News - Haberler
Lacan'la mükemmel ego ve yanılsamalar!
Lacan'la mükemmel ego ve yanılsamalar! Écrits isimli kitabından dilimize ilk kez çevrilen iki metni içeren Psikanalizin Temel İlkeleri’nde, Fransız psikanalist Jacques Lacan’ın psikanaliz kuramı ve uygulamasının ego odaklı olmaması gerektiğini vurgulayan yaklaşımı sarsıcıdır. Psikanalizin henüz kuramsal altyapısının tamamlanmamış olduğunu söyleyerek onu kutsal mabedinden dışarıya çıkartmıştır. /Archive/2021/1/15/001320843-ic1.jpgFransız psikanalist Jacques Lacan’ın psikanaliz kuramının üzerinde halen tartışılması ve geliştirilmesi gereken bir kuram olduğunu vurgulayarak psikanalize devinimini yeniden kazandırmıştır.Freud’dan sonra boş kalan bu alan, psikanaliz kuramını dinsel bir öğreti gibi dondurarak sabitleştirmeye çabalayan psikanaliz derneklerince doldurulmuş olduğu için Lacan’ın bu çıkışı, kuramı yeniden gelişime doğru itecek bir sorgulamanın ve entelektüel katkının ortaya çıkmasını sağlamıştır.Psikanalizin Temel İlkeleri isimli kitapta yer alan Lacan’ın, Roma kongresindeki konuşması (1953), bize Freud adına öğretilmeye çalışılan kuramın Freud’un özgün kuramıyla pek çok zıtlıklar barındıracak biçimde dönüştürüldüğünü göstermektedir.PSİKANALİZ KURAMININ ÖZGÜN HALİ!Lacan konuştukça bu sapmalar ortaya dökülmüş ve Lacan psikanaliz çevresine hâkim olan dernekler ve topluluklarca engellenmeye çalışılmış ve dışlanmıştır. Aslında sorun sadece bu kadar sınırlı bir çevrenin içinde kalacak kadar ufak da değildir.Psikanaliz kuramının özgün hali sadece psikanalizle ilgilenen çevreleri ya da dinsel yapıları değil, dünyada birbiriyle kıyasıya mücadele içinde olan serbest piyasacı demokratik blok ile sosyalist bloğun ikisini birden ciddi biçimde rahatsız eden bazı gerçekleri ortaya dökmekteydi.Bu açıdan kuramın karşısında giderek genişleyen bir karşı cephe oluşmuştu. Birbirleriyle hiçbir konuda anlaşamayan iki zıt ekonomik ve politik model Freud’un kuramına karşı aynı cephede konumlandılar./Archive/2021/1/15/001333812-ic2.jpgYANILSAMALARİki zıt sistemin de bu açıdan ortak bir noktada konumlanmış olmalarının nedenini Marx’ın bir saptamasında bulabiliriz; nesne üreten öznenin yerini tüketime sunulan nesnelerin ürettiği bir öznenin almasının getirdiği bir zorunluluktur bu. Çünkü insanların yaşamlarındaki bu dönüşümle birlikte mükemmel egonun varlığına olan inanç her şeyden daha gerekli duruma gelmiştir.Ancak Freud’un psikanaliz sırasında keşfetmiş olduğu şey mükemmel egonun sadece bir yanılsama olarak ortaya çıkabildiği gerçeğiydi. Bu yanılsamayı gözlerden ırak tutan ego psikolojisinin karşısında, Lacan’ın Freud’un kuramını kaldığı yerden ayağa kaldırma çabası hiç de kolay bir süreç olmamıştır.Yanılsamaların toplumda heyecan yaratarak yoğun talep görmek gibi bir özellikleri vardır. İnsanlar sıklıkla kendilerine heyecan ve coşku veren yanılsamaları gerçeğe yeğlerler. Ne yazık ki bu durum psikanalizden geçmiş olsalar da psikanalistler için de geçerli olabilmektedir.Psikanalistle dernek arasındaki ilişki, derneğe kabul edilmek, dernek tarafından onaylanmak ve derneği yöneten güç olmak arzusu bağlamında, oldukça heyecan yaratıcı bir zemin doğurduğu için Lacan bu zeminde öznelerin kuramsal içeriğin ve doğru pratiğin uygulanmasının öğrenilmesine değil heyecan duygusunu yaşamaya yöneldiklerini vurgular./Archive/2021/1/15/001347031-ic3.jpgNEVROZU YARATAN GERÇEK NEDEN; EGO!Mükemmel psikanalist olma yanılsamasını güçlendiren bu zeminde sürecin mükemmel ego yanılsamasını güçlendirerek işlediğini çünkü bu imajın tam olarak bu yanılsamaya yaslandığını haklı olarak belirtir.Psikanaliz olarak adlandırılan tedavi süreci, psikanalize girmiş olan öznenin egosunun hatalı taraflarını anlayabilmek için psikanalistin egosunun bulunduğu konumu aktarım-karşıt aktarım zemininde bir mihenk taşı olarak alıp yürütülebilecek bir süreç midir?Psikanaliz pratiği açısından sorun tam bu noktada başlamaktadır. Psikanaliz kuramının ve uygulamasının bu çerçevede ele alınmasını savunanların kesin zaferlerini ilan ettikleri noktada Lacan Freud’un yere düşen bayrağını alarak bu yaklaşımın bir yanılsamaya dayandığını haykırmaya başlamıştır.Kendisi bir yanılsamadan başka bir şey olmayan ego nesnesi bu niteliğiyle nevrozu yaratan gerçek neden olduğu için bir nevrozun tedavisi, yanılsamadan ibaret olan bir egoyu mihenk taşı olarak ele alıp diğer egonun düzeltilmesi süreci olarak nasıl işleyecektir? Öznenin dış dünya ve kendisiyle ilgili yanılsamasının düzeltilmesi başka bir yanılsamayı güçlendirerek nasıl olanaklı olabilecektir?Psikanalistin egosunun da bir yanılsama olarak biçimlenmiş olmasına karşın bu yanılsama yumağının psikanalizden geçmiş olması ve bir dernek tarafından kabul edilmiş olduğu için kendisini bir mükemmellik abidesi halinde ortaya koyması psikanalizin sorunlarını ortadan kaldırmaktan çok onları katmerli hale getirmektedir./Archive/2021/1/15/001411734-kapak.jpg‘LACAN, ÖZNELER ARASILIĞI VURGULAR’Lacan bir özne kuramı ortaya koymamıştır. Öznellik adı altında ortaya konulan yaklaşım, ego psikolojisini Lacancı alanda restore etmek çabasından başka bir şey değildir. Lacan şunu şiddetle vurgular; psikanalistin analize gelen nörotik öznede okuması gereken şey öznellik değil, özneler arası zeminde dizgenin güncel bir okumayı sağlayıp sağlamadığıdır.Öznenin gösteren konumunda bulunması öznelliği değil özneler arası yapıyı önemli kılar. Özne konuştuğunda bu gücün dilini konuşur çünkü anlam oradadır. Bu nedenle Lacan öznelliğin yani intra-sübjektivitenin değil özneler arası durumun yani inter-sübjektivitenin önemine sürekli olarak vurgu yapar.Öznellik adı altında mükemmel egonun konumunu yeniden ortaya koyarak öznenin bu konumdan duygularının ve düşüncelerinin anlaşılmaya çalışılması bir hatadır çünkü bu yanılsamanın çözülmesini değil güçlenmesini sağlayacaktır. Empati analiz sürecinde olumlu değil toksik bir etki yapmaktadır. Bu kitapta Lacan’ın bu konularla ilgili ilginç ve ayrıntılı irdelemelerini bulabileceksiniz.Psikanalizin Temel İlkeleri / Jacques Lacan / Çeviren: Mutluhan İzmir / Çolpan Kitap / 188 s. / 2020. Mutluhan İzmirErol Bulut'tan kırmızıkart açıklaması
Erol Bulut'tan kırmızı kart açıklaması Kırmızı kartla oyun dışında kalan Mert Hakan Yandaş ile ilgili Bulut, "Evet bir profesyonel futbolcu, hatta Fenerbahçe'nin futbolcusu biraz daha sakin kalmalıydı. Ancak Aytaç'ın pozisyonu da kırmızı kart" dedi. Fenerbahçe Teknik Direktörü Erol Bulut kupada tur atladıkları için mutlu olduklarını söyledi. Kontrollü bir maç olduğunu kaydeden Erol Bulut, "Sonra maç biraz daha açıldı, iki taraf da pozisyonlar buldu. Hücum anlamında iki takımın da girişimleri oldu, duran toptan golü bulduk, maçın sonuna kadar koruduk skoru. Bundan dolayı mutluyuz. Futbolcularımı tebrik ediyorum" dedi."ÖMER FARUK KONUSUNDA BİZ ELİMİZDEN GELENİ YAPTIK"Ömer Faruk Beyaz ile ilgili gelen soruya yanıt veren Bulut, "Ömer Faruk ile ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Gereken bütün durumu sportif direktörümüz size izah etti. Benim burada bir şey söylemem doğru olmaz. Kendisiyle ilgili bir şey söyleyeyim, gerçekten yetenekli ve iyi bir futbolcu. Biz elimizden geleni yaptık, onu söyleyebilirim" ifadelerini kullandı./Archive%5C2021%5C1%5C14%5C215837874-fenerbahce-kasimpasa-fotograflar_7.jpgMüsabakanın 90'ıncı dakikasında rakibine yaptığı sert müdahaleden dolayı direkt kırmızı kartla oyun dışında kalan Mert Hakan Yandaş ile ilgili Bulut, "Evet bir profesyonel futbolcu, hatta Fenerbahçe'nin futbolcusu biraz daha sakin kalmalıydı. Ancak Aytaç'ın pozisyonu da kırmızı kart. Hakemin VAR'a çağrılması gerekirdi. Mert Hakan'ın pozisyonu da kırmızı karttı ama 2 kırmızı kart olması gerekirdi. Mert Hakan bir reaksiyon gösterdi. Bunu yarın konuşacağız" değerlendirmesinde bulundu.Diego Perotti'nin sakatlığıyla ilgili bir basın mensubunun sorduğu soru üzerine Bulut, şöyle konuştu: "Perotti çok önemli ve değerli bir futbolcu, Roma'da yaptıkları ortada. Bize katkı yapsın diye transfer edildi ama sakatlıklar onu bir türlü bırakmadı. Ameliyat olacak gibi gözüküyor, 8 aya kadar uzak kalabilir. Ayrılırsa oraya bir takviye kesinlikle yapacağız." cumhuriyet.com.trFjällbacka’da vukuat var!
Fjällbacka’da vukuat var! İsveç’in en çok satan yazarlarından Camilla Lackberg’in, İskandinav polisiyesinin nitelikli örnekleri Buz Prenses, Vaiz, Taş Ustası, Yabancı, Saklı Çocuk ve Denizkızı kitaplarının ardından yayımlanan serinin yedinci kitabı Hayalet Adası’nda; Erica ile Patrik’in küçük kızları ve yeni doğmuş ikiz oğullarıyla sakin balıkçı kasabası Fjällbacka’da kurdukları mutlu ve sakin dünya, yine bir cinayetle çalkalanıyor. /Archive/2021/1/15/000629332-ic1.jpgAltmıştan fazla ülkede yirmi milyondan fazla satmış romanlarıyla İsveçli yazar Camilla Läckberg bugün kuzey polisiyesi denince akla ilk gelen isimlerden biri. Romanlarının mekânı olarak seçtiği Fjällbacka’da, 1974’te doğan yazar, Göteborg’da iktisat öğrenimi görmüş ve bir süre Stockholm’de kurumsal şirketlerde çalışmış. Çocukluğundan beri hikâye anlatmayı çok sevdiğinin farkında olan Läckberg, bir yayınevinin düzenlediği yaratıcı yazma seminerine katılmaya karar vermiş ve sonradan ilk kitabı Buz Prenses’e dönüşecek olan öykü ortaya çıkmış.Romanlarının baş kahramanı Erica da kendisi gibi bir yazar. Fjällbacka’da geçen heyecanlı polisiyeler öylesine sevilmiş ki, devam romanları da art arda gelmiş. Seri İsveç’te televizyona da uyarlanmış.Camilla Läckberg’in romanları 2012’den beri ülkemizde de yayımlanıyor. Buz Prenses, Vaiz, Taş Ustası, Yabancı, Saklı Çocuk ve Denizkızı’ndan sonra, serinin yedinci kitabı Hayalet Adası da, Güneş Becerik Demirel’in çevirisiyle okurla buluştu.SAKİN BALIKÇI KASABASINDA CİNAYET!Hayalet Adası’nda, Erica ile Patrik’in küçük kızları ve yeni doğmuş ikiz oğullarıyla sakin balıkçı kasabası Fjällbacka’da kurdukları mutlu ve sakin dünya, yine bir cinayetle çalkalanıyor. Belediyede çalışan finans uzmanı oğulları Mats Sverin’den bir süre haber alamayınca dairesine giden anne ve baba, orada genç adamın cesedini bulur. Yaşlı çift, biricik oğullarının ölümü karşısında yıkılmıştır.Patrik olayı araştırmaya başlar. Matte’nin yakın bir zamana kadar Göteborg’da yaşadığı halde, doğduğu Fjällbacka’ya apar topar dönmüş olması, dedektifin kafasında bir soru işareti oluşturur. Kısa süre önce başka biri daha şehre dönmüştür: Matte’nin lisede âşık olduğu fakat sonra ayrı düştüğü kız arkadaşı Nathalie de küçük oğluyla beraber geri gelmiş, kasabaya komşu Gråskär’da, yani halk arasında bilinen adıyla Hayalet Adası’nda ailesinden kalan eve yerleşmiştir.Adada yüzlerce yıllık bir deniz feneri de vardır. Patrik, bu arada genç adamın spa olarak yeniden açılması planlanan eski bir otelin işleriyle ilgilendiğini de öğrenir. Kocası olaydan söz edince, Erica’nın liseden sınıf arkadaşları Matte ile Nathalie’yi iyi tanıdığı ortaya çıkar. Patrik, diğer polislerle beraber vakanın derinliklerine inerek katilin kim olduğunu araştırmaya koyulurken, Erica da üç küçük çocuğun zorlu yükümlülüklerine rağmen olaya karışmadan duramayacaktır./Archive/2021/1/15/000640926-kapakic3.jpgEVİ İÇİ ŞİDDET, UYUŞTURUCU VE POLİSİYE!İsveç’in en çok satan yazarlarından Camilla Läckberg’in; Erica’nın bir yandan çalışırken diğer yandan çocuklarıyla ilgilendiği ev içi hayatının, ona yardımcı olmak için olağanüstü çaba sarf eden Patrik’le ve kız kardeşi Anna’yla ilişkisinin, Patrik’in iş arkadaşlarının aile hikâyelerinin yanı sıra daha büyük meseleleri; örneğin ev içi şiddet ve uyuşturucu gibi konuları özenle işleyişi, romanlarını türün nitelikli örnekleri arasına sokuyor.Serinin diğer kitaplarında olduğu gibi, Hayalet Adası da incelikle yerleştirilmiş detaylarla örülü. Asıl büyük kahraman ise, gizemli ve cana yakın insanları, kimi zaman bir mezardan kimi zaman da yıllar öncesinden kalma sandıklardan çıkan hikâyeleri ve sevimli sükûnetiyle sanki yaz aylarını orada geçiriyormuşuz gibi tanıdık hissettiren muhteşem kasaba Fjällbacka.Hayalet Adası / Camilla Läckberg / Çeviren: Güneş Becerik Demirel / Doğan Kitap / 496 s. / 2020. Sıla ArlıOrtadoğu bataklığından Türkiye’ye bir sürek avı!
Ortadoğu bataklığından Türkiye’ye bir sürek avı! Melih Günaydın’ın ilk romanı Sürgün Avı yetkin bir siyasi polisiye. Zeytin Dalı Harekatı sürerken Suriye’de yaşanan iç savaşın Türkiye’ye etkilerine; göçmenler sorunu, terör örgütleri, para için sınır kaçakçılığına alet olan yoksul üniversite öğrencileri, korkusuz savaş muhabirleri üzerinden tanıklık sunan bir roman. /Archive/2021/1/15/000313835-ic1.jpgSürgün Avı’nda hikâyemiz üç koldan ilerliyor: İlk hikâye Terörle Mücadele Şube ekiplerinin Bağcılar’da bir mahalledeki hücre evine yaptığı baskınla açılıyor. Evin banyosundaki buzla doldurulmuş küvette Suriye uyruklu bir çocuğun cesedi bulunur. Çocuğun midesi ve böbrekleri alınmıştır. Cinayet Büro komiserleri Navi ve Arap derhal olay yerine çağrılır. Navi cesedi görür görmez olayın sanıldığının aksine organ mafyasının işi olmadığını anlar çünkü çocuğun bedeni son derece acemice açılmıştır.İkinci hikâyenin kahramanı Burcu Hanya ise başarılı bir savaş muhabiridir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekatı'nı takip etmek için uzun süredir bulunduğu Afrin’den İstanbul’a dönmeye hazırlanırken, arazide askerlere yardımcı olan, beraber çalıştığı ve çok sevdiği Salef ismindeki Suriyeli'nin cansız bedeni bir mezarlıkta bulunur. Açılmış mezarların görüntüsü ilk anda cinayetin mezar hırsızlarınca işlendiğini düşündürse de mezarların birinde bulunan cesedin çalınmış olması başka şüpheler uyandırır./Archive/2021/1/15/000327210-kapakic2.jpgİÇ SAVAŞ VE GÖÇMEN SORUNUÜçüncü hikâyede, Mekin ve Filit samimi iki arkadaştır. Mekin Urfa'lı bir Arap, Filit ise Bursalıdır. İki arkadaş İstanbul’da iş ararlarken Abdullah isimli bir iş adamı Urfa’dan kaçak mazot getir götür işi için yanında çalışmalarını teklif eder. Fakat başlarına bela açılmasından korktukları için yüksek ücretine karşın bu işi kabul etmezler. Ne var ki Mekin’e acil olarak para gerekince iş adamının kapısını çalmaya mecbur olurlar.Anlaşmanın yenilenen koşullarında kaçıracakları şey, mazot değildir. Mekin ve Filit, karşılığında çok iyi para alacakları bu anlaşmayı reddedemeyerek sınırı geçerler. İşler yolunda gitmez, diğer kaçakçılarla kanlı bir çatışma yaşanır. İçlerinde Suriyeli bir anne ve kızın da olduğu bu çatışmada anne öldürülünce iki arkadaş kızı yanlarına alarak Türkiye’ye kaçarlar. Ve geriye bu üç hikâyenin kahramanlarının olayların akışı ekseninde karşılaşmaları kalır.Olaylar her ne kadar Türkiye’de geçiyor olsa da yaşananların temelinin atıldığı coğrafya, Ortadoğu bataklığı. Sürgün Avı, Zeytin Dalı Harekatı sürerken Suriye’de yaşanan iç savaşın Türkiye’ye etkilerine göçmenler sorunu, terör örgütleri, para için sınır kaçakçılığına alet olan yoksul üniversite öğrencileri, korkusuz savaş muhabirleri üzerinden tanıklık ettiğimiz bir roman.Aksiyon ve kaçma kovalamaca sahneleri fazla. Ayrıca yazarın bu ilk roman heyecanıyla birçok konuya aynı anda değinmek istemesi ve olan bitenleri birbirine bağlama gayreti konunun bir miktar önüne geçmiş. Yine de yazarın ikinci romanını bekleyeceğimiz sürükleyicilikte bir roman Sürgün Avı.Sürgün Avı / Melih Günaydın / Dipnot Polisiye / 301 s. Çağatay YaşmutZiraat Türkiye Kupası'ndaçeyrek finale yükselen takımlar belli oldu
Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek finale yükselen takımlar belli oldu Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek finale yükselen takımlar belli oldu, kura bugün. Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek finale yükselen takımlar belli oldu.Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle bu sezon uygulanan statü gereği tek maç eleme usulüne göre oynanan son 16 turu maçlarında rakiplerine üstünlük kuran Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Aytemiz Alanyaspor, Demir Grup Sivasspor, Medipol Başakşehir, Fraport TAV Antalyaspor ve İttifak Holding Konyaspor adlarını çeyrek finale yazdırdı.Türkiye Futbol Federasyonundan yapılan açıklamaya göre, Hasan Doğan Milli Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri Orhan Saka Salonu'nda gerçekleştirilecek kura çekimi, saat 14.30'da başlayacak.Tek maç eleme usulüne ve seribaşı sistemine göre oynanacak çeyrek finalde müsabakalar, kurada küçük numarayı çeken takımların sahasında yapılacak. Çeyrek final eşleşmelerinin ardından yarı final kura çekimi de gerçekleştirilecek. Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek final karşılaşmaları 9, 10 ve 11 Şubat, yarı final maçları ise 16, 17 veya 18 Mart tarihlerinde oynanacak.Kupada son 16 turu maçlarının ardından seri başı ve seri başı olmayan takımlar şöyle:Seribaşı: Aytemiz Alanyaspor, Beşiktaş, Demir Grup Sivasspor, Medipol BaşakşehirSeribaşı olmayan: Fenerbahçe, Fraport TAV Antalyaspor, Galatasaray, İttifak Holding Konyaspor AAOsmanlı’yıkurtarma mücadelesi! BarışDoster'in yazısı...
Osmanlı’yı kurtarma mücadelesi! Barış Doster'in yazısı... Ahmad; kitabında Jön Türkler ve onların 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni kurtarma mücadelesine odaklanıyor. Kitabının, Türkçede ilk baskısı 1971’de Sander Yayınevi’nce yapılan “İttihat ve Terakki” adlı çalışmanın devamı niteliğinde olduğunu vurguluyor. Ahmad’ın kitabı, önsöz, prolog (öndeyiş), epilog (sondeyiş) dışında, 7 bölümden oluşuyor. Çok zengin bir kaynakçası olan kitap, yıl yıl gelişmeleri anlatıyor. Savaş boyunca yaşanan politik, diplomatik, ekonomik, askeri olayları büyük bir titizlikle ortaya koyuyor. /Archive/2021/1/15/000102883-ic1.jpgFeroz Ahmad, çok önemli bir tarihçi. Türkiye’de de iyi tanınıyor. Yıllardır ülkemizde yaşıyor. Osmanlı Devleti’nin son dönemi, Jön Türkler, İttihat ve Terakki üzerine çalışmalarıyla biliniyor. 1938’de Hindistan’da Delhi’de doğan, Delhi Üniversitesi’nde tarih okuyan, Londra Üniversitesi’nde İttihat ve Terakki konulu doktorasını ünlü tarihçi Bernard Lewis’in danışmanlığında yazan Ahmad, kısa süre önce çıkan Jön Türkler jisimli kitabında değerli bilgiler veriyor. Önemli saptamalar yapıyor.“İttihat ve Terakki”, “Modern Türkiye’nin Oluşumu”, “Demokrasi Sürecinde Türkiye”, “İttihatçılıktan Kemalizm’e”, “Bir Kimlik Peşinde Türkiye”, “Jön Türkler ve Osmanlı’da Milletler” gibi kitaplarından da tanıdığımız Ahmad; kitabında Jön Türkler ve onların 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni kurtarma mücadelesine odaklanıyor. Kitabının, Türkçede ilk baskısı 1971’de Sander Yayınevi’nce yapılan “İttihat ve Terakki” adlı çalışmanın devamı niteliğinde olduğunu vurguluyor. Ahmad’ın kitabı, önsöz, prolog (öndeyiş), epilog (sondeyiş) dışında, 7 bölümden oluşuyor. Çok zengin bir kaynakçası olan kitap, yıl yıl gelişmeleri anlatıyor. Savaş boyunca yaşanan politik, diplomatik, ekonomik, askeri olayları büyük bir titizlikle ortaya koyuyor. Yalın ve akıcı dili nedeniyle de kitabı Türkçeye çeviren Tansel Demirel’i de kutlamak gerekiyor./Archive/2021/1/15/000114243-kapakic2.jpgMİLLİ MÜCADELE VE İTTİHATÇILARAhmad, kitabında siyasi tarihimizin fedakâr fedaileri Jön Türkleri ve İttihatçıları anlatırken, İstanbul’da kalan İttihatçı liderlerin yargılanmasına da değiniyor ve şunları yazıyor: “Mahkeme önüne çıkarılanlar, kaçan İttihatçı liderlere kıyasla ikinci derecede kişilerdi. Ülkenin geleceği için daha önemli olan faktör, on yıllık meşrutiyet devrinde bütün Anadolu’da ortaya çıkan yerel düzeydeki İttihatçı lider kadrolardı. Bu kişiler, İzmir’in Mayıs 1919’da Yunanlar tarafından işgaline karşı Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yürütülen milli direnişin belkemiğini oluşturacaktı”.II. Meşrutiyet’in 11. yıldönümünde, 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan kongrede Mustafa Kemal, “Kuva-yı Milliye’yi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır” diyordu. Sivas Kongresi’nde tek çatı altında birleşecek olan millici güçlerin, yani Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kadroları, ağırlıklı olarak eski İttihatçılardan oluşuyordu. Sultan Vahdettin ise Sevr Antlaşması’nı Saltanat Şurası’nda şu sözlerle savunuyordu: “Tamamen yok olmaktansa, zayıf da olsa bir varlık olarak yaşamak daha iyidir”.Ahmad kitabını şöyle bitiriyor: “1926’da Mustafa Kemal’e suikast girişimi, İttihatçılık macerasının son noktasıydı. Ama İttihatçı hareket, modern tarihe damgasını vurmuş, hiçbir zaman unutulmamıştı. Celâl Bayar, 27 Mayıs 1960 sonrasında askeri mahkemede yargılanırken şöyle demişti: “Unutulmasın ki ben bir İttihatçıyım”. 1982’de de kendisiyle mülakat yapan gazeteciye şunları söylemişti: “Ben İttihat ve Terakki Üniversitesi’nde okudum… Ben önce İttihatçıyım. Hâlâ da İttihatçıyım. Her şey ondan sonra gelir…”Feroz Ahmad, Jön Türkler - Osmanlı İmparatorluğu'nu Kurtarma Mücadelesi 1914 – 1918 / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 298 s. / 2020. Barış DosterCumhuriyet Kitap ve yazın bilinci... Onur Bilge Kula'nın yazısı...
Cumhuriyet Kitap ve yazın bilinci... Onur Bilge Kula'nın yazısı... Yazına ilişkin her türlü kavram ancak yazınla uğraşanlar tarafından geliştirilir ve kalıcılaştırılabilir. Yazın eleştirisi, yazınsal yorum, çözümleme ve kitap tanıtım yazıları yayımlayan Cumhuriyet Kitap, yazınsal beğeni ve bilince ilişkin kavram örgüsü oluşturmaya ve kullanımda olanları belirginleştirmeye katkı yapmaktadır. Türkçenin yazın dili olarak gelişmesine ortam hazırlayarak, Atatürk’ün en önemli emaneti olan Dil Devrimi’ne sahip çıkmaktadır. Yazınla uğraşanlara düşen görev, buna destek olmaktır. /Archive/2021/1/14/235751743-kapakic1.jpgYazına ilişkin her türlü kavram ancak yazınla uğraşanlar tarafından geliştirilir ve kalıcılaştırılabilir. Yazın eleştirisi, yazınsal yorum, çözümleme ve kitap tanıtım yazıları yayımlayan Cumhuriyet Kitap, yazınsal beğeni ve bilince ilişkin kavram örgüsü oluşturmaya ve kullanımda olanları belirginleştirmeye katkı yapmaktadır. Türkçenin yazın dili olarak gelişmesine ortam hazırlayarak, Atatürk’ün en önemli emaneti olan Dil Devrimi’ne sahip çıkmaktadır. Yazınla uğraşanlara düşen görev, buna destek olmaktır.DEĞERLER VE YAZINSAL DEĞERLENDİRİMYazınsal kavramların içeriklerinin belirginleştirilmesi ve kullanım birliğinin sağlanması, güncelliğini korumaktadır. Bu nedenle, temel yazınsal kavramları anımsatmak yararlı olabilir. Yazın eleştirisi kavramını düşünsel olarak dizgeleştiren filozof Walter Benjamin’dir.Yazınsal eleştiri kavramı, yazınsal yapıtlara, yazarlara ya da yazınsal iletişim dizgesinin öğelerine (okuyucu, kitap tanıtımcısı, eleştirmen, yayıncı, yazın dergisi yayımcısı) ilişkin her türlü sınıflandırıcı-yönlendirici açıklama, yargılama, değerlendirme ve çözümlemeleri kapsar.Yazınsal yapıtlara ve nesnelere ilişkin bütün bu edimler ve işler, yazınsal değerlendirim kavramı altında da toplanabilir. Yazınsal değerlendirim, her türlü yargılayıcı ve/veya değerlendirici varsayımlar, açıklamalar ve edimlerden oluşur.Yazınsal değerlendirimin iletişimsel bağlayıcılığı, ‘Nâzım Hikmet şiirini çok severim’ türünden salt ‘bireysel beğeni’ açıklamalarından, özenle sınırlandırılan ‘öykü kötüydü’ gibi ‘değer yargısı’ üzerinden, ‘Yunus Emre’nin şiirleri, Türkçenin yazın dili olmasına öncülük etmiştir’ türünden ‘ulamsal değer yargılarına’ değin uzanır.Yazınsal bir nesneye ilişkin bir açıklama üzerinde tartışıldığı sürece ‘değer yargısı’ olarak kabul edilebilir. Böyle bir değer yargısının geçerliliği, savın ya da savların savunulmasıyla sınırlıdır. Buna karşın, değer yargıları, yazınsal değerlendirim kuramının temel öğesidir.Ulamsal değer yargıları, yargılama yeterliliği taşıyan alımlayıcılar için geçerlilik taşıdığını duyumsatırlar. Bu değer yargıları, bir yazınsal nesnenin uygunluğu ya da yazarın yetkinliğiyle ilgili ‘başarım yargısını’, yazınsal nesne kavramıysa, bir sözcükten, tümceden, metinden, tümel yazına değin bütün öğeleri içerir. Yazın eleştirisinin başlıca amacı olan neyin yazın olduğu, kültürel gelenek, zaman ve uzama ya da ülkelere göre değişir./Archive/2021/1/14/235806009-ic2.jpgYAZINSAL YAPITIN İŞLEVSELLİĞİBir yazınsal yapıta ilişkin ‘ilgi çekici, duygulandırıcı, sıkıcı, sürükleyici, düşündürücü’ gibi değerlendirici sözcükler veya anlatımların yanı sıra, özetleyici ya da sonal biçimde yargılayıcı ‘iyi, kötü, berbat’ gibi yönlendirici nitelemeler de bu kapsamda değerlendirilebilir.Bir yazınsal yapıtın işlevselliği çoğu kez içinde taşıdığı özsel belirtileriyle üretilir. Bu nedenle, istenilen ya da istenilmeyen bir etki yarattığı öne sürülen bir belirtiden ‘açık, karışık, soyut, somut, derin anlamlı ya da yüzeysel’ gibi değer sözcükleri türetilebilir. Bir yazınsal yapıtın ‘estetik değeri’ açısından etkin belirtilerinin belirlenmesi, ‘yorum’ ile gerçekleşir.Dolayısıyla, değerlendirim kavramına ilişkin tartışmada, bir yazınsal yapıtın içerdiği etkilerin ve özendirici yönlerin sıra-düzene sokulması, diyesi, hiyerarşileştirilmesi, bunların etkinliğine ilişkin yargıda bulunan öznenin kültürel deneyimi ve değerlendirilen yazınsal yapıtın etkin belirtilerinin belirlenmesi anlamında ‘yorum’ önem taşır.Etkileşim içinde olan bu üç noktanın her birinin özgün yönleri vardır. İlki düşünsel zamansal gerekçelerle, ikincisi, olası etki deneyimleriyle; üçüncüsüyse, yorumsal gerekçelerle ilgilidir.Yazınsal değerlendirim, yazın tarihine eşlik eden ve onu biçimlendiren öğelerin başında gelir; çünkü yazınsal yapıtın üretimi, basımı, dağıtımı ve okunması, yazınsal değerlendirim kapsamında gerçekleşir. Ayrıca, yazınsal değerlendirim, yazınsal koşun/kanon oluşumunu, dolayısıyla yazınsal yapıtların geçiciliğini ya da kalıcılığını da belirler.Söz konusu nedenlerle, yazınsal değerlendirim, bir yazınsal yapıtın estetik niteliğini ortaya çıkarmaya katkıda bulunabileceği gibi, çıkar sağlama amacıyla araçsallaştırılabilir de. Onur Bilge Kula / Cumhuriyet Kitap EkiMedipolÜniversitesiöğrencileri yeni sisteme tepkili: "Öğrencini duy Medipol"
Medipol Üniversitesi öğrencileri yeni sisteme tepkili: "Öğrencini duy Medipol" Medipol Üniversitesi'nin sınav sisteminde yapılan değişiklik öğrencilerin yoğun tepkisine neden oldu. Öğrenciler üniversite yönetimine tepkilerini dile getirseler de yanıt alamadıklarını aktardı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın sahibi olduğu Medipol Üniversitesi sınav sisteminde yaptığı değişiklikler sebebiyle öğrencilerin tepkisi ile karşılaştı. Öğrenciler sınav süresinin kısaltılması ve bir önceki soruya dönememe kuralının getirildiği sistemde mağdur olacaklarını dile getirdiler.Öte yandan sistemde yapılan değişikliklerin öğrencilere geç bildirilmesi de tepki çeken diğer bir konu oldu. Yüksek Öğretim Kurulu'nun pandemi için yayınladığı yönergede sistemin dönem başında bildirilmesi gerektiği belirtilirken Medipol Üniversitesi'nin sınava çok kısa bir zaman kala değişikliği öğrencilere bildirdiği öğrenildi.Öğrenciler #ÖğrenciniDuyMedipol etiketi altından sosyal medyada sesini duyurmaya çalışıyor. cumhuriyet.com.trCHP'li Tarık Balyalı: AKP döneminde KİPTAŞ'ın arsa alım satımında 600-700 milyon TL kamu zararıoluştu
CHP'li Tarık Balyalı: AKP döneminde KİPTAŞ'ın arsa alım satımında 600-700 milyon TL kamu zararı oluştu İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, KİPTAŞ'ın AKP döneminde 2016 yılında Başakşehir’de satın aldığı, sonra yerel seçimlere kısa bir süre kala sattığı arsa dolayısıyla yaklaşık 600-700 milyon liralık bir kamu zararı oluştuğunu söyledi. Balyalı, yapılan işlemlerin tam bir "kasa boşaltma" hareketi olduğunu ifade etti. İBB Meclisi'nin ocak ayı toplantısının ikinci gününde KİPTAŞ'ın geçmiş dönemde yaptığı bazı işlemlerde kamu zararı oluştuğu yönündeki iddialar gündeme damga vurdu. CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı’nın “insanın ağzını açık bırakacak türden" dediği Başakşehir'deki bir arsanın alım satım sürecini şöyle anlattı:“Başakşehir 659 ada 1 parsel ve 660 ada 2 parsel, KİPTAŞ tarafından 11 Ocak 2016 tarihinde birbiriyle bağlantılı grup şirketleri olan 3 ayrı firmadan satın alınıyor. Yapılan inşaatlar sonrasında 33 milyon lira kar elde etmeyi amaçlıyor. Makul bir iş gibi gözüküyor. Ama detayları incelediğimizde tam bir kasa boşaltma hareketi ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Arsayı satan grup şirketler hakkında, geçmişte hepimize kötü günler yaşatan adını ağzıma almayacağım o malum yapıyla yakından ilişkili olduğuna dair haberler okuduk. Bu şirket, 78 bin 775 metrekare büyüklüğünde olan arsanın yarı hissesini KİPTAŞ’a sattığı, 11 Ocak 2016 tarihinden sadece 4 gün önce 7 Ocak 2016 tarihinde satın almış. KİPTAŞ bu arsayı almak için o kadar heyecanlıymış ki şirket arsayı daha satın almadan 9 gün önce yani 29 Aralık 2015 tarihinde bu arsayı satın almak için yönetim kurulu kararı çıkarmış.”Konuşmasına devam eden Balyalı, KİPTAŞ'ın araziyi satın aldıktan sonra yaşananları da şöyle aktardı:“KİPTAŞ bu arsada ‘Başakşehir Hoşdere’ projesi tasarlıyor. Maketini yaptırıyor. Proje bedeli ve inşaat harçları olarak Başakşehir Belediyesi’ne 17 milyon 500 bin TL ödüyor. Arsanın maliyeti 317 milyon 500 bin TL’ye yükseliyor. Sonra yerel seçim sürecine kadar hiçbir şey yapılmıyor. Yerel seçim yaklaşırken muhtemelen İBB’nin kasasında para olmadığı için KİPTAŞ bu arsayı kasasında para olan bir diğer İBB iştiraki İMAR AŞ'ye 315 milyon TL zararına satıyor. İMAR AŞ, KİPTAŞ’ın satış kararı aldığı tarihten 2 gün önce 19 Aralık 2018 tarihinde bu arsa için 280 milyon TL ödeme yapıyor. Aynı gün bu paranın 270 milyon lirası, İBB’den 109 milyon lira alacağı olmasına karşın kar dağıtımı adı altında İBB’ye ödeniyor. Eski İBB yönetimi parayı almakta o kadar aceleci davranmış ki KİPTAŞ’tan İMAR AŞ’ye tapu devrini bile yapmıyorlar. Yönetime geldikten sonra biz 11 Aralık 2019 tarihinde tapu devrini yapmışız. Yeni KİPTAŞ yönetimi, tapu için 2 milyon 710 bin TL tapu harcı, 18 milyon KDV ve Kurumlar Vergisi ödemek zorunda kaldı.”"KİPTAŞ, PROJEYİ DÖNEMİN GENEL MÜDÜRÜ İSMET YILDIRIM'IN DAYISININ OĞLUNA VERMİŞ"Balyalı, Zeytinburnu Loca Mahal projesiyle ilgili de dikkat çeken bir açıklama yaptı. Buradaki projede KİPTAŞ eski Genel Müdürü, Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’ın dayısının oğlunun firmasına verildiğini söyledi. Balyalı “Peki yeğeninizin firmasına bu inşaat işini verirken ne kadar teminat aldınız? Bu tip inşaat işlerinde alınan teminat oranı yüzde 6’dır. KİPTAŞ da pek çok inşaat ihalesinde böyle yapmış. Ancak sadece yeğene verilen Loca Mahal projesinde yüzde 1,5 oranında teminat alınmış. Bu işten KİPTAŞ 65 milyon TL zarar etmiştir ve bizim yönetimimiz borcunu ödemiştir” dedi.Aynı firmanın bugüne kadar KİPTAŞ’tan 20 ayrı ihale daha aldığını açıklayan Balyalı “Bu işlerin fiyatı 2020 kasım tarihine göre güncellemesiyle birlikte toplam bedeli 856 milyon liradır. Ortaklı işler olması dolayısıyla ilgili firmanın payı da 621 milyon liradır” diye konuştu."ARSA ALIM SATIMINDA, KİPTAŞ ARAYA KONULARAK HÜLLE YAPILMIŞ"CHP'li Tarık Balyalı, KİPTAŞ’ın son 10 yılda birçok vakfa ve derneğe 18 ayrı gayrimenkul sattığını da belirtti. Balyalı, şunları söyledi:“Bu arsaların satıldığı günkü toplam bedeli 98 milyon liradır. Bu satışı yapılan arsaların çoğu İBB’den satın alınmış. Yani araya KİPTAŞ konularak hülle yapılmış. Arsalar ihaleyle satılmış ama ihalelere katılanlar hep tanıdık isimler olmuş. Yani ‘al gülüm ver gülüm’ olmuş. Aynı şey kiralamalar için de geçerli. Orada da vakıf yurdundan okuluna kadar ne isterseniz var. Hatta KİPTAŞ yönetimi, satın aldığı bir arsayı halı saha olarak bile kiraya vermiş. Kiralamalarda da yine aynı vakıf ve derneklere rastlamak da şaşırtıcı olmadı. KİPTAŞ tarafından 93 milyon liraya satın alınan 8 adet arsası da KDV hariç aylık sadece 48 bin 216 lira bedelle bu vakıf ve derneklere kiraya verilmiş."Balalyalı’ya yanıt veren Yıldırım, “Dayı oğluma verilmiş bir ihale varsa belediye başkanlığını bırakırım” dedi. Yıldırım, “Siz KİPTAŞ'ı anlayamazsınız. KİPTAŞ'ın halk nezdindeki itibarını düşürüyorsunuz. İddialarınızı ispat edin. Mal bulmuş mağribi gibi 10 dakika anlatıyorsun. Beni dinleseydin de tek tek izah etseydim” dedi. ANKAMert Hakan kırmızıkart gördü; ligde yok
Mert Hakan kırmızı kart gördü; ligde yok Fenerbahçeli futbolcu Mert Hakan Yandaş, Kasımpaşa maçının 90. dakikasında kırmızı kart görerek oyun dışında kaldı. Fenerbahçeli futbolcu Mert Hakan Yandaş, Kasımpaşa maçının 90. dakikasında kırmızı kart görerek oyun dışında kaldı.Ziraat Türkiye Kupası Son 16 Turu’nda oynanan Fenerbahçe - Kasımpaşa mücadelesinde sarı-lacivertli futbolcu Mert Hakan Yandaş, müsabakanın 90. dakikasında Kasımpaşalı futbolcu Aytaç ile girdiği hava topu mücadelesi sonrası yerde kaldı. Yandaş, yerde kalmasının ardından Aytaç’a tepki olarak tekme atınca hakem Ümit Öztürk tarafından kırmızı kartla cezalandırıldı. İHAAKP'li isimlerden skandal aşısohbeti: Teşkilata 30 bin aşıyeter mi?
AKP'li isimlerden skandal aşı sohbeti: Teşkilata 30 bin aşı yeter mi? AKP MKYK üyelerinin Erdoğan ile birlikte aşı olmalarına tepkiler dinmemişken iki AKP’li ismin Twitter üzerinden girdikleri diyalog şüpheleri ve tepkileri artırdı. Türkiye pandemiyle mücadelede aşılanma takvimini hayata geçirdi. Bu kapsamda ilk aşıyı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Bilim Kurul üyeleri olurken, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bugün aşı oldu. Fakat AKP MKYK üyelerinin Erdoğan ile birlikte aşı olmalarına tepkiler dinmemişken iki AKP’li ismin Twitter üzerinden girdikleri diyalog şüpheleri ve tepkileri artırdı.OdaTV'nin haberine göre, eski AKP Ankara İl Gençlik Kolları Başkanı Muhammet Kazdal Twitter hesabından AKP teşkilatları için 30 bin Alman aşısı geldiğini yazdı. Kazdal paylaşımında, Alman aşını kastederek, “Teşkilata 30 bin pfizer gelmiş diyorlar ne iş” ifadelerini kullandı.Devamında ise bu paylaşıma AKP Ankara İl Yöneticisi Abdurrahman Özkan yanıt verdi. Özkan, “O kadar yeter mi ya” diyerek sayının yetersizliğinden dert yandı.Muhammet Kazdal ise Özkan’ın bu sözlerine “Yetmez tabi az” diyerek tepki gösterdi./Archive/2021/1/14/225031774-267773605x458.jpg cumhuriyet.com.tr