Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Monday, 01.06.2025, 11:13 AM (GMT)

News - Haberler

ABD Dışişleri BakanıMike Pompeo Fener Rum Patrikhanesi'nden ayrıldı

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Fener Rum Patrikhanesi'nden ayrıldı ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve heyeti saat 10.40 sıralarında Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne geldi. Pompeo’yu patrikhanenin girişinde Fener Rum Patriği Bartholomeos karşıladı. Ardından Pompeo ve Bartholomeos baş başa ve heyetler arası görüşmeler gerçekleştirdi. Pompeo ve heyeti 1 buçuk saati aşkın sürenin ardından patrikhaneden ayrıldı. Bartholomeos Pompeo'yu patrikhanenin kapısına kadar uğurladı. DHA

TFF köşeye sıkıştı

TFF köşeye sıkıştı Küresel tehdit koronavirüsün bir çok sektörü olduğu gibi futbolu da olumsuz etkilemesinin sancıları sürüyor. Futbol Federasyonu bu konuda zor durumda ve enine-boyuna masaya yatırdığı bu sorunu çözmek için yoğun çaba harcıyor ve çıkış yolu arıyor.Türkiye liglerinde şu ana kadar toplam 41 maç ertelendi. Süper Lig'de 2 maç, TFF 1'inci ligde 4, misli.com 2'inci ligde 18 ve misli.com 3'üncü lig 17 maç zamanında oynanamadı. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu'ndan sık sık bilgi alan ve salgının son günlerde vaka sayısını artırmasının endişesini yaşayan TFF Yönetimi, Kulüpler Birliği'nin de görüşlerini alarak en doğru kararı vermek istiyor.Koronavirüs salgını nedeniyle sahaya çıkaracak 14 futbolcu bulamayan Süper Lig takımlarının ikinci yarı itibariyle hükmen yenik sayılması gündemde ama bu konuya bazı detaylar eklenecek.-Salgın tehlikesi artıp ülkede cumartesi-pazar sokağa çıkma kısıtlaması yine gelirse maçlar ve görevliler nasıl organize edilecek ?-Ki ligin ilerleyen döneminde hafta içi maçları da oynanacak...-Koronavirüs testleri tek bir merkezden yapılabilecek mi ?TAKIM KADROSU 35'E ÇIKACAK !..Tüm bu sorular cevap ararken , TFF Sağlık Kurulu ve TFF Yönetimi'nin nasıl bir karar alacağı merakla bekleniyor. Edinilen bilgilere göre ligin ikinci yarısı itibariyle talimatlarda değişikliklere hazırlanılıyor.Futbolunu ekonomisinin daha da düşmemesi için ligleri tamamlatmak isteyen ve 16 Mayıs'ta bitirmek isteyen TFF, Süper Lig'in ikinci yarısında takımların kadrosundaki futbolcu sayısının 35'e çıkarılması, alt yapıdan takviye ve son dakika gelişmeleri için 2000 ile sonrasında doğan futbolcuların listeye eklenmesini gündemine aldı. Takımların sahaya çıkaracak 14 futbolcu bulmakta zorlanmamaları için kadroyu geniş tutturmak isteyen TFF, alt yapıdan oyuncuların da dahil edilmesinin önünü açmış olacak.TRANSFER DÖNEMİ HAREKETLİ GEÇEBİLİRAlt yapısı yeterli olmayan kulüpler ikinci transfer ve tescil döneminde transfer atağına geçebilir. Süper Lig içinde bu transfer trafiği fazla yaşanmaz ama kulüpler zor ekonomik koşullara rağmen yurt dışından ve özellikle gurbetçi futbolculardan kiralık formülü ile kadrosuna takviye yapabilir.Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir, Hürriyet'e yaptığı açıklamada; "28 Ocak'ta ligin ikinci yarısı başlayacak ve 16 Mayıs'ta bitecek. Ziraat Türkiye Kupası ve Avrupa Kupası karşılaşmaları hariç tam 8 haftalık süreçte hafta içi de maçlar oynanacak. Artık zaman konusunda kımıldayacak halimiz yok. Kulüplere, 'Altyapıdan da oyuncu alabilirsiniz' dedik. Ama eğer 14 futbolcu ile sahaya çıkamıyorsanız, hükmen yenilgi dışında yapacak bir şeyimiz kalmıyor" açıklamasını yaptı. Başkanların ve teknik adamların hükmen yenilgi konusundaki görüşleri ise şöyle:Ahmet Nur Çebi (Beşiktaş Başkanı): Kesinlikle karşıyım. Takımların emekleri böyle bir uygulamayla heba edilmemeli. Göksel Gümüşdağ (Başakşehir Başkanı): Testler tek merkezden yapılırsa hükmen yenilgi konusunu konuşabiliriz.Hasan Kartal (Çaykur Rizespor Başkanı): Sahaya çıkmadan maç kaybedilmez. Rizespor yönetimi olarak biz kesinlikle karşıyız.Nihat Tazearslan (Hatayspor Başkanı): Gerekirse altyapıdan genç futbolcular oynatılsın ama maçlar ertelenmesin.Abdurrahim Albayrak (Galatasaray 2. Başkanı): TFF'ye destek vermeliyiz. koronavirüs testleri tek bir merkezden yapılmalı.Samet Aybaba (Kayserispor Teknik Direktörü): Futbol Federasyonumuzun aldığı her karara saygılıyız. Desteklememiz gerek.Mehmet Özdilek (BB Erzurumspor Teknik Direktörü): koronavirüs nedeniyle bir takımın hükmen yenik ilan edilmesi ne kadar doğru, tartışmalıyız. cumhuriyet.com.tr

Aşıiyimserliği altınınasıl etkiledi?

Aşı iyimserliği altını nasıl etkiledi? /Archive/2020/11/17/124207911-altin-2.jpgGeleneksel olarak güvenli varlık olarak görülen değerli metal, ons fiyatını 1,700 dolara kadar sürükleyebilecek aşağı yönlü hızlı bir düzeltmeye karşı giderek daha kırılgan görünüyor.Koronavirüs aşıları ile ilgili gelişmeler, bakır fiyatlarını desteklerken, altının cazibesini azaltıyor.ABD ve Avrupa'da artan vaka sayılarıyla birlikte uzun ve zor bir kış olacak gibi görünmesine karşın aşı iyimserliği güvenli varlıklarda satış getirdi.Altına dayalı Borsa yatırım fonları (ETF) 2020 yılındaki yükselişte etkili olmuştu. Şimdiyse boğaların paydos etmesiyle birlikte ETF'lerdeki altın miktarı daralmaya başladı.En büyük altın fonu SPDR Gold Shares'dan geçen hafta 26 tonluk altın çıkışı yapıldı. Bu, hacim olarak 2016 yılından bu yana görülen en yüksek rakam.Ayrıca, yükselişte olan ABD 10 yıl vadeli Hazine tahvillerinin faizi Kasım ayı sona ermeden yüzde 1'i aşabilir. Faizlerde yükseliş, reel faizler negatif bölgede kalmaya devam etse de yatırımcılar açısından altının cazibesini azaltan önemli bir trend.Altında düşüş eğer gerçekleşirse dolardaki zayıf seyirden dolayı yavaşlayabilir. Ancak bu bile, daha fazla yatırımcı ve bankanın satışa geçmesiyle aşağı yönlü unsurları dengelemekte büyük bir ihtimalle yetersiz kalacak.Kaynak:bloomberght cumhuriyet.com.tr

Turgenyev’in yaşamından izler

Turgenyev’in yaşamından izler /Archive/2020/11/17/124122162-ic1.jpgTURGENYEV’DEN ‘İLKBAHAR SELLERİ’Salgın sebebiyle evde kalmak, birçok düşünsel kapıyı aralamak için iyi bir fırsat. Efsunlu yapısıyla edebiyatın yeni dünyalar yaratmak ya da “hazır” dünyalarda yolculuğa çıkmak için “müsait” olduğumuz şu günlerde, kollayıcı ve kurtarıcı rolüyle elimizden sımsıkı tuttuğu ise şüphesiz.Bu ev içi edebiyat yolculuğunda birçok kitap elden geçirilebilir tabii, ancak yoğunluğu ve evrenselliğiyle, klasiklerin ayrı bir albenisi olduğunu söylemek mümkün.Sürükleyici bir “klasik yolculuğu” planlandığında ise akla ilk gelenler arasında Rus klasikleri vardır hep. İşte Turgenyev tam bu noktada, tüm akıcılığıyla karşımıza çıkıyor.İlkbahar Selleri, okurun sosyal izolasyon günlerinde, keyifli bir yolculuğa çıkabileceği “kayık” misali bir novella olarak okurla buluşuyor. Turgenyev’in akıcı, keyifli anlatımı ise adeta okur yerine nazlı nazlı kürek çekiyor./Archive/2020/11/17/124714095-ic2.jpgTurgenyev’in yaşamından izler taşıyan İlkbahar Selleri; elli iki yaşında, yaşlılığının ve gençliğinin pişmanlıklarıyla boğuşan Sanin’in, hatıralarında çıktığı yolculuğa odaklanıyor.Bu noktada narin kayık, hayret uyandıran ve tıkır tıkır işleyen bir zaman makinesi olarak Turgenyev’in önderliğinde, okurun ayaklarını yerden kesiyor.30 yıl öncesindeyiz. Yakışıklı ve bir o kadar da “toy” karakterimiz Sanin, yıllarca ayağına pranga olacak memur hayatına atılmadan önce ufak mirasıyla küçük bir Avrupa turuna çıkıyor.Frankfurt’tan ayrılacağı son gün Roselli ailesinin küçük ferdinin hayatını kurtararak, ailenin büyük mutluluğuna neden oluyor.Bu sırada, kaleme alınan birçok Rus erkeği gibi, evin dünyalar güzeli kızı Gemma’ya ilk görüşte âşık olmadan da edemiyor!Bir Rus olarak Sanin’in, Frankfurt’ta yaşayan İtalyan Roselli ailesine konuk olmasıyla “kültür şöleni” başlıyor.Diller -düzgün ya da savruk- birbirine karışırken, damak tatları eleştiriliyor; delice akan cesur Rus kanı yine hayranlık dolu acele kararlar verdirirken, karakterler tüm neşe ve zaaflarıyla insancıl bir şekilde, usul usul işleniyor./Archive/2020/11/17/124728688-ic3-.jpgİKİ GÜÇLÜ KADINRitmini hiçbir şekilde kaybetmeyen Turgenyev, her iki uca yerleştirdiği iki güçlü kadınla, Sanin’in en büyük pişmanlığına sebep olan aşk hikâyesini de şölen haline gelmiş anlatısına başarıyla yediriyor.Bir uçta Gemma: İlk görüşte âşık olunan, güzeller güzeli, okuduğu eserlerde bile aşkı hafife alan, heyecanlı ve cumhuriyetçi bir İtalyan. Öte yanda Marya Nikolayevna: İlk görüşte “çarpan”, zeki, cesur ve özgürlüğüne düşkün; özgürlüğü için “köleleştirmesi” gerektiğinin farkında olan bir Rus kadını.Okur için iki uca ve ortadaki biçare Sanin’e bakarak hikâyeyi tahmin etmek hiç de zor değil tabii, ancak Turgenyev’in derdi tahmin edilemeyecek bir hikâye yazmak değil.Onun derdi, karakterlerinin dramatik çatışmaları ve etkileyici diyaloglarında kendini en güzel şekilde belli ediyor.Okurun bu yolculuğun sonunda aklında kalan hikâyenin nasıl bittiği değil; karakterlerin nasıl yapılandığı ve hikâyenin hangi vurucu cümlelerle “kırıldığı” oluyor.Şüphesiz ki bu, bir edebiyatçının isteyebileceği en büyük yeti ve bir okurun ulaşabileceği belki de en yüksek haz noktası.İlkbahar Selleri, meraklısı için alt katmanda irdelenmeye ve araştırmaya son derece müsait bir siyasi zemin sunarken, üst katmanda ise hâlâ aynı hayret ve merakı uyandıran kültürlerin harmanlandığı küçük çaplı bir Avrupa turu haline geliveriyor. Geçmişe ve geleceğe aynı anda uzanan bu yolculuk okura adeta, tam da bugüne uyacak şekilde, “kıpırdamadan” da yolculuk edilebileceğini hatırlatıyor…İlkbahar Selleri / İvan Sergeyeviç Turgenyev / Çeviren: Beyza Altay / İletişim Yayınları / 210 s. Büşra Uyar

Bir ulusun doğuşununöyküsü

Bir ulusun doğuşunun öyküsü /Archive/2020/11/17/123630274-ic1.jpgSizi bilmem ama herhangi bir şeyin kısa tarihi adını taşıyan bir kitap gördüğümde ilgilenmem çoğu zaman. Oysa bu da bilgiyi iletmenin bir başka yolu elbette. “Çoğu zaman” ilgilenmesem de çok uzak olduğum bir konuda yazılmış “kısa tarihleri” okurum elbette. Stephen Hawkings’in “Zamanın Kısa Tarihi” benzeri kitapları özellikle.Tabii kimseye tarih böyle yazılır dediğim yok, uzmanları bilir nasıl yazılacağını, ben sadece kısa yazılmış “herhangi bir şeyin tarihi”nin malzemesinin eksik olduğuna inanırım.Simon Jenkins’in “İngiltere’nin Kısa Tarihi” adlı kitabını aldım yine de. Hem İletişim gibi bir yayınevinden hem de Uygur Kocabaşoğlu gibi bir çevirmenin elinden çıktığı için. Saklayacak değilim; keyif aldım okurken.İngilizlik nedir, bunu gayet iyi anlatıyor Jenkins. Asla “ırksal” bir yanıtı olmayan İngilizliği, hayli eski bir göçmen topluluk olan Galler kökenli Jenkins’den okumak tabii ki güzel. Çünkü sadece İngiltere’nin değil, İngilizliğin de göçmenlerce oluşturulduğunu okuyorsunuz kitapta./Archive/2020/11/17/123640258-ic2.jpgKEŞKE DAHA UZUN YAZILSAYDIKraliyet’in gücü, bu güce halkın rızası da çok iyi ifade edilmiş ama yine de Jenkins’in kendisine ait özel bir tarih görüşünün olmayışı, sadece alıntılardan oluşmuş bir kitapla baş başa bırakıyor bizi. Yaptığı okumalardan oluşturulmuş bir kitap bu.Tabii çok çeşitli kitaplar okumasına karşın Sekizinci Henry için “İngiliz tarihinin Herkülü’ydü”yü nasıl bu kadar söyleyebildiğini anlayamıyorum tabii. Bu tarihçilerin üzerinde ortak oldukları bir belirleme değil.İngiliz tarihinde en belirgin olan taraf otokrasiye her dönemde karşı çıkılmış olması. Bunu çok derin değilse de farklı dönemleri şöyle bir anlattığı bölümlerde görebiliyoruz. Ama keşke bunun için uzun, ayrı bir bölüm yazmış olsaydı.İngiliz tarihine ilişkin her şeyi bilmek için yeterli bir kitap değil. Ama çok figür görebiliyor, rolleri hakkında bilgi sahibi olabiliyorsunuz. İyi, kötü adamlar, kadınlar geçiyor önünüzden, Sekizinci Henry de var Kraliçe Viktorya da. Ülkenin yaratılmasında önemli kimi olaylar, figürler var yani. Çok hoş elbette. Bugünün İngilteresinin nasıl ortaya çıktığını bir yerlerde anlatmanıza yetecek kadar “bilgi” var kesinlikle. Ama dediğim gibi yeterli değil.410 yılında Saksonların yükselişiyle başlıyor kitap. Yalnızca, ele aldığı dönemin önemli olaylarını anlattığı bölümlere ayrılmış. Ancak hemen belirteyim, çok ama çok hızlı ilerliyor kitap. Okurken “iyi de bu acele ne?” diye sorduruyor insana. İngiltere’yi İngiltere yapan, ülke tarihinin en muhteşem, en tartışmalı hükümdarı Kraliçe I. Elizabeth’i bu kadar az sayfada anlatmak çok şey kaybettirir diye düşünüyorum.Sekizinci Henry Papalığa savaş açıp İngilizlere has bir mezhep kurmuş bir kraldır malum. Papalıkla mücadelesinin sonuçları bugün bile İngiltere’de hissedilir. Bu savaşı başlatmasına neden olarak evliliğinin Papalık tarafından onaylanmaması gösterilir. Tüm tarih kitaplarında böyle ele alınır. Yani, İngiliz krallığının papalıkla güç paylaşmak istemediği, kralın evliliğinin kabul edilmeyişinin aslında bir bahane olduğu yazılmaz. Maalesef Jenkins de böyle yaklaşmış bu olaya./Archive/2020/11/17/123649196-ic3.jpgJENKINS DE FARKLI DEĞİLİngiltere’de diğer batı ülkelerinden farklı bir gelişim oldu; diğer ülkelerde aristokrasi kiliseyle birlik olup köylülüğü ezerken, İngiltere’de aristokrasi köylülükle birlik olup Kilise’ye karşı çıktı. Krallık ile Papalık arasındaki güç paylaşımını kralın evlilik/boşanma meselesine indirgemeyi sever İngiliz tarih yazıcıları. Jenkins’de de bu var.Jenkins kendisini zevkle okutan, iç tutarlılığı olan bir yazar. Guardian’da yazılarını okuyanlar bana katılacaklardır. Ancak kitabında 1066’dan başlayıp 1714’e kadar kralları, kraliçeleri son derece tutarlı bir biçimde anlatan Jenkins’in üslubu örneğin başbakanları anlatırken tekdüzeleşiyor nedense.Kral Üçüncü Richard’ın Ratckliffe, Catesby ile Lovell adlı üç meclis üyesi vardı. “Fare, kedi, köpek” adı takılan bu üçlüye pek bağlıydı Üçüncü Richard. Onlarla ilişkilerinin sosyal, siyasi sonuçları da olmuştur. Kral ile bu üç meclis üyesinin eğlenceli olan ilişkilerini de uzunca görmek isterdim kitapta.Kısa olmasına katlanılabilir belki ama geleneksel bir anlatı tutturmuş olmakla da benzerlerinden farklı değil Jenkins. Hoşuma gitmeyen bu. İngilizlerin bir de çok ama çok canlı bir sosyal yaşamı vardır. Ortaçağ İngilizlerinin özellikle. Buna da değinilseydi fena mı olurdu?/Archive/2020/11/17/123656742-ic4.jpgEMEĞİN DE BİR TARİHİ VARKoskoca İngiliz emek tarihinden, proleterinden söz edilmez mi hiç? 1055’de bir iç savaş sırasında henüz millet fikri de yokken “her iki tarafta savaşanlar İngiliz” diyerek savaşmayı reddeden, döneminin “savaş karşıtları” sayılacak askerlerinden de söz edilse çok iyi olurdu.İşte bu yüzden herhangi bir şeyin kısa tarihinden hazzetmem. Ayaküstü bilgilendirme olur mu? Spencer Percival, İngiltere’nin onlarca Başbakan’ından biri. İngiliz tarihinde göze batar önemli bir rolü yok. Ama onu önemli kılan bir özelliği var: İngiltere’nin suikasta kurban giden tek başbakanıdır. Kısa da olsa İngiltere’nin anlatıldığı bir kitapta bu bilgi neden/nasıl olmaz?Başka ilginçlikleri de vardı Perceval’in; pudralı peruk, az diz altına inen pantolon giyen son İngiliz başbakanıydı da. Kılık kıyafetteki değişimi, gelişimi de örneklemiş olurdu yazar Perceval’den söz etmekle.Kısa tarih denmiş zaten ne bekliyorsun diyenler haklıdırlar elbette ama atlanamaz yanları var kimi tarihi olayların. Jenkins’inki kadar olmasa da bana göre yine kısa sayılması gereken Andrew Marr’ın “A History of Modern Britain” kitabında daha fazla ayrıntı, atlanmaması gereken (bu yüzden de yazarın atlamadığı) çok ama çok önemli, tarihsel bilgiler var.İngiltere ile İngilizlerin gündelik, sosyal tarihlerinin hoş, trajik, heyecanlı olayları genişçe yer almıştır bu kitapta. Keşke birileri çevirse Türkçe’ye Marr’ın kitabını.Konuya “şöyle bir bakayım” diyenler için iyi bir kitap İngiltere’nin Kısa Tarihi. Meraklıları en azından bu kitapla başlayabilirler. Ama meraklarını gidermek için kesinlikle daha fazlasına ihtiyaç duyacaklar.İngiltere’nin Kısa Tarihi / Simon Jenkins / Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu / İletişim Yayınları / 360 s. / Ağustos 2020. Mustafa K Erdemol

Koffi, caz,özgürlük ve bira!

Koffi, caz, özgürlük ve bira! /Archive/2020/11/17/123204557-kapakic.jpgAfrika’nın çatışmalarla kuşatılmış topraklarında ayakta kalmayı başarmış bir fabrika, savaştan galip çıkmış iki eli kanlı soytarı, şimdiyi yok edenlerin gelecek düşleri, barış, refah ve demokrasi vaatleri: Bira Fabrikası.Cellâtla kurbanının, sanatçıyla ilham perisinin, öfkeyle sessizliğin yüzleşmesi. Gösteri toplumunun arzularına seslenen baş döndürücü bir şiddet gösterisi. Deliliğe, kışkırtmaya direnen bir suskunluk: Big Shoot.Arızalanan bir asansörün sonsuzluğunda mahsur kalan bir adam ve bir kadın. Tahammül etmesi giderek zorlaşan bir zaman ve mekânda kurulan tuhaf bir samimiyet, zapt edilmesi gereken arzular ve teslimiyete zorlayan korkular: Blue-S-cat.Caz müziğinin özgür ritimlerinden beslenen Koffi Kwahulé tiyatrosu, şiddetli, şaşırtıcı, zengin anlatımıyla, okurunu ve seyircisini, savaşın yıkıcılığına, şiddetin cazibesine ve insanın arzularıyla mücadelesine yüzleşmeye davet ediyor.Bira Fabrikası, Big Shoot, Blue S Cat / Koffi Kwahule / Çeviren: Ezgi Coşkun / İmge Kitabevi / 304 s. Cumhuriyet Kitap Eki

TTB, Türkiye’nin borçlarınedeniyle ilaçbulmakta sıkıntıçekeceğini belirtti

TTB, Türkiye’nin borçları nedeniyle ilaç bulmakta sıkıntı çekeceğini belirtti Türk Tabipleri Birliği (TTB), "Şehir/Şirket" hastanelerinin kamuya bağlı devlet hastanelerine dönüştürülmesini, zenginlerden ve kurumlardan alınan gelir vergisi payının arttırılıp asgari ücretten gelir vergisi alınmamasını istedi. TTB, Türkiye'nin ilaç üretiminde dışa bağımlı olduğunu, Ar-Ge'nin yok denecek kadar az olduğu için ilaç ve aşı üretilemediğini belirterek, Türkiye'nin borçları yüzünden ilaç bulmakta sıkıntı çekeceğini söyledi.TTB, Meclis'te görüşülmekte olan 2021 yılı bütçesine yönelik değerlendirme ve görüş yayımladı. TTB, salgınla mücadelenin koruyucu ve kamusal bir sağlık politikasıyla olacağını söyleyerek, 2021 yılı bütçesinin önceki yıllardan farklı olarak salgın koşullarına göre düzenlenmesi gerektiğini belirtti. TTB, gelir ve kazanç vergileri içinde kurumlar vergisi oranının 2011’de yüzde 36,4’ken 2017’de yüzde 33,3’e indiğini, buna karşılık maaş ve ücretlerden kesilen vergilerin oranının yüzde 63,6’dan yüzde 66,7’ye çıktığını bildirerek, vergi sisteminin adaletsizliği arttırdığını vurguladı. TTB, "Ekonomide krizi aşmak için 'itibar' denilen aşırı ve lüks tüketimden vazgeçilmelidir" dedi."TÜRKİYE, İLAÇ VE AŞIDA DIŞA BAĞIMLI"Türkiye'nin ilaç üretiminde dışa bağımlı olduğunu söyleyen TTB, Türkiye’de sadece patentli ilaç üretimi yapıldığını, ilaç sanayinde AR-GE’nin yok denecek kadar az olmasından kaynaklı molekülden ilaç üretimi gerçekleştirilemediğini ve bu durumun influenza aşısı üretmek, Covid19 aşını bulmak ve seri üretim için de geçerli olduğunu savundu. TTB, Türkiye'nin borçları yüzünden ilaç bulmakta sıkıntı çekeceğini belirterek, Türkiye ilaç endüstrisinin yıllık AR-GE harcamasının yaklaşık 400 milyon TL olduğunu bildirdi."COVİD-19 İLE İLGİLİ BİR BAŞLIK OLUŞTURULMAMIŞ"TTB, Sağlık Bakanlığı bütçesinde Koruyucu Sağlık Programı adı altında Aile Hekimliği Hizmetleri için ayrılan bütçe hedeflerinin özellikle pandemi döneminde yeterli olmadığını belirtti. TTB, Covid-19 ile ilgili bir başlık oluşturulmamasını eksiklik olarak değerlendirdi."HASTANELER TIBBİ CİHAZ VE MALZEME ALACAK PARAYI BULAMIYOR"TTB, üniversite ve kamu hastanelerinin tıbbi cihaz üreticisi ve tedarikçisi firmalara borcunun yaklaşık 17 milyar TL’ye ulaştığını ve bu sayının, Şehir Hastanelerine 2021 yılında ayrılan bütçe ile eşit olduğunu kaydetti. TTB, kamu ve üniversite hastanelerinin tıbbi cihaz ve malzeme alacak parayı bulamadığını öne sürdü."ZENGİNLERDEN ARTTIRILIP, ASGARİ ÜCRETTEN ALINMAMALI"TTB, bütçe görüşmelerine yönelik isteklerini şöyle sıraladı:- Sağlık Bakanlığı bütçesi pandemi koşullarına uygun hale getirilmelidir. Tedavi edici değil, koruyucu sağlık hizmetlerinin payı artırılmalıdır.- Sağlık Bakanlığı bütçesi genel bütçenin en az %10’unun üzerinde olmalıdır.- Genel bütçe gelirleri içinde gelir vergisinin payı zenginlerden ve kurumlardan olacak şekilde artırılmalıdır. Özellikle önümüzdeki yıllar için servet vergisi uygulaması düşünülmelidir. Dolaylı vergiler, temel gıda, elektrik, su, ulaşım gibi ihtiyaçlar üzerinden kaldırılmalı ya da azaltılmalı. Asgari ücret üzerinden gelir vergisi alınmamalıdır.- Şehir/şirket hastaneleri statüsünden vazgeçilerek kamuya bağlı devlet hastanelerine dönüştürülmeli, dolar üzerinden ödenen fahiş kiralardan vazgeçilmelidir.- Son yıllarda giderek azalan genel bütçe yılsonu ödeneğinin Gayri Safi Yurtiçi Gelir içindeki payı yeniden artırılmalı, %40’ın altında olmamalıdır.- Bütçeden personel giderleri çıkarılarak, sağlık hizmetlerine aktarılmalıdır.- Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi devlet harcamalarının payı artırılmalı, SGK ve hane halkları harcamalarının payı azaltılmalı, SGK’ye genel bütçeden aktarılan pay artırılmalıdır. SGK’nin özel hastanelere yaptığı ödemeler azaltılmalıdır.- Ekonomideki krizi aşmak için çözüm olarak “acı reçete” çıkışının yerine resmi kurumlara alınan araç filolarından, kiralanan konutlardan, “itibar” denilen aşırı ve lüks tüketimden vazgeçilmelidir. ANKA

Pınar Kür'den Füsun Akatlı’ya mektup

Pınar Kür'den Füsun Akatlı’ya mektup /Archive/2020/11/17/122340281-kapak-.jpg FÜSUN NE DİYECEK?Sevgili Füsun,Küba yolculuğumuz ne kadar güzeldi! Bizi Türk Elçiliğine götüren otobüs yanlışlıkla Fidel Castro’nun sarayının bahçesine girdiğinde önümüzü kesen muhafızlar ne tüfek ne tabanca çekmişler, “yüz metre gidin, sola dönün” diyerek yol göstermişlerdi. Özgür bir ülkede olduğumuzu hissetmiştik. Ne keyifli günlerdi…Ocak ayı, yıl 2010. Sağlıklıydın.Sonra değildin.Seni kaybettiğimiz gün canımın nasıl yandığını benden başkası bilemez. Çok değerli, çok sevgili bir dostumu yitirmiştim. Kimi kez tartışsak da çoğu kez uzun uzun dertleşirdik. Paylaşacağımız çok şey vardı. Ayrı ülkelerde büyüdüğümüz için geç sayılabilecek bir yaşta tanışmıştık. Gene de 12 Mart döneminde, Ankara’da geçirdiğim iki buçuk yıl zarfında, aynı çevrelerde dolaştığımız halde neden hiç karşılaşmadık, bilmiyorum. Neyse, geç de olsa. Temelli bir dostluk kurabilmiştik./Archive/2020/11/17/122403531-ic2.jpg“DUR BAKALIM FÜSUN NE DİYECEK?”İlk üç romanımdan sonra ne zaman bir romanın ya da öykünün sonuna yaklaşsam, “Dur bakalım, Füsun ne diyecek?” derdim kendi kendime. Çünkü ilk iki romanıma yazdığın “orta halli” eleştiriler bana bir şeyler öğretmişti. Ve ne yazık ki başka hiçbir anlı şanlı eleştirmen bana hiçbir şey öğretmedi.Gittiğinde en çok buna üzülmüştüm: Füsun’un ne diyeceğini nerden bileceğim?Pirandello’nun bir oyununda mealen (mealen çünkü tezi yazalı 51 yıl oldu) şöyle bir laf vardır: Biri öldüğünde, o sizin hayatınızdan çıkmaz; geride kalanı asıl üzen ölenin gözünde kendisini kaybetmiş olmaktır. Aynen öyle, sen beni artık okumuyorsun, düşüncelerini benimle paylaşmıyorsun./Archive/2020/11/17/122412312-ic3.jpgSEN ARAMIZDAN AYRILALISen aramızdan ayrılalı geçen on yıl içinde neler oldu neler. Hiçbirimizin aklına gelmeyen, hafsalasına sığmayan bir dikta rejiminin içine sıkıştık kaldık. En güçlü, en zorba, en astığı astık kestiği kestik padişahların bile yaşatmadığı zulümlere maruz kaldık. Eskiden de baskı vardı, biliyorsun; ama hiç değilse çıkarıldığımız mahkemelerde (hattâ sıkıyönetim mahkemelerinde) aklanır, işimize devam ederdik. Geçti o günler. Şimdilerde başkasının yazdığı bir twiti beğendi diye seksen yaşındaki dedeyi sorgusuz sualsiz içeri tıkıyorlar. Güler misin, ağlar mısın? Osman Kavala diye son derece nazik, son derece akıllı ve sakin, son derece uygar ve kültürlü bir adam vardı, hani. Onun günün birinde hapislerde sürüneceğini söyleselerdi inanabilir miydik? Üç yıldan fazla bir süredir içerde. Hem de bir sürü uydurma suçlamalardan beraat ettiği halde, hem de AHİM’in verdiği tahliye kararına rağmen… Yazar, çizer, gazeteci arkadaşlarımızın (yaşıtlarımızın) kaç tanesinin tutuklu olduğunu söylemek bile istemiyorum. Dünya genelinde, hapisteki gazeteci sayısında başı çekiyoruz.Peki. Dışardakiler iyi mi bari? Hani film festivalleri, müzik festivalleri, tiyatro festivalleri olurdu. Güzel filmler, konserler, oyunlar izler sonra gidip bir yerde iki kadeh içer, tartışırdık. Geçti o günler. Türk parasının anormal değer kaybı sonrası konserler ateş pahası oldu, ben de düşüp belimi kırdığımdan Açık Hava Tiyatrosunun taşlarında uzun süre oturamıyorum. İki tek attığımız yerler de tatsızlaştı. Ne Papirüs var artık ne Şadırvan ne Ziya ne de Çiçek Bar. Yani belki vardırlar da bizim zamanımızdaki gibi olduklarını sanmıyorum./Archive/2020/11/17/122425749-kapak-ic1.jpgNİCEDİR SENİNLE DERTLEŞEMEDİĞİMDENNicedir seninle dertleşemediğimden, aklıma gelen her şeyi söylüyorum işte.Daha en kötüsüne gelmedi sıra. Hapisteki gazeteci sayısında başı çekiyoruz dedim ya, birinci değil de ABD’den sonra ikinci geldiğimiz bir başka konu var. Gerçi nüfusumuz onlarınkinin üçte birinden az olduğuna göre, istatistik hesabıyla birinci olmamız da mümkün. Dünya çok uzun süredir görülmemiş bir salgınla boğuşuyor son beş aydır. Evlerde tecrit altındayız ve daha ne kadar süre böyle kalacağız bilemiyoruz. Dünya hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak, diyenler var. Olmaz elbette, ama yenisi daha mı iyi olacak?Önce Avustralya’da (oranın yaz aylarında) aylarca söndürülemeyen orman yangınları baş gösterdi. Çevreyi koruma seferberliğine tamamen duyarsız olan (ABD ve Türkiye’deki kadar) küçük kıta, kömür ocaklarını inatla işletmeye (Türkiye gibi) devam ettiğinden yer üstündeki yangınlar yer altındaki kömürlerle beslendiğinden ilerledikçe ilerledi… O sırada, ‘galiba kıyamet koptu da insanların haberi yok,’ demiştim. Çok geçmeden kıyametin büyüklüğünden herkesin haberi oldu gerçi.Bana sorarsan (soramıyorsun çünkü yoksun) DOĞA bağırsaklarını temizlemeye girişti. Doğaya en çok zarar veren, hatta onunla savaşmak suretiyle ayakta kalmayı başaran canlı hangisi? Doğal kaynakları acımasızca tüketen, kendisi dışındaki canlıları katletmekte en ufak bir sakınca görmeyen canlı kim? Havayı kirleten, ozon tabakasını delen canlı kim?O canlıyı bünyesinden mümkün olduğunca temizlemeye çalışıyor DOĞA. Ne kadar başarılı olacağı önümüzdeki aylarda belli olacak. İnsanoğlu doğa ile savaşarak ayakta kalmayı başarıyor öte yandan, bir aşı bulacaklar elbette. Ama bu döngü tekrar tekrar yinelenecek.Gün gelecek… Ne olacak… Gün geldiğinde biz burada olacak mıyız?Bir arkadaşımla telefonda konuştum birkaç gün önce. “Bu günleri de görecekmişiz” dedim.“Görmeseydik de olurdu,” dedi.Sen görmedin.İyi oldu. Pınar Kür

Ekonomistler, TCMB'den ne bekliyor:Ä°ÅŸte yorumlar

Ekonomistler, TCMB'den ne bekliyor: İşte yorumlar /Archive/2020/11/17/122532108-para.jpgEkonomistler, TCMB'nin Naci Ağbal başkanlığında perşembe günü gerçekleştireceği ilk Para Politikası Kurulu toplantısının, son bir haftadır "ekonomide yeni dönem" açıklamalarının en önemli sınaması olacağını belirtti.Piyasa fiyatlamasının halihazırda yüzde 14,64 seviyesinde bulunan ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti (AOFM) üzerinen yapıldığını ifade eden ekonomistler, perşembe günkü toplantıda politika faizinde artış beklerken, karar metninde de enflasyonla mücadele ve gelecek dönem para politikasına ilişkin güçlü mesajlara yer verilmesinin mümkün olduğunu söyledi."SADELEŞME ADIMI GELEBİLİR"Şekerbank Başekonomisti Dr. Gülay Elif Yıldırım, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, son günlerde ekonomi alanındaki açıklamaların ve açılımların piyasaya pozitif yansıdığını ve gelecek döneme ilişkin olumlu beklentiler içinde olduğunu belirtti.Ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin  yüzde 14,64 seviyesinde ve Geç Likidite Penceresi (GLP) faiz oranının yüzde 14,75 olduğunu hatırlatan Yıldırım, "TCMB'den politika faizinde 400-450 baz puanlık bir ayarlama bekliyorum. Böylece şu an kullanılmayan 1 haftalık repo faizinin de atıl şeklinde görüntüsüne son verilmiş olunacak. Bu aslında bir faiz artırımından ziyade bir faiz ayarlaması. Çünkü zaten bankacılık sektörü kendini yüzde 14,75'e göre konumlandırıyor." ifadelerini kullandı.Perşembe günü ya da sonraki toplantıda bir sadeleşme adımının da gelebileceğini tahmin eden Girgin, kasım ayı toplantısında faiz artırımının yanı sıra enflasyonla mücadeleye yönelik açıklamaların da piyasanın odağında olduğunu söyledi.Yıldırım, yapılması gerekenin sadece faiz artırmak olmadığını, asıl meselenin yapısal sorunlara inmek olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ekonomi yönetiminin son bir haftadır yaptığı açıklamaların bu çerçevede olduğuna dikkati çeken Yıldırım, "Üreticisinden tüketicisine tüm kesimlerin desteğini alan enflasyon ile mücadele programı açıklanmalı. Enflasyon ile mücadele şu an herşeyin önünde geliyor.  TOBB Türkiye Ekonomi Şurası çarşamba günü yapılacak. Cumhurbaşkanının burada verileceği mesajlar da çok önemli. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Herkes faize odaklanmış durumda, ancak Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme patikasına çıkarmak ve istihdam yaratan bir ekonomi haline getirmek burada temel hedef olmalıdır ve bu yönde açıklamaların güçlü şekilde geliyor olması mutluluk verici. Tüm sorunlar 19 Kasım ile birlikte çözülecekmiş gibi davranmak orta uzun dönem açısından bir katkı sağlamayacaktır." ifadelerini kullandı."PİYASADA KREDİ VE MEVDUAT FİYATLAMASI YÜZDE 14,75 BAZ ALINARAK YAPILMAKTA"Özyeğin Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve ekonomist Gizem Öztok Altınsaç da Merkez Bankasının ortalama fonlama maliyetinin halihazırda yüzde 14,64 seviyesinde bulunduğunu, bu fonlama faizinin altında atılacak her adımın gevşeme sinyali vermesi sebebiyle verimli olmayacağını söyledi.Politika faizi olan yüzde 10,25'in şuan kullanılmadığına işaret eden Altınsaç, Merkez Bankasının piyasayı fonladığı faize fiili olarak piyasanın karar verdiğine ve bunun da geleneksel ihalelerle yapıldığını ifade etti.Altınsaç, orada da piyasanın istediği faizin ihalelerde yüzde 15'e geldiğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:"Oysa ki olması gereken Merkez Bankasının piyasanın önünde giderek kendisinin kısa vadeli faizleri oluşturması. Kontrol ancak bu şekilde sağlanabilir. Şu an kullanılmayan yüzde 10,25'in en az halihazırda fiili olarak varolan faize getirilmesi lazım. Hatta bu tam anlamıyla bir faiz artışı olmayıp 'para politikasında düzeltme ve sadeleşme adımı' olacaktır. O nedenle atılması çok zor bir adım değil. Piyasada kredi fiyatlaması da mevduat fiyatlaması da yüzde 14,75 referans alınarak yapılmakta. Bunun normalde TCMB politika faizinden yapılıyor olması gerekir. Fakat işler o denli karışınca fiyatlamalar buradan yapıldı. Bu durumda, TCMB 400-500 baz puan faiz artırınca yani faizi şuan zaten kullanılan yere çekince de kredi ve mevduat faizi aynı oranda yukarı kaymaz, fiyatlama hali hazırda o seviyeden. Sınırlı bir yükseliş olur.""TÜM FONLAMA POLİTİKA FAİZİNDEN YAPILABİLİR"Ekonomist Haluk Bürümcekçi ise anketlerde TCMB'nin bu ayki toplantıda politika faizini medyan beklenti olarak 475 baz puan artırmasının beklendiğini ifade etti. Ekim ayında TCMB'nin politika faizine dokunmayarak sadece Geç Likidite Penceresi (GLP) faizini yüzde 14,75'e yükseltmesi, olumsuz piyasa tepkisine neden olduğunu ve dolar kurunun 8,50 seviyelerine kadar yükseldiğini hatırlatan Bürümcekçi, "TCMB Başkanı Naci Ağbal’ın ilk mesajı PPK toplantısında gerekli politika kararlarının alınacağı yönünde olurken, gerek Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın ve gerekse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın enflasyona öncelik verileceği yönündeki açıklamaları, faiz artışının önünün açıldığını düşündürmüştü." diye konuştu.Bürümcekçi, beklenen artışın dışında faiz koridorunun eski haline dönüp dönmeyeceği ve tüm fonlamanın haftalık repo faizinden yapılmaya başlanıp başlanmayacağının da takip edilen kararlar olacağını söyledi.Fonlamanın ağırlıklı olarak aylık geleneksel repo ihaleleri ve GLP kanalından sağlanmaya başlandığını belirten Bürümcekçi, şunları kaydetti:"Bu doğrultuda ortalama fonlama maliyeti yüzde 14,6 seviyesine ulaştı. Eğer politika faizi yüzde 15 civarına çıkarılırken, tüm fonlama bu kanaldan yapılmaya başlanırsa bankacılık fonlama maliyeti çok değişmemiş olacak. Ancak, normal fonlamaya dönülmez ve haftalık repo faizinin 150 baz puan üzerinde oluşacak yeni borç verme imkanlarından kullandırım devam ederse fonlama maliyeti bugünkü duruma göre yükselişini sürdürüyor olacak. Hatta fonlama ağırlıklı olarak GLP imkanına yönlendirilmeye devam eder ve aradaki 300 baz puan fark korunursa maliyet yükselişi daha da hızlı olacak. Ancak, beklenti para politikasında normalleşme olduğundan tüm fonlamanın politika faizinden (haftalık repo faizi) yapılmaya başlanması daha olası görünüyor.""PPK TOPLANTISI BİR SAMİMİYET TESTİ OLACAK"Virtus Glocal Yönetici Ortağı İnanç Sözer de Türkiye'nin son üç yıldır yaşadığı sıkıntılardan sonra 19 yılın en keskin toparlanmasını yaşayarak yabancı yatırımcıların yeniden ilgi alanına girmeye başladığını söyledi.Öyle ki Merkez Bankası'nın bu ayki toplantısının olağan bir PPK toplantısından öte, Türkiye ekonomisindeki yenilenme mesajlarının bir samimiyet testi olarak da önem arz ettiğini belirten Sözer, "Dahası yeni başkan politika faizini yüzde 10,25'ten yüzde 15'e çıkararak fonlamayı ilave bir risk yaşanmadıkça politika faizinden yapacağını açıklayarak bu samimiyet testini başarıyla geçirirse, 2023'e kadar bir daha faiz artırımına dahi ihtiyaç duyulmayacağını tahmin ediyorum. Böyle bir fırsatın masasına gelmesine rağmen, eğer 150-200 baz puan gibi daha sınırlı bir faiz artırımı yapılacak olursa dolar/TL'de yeniden 8,0'e doğru yükseliş yaşanabilir." ifadelerini kullandı."FAİZİNİN EN AZ YÜZDE 15 SEVİYELERİNDE GERÇEKLEŞMESİ GEREKİYOR"Econs Kurucu Ortağı ve ekonomist Ferhat Yükseltürk ise TCMB'nin belki de son yılların en önemli PPK toplantılarından birisini 19 Kasım'da gerçekleştireceğini söyledi.Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yeni atanan TCMB Başkanı Naci Ağbal ile Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'dan son 1 haftadır gelen olumlu açıklamalar sonrasında piyasada para politikasında daha ortodoks bir politika izlenmesi konusunda beklentilerin arttığını ifade eden Yükseltürk, "Beklentim, piyasa faizlerinin mevcut durumu da göz önüne alındığında politika faizinde 475 baz puan artış olması yönünde." dedi.Yükseltürk, 2021 yılı ilk çeyreğinde baz etkisi ve kur geçişkenliğinin de etkisiyle enflasyonun yüzde 14 seviyesinin üzerinde gerçekleşebileceğini, bu kapsamda enflasyonla mücadele amacıyla politika faizinin en az yüzde 15 seviyelerinde gerçekleşmesi gerektiğini bildirdi.Aynı zamanda, dolarizasyon döngüsünün de kırılması gerektiğine dikkati çeken Yükseltürk, şunları kaydetti:"Bu kapsamda TL tasarruf sahiplerine pozitif reel faiz sunmamız gerekirken, aynı zamanda uzunca bir süre hanehalkı tarafını ikna etmek için beklenen enflasyon yerine gerçekleşen enflasyon üzerinden bu reel faizi yatırımcıya sunuyor olmamız lazım. TCMB'nin bu toplantıda aldığı faiz kararının yanı sıra karar metni de yakından takip edilecek. Bundan böyle enflasyon odaklı para politikası çerçevesinin ön plana çıkacağına ve gerekirse ek sıkılaşmaya gidilmesine yönelik mesajlar olumlu olacaktır. Son olarak, şu anda piyasada çok fazla konuşulmasa da enflasyon hedeflemesi politikasında da ciddi bir revizyona ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Uzunca bir süredir yakınına bile yaklaşamadığımız yüzde 5 enflasyon hedefi açıklamasını bir kenara bırakıp daha gerçekçi hedefler ve bu hedeflere yönelik olarak uygulanacak politikalara yönelik bir politika çerçevesinin 2021 öncesinde kamuoyu ile paylaşılması bu anlamda önemli oranda TCMB açısından kredibilite sağlayıcı bir adım olacağı kanaatindeyim. Umarım yeni yönetim, bu çerçevede piyasa açısından olumlu bir sürprize imza atar." AA

Şeker, körlük yapabilir

Şeker, körlük yapabilir Diyabet yani şeker hastalığı gözün tüm katmanlarını etkileyerek zarar verebiliyor. Göz yaşı yetersizliği, katarakt, göz tansiyonu, kas kazlarının sinirlerini tutarak göz felçleri ve görme sinirinde kuruma yapabilen şeker hastalığına ilişkin bilgi veren Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Yusuf Durlu, “Ülkemizde en az 10 milyon şeker hastası olduğu bilindiğinden en az 3 milyon diyabetlinin göz sorunu olduğu tahmin edilmektedir. Şeker hastaları retina konusunda uzman göz hekimine zamanında başvurmazsa veya geç başvurduğunda, retina ve sarı nokta hasarı kalıcı görme kaybına neden olabilir” uyarısında bulundu. Doç. Dr. Yusuf Durlu ile şeker hastalarında yaşanabilecek göz problemlerini konuştuk. Durlu, şeker hastalarında ortaya çıkabilecek göz problemlerini “Aslında şeker hastalığı gözün tüm katmanlarını etkileyebilir. En sık etkilenen retina (ağ tabaka) ve makuladır (sarı nokta). Retina damarlarını etkileyerek kanama ve yeni damar oluşumlarına yol açabilir. Sarı noktada ise ödem (kalınlaşma) yapabilir. Bunların dışında şeker hastalığı, göz yaşı yetersizliği, katarakt, göz tansiyonu, göz kaslarının sinirlerini tutarak göz felçleri, görme sinirinde kuruma yapabilir” diye anlattı. Şeker hastaları retina konusunda uzman göz hekimine zamanında başvurmaması veya geç başvurduğunda, retina ve sarı nokta hasarının kalıcı görme kaybına neden olabileceği uyarısında bulunan Durlu, hastaların dikkat etmesi gereken hususları şöyle sıraladı: “Şeker hastalığı tanısı konulduğunda damlalı göz dibi muayenesi ilk yapılması gerekenlerin başında gelmelidir. Hastalar, kan şekerini kontrol altına almalı ve Hemoglobin A1c’yi 7’nin altında tutmalıdır. Göz tutulumunu azaltmak için sigara ve alkolün bırakılması gerekir. Diyabet hastalığında sık görülen hipertansiyon, kansızlık, kalp ve böbrek hastalıkları uygun bir şekilde tedavi edilmelidir. Tip I hastalarında retina hastalığı daha hızlı gelişebilir.” YILDA BİR KEZ GÖZ HEKİMİNE GİDİN Şeker hastalarının yılda bir kez göz doktoruna gitmesi gerektiğini söyleyen Durlu “Eğer, retina damarlarında değişiklik, kanama ve sarı noktada ödem varsa altı ayda bir, göz dibindeki hastalığın durumuna göre bu süre daha erkene çekilebilir. Her 3-4 diyabetli hastanın birisinde diyabete bağlı göz hastalığı görülebilmektedir. Ülkemizde en az 10 milyon şeker hastası olduğu bilindiğinden en az 3 milyon diyabetlinin göz sorunu olduğu tahmin edilmektedir” diye konuştu. IŞIK ÇAKMASI VE EĞRİ GÖRMEDiyabet hastalarının beslenme tarzının metabolizma uzmanı ve diyetisyen tarafından düzenlenmesi gerektiğine dikkat çeken Durlu “Kan şekerinin yemek sonrası aşırı yükselmesi veya düşmesi engellenmelidir. Özellikle kan şekerinin aşırı düşmesiyle sarı nokta kalınlaşması arasında ilişki vardır” değerlendirmesini yaptı. Durlu, özetle şunları söyledi: “Göz yakınması olmayan diyabetik hastaların da retina damarlarında sorun olabilir. Bu nedenle tüm diyabetik hastalarda damlalı göz dibi muayenesinin yapılması çok önemlidir.Diyabetik hastalar en çok göz önünde örümcek ağları/siyah noktalar, ışık çakması, görme azalması ve eğri görmeden yakınmaktadır. Son yıllarda gözde geliştirilen ilaçsız anjiyo (OKTA) yöntemi, şeker hastalarının retina damarlarındaki sorunu çok erken dönemde saptayabilmektedir. OKTA yöntemi sırasında ilaç zerk edilmediğinden hiçbir yan etkisi yoktur, hassastır ve tedaviye yanıtı etkin şekilde verir. Şeker hastalarında retina ve sarı nokta hastalığı erken dönemde saptanırsa, gerektiğinde yapılacak argon lazer ve iğne tedavilerindeki başarı oranı çok yüksektir. Bu nedenle, şeker hastalarının retina konusunda uzman göz hekimine başvurmaları için göz şikayetinin ortaya çıkmasını beklememeleri, periyodik aralıklarla damlalı göz dibi muayenesi olmaları gerekmektedir.”KONTROLSÜZ HASTALARA LAZER YAPILMAZ “Diyabet hastaları göz için lazer gibi ameliyatları olabilir mi?” sorumuza Doç. Durlu, şu yanıtı verdi: “Kontrolsüz diyabet hastalarında miyopi, hipermetropi veya astigmat gibi kırma kusurlarında uygulanan excimer lazer ameliyatları yapılamaz. Eğer diyabet kontrol altındaysa, damlalı göz dibi muayenesi sonucu retina damarlarında/sarı noktada hiçbir sorun saptanmadıysa ve gözün yapısına göre göz uzmanı excimer lazere karar verebilir.” Sibel Bahçetepe

Travmatik bir yaşamınşairi; Celan!

Travmatik bir yaşamın şairi; Celan! /Archive/2020/11/17/121856034-2ok.jpgDEĞİŞEN BİR ANAHTARLA (MIT WECHSELNDEM SCHLÜSSEL)Değişen bir anahtarlaaçıyorsun evin kilidini,içerde dili bağlı kar, tipi.Tıpkı fışkıran kan gibigözünden, ağzından ya da kulağından,değişiyor anahtarın da öylece.Değiştikçe anahtarın değişiyor kelimesavruladuran kar taneleriyle.Tıpkı seni püskürten rüzgâr gibisarıp sarmalıyor kar kelimeleri.1945 sonrası Avrupa edebiyatının, özellikle de Alman dilinin en sarp ve son büyük şairi Paul Celan, hayatını Seine nehri sularında noktaladığı 1970 Mayısının son anına dek, ailesini ve akrabalarını katledenlerle paylaştığı bir anadilde yazıyor olmanın travmasıyla yaşamıştı.Naziler eliyle kirletilmiş bir dilin Almanya’da savaştan sonra da hükmünü yürüttüğü inancıyla gönüllü ve bilinçli bir sürgün olarak Paris’te ömür sürmesine rağmen, kendisini “dünyaya fırlatılmış biri” diye niteliyordu…Karşılaşmalar: Şişedeki Mesaj - Meridyen - Dağlarda Sohbet, şairin düzyazılarını okurlarla buluşturuyor./Archive/2020/11/17/121923346-kapakic-.jpgPAUL CELAN (23 Kasım 1920 - 20 Nisan 1970): 1920 yılında Romanya'nın Czernowitz kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı Paul Antschel'dir. Romanya’da doğmuş olmasına rağmen II. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki Alman şiirinin önde gelen isimlerinden temsilcilerindendir.İlk şiirlerini 1937 ve 1938 yıllarında yazdı. 1938 yılında tıp eğitimine başladı fakat II. Dünya savaşının başlaması ile Romanya’ya döndü. Yahudi asıllı şair savaş bitene kadar toplama kampında tutuldu.1944 yılında İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmiş ve ilk şiirini yayımladı. Çevirmenlik ve düzeltmenlik yaptı. 1948 yılında Paris’e yerleşti. 1955 yılında ise Paul Antschel ismi ile Fransız vatandaşlığına geçti. 1958 yılında Breman Edebiyat Ödülü’nü aldı.1963 yılında psikiyatrı kliniğinde tedavi gören Paul Celan, 20 Nisan 1970 yılında Paris’te kendini Seine Irmağı’na atarak yaşamına son verdi. Cesedi 1 Mayıs 1970 yılında bulundu.Karşılaşmalar: Şişedeki Mesaj - Meridyen - Dağlarda Sohbet / Paul Celan / Çeviren: Cem Yavuz / Doğu Batı Yayınları / 55 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Milli Takım'dan Alanyaspor'a kötühaber

Milli Takım'dan Alanyaspor'a kötü haber Türkiye Futbol Federasyonunun internet sitesinde yer alan bilgiye göre sakatlığı bulunan Efecan Karaca, milli takım kafilesinden ayrıldı.Sakatlıkları bulunan Zeki Çelik ve Çağlar Söyüncü, Rusya maçında gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşen Cengiz Ünder ile teknik direktör Şenol Güneş tarafından izin verilen Enes Ünal da Macaristan maçı kadrosunda yer almayacak.Kaleci Gökhan Akkan ve orta saha oyuncusu Abdülkadir Ömür milli takım aday kadrosunun toplanmasından önce, Mert Çetin ve Orkun Kökçü de Hırvatistan karşılaşmasının ardından sakatlıkları nedeniyle aday kadrodan çıkarılmıştı. cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter