Salgının derinleştirdiği kriz, binlerce işyerinin kapanmasına yol açtı
figure >
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) verilerine göre, 2020 Ocak-Ekim döneminde kapanan gerçek kişi ticari işletmelerin sayısı yüzde 16.61 artarak 18 bin 316’ya çıktı. Aynı dönemde kapanan şirket sayısı ise yüzde 12.6 artarak 11 bin 223’e yükseldi.
TOBB’ye göre: - 2020 Ocak-Ekim aralığında en çok kapanan şirketler, yüzde 11 ile elektrik enerjisi üretimi alanında görüldü. - En çok şirket kapanışı olan ilk 10 faaliyet arasında ikinci sırayı ise yüzde 8 ile bina inşaatı aldı. Bunu yüzde 2.7 ile bilgisayar programlama faaliyetleri, yüzde 2.6 ile mühendislik faaliyetleri ve yüzde 2.52 ile de lokanta, seyyar yemek hizmeti faaliyetleri takip etti.SERMAYE AZALDI- Oteller ve benzer konaklama faaliyetlerinin kapanmadan aldığı pay yüzde 1.31 oldu. - Yılın ilk 10 ayında 102 banka şubesi açılırken, 189 şube kapandı. - 2020 Ocak-Ekim döneminde kurulan şirket sayısı ise 85 bini aştı. Ancak 2020 Ekim’de kurulan şirketlerin sayısında aylık bazda yüzde 3.2 azalış yaşandı. - 2020 Ekim’de kurulan şirketlerin sermayelerinin toplamı, bir önceki aya göre yüzde 21.6 düştü.
cumhuriyet.com.tr
Salgında en büyük artışı erkek bakım setleri gösterdi. Mart/haziran döneminde satış yüzde altı bini aştı
figure >
14 Ekim’de halka arz için SPK’ye başvuran Arzum Küçük Ev Aletleri Üst Yöneticisi Mete Zadil, pandemiye karşın şirketin büyümeyi sürdürdüğünü anlattı. Zadil, pandemi döneminde tüketicinin ütüden uzaklaştığını, ekmek yapımı ve kişisel bakıma yöneldiğini söyledi.
Dünyayı ve ülkeyi etkisi altına alan salgının en çok değiştirdiği alanlardan biri de evlerdeki alışkanlıklar oldu. Evlerdeki küçük ev aletleri kullanımında öncelik ve ağırlık sırası değişti. GFK verilerine göre geçen yılki büyüklüğü 5.4 milyar lira seviyesinde olan bu pazarda, pastadan önemli bir pay alan Arzum’un altı aylık verileri tüketimde küçülme olmadığı gibi kaydadeğer bir büyümeye işaret ediyor. Şirketin brüt kârı 30 Haziran 2019 tarihinde sona eren altı aylık dönemde 67.4 milyon lira iken, 30 Haziran 2020 tarihinde sona eren altı aylık dönemde 18.9 milyon liralık bir artışla 86.3 milyar liraya yükselmiş durumda. Şirketin yıl başından önce yapmak istediği halka arzı konuşmak için bir araya geldiğimiz Arzum Küçük Ev Aletleri Üst Yöneticisi (CEO) Mete Zadil, bu artışın yüzde 28’i aştığını belirterek şirketin pandemi döneminde de ciro artışını sürdürdüğünü anlattı. Arzum olarak pazarın büyük oyuncularından biri olduklarını belirten Zadil, “Şirket hasılatı, 30 Haziran 2019’da sona eren altı aylık dönemde 217.2 milyon lira iken, 30 Haziran 2020’de sona eren altı aylık dönemde 55.5 milyon liralık yani yüzde 25.5’lik artışla 272.7 milyon TL’ye ulaştı. 2019 yılında yurtiçi ve yurtdışı servis gibi tüm kanallarımız dahil toplam şirket cirosu 448 milyon TL olarak gerçekleşti†bilgisini verdi.SAÇ EVDE KESİLİRÇalışma biçimlerinden eğitime, yeme içmeden seyahate yeni normalin konuşulduğu pandemi dönemi, alışkanlıkları da değiştirdi. Mete Zadil’in günlük hayata ilişkin sorularımıza verdiği yanıtlardan anladık ki yaşam biçimleri yeni normalini çoktan bulmuş. Zadil’in verdiği bilgiye göre, erkeklerin saç ve sakallarını şekillendirmek için gösterdikleri çaba, erkek bakım setinin satışını yüzde altı binden fazla artırdı. Herkesin az buçuk aşçı olduğu, ekmek yaptığı bu dönemde satışları yüzde 100 hatta yüzde bin artan ürünler, ekmek yapma ve çay makineleri oldu. En büyük talep artışı Panetti ekmek yapma makinesinde gözlemlenirken detoks içeceklerinden sağlıklı birçok içeceği kolayca hazırlayabilmeye olanak tanıyan Shake’n Take Kişisel Blender da gözde ürünlerden biri olmuş. Zadil’in kendisinin de yoğunlukla kullandığı elektrikli modern sefertası Foodie, bu dönemde birçok tüketiciden teşekkür almış.HALKA ARZ YÜZDE 47’YE ÇIKABİLİRMete Zadil’in, Arzum’un halka arz, satış ağı, yeni pazarlar ve iharacata ilişkin verdiği bilgiler özetle şöyle:- Arzum, halka arz için 14 Ekim’de SPK’ye başvuru yaptı. Bugüne kadar iki özel sermaye fonu ortağı oldu. 6 kez özel sektör tahvili ihracı yapıldı. - Halka arzda, Özel Sermaye Fonu ortaklığı (Mediterra Capital Partners I’in iştiraki olan SDA International S.a.r.l.) sahip olduğu yüzde 47.5’e kadar payların halka arz edilmesi planlanıyor. Bu nedenle, halka arzdan şirkete bir para/sermaye girişi olmayacak. - Halka arz edilecek paylar özel sermaye fonuna ait. Arzum’un yüzde 51 oranında paylarına sahip olan Kolbaşı Ailesi hisse satmayacak. - Türkiye’de faaliyet gösteren Starbucks’ın bütün şubelerinde Arzum OKKA var. Starbucks’ın Türkiye dışındaki dört ülkedeki mağazalarında da OKKA kullanılıyor. - Merkezde, operasyonda toplam 146 kişilik bir organizasyon. Hizmet sağlayan üreticiler söz konusu. Fabrikalarda yani üretici bölümünde ise yaklaşık 3 bin 500 kişi var.
Olcay Büyüktaş
MHP, bir veto unsuru olarak hareket ediyor
figure >
Türkiye, Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği hukuk reformunun ardından şimdi de rotanın AB’ye çevrilmesini konuşuyor. Bülent Arınç’ın Kavala ve Demirtaş ile ilgili sözleri, ardından Erdoğan’ın “Kendimizi Avrupa’da görüyoruz†demesi “Biden etkisi mi†sorusunu akla getirince, Türk-Amerikan ilişkilerinde uzman, siyasal bilgiler uzmanı, Uluslararası Siyasal Bilimler Derneği’nin (IPSA) eski başkanı Emeritus Profesör İlter Turan’ın kapısını çaldık. Bu etkinin içeride hangi değişiklikleri beraberinde getireceğini de konuştuk.
Turan'a göre: - Biden, özgürlükleri korumaya daha ağırlık veren ve bunu yapmayan ülkelere baskı uygulayacağını ilan eden bir tavır sergiledi. Israr eden yönetimler bundan memnun olmayabilir. - Türkiye’ye dönük demokratikleÅŸme baskılarından söz ederken Biden’ın bu konularda AB ile aynı çizgide taleplerde bulunacağını, belki de birlikte hareket edeceÄŸini unutmamalıyız.- Sayın CumhurbaÅŸkanımızın sözlerinde samimi olmasını gönülden temenni ederim. Eminim ki kendisi de yaÅŸanan tecrübelerin ciddi bir inandırıcılık sorunu yarattığının idraki içindedir.- AKP- MHP iliÅŸkilerinde, dış iliÅŸkilerden bağımsız olarak bünyesel bir sorun giderek kendini belli ediyor.- MHP, sadece bir koalisyonun küçük ortağı olmakla kalmıyor, büyük ortağını gerekli görürse engelleyen, bazı ÅŸeyleri yapmasını da dikte eden bir veto unsuru olarak hareket ediyor.- Hiçbir konuda anlaÅŸmak mecburiyetinde deÄŸilsiniz ama sistemin temel unsurları ÅŸekillendirilirken HDP de süreçte yer almalı. Partilerimizi bu cesaretten uzak buluyorum.- ABD’nin Kürt politikasında deÄŸiÅŸiklik beklememiz için sebep yok. Dolayısıyla Türk-Amerikan iliÅŸkilerinde ABD’nin Kürt politikasının yarattığı olumsuzluklar devam edecektir.- ABD’nin 46. baÅŸkanı Joe Biden, Trump’ın tahrip ettiÄŸi uluslararası prestiji yeniden kazanabilir mi? Esas itibarıyla bu soruyu iki ayrı seviyede cevaplandırmak gerekiyor: Bunlardan birincisi, iÅŸbirliÄŸi seviyesi. Biden ABD’nin geleneksel müttefikleriyle iliÅŸkilerini yeniden güçlendirebilir ve birlikte hareket etme kabiliyetini kazandırabilir. Fakat ikinci seviyede, güven seviyesinde iÅŸ çok zor. Amerikan siyasetinin cilveleri dolayısıyla Trump döneminde Amerika itimat edilebilir bir ortak olmaktan uzaklaÅŸtı. Böyle bir itimadın yeniden inÅŸası sadece Biden’ın iyi niyetiyle gerçekleÅŸtirebileceÄŸi bir husus deÄŸil, çünkü dört yıl sonra Biden gidebilir, baÅŸka bir Trump gelebilir, hatta hakikisi geri dönebilir. Böyle düşünüldüğünde eski dostlukları, eski baÄŸları inÅŸa etmek pek kolay olmayacaktır. Kaldı ki bu dostlukların altında maddi çıkar iliÅŸkileri de yatıyor. Amerika’nın ittifak iliÅŸkileri geliÅŸtirdiÄŸi döneme göre dünya çok deÄŸiÅŸmiÅŸ, güç dağılımı farklılaÅŸmıştır. Dolayısıyla maddi temellerin deÄŸiÅŸmesinden kaynaklanan bir ayrışma var, ki bu da eski durumun iadesini güçleÅŸtiren diÄŸer bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.  - Amerikan iç siyasetinde otoriterleÅŸme baÅŸ gösterdi. Trump uluslararası pek çok kurumla kavga etti… Biden, bunu çözecek bir ajandayla mı geliyor? Biden, seçim sırasında dahi Amerika’nın uluslararası camiada zedelediÄŸi bazı iliÅŸkilerini düzelteceÄŸini ve eskiden yaptığı bazı taahhütlere geri döneceÄŸini ifade etti. Bu taahhütler arasında Ä°klim AnlaÅŸması’na tekrar katılmak, Ä°ran ile olan nükleer anlaÅŸmayı yeniden canlandırmak, DSÖ’ye katkıda bulunmak vs. var, ama bunun ötesinde Trump’ın yıktığı iliÅŸkilerin yerini baÅŸka iliÅŸkiler almaya baÅŸladı ki bunları deÄŸiÅŸtirmekte güçlük çekecektir. En canlı örneÄŸi, Obama döneminde Pasifik ülkeleriyle yapılan iktisadi iÅŸbirliÄŸi anlaÅŸmasıdır. Trump bu süreci sonlandırdı. Bir-iki hafta önce Çin, bu ülkelerin hepsiyle ticareti geniÅŸletmeyi amaçlayan bir anlaÅŸma yaptı. Biden’ın “Gelin eski Trans-Pasifik anlaÅŸmasını yeniden kuralım†demesi, mevcut geliÅŸmeler sonrası imkânsızlaÅŸmıştır. Ä°liÅŸkilerini iyileÅŸtirmeye, baÄŸlantıları güçlendirmeye çalışabilir ama eskinin aynen iadesi mümkün deÄŸil. Åžunu da göz önünde tutmak lazım: Trump bu iÅŸleri yaparken arkasında bir Amerikan kamuoyu bulunmaktaydı. Bu kamuoyu ülkelerinin uluslararası politikada bu kadar yoÄŸun bir angajman içinde bulunmasını ve dış siyasete fazla kaynak tahsis etmesini isteksizlikle karşılıyor. Biden’ın bunu görmezden gelmesi mümkün deÄŸildir ama kamuoyunu Amerika’nın dünyanın lideri olması gerektiÄŸine, bunun da Amerika’nın çıkarına olduÄŸuna ikna etmeye çalışacaktır. Bir ölçüde baÅŸarı saÄŸlayacağını da tahmin ederim.  - Seçim dönemi hiç de alışık olmadığımız ÅŸekilde cereyan etti. 31 Mart seçimimize benzetildi, hatta “Amerika küçük Türkiye oldu†diye espriler yapıldı, ama sonunda Türkiye’den farklı olarak son sözü yasalar söyledi ve hukuk galip geldi. Ne dersiniz? Popülist siyasi hareketler dünyanın hangi ülkesinde ortaya çıkarlarsa çıksınlar, benzer davranışlar sergiliyor. Bunların önemli vasfı kurulu düzene karşı çıkmak; kurulu düzenin yozlaÅŸmış ve halkın çıkarlarını gözetmeyen bir yapı olduÄŸunu savunarak onun yerini almaya çalışmak. Tabii, kurulu düzen dediÄŸimiz zaman bunun içinde mevcut hukuk düzeni, ekonomik düzen ve demokratik düzen de bulunuyor. Popülist liderler, oy çoÄŸunluÄŸuna sahip oldukları düşüncesinden yola çıkarak hukukun, anayasaların, kurumların yapmak istediklerine izin vermemesine karşı çıkmakta, reddetmektedirler. Trump da bu çizgide hareket etti, Amerikan kurumlarını zorladı. Popülist liderlerin bir diÄŸer özelliÄŸi de kendilerinin halk tarafından çok sevildiÄŸine inanmalarıdır. Bir türlü seçim kaybedebileceklerine inanmazlar. Böyle bir durumla karşılaÅŸtıklarında ise ya halkın kandırıldığını ya da iÅŸin içinde bir hile olduÄŸunu düşünürler. Bu kendi inandıkları bir açıklama ama baÅŸkalarını da bu zihni çerçeve içinde deÄŸerlendirirler. Trump, Amerikan kurumlarını çok zorladı, fakat bir popülist yönetimin bir ülkenin siyasi yapısını deÄŸiÅŸtirebilmesi için birkaç faktöre bakmak lazım: Bunlardan biri, bu kiÅŸinin yetkisi ne düzeydedir? Trump, oyların dağılımına bakacak olursanız çok büyük bir yetkiyle gelmedi. Ayrıca, Amerika’da federal bir sistem var. Federal hükümetin yetkileri, mesela Türkiye’yle karşılaÅŸtırıldığında, çok daha sınırlı. Bazı yetkiler federal hükümete aittir, bazı yetkiler ortak kullanılır. BaÅŸkan her ÅŸeye karışamıyor. - Dolayısıyla federal sistemin baÅŸkanı olan Trump’ın bütün sisteme hâkim olması mümkün deÄŸil, diyorsunuz.. Kesinlikle. Ä°kinci husus, demokratik ve hukuk devleti kurumlarının ne derece yerleÅŸik ve kurumsallaÅŸmış olduÄŸu. Burada da Amerika’daki demokrasi geleneÄŸinin daha yerleÅŸik, daha güçlü olduÄŸunu kabul etmemiz gerekiyor. Trump’ın yaptıklarını birçok Cumhuriyetçi de kabul edilemez buluyor. Mesela Trump, Michigan seçim kurulundaki Cumhuriyetçi Parti üyelerini Beyaz Saray’a davet ederek bu eyaletteki seçim sonuçlarını deÄŸiÅŸtirme çabasını desteklemelerini istedi. Onlar, sonucu kabul ettiklerini söyleyerek baskıya raÄŸmen boyun eÄŸmediler. Bu da kurumların yerleÅŸikliÄŸine iÅŸaret ediyor. Tabii, bir de genel kamuoyuna da bakmak lazım. Onlar da demokrasi ve sonuçlarına alışık ve bunlarla barışık. Evet, Cumhuriyetçilerin içinde radikal bir unsur var, hatta birtakım adamlar silahlarını kuÅŸanarak eyalet parlamentolarına girdiler ama bunlar sistemin temelini sarsacak güçte deÄŸiller.  - Gelelim asıl meseleye... Åžu anda Türkiye açısından önemli soru ABD’nin Türkiye politikasının nasıl olacağı... Felaket senaryoları yazılıyor; katılır mısınız? Bir kere Trump ile iliÅŸkimizin aşırı iyimserlikle deÄŸerlendirildiÄŸini düşünüyorum. Evet, Trump’ın CumhurbaÅŸkanımızla olan iletiÅŸim kolaylığı belki Türkiye’nin istemediÄŸi bazı ÅŸeyleri engelledi... - Neydi bunlar? Halkbank’ın üzerindeki davanın geciktirilmesi, CAATSA dediÄŸimiz anlaÅŸmanın bazı maddelerinin uygulamaya geçirilmemesi, ama bakın neler oldu? F-35 satışı iptal edildi. ABD, DedeaÄŸaç’ta askeri imkânlar elde ederek ve Suda Körfezi’ndekileri geniÅŸleterek Yunanistan’la savunma iliÅŸkilerini güçlendirdi. DışiÅŸleri Bakanı Pompeo, son ziyareti sırasında Türk yetkililerle görüşmeye bile yanaÅŸmadı. Suriye’de göz göre göre YPG’yi destekliyor, Kuzeyden Akdeniz’e uzanabilecek bir Kürt koridoru açmak için kendine göre planlar uyguluyor. DoÄŸu Akdeniz’de Kıbrıs ve Yunanistan ile beraber. Åžimdi bunlar Trump zamanında oldu. Dolayısıyla Trump döneminde Türkiye- Amerika iliÅŸkilerinin iyiye gittiÄŸini söylememiz mümkün deÄŸil.  - Elbette ama Biden ile kopma noktasına gelir mi? Biden, baÅŸtan itibaren Amerikan dış politikasında demokrasiyi yaygınlaÅŸtırmaya, özgürlükleri korumaya daha ağırlık veren ve bunu yapmayan ülkelere baskı uygulayacağını ilan eden bir tavır sergiledi. Muhtemelen de bu çizgisini sürdürecektir. Otoriter kalmakta ısrar eden yönetimler bundan memnun olmayabilir.  - Biden yılın başında verdiÄŸi mülakatta Türkiye ile ilgili “Ne olursa olsun muhalefet desteklenmeli†dedi. Aslında okumaların birçoÄŸu bu sözleri üzerinden yapılıyor. Hükümet bugünlerde “hak, hukuk, adaletâ€i dilinden düşürmüyor, reform mesajları veriyor. Bülent Arınç’ın Kavala, DemirtaÅŸ çıkışını da eklersek “Biden hazırlığı†yapılıyor diyebilir miyiz? Türk hükümetinin demokratikleÅŸme programına ihtiyaç olduÄŸu yönündeki beyanları, Biden’ın geliÅŸine yönelik bir hazırlık olarak da yorumlanabilir, ancak Türkiye’nin zaten içinde duyulan ihtiyaçlar ve Türk siyasetinin ÅŸu anda vardığı tıkanma noktası birtakım açılımları gerektirmekteydi. Hükümetin ortağıyla geçinmekte karşılaÅŸtığı güçlükleri de hesaba katarsanız, belki diÄŸer bazı partilerle daha barışık bir çizgiye gelebilmesi için deÄŸiÅŸikliklere hazır olması gerekiyor. Amerikan seçimi sonuçları bu konuların üzerine daha fazla eÄŸilmenin baskısını yarattı. Biz Biden’dan bahsediyoruz, ama Türkiye’ye dönük demokratikleÅŸme baskılarından söz ederken Biden’ın bu konularda AB ile aynı çizgide taleplerde bulunacağını, belki de birlikte hareket edeceÄŸini unutmamalıyız. Burada Biden, “Muhalefeti destekleyelim†derken zannediyorum ÅŸu ya da bu partiyi kastetmiyor, muhalefetin demokratikleÅŸme taleplerinin desteklenmesinden bahsediyor. Türkiye’nin demokratikleÅŸmesini çoÄŸumuz zaten arzuluyoruz.  - AKP 18 yıldır iktidarda... Açılım yaptığı dönemler oldu, sonra otoriterleÅŸti ve sonra bugün yine, yeni bir rüzgâr… ABD BaÅŸkanı’yla deÄŸiÅŸen söylemi ne derece samimi bulunur? Bekleyip görmemiz lazım. Åžu ana kadar CumhurbaÅŸkanı’nın izlediÄŸi politikalara baktığınızda, genellikle oldukça gerçekçi oldukları görülüyor. Güç mücadeleleri esnasında kendisinin görevde ve partisinin iktidarda kalması için ne yapılması gerekiyorsa, o yönde hareket etmek konusunda baÅŸarılı olmuÅŸtur. Åžimdiki taleplere cevap vermediÄŸinde zorda kalacağını düşündüğü müddetçe uyumlu yönde hareket etmesini bekleyebiliriz sanıyorum.- Bu dönüşte MHP ile de yolları ayrılır mı AKP’nin?AKP- MHP iliÅŸkilerinde dış iliÅŸkilerden bağımsız olarak bünyesel bir sorun giderek kendini belli ediyor. MHP, sadece bir koalisyonun küçük ortağı olmakla kalmıyor, büyük ortağının neler yapabileceÄŸini belirleyen ve gerekli görürse engelleyen, bazı ÅŸeyleri yapmasını da dikte eden bir veto unsuru olarak hareket ediyor. Büyük ortağın bu iliÅŸkiden sıkıntı duymaya baÅŸladığı deÄŸerlendirmeleri giderek daha sık yapılmaya baÅŸlandı. Yine de iktidarın yeni bir ortaklık oluÅŸturabileceÄŸinden emin olmadan mevcut ortağını terk etmekte aceleci davranmasını beklemek gerçekçi olmaz.- Hocam “Hükümetin diÄŸer bazı partilerle daha barışık bir çizgiye gelebilmesi için deÄŸiÅŸikliklere hazır olması gerekiyor†dediniz. Ama Türkiye siyasetinde öngörülemezlik söz konusu. Hangi parti hangi partiyle görüşüyor, ittifakların geleceÄŸi, hükümetin ne yapmaya çalıştığı net deÄŸil. Bu tabloyu bir siyaset bilimci olarak okur musunuz?Toplumla siyaset baÄŸlantısı Türkiye’de son derece zayıf. Siyasi partilerimiz, iktidar partisi baÅŸta olmak üzere, desteÄŸini daha çok patronajla saÄŸlamaya çalışıyor; birtakım kimseleri kamu kaynaklarından yararlandırarak, onların iÅŸlerini görerek, karşılığında onlardan siyasi destek ve oy istiyor. Bunun sonucunda partiler çeÅŸitli ve ÅŸeffaflıktan uzak yöntemlerle varlıklarını sürdürmek, iktidara ortak olarak durumlarını güçlendirmek için mücadele ediyor. Bunu demokrasi eksikliÄŸinin tezahürü olarak da deÄŸerlendirebiliriz. Yalnız bütün bu karışıklık içinde iyimser not düşmek istiyorum. Türkiye’de siyaset uzun süre Türk modernleÅŸmesinin yarattığı zıtlıklar üzerinden yürütülmüştü. ModernleÅŸmemiz sert bir laiklik unsuru içeriyordu ve iktisadi boyutu zayıftı. Siyaseti kültürde modernleÅŸme yoluyla toplumu deÄŸiÅŸtirme yandaÅŸlığı ve karşıtlığı ÅŸekillendirmiÅŸti. Dolayısıyla Türk siyaseti, olaÄŸan demokratik siyasetin odaklandığı iktisadi sorunların dışında daha çok sembolik sorunların egemen olduÄŸu bir alan oluÅŸturmuÅŸtu. Åžu anda bu durum deÄŸiÅŸiyor. Siyasi saflaÅŸma veya kamplaÅŸma artık sadece modernleÅŸme çizgisi üzerinden deÄŸil, daha çok uygulanan iktisat veya diÄŸer kamu politikaları üzerinden yürütülüyor. Zannediyorum bu dönüşüm zamanla Türk siyasetinin demokratik ülkelerdeki olaÄŸan görünümüne kavuÅŸmasına yardımcı olacaktır. Fakat, günümüzde tüm demokratik sistemlerde ortaya çıkan sorunlar var. Sadece bir örneÄŸini vereyim: Demokratik ülkelerin hemen tümünde siyaset alanında parçalanmalar artıyor. Mesela parlamentolardaki partilerin sayıları yükseliyor, daha dar davaları kovalayan gruplar siyasette güçleniyorlar. Ve demokratik toplumlarda uzlaÅŸma zeminleri zayıflamaya baÅŸlıyor. Bu bütün demokrasileri endiÅŸelendirmesi gereken çok sayıda soruna bir örnek. HDP ANAYASA ÇALIÅžMALARI İÇİNDE YER ALMALI- Sanki 2012’de bütün partiler anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi için aynı masaya oturmamış gibi, bugün, hangi partinin HDP ile görüşüp anayasa taslağı üzerinde çalışma yapıp yapmadığı tartışılıyor. Sandalye sayısı bakımından Türkiye’nin üçüncü partisinden bahsediyoruz ama kimse yan yana gelmek istemiyor ya da geliyor, saklıyor... Bunu da konuÅŸmalıyız...Bu, bizim siyasetimizin yeterince demokratikleÅŸemediÄŸinin bir tezahürü. Sistem sorunu ile her partinin gütmek istediÄŸi politikaları birbirinden ayırmak lazım. Siz HDP’nin güttüğü politikaları onaylamayabilirsiniz. HDP gibi bir partinin parlamentoda temsil edilmemesini dahi arzulayabilirsiniz. Bütün bunlar mümkündür ama bir anayasa dediÄŸiniz zaman toplumdaki tüm ağırlıklı kesimlerin rızasını almak zorundasınız. Anayasanın hazırlanmasında ülkenin önemli oranda oy alan bir partisinin sürecin dışında tutulması mümkün deÄŸildir. DiÄŸer hiçbir konuda anlaÅŸmak mecburiyetinde deÄŸilsiniz ama sistemin temel unsurları ÅŸekillendirilirken bu partinin de süreçte yer alması lazım. Siyasi partilerimizi bu konuda cesaretten uzak buluyorum. HDP’nin anayasa çalışması içinde bulunmasının gerekçesi izah edildiÄŸinde, kamuoyunun ikna edilebileceÄŸini düşünüyorum- ABD’nin yeni döneminde Kürt politikasında nasıl davranmasını bekliyorsunuz?ABD’nin Kürt politikasında bir deÄŸiÅŸiklik beklememiz için sebep yok. Dolayısıyla Türk-Amerikan iliÅŸkilerinde ABD’nin Kürt politikasının yarattığı olumsuzluklar devam edecektir. Ama Türkiye demokratikleÅŸme süreci içinde etnik farklılaÅŸmaları da tabiileÅŸtiren deÄŸiÅŸiklikler yapacak olursa ülkemiz rahatlayacak, sadece Amerika’dan deÄŸil, AB’den de Türkiye’ye yönelik eleÅŸtiriler azalacaktır. - ErdoÄŸan’ın “Kendimizi baÅŸka yerlerde deÄŸil Avrupa’da görüyor, geleceÄŸimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz†sözünü de bu noktadan okuyabilir miyiz? Merkel’in, Türkiye’ye yaptırım ihtimalinin 10 Aralık’taki AB zirvesinde görüşüleceÄŸini açıkladığını, Sözcü Ä°brahim Kalın’ın da günler öncesinden Brüksel’e gittiÄŸini not düşelim... Sayın CumhurbaÅŸkanımızın sözlerinde samimi olmasını gönülden temenni ederim. Eminim ki kendisi de yaÅŸanan tecrübelerin ciddi bir inandırıcılık sorunu yarattığının idraki içindedir. Ekonomimizin içinde bulunduÄŸu çok yönlü güçlükleri aÅŸması için AB ve ABD ile uzun vadeli iÅŸbirliÄŸine ihtiyaç duyulması, bir ihtimal, bu son beyanlar yönünde ilerlemek için gereÄŸinin yapılmasını teÅŸvik edecektir. RUSYA'NIN DESTEK VERECEK DURUMU YOK- Türkiye-Rusya iliÅŸkisi ABD ile daha büyük bir gerginliÄŸe yol açar mı?Åžunu unutmayalım ki bizim Rusya’yla anlaÅŸamadığımız konu sayısı az deÄŸildir. Libya’da, Kıbrıs’ta, Suriye’de esas itibarıyla anlaÅŸamıyoruz. Kafkaslar’da Türkiye’nin varlığı Rusya’yı pek heyecanlandırmıyor. Kırım’ın iÅŸgal yoluyla Ukrayna’dan alınmasını kabullenmiyoruz. Listeyi uzatmayayım ama anlaÅŸmazlık konularımız zengin. Türkiye’nin Rusya’yı Amerika’ya karşı seferber edeceÄŸi bir dayanak olarak ileri sürmesi pek doÄŸru olmayacaktır. Benim ümidim, Amerika’nın da Türkiye’nin tamamen Rusya’ya muhtaç duruma düşmesini yaratacak yollara baÅŸvurmamasıdır. Bütün sorunlara raÄŸmen Biden’ın bu hususu gözetmesini bekliyorum. Biden yönetimi içinde bazı gruplar Türkiye’ye sert davranılmasını, diÄŸerleri ise dosya bazında da iliÅŸkilerin daha muntazam yürütülmesini savunuyor. Biden yönetiminin karşılaÅŸacağı çok sayıda sorunu düşündüğümüz zaman herhalde Türkiye’yle büyük sorunlar yaratmak istemeyecektir. Türkiye ÅŸu anda oldukça büyük iktisadi güçlüklerle karşı karşıya. Bu güçlüklerin aşılmasında Rusya’nın Türkiye’ye büyük destek verecek bir durumu yoktur. Dolayısıyla, iktisadi çıkarlarımız ister AB ile, ister ABD ile olsun, sonsuz bir gerilime müsaade edecek nitelikte deÄŸildir. CONDOLEEZZA RÄ°CE OLMASIN- Pompeo’nun Ä°stanbul’da Fener Rum PatriÄŸi’ni ziyaretiyle devam edersek: Yedi ülkeyi ziyaret etti, hepsinde devletin zirvesiyle görüştü, amaTürkiye’de böyle olmadı. Ãœstelik “İstanbul’dayken kendisiyle temas etmek isteyen bir Türk yetkili olursa görüşmeye açık olduÄŸunu†söyledi… Bunun diplomasi dilinde anlamı nedir?Bunun anlamı Pompeo’nun terbiyesizliÄŸidir. Pompeo, daha önce de bu bölgeye geldi, yine Türkiye’nin hoÅŸuna gitmeyen beyanlarda bulundu. Bir ülkeye gelip de “İsteyen beni Ä°stanbul’a gelir görür†demek, baÅŸkenti ziyaret etmemek büyük bir nezaketsizlik ve kabalık. Pompeo zaten gidici. Åžu andaki davranışlarını Amerikan dış politikası açısından deÄŸerlendirmektense iç politikasındaki geleceÄŸe matuf hesapları açısından deÄŸerlendirmek daha doÄŸru olur. - Ne yapmaya çalışıyor?Pompeo, Amerika içindeki lobilere selam veriyor. Bunlar arasında Köktendinci Hıristiyan lobisi, Musevi, Ermeni, Yunan lobisi var. Bunlara, “Bakın ben sizinle beraberim. Dört yıl sonra seçim dönemi geldiÄŸinde herhalde hatırlar ve tercihinizi ona göre belirlersiniz†diyor. Pompeo’nun kibir yüklü nezaketsizliÄŸi sadece Türkiye ile sınırlı kalmadı. Ä°srail’de de gitti, Golan Tepeleri’ni ve kanunsuz Musevi yerleÅŸmelerini gezdi. - Biden’ın dışiÅŸleri bakanının kim olacağı da önemli deÄŸil mi? Sizin bu konuda bir öngörünüz var mı?Bilmiyorum ama Condoleezza Rice’ın olmasını istemem, çünkü sert tabiatlı ve Türkiye’ye dostane yaklaÅŸmayacağını tahmin ettiÄŸim bir kiÅŸidir. Â
İpek Özbey
Doğu-İslam uygarlığı ve felsefesi-1
figure >
8. ve 13. yüzyıllarda Doğu-İslam coğrafyası, insanlık tarihinin en ileri uygarlık birikimini temsil ettİ.
UYGARLIK BÄ°RÄ°KÄ°MÄ°NÄ°N MÄ°RASÇILARIYDILAR“İki kez toplantılara katıldım ama üçüncüsüne gitmeye doÄŸrusu çekindim. Niçin mi? Ä°nanır mısınız, bulunduÄŸum ilk toplantıda Sünni ve Sünni olmayan birçok mezhepten Müslümanın yanı sıra mümin olmayanlar, Mecusiler, materyalistler, tanrıtanımazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve her çeÅŸit dinsiz bulunuyordu. Her mezhebin inandığı görüşlerini savunmak üzere seçilmiÅŸ bir sözcüsü vardı ve bu sözcülerden her biri salona girdiÄŸinde herkes saygıyla ayaÄŸa kalkıyor ve o yerine oturmadan kimse oturmuyordu. Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra salon neredeyse tıka basa dolmuÅŸtu. Dinsizlerden biri söz aldı ve ‘Burada bilimsel konuları tartışmak üzere toplanmış bulunuyoruz’ dedi. ‘Herkes önkoÅŸulumuzu biliyor, siz ey Müslümanlar! Kendi kitabınızdan alınmış ya da peygamberinizin sözlerine dayanan hiçbir kanıtla bize karşı savunma yapamazsınız; çünkü biz, ne sizin kitabınıza ne de peygamberinize inanıyoruz; buradaki herkes de sadece insan aklına ve mantığına uygun kanıtlara baÅŸvurabilir’ diye ekledi. Bu sözler, genel bir alkışla onaylandı. Bu ve benzeri sözleri duyduktan sonra böyle toplantılara neden katılmak istemediÄŸimi artık anlarsınız. ArkadaÅŸların ısrarı üzerine dayanamadım baÅŸka bir toplantıya daha gittim, gene aynı skandalla karşılaÅŸtımâ€. (Juan Vernet, Die spanisch-arabische Kultur in Orient und Okzident, Artemis Verlag, Zürich, 1984, s.18/19.) Yukarıdaki alıntı, 10. yüzyılın baÅŸlarında BaÄŸdat’ı ziyaret eden Endülüslü bir din adamına aittir. Söz konusu bir din adamının doÄŸrudan gözlemleri, o yıllarda DoÄŸu-Ä°slam coÄŸrafyasının baÅŸkentlerine egemen olan siyasal ve kültürel iklimi yansıtması bakımından önemlidir. Bugün birçoÄŸumuz, bunları tasavvur etmekte zorlanırız. Neticede bu gözlem tarihsel bir olgudur ve bu kültürel iklimin nedeni de çok basittir: 8-13. yüzyıllarda DoÄŸu-Ä°slam coÄŸrafyası, insanlık tarihinin en ileri uygarlık birikimini temsil etmekteydi. Bugünse şöyle bir etrafımıza baktığımızda gördüklerimizden dolayı derin bir hayal kırıklığı yaÅŸarız. Bir dönem insanlık tarihine yön veren uygarlık birikiminin mirasçılarının içinde yaÅŸadığımız ve çevremizi saran Müslüman toplumlar olmalarına ÅŸaşıp kalıyoruz...Dinlerin insan zihnindeki kökleri, alet KuÅŸkusuz felsefe, evrenin nasıl baÅŸladığını merak eder ve sorgular. gider. Hatta ÅŸunu bile ileri sürebiliriz: yapmayla baÅŸlayan insanlaÅŸma Ä°nsanoÄŸlu bir bakıma tanrı fikrini sürecinin ilk anlarına kadar keÅŸfederek insanlaÅŸtı.Ne yazık ki son 20 yılda AKP tarafından dayatılan dincileÅŸtirme programı, hurafeleri günlük hayatının bir parçası haline getiren geniÅŸ bir insan kitlesi yaratmakla kalmadı, aynı zamanda Cumhuriyetle kurduÄŸumuz çaÄŸdaÅŸ toplumdan da eser bırakmadı. Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın verdiÄŸi rakamlara göre 2017-2018 yılları arasında yasal Kuran kurslarına giden çocukların sayısı 4 milyon civarındadır. Yüz binlerce yetiÅŸkin insan ve onların üzerinden çocukları, tevekkül kültürüyle yetiÅŸtirilerek tarikat ve cemaatlerin müridi haline getirilmiÅŸtir. Dolayısıyla bu durum bize, Türkiye’nin ilerici ve çaÄŸdaÅŸ yurttaÅŸlarına, Cumhuriyetin devrimci birikimini savunmak için yeni görevler yüklemektedir. Batıl inanç ve hurafelerle desteklenmiÅŸ bir dincileÅŸmenin her yana yayıldığı günümüzde geniÅŸ kitleleri aydınlatma faaliyeti bir kat daha önem kazanmıştır. Bizimle birçok konuda aynı düşünen bir mahalleye sürekli eski ezberleri tekrar etmek yerine, dinciliÄŸin pençesinde kıvranan yığınları bilgiye ve saÄŸlam argümanlara dayanan yeni bir aydınlanma hamlesiyle kazanmak kaçınılmaz olmuÅŸtur. Günümüzde artık Ä°slam tarihini, DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının tarihsel birikimini, felsefesini ve bize bıraktığı ilerici deÄŸerlerini bilmeden ilerlemek de mümkün deÄŸildir. Nasıl ki hümanist deÄŸerleri esas alan bir toplum kurmak için Avrupa’nın ve özellikle de Aydınlanma döneminin düşünsel birikimini -ki bunun başında sol-sosyalist kuram gelir- bilmek gerekiyorsa, aynı ÅŸekilde hem Cumhuriyet döneminin ideolojisi olan Kemalizmi hem de DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının düşünsel mirasını bilmek gerekiyor. Dört gün sürecek olan bu yazı dizisinde 8.-13. yüzyıllar arasında insanlık tarihinin geliÅŸimini belirleyen ve sonra Avrupa Rönesansı’nı derinden etkileyen DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının düşünsel-felsefi birikimi, özlü bir ÅŸekilde aktarılacaktır. Her ne kadar DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının temelleri Medine’de, Åžam ve BaÄŸdat’ta atılmışsa da fetih sürecinin hemen ardından Ä°ran, Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs, söz konusu uygarlığın taşıyıcı sütunları olmuÅŸlardır.FELSEFE ANAVATANINA DÖNDÃœArap Yarımadası’nda baÅŸlayan Ä°slamlaÅŸma süreci, 100 yıl gibi kısa bir sürede Çin Seddi’nden Fransa sınırlarına kadar geniÅŸ bir coÄŸrafyayı etkisi altına almış; baÄŸrında etnik, dini ve kültürel açıdan birbirinden farklı yüzlerce kavmi toplamıştı. Bir Ä°slamlaÅŸma hareketi olarak baÅŸlayan bu süreç, kısa bir süre sonra geniÅŸ bir coÄŸrafyayı etkisi altına alan yeni bir “Rönesans†hamlesine dönüşmüştür. Nitekim 200 yıl sonra Farabi bu geliÅŸmeyi “felsefe yeniden anavatanına döndü†diyerek ifade edecektir. Bu hamlede, kuÅŸkusuz, Arap kavminin bir evladı olan Hz. Muhammed’in dışında, Türk kökenli filozof Farabi’nin, Fars kavmine mensup Ä°bn Sina’nın, Hint-Fars kültüründen gelen bilim insanı Biruni’nin, büyük filozof Ä°bn Rüşd’ün ve tarih kuramcısı Ä°bn Haldun’un da katkıları vardır.DÜŞÜNSEL VE KÃœLTÃœREL MÄ°RASBu dizide kullanılan “İslam uygarlığı†veya “Müslüman düşünür†ifadeleri, tahmin edileceÄŸi gibi Ä°slam dinine vurgu yapmak için deÄŸil, bir ÅŸekilde Ä°slam kültürüyle yoÄŸrulmuÅŸ kavimlerin baÅŸarılarından bahsetmek için kullanılmaktadır. KuÅŸkusuz söz konusu uygarlık birikiminin yaratılmasında Ä°slam dini önemli bir rol oynamıştır, ancak 9. yüzyıldan itibaren büyük bir geliÅŸme kaydeden uygarlık birikiminin maddi-manevi temellerini birbirinden farklı kavimlerin ortak düşünsel ve kültürel mirası belirleyecektir. Bu dizi kapsamında yer yer Ä°slam döneminde ortaya çıkan akılcı akımlardan, özellikle de Mutezile ve Ä°hvan-ı Safa hareketinden bahsedileceÄŸi gibi felsefenin ortaya çıkmasına yol açan düşünsel ve ideolojik konulara da deÄŸinilecektir. Her ne kadar AKP iktidarı, toplumu dincileÅŸtirmek için yoÄŸun bir çaba harcıyorsa da bunun yanı sıra bir baÅŸka güzel geliÅŸme de ÅŸudur: Özellikle üniversiteli gençler arasında ve toplumun birçok katmanında Ä°slamın ne olup olmadığına iliÅŸkin yoÄŸun bir araÅŸtırma ve tartışma baÅŸlamıştır. Bu araÅŸtırma süreci doÄŸal olarak felsefeye olan ilgiyi de artırmıştır. SaÄŸ ve muhafazakâr kesimden çok sayıda genç, felsefeye merak sarmış ve ilahiyatın ötesine geçerek Spinoza, Kant, Hegel, Nietzsche araÅŸtırmalarına yoÄŸunlaÅŸmışlardır. Bu sürecin dışında kalmak ya da tartışılan sorunlara ilgisiz davranmak önemli bir fırsatın kaçırılması demektir. Birçok insan, felsefenin ilahi ve dünyevi sorunlara akıl, şüphe ve sorgulama yöntemiyle yaklaÅŸmasından hareketle onun din karşıtı olması gerektiÄŸi gibi bir yanılsama içindedir. KuÅŸkusuz felsefe, evrenin nasıl baÅŸladığını merak eder ve sorgular. Yine aynı ÅŸekilde toplum ve insandan kaynaklanan sorunları akıl-mantık temelinde sorgular ve deÅŸer. Fakat meraktan kaynaklanan soruların en başında gelen, “Evren nasıl meydana geldi†ya da “Evrenin yaratıcısı var mıydı†sorusudur. Bu da bizi ister istemez felsefenin ve ilahiyatın ortak sorunlarıyla yüz yüze getirir. Milyarlarca insanın dini inanca sahip olmasını sadece ideolojik aldatmayla veya siyasal baskılarla açıklamak, insanlığın zihnini meÅŸgul eden sorunlara yüzeysel yaklaÅŸmak olur.Dinlerin insan zihnindeki kökleri, alet yapmayla baÅŸlayan insanlaÅŸma sürecinin ilk anlarına kadar gider. Hatta ÅŸunu bile ileri sürebiliriz: Ä°nsanoÄŸlu bir bakıma tanrı fikrini keÅŸfederek insanlaÅŸtı. Zihinlerde yaratılan mükemmel varlık (Tanrı), sadece korkunun deÄŸil, aynı zamanda ve özellikle gündelik hayattaki sevincin, bereketten kaynaklanan mutluluÄŸun, doÄŸal koÅŸullardan özgürleÅŸmenin getirdiÄŸi özgüvenin ve geleceÄŸe iliÅŸkin umudun eseriydi. Dünyanın neresinde üretim yapılmışsa orada doÄŸayla boÄŸuÅŸulmuÅŸ ve dolayısıyla yardımlarını istemek için tanrılara da baÅŸvurulmuÅŸtur. KuÅŸkusuz tanrı fikri, zihinsel yabancılaÅŸmanın bir ifadesidir fakat bu aynı zamanda yerleÅŸik kültürün de inÅŸa süreci deÄŸil midir?ÇEVÄ°RÄ° HAREKETÄ° ÖNEMLÄ°Åžimdi yeniden DoÄŸu-Ä°slam uygarlığının temellerinin atıldığı 7. yüzyıl OrtadoÄŸusu’na dönersek: Ä°slamiyet, henüz Arap Yarımadası’nın sınırlarının ötesine taÅŸma aÅŸamasında, özellikle de Suriye ve Ä°ran’ın fethiyle birlikte, eski kavimlerin maddi ve kültürel mirasıyla; özellikle de Hint, Fars ve Yunan kavimlerinin düşünsel birikimiyle yüz yüze gelmiÅŸti. Ä°slam devleti, Åžam merkezli Emevi Hanedanı döneminde (661-750) sınırlarını Atlas Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na ve Mısır’dan Kafkasya’ya kadar geniÅŸletmiÅŸti. Suriye, Ä°ran, Hindistan ve Kuzey Afrika bölgelerinde yaÅŸayan kavimler, Ä°slam dininin taşıyıcısı olan Araplarla kaynaÅŸmaya baÅŸlamıştı. Bu kaynaÅŸmanın ilk ürünleri, gerçek anlamda, Abbasi Hanedanı’nın (750-1250) ilk iki yüzyılında ortaya çıkmaya baÅŸlamıştı. Bilim ve felsefenin temeli, hem Süryani rahip ve bilim adamlarının hem de FarsHint düşünürlerinin (Ä°bn Mukaffa vb.) Yunancadan, Sanskritçe ve Pehlevi dilinden Arapçaya çevirdikleri eserlerle atılmaya baÅŸlanmıştı. Abbasi Halifesi el-Memun’un etkin desteÄŸiyle baÅŸlayan çeviri hareketi -ki baÅŸlarında Arapların ilk filozofu el-Kindi (801-873) bulunuyordu-, 8. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar 80 civarında Ä°ran-Hint ve Yunan düşünürünün eserlerinin Arapçaya çevrilmesini saÄŸlamıştı. Bir yönüyle Müslüman devletlerin çeviri faaliyeti, Ä°slam felsefesinin de temellerinin atıldığı baÅŸlangıç noktasını oluÅŸturmuÅŸtu.DAHA FAZLASIDüşünürlerimizden Hilmi Ziya Ãœlken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü baÅŸlıklı kitabında, sıçramanın eÅŸiÄŸinde olan kavim ve ulusların neden hemen çeviri faaliyetlerine giriÅŸtiklerini muazzam bir gerekçeyle açıklar. Ülken’e göre, eÄŸer herhangi bir kavim veya ulus, yeni bir misyonla canlanmışsa (yeni bir ideolojik atılım veya devlet ve din kurma gibi) onlar, daha fazla geliÅŸmek ve baÅŸarı kazanmak için geçmiÅŸ yüzyılların kültürel mirasına ve ürünlerine (bilim, felsefe, edebiyat, siyasi metinler) oldukça ilgi duyarlar. Bu süreçte, önce eskinin yazınsal eserleri çevrilerek yeni kuÅŸaklara aktarılır ve sonra da gelecek kuÅŸakların bu eserlerdeki fikirleri özümseme ve ardından da mevcut birikimin üzerine daha fazlasını koyma çabası baÅŸlar. Cumhuriyet döneminde Hasan Âli Yücel’in inisiyatifi ve etkin katılımıyla baÅŸlatılan çeviri hareketinin anlamı da buydu. Bunun nasıl olduÄŸunu ve hangi süreçlerden geçerek yapıldığını anlamak için de Hilmi Ziya Ãœlken hocanın hem alanında çok önemli hem de neredeyse tek eser olan bu yapıtına baÅŸvurulmalıdır.
Sadık Usta
Etiyopya’da çatışmalarla birlikte insani kriz kaygıları büyüyor
figure >
Etiyopya ordusunun ülkenin kuzey eyaletinde Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’ne karşı operasyonları sürüyor. Ordunun, eyalet başkenti Mekelle’yi kuşatma planları açıklanırken sivillere ilişkin kaygılar artıyor. Bölgedeki ateşten kaçan binlerce kişinin komşu Sudan ve Eritre’ye sığındığına dikkat çekiliyor. Birleşmiş Milletler insani kriz uyarısını yineledi. İki ülke arasında mülteci kamplarına uzanacak şekilde “insani koridor†açılması çağrısında bulundu.
Etiyopya’nın geleceğini belirleyecek Tigray’daki mevcut krizin köklerini Etiyopya tarihinin derinlerinde aramak gerekiyor. Malum, İtalya’nın emperyal emellerine direnmeyi başarmış bir ülkedir Etiyopya. Çocukluğumuzda, ülke açlıktan kırılırken sarayındaki aslanlarını etlerle beslediğini okuduğumuz “Arslanlar Arslanı†lakaplı Haile Selasiye, bağımsızlık sonrası ulusal birliğin nimetlerinden hayli yararlanmış bir figürdü. Başlarda ülke içinde hassas bölgesel/etnik dengeyi sürdürme ihtiyacına uyum sağlamış olsa da sonuçta sert bir diktatöre dönüşmüştü.KİLİT BÖLGE TİGRAYBiliniyor; Etiyopya’yı 1974’ten 1987’ye kadar Sosyalist Etiyopya Geçici Askeri Hükümeti (Derg olarak da adlandırılır) yönetti. Marksist yönetim monarşiyi kaldırıp Selasiye’yi defetmiş, feodalizme savaş açmış, eğitim seferberliği yapmış bir yönetimdi. Ancak Eritre’nin bağımsızlık taleplerinin öncüsü Eritre Halk Kurtuluş Cephesi (EPLF) ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) birlikte Derg yönetimine karşı mücadele ettiler. Marksist yönetimin devrilmesinde bu Tigray bölgesi kilit önemdeydi. (Bu arada Derg, 1987’de resmi olarak devrilmesine rağmen, liderleri 1991 yılına kadar iktidarda kaldı).DÖNÜM NOKTASI SEÇİMİki örgüt de Derg’e karşı kurulan Etiyopya Halkının Devrimci Demokratik Cephesi’nin (EPRDF) bir parçasıydı. TPLF lideri Meles Zenawi, koalisyona liderlik etmiş ardından Başbakan olmuştu. Zenawi, Tigray’lılara yeni hükümetin güvenlik aygıtında, askeri komutasında geniş yer verdi. Yeni anayasa etnik federalizme dayanıyordu, yani her etnik bölgeye ayrılma hakkı verilmişti. 2005 seçimlerinde daha fazla demokrasi için atılan adımların kontrol edemeyecekleri güçleri serbest bırakabileceğini fark eden EPRDF liderliği, tutumunu değiştirerek son derece baskıcı bir mekanizmaya dönüştü. Muhalif politikacılar, insan hakları aktivistleri, bağımsız gazeteciler hapsedildi. Oromia ve Amhara arasındaki tarihi etnik çekişmeler, Amhara ve Tigray dahil bazı bölgelerarası arazi anlaşmazlıkları etnik milliyetçiliği, karşılıklı düşmanlığı kökleştirdi. Hıristiyan Ortodoks seçkinler ile büyüyen, ancak görece daha fakir olan Müslüman nüfus arasında da gerilim gittikçe arttı. Zelewi 2012’de öldüğünde, ülkenin güneyinden Tigray olmayan Hailemariam Desalegn’in başbakanlığa atanması, özellikle de Oromya’da ayaklanmalara yol açtı. EPRDF, Hailemariam’ın yerine hızla, Müslüman/Hıristiyan karışımı bir aileden gelen ilk Oromo olan Abiy Ahmed’i getirdi. Etiyopya’nın güvenlik aygıtının içinde yetişen biri olan Abiy, siyasi tutukluları serbest bıraktı ancak federal düzeyde etkili Tigraylı liderleri görevlerinden uzaklaştırdı. Sadece güvenlik hizmetlerinde değil, hükümetin her yerinde Tigraylılar kendilerini nüfuzlu pozisyonlardan uzak buldular. Bu tasfiye Tigraylılar arasında çıkarlarının federal düzeyde korunacağına dair güveni zayıflattı. Tigray siyasi liderliği ülkenin kuzeyindeki Tigray’a çekildi. Abiy, Covid-19 salgınının ortasında Ağustos 2020’de yapılması planlanan ülke çapındaki seçimleri süresiz olarak ertelediğinde, yalnızca Tigray bölgesi seçimleri belirlenen zamanda yaparak özerkliğini savundu. Etiyopya ordusunun çekirdeğini oluşturan Tigray askeri birimlerini de harekete geçirdiler.ABİY’İN KAYGISI...Abiy’e göre, Tigray bölgesi federal hükümete karşı gelebiliyorsa diğer bölgeler de gelebilir. Tigray’in diğer ayrılıkçı gruplarla bağlantıları olduğuna inanıyor Abiy. Bu nedenle Tigray üzerinde merkezi otoriteyi sağlamak zorunda. Tigray, son derece zorlu, hayli dağlık bir bölge. İnsanları sert, inatçı olarak biliniyor. Karayla çevrili olmasına, sadece 6 milyon nüfusuna karşın, 100 milyonluk Etiyopya’ya karşı Tigray’ı savunmakta kararlı bir halkı var. Abiy, hava gücü avantajına ve kuzeyde Eritre gibi bir müttefike sahip, ancak bu ülkedeki bir savaşın Yemen’deki gibi sonuçlanması ihtimali de var. Tigray -en azından henüz- ayrılık için savaşmıyor. Liderleri Etiyopya’nın dağılmasını değil, Tigray’ın merkezde saygın bir yere, bölgelerinde yeterli özerkliğe sahip olmasını istiyor. Hedefleri bağımsızlıktan çok rejim değişikliği gibi görünüyor. Çünkü artık Abiy’e güvenmiyorlar. Görünen o ki, Abiy, boyun eğmelerini beklediği Tigraylılarla, Tigraylılar da Abiy ile pazarlık yapmayacak. Bu nedenle uluslararası arabuluculuk sorunu çözecek gibi görünmüyor. Sonucu Etiyopya’nın başka bölgelerindeki benzeri gelişmeler ile Etiyopya’nın komşularının rolü/etkisi belirleyecek ayrıca. Ülkenin geleceğini çok etkileyecek bir sorundur bu. Yine de Etiyopya’nın dağılması pek olası değil. Bir şiddet dönemine gireceği kesin. Çözüm ne olabilir? Merkezde yeni bir hükümet sistemi ile bölgelerle ilişkilerin yeniden yapılandırılarak dengenin sağlanması. Olmasa ne olur? Yeni bir Yemen’le karşılaşırız. Olacağı bu.
Mustafa K Erdemol
Eğitim-Sen üyesi öğretmene, sosyal medya paylaşımlarından ceza
figure >
Polise yapılan ihbarla, kendisine ait olmayan sosyal medya paylaşımları yüzünden 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan ve açığa alınan öğretmen Rahmetullah Öral çaresizlik içinde görevine iade edileceği günü bekliyor.
Öral, “Bunlar benim başıma neden geliyor? Çünkü ben Eğitim-Sen üyesiyim ve muhalif bir insanım†diyor. Eski Eğitim-Sen İstanbul 5 No’lu Şube yöneticisi, 34 yaşındaki rehberlik öğretmeni Rahmetullah Öral şu an mesleğini yapamıyor. Her şey 1.5 yıl önce, 155 polis İmdat Hattı’na yapılan bir ihbarla başladı. Arayan kişi; TOKİ Kartal Soğanlık Ortaokulu’nda görev yapan Öral’ın sosyal medya hesaplarında FETÖ, PKK ve YPG hakkında paylaşımlar yaptığını öne sürdü, Öral’ın Gezi direnişine ve FETÖ’nün sohbetlerine katıldığını, profil fotoğrafında ise bir eylemde çekilmiş fotoğrafının olduğunu söyledi./Archive/2020/11/23/020933201-indir-2.jpg3 YIL 4 AY CEZA ALDISosyal medya hesabının şifresinin çalındığını ve paylaşımları kendisinin yapmadığını söyleyen Öral’ın söz konusu fotoğrafı ise şube yöneticiliğini yaptığı Eğitim-Sen’in basın açıklamasında çekilmiş bir fotoğrafıydı. Öral, ihbarın ardından gözaltına alınarak bir gün sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Hakkında terör örgütü propogandası yaptığı iddiasıyla dava açılan Öral, savunmasında “İddianamedeki paylaşımlar bana ait değildir. Ben o paylaşımları ilk defa karakolda gördüm. 2016’da Facebook hesabımı telefondan kaldırdım ve bir daha kullanmadım. 10 yıllık devlet memuruyum. Herhangi bir terör örgütü ile bağlantım yoktur. Hesabımın kötü niyetli kişiler tarafından ele geçirildiğini düşünüyorum†dedi. Öral, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmasında 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hapis cezası kararının ertesi günü açığa alınan Öral, dosyayı istinaf mahkemesine taşıdı. Görevine dönebilmek için 1 yıldır hakkındaki kararın açıklanmasını bekleyen Öral, “Bütün yetkili mercilere gittim, herkes mahkemeyi beklememi söyledi. Fakat idari ve adli merciler bir türü karar vermiyor. Bu süreçte eksik maaş alıyorum. Bakmam gereken yaşlı, kronik hastalığı olan bir annem ve yaşlı bir babam var. Çalışamıyorum. Bir iftira söz konusu. Ben işimi geri istiyorum. Ne yapacağımı bilmez bir haldeyim. Bunlar benim başıma neden geliyor? Çünkü ben Eğitim- Sen üyesiyim ve muhalif bir insanım†dedi.
Tuğba Özer
Veli Saçılık, FETÖ üyeliğinden ceza alan kaymakam Güntepe’ye hakaretten yargılanıyor
figure >
FETÖ imamıyla 33 kez görüşen, örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay ceza alan eski kaymakam Kadir Güntepe, kendisine FETÖ’cü diyen Veli Saçılık’tan şikâyetçi oldu. Savcılık, “Güntepe’nin cezası kesinleşmedi†diyerek Saçılık’a “hakaret†davası açtı. Güntepe’nin yargılandığı davada itirafçı olarak etkin pişmanlıktan yararlandığını belirten Saçılık, “Bana dava açan savcıyı HSK’ye şikâyet edeceğim. Savcının, Güntepe ve FETÖ’yle ilişkisi olup olmadığı araştırılsın†dedi.
FETÖ’nün “Kaymakamlar imamı†baÄŸlantılı olduÄŸu belirlenen ve örgüt üyeliÄŸinden hapis cezası alan eski Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe, KHK ile iÅŸine son verilen Veli Saçılık’tan sosyal medya paylaşımları nedeniyle “FETÖ’ye hedef gösterdi†gerekçesiyle ÅŸikâyetçi oldu. Savcılık, Güntepe’ye “FETÖ’cü†diyen Saçılık hakkında “alenen hakaret†suçlamasıyla dava açtı. Saçılık, “Savcı hakkında Hâkim Savcılar Kurulu’na (HSK) ÅŸikâyette bulunacağım. Savcının, Kadir Güntepe ve FETÖ ile bir iliÅŸkisinin olup olmadığının araÅŸtırılmasını isteyeceÄŸim†dedi. Eski Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe, 17 Ocak 2017’de “FETÖ’cü mülki amirler†soruÅŸturmasında gözaltına alınarak tutuklandı. FETÖ’nün “kaymakamlar imamı†Hüseyin Özyurt ile 33 kez görüştüğü belirlenen Kadir Güntepe, yargılandığı Gaziantep 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “silahlı terör örgütüne üye olmak†suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Tahliye olduktan sonra Twitter’dan paylaşımlarda bulunan Güntepe’ye yanıt veren Saçılık, “Bak Kadir, insan biraz utanır, susar. Sen tutuklandığın davada itirafçı olduktan sonra tahliye olmadın mı? Adını verdiÄŸin 6 meslektaşını tutuklatmadın mı? ‘Terör örgütü mensubuyum’ deyip etkin piÅŸmanlıktan yararlanmadın mı? Ayrıca görev başında Kürt vatandaÅŸlara karşı insanlık suçu iÅŸledin†ifadelerini kullandı. Güntepe’nin bu ifadelerin ardından “terör örgütüne hedef göstermekâ€, “hakaret†suçlamasıyla ÅŸikâyetçi olduÄŸu Saçılık hakkında Kayseri Cumhuriyet BaÅŸsavcılığı tarafından iddianame düzenlendi. İddianamede, “Her ne kadar müştekinin terör örgütü üyesi olduÄŸu gerekçesiyle hakkında mahkûmiyet kararı verildiÄŸi görülmüşse de bu kararın henüz kesinleÅŸmediÄŸinin, istinaf aÅŸamasında olduÄŸunun görüldüğü, şüphelinin Twitter isimli sosyal medya hesabı üzerinden herkese açık bir ÅŸekilde müştekinin terör örgütü üyesi olduÄŸu ÅŸeklinde yorum yaparak üzerine atılı alenen hakaret suçunu iÅŸlediÄŸine dair yeterli deliller mevcuttur†ifadelerine yer verildi.‘HSK’YE BAÅžVURACAÄžIM’Davaya tepki gösteren Saçılık, Güntepe’nin “beni FETÖ’ye hedef gösteriyor†diyerek kendisi hakkında ÅŸikâyette bulunduÄŸunu belirterek, “Kendisi Fethullahçı ama böyle bir ÅŸey yapmış. Cezaevinden çıktıktan sonra solculara laf ediyordu. Ben de tweet atınca ÅŸikâyet etmiÅŸ. Dava açmış. Herhalde arkadaşı olan bir baÅŸka savcı tarafından dava açıldı. Karşı taraf cezasını almış ama söylediÄŸim suç sayılıyor. SöylediÄŸimde bir ÅŸey yok. Savcı hakkında HSK’ye ÅŸikâyette bulunacağım. Savcının Kadir Güntepe ve FETÖ ile bir iliÅŸkisinin olup olmadığının araÅŸtırılmasını isteyeceÄŸim†dedi. Saçılık, AKP’ye biat etmediÄŸi için hakkında davalar açıldığını belirterek “Geçen günlerde hesabıma el konuldu. Bunun nedeni iÅŸimi istediÄŸim için, baÅŸka bir ÅŸey için deÄŸil. Ä°ÅŸimi istediÄŸim için hem dava açıyorlar hem haciz koyuyorlar. Zaten aracımı almışlardı. Engelli maaşım dahil bütün paraya el koydular. Ben geri adım atmayacağım†dedi.
Zehra Özdilek
CHP’den, ÇAYKUR yöneticiliği yapan Yüce’ye tepki
figure >
CHP Sakarya İl Başkanı Ecevit Keleş, ÇAYKUR’u özelleştirmek için görevlendirildiği öne sürülen AKP’li Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce’ye sorumlu olduğu kentin sorunlarıyla ilgilenmesi çağrısı yaptı.
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yüce’nin ÇAYKUR’daki yöneticilik görevini bırakmasını isteyen CHP’li Keleş, “Kendisinden ilk olarak beklentimiz, yurttaşlarımızın sağlığı için sürekli yaklaştığı dile getirilen büyük depreme dair Sakarya’da geniş çaplı kentsel dönüşümü başlatması†dedi. Sakarya’nın sanayi ve tarım kenti olduğunu kaydeden Keleş, “Bu özellikleriyle pek çok sorumluluğu da yanında getiriyor. Şehrimizde halledilmesi gereken çok fazla eksiklik var. Bunları her seferinde dile getiriyoruz ancak Sayın Yüce, çalışmalarına Rize’de ÇAYKUR’un toplantılarında devam ediyor. Yetişmiş birçok ziraat mühendisimiz varken, kendisinin bu göreve devam etmesi doğru değil. Belki ÇAYKUR’daki görevini devrederse, firma kâr etmeye başlar. Belediye Başkanı’nın ÇAYKUR’la bir işi olmamalı. Omuzlarında Sakarya şehrinin sorumluluğu mevcut†diye konuştu.‘CUMHURBAŞKANI İSTİYOR’Yüce’nin kendisine de makam seçimi yapması talebinde bulunduklarını anlatan Keleş, “Ekrem Yüce’nin yüzüne de bir makam seçmesi gerektiğini söyledik. Kendisi ÇAYKUR’u bırakamayacağını, Cumhurbaşkanı’nın kendisinden bu göreve devam etmesini çok istediğini ve kendisini başarılı bulduğunu söyledi. Sakarya’da bu kadar sorun varken sürekli Rize’ye gidip gelen bir belediye başkanından bahsediyoruz†dedi.
Leyla Kılıç
Evdeki can kayıpları Koca'ya soruldu
figure >
CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere, evde karantinada yaşamını yitiren koronavirüs hastalarını TBMM gündemine taşıdı.
Verilen ilaçların “kalp hasarına†neden olduÄŸu iddialarına dikkat çeken Tutdere, prospektüslerde bile “ilaç baÅŸlanmadan önce EKG kontrolü yapılmasının önerildiÄŸiniâ€, uygulamada ise risk durumunun gözetilmediÄŸini savundu. Tutdere, “Konya’da 75 yaşındaki Arife Zihinli karantinanın 5. gününde evinde ölü bulundu. Kayseri’de 66 yaşındaki Kâmil A. karantinaya alınan evinde ölü bulundu. Düzce’de 60 yaşındaki Muhsin Tınaz, koronavirüs testi pozitif çıktığı için karantinaya alındığı evinde ölü bulundu. Gaziantep’te 10 gün önce korona testi negatif çıkmasına raÄŸmen şüphe üzerine evinde karantinaya alınan 79 yaşındaki Ä°smail Donat ölü bulundu†dedi. Hidroksiklorokin’in Covid-19 tedavisinde yeri olmadığının bütün dünyada anlaşıldığını ve Dünya SaÄŸlık Örgütü tarafından da bu durumun kabul edildiÄŸini kaydeden Tutdere, “Ülkemizde neden hâlâ ısrarla ve bilimsel gereklilikleri yerine getirilmeden kullanılmaktadır†diye sordu. Tutdere’nin SaÄŸlık Bakanı Fahrettin Koca’ya yönelttiÄŸi sorulardan bazıları şöyle: “Marttan bu yana evde karantinaya alınan kaç yurttaşımız hayatını kaybetmiÅŸtir? Evde veya hastanedeki ölümlerin, tedavi protokolündeki ilaçlarla bir ilgisi var mıdır? Evde karantinaya alınan Covid-19 pozitif hastalarına ilaç verilirken, prospektüste belirtilen EKG kontrolü ÅŸartı, kullandığı baÅŸka ilaçlar var ise bunlarla etkileÅŸim yapabileceÄŸi hususlarında çalışma yapılmış mıdır?â€
Mustafa Çakır
Pandemi, deprem deÄŸil erkek ÅŸiddeti
figure >
Kadın Meclisleri’nin çağrısıyla “İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatacağız†diyen kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesinde, dün Kadıköy İskele Meydanı’nda bir araya geldi.
Açıklamada “Kadınlar her gün öldürülüyor. Bu yıl Pınar, Melek, Emine, Esma gibi, ismini sayamadığımız 152 kadın pandemi ya da deprem deÄŸil, erkek ÅŸiddeti ile öldürüldü. Ä°stanbul SözleÅŸmesi uygulansaydı her biri hayatta olacaktı†denildi.Kadın Meclisleri’nin çaÄŸrısıyla “İstanbul SözleÅŸmesini uygulatacağız†diyen kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Åžiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesinde, dün Kadıköy Ä°skele Meydanı’nda bir araya geldi. “Ölmek istemiyoruzâ€, “Asla Yalnız Yürümeyeceksin†dövizlerini taşıyan kadınlar “İstanbul SözleÅŸmesini uygulatacağız†pankartını açtılar. Yapılan ortak açıklamada “Kadınlar her gün öldürülüyor. Bu yıl 269 kadın öldürüldü. 152 kadın şüpheli bir ÅŸekilde yaÅŸamını yitirdi. Pınar, Melek, Emine, Fatma, Özlem, Esma.. Ä°simlerini sayamadığımız nicesi pandemi ya da deprem deÄŸil, erkek ÅŸiddeti ile öldürüldü. Bir gün içinde dört kadın öldürüldü. Ä°stanbul SözleÅŸmesi uygulansaydı her biri hayatta olacaktı.â€
cumhuriyet.com.tr
MEB, öğretmenlere İslam vurgulu seminer hazırladı. Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’nı anmadan tarih anlattı
figure >
MEB’in desteğiyle öğretmenler için hazırlanan Medeniyet Bilinci seminerine göre Cumhuriyetin kuruluşuna ilişkin yalnızca “Çanakkale’de gösterilen kahramanlığa rağmen büyük savaş Osmanlı İmparatorluğu’nun fiilen sonu oldu fakat küllerinden dinamik bir ulus devlet doğdu: Türkiye Cumhuriyeti†ifadeleri kullanıldı. Bölümde, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve Kurtuluş Savaşı’na yer verilmedi.
Öğretmenler için “mesleki çalışma programı†kapsamında “Medeniyet Bilinci Seminerleri†adıyla, İslam medeniyeti vurgulu 3 bölümlük bir seminer serisi EBA’ya yüklendi. Serinin ilk bölümünde, insanlığın ortaya çıkışından günümüze kadar kısa bir medeniyet gelişimi, önemli olay ve kişilere de yer verilerek aktarıldı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiği ve 2. Abdülhamit’in Batılılaşmaya karşı çıkarak İslam birliği fikrini güçlendirmeye çalıştığı gibi noktalara değinilen bölümde, Cumhuriyetin kuruluşuna ilişkin yalnızca “Çanakkale’de gösterilen kahramanlığa rağmen büyük savaş Osmanlı İmparatorluğu’nun fiilen sonu oldu fakat küllerinden dinamik bir ulus devlet doğdu: Türkiye Cumhuriyeti†ifadeleri kullanıldı. Bölümde, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve Kurtuluş Savaşı’na yer verilmedi. Projenin destekçileri arasında Milli Eğitim Bakanlığı da (MEB) yer alıyor.MEB DESTEKLİMedeniyetler İttifakı Türkiye Eşgüdüm Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bekir Karlıağ tarafından hazırlanan “Medeniyet Bilinci†başlıklı seminerler Türkiye ve İspanya öncülüğündeki “Medeniyetler İttifakı†girişimi kapsamında başlatıldı. Projenin destekçileri arasında MEB, Medeniyet Araştırmaları Merkezi, Turkcell ve Vakıfbank da yer alıyor. Seminer bilgileri arasında seminerlerin amacına ilişkin “Gençlerimizi geleceğe hazırlamayı, insanımıza özgüven vermeyi, hem ülkemizde hem de bütün dünyada yeni ve kapsamlı bir medeniyet bilinci oluşturup geliştirmeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlamakta†ifadeleri yer alıyor.
Sefa Uyar