Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Friday, 03.14.2025, 05:30 AM (GMT)

News - Haberler

Fuat Sevimay:‘Joyce, anlaşılamazmış! Hiçöyle değil!’

Fuat Sevimay: ‘Joyce, anlaşılamazmış! Hiç öyle değil!’ Fuat Sevimay, “Benden’iz James Joyce’ta; usta yazarı ve yapıtlarını daha iyi anlamak, hatta onunla arkadaş olmak için iyi bir olanak sunuyor okurlara. 1882 ve 1941 yılları arasında yaşamış İrlandalı yazar, şair, öğretmen, edebiyat eleştirmeni James Joyce, 2013’un İstanbul’unda tam da Gezi Direnişinin göbeğinde beliriyor ve romandaki yol arkadaşı çevirmeni ile karşılaşıyor. Ve ortaya ‘yazarın çevirmene, çevirmenin okura, okurun kitaba dönüştüğü bir şey’ çıkıyor. /Archive/2021/1/20/185019883-ic1-.jpgRoman, öykü ve çocuk kitaplarından tanıdığımız Fuat Sevimay’ın kaleminden gizemli, komik ve tanıdık bir roman “Benden’iz James Joyce”.Sevimay, romanında; kahraman kültünü yıkarak sıradan insanın tek bir gününü yücelten Ulysses ile edebiyatın zirvesine çıkan, dünya edebiyatının usta yazarlarından James Joyce'u ve yapıtlarını daha iyi anlamak, hatta onunla arkadaş olmak için iyi bir olanak sunuyor okurlara.1882 ve 1941 yılları arasında yaşamış İrlandalı yazar, şair, öğretmen ve edebiyat eleştirmeni James Joyce, 2013 yılının İstanbul’unda çevirmeni ile karşılaşıyor ve ortaya ‘yazarın çevirmene, çevirmenin okura, okurun kitaba dönüştüğü bir şey’ çıkıyor…/Archive/2021/1/20/185049882-ic2.jpg- Romanda her şey 16 Haziran 2013’te, Galata’da başlıyor. Mezarından kalkarak kendini birdenbire Taksim’de Gezi Direnişi’nin ortasında buluveren James Joyce’u tüm tepkileri ve algılarıyla çapulcu bir kardeşimiz kılıyorsunuz.Bu da kendimizi onunla düşsel ve evrensel bir boyutta, olduğundan daha fazla özdeşleştirmemizi sağlıyor. Okuruyla zamanda ve mekânda birlikte kırılıyor, omuz omuza bir serüvene davet ediyor Benden’iz James Joyce.Canını zor kurtaracağı Gezi Olayları’nın göbeğinde bulmuş, haklı olarak epey süre tedirgin, huysuz ve hayli sinirli bir Joyce’a eşlik ediyor okur.Yer alan ve açımlanan tüm kahramanlar da alayına isyan gelgitli bir duygusallık ve itirazlar içinde.Yine edebiyatın seçkinci tarafıyla kavgaya kararlı sonra İngiliz, İtalyan, Türk olsun polisi muktediriyle o bileşik yapılanmaya karşı Joyce lokomotifliğinde; edebiyat dünyası ile siyasete sıkı göndermelerde bulunan romanın önce bu büyülü gerçekçi yapısını sonra da göndermelerini açar mısınız?Mezarında sıkılıınca kalkıp İstanbul’a gelmiş Joyce’un, gelmişken vereceği bir kavga var. Metinlerimin zaman ve mekânının, beynimizin kıvrımları olduğunu düşünürüm. Yani o kıvrımlarda dolaşmaya elverişli her türlü büyü veya gerçek, Joyce olup İstanbul’a gelip ete kemiğe bürünebilir. Yeter ki inanmasını bilelim.Romanın temel derdi, Joyce’a dair (ki başka yazar da olabilirdi) dillendirilen “okunamaz, çok değerli ama anlaşılamaz” algısını yıkmak. Çünkü aslında hiç öyle değil.Hayatı, Britanya tacından papalığa, İrlanda milliyetçiliğinden edebi tahtlara kadar her türlü iktidar fikrine karşı mücadeleyle geçmiş ve metinlerini bu doğrultuda kaleme almış bir adamın okunmamasını isteyen, onu dar bir zirveye hapseden birtakım çevreler var.Oysa Ulysses başta olmak üzere Joyce’un bütün eserleri, halk ile sanatı/ sanatçıyı buluşturma fikri üzerine kuruludur. Büyük edebiyat eserleri için bu buluşma, tartışma ve uzlaşma olmadığı sürece, biz, ucuz işlere mahkûm kalacağız.Dolayısıyla Joyce’un Gezi Direnişinde belirmesinin, sanatın şiirin sokağa indiği günlerde İstanbul’a gelmesinin, kendi derdini de o ortamdan başlayarak dile getirmesinin en uygunu olacağına karar verdim. Romandaki bolca gönderme de hangimizi nereden yakalıyorsa oraya denk düşecektir./Archive/2021/1/20/185347396-ic3-.jpg‘BENDEN’İZ JAMES JOYCE, YENİ BİR TÜR!’- Öte yandan yazarından esinli Çevirmen ve James Joyce resmen birlikte yazıyorlar romanı: “Metni ben Biauthoraphy diye yeni bir türe sokmak isterim. Türkçesiyle Çifteyazar.” diyorsunuz. Bunu anlatır mısınız?Bunu ben değil, kitabın sonsözünü yazan Tanrı-Okur diyor. :)) İşin şakası bir yana, sırf edebi türlere bakış açımız genişlesin diye bile, Benden’iz James Joyce’un yeni bir tür olarak ele alınabileceğini düşünüyorum. Çünkü biyografi değil, kurgu ama tam o da değil, deneme hiç değil.Romanda çok fazla Joyce cümlesi var ama diğer yazarın, yani Fuat’ın öngördüğü şekliyle. Sanki birlikte yazmışlar ama zaman zaman, ruh hallerine göre kendilerine yontmuşlar gibi. Üstelik bu iki yazar dışında da bir dolu yazarın cümleleri dolanıp duruyor metinde. Bazı yerde Joyce’un bazı yerde Çevirmenin sesi baskınken, kimi bölümlerde de İstanbul’u veya bizzat okuru duyuyoruz.Daha önce halk ile sanatın buluşması gerekliliğinden bahsettik ya, bunu da belki yazar ile çevirmenin ve her ikisiyle okurun buluşması gerekliliği olarak düşünebiliriz. Velhasıl iki zihinden süzülen, çifte kavrulmuş bir metin söz konusu.Dolayısıyla “Çifteyazar” kavramının, bundan sonra yazılacak benzer metinlere de ışık tutması açısından değerlendirilmesini, belki bir miktar yol gösterici olmasını isterim. İddialı cümleler kurmak niyetinde değilim ama yine de sanat eserini anlama ve üstüne kurgu yaratma boyutunda bu roman çığır açıcı olabilir. Kaldı ki Benden’iz James Joyce’un ana dertlerinden birisi de bu zaten./Archive/2021/1/20/185355208-ic4-.jpgÇOKSESLİ BİR ROMAN- Joyce’tan rol çalan çalana! Sizden esinli çevirmen ve dipnotlarda metne günlük konuşma diliyle dahil olan, çevirmenin başına da adeta Demokles’in kılıcı gibi dikilen “sağlamacı” editör de az değil!Kurguda benimsediğiniz, metni geçişli ve çok boyutlu yapan bu katılımları da değerlendirir misiniz?Romanların artık, satın alınıp okunan, fotoğrafı paylaşıldıktan sonra rafa kaldırılan metalar olmasını istemiyorum. Sanat aslında, biz hepimiz üstüne konuşup tartıştığımız sürece değer kazanıyor. Ben de bu konuşma, tartışma veya çatışmayı ilk elden romanda başlatmaya, birçok kademeye yaymaya çalıştım.Joyce ile Çevirmen kendi cephelerinden konuşsunlar ama sonra her ikisiyle birlikte editörün ve dipnotları veren akademisyenin ve hatta okurun da düşüncesini duygusunu okuyalım. Dahası ki bu bence çok önemli, sokaktaki teyzenin, parktaki berduşun, taksicinin, imamın ve rahibin de dahil olduğu bir çokseslilik yakalamaya çalıştım. Sanırım Joyce da böylesini arzu ederdi.Joyce; Uydurdun gene. Nereden biliyorsun? Çevirmen; Yani bana öyle geliyor. Editör; Ben bunların hangisine güveneyim arkadaş. Akademisyen; Joyce sorusunda haklı gibi ama Çevirmen de sanki… Okur; Bir karar verin de okuyalım. İşte kabaca böyle bir şey.‘BİZE GERÇEKLİĞİNİZİN FARKINA VARIN DERDİ’- Yıllar içinde çeşitli çevirilerini yaptığınız James Joyce’u oldum olası nasıl bilirsiniz? Edebiyata ve hayata bakış açısı, sanat algısı, dönemindeki akımların ondaki etkisi ve elbette Benden’iz James Joyce’da ona getirdiğiniz yorum ve yaklaşımla bizim de kıldığınız sizin Joyce’unuz nasıl bir adam, yazar, birey?Joyce sanki bütün akımların hem ötesine geçebildiği ve hem de hepsini kapsadığı için dünya edebiyatının dev yazarlarından birisi. Bize tek bir tavsiyesi olsa sanırım, size dayatılan kof kahraman algısını bir yana bırakıp kendi gerçekliğinizin farkına varın, derdi. Kendisinin de hem edebi açıdan hem de hayatında en çok bu gerçekliğin peşinde olduğunu sanıyorum. İşte böyle biri Joyce./Archive/2021/1/20/185405130-ic5-.jpg‘ROMANDA, 4 TEMEL ESERİ ÜZERİNDEN İLERLEDİM’’- Joyce’un, romanınızda temel alınan ve anılan eserlerinden söz açar mısınız? Ayrıca başat yapıtları doğrultusunda Joyce’un yapıtlarının günümüzle izdüşümlerine ilişkin neler söylersiniz?Romanda da belirttiğim gibi Joyce’un kaleme aldığı ve bizim okuduğumuz 10 eser var ama ben romanı 4 temel eseri üzerine ilerletiyorum. Başta Dublinliler, sonra Sanatçının Gençlik Portresi, en çok Ulysses ve biraz da Finnegan Uyanması.Ve bu yapıtlar sinemadan edebiyata, resimden tiyatroya birçok çağdaş esere esin kaynağı olmuştur. Çünkü aslında çoğu zaman, Bloom ile Dedalus gibi, Joyce ile Çevirmen gibi, Turgut ile Selim gibi, birbirini arayan bireylerden söz ediyoruz. Ve bu karakterlerin, bireysel konumlarının ötesinde hep toplumsal temsilleri de söz konusu.İSTANBUL’DA HEM AŞİNA HEM EĞRETİ BİR JOYCE- Çevirmenin zihninde İstanbul’a gelen Joyce hangi duygularla yol alıyor o zihinde ve kentte? Joyce’un karakterleri ve yapıtları kentlerinin ve İstanbul’un ruhuna nasıl karışıyor?Joyce’un, yaşadığı dönemde imkânı olsa görmek isteyeceği birkaç kentten birinin İstanbul olduğuna inanıyorum. Bu platonik bir inanç değil, düşünce yapısını iyi bildiğim için bunu rahatlıkla söyleyebilirim ve roman biraz da bu temel üzerine kuruldu.Çünkü İstanbul’un temsil ettiği eşik, Joyce’un algısına ve dünyaya bakış açısına çok uygun. O nedenle bizim sokaklarımıza hem hiç yabancılık çekmeden karışıyor ama bir yandan da o eğreti hali hep üstünde hissediyor.Sonuçta düşünce sistemini batı medeniyeti üzerine kurmuş ama bir yandan da hep doğuyu anlamaya çalışmış birisinden bahsediyoruz. Ruhu sokaklarla ve Latife’nin gönlü ile rahatlıkla hemhal olurken, yorgun bedeni bu anlamda biraz zorlanıyor sanki./Archive/2021/1/20/185413239-ic6-.jpg‘ONU ANLAYACAKSAK ÖNCE ÜSLUBUNU TANIMAMIZ GEREK’’- Joyce’un roman diline, roman karakterlerinin özgün ve özgür dil yaklaşımına ilişkin yorumlarınız nelerdir? Benden’iz James Joyce’ta da meselâ Joyce’un yaratıcı okur üretme yolunda kurguladığı; yarı otobiyografik romanı Portre’deki Dante veya Charles Amca, Ulysses’teki Gerty McDowell veya Yurttaş’ından yola çıkarak nasıl karşılık buluyor, irdeleniyor bu düşünceleriniz?Biz hayatta hepimiz, yazarlar, çevirmenler, okurlar, dahası memurlar, işçiler, tüccarlar veya kadınlar, erkekler, eşcinseller, sonra varsıllar, yoksullar ve orta halliler, hepimiz ama hepimiz, kendi sesimizle ve sözümüzle varız. Hayat bu çeşitliliği ve çok dilliliğiyle güzel.Joyce da eserlerinde, her karaktere uygun bir üslup (kastettiğim sadece konuşma dili değil) yaratmanın ustasıdır. Gerty’nin neden Gerty olduğunu bu sayede iyice kavrarız. Çünkü yanımızda yöremizde bir dolu Gerty vardır. Biz, Gerty’e arzu ettiğimiz dili biçmek yerine, onun dilini anlamakla mükellefiz. Ben de Bendeniz’de, Joyce ve Çevirmen başta olmak üzere beher karaktere bir üslup biçmeye çalıştım. Joyce’u ve diğerlerini anlayacaksak, önce üsluplarını tanımamız gerekir diye düşündüm. Bazen sakin, bazen bıçkın, kimi zaman sinirli, kimi zaman matrak.‘MİZAH MÜTHİŞ BİR ENSTRÜMAN’- Romanda Joyce’un “mizahı, hayatın ağırlığı karşısında denge unsuru şeklinde kullanmak” olarak yorumladığı üslup parodileri konusundan hareketle sorarsam: Bu bağlamda romanda rahat günlük dil ve/veya argoyla yansıyan; Joyce’a ve onu referans alan yazarının duygusuna da hayli yakın o mizahın okumaya katkısına ilişkin neler söylersiniz?Daha önce de çok fazla dile getirdim. Ben, edebiyatın derdinin olması gereğinin, edebiyatın dertli olması gibi bir zorunluluğa dönüşmesinden, bu yanlış anlayış sonucu kasvetli ve arabesk metinlerin gırla gitmesinden okur olarak rahatsızım. Oysa mizah, ele alınan derdi de sarsmak, gücü ele geçirmek adına müthiş bir enstrüman.İroniyi Joyce da çok fazla kullanır. Mesela, az bilinmekle birlikte, Finnegan Uyanması dünyanın en komik metinlerinden birisidir. Ulysses’te de ironi tam kıvamındadır. Bizde Oğuz Atay bu işin zirvesidir. Ben de elimden geldiğince, denge unsuru olarak mizahı, gündelik dili, kimi zaman argoyu, dile sinmiş deyimleri, mesleki jargonları kullanmayı seviyorum./Archive/2021/1/20/185431708-ic7-.jpg‘SAÇMA KAHRAMAN KÜLTÜNE İSYAN EDERDİ’- Uğruna vuruşulacağına inandığı idealleri yabana atmamakla birlikte sizce Joyce hangisini önceler, hangisini öteler; kahraman mı kahramanlık mı?Bu doğrultuda Joyce’un köşeye sıkıştırılmış sıradan insana bakışı “kahraman”dan neyi anladığı, isyan duygusu ve derin toplumsal farkındalıkları Dublinliler, Portre ve Ulysses’inde romanınızda da sıklıkla karşımıza çıkan hangi “kahramanlar”ında vücut buluyor?Joyce gibi bir yazardan ve onu ele alan bir romandan bahsederken, öncelikle “kahraman” ifadesi yerine “karakter” demeliyiz belki de. Çünkü hiçbir karakteri, bilindik anlamda bir kahramanlık sergilemiyor ve ta ki bu halleriyle önemli “karakterlere” dönüşüyorlar.Şöyle diyelim; Holywood filminde dünyayı kurtaran kahramanla mı arkadaşlık etmek istersiniz yoksa toy entelektüel, mevzuları yüzüne gözüne bulaştıran Stephen Dedalus ile mi? Veya tüm kadınların âşık olacağı bir artistle mi konuşmak istersiniz, Bendeniz’de şaşkın şaşkın dolanan Joyce ile mi?Dünyayı kurtaran kahraman veya herkesin âşık olacağı artist büyük yalan. Onları seçtiyseniz üzgünüm çünkü yok öyle birisi. Onlar, gündelik dertlere kafa yormayalım diye bize kakalanmış illüzyonlar. Diğerleri ise gerçek. Yani kurgular ama yine de gerçekler. Siz gibi, biz gibi, hepimiz gibi.Ve Joyce adına bir isyandan bahsedeceksek, sanırım bu saçma kahraman kültüne isyan ederdi. Yani savaşta vatan uğruna can verecek kahramanlar yerine (ve bize bunları anlatan popüler sanatın aksine), hayatı yaşayan, oturup konuşacağımız, birlikte gülüp ağlayacağımız dostlar isterdi etrafında. Gerçeğin peşine düşelim isterdi. İstanbul sokaklarında aradığı da bu sanırım./Archive/2021/1/20/185439286-ic8-.jpg‘JOYCE DA ÇEVİRMEN DE UMUTTAN YANA’- “Yığınlar düşünmeye teşvik edilmeli” demiş Joyce’un, Ulysses’in tüketim kültürüne dâhil olmasına ilişkin endişeleri kurguda nasıl yer buldu, yorumlandı?Bir de Joyce’un bir bölümünün din ile sağlıksız, radikal ilişki içine girmiş, halkın ve devletin içindeki çürümüşlüğü soğurmuş olduğunu düşünerek gösterdiği tepkinin imlendiği o yığınlardan neyi kastettiğini burada da açar mısınız? Hatta Ulysses’i nasıl yorumluyor tam da o anlarda çevirmene?Şimdi şöyle düşünün; çok sıkı bir roman yazıyorsunuz ve eseriniz bir milyon kişinin rafına giriyor, ne güzel. Ama o bir milyonun içinden ancak yüz bini romanı okuyor ve layığıyla anladığını düşünen de taş çatlasın on bin kişi. Ne anladım ben bu işten!Joyce’u mezarında dört döndüren işte bu. Yazdıkları konuşulsun, tartışılsın, eleştirilsin diye kalkıp geliyor. Sadece kendi eserleri değil derdi, sanatla alışverişimizin bu yönde olmasını, sanatın toplumsal gelişime katkısının da ancak bu şekilde olabileceğini savlıyor.Bu bağlamda bir başka derdi daha var ki şöyle; tamam, sanatla yığınları dürtelim ama o yığınların büyük kısmı bağnaz düşünceye meyilli, o halde bu iş nasıl olacak, diye sorguluyor. Orada da Çevirmenin devreye girip, Gezi’ye de bir sürü bağnaz kişinin karşı çıkmasına rağmen, milyonlarca gencin, kadının da doğaya, kente, özgürlüğe sahip çıkmasını hatırlatmasını görüyoruz.Yani toplumun sorunlu tarafına bakıp yılgınlığa kapılabilir veya hayatının ipini eline alan cesur insanların tarafına bakıp umut taşıyabiliriz. Nereye baktığımız bu açıdan çok önemli. Bendeniz’de Joyce ile Çevirmenin tarafı umuttan yana.JOYCE VE SOSYALİZM!- Joyce’un sanatçının halk ile teması ve sanatın gerçekle araya mesafe koymamasına ilişkin tavrı da önemli kuşkusuz. Özellikle Dublinliler’i yazma sürecinde Joyce’un sosyalizmle ilişkisi, temasına ilişkin sonra tam da o bağlamda sizin ve okurlarının içindeki, içimizdeki İrlandalıyı harekete geçirişine ilişkin düşüncelerinizi burada da dile getirir misiniz?Joyce, beni ille de bir siyasi fikre dahil edecekseniz, bu sosyalizm olurdu, diyor ama bunu dile getirirken bile temkinli. Çünkü aslında hiçbir ideolojik kalıpla kendisini sınırlamak istemiyor. Bunu, kendisi hazır İstanbul’a gelmişken, bize çok şey ifade eden “İçimizdeki İrlandalı” tanımıyla açıklamaya çalışayım.Mustafa Denizli’nin bir futbol maçının ardından dile getirdiği bu söz daha çok ihaneti vurgular. Oysa önemli olan Mustafa Denizli’nin itirazı, kokuşmuş düzene başkaldırısıdır. İşte Joyce’un siyasetle ilişkisi de bu yönde. Biat etmek, baş eğmek, kabuğuna çekilmek yerine gerektiğinde itiraz etmeliyiz. Gerektiğinde İrlandalı olmalıyız. Ancak o zaman sosyal eşitsizliğe ve baskıya karşı direnç sergileyebiliriz./Archive/2021/1/20/185447770-ic9-.jpg‘DİN İLE MESAFELİ AMA ATEİST DEĞİL’- Ya din? Din ile ilişkisinde, derdinde hangi duygular baskındır? Dublinliler’deki rahip gibi; dinin ve toplumun felç halini yorumladığı anlar yapıtlarında nasıl vücuda gelmiştir?“Çoklu benliğin ideal örneği” olarak nitelenen Bloom ile getirilen yorum ve dine eleştirelliğinde Bloom ile getirdiği denge nasıl yorumlanabilir?Okul yıllarını Cizvit eğitimiyle geçiren, koyu Katolik İrlanda toplumunda yetişen Joyce, bir yaştan sonra dinle arasına mesafe koyuyor ve dini kurumları kıyasıya eleştiriyor. Ama birçok okurun sandığının aksine ateist değil. Hatta ateist olan kardeşi Stanislaus ile bu konuda sık sık tartışıyorlar.Joyce’un derdi, iktidar alanına dönüşen papalıkla, saçma gördüğü kilise ritüelleriyle ve bu kurumların kendilerini sorgulanamaz göstermesiyle. Şu sözünü çok değerli bulurum; Papa keşke samimi bir Hıristiyan olsaydı, der. O kadar çok şey anlatan bir cümle ki. Yani din, ancak ve ancak kişisel inançla ilgili bir alandır ve dini kurumlar, samimiyetlerini ispatlamak zorundadır. Açlığın kol gezdiği bir dünyada, din adına şaşaa yaşayan, toplumu zihinsel felce sürükleyen kurumlarla hiç işi yok ama yaratıcı fikirle de ters düşmüyor.- Joyce’un yaşadığı şehirler; Dublin, Trieste, Paris. Zürih... Bu kentlerde çağın hangi sancılı aralıklarında yaşamış James Joyce?Dublin’deki ilk gençliği, bağımsızlık öncesi karmaşık döneme denk gelir. Trieste günleri 1. Dünya Savaşının ayak sesleriyle geçiyor. Zürih, her iki dünya savaşında da güvenli liman. Paris ise asıl üretim sürecini yaşadığı kent. Böyle bakıldığında, tüm o gergin zamanların Joyce’u beslediğini düşünebiliriz. Velhasıl oldukça zorlu bir hayatı var esasen. Bu kentlere şimdi bir de İstanbul eklendi./Archive/2021/1/20/185524457-ic11-.jpg‘METİNLERİNDE KADIN ÖN PLANDADIR’- Romantik Joyce’u da sormalı. Nora’dan Latife’ye “Ah kadınlar. Ne onlarla ne onlarsız” duygusunu baki kılarak kadınlarına hep iç çekerek dikkat kesiliyor...Joyce metinlerinde kadın çok ön plandadır. Eserlerin yazıldığı dönemi düşünürsek, bu daha da önemli hale geliyor. Dublinliler bir kadının, en yakınındaki eşi tarafından anlaşılmaması üzerine sonlanır. Portre’de Dedalus, sanat imgesine bir kadın üzerinden ulaşır. Ulysses boyunca iki adamın sözü edilir ama çok değerli sonsözü, hiç eğip bükmeden Molly, yani kadın dile getirir. Finnegan’ın özü hayat kaynağı kadın yani Anna Livia Plurabella’dır.Ben bu bağlamda Joyce’un, baskın eril düşünceye, erkek iktidarı fikrine karşı kadın merkezli düşünceyi öncü kılmasını çok değerli buluyorum. Hem de yüz yıl önce.Bendeniz’de de Joyce, pek de konduramadığı Latife’nin sade ama sağlam görüşü karşısında sus pus olur, en büyük dertlerinden birisi onu gereğince anlayamamaktır.‘JOYCE, HER METNİ AŞILACAK ESER OLARAK GÖRÜR’- Joyce’un Shakespeare yapıtlarına, metinlerine bakışındaki temkinli saygıyı nasıl yorumluyorsunuz?Joyce, her metni aşılacak eserler olarak görüyor. O nedenle Shakspeare veya başka yazarlar üzerinde yaratılmış uzman kültünden rahatsız. Belki işin içine biraz Britanya-İrlanda meselesi de giriyordur ama Joyce aynı tutumu kendi eserlerine karşı da sergileyecek kadar net ve dürüst bu konuda. Finnegan’da düpedüz Ulysses ve Portre ile eğlenir. Yani bize, oku anla ve saygı duy ama hiçbir eseri veya yazarı puta dönüştürme diyor.- Çeviride hangi yöntemi kullanıyorsunuz? Sadece ben değil romanda Joyce da soruyor bunu çevirmene?Romanda bu soruya verilen yanıtı aslında, Finnegan’ın Hollandalı çevirmeninden emanet almışımdır. İşi biraz da dalgaya vurarak 29 farklı yöntemden bahseder Eric. Benim yöntemime gelince ki şimdi “yöntem” dediğimde biraz gerildim, yani yok öyle yöntem falan. Akademik açıdan vardır da bende yok. Joyce Türkçe bilse bunu nasıl yazardı diye düşünüp sonra çeviriyorum. İlle de adı konacak veya tanımı yapılacaksa, yöntemim böyle bir şey sanırım.- Romanın çizimlerinden de bahseder misiniz?Kapak resmini ve iç sayfalarda, Joyce’un İstanbul’da dolaştığı sokakları gösteren haritaları eşim Ayşegül Sevimay çizdi. Eline sağlık. Çünkü evet, Joyce o sokaklarda gerçekten dolandı. Ayağına sağlık. Oturdu çay içti, boğazı seyretti. Resimlerde de görüldüğü üzere bizzat şahidiz.- Yeni tasarılarınızı sorarak bitirelim söyleşimizi?Bir öykü dosyasını tamam edip, Joyce’tan sonra öyküyle de vedalaştım. Yeni roman için de ufak ufak okumalar yapıyorum. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim; tarihte ve güneyde bir yerlerde geçiyor. Belki de kuzeydedir, bilmiyorum.Benden’iz James Joyce / Fuat Sevimay / İthaki Yayınları / 512 s. / 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

CHP'liÖztunç: "Tarlalara arpa, buğday,üzüm yerine JES ekilmiş"

CHP'li Öztunç: "Tarlalara arpa, buğday, üzüm yerine JES ekilmiş" CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, Aydın'ın ardından Manisa'da da yurttaşlarla 'jeotermal enerji santralleri' (JES) üzerine görüştüklerini belirterek, "Gördüğümüz şu; Aydın'da da, Manisa'da da tarlalara buğday, arpa yerine JES ekilmiş. Üzümüyle meşhur olan Manisa'da bağ dikileceğine JES dikilmiş" dedi. CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından kurulan 'Jeotermal Enerji Araştırma Komisyonu' Manisa'da incelemelerde bulundu. CHP Salihli İlçe Örgütü'nde açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve komisyonun başkanı Ali Öztunç, dün Aydın'da yaptıkları incelemelere bugün Manisa'da devam ettiklerini belirtti. Komisyona Manisa'da, CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel eşlik etti.   "TARLALARA JES EKİLMİŞ"Komisyon adına açıklama yapan Öztunç, JES'lere ilişkin çalışmalar yürüttüklerini ve bölge halkının görüşlerini aldıklarını ifade ederek, "Çiftçilerle, üreticilerle bugün JES'lere ilişkin bir çalışma gerçekleştirdik. Gördüğümüz şu; Aydın'da da Manisa'da da tarlalara buğday, arpa yerine JES ekilmiş. Üzümüyle meşhur olan Manisa'da bağ dikileceğine JES dikilmiş" dedi. "HER TARAF BORULARLA DONATILMIŞ"Öztunç, Aydın'da incir, Manisa'da üzümün JES'ler yüzünden olumsuz etkilendiğini ve mahvolduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: "Çok sayıda JES'e izin verilmiş. AKP hükümeti döneminde bunlar, neredeyse mantar gibi çıkmışlar. Her taraf solucan benzeri borularla donatılmış. Daha fazlasına izin vermeyin diyoruz. İnsanların yaşam hakkını, havasını, suyunu elinden alıyorlar bunlar. Bugüne kadar yapmışlar, bundan sonra daha fazla JES'e hükümetin izin vermesini istemiyoruz. Bölge halkı da istemiyor. Bugüne kadar yapılanların da denetlenmesini istiyorlar. Çünkü pek çoğu eski teknoloji ve aynı zamanda özellikle geceleri bacaları açıyorlar. Doğaya zehir saçıyorlar ve yine özellikle geceleri, yerin altına gönderilmesi gereken suyu çaylara, derelere, nehirlere salıveriyorlar." "DÜNYA STANDARTLARINA UYGUN YAPILMAMIŞ"Öztunç, JES'lerin dünya standartlarına uygun bir şekilde yapılması gerektiğinin altını çizerek, "Dünya standartların yapılmamış. Bundan sonra daha fazlasına izin verilmesine gerek yok. Bundan sonra açılacak her yeni santral, mevcut santrallerin kapasitesini de düşürecektir" dedi. JES'lerin ürettiği enerjinin Türkiye'deki enerji ihtiyacına katkısının yüzde 1.7 olduğuna dikkat çeken Öztunç, "Yüzde 1.7 için değmez. Yaptınız mı, yapıldı. Bundan sonra yenileri yapılmasın, var olanlar denetlensin" çağrısı yaptı.  ANKA

Agatha Christie'nin Poirot’su 100 yaşında!

Agatha Christie'nin Poirot’su 100 yaşında! Agatha Christie'nin sevilen karakteri Hercule Poirot'nun kaleme alınmasının 100. yılı şerefine özel ciltli Poirot Seçkisi Seti piyasaya çıkıyor. Poirot Seçkisi Seti, sürükleyici kurgusu ve dikkat çekici konularıyla her döneme hitap eden Ölüm Sessiz Geldi, Nil'de Ölüm, Roger Ackroyd Cinayeti, Acı Kahve, Doğu Ekspresinde Cinayet ve Cinayet Alfabesi romanlarından oluşuyor. /Archive/2021/1/20/184256626-ic1.jpgHercule Poirot karakteri ile tanıştığımız, Agatha Christie’nin ilk romanı olan Ölüm Sessiz Geldi yayımlanalı 100 yıl oldu. Altın Kitaplar Yayınevi, Polisiye kraliçesinin en sevilen roman kahramanlarından Hercule Poirot’nun 100 yıllık macerasına yaraşır bir projeyi okurların beğenisine sunuyor.Poirot Seçkisi Seti, sürükleyici kurgusu ve dikkat çekici konularıyla her döneme hitap eden Ölüm Sessiz Geldi, Nil'de Ölüm, Roger Ackroyd Cinayeti, Acı Kahve, Doğu Ekspresinde Cinayet ve Cinayet Alfabesi romanlarından oluşuyor.Ölüm Sessiz Geldi, Nil'de Ölüm, Roger Ackroyd Cinayeti, Acı Kahve, Doğu Ekspresinde Cinayet ve Cinayet Alfabesi / Agatha Christie / Çev.: Çiğdem Öztekin / Altın Kitaplar / 1576 s,/Archive/2021/1/20/184304454-ic2.jpgAGATHA CHRISTIE (1890-1976): 15 Eylül 1890 tarihinde, Torquay, Devon‘da doğmuştur. Tam adı Agatha Mary Clarissa Miller Christie Mollowan’dır. Mary Clarissa Miller ve Mary Westmacott takma adını da kullanmıştır. Babası Frederick Alvah Miller ve annesi de Clarissa Miller’dır. Kız kardeşi Margaret Frary Miller ve erkek kardeşi Louis Montant Miller’dır.Agatha Christie, evde eğitim görmüştür. Çok küçük yaşta annesi tarafından yazmak için cesaretlendirilen Christie, on altı yaşındayken, Paris‘e, şan ve piyano dersleri alacağı bir okula gönderilmiştir./Archive/2021/1/20/184313782-ic3.jpgCiddi anlamda ilk edebi denemeleri, duygusal konuları ele alan öyküler oldu. 1914'te bir Flying Royal Corps çalışanı olan Archibald Christie ile evlendi ve Fransa’ya gitti. Bu evliliğinden 1919 yılında kızları Rosalind, dünyaya geldi. Dislektik olmasına rağmen öykü, roman okumayı çok seviyordu.Archiebald, Christie’nin, NancyNeele adında, daha genç bir kadına aşık olduğunu açıklaması üzerine, 1926 yılında boşanan Agatha Christie bu üzüntüsünün üzerine aynı yıl annesini de kaybetmiştir.Aynı yıl 11 gün boyunca ortadan kaybolan Christie tüm aramalara rağmen bulunamadı. Arabası ağaçlara çarpmış, bavulları yerlere saçılmış vaziyette göl kenarında bulundu. Christie bir süre sonra ortaya çıksa da bu konu hakkında hiçbir açıklama yapmadı. Agatha Christie'nin geçici hafıza kaybına uğradığı, kocasını ve onun sevgilisini öldürme planları yaptığı gibi çeşitli iddialar ortaya atıldı./Archive/2021/1/20/184321188-ic4.jpg1928 yılında sonuçlanan boşanma sürecinin iki yıl sonrasında, Agatha Christie, 1927’de, Ortadoğu’ya yaptığı ziyaretler sırasında tanıştığı, Arkeolog Max Mallowan’a, Suriye ve Irak’taki kazı alanlarına yaptığı yolculuklarda eşlik etmiştir. Daha sonra Max Mallowan ile evlenen Christie, bir çok yer gezip, görmüştür.Agatha Christie’nin ilk dedektif romanı, The Mysterious Affair at Styles’dır (Styles’daki Esrarengiz Olay). Daha sonra kırkı aşkın romanda karşımıza çıkacak olan ünlü Belçikalı dedektif karakteri, Hercule Poirot’u ilk kez kullandığı kitabıdır. Kitap, çeşitli yayınevinlerinden geri çevrilmiştir. Daha sonra 1920 yılında Bodley Heidi Yayınevi tarafından kabul edilmiştir./Archive/2021/1/20/184332673-ic5.jpgEn çok çalıştığı ve yoğun olduğu dönemi 1920’lerin sonu olan Agatha Christie’nin, 1930’larda, farklı esrarengiz olayları konu alan dört, Dedektif Hercule Poirot’un hikayelerini yazdığı on dört, Miss Marple ve Müfettiş Battle’ın hikayelerini yazdığı dört kitabı basılmıştır. Christie, yine aynı yıllarda Harley Quin ve Mr. Marker Pyne hikayelerinin anlatıldığı, iki kitap yazmıştır. Daha sonra da iki sahne oyunu yazmıştır.Christie'nin, diğer kitabında yazdığı ünlü dedektifi, görevinde amatör olan dedektif Miss Jane Marple, tipik bir İngiliz karakteri olarak kaleme alınmıştır. Poirot karakteri, mantığını, akılcı metotlarını ve “küçük gri hücreler”ini kullanarak esrarengiz olayları çözüme ulaştırmak için görevini yerine getiren bir dedektiftir./Archive/2021/1/20/184340391-ic6.jpgMarple karakteri, kadınlık içgüdülerine ve empati kurma yeteneğine güvenen bir dedektif olarak görevini yerine getirmiştir. Marple’ın adı, içlerinde ilk olarak Agatha Christie’nin 1930’da yazdığı, Murder At The Vicarage (Ölüm Çığlığı) ve son olarak da, 1977’de yazdığı, Sleeping Murder (Uyuyan Ölüm)’ın bulunduğu, on yedi kitabında geçmektedir. Poirot ve Miss Marple karakterlerinin ikisi de sinema ve televizyona uyarlanmıştır.1978 yılında Michael Apted’in yönetmenliğini yaptığı ve Agatha Christie’yi, Vanessa Redgrave’in canlandırdığı, Christie’nin gerçek hayat öyküsünü konu alan Agatha filmi, çekilmiştir. Film, 1926 yılında Christie’nin boşanmasından sonra bir süreliğine ortadan kaybolup Harrowgate Oteli’nde, Mrs. Neele adı altında yaşamasını konu almaktadır./Archive/2021/1/20/184348110-ic7.jpgAgatha Christie’nin, 1936 yılında Mary Westmacott takma adı altında yazdığı, ilk altı psikolojik romantizm romanı basılmıştır.1937 yılında ise Howard Carter’la tanıştığı, Luxor ziyaretinden sonra, 1973 yılına kadar basılmayan, “Akhanaton” adlı sahne oyununu yazmıştır. Bu oyun 1979 yılında New York Londra’da, “Akhanaton” ve “Nefertiti” adıyla sahnelenmiştir.Hayranlarınca her kitabı beğenilmekle birlikte, Agatha Christie’nin edebi kaygılarla yazdığı bazı romanlar eleştirmenlerin de dikkatini çekti. On Küçük Zenci romanı da polis romanının klasikleri arasındadır./Archive/2021/1/20/184356094-ic8.jpgAgatha Christie, ikinci dünya savaşı sırasında, Londra’da Univesity College Hospital dispanserinde görev yapmıştır. Savaş sonrasında, roman çalışmalarına devam etmesinin yanı sıra, sahnede ve sinemada da başarı kazanmıştır.1954 yılında “Witness for the Prosecution (Beklenmeyen Şahit)” oyunu, New York Drama Critics Circle tarafından, sezonun en iyi yabancı sahne oyunu seçilmiştir. Agatha Christie, 1967 yılında, İngiliz Araştırma Klübü’nün başkanı olmuştur. 1971 yılında ise AgathaChristie, İngiltere’nin en yüksek onur ünvanı olan “Britanya İmparatorluğu Kadın Komutanı” nişanını almıştır./Archive/2021/1/20/184404001-ic9.jpgAgatha Christie, 12 Ocak 1976’da, 86 yaşında İngiltere Wallingford'da hayatını kaybetti. Polisiye edebiyatın öncüsü olarak anılan yazar, kısa hikâyeleri ve sahne oyunlarının yanında yüzden fazla roman yazmıştır. Yüz farklı dile çevrilen ve tüm zamanların en çok satan İngiliz roman yazarı olan Christie’nin. yapıtları tüm dünyada yüz milyonlarca, İngiltere’de ise bir milyar kopyanın üzerinde satmıştır. Cumhuriyet Kitap Eki

Antitezler...

Antitezler... Charles Coustille’i Antitezler kitabı, edebi ve akademik yazıların “yazar tezi” gibi çok özel bir malzeme aracılığıyla nasıl karşılaştığını, yollarının nasıl kesiştiğini gözler önüne seriyor. Choustille’in Fransa deneyimini merkeze alan amaçlayan çalışması, aynı zamanda tez yazımına dair, yazarların akademik normları ve biçimleri sorguladığı ve yazma hakkındaki tavsiyelerini damıttıkları bir antikılavuz niteliğinde. /Archive/2021/1/20/184056728-ici.jpgEdebi ile akademik alanların gelgitli bir ilişkisi olduğu söylenir. Yazarlar ve akademisyenler birbirlerinin antitezi olarak düşünülür. Peki, bu iki dünya arasında gerçekten de aşılamaz bir duvar mı örülüdür, bir köprü oluşturmanın hiç mi olanağı yoktur?Antitezler, edebi ve akademik yazıların “yazar tezi” gibi çok özel bir malzeme aracılığıyla nasıl karşılaştığını, yollarının nasıl kesiştiğini gözler önüne seriyor. Yazar tezleri söz konusu olduğunda, akademik çalışma edebi bir yatırım olamaz mı ya da edebi eser akademik araştırmadan ne derece etkilenebilir?/Archive/2021/1/20/184106166-kapakic2.jpgMallarmé varoluşsal krizinden kurtulmak amacıyla dilbilimle ilgili bir teze başlamıştı; Péguy’nin tezi Sorbonne’a karşı uzun bir hakaretten ibaretti; Paulhan’ınki otuz beş yılı aşan bir süreye yayılmış sayısız müsvedde içinde kaybolmuştu; Céline, Macar bir doktora düzdüğü methiye arkasına belli belirsiz gizlenmiş otoportresini sunmuştu doktora jürisine ve Barthes, tezin “erotik bir beden” olması gerektiğini ileri sürmüştü.Üniversite ile edebiyat arasında, yazılmayı bekleyen bir tarihe - yazarların üniversiteyle ilişkilerinin tarihine -/Archive/2021/1/20/184116509-ic3.jpgFransa deneyimini merkeze alarak katkı yapmayı amaçlayan Antitezler, edebi ve akademik dünyaların karşılaştığı ve birbirine meydan okuduğu tarihsel bir soruşturma sunuyor.Aynı zamanda tez yazımına dair, yazarların akademik normları ve biçimleri sorguladığı ve yazma hakkındaki tavsiyelerini damıttıkları bir antikılavuz niteliğinde.Karşılaştırmalı Edebiyat doktorasına sahip olan Charles Coustille, özellikle Fransız şair ve deneme yazarı Charles Péguy hakkındaki çalışmalarıyla tanınıyor.Antitezler / Charles Choustille / Çev.: Ahmet Nüvit Bingöl / Koç Üniversitesi Yay. / 216 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Galatasaray'da Muslera 220 gün sonra döndü

Galatasaray'da Muslera 220 gün sonra döndü 220 gün yeşil zeminden uzak kalan Muslera, sarı kırmızılı takımın ligin 20'nci haftasında oynadığı Yukatel Denizlispor maçında hem formasını hem de kaptanlık pazubandını geri aldı. /Archive%5C2021%5C1%5C20%5C184020228-galatasarayda-muslera-220-gun-sonra-dondu_2.jpgGalatasaray'ın Denizlispor ile oynadığı Süper Lig 20'nci hafta müsabakasında sarı kırmızılı takımın deneyimli kalecisi Fernando Muslera, 220 gün sonra sahalara döndü.Süper Lig'de 2019-2020 sezonunun 27'nci haftasında Galatasaray'ın Çaykur Rizespor'a konuk olduğu karşılaşmada aldığı darbe sonucunda sağ ayak tibia ve fibula kemiklerinde kırık tespit edilen Fernando Muslera, Yukatel Denizlispor maçıyla birlikte formasına kavuştu. 220 gün yeşil zeminden uzak kalan Muslera, sarı kırmızılı takımın ligin 20'nci haftasında oynadığı Yukatel Denizlispor maçında hem formasını hem de kaptanlık pazubandını geri aldı. DHA

ABD Yüksek Mahkemesi'ndeki bomba ihbarıasılsızçıktı

ABD Yüksek Mahkemesi'ndeki bomba ihbarı asılsız çıktı ABD'de Joe Biden'ın yemin töreninin yapılacağı Kongre binasının karşısında yer alan Yüksek Mahkemedeki asılsız bomba ihbarı kısa süreli paniğe neden oldu. ABD'de Joe Biden'ın yemin töreni öncesi, başkent Washington'da alınan güvenlik önlemleri en yüksek seviyeye çıkarıldı. Yemin töreninin yapılacağı Kongre binasının karşısında yer alan Yüksek Mahkemede de kısa süreli panik yaşandı. Amerikan basınında yer alan haberlere göre, Yüksek Mahkeme binasında bomba olduğu ihbarı alındı ve binanın tahliye edileceği bildirildi. Kısa süre sonra, ihbarın asılsız olduğu ve binanın tahliyesinden de vazgeçildiği öğrenildi. Trump, Biden'ın yemin törenine katılmayarak, sabah erken Beyaz Saray'dan ayrılarak Florida'ya geçmişti.Joe Biden, yerel saatle 12.00'de (TSİ 20.00) başkent Washington'da alınan yoğun güvenlik önlemleri altında yemin ederek resmen ABD'nin 46'ncı başkanı olacak. AA

Galatasaray-Denizli karşıkarşıya

Galatasaray-Denizli karşı karşıya Süper Lig’in 20. haftasında Galatasaray ile Denizlispor karşı karşıya geliyor. Maçın hakem Suat Arslanboğa. Galatasaray: Muslera, Linnes, Donk, Marcao, Saracchi, Taylan, Belhanda, Emre Akbaba, Arda, Feghouli, BabelDenizlispor: Pantilimon, Lopes, Muhammet, Bergdich, Fabiano, Murawski, Dossevi, Recep, Sagal, Rogallega, SackoSüper Lig’in 20. haftasında Galatasaray ile Denizlispor karşı karşıya geliyor. Maçın  hakem Suat Arslanboğa.Süper Lig'in 20. haftasında Denizlispor'u ağırlayan Galatasaray'da 11’de yer alan Fernando Muslera, uzun bir aranın ardından kaleyi devraldı.  cumhuriyet.com.tr

1421!

1421! Dünya tarihini değiştirecek iddia odur ki; Amerika Kıtası’nı Çinli Müslüman General Zheng He, Kolomb’tan 70 yıl önce keşfetti! Gavin Menzies; ‘1421’de, Amerika Kıtası’nı Kolomb’dan ve diğer kaşiflerden çok önce Çin Amiralleri Zheng He, Hong Bao, Zhou Man, Zhou Wen ve Yang Qing’nin keşfettiğini sağlam delillerle ortaya koyuyor. /Archive/2021/1/20/183913461-kapak.jpg“Bu Çin amiralleri Ümit Burnu’nu Dias’dan altmış altı yıl önce dönmüş, Macellan Boğazı’ndan Macellan’dan doksan sekiz yıl önce geçmiş, Avustralya’ya Kaptan Cook’tan üç yüz yıl, Antarktika ve Arktik bölgelerine Avrupalılardan dört yüz yıl, Amerika’ya da Kolomb’dan yetmiş yıl önce ulaşmıştı.”“Kolomb, da Gama, Macellan ve Cook daha sonra bu "keşifleri" yeniden yaparken, başkalarını takip ettiklerini biliyorlardı; çünkü "bilinmeze" doğru yol alırken hepsinin ellerinde Çinli kâşiflerin haritaları mevcuttu. Ünlü bir alıntıyı hiç de yerinde olmayan bir şekilde kullanmak istiyorum: Başkalarından daha uzağı görebiliyorlardı; çünkü devlerin omuzlarında duruyorlardı.”KitaptanDünya tarihini değiştirecek iddia odur ki; Amerika Kıtası’nı Çinli Müslüman General Zheng He, Kolomb’tan 70 yıl önce keşfetti!Emekli donanma subayı Gavin Menzies, Amerika Kıtası’nı ve diğer birçok yeri Kolomb’dan ve diğer kaşiflerden çok önce Çin Amiralleri Zheng He, Hong Bao, Zhou Man, Zhou Wen ve Yang Qing’nin keşfettiğini sağlam delillerle ortaya koyuyor.Menzies, Akdeniz coğrafyası dışına çıkmayan Piri Reis’in çizdirdiği haritanın Çinli Amiraller tarafından çizdirilen haritalara dayandığını iddia ediyor.1421 / Gavin Menzies / Çeviren: Kardelen Kala / Kalkedon Yayıncılık / 664 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Czeslaw Milosz’dan‘İssa Vadisi’

Czeslaw Milosz’dan ‘İssa Vadisi’ Bir çocuğun içsel hayatı, hayal gücü ve melankolisi. İssa Vadisi, göllerin, kasabaların, Tomas, Balthazar ve eşiklerdeki tuhaf varlıkların romanı. İssa Vadisi, Nobelli yazar Czeslaw Milosz’dan fantastik bir klasik. /Archive/2021/1/20/183256303-kapakic.jpg“Kimilerine göre şeytan bir tür halüsinasyondan, içteki acıların bir ürününden başka bir şey değildir. Eğer öyle yeğliyorlarsa, dünya onlara anlaşılması daha da güç görünüyor olsa gerektir çünkü insan dışında yaşayan başka hiçbir varlığın başına böyle halüsinasyonlar görmek gelmez.Diyelim ki bazen bardaktan taşıp dökülmüş bir içkinin Baltazar’ın parmağıyla masaya yayılmış çizgileri etrafında sıçraya sıçraya gezinen küçücük yaratık, varlığını ayyaşlığa borçluydu. Yine de hiçbir sonuç çıkmaz bundan.Yaşama sevincinin Baltazar’a geri geldiği günler oluyordu; sabanın ardında bir ıslıktır tutturuyor ve sonra ansızın içini bir fırtınanın alameti olan bir ürperti basıyordu. Kendisine belirlenen çemberin dışına birkaç adımcık atmayagörsün, yabancı bir güç onu gerisin geri dehleyiveriyordu.Evet, yabancı bir güç. Çünkü ızdırabını hiç de kendisinin bir parçasıymış gibi hissetmiyordu; mutlaka ki kendisi, derinlerde bir yerlerde, hâlâ hep saf bir sevinç olarak kalıyor; ona musallat olan şey, onu dışarıdan kuşatıyordu.Dehşet vericiydi çünkü umutsuz zamanlarında yaptığı akıl yürütmelerin o inceliği ve keskinliğini, kendisinin yapabileceği bir şeyden almıyordu; insanüstü bir görüş açıklığı mağlup ediyordu onu. Kendi gülünçlüğü -yaptığı muhasebelerin içine bir de o giriyor, orayı kaşıyordu tacizcisi. -Demek ki şöyle, Baltazar’ım - diyordu -. Bir hayat var. Milyonlarca insan milyon işle uğraşmakta, sense Surkont, Helena Yuhnieviç, toprak moprak, bir de şu, hımm, şu tüfekle olan iş, bunların hepsi ufak şeyler. Bunlar sana ne için verilmiş, peki? Bir yıldız gibi şurada, burada uyuyabilirdin. Ama demek, senin yatacak yerin bura olmalıymış. Ve artık asla ikinci bir kez de doğmayacaksın.” Czeslaw MiloszBir çocuğun içsel hayatı, hayal gücü ve melankolisi. İssa Vadisi, göllerin, kasabaların, Tomas, Balthazar ve eşiklerdeki tuhaf varlıkların romanı. İssa Vadisi, Nobelli yazar Czeslaw Milosz’dan fantastik bir klasik.İssa Vadisi / Czeslaw Milosz / Çev.: Melaike Hüseyin / MonoKL Kitap. / 280 s. Cumhuriyet Kitap Eki

ÖSYM'den ertelenen sınavlarla ilgili açıklama

ÖSYM'den ertelenen sınavlarla ilgili açıklama ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün, sınav merkezi tercihlerinin güncelleneceği tarihi açıkladı. ÖSYM Başkanı Aygün, 2021'e ertelenen sınavlara girecek adayların, sınav merkezi tercihlerini 21-22 Ocak'ta güncelleyebileceğini bildirdi.Aygün, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, "Değerli adaylarımız, 2020-ALES/2, 2020-YÖKDİL/2, 2020-DİB-MBSTS ve 2020-DHBT sınavları için 21-22 Ocak 2021 tarihlerinde sınav merkezi tercihleri güncellenebilecektir.Şimdiden tüm adaylarımıza başarılar dilerim" ifadelerini kullandı./Archive/2021/1/20/182359112-aygun.png cumhuriyet.com.tr

Malatya, Hatay'da kazandı

Malatya, Hatay'da kazandı Atakaş Hatayspor - Yeni Malatyaspor: 1 -2 /Archive%5C2021%5C1%5C20%5C182922249-atakas-hatayspor-yeni-malatyaspor-1-2_4.jpgSTAT: Antakya AtatürkHAKEMLER: Ramazan Keleş (xx), Aleks Taşçıoğlu (xx), Hakan Yemişken (xx)HATAYSPOR: Akın Alkan (x), Isaac Sackey(xx), Aabid Rayane (xxx) (Dk. 78 Muhammed Mert x), Boupendza (xxx), Pablo Santos (xx), Mesut Çaytemel (xx) (Dk. 90+1 Soner Örnek ?), David Akıntole (xx), Adama Traore (xx) (Dk. 57 Selim Ilgaz x), Ruben Rıberıo (xxx), Popov (xx), Diouf (xx) (Dk. 78 Kamara xx) .YENİ MALATYASPOR: Ertaç Özbir (xx) Afriyie Acquah (xx) (Dk. 84 Mustafa Eskihellaç ?), Umut Bulut(xx), Wallace Dos Santos (xx), Hadebe (xx), Karim Hafes (xx), Youssuf Ndayıshımıye (xx), Chebake (xx), Zeki Yavru (xx)(Dk. 84 Ahmet Ildız ?), Kubilay Kanatsızkuş (xx) (Dk. 90+8 Zuqui ?), Adem Büyük (xx).GOLLER: Dk. 87 Boupendza (Atakaş Hatayspor) - Dk. 53 Zeki Yavru, Dk. 77 (P) Adem Büyük (Yeni Malatyaspor)SARI KARTLAR: Sackey, Aabid, Muhammed Mert, Yusuf Abdioğlu (Atakaş Hatayspor) - Afriyie Acquah, Hadebe, Adem Büyük (Yeni Malatyaspor)Süper Lig'in 20’nci haftasında Atakaş Hatayspor, sahasında Yeni Malatyaspor ile karşılaştı. Karşılaşma, Yeni Malatyaspor’un 2-1 üstünlüğü ile sona erdi.3’üncü dakikada Hatayspor kalecisi Akın’ın pasında araya girerek, topu kapan Umut Bulut, ceza sahası içinde karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu auta gönderdi.22’nci dakikada ev sahibi Hatayspor atak geliştirdi. Ceza sahasının dışından kaleyi sağ çaprazdan gören bir noktadan Aaron Boupendza tarafından çekilen şut kaleyi bulmadı.34’üncü dakikada atak geliştiren Yeni Malatyaspor’da kendi yarı alanında topu alan Kubilay Kanatsızkuş, ceza sahasına sokuldu. Kanatsızkuş, son çizgiye inmeden yaptığı vuruşta kaleci Akın Alkan, gole izin vermedi.45+1’inci dakikada Yeni Malatyaspor’un Karım Hafes’in sol kanattan kullandığı köşe vuruşunda Hadebe kafayı vurdu, top kaleci Akın’da kaldı.Karşılaşmanın ilk yarısı, golsüz sona erdi.53’üncü dakikada, Adem Büyük’ü yerde kalması nedeniyle Yeni Malatyaspor serbest vuruş kazandı. Topun başına geçen Zeki Yavru, barajın üzerinden yakın köşe attığı sert vuruşla, meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu: 0 – 164’üncü dakikada Yeni Malatyaspor’un sol kanattan gelişen atağında, Karim Hafes ortaladı. Kale alanı içinde bir anda bomboş kalan Umut Bulut, indirdiği topa dönerek vurdu, savunma mutlak gole izin vermedi.70’inci dakikada gelişen atakta Umut Bulut’un indirdiği topu ceza alanı içinde Kubilay önüne almaya çalıştı. Bu sırada, Pablo Santos’un bir müdahalesi oldu. Malatya ekibi, elle oynama olduğu gerekçesiyle penaltı bekledi.73’üncü dakikada VAR hakemi Volkan Bayarslan’ın tavsiyesi ile pozisyonu inceleyen Ramazan Keleş, Santos’un elle müdahalesi olduğu gerekçesiyle penaltı kararı verdi. Adem Büyük tarafından kullanılan penaltı, direğe takıldı daha sonra savunma tarafından uzaklaştırıldı.75’inci dakikada Kaçan penaltıda kaleci Akın Alkan’ın çizgiye basmadığı gerekçesiyle VAR tarafından hakem Ramazan Keleş’e bir inceleme daha yapması tavsiyesinde bulunuldu. Pozisyonu inceleyen Keleş, penaltının tekrar kullanılması kararı verdi.77’nci dakikada penaltı için tekrar topun başına geçen Adem Büyük, topu ağlarla buluşturdu: 0 - 287’nci dakikada Atakaş Hatayspor hızlı bir atak geliştirdi. İsabetli paslarla sağ kanattan ceza sahasına kadar giren Hatayspor’da Kamara’nın son çizgiden içeri çevirdiği topa sert ve düzgün bir vuruş yapan Boupendza, topu ağlarla buluşturdu: 1 - 290+2’nci dakikada Hatayspor’da Boupendza, rakip ceza sahasının hemen dışında kaleyi karşısına alıp şut çekti, kaleci Ertaç Özbir kurtardı.Karşılaşmada başka gol olmadı ve maç 2-1’lik Yeni Malatyaspor üstünlüğü ile sona erdi. DHA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter