News - Haberler
Joe Biden: Trump'ın yenilgiyi kabul etmemesi utançverici
Seçilmiş ABD Başkanı Joe Biden, ABD Başkanı Donald Trump'ın seçim yenilgisini kabul etmemesinin utanç verici olduğunu söyledi.Habere Gitmek için TıklayınBaşyapıtlarıyla Bulgakov...
Türkçe Haberler En Son BaÅŸlıklar BaÅŸyapıtlarıyla Bulgakov... /Archive/2020/11/11/010855294-ic1.jpgUSTA Ä°LE MARGARITAMihail Bulgakov’un yaÅŸamının son günlerine dek üzerinde çalıştığı, uzun süre yasaklanmış ancak ölümünden yıllar sonra 1966’da o da katı bir sansürden geçerek yayımlanabilen dev romanı Usta ile Margarita, 20’inci yüzyıl edebiyatının baÅŸyapıtları arasında yer alır.Keskin yergili bir mizahla dolu fantastik bir roman olan Usta ile Margarita, Can Yayınları tarafından, SSCB döneminde kitaptan çıkarılan 80 sayfayı da içeren eksiksiz çevirisiyle sunuluyor.Acımasız bir sistem eleÅŸtirisini derin bir felsefi tartışmaya dönüştü¬rerek insan kadar eski iyi-kötü tartışmasını irdeleyen Usta ile Margarita, iki ayrı öyküyü yan yana getirir. Bunlardan biri XX. yüzyılda Moskova’da, diÄŸeri Pontius Pilatus’un 26-36 yılları arasındaki valiliÄŸi döneminde Yahuda’da geçer./Archive/2020/11/11/010910340-ic2.jpgRomanın baÅŸkiÅŸisi, Prof. Woland kılığına girmiÅŸ olan Åžeytan’dır.1930'lu yıllarda Moskova'da sıcak bir bahar günü… Günbatımına yakın saatlerde Åžeytan, iyi giyimli ve yabancı görünümlü bir beyefendi kılığında ÅŸehre iner ve kendini kara büyü uzmanı Profesör Woland olarak tanıtır.Moskova’ya inen Åžeytan, seçkin aydın çevrelerinin ikiyüzlülüğünü ve yozluÄŸunu gözler önüne seren çılgınca oyunlara baÅŸvurur.Onun garip maiyetiyle birlikte geliÅŸini, Sovyet baÅŸkentini kasıp kavuran bir dizi esrarengiz ve tekinsiz olay izler.Onun karşısındaysa akıl hastanesine kapatılan, baskı altındaki bir romancı, yani “Usta†vardır...Onun garip maiyetiyle birlikte geliÅŸini, Sovyet baÅŸkentini kasıp kavuran bir dizi esrarengiz ve tekinsiz olay izler.Bulgakov’un Usta ile Margarita’yı bitirememekten korkuyordu ve bir taraftan da böbreÄŸindeki hastalık nedeniyle saÄŸlığı gittikçe kötüleÅŸiyordu. Uykusuzluk çekiyor ve kendini halsiz hissediyordu.1934 tarihli bir mektupta arkadaşına ÅŸunları yazıyordu: “Yalnızlık korkusu; ÅŸimdiye kadar hiç böyle berbat bir ÅŸey yaÅŸamamıştım ya da bir başıma kalma korkusu desem daha doÄŸru. Bu o kadar midemi bulandırıyor ki bir bacağımı kesmelerini tercih ederim.â€Yapıtının müsveddesine de şöyle bir not düşmüş: “Ölmeden önce bitir.â€/Archive/2020/11/11/010925700-ic4.jpgUsta ile Margarita’nın anlatısı çoÄŸu yerde trajik ve dokunaklı olsa da her ÅŸeyden önce Bulgakov eÄŸlence hissi uyandırmanın peÅŸinde.Sovyet yaÅŸam tarzına yönelik keskin bir hiciv, dinsel bir alegori, komik bir fantezi olduÄŸu kadar, dokunaklı bir aÅŸk öyküsü de olan kitabı özellikle yazıldığı koÅŸullar dikkate deÄŸer kılıyor. Ne de olsa Stalin rejiminin en karanlık günlerinde, gecenin bir vakti insanların ortadan kaybolduÄŸu bir dönemde yazıyordu.Bu arada Stalin, Bulgakov’la aynı Ahmatova’yla olduÄŸu gibi kiÅŸisel olarak ilgileniyordu. Bazılarına göre Stalin’le olan iliÅŸkisi Bulgakov’un tutuklanmasını ve yargılanmasını engellemiÅŸti. Ama aynı zamanda saklamadan yapmak istediÄŸi çalışmaları da engellemiÅŸti.Bulgakov bundan hareketle hiçbir ÅŸeyin göründüğü gibi olmadığı alacakaranlıkta kalmış bir dünya yaratır ve fantastik, doÄŸaüstü ve kötücül olan ne varsa bunları günlük hayatın sıradan olayları gibi ele alır./Archive/2020/11/11/011004871-ic5.jpgGENÇ BÄ°R DOKTORUN ANILARIBirinci Dünya Savaşı sırasında, 1916 yılında üniversiteden diplomasını alan genç doktor Bulgakov gönüllü olarak Kiev’de çalışmaya gitti. Smolensk bölgesinin küçük bir köy hastanesinde çalışmak, genç doktorun bir genç yazar haline gelmesinde büyük bir rol oynadı.Rusya yeni bir devrime ve iç savaÅŸa doÄŸru sürüklenirken Bulgakov, Rus halkını en çıplak haliyle ve en hayati sorunlarıyla tanıdı.Devrim, büyük ÅŸehirlerin merkezlerinde hayatı ve zihniyetleri altüst ederken, bu genç doktor ülkenin ücra bir bölgesinde kadercilikle ve batıl inançlarla zorlu bir mücadeleye giriÅŸir.Zor bir doÄŸum, hassas bir cerrahi müdahale, uzaktaki bir hastaya ulaÅŸabilmek için ÅŸiddetli bir kar fırtınasına raÄŸmen göze alınan bir yolculuk, aÄŸrılarını dindirmeye çalışırken morfinman olan bir meslektaş…Korku içinde yaptığı ilk ameliyatıyla genç bir kızın hayatını kurtaran genç doktor, baÅŸka bir gün morfin kullanmaya baÅŸlamış meslektaşını kurtarmaya çalışır. Fakat trajik ve dehÅŸet verici görünen her ÅŸey Bulgakov’da yaÅŸamın ciddi mizahıyla anlatılır.Bulgakov’un yaÅŸamının bu ilk doktorluk dönemini anlatan “Bir Doktorun OlaÄŸanüstü Serüvenleriâ€, “Genç Bir Köy Hekiminin Hatıralarıâ€, “Ben Öldürdüm†ve “Morfin†adlı öyküleri Türkçede ilk kez bu kitapta bir araya geliyor./Archive/2020/11/11/011023777-ic6.jpgMORFÄ°NDr. Bomgard ÅŸehre atanalı birkaç ay olmuÅŸtur ki, taÅŸradaki eski yerine gönderilen arkadaşı Dr. Polyakov intihar eder. Ölmeden önce arkadaşına bıraktığı günlükte Polyakov, ölümüne sebep olan amansız bağımlılığı aÄŸrıları için aldığı morfinin hayatını nasıl ele geçirdiÄŸini ve sonunda gerçekle bağını nasıl yitirdiÄŸini satır satır anlatmıştır.Morfin, Rus edebiyatının yasaklı ustası Bulgakov’un savaÅŸ sonrası dönemdeki morfinmanlık deneyiminden yola çıkarak yazdığı sarsıcı bir öykü./Archive/2020/11/11/011035308-ic7.jpgKOL MANÅžETÄ°NDE NOTLARKol ManÅŸetinde Notlar’daki, keskin, sert ve neÅŸeli diliyle Kiev ve Moskova’nın günlük hayatının bir panoramasını çizen öykülerinde Bulgakov, Rusya’nın tarihin akışını deÄŸiÅŸtiren döneminde yaÅŸanan her ÅŸey var:İç savaşın insanları birbirinden ayıran, kuÅŸkulara sürükleyen, herkesin bir taraf seçmek zorunda olduÄŸu günlerinden, BolÅŸevikler tarafından Yeni Rusya iktidarının kurulduÄŸu, yeni eÄŸitim, yeni ekonomi, yeni kültür gibi sayısız yeniliÄŸin ortaya çıktığı günlere kadar her ÅŸey.Öykü derlemesine adını veren Kol ManÅŸetinde Notlar, genç yazarın bu kıtlık ve bürokrasi günlerinde mesleÄŸe nasıl atıldığını, gazete yazarlığından tiyatro oyunu ve roman yazarlığına uzanan sürecini yetkin bir hicivle sunuyor./Archive/2020/11/11/011057371-ic8.jpgTEATRAL BÄ°R ROMAN (SÄ°YAH KAR)Sergey Leontyeviç Maksudov, oyununun efsanevi Bağımsız Tiyatro'da sahnelenmek üzere neredeyse rasgele bir ÅŸekilde seçilmesiyle, bir anda kendini tiyatroculuÄŸun akıl almaz girdabında bulur.Bağımsız Tiyatro'nun iki yönetmeni, yapımın kontrolü için birbirleriyle yarışırken, yıldız aktrisler tantana üstüne tantana koparmaktadır. Oyunun sahnelenme ihtimali her provayla biraz daha azalmaktadır sanki. Maksudov, içinden nasıl çıkacağını bilemediÄŸi bir kaosun ortasına düşmüştür.Ãœstat ile Margarita'yla tanınan Mihail Bulgakov, yayımlanmadan önce adıyla sansüre takılan Teatral Bir Roman (Siyah Kar)'da bir oyun yazarı olarak tecrübelerinden yola çıkıyor ve dönemin tiyatro dünyasının perde arkasını tüm çıplaklığıyla sunuyor./Archive/2020/11/11/011109245-ic9.jpgMOLIERE EFENDIEbeyle konuÅŸurken, “Hiçbir kadın yüzyıllar boyunca bir benzerini dünyaya getiremeyecek,†diyor Molière Efendi'nin anlatıcısı, “düşünün ki, üç yüz yıl sonra, uzak bir ülkede, Bay Poquelin'in oÄŸlunu ellerinizde tuttuÄŸunuz için anımsayacağım sizi.â€Mihail Bulgakov, 17. yüzyılın en büyük Fransız oyun yazarı Molière'i, deneysel bir biyografi olarak nitelendirilebilecek bu kitapla onurlandırırken hiçbir ayrıntıyı atlamıyor, her ÅŸeyi anımsıyor.Asıl adı Jean-Baptiste Poquelin olan Molière'in tiyatroya adanmış zorluklarla dolu hayatını, ona duyduÄŸu yakınlığın da etkisiyle, büyük bir sıcaklıkla aktarıyor Bulgakov. Böylece, aralarındaki yüzyıllara raÄŸmen, kelimeler sayesinde buluÅŸuyor iki üstat. Bu buluÅŸma, ÅŸair Özdemir Ä°nce'nin pürüzsüz Türkçesiyle daha da zenginleÅŸiyor. Yapıt, Sabri Gürses'in Rusça aslından yaptığı karşılaÅŸtırmayla tamamlanarak Everest Yayınları'nın dünya klasikleri dizisindeki yerini alıyor./Archive/2020/11/11/011134917-ic10.jpgKIZIL MOSKOVA“Moskova’yı en son bundan en çok altı ay önce görmüş olanlar ÅŸimdi kenti tanıyamazlar; Yeni Ekonomi Politikası (Moskova halkı artık kısaca NEP diyor buna) öylesine deÄŸiÅŸtirdi onu. Adım adım baÅŸladı bu… az az…SaÄŸda solda tahta perdeler kaldırıldı, arkalarından uzun bir aradan sonra tozlu, donuk dükkân vitrinleri görünmeye baÅŸladı. BoÅŸaltılmış yapıların derinlerinde lambalar yanıyor, onların ışığında hayat kıpırdıyor:Çiviler çakılıyor, mıhlanıyor, tamiratlar yapılıyor, içleri malzeme dolu sandıklar, kutular açılıyor. Yıkanıp temizlenmiÅŸ vitrinler aydınlatılmış. Sergilerin üzerinde yuvarlak, güçlü lambalar yanıyor ya da vitrinlerin çevresinde parlak ışıyan borular var.Yoksul düşmüş Moskova’nın bunca malı hangi gizli hazinelerden çıkardığını anlamak olanaksızdır. Ama bulmuÅŸ ve hepsini bol bol aynalı vitrinlere boÅŸaltmıştı, tezgâhlara yığmıştı.â€/Archive/2020/11/11/011155495-ic11.jpgBulgakov’un 1920’lerde yazdığı öykü ve köşe yazılarının temel konusu kültür ve insan iliÅŸkileridir. Rusya’nın yönetimini ele geçirmiÅŸ olan BolÅŸeviklerin ülkenin ekonomisini, güvenliÄŸini ve kendi iktidarlarını ayakta tutmaya çalıştığı bu dönemde, yeni bir kültür de ortaya çıkmaya baÅŸlar.Bürokraside, orduda, sanat kurumlarında eski kültürle yeni kültür karşı karşıya gelmiÅŸ ve bu karşılaÅŸma çoÄŸu kez ürkütücü ve gülünç durumlara yol açmıştır.Bulgakov’un sivri dilini tutmadığı ve tutarsızlıkları alaya aldığı, derin gözlem yüklü bu metinler yönetimle neden anlaÅŸmazlıklar yaÅŸadığını da berrak bir ÅŸekilde sergiler./Archive/2020/11/11/011215589-ic12.jpgKÖPEK KALBÄ°Bulgakov, Köpek Kalbi'nde sokak köpeÄŸi Åžarik'in öyküsünü anlatır.Dünya çapında bir bilim insanı olan Profesör Filipoviç, evine götürüp beslediÄŸi Åžarik'i ameliyat ederek, er bezlerini ve hipofiz bezini adi bir suçlununkilerle deÄŸiÅŸtirir. Köpek arsız, yüzsüz, ÅŸehvet düşkünü ve kaba saba bir insana dönüşür.Åžarik insan haliyle profesörün hayatını cehenneme çevirse de Sovyet bürokrasisinde kendine bir konum edinebilecektir.Komünistlerin küçük burjuva deÄŸerlerinin üstünde yeni bir Sovyet insanı yaratma ideallerini hicveden Köpek Kalbi, Bulgakov'un en çok tartışılan yapıtlarından./Archive/2020/11/11/011227713-ic13.jpgÖLÃœMCÃœL YUMURTALAR1917 Rus Devrimi'ni izleyen çalkantılı yıllar yeni bir Sovyet gerçekliÄŸini ortaya koyarken, dâhi zooloji profesörü Persikov da canlı organizmaların üreme hızlarını artıran ve onları devleÅŸtiren yeni bir "kızıl" ışın keÅŸfeder.O sıralarda Sovyet cumhuriyetlerindeki bütün tavukları kırıp geçiren bir salgın patlak verince, Persikov'un henüz test edilmemiÅŸ buluÅŸu bu soruna bir çare olarak görülür…Zira bilimde ilerleme ve bu sayede düşmanlarla rakipleri geride bırakma, Stalin döneminin yol gösterici ilkesidir… Stalin'in iktidara geldiÄŸi 1924 yılında yazılmasına karşın 1928'de geçen bu bilimkurgu, iktidarın ve bilginin kötüye kullanılmasının sonuçlarına iÅŸaret eden parlak bir sistem eleÅŸtirisidir./Archive/2020/11/11/011247573-ic14.jpgÅžEYTANNAMEGogol, hicvini korku unsurlarından yoÄŸurmuÅŸtu; eserleri her türlü garabetin meskeni, yaÅŸam alanına dönmüştü. Cinler ve ÅŸeytanlar korkutup kaçan figürler deÄŸil, ana kahramanları olmuÅŸtu. Gogol'den sonra evsiz kalan üç harflilere baÅŸlarını sokacakları yapıtlar veren de Bulgakov idi.Bir akrabalık bağını takip etmemizi mümkün kılan da, her türlü gotik zevatın hem Gogol hem de Bulgakov'un eserlerinde korkuturken güldürmesiydi. Hâlâ daha olanca ağırlığıyla küçük insanlarını ezen meÅŸhur devlet bürokrasisiyle toplumsal bellekler bu iki ismin eserlerinde hesaplaÅŸtılar.Åžehre sessiz sedasız gelen müfettiÅŸ ile, ÅŸehre sessiz sedasız gelen ÅŸeytanın gözler önüne serdikleri aynıydı. En kalabalık halleriyle Mir gorod'ta arz-ı endam eden kahramanların, neÅŸe ve enerjilerinden bir ÅŸey kaybetmeden kendilerini Ãœstat ile Margarita'da bulması tesadüfi deÄŸildi.Tıpkı Ölü Canlar'm Çiçikov'unun yolculuÄŸuna Sovyet Moskova'sında devam etmesi gibi. Biri diÄŸerinin yıllardan ve akımlardan süzülmüş tezahürüydü.Gogol'un mirası birisine kalmışsa, o da Bulgakov'dur./Archive/2020/11/11/011304588-kapakk.jpgMÄ°HAÄ°L AFANASYEVİÇ BULGAKOV: 1891’de Kiev’de doÄŸdu. Genç yaÅŸta doktorluÄŸu bırakarak kendini tümüyle yazarlığa verdi.Ä°lk romanı Beyaz Muhafız (1925), komünist bir kahramana yer vermediÄŸi gerekçesiyle Sovyet resmî çevrelerince büyük tepkiyle karşılandı.Sovyet toplumunu eleÅŸtiren yergili fantezilerin yer aldığı Åžeytanî’de (1925) resmî çevrelerin eleÅŸtirisine uÄŸradı. Bulgakov aynı yıl sözde bilim üstüne bir yergi niteliÄŸindeki Köpek Kalbi’ni yazdı.1930’a gelindiÄŸinde, yapıtlarının yayımlanması yasaklanmıştı. Buna karşın Bulgakov, 1930’larda iki önemli yapıt daha verdi. Moskova Sanat Tiyatrosu’nun perde arkasını acımasızca yeren yarıda kalmış özyaÅŸamöyküsel romanı Teatral Bir Roman ve göz kamaÅŸtırıcı bir fantezi olan Usta ile Margarita.1940’ta Moskova’da ölen Bulgakov’un eserleri, Stalin’in ölümünün ardından, 1950’lerin sonlarına doÄŸru gittikçe saygınlık kazandı. Cumhuriyet Kitap Eki'Modern Japon Edebiyatının DoÄŸuÅŸu ve Shiga Naoya'
'Modern Japon Edebiyatının Doğuşu ve Shiga Naoya' /Archive/2020/11/11/010244079-ic1.jpgKapılarını yüzyıllarca dünyaya kapalı tutan Japonya'nın ticari ilişkiler yoluyla dışa açılması toplumun genelini, kültürünü ve dilini de etkiledi.Eşzamanlı yaşanan dil devrimi ve çeviri faaliyeti sayesinde Batı edebiyatıyla tanışan Japon yazarlar farklı akımların etkilerini eserlerinde yansıttı.Bu geçiş döneminde dünyaya gelen Shiga Naoya’nın öyküleri de yaşanan değişimin birer aynası. Sade fakat eşsiz şiirsel anlatımı ve üstün gerçekçiliğiyle kısa zamanda ün kazanan Shiga, edebiyat çevrelerince “Japon dilinin ilahı†ve “Japon öykü sanatının piri†ilan edilir.Öyküyü yürekte biriken korku, üzüntü, kızgınlık, pişmanlık gibi yoğun duygulardan çıkış olarak gören Shiga için yazmak, ruhsal arınma anlamına gelir.Parlak yeteneğine karşın Shiga’nın amacı öyküyü bir araç olarak kullanarak ruhsal olgunluğu tamamlamak, evrensel aydınlanmaya ulaşabilmekti. Belki de bu ayrıksılığı nedeniyle “Japon edebiyatının anavatanı†olarak anılır.Modern Japon Edebiyatının Doğuşu ve Shiga Naoya’da yazarın öykülerinden bir derleme yapan Oğuz Baykara, hem yazarın yaşamı hem de onu inşa eden kültürel geçmiş ve modern Japon edebiyatının doğuşu hakkında yetkin bir çalışmaya imza atıyor.Modern Japon Edebiyatının Doğuşu ve Shiga Naoya / Oğuz Baykara / Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi / 332 s. Cumhuriyet Kitap EkiBirİzlanda polisiyesi
Bir İzlanda polisiyesi /Archive/2020/11/11/005936315-ic1.jpgİntihar girişimi gerçekleştirmeyi tasarlayan birine yardım etmek ya da bir kişiyi kasten intihara teşvik etmek suç teşkil eder mi? Arnaldur Indrıdason’un 2005’te, “Reykjavik Polisiyeleri†başlığı altında yayımlanan Sırlar Şehri adlı roman ile Türk okurunun tanıdığı dedektif Erlendur, yedi yıl ortalardan kaybolduktan sonra bu kez Hipotermi’yle yeniden karşımızda. Ama bu sefer kaybolmamak üzere geri geldiği açık.Arnaldur Indrıdason romanları Kuzey polisiyelerinin kendine özgü bütün özelliklerini barındırıyor. Nedir bu özellikler? Gizem dolu cinayetler, derinlikli karakter betimlemeleri, toplumsal sorunlar karşısında takınılan gerçekçi duruş ve kasvetli, soğuk mekanlar…Arnaldur Indrıdason’un yeni romanı Hipotermi’ye gelene kadar yayımlanan Sesler, Sular Çekildiğinde ve Kutup Soğuğu romanları, kahraman-okur beraberliğimizin uzun soluklu olacağını kanıtlıyor.Indrıdason’un Dedektif Erlendur’u sadık polisiye okurlarının yakından tanıdığı Kuzeyli meslektaşları gibi “cool†ama son derece kibar ve çoğu polisiye roman kahramanına benzer şekilde özel hayatı problemlerle dolu bir dedektif.O, bir soruşturma sürecinde sizi sorgulamaya geldiğinde kapı dışarı edebileceğiniz naiflikte olmakla beraber bacadan girerek sorularının yanıtını alıncaya kadar peşinizi bırakmayacak inatçılıkta bir adam.ÖLÜMDEN SONRA YAŞAMHikâyeye bakarsak...Yazar, Hipotermi romanında macerayı gizemli ve büyük sorulardan birini takıntı haline getirmiş bir kadın üzerine kurmuş: "Ölümden sonra yaşam var mıdır ve eğer varsa ölen biri ölüm sonrası gidilen bu yer her neresiyse oradan bize bir şey söyleyebilir mi veya bir işaret gönderebilir mi? ".Bir bankada çalışan ama yönetimden kaynaklanan sorunlar nedeniyle tımarhaneye dönmüş iş yerinde çok bunalan Karen, çocukluk arkadaşı Maria’nın daveti üzerine hafta sonunu dinlenerek geçirmek için arkadaşının, Thingvellir Ulusal Parkı'nda bulunan Sandkluftavatn Gölü kıyısındaki yazlık evine gelir. Ancak gelir gelmez evde kötü bir sürprizle karşılaşır: Maria’nın cesedini tavana asılmış halde karşısında durmaktadır.Dedektif Erlendur ne evde ne de kadının vücudunda herhangi bir mücadele izine rastlar. Erlendur soruşturmasını ilerletirken Maria’nın önce bir deniz kazasında babasını, bu kayıptan iki yıl gibi kısa bir süre sonra kanser hastalığı nedeniyle annesini kaybettiğini ve bu kayıpların onda korkunç bir travmaya neden olduğunu öğrenir.Öğrendiklerinden vardığı olası bir sonuç, genç kadının çok güçlü bir bağlılıkla sevdiği annesinin kaybının yol açtığı ağır depresyonun üstesinden gelemediği için intihar etmiş olabileceğidir.Sonrasındaki günlerden birinde Karen, Maria’nın kendi isteği ve kararıyla intihar ettiğine dair kuşkuları olduğunu söylemek ve bu kuşkularının temeli olan, arkadaşına ait bir ses kaydını vermek için dedektifi ziyaret eder.Söz konusu kayıt, Maria’nın bir medyumla beraber annesinin ruhunu çağırmak amacıyla gerçekleştirdiği bir seansın kaydıdır. Karen, Maria’nın her zaman ölümden sonra bir yaşam olup olmadığını merak ettiğini, bu konuyu yoğun bir biçimde araştırdığını ancak annesinin ölümüyle beraber takıntı haline getirdiğini de açıklar.Üstelik bu araştırmalar teoride kalmamış, Joel Schumacher'in bilinen filmi Çizgi Ötesi’nde filminde gerçekleştirilen deneylere benzer bir deney gerçekleştirmeye kadar varmıştır./Archive/2020/11/11/005947924-kapakic2.jpgDENEY!Romana adını veren "Hipotermi deneyi" kapsamında bir grup tıp fakültesi öğrencisi bir arkadaşlarının vücut ısısını belli bir seviyenin altına düşürerek kalbini durdurmuşlar ve onu klinik olarak öldürmüşlerdir. Bu esnada soğuk tüm organları korumuştur. Ekip daha sonra defibrilatör yardımıyla kalbin tekrar çalışmasını ve "ölen arkadaşlarının dirilmesini" sağlamıştır.Maria'nın yaşarken, ölümden sonra bir hayat varsa ve annesi de bu yaşamı sürdürmek üzere belli bir yere gitmişse kendisine mutlaka bir mesaj göndereceğine ve annesinden beklediği o işaretin de kütüphanesinde bulunan Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde" kitabı aracılığıyla kendisine ulaşacağına inandığı bilinen bir durumdur.Erlendur kaydı dinlediğinde tuhaf ve güçlü bir dürtünün kendisini ele geçirdiğini hisseder ve Maria hakkında daha fazla bilgi edinmeye, ailesini ve arkadaşlarını daha yakından tanımaya, yaşamının neden o yazlık evde, bir ilmikte son bulduğunu araştırmaya koyulur.Araştırmalarını derinleştirip Maria’nın hayatını didikledikçe gerçeğin göründüğü gibi olmadığını anlar. İntiharla ilgili bir teorisi vardır fakat elinde çok az ipucu olduğu için kuramını açıklamakla zayıf temellere dayalı bir suçlama yapmaya kalkışmanın çelişkisi ve sıkıntısı içinde gerçeği ortaya çıkarmaya yönelir.Hipotermi romanı yazarın diğer romanları gibi tek bir cinayet üzerine kurulmuş olay örgüsüyle yavaş tempoda ilerleyen, kuzeyli yapıtların pek çoğunda görmeye alışık olduğumuz şiddet dolu sahneler barındırmayan ama sürükleyicilik ve gizem çizgisinden asla ödün vermeyen tipik bir Arnaldur Indrıdason romanı.Hipotermi / Arnaldur Indridason / Çeviren: Gamze Bulut / Doğan Kitap / 309 s. Çağatay YaşmutBir Levanten Semti Galata - Pera
Bir Levanten Semti Galata - Pera /Archive/2020/11/11/005637926-ic1.jpgGalata ve Pera, araştırmacılar tarafından gözde konular olarak sıklıkla ele alınmış olsa da bölgenin tarihinde önemli yer tutan ve ekonomik, siyasal, kültürel katkıları bugün de devam eden Levantenlerin yerleşimine dair yapılan çalışmaların sayısı azdır.Levantenlerin tarihi, 10’uncu yüzyılda İtalyan kolonilerin deniz ticareti yapmak amacıyla Haliç'in sağ yakasına göç etmeleriyle başlar. Levantenler, Latin cemaatinin yükselme dönemi olan 19. yüzyılda Osmanlı topraklarına yerleşerek kendilerine tanınan ticari serbestlik ve inanç özgürlüğü sayesinde hayatlarını rahatlıkla sürdürürler.Rinaldo Marmara’nın, Osmanlı Başkentinde Bir Levanten Semti Galata – Pera adlı kitabının ana konusu da; Galata ve Pera'nın sokakları, kiliseleri ve 19. yüzyılda Osmanlı topraklarına yerleşerek ticari serbestlik ve inanç özgürlüğü sayesinde hayatlarını sürdüren Levantenlerin dilleri, dini yaşamları ile ticari faaliyetleri./Archive/2020/11/11/005651457-kapakic2.jpgRinaldo Marmara, kitabında Levantenlerin tarihini farklı bir bakış açısıyla ve Vatikan Gizli Arşivi, Propaganda Fide Tarihi Arşivi gibi daha önce ulaşılmamış kaynaklara, Latin kiliselerinin arşivlerine dayanarak ele alıyor.Levantenlerin tarihine ışık tutarken Osmanlı hoşgörüsünün bir kanıtı niteliği de taşıyan incelemede; Latin kilise arşivlerinden derlenen eğitim, sağlık ve gündelik yaşam konularında Levantenlere dair kesitler sunan 20. yüzyılın başlarında çekilmiş fotoğraflar ile Rinaldo Marmara'nın dedesi Policarpo Giudici'nin koleksiyonundan bazı kartpostallara da yer veriliyor.Osmanlı Başkentinde Bir Levanten Semti Galata – Pera / Rinaldo Marmara / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 296 s. Cumhuriyet Kitap EkiHoffman'ın tekinsiz diyarları...
Hoffman'ın tekinsiz diyarları... /Archive/2020/11/11/003241377-ic1.jpg“EÄŸer sen, sevgili okur, arada sırada birçok olaya içinden gelerek gülümsediysen ne mutlu; demek ki sen bu sayfaların yazarının arzu ettiÄŸi ruh hali içindeydin ve böylece birçok bakımdan onu mazur görebilirsin!â€E.T.A. Hoffman’ın Can Yayınları’nca okurlarla buluÅŸturan ve Alman edebiyatının klasikleri arasında yerini almış üç kitabı (Küçük Zaches NamıdiÄŸer Zinnober, Kedi Murr’un Hayat Görüşleri, Åžeytanın Ä°ksirleri), okurları ezber bozan bir masal diyarında sürprizli bir gezintiye çıkarıyor./Archive/2020/11/11/003256315-ic2.jpgKÜÇÜK ZACHES NAMIDÄ°ÄžER ZINNOBERHoffman’ın ilk olarak 1819’da yayımlanan masalı Küçük Zaches NamıdiÄŸer Zinnober, Aydınlanma’nın “ithal†edildiÄŸi ve hemen ardından ÅŸiirin yasaklanıp perilerin sınır dışı edildiÄŸi, masalların hor görüldüğü bir diyarı anlatıyor.Ãœlkede kalabilen tek peri Rosabelverde günlerden bir gün ormanda sırtında küçük oÄŸlunu taşıyan bir köylü kadınla karşılaşır. Köylü kadının oÄŸlu Zaches, sevimsiz, kötü huylu, çirkin ve annesinin bile tahammül edemediÄŸi bir hilkat garibesidir.Peri, merhamet duyduÄŸu oÄŸlana bir tılsım bahÅŸeder: Bundan böyle, bu tuhaf yaratık kendisine bakan insanlar tarafından dünya güzeli ve akıllı bir insan olarak görülecektir. Küçük Zaches, büyüyüp muhteÅŸem Zinnober olarak baÅŸarı merdivenlerini birer birer tırmanır, olaylar geliÅŸir...Küçük Zaches NamıdiÄŸer Zinnober, yazarın gerçeklik ile masalsılığın usta bir dengeyle harmanladığı, Aydınlanmacı akla yönelik kimi zaman körlüğe varan tutkunun satirik bir üslupla eleÅŸtirdiÄŸi bir klasik./Archive/2020/11/11/003310486-ic3.jpgKEDÄ°LER ÃœZERÄ°NDEN TOPLUM ELEÅžTÄ°RÄ°SÄ°Hoffman’ın Kedi Murr’un Hayat Görüşleri ise kediler tarihine bürünerek yine edebiyat ve toplum eleÅŸtirisini de ihmal etmediÄŸi bir yapıtı.Kitapta olaylar şöyle geliÅŸiyor: Besteci Johannes Kreisler’in anılarını kaleme aldığı elyazmalarını, Murr adında bir ev kedisi ele geçirir. Murr, edebî hırsları olan bir kedidir ve parlak fikirleri vardır. Sözgelimi bestecinin elyazmalarını, kendi hayat hikâyesini kâğıda dökmek üzere müsvedde olarak kullanmak, bunlardan biridir. Kedi Murr’un ve orkestra ÅŸefi Kreisler’in biyografileri iÅŸte böyle iç içe geçer, birbirine karışır.Kedi Murr’un Hayat Görüşleri, Alman Romantik edebiyatında önemli bir yeri olan Hoffmann’ın baÅŸyapıtı olarak kabul ediliyor./Archive/2020/11/11/003332064-ic4.jpgTEKÄ°NSÄ°ZE BÄ°R GÄ°RÄ°ÅžYazarın Åžeytanın Ä°ksirleri’ne gelince... Alman edebiyatının en ünlü korku klasikleri arasında sayılan yapıt; bir keÅŸiÅŸ, acımasızca iÅŸlenen cinayetler ve lanetli aile baÄŸlarından hareket ediyor.E. T. A. Hoffman, ilk romanı olan Åžeytanın Ä°ksirleri’nde, bilinçaltının tehlikeli arzularından kaynaklanan dehÅŸeti, XIX. yüzyıl edebiyat geleneÄŸinin kötücül ikiz motifiyle harmanlıyor. Ve karanlık güçler tarafından suç batağına sürüklenen KeÅŸiÅŸ Medardus’un kurmaca yaÅŸamöyküsünü anlatıyor.KeÅŸiÅŸ Medardus’un ölümcül günahlarıyla dolaÅŸtığı manastırlar, iÅŸkence ve ölümün kol gezdiÄŸi zindanlar, insan ruhunun karanlık dehlizlerini temsil ederken okuru tutku, ölüm, haz, delilik ve lanetin girdabına sokan Åžeytanın Ä°ksirleri; insanı kendi gölgesiyle karanlık yüzlü kendi ötekisiyle yüzleÅŸtiren, kesintisiz her an delilikle baÅŸ baÅŸa bırakan bir yapıt, tekinsize bir giriÅŸ.ERNST THEODOR AMADEUS HOFFMANN: 1776’da Königsberg’ de (bugünkü Kaliningrad) doÄŸdu. Asıl adı Ernst Theodor Wilhelm Hoffmann’dır. Hukuk öğrenimi gördükten sonra 1800’de devlet memurluÄŸuna atandı ve Prusya’nın iÅŸgali altında bulunan Polonya’da çalışmaya baÅŸladı. 1806’da Prusya’nın Napoléon güçleri tarafından yenilgiye uÄŸratılmasına kadar bu görevinde kaldı.Hoffmann, 1814’e kadar müzik eleÅŸtirmenliÄŸi ve tiyatrolarda müzik yönetmenliÄŸi yaptı. 1811’de Arlequin adlı bir bale besteledi. Alman Romantizminin ilk yazarlarından olan dostu Friedrich de la Motte Fouqué’nin Undine adlı masalını operalaÅŸtırması da bu döneme rastlar.Hoffmann, 1814’ten itibaren edebiyata yöneldi. 1814-1815 tarihli Phantasiestücke in Callots Manier adlı öykü kitabı, yazar olarak ün kazanmasını saÄŸladı. 1816’da yeniden devlet hizmetine girerek Berlin Temyiz Mahkemesi’nde yargıçlık yapmaya baÅŸladı. Şeytanın Ä°ksirleri (1815-1816) ve Kedi Murr’un Hayat Görüşleri (1820-1822) adlı romanları, Gece Tabloları (1816-1818) ve Die Serapionsbrüder (1819-1821) adlı öykü derlemeleri büyük ilgi gördü.Hoffmann’ın peri masallarından doÄŸaüstü felaket öykülerine kadar eÅŸsiz hayal gücünü sergilediÄŸi eserleri, Çaykovski’nin bale süiti Fındıkkıran da dahil olmak üzere pek çok opera bestesine esin kaynağı oldu.Eserleriyle Honoré de Balzac, George Sand ve Théophile Gautier gibi isimlerin saygısını kazandı; Victor Hugo, Charles Baudelaire, Guy de Maupassant, Aleksandr PuÅŸkin, Fyodor Dostoyevski ve Edgar Allan Poe’yu etkiledi.E.T.A. Hoffmann, 1822’de Berlin’de öldü.Küçük Zaches NamıdiÄŸer Zinnober / E. T. A. Hoffman / Çevirenler: Bilge UÄŸurlar, Türkis Noyan / Can Yayınları / 144 s.Kedi Murr’un Hayat Görüşleri / E. T. A. Hoffman / Çevirenler: Bilge UÄŸurlar, Türkis Noyan / Can Yayınları / 512 s.Åžeytanın Ä°ksirleri / E. T. A. Hoffman / Çeviren: Zehra Kurttekin / Can Yayınları / 368 s. Cumhuriyet Kitap EkiHarper Lee'den devrini aÅŸan yapıt!
Harper Lee'den devrini aÅŸan yapıt! /Archive/2020/11/11/002431414-1-.jpg“Destenin en tepesindeki kart beyaz adama, en dibindeki kartsa siyah adama...â€Harper Lee’nin ilk romanı Bülbülü Öldürmek, 1960’da ilk kez yayımlandığında ülkesi ABD’de büyük bir ses getirmiÅŸ, ardından Pulitzer Ödülü’nü almış, ünü tüm dünyaya yayılmıştı. O günden sonra Dünya tam altmış kez kendi etrafında döndü ve geldiÄŸimiz noktada aslında çok az ÅŸey deÄŸiÅŸti. 2020 yalnızca tüm dünyayı etkisi altına alan, yaÅŸamı durduran, düzeni alt üst eden bir salgın hastalık nedeniyle deÄŸil, aynı zamanda “Black Lives Matter†hareketiyle, ABD’de Afro-Amerikan kökenli halka karşı uygulanan sistematik ÅŸiddet ve ırkçılıkla da anılacak.Aradan yarım asırdan fazla geçmesine raÄŸmen adalet kavramının içi bir türlü doldurulamıyor, tek yapabildiÄŸi patlak bir teker gibi oradan oraya savrulmak. Bu sebeple, Lee’yi elli yıl sonra yeniden okurlarıyla buluÅŸturan ikinci kitabı Tespih AÄŸacının Gölgesinde onun ne kadar büyük bir toplum gözlemcisi olduÄŸunu kanıtlar nitelikte./Archive/2020/11/11/002506179-2-.jpgBÃœLBÃœLÃœ ÖLDÃœRMEKÅžimdi zamanı geri saralım ve Lee’ye tek kitabıyla müthiÅŸ bir şöhret kazandıran, filmi çekilen ve hatta filmin baÅŸrolünü Oscar ile buluÅŸturan Bülbülü Öldürmek kitabına bakalım. Yer: Maycomb, Alabama. Amerika’nın güneyindeki bir taÅŸra kasabası. Konumuz, bir türlü kurtulamadığımız ÅŸu ırkçılık ve eÅŸitsizlik. Kahramanımız böylesine ağır bir meselenin içinde olması beklenmeyecek biri, bir çocuk: Scout Finch.Kasabadaki siyahilerden biri haksız yere suçlanır ve Scout’ın babası avukat Atticus Finch, herkesi karşısına alarak onu savunur. Scout bir yandan büyürken bir yandan da zihnindeki eÅŸitlik, özgürlük, adalet, ırkçılık, ayrımcılık, ön yargı, sınıf çatışması kavramları da bu olay çerçevesinde ve Atticus ölçeÄŸinde geliÅŸir.Lee tüm bunları bizlere bir çocuÄŸundan gözünden öyle bir doÄŸallıkla anlatır ki, sayfalar ilerledikçe Scout ile birlikte biz de büyürüz, biz de aynı saflık ve hayranlıkla babamızı izleriz adeta. Ön yargılardan kurtulmayı, ırkçılığa karşı savaÅŸmayı öğreniriz. Dışlanırız, hedef gösteriliriz, toplumun içinde yapayalnız kalırız./Archive/2020/11/11/002456195-3-.jpgDerken Harper Lee’nin kendi devrini aÅŸan yapıtının üzerinden yarım asır kadar geçmiÅŸken hikâyenin devamı çıkagelir: Tespih AÄŸacının Gölgesinde, ilk kez yayımlandığı 2015’te, dünya edebiyat sahnesini yerinden oynatır ve son yılların en büyük edebiyat olayı olarak anılmaya baÅŸlar. Bunda sadece Lee’in yıllar sonra yeni bir kitabının çıkması etken deÄŸil elbette. Kitap bu kez bambaÅŸka bir Maycomb manzarası taşıyordur ve iÅŸte bu, birçok ÅŸeyi sarsmaya yeter.Yazar bu kez tam yirmi yıl sonrasına gidiyor, kahramanımız yine aynı kiÅŸi, ancak bu kez bir çocuk deÄŸil, o artık hayatının Scout aÅŸamasını tamamlamış yirmi altı yaşında bir genç kadın: Jean Louis Finch.Jean Louis, çok uzun yıllar önce New York’a taşınmıştır ve ailesini ziyaret etmek üzere Maycomb, Alabama’ya dönecektir. Geri dönüşü bir nostalji turundan çok tam anlamıyla bir düş kırıklığına dönüşür, kasaba kesinlikle geride bıraktığı gibi deÄŸildir. Vaktiyle ezbere bildiÄŸini düşündüğü insanları tanıyamaz hâldedir, benliÄŸini üzerine inÅŸa ettiÄŸi tüm deÄŸerler alt üst olur.IRKÇI VE DÖNEK BABA!Babası Atticus artık epey yaÅŸlıdır. Tek başına yaÅŸayamadığı için halası ona eÅŸlik eder. Jean Louis’in bir türlü yaranamadığı, aralarındaki gerilimin asla dinmek bilmediÄŸi, içinde yaÅŸadıkları toplumun tam anlamıyla bir yansıması olan halası Alexandra’yla didiÅŸmeye devam eder. Ancak onu asıl ÅŸaşırtan elbette halası deÄŸildir, o zaten en başından beri ön yargılı ve de ırkçı bir tutum sergilemiÅŸtir. Jean Louis’i yerle bir eden asıl mesele, Atticus Finch’in akıl almaz dönüşümüdür.O masum siyahiye karşı açılan davayı almasaydı çocuklarının gözüne nasıl bakacağını sorgulayan, adeta insan üstü bir varlık gibi adalet dağıtan, güçlü, kuvvetli ve de maÄŸrur adam gitmiÅŸ, yerine toplumun olanca basitliÄŸine, cehaletine, eÅŸitsizliÄŸine ayak uyduran bir ihtiyar gelmiÅŸtir. Karşısındaki hiç tanımadığı bu baba, ırkçıdır, savunduÄŸu davaya sırt çevirmiÅŸtir.Jean Louise kendisini aldatılmış hisseder, yıllar önce geride bıraktığı bu kasaba, çocukluÄŸuyla birlikte yok olup gitmiÅŸtir sanki. Karakterini ÅŸekillendiren tüm deÄŸerler domino taÅŸları gibi tek tek düşerken genç kadın anılarına tutunmaya çalışır./Archive/2020/11/11/002547413-5-.jpgADALET Ä°LE ‘ADALET’ ARASINDAKÄ° FARKTozlu raflardan anıları çeker, artık hayatta olmayan abisi Jem’i, çocukluk arkadaÅŸları Dill’i ve ÅŸimdi onunla evlenmek için yanıp tutuÅŸan, babasının Jem’in yerine koyduÄŸu Henry’yi. Jean Louise iki çapraz ateÅŸin içinde paramparça olur. Kasabada geçen çocukluÄŸu ve kentte serpilen yetiÅŸkinliÄŸinde tanımakta güçlük çektiÄŸi babasıyla mücadele halindedir.“Bana neden adaletle adalet arasındaki, doÄŸruyla doÄŸru arasındaki farkı öğretmedin? Neden yapmadın bunu?.. Neden gözümü açmadın, bana tarih ya da senin için bir anlam taşıdığına inandığım ÅŸeyleri okurken dikkatli davranmadın ve her ÅŸeyin etrafında Sadece Beyazlara yazılı bir çit bulunduÄŸunu söylemedin?â€Bu gerçek, adaletle adalet arasında fark olduÄŸu, adaletin de birilerinin kuralına göre yazıldığı gerçeÄŸi Jean Louise’in karşısına acımasız bir hayalet gibi dikilir. Bu, Bülbülü Öldürmek’te kalmış Atticus’un hayaletidir.Harper Lee, öyle muhteÅŸem bir yazar ve öyle titiz bir gözlemci ki, kendi kurduÄŸu dünyayı, yarattığı algıyı tümden yıkıyor. Tek seferde, elinin tersiyle. Anlattıklarının hepsi öyle gerçek, öyle insana özgü ki, tek bir satırı bile abartılı ya da olanaksız bulamıyorsunuz. Bunca deÄŸiÅŸim ve dönüşümün ne denli mümkün olabileceÄŸi, toplumların ve insanların hayli deÄŸiÅŸken halleri, acımasızlıkları tam da oldukları gibi, herhangi bir ekleme ya da çıkarma yapılmadan, belki de her satırın arasında tekrar tekrar aktarılıyor.Tespih AÄŸacının Gölgesinde / Harper Lee / Çeviren: Püren Özgören / Epsilon Yayınevi / 256 s. / Eylül 2020. Olcay MaÄŸden ÃœnalYARIN günlerden Cumhuriyet Kitap!
YARIN günlerden Cumhuriyet Kitap! /Archive/2020/11/11/001947604-1604-kitap-kapak-dis.jpg- Cumhuriyet Kitap Dergi'nin YARIN yayımlanacak 1604'üncü sayısının kapağında; doğanın tahrip edilmediği, emeğin ve adaletin saygınlığını yitirmediği zamanların romanı Sus Barbatus! üçlemesinin ikinci halkasıyla Faruk Duman’la yaptığımız bir söyleşi yer alıyor.Üçlemenin ilk kitabı Sus Barbatus!, çetin kış koşullarında geçen ürkünç olaylarla ilerliyordu. Sus Barbatus! 2’de ise bahar mevsimi bütün görkemiyle gözler önüne seriliyor. Arka plandaki siyasal olaylar iyice belirginleşerek hız kazanıyor. Gamze Akdemir'in söyleşisi...- Bu hafta üçüncü sayfamızda yazarımız Feridun Andaç, ‘Sesinde yalnız’ başlıklı yazısında; “İçinizde Don Quijote’nin hevesi, gönlünüzde Kolomb’un merakı, bilincinizde Spinoza’nın ışığı olmalı. Fısıldamalısınız şu sözünü herkese: ‘…kimse sırf kulaktan dolma bilgiyle bilinç sahibi olamaz.’†diye sesleniyor.- Yazarımız M. Sadık Aslankara, ‘Edebiyat; soyutlayım ve dönüştürüm...’ başlıklı yazısında; yazınsal dilin olmazsa olmazlarını değerlendiriyor.- Gamze Akdemir, usta gazeteci ve yazar Zeynep Oral ile anlatı kitabı Yaz Yüreğim Yaz üzerine konuşuyor.- Bu haftadan itibaren Cumhuriyet ailemize çocuk yazınının iki önemli ismi katılıyor: Yunus Bekir Yurdakul ve Emek Yurdakul. Her hafta sizlerle buluşacak yazarlarımızın ilk yazılarının konusu; Dilge Güney’in Nöbetçi Oyun Arkadaşı isimli kitabı. Ayrıca yetkin kitap tanıtımlarından oluşan Çocuk Güncel köşeleri de sizleri bekliyor. Yazarlarımıza Cumhuriyet ailemize hoş geldiniz diyor ve diğer yazılarını da heyecanla bekliyoruz.- Mesut Örs, yaklaşan Dünya Çocuk Hakları Haftası’nı ve Muzaffer İzgü’nün yapıtlarını değerlendiriyor.- Ülker İnce, Şermin Yaşar’ın, “Dünyanın yüzlerce ülkesinde, o ülkelerin kalabalık ailelerle dolu milyonlarca köşesinde hiç tanımadığımız insanların, milyonlarca farklı biçimde yaşadıklarının öyküleri bunlar. Bir başka deyişle, havasız yaşayan insanların öyküsü.†sözleriyle nitelediği Gelirken Ekmek Al kitabındaki öykülerini merceğe alıyor.- Türkiye, yıllardır ihanet, casusluk ve terör örgütü FETÖ’nün darbe girişimini, devlette ve toplumda nasıl örgütlendiğini konuşuyor. Son dönemde, tarikat ve cemaatlerin yapısı ve faaliyetleri gündemde öne çıkarken; bu süreçte, kendilerine liberal sol diyenlerin, başından bu yana FETÖ’ye verdikleri büyük ve stratejik destek de sorgulanıyor. Barış Doster, Hikmet Çiçek’in FETÖ’nün ‘Solcuları’ isimli, bu sözde solcuları anlatan kitabını inceliyor.- Refet Özkan kaleme aldığı Fakir ve Refet isimli kitabında, iki devrimci öğretmen olarak kendisinin ve arkadaşı Fakir Baykurt’un savaşımlarını, dostluklarını anıları ve belgeleriyle gözler önüne seriyor. Bunu yaparken 1940’lardan günümüze değin eğitimimizdeki ilerlemeleri, gerilemeleri de kayıt altına alıyor. Hasan Akarsu’nun yazısı...- Ben Kazandım - Ekrem Ekşi Kitabı; kendilerini Ekrem Ekşi Kitabı Kolektifi olarak adlandıran ve “gençlik yıllarında mücadeleyi ve hayatı Ekrem’le birebir yaşayan, paylaşan, Ekrem’in yoldaşları, arkadaşları†olarak tanımlayan; İhsan Murat Er, Kamil Tekin Sürek, Mustafa Çolak, Nevzat Onaran, Ramazan Tuncer ve Raşit Özyiğit tarafından kaleme alınan bir belgesel. Kolektif, kitabı “Emeğin dünyasını kurma mücadelesini 12 Eylül’ün işkencehanelerinde de sürdürenlere…†armağan ediyor. Ekrem Ekşi’nin yanı sıra aynı dönemde işkencede öldürülmüş ve yazıları kendilerine gönderilen Hasan Asker Özmen, İlhan Erdost, Mustafa Hayrullahoğlu ve Süleyman Cihan’ın işkence altındaki direnişlerini de kitaba katıyor. Dinçer Mete’nin yazısı...- Büşra Uyar; İvo Andriç’in, 19’uncu yüzyıl Osmanlısı’nın önemli paşalarından Serasker Ömer Paşa’nın ordusuyla birlikte, huzursuzluğa son vermek çıktığı Saraybosna seferini ele alan, Balkanlardaki etnik, dini ve kültürel çeşitliliğin getirdiği tezatlıkların da bir tablosunu oluşturduğu Ömer Paşa isimli yapıtını inceliyor.- Batuhan Sarıcan da, Giacomo Papi’nin halkı yönetmelerine engel olduğunu düşündükleri entelektüelleri kontrol altına almak için dili hedef alan baskıcı bir rejimin fotoğrafını çektiği Radikal Şıkların Sayımı kitabını değerlendiriyor.İyi okumalarEditörden...Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet'le birlikte... Cumhuriyet Kitap EkiBIST'ten Hakan Atilla'nın istifa ettiğine yönelik iddialara yalanlama
BIST'ten Hakan Atilla'nın istifa ettiğine yönelik iddialara yalanlama Borsa İstanbul, Genel Müdür Hakan Atilla'nın istifasına yönelik haberlerin gerçeği yansıtmadığını belirtti.Borsa İstanbul Kurumsal İletişim Direktörlüğü'nde yapılan açıklamada "Borsa İstanbul A.Ş. Genel Müdürümüz Sayın Hakan Atilla ile alakalı Twitter üzerinden istifa ettiğine dair yayılmaya çalışılan iddialar gerçeği yansıtmamaktadır" ifadeleri kullanıldı.Sosyal medya mecraları üzerinde Hakan Atilla'nın istifa ettiği iddiaları yer alıyordu. cumhuriyet.com.trMeteoroloji'den fırtına uyarısı!
Meteoroloji'den fırtına uyarısı! Meteoroloji Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, Ege Denizi'nin kuzeyinde yarın günün ilk saatlerinden itibaren güneybatıdan 6 ila 8 kuvvetinde (50-75 kilometre/saat) fırtına öngörülüyor.Perşembe günü sabah saatlerinde etkisini kaybedeceği tahmin edilen fırtına nedeniyle yaşanabilecek olumsuzluklara ve ulaşımda aksamalara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerekiyor. cumhuriyet.com.trABD Dışişleri Bakanı: "Tüm oylarısayacağız"
ABD Dışişleri Bakanı: "Tüm oyları sayacağız" Pompeo, Dışişleri Bakanlığında düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Biden'ın ekibi ile yumuşak bir geçiş olup olmayacağı ve iktidar değişiminin sekteye uğramasının ABD ulusal güvenliği için risk teşkil edip etmeyeceğine ilişkin bir soruya yanıt veren Mike Pompeo, şöyle konuştu:"Trump yönetimin ikinci dönemine yumuşak bir geçiş olacak. Biz hazırız. Dünya burada olanları izliyor. Tüm oyları sayacağız. Süreç tamamlandığında, anayasanın oldukça açık bir şekilde önümüze koyduğu bir süreç var. Dünya, geçiş sürecinin bugün olduğu gibi 20 Ocak öğlene 1 dakika kalaya kadar başarılı bir şekilde görevinin başında olan Başkanla birlikte işlevsel bir Dışişleri Bakanlığının olacağından da emin olabilir. Daha önce geçiş sürecinin öbür tarafında yer aldım. ABD'nin muhafızlarının ulusal güvenlik işlevini yerine getireceği konusunda yapılması gereken her şeyi yapacağı konusunda güvenimiz tamdır." Seçimlerle ilgili yasal sürecin devam ettiğini vurgulayan Pompeo, 2000 yılındaki seçimlerde sonuçların 37 gün sonra değiştiğini hatırlatarak, yasal süreçle her oyun yasal ve uygun şekilde kullanıldığının tespit edilmesi ile geçiş sürecinin başarılı bir şekilde yapılacağını kaydetti. Mike Pompeo, bir gazetecinin, "Dışişleri Bakanlığı başka ülkelerdeki seçimlerin adil ve şeffaf olması, seçimi kaybedenlerin yenilgiyi kabul etmesi konusunda her zaman açıklama yapıyor. Başkan Trump'ın yenilgiyi kabul etmemesi bu açıklamaları itibarsızlaştırmıyor mu?" şeklindeki sorusuna, "Bu gülünçtür. Bunu sorduğunuzda gülünç olduğunu biliyordunuz." diyerek tepki gösterdi. AA