin tüm teminat ihtiyaçları tek bir poliçeyle karşılayabilir. Modüler işyeri sigorta türleri ise işletmelere kendi teminat paketlerini oluşturmasına olanak tanıyor. Bu sigorta işletmelerin endişelerini ortadan kaldırırken, risklerden korunma avantajı sunuyor.NN İLE VODAFONE İŞBİRLİĞİ YAPTIVodafone Türkiye müşterilerinin, “Vodafone Yanımda” mobil uygulamasından anında NN Hayat ve Emeklilik’in “Sağlığın Yerinde Tamamlayıcı Sağlık Sigortası” ürününe sahip olabileceği açıklandı. İşbirliği kapsamında ayrıca mini check-up uygulaması da ücretsiz olarak sunulacak. NN Hayat ve Emeklilik Genel Müdür Vekili Didem Özsoy Dirican şu noktaya dikkat çekti: “Yaşadığımız pandemi döneminde, bireylerin evden çıkmadan oldukları her yerden sağlıklarına yatırım yapmalarını sağlamak bizim için çok önemli.”‘KAPIDAN OTO SERVİS’ UYGULAMASI DEVREDEAnadolu Sigorta’nın, “Ayağınıza Geliyoruz” sloganıyla hayatı kolaylaştıran yenilikçi bir uygulama daha sunduğu açıklandı. Buna göre “Kapıdan Oto Servis” uygulamasında, Alfred işbirliğiyle hasarlı durumdaki araçlar, İstanbul’da istenilen adresten teslim alınarak vale hizmetiyle anlaşmalı yetkili ve özel servislerine götürülüyor. Onarılan araçlar ise sahiplerine diledikleri adreste teslim ediliyor. Bu hizmeti, “birleşik kasko” veya “hesaplı kasko” sigortası olanlar kullanabilecek. Genel müdür yardımcısı Ali Kaplan, “Vale hizmetleri ile hasar deneyiminin kolaylaşacağını ve müşteri memnuniyetinin artacağını düşünüyoruz. Servis şartlarına bağlı olarak bazı ek hizmetler de ücretsz verilecek” dedi.‘MAPFRE TÜRKİYE’YE ÖZEL İLGİ GÖSTERİYOR’Mapfre Sigorta Genel Müdürü Stefan Jensen, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in, şirketinin ulusal sigortacı finansal güçlülük notunu AA+(Tur) olarak açıkladığını duyurdu. Jensen, bu kapsamda şu yorumu yaptı: “İçinde bulunduğumuz gündeme rağmen kredi derecelendirme notumuzun AA+(Tur) olarak teyit edilmesi bizim için çok kıymetli. Bu notu, oldukça rekabetçi olan Türk sigorta sektörü içerisindeki güçlü konumlanmasının bir yansıması olarak okuyoruz. Mapfre Grup’un uluslararası arenadaki başarısı ve Türkiye’ye gösterdiği özel ilgi şirketimizin sürdürülebilir bir şekilde büyümesini desteklemektedir.” Fitch’in raporuna göre, şirket en büyük 10 şirketten biri olmayı sürdürecek. Serhat Aligil

Malatya Film Festivali neden iptal edildi?

Malatya Film Festivali neden iptal edildi? Bu yıl 10’uncusunu kutlamaya hazırlanan Malatya Uluslararası Film Festivali’nin iptalinin iki ayrı açıklamayla bildirilmesi akılları karıştırırken tartışmaları da beraberinde getirdi. Malatya Belediyesi’nin sabaha karşı yaptığı ve festivalin organizasyonunu yürüten TÜRSAK Vakfı’nı suçlayan ilk açıklamasında, bir süredir bazı çevrelerce sürdürülen “ödüllerde kadın erkek ayırımı kaldırılarak cinsiyetsizlik mi yaratılıyor, nesil tehlikeye mi düşüyor!” kampanyasından etkilenildiği ve bu spekülasyonların önünün alınmak istendiği belli oluyor. Hatta Malatya’da bu kararın Vali ve Belediye Başkanı tarafından gece hızlıca alındığı da konuşuluyor. Ancak aradan yaklaşık 24 saat geçtikten sonra, (belli ki neslin korunması konusunda sakinleşilmiş), Malatya Belediyesi’nin yayımladığı ikinci açıklamada “Pandemi koşullarında festivalin istendiği biçimde yapılamayacağı ve önümüzdeki yıllar daha iyi yapılması hedeflendiği için iptal edildiği” öne çıkarılırken ilk açıklamadaki suçlayıcı ifadelerin kaldırılmış olduğu da dikkati çekiyor. Festivalin organizasyonundan sorumlu Malatya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Murat Nalçacı, “Film Festivali bizim için çok değerli. Onuncu yaşında, tek amacımız, onu korumak. TÜRSAK VAKFI ile çalışmalara başladığımızdan beri ilerisi için çok güzel hayallerimiz oldu. Ancak bu yıl pandemi nedeniyle Platform’u yapamıyoruz, yarışmayı uluslararası yaptığımız zaman davet ettiğimiz sanatçılar gelemeyecek. Ulusal yarışmada bile ödül alacak sanatçılar gelemezse anlamı olmayacak. Gösterimler online ve canlı olmak üzere yarı yarıya yapılacaktı ama onda da bir sağlık sorunu yaşama ihtimali var. Bu sorunlar birikti, göl oldu. Güdük bir şey yapmaktansa ortak karar alarak iptal etmeyi uygun bulduk” açıklaması yapıyor. Peki, ya Malatya Belediyesi’nin gece vakti yaptığı “cinsiyetsizlik tanımlamasının bütün dünyayı ve geleceğimizi tehdit eden, değerlerimiz ile bağdaşmayan bir yaklaşım” ifadesi; Milli Gazete’nin “Siz orada Ne Filmler Çeviriyorsunuz” manşeti, “tepkilere dayanamayınca festivali iptal ettiler” haberini nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna ise Nalçacı şu açıklamayı yapıyor: “Bu konuşulanlar komik şeyler. Maksadı aşan ifadeler. Yıllardır görüyoruz, iyi bir şey yaptığınız zaman alkışlayan da oluyor, karşı çıkıp eleştiren de. Üç beş kişinin gereksiz ithamları. İlk açıklama çok acele hazırlanmıştı. Üzerinde çalışıldı ve 24 saat sonra Malatya Belediyesi’nin yayımladığı ikinci açıklamada iptal kararının önümüzdeki yıllarda daha sağlıklı yapılmasını sağlamak amacıyla alındığı vurgulandı.” “Sadece belli bir çevreden gelmiş olsa bile bu eleştirilerin iptal kararında hiç mi etkisi yok” sorusuna ise Nalçacı “Bu da bardağı taşıran damla oldu diyelim. Bu tepkilerin olsa olsa yüzde 3-5 oranında etkisi olmuştur” diye netlik getiriyor.MESELE TİCARİ Mİ?Süper Haber’den gazeteci Cengiz Er’in (Erdoğan’ın teyzesinin oğlu), Twitter’da paylaştığı şu ifade ise önemli: “Ak Partili belediyelerin yaptığı sinema festivallerinde neden hep Elif Dağdeviren var?” Kastedilen TÜRSAK Vakfı ve Başkanı Elif Dağdeviren. Yıllardır festival organizasyonu yapan, bunların içinde AKP’li belediyeler de olan Dağdeviren, bu nedenle “Bizim mahallenin işleri neden bize değil de başka mahalleden olanlara veriliyor?” kıskançlığı yaratıyor olmasın?CİNSİYETSİZ ÖDÜLİslamcı çevrelerde koparılan yaygara ise ödülün “cinsiyetsiz olması” etrafında yoğunlaşıyor. Ne demek “cinsiyetsiz ödül”? Bu yıl dünyada gelişen, Avrupa’daki festivallerde gündeme gelip uygulanan “pozitif de olsa kadın erkek ayırımı yapmak, erkek cinsiyetçiliğini savunanların işine geliyor. O zaman bu ayırımı kaldıralım, cinsiyetsiz ödül verelim” mantığı. Ancak bizim İslamcı çevreler burada derhal bir eşcinsellik kokusu alıyor ve oradan yürüyor! En iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu yerine “En İyi Oyuncu” ödülü verilmesinden nasıl eşcinsellik sonucunu çıkarıp oradan neslin geleceğinin tehlikeye düştüğünü anlıyorlar onu da anlamak zor ama bu çevreleri iyi okuyanlar şu açıklamayı getiriyor: “Tam da buradan tartışmayı İstanbul Sözleşmesi’ne getirmeye çalışıyorlar. Maksat, ekonomi tartışılmasın da İstanbul Sözleşmesi ve eşcinsellik tehlikesi tartışılsın!”BELEDİYENİN AÇIKLAMASIMalatya Belediyesi’nin ikinci açıklamasında eşcinsellik ve sorgulama tehdidi yok: “Bazı yayın organlarında ve sosyal medyada yer alan haberler ve bundan kaynaklı olumsuz tartışmaların önüne geçmek, yeni spekülasyonlara yol açmamak, festivalin önümüzdeki yıllarda daha sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini sağlamak amacıyla pandemi sürecinin gereksinimleri de dikkate alınarak Malatya Uluslararası Film Festivali, organizasyon paydaşlarının ortak kararıyla iptal edilmiştir.” TÜRSAK Vakfı, Belediye’nin sözleşmeli çalışanı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ise sadece “katkı sağlayan”. Yani organizasyonun ortak paydaşları değiller. TÜRSAK Vakfı’ın iptal kararı yayımlanmadan önce sadece haberi olmuş, açıklamalarını daha sonra yapacaklar. Kültür ve sanat dünyasına her türlü sansür içerikli müdahalelere karşıyım, ayrıca Malatya Film Festivali’nin ilk yılını da izleyip mutlu ayrılmış bir gazeteci olarak, gönlüm elbette festivalin çatlak seslere pabuç bırakmadan, ancak pandemi koşullarında yarım yamalak bir festival olmasındansa sağlığımıza kavuştuğumuz koşullarda sesini daha gür duyurmasından yana. Bence pozitif ayırımcılık, bizim gibi ülkelerde henüz gerekli, bu “cinsiyetsiz ödül” fikri de hele Malatya için biraz erken olmuş ve baltalamak isteyenlere fırsat vermiş. Yazgülü Aldoğan




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter