Holokost ve Yunanistan Yahudileri
Uluslararası Yahudi Soykırımı (Holokost) Kurbanlarını Anma Günü çerçevesinde Yunanistan’da da 27 Ocak’ta törenler düzenlendi. Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou, en büyük Nazi toplama kampı olan AuschwitzBirkenau’nun kurtuluşunun 76. yıl dönümünde yaptığı konuşmada “Holokost yalnızca Yahudileri değil, hepimizi ilgilendiriyor†dedi.
Başbakan Miçotakis ise “Yahudilerin, özellikle de Holokost’ta hayatını kaybetmiş olan Yunan Yahudileri’nin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz†ifadesini kullandı. Çoğunluğunu Sefaradların oluşturduğu Yunanistan Yahudilerinin sayısı bugün 5500 civarında. Sefaradların atalarının bir bölümü, 1492’de İspanya’da dönemin Katolik hükümdarları Kastilyalı İsabel ile Aragonlu Ferdinand’ın dinlerini değiştirmeyi reddeden bütün Müslüman ve Yahudileri İspanya’yı terk etmeye zorlamasının ardından, Selanik, İzmir ve İstanbul’un da aralarında bulunduğu Osmanlı kentlerine göç etmişti.Tarih profesörü Mark Mazower, “Selanik: Hayaletler Şehri†adlı kitabında, Evliya Çelebi’nin Selanik’e 1667-1668’de yaptığı geziler sırasındaki gözlemlerine atıfta bulunarak Yahudiler’in o dönemde şehrin artık ayrılmaz bir parçası olduğunu anlatıyor. “Gerçekten de şehirde Hıristiyanlardan önce Yahudiler vardı†yorumunu yapıyor. Yunanistan’da Yahudilerin varlığına ilişkin ilk arkeolojik bulguların, Attika bölgesinde bulunan ve İ.Ö. 300-250 yıllarından kalma bir yazıt olduğu belirtilen Yunan Yahudi Müzesi belgelerinde de, Selanik’teki Yahudilerin, 16. ve 17. yüzyılda dünyadaki en büyük Yahudi topluluklarından biri olduğu aktarılıyor. Yine aynı müzenin verilerine göre, Yunanistan’daki Yahudilerin sayısı 20. yüzyılda 100 bine kadar ulaşmış. Adları, İbranice’de “İspanya†anlamına gelen “Sefarad†kelimesinden türetilmiş olan topluluğun yanı sıra Yunanistan’da Romanyot diye bilinen, Sefarad ve Aşkenazlardan ayrı olan, Bizans mirası küçük bir Yahudi topluluğu daha var. Yunanistan’da yaşayan en eski Yahudiler olan Romanyotlar, yüzyıllar boyu Yunanca konuşagelmiş ve yazı dili olarak da İbranice harflerle Yunanca kullanmışlar. Bunlardan geriye kalan ve toplam sayısı 100’ü geçmeyen Romanyot nüfusunun çoğunluğu Yanya’da yaşıyor.GENÇLER YURTDIŞINA GİDİYORAtina’daki Akropol’ün yakınlarında, kozmopolit ve turistik semtlerden biri olan Thissio’da Sefarad ve Romanyot Musevi cemaatlerinin her ikisinin de ayrı birer sinagogu var. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın Nazi Almanyası tarafından işgalinin ardından çoğunluğunun toplama kamplarında yok edilmesinden bu yana sayıları hemen hemen tükenen Yunanistan Yahudilerinin 2500-2700 kadarı Atina’da yaşıyor. Selanik’tekilerin sayısı ise yaklaşık 1300 civarında. Larissa’da 340 Yahudi bulunuyor, nüfusun geri kalanı Korfu Adası, Yanya, Trikala, Rodos gibi yerlere dağılmış durumda. Son birkaç yılda ekonomik kriz nedeniyle Yunanistan’da iş bulma ümitlerini yitirip yurt dışına göç eden gençlerin de sayısının artmasıyla varlığı giderek tükenen Yahudi Yunanları kültürel miraslarını ve dinlerini korumaya ve sonraki kuşaklara aktarmaya çabalıyorlar. Yunan Yahudi Müzesi’nin etkinliklerinde okullardaki kültürlerarası programlara ağırlık veriliyor. Örneğin okul çocuklarına yönelik bir programda yağ kandilinin Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler tarafından evlerde nasıl kullanıldığı, büyükanne ve büyükbabalarından dinledikleri hikâyelerle aktarılıyor. Böylece çocuklar bu dinler arasındaki ortak bağlara ilişkin bir fikir edinmiş oluyorlar. Müzede ayrıca çeşitli sergiler de düzenleniyor. [email protected]
AyÅŸe Ferliel Barounos / Atina
Eksi on derecede restoran deneyimi!..
New York’un havası bizim buralara benzemez. Anneannem 1980’lerde gittiği New York seyahatinde yaşadığı soğuğu hâlâ anlata anlata bitiremez.
O zamandan bugüne, küresel ısınmanın etkisiyle daha ılımlı bir hal alsa da caddeler arası esen rüzgâr atkı, bere tanımaz, dondurup geçer. Ama buna raÄŸmen ÅŸehir hareketini kışın da kaybetmez. Mini elbiseleriyle, gömlek, tişörtleriyle gece kulüplerinin önünde sıra bekleyenlerden tut, atletvari kıyafetlerle Central Park’ta koÅŸuya çıkanlara kadar, harbi New Yorklular soÄŸuÄŸa aldırış etmez... Bizim gibi Akdeniz iklimi insanları ise çoÄŸu kez tıpış tıpış evlere kapanmaya baÅŸlar.Malum Covid-19 salgınıyla birlikte ÅŸehir eskisi gibi deÄŸil, salgının bilançosu ağır. Ama salgının patlak vermesinden yaklaşık bir yıl sonra yavaÅŸ da olsa yeniden o canlılığını kazanma azmi dikkat çekici... Pandemi döneminde ağır yara alan sektörlerden biri de yeme-içme, eÄŸlence sektörü. Yazın dış mekân kullanımı ile iÅŸletmeler bir nebze kendilerine alan açarken kışla birlikte yeniden kara kara düşünmeye baÅŸladılar. Hele bir de New York’un o içe iÅŸleyen soÄŸuÄŸu olunca, dış mekanda müşterilerin öyle uzun boylu oturmaları pek uygulanabilir gibi deÄŸildi... Ta ki, “outdoor diningâ€, restoranda dışarıda oturma konsepti, yeni bir boyut alana dek. Avrupa’ya, ülkemize kıyasla, New York’ta iÅŸletmecilerin dışarıya masa atma özgürlüğü New York Eyaleti yönetimi tarafından engellenmekteydi. Fakat, restoran sahiplerini Covid-19 imzalı finansal çöküşten kurtarmak adına, bu kurallar yazın esnetildi, sokaklarda bir nevi ÅŸenlik havası esmeye baÅŸladı. Kimi restoranlar inisiyatif kullanıp sokaklara canlı müzik getirdi, kimileri ÅŸiÅŸme flamingo gibi dinamik dekorlarla müşteri çekmenin yolunu aradı... Kışla birlikte ise restoran sahipleri için yaratıcılık arayışı, havuz problemine dönüştü!.. “EÄŸer her masanın arası iki metre ise belediye baÅŸkanının dikkatini çekmeden nasıl bir yapı dikebilirim ki Covid-19 riskini en aza indirirken müşteriler soÄŸuktan donmadan yemek yiyebilsinler?†Haliyle sokaklarda naylon iglolar ve umumi tuvaletleri andıran barakalar belirmeye baÅŸladı. New Yorkluluların bu mekânlara ilgisi yoÄŸun. Hatta bazı restoranların bu portatif kapalı alanlarında yemek yemek isterseniz, bir hafta kadar önce rezervasyon yaptırmanız bile gerekebiliyor. Biz de bu deneyimi yaÅŸayalım dedik, ama rezervasyonumuzu önceden yapmadığımız için havamızı aldık!.. Ama madem gittik geri dönmek olmaz deyip vazgeçmedik. Sonunda eksi 10 derecede, basit dış mekân ısıtıcıların merhametine muhtaç ÅŸekilde restoran keyfimize devam etme gayretine giriÅŸtik. Ama fazla dayanamadık, pek bir ÅŸey yemeden kalktık.EK COVÄ°D-19 VERGÄ°SÄ°Bir sonraki denemelerimizden birinde ise bu kez daÄŸa gider gibi giyindik, çift çorap, içlik ve battaniye iÅŸlevi gören atkılar... Masanın dört bir yanının ısıtıcılarla çevrili olduÄŸunu görünce de rahatladık. Ama bu iyimserliÄŸimiz çok sürmedi, New York soÄŸuÄŸu ısıtıcı falan tanımıyordu... Yemekler masaya gelir gelmez kim yemeÄŸini hâlâ sıcakken bitirebilecek diye yarıştık. Adeta soluksuz bitirdik... Kalkalım dediÄŸimiz anda ise bacaklarımızı artık hissedemez haldeydik. Isınmak için sokaklarda koÅŸmaya baÅŸladık. KoÅŸmak o an mantıklı bir karar gibi geldi. Sanırım beynimizin bir kısmı da donmuÅŸtu. YediÄŸimiz yemekten hiçbir ÅŸey anlamadığımız gibi, bu iÅŸkence için yüzde 20 bahÅŸiÅŸin üstüne, bir de yüzde 10, Covid-19 vergisi ödedik. Eve varır varmaz kaloriferin üstüne tünedik. Ä°ki üç bardak çaydan sonra vücut ısımız normale döndü. “Bu son dışarıda yemek yeme deneyimiydi!†dedim parmaklarımı sıcak bardaÄŸa iyice dolamış bir halde... Gerçi belki kışın başından beri beÅŸinci deyiÅŸimdi, o da ayrı...
Ekin Orhun-ABD
En sevdiÄŸiniz konseri evde izleyin
Siyasi parti kongreleri lebaleb dolu salonlarda yapılabiliyorsa seyreltilmiş iskemlelerle 3-4 kişilik oda müziği konserleri niye canlı yapılamasın? Müzisyenler çalmayı, müzikseverler canlı dinlemeyi özledi. Kararı beklerken Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin on yıllık arşivinden seçmeler yayında.
Pandemi öncesi, konserlere gittiğimiz güzel günlerden biriydi. Mehmet Mesçi’nin organizasyonuyla düzenlenen Oda Müziği Festivali’nin Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nde yapılan konserine gittim. İtiraf ediyorum, Oda Müziği çok sevdiğim bir müzik türü değil. Ama Deniz Müzesi’nde, padişah kadırgalarının arasında, Almanya’dan gelmiş genç müzisyenleri dinleme fikri çok cazip gelmişti. O gece konserden çok keyif aldım, ruhumu vererek dinledim. Mekân seçimi çok önemliydi ve bütün konserler için canım İstanbul’un şahane seçenekleri iyi değerlendirilmişti. Bir sonraki konsere gitmek için yerimi ayırttım. Ne yazık ki güzel günlerin sonuna gelmişiz, pandemi kapıdaydı! Her şey bir anda iptal edildi. Bütün gösteriler, bütün toplantılar! Büyük çabalarla, büyük emekle, parayla düzenlenmiş festival de yarım kaldı. Sadece manevi değil, maddi olarak da büyük kayıptı. Benim bile içime oturduğuna göre kim bilir düzenleyenler ne kadar üzülmüştü... Aradan bir yıl geçtikten sonra tekrar bir araya geldik, Opus Amadeus Oda Müziği ve Org Festivalleri sanat yönetmeni Mehmet Mesçi’ye sorduk:- İstanbul Uluslararası Opus Amadeus Oda Müziği Festivali bu sene 10. yaşına girdi. Klasik Batı müziği alanında ilgiyle takip edilen festivallerden biri olan Opus Amadeus, pandemi sürecinden geçtiğimiz bu zor günlerde neler yapıyor?Seneler ve konserler hızla geçti, festivalimiz 10. yaşına girdi. Ülkemizin dünyada da ismini duyurmaya başlamış ender bağımsız klasik müzik festivallerinden olan Opus Amadeus, ilk konserinden itibaren inanç, coşku, sevgi, adanmışlık ve enerjiyle sanatseverleri birbirinden güzel konserlerle buluşturdu. Ancak tüm insanlığı karartan pandemi trajedisi yüzünden canlı etkinlikler yapmak olanaksız olduğundan biz de festivalimizin konser arşivlerimizden özenle seçerek oluşturduğumuz bir program serisiyle 10. yılımızı dijital ortamda dinleyicilerimizle birlikte kutlamaya karar verdik.‘HER PROGRAM BİR AY YAYINDA’- Dijital konserleriniz kaç etkinlikten oluşuyor?Arşiv konserler serisi bir özel etkinlikle birlikte toplam altı konserden oluşuyor. Konserler, ocak ile mayıs arası her bir program bir ay yayında kalacak şekilde hazırlandı. Ayrıca dünyaca ünlü tango müziği bestecisi ve bandoneoncu Astor Piazzolla’nın 100. doğum yılını kutlamak üzere yine arşivimizden hazırladığımız Piazzolla özel konserimizin de müzikseverlerin çok hoşuna gideceğine inanıyoruz.- Konserlerinize tüm Türkiye’den ulaşım sağlanabiliyor mu?Evet! Dijital teknoloji sayesinde coğrafi ve mekânsal sınırlar ortadan tamamen kalktığı için arşiv konserlerimizi “Türkiye’nin Dört Köşesi Oda Müziği Neşesi†sloganıyla duyuruyoruz.- Arşiv konserlerinizde hangi topluluklar yer alıyor?Opus Amadeus Oda Müziği Festivali, ilk günden bu yana klasik Batı müziğinin tüm dönemlerinden seçkin eserleri sanatseverlerle buluşturmaya özen gösterdi. Mayıs sonuna kadar devam edecek arşiv konserler serimizde de ortaçağdan Rönesans’a, baroktan romantiklere ve az sayıda olsa da günümüz müziğine, farklı dönemlere ait pek çok eser sanatseverlerle buluşuyor. Arşiv konser programlarımızda ise ülkemizin beğeniyle takip edilen topluluklarının ve sanatçılarının yanı sıra Avrupa’nın pek çok ülkesinden muhteşem oda müziği grupları yer alıyor.- Arşiv konserlerinize nasıl ulaşılabilir?Sanatseverler Biletix üzerinden konserlerimize ulaşabilir. Görüntü ve ses kalitesi anlamında da çok güzel bir program paketi müzikseverleri bekliyor. Arşiv konserlerle ilgili tüm detaylara ise opusamadeus.com adresinden ulaşılabilir.‘İYİMSERLİĞİMİZİ KORUYORUZ’- Seyircili canlı konserlerin ne zaman başlayacağına dair bir öngörünüz var mı? Özellikle sizin konserleriniz geniş mekânlarda seyreltilmiş iskemlelerle yapılabilir. Kongreler nasıl yapılıyorsa 4 kişilik bir oda orkestrası da çalabilir pekâlâ.Bu sorunuza cevap vermek üstelik de koronavirüsün mutantlarıyla da zorlu mücadelenin başladığı şu zamanlarda cevap vermek çok güç olsa da iyimserliğimizi koruyoruz ve şuna kesinlikle inanıyoruz: Dünyamızın içinde bulunduğu çok zor zamanlara rağmen ülkemizin kültür hayatına katkıda bulunan festivaller ve etkinlikler en kısa zamanda sanatseverlerle yeniden buluşarak güzellikler üretmeye kaldıkları yerden devam edecek.
Yazgülü Aldoğan
Yoğun bakımdan çıkan hemşire, eşinin intihar ettiği iddiasını reddetti: "'Bizde boşanma yoktur' diyerek vuruldum"
Ankara'da polis eşinin tabancasından çıkan kurşunla başından vurularak ağır yaralanan 22 yaşındaki anestezi teknikeri Sevginur Aktaş, yoğun bakımdan çıktıktan sonra eşinin intihar ettiği iddiasının doğru olmadığını açıkladı: "'Bizde boşanma yoktur' diyerek vuruldum"
Ankara'da polis eşinin tabancasından çıkan kurşunla başından vurularak ağır yaralanan 22 yaşındaki anestezi teknikeri Sevginur Aktaş, yoğun bakımdan çıktıktan sonra eşinin intihar ettiği iddiasının doğru olmadığını açıkladı.Tekerlekli sandalyede hastaneden taburcu olan Aktaş, "Kırıkkale'deki ailemin yanına el öpmeye gitmek istediğim için tartışma çıktı. Zorla alıkoydu ve sonra da acımadan vurdu. 'Bizde boşanma yoktur' diyerek vuruldum. Adaletin yerini bulmasını istiyorum" dedi.DHA'nın haberine göre Keçiören ilçesinde geçen yıl 13 Eylül'de meydana gelen olayda Keçiören ve Eğitim Araştırma Hastanesinde anestezi teknikeri olarak çalışan Sevginur ile polis eşi Müslüm Aktaş'ın (27) evinde silah sesi duyan komşuları, polise haber verdi.Ekipler, Sevginur Aktaş'ı silahla başından vurularak yaralanmış halde buldu.Ağır yaralı olan Sevginur Aktaş, Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.Eşinin intihar ettiğini öne süren Müslüm Aktaş ise gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.Sevginur Aktaş, iki ay sonra yoğun bakımdan çıktı.Sevginur Aktaş, servise alındıktan sonra polise verdiği ilk ifadesinde intihar etmediğini, ailesinin yanına gitmek istediği için tartıştığı eşinin kendisini vurduğunu anlattı.Hastanedeki tedavisi tamamlanan; ancak başından vurulması nedeniyle beyninin hasar görmesi sonucu yürüyemeyen, görme sorunu yaşayan Sevginur Aktaş, tekerlekli sandalye ile taburcu oldu."22 SENEDİR İÇMEDİĞİM İLACI 5 AYDIR İÇİYORUM"Evlendikten 18 gün sonra eşinin yaşanan olayla ilgili Aktaş, DHA'ya konuştu:"Kırıkkale'deki ailemin yanına el öpmeye gitmek istediğim için tartışma çıktı. Zorla alıkoydu ve sonra da acımadan vurdu. 'Bizde boşanma yoktur' diyerek vuruldum. 'Bir kurşun sana bir kurşun bana' dedi vururken. Asla intiharı kabul etmiyorum. Hem psikolojik hem fiziksel şiddete uğradım."İNTİHAR ADI ALTINDA VAHŞİCE ÖLDÜRÜLEN BÜTÜN KADINLARIN ADINA KONUŞUYORUM""Kafamdan vuruldum. Beni kanlar içerisinde battaniyeye sarmışlar ambulansa koyup göndermişler. Ben tek başıma yaşam mücadelesi verdim. Çok ağır bir tedavi alıyorum. 22 senedir içmediğim ilacı 5 aydır içiyorum. Ayakta durmakta zorlanıyorum."Olayın yaşanmasından önce hastanede koronavirüse yakalanan hastaları tedavi ettiğini aktaran Aktaş, "Sadece Sevginur olarak değil, intihar adı altında vahşice öldürülen bütün kadınların adına konuşuyorum. Adaletin yerini bulmasını istiyorum. Yaşadığım sürece hakkımı savunacağım. Yarın öbür gün dışarı çıktığında bana bir şey yapmayacağının garantisini kim verebilir?" dedi.Sevginur Aktaş'ın avukatı Arzu Gül ise olay günü müvekkiline önce psikolojik ve fiziksel şiddet uygulandığını daha sonra da öldürme kastıyla ateş edildiğini belirtti.Avukat Gül, "En acı olanı şu; hiçbir pişmanlık duymuyor. 112'yi dahi aramıyor. Komşuları silah sesiyle beraber kapıya dayanıyorlar. Kendisi bu esnada ellerini yıkıyor bunu kendisi de beyan ediyor. 'Kasten öldürmeye teşebbüsten' ağırlaştırılmış hapis cezası istiyoruz" dedi.
BBC Türkçe
Türkçe Haberler En Son Başlıklar
Türkiye çevrimiçi nezakette dünyada 5’inci sırada
ABD’de nesli tükenmekte olan kara ayaklı gelincik klonlandı. Klonlamada, 33 yıl önce öldükten sonra dondurulan "Willa" adlı gelinciğin genleri kullanıldı.
Microsoft’un 2016’dan bu yana sürdürdüğü “Dijital Nezaket AraÅŸtırmasıâ€nın 2020 sonuçları açıklandı. AraÅŸtırmaya göre 2020 yılında, geçtiÄŸimiz senelere kıyasla dijital platformlarda nezaket kurallarına daha fazla uyulurken; Türkiye’nin dünyada nezaket kurallarına en çok uyan 5. ülke olduÄŸu açıklandı.  Öte yandan nefret ve bölücülüğü yayan söylemler de artmaya devam etti; her 10 kiÅŸiden 4’ü siber zorbalığa maruz kaldığını dile getirdi. Her 8 çalışandan biri siber ya da fiziksel anlamda zorbalığa uÄŸradığını ifade ederken; söz konusu zorbalığa maruz kalanların yüzde 60’ının durumu rapor etmediÄŸi belirtildi. 2020’lerde sosyal nezaketin yaygınlaÅŸmasına en büyük katkıyı sosyal medya ÅŸirketlerinin yapmasının beklendiÄŸi ortaya çıkarken, sosyal medya ÅŸirketlerini sırasıyla haber kanalları, eÄŸitim kurumları, hükümetler ve teknoloji ÅŸirketleri izledi.Pandemiyle birlikte insanların dijital platformlarda geçirdiÄŸi zaman belirgin ölçüde artarken, söz konusu platformları kullanan bireylerin birbirlerine karşı tutumları da iÅŸ dünyası tarafından mercek altına alınmaya baÅŸlandı. Microsoft’un 2016 yılında baÅŸlattığı araÅŸtırmaların sonuçlarını deÄŸerlendirerek oluÅŸturduÄŸu “Dijital Nezaket Endeksiâ€nin 2020 sonuçları, geçtiÄŸimiz günlerde kamuoyu ile paylaşıldı. Microsoft’un 30’u aÅŸkın ülkede 58 binden fazla görüşme gerçekleÅŸtirerek yürüttüğü “Dijital Nezaket AraÅŸtırması†kapsamında katılımcılara çevrimiçi mecralarda ne kadar vakit geçirdikleri; nezaket kurallarına ne kadar uydukları; iÅŸle ilgili ve iÅŸ dışı ortamlarda sanal tacize maruz kalıp kalmadıkları gibi sorular yöneltildi. PANDEMÄ° DÖNEMÄ°NDE DÄ°JÄ°TAL NEZAKET KURALLARINA DAHA ÇOK UYULDUAraÅŸtırmanın sonuçlarına göre 2020’de dijital platformlarda nezaket kurallarına en fazla uyanlar 13-17 yaÅŸ arası gençler oldu. Nefret ve bölücülüğü yayan söylemler artmaya devam ederken, her 10 kiÅŸiden 4’ü siber zorbalığa maruz kaldığını belirtti. Bu kiÅŸilerin yüzde 66’sı saldırıyı gerçekleÅŸtiren kullanıcıyı bloklama yolunu seçtiÄŸini dile getirdi. Öte yandan her 4 kiÅŸiden 1’i, pandemi döneminde sanal platformlarda nezaket kurallarına daha çok uyulduÄŸunu ifade etti. Özellikle sıkı karantina kurallarının uygulandığı ülkelerde dijital platformların kullanımında keskin bir yükseliÅŸ gözlemlenirken, video aramalarının başı çektiÄŸi sosyal medya kullanımında da belirgin bir artış yaÅŸandı. Market alışveriÅŸi baÅŸta olmak üzere, e-ticaret hızla yaygınlaÅŸtı; video oyunları ve spor aktivitelerini çevrimiçi izleme alışkanlığı da arttı. 2020’de dijital platformlarda nezaket kurallarına en çok uyan ülkeler arasında 5. sırada yer bulan Türkiye’de kullanıcıların yüzde 68’i 2020 yılında rahatsız eden dijital tecrübeler yaÅŸadıklarını söylerken, bu tecrübeler arasında “Trolleme†birinci sırada yer aldı. Trollemeyi istenmeyen iletiÅŸim ve cinsel içerikli mesajlar izledi. 2020’lerde sosyal nezaketin yaygınlaÅŸmasına en büyük katkıyı sosyal medya ÅŸirketlerinin yapmasının beklendiÄŸi ortaya çıkarken, sosyal medya ÅŸirketlerini sırasıyla haber kanalları, eÄŸitim kurumları, hükümetler ve teknoloji ÅŸirketleri izledi.Ä°Åž YERÄ°NDE YAÅžANAN SÄ°BER VE FÄ°ZÄ°K ZORBALIÄžIN YÃœZDE 60’I RAPOR EDÄ°LMÄ°YORAraÅŸtırma; gerçeÄŸi çarpıtmak veya dolandırıcılık yapmak amacıyla yaratılan bilgi kirliliÄŸinin, nefret ve ayrımcılığı besleyen söylemlerin dijital platformlardaki etkisini azaltmadan sürdüğü gösteriyor. Dijital ortamda kullanıcıları rahatsız eden söylemlerin ağırlıkla kimliÄŸi belirsiz veya sadece çevrimiçi kimliÄŸiyle tanınan kiÅŸilerden gelmesi dikkat çekiyor. Buna karşın aile ve iÅŸ arkadaÅŸlarının, rahatsızlık veren paylaşımları en az yapan grup olduÄŸu belirtiliyor. GeçmiÅŸte kendisinin veya tanıdığı bir kimsenin çevrimiçi platformlarda nezaketten uzak bir davranışla karşılaÅŸtığını söyleyenlerin yüzde 40’ı, bu nedenle sosyal medyadaki aktifliklerini azalttıklarını ifade ediyor.Her 8 yetiÅŸkinden 1’i iÅŸ yerinde yöneticisi, çalışma arkadaşı veya müşterisi tarafından siber ya da fiziksel zorbalığa maruz kaldığı halde, yüzde 60’lık bir kesim bu durumu yetkililere bildirmiyor. Söz konusu çalışanların yüzde 38’i bu kötü muamelenin hem çevrimiçi hem de fiziksel iÅŸ ortamında gerçekleÅŸtiÄŸini dile getiriyor.Â
cumhuriyet.com.tr
Pop müziğin acı günü Serpil Barlas vefat etti!
70’li ve 80’li yıllara damgasını vuran Serpil Barlas’ın vefat ettiği öğrenildi.
Türk pop müziğinin yıldızlarından Serpil Barlas hayatını kaybetti. Edinilen bilgiye göre Barlas'ın dün gece saat 23.00 sularında, Beşiktaş'taki evinde akşam yemeğinin ardından kalbindeki ritim bozukluğuna bağlı kalp yetmezliğinden hayatını kaybettiği öğrenildi. Serpil Barlas'ın cenazesi, 22 Şubat Pazartesi günü Feriköy Mezarlığı'nda anneannesi Macide Balkış'ın bulunduğu aile kabristanına defnedilecek.YENİ BİR SINGLE HAZIRLIYORDUBarlas, özellikle 1980'li yıllarda seslendirdiği şarkılarla büyük bir hayran kitlesi oluşturmayı başarmış, üstlendiği sosyal sorumluluk projeleriyle de gündem yaratmıştı. Uzun yıllardır Amerika'da yaşayan Serpil Barlas, müzik çalışmalarına orada devam etmişti. Ünlü kompozitör Uğur Dikmen ile evli olan Barlas, aynı zamanda Türk Sanat Müziği'nin assolistlerinden Aysel İpar'ın da kızıydı. Son olarak bir single hazırlıkları içinde olan sanatçı, Nisan ayında stüdyoya girmeyi planlıyordu.
cumhuriyet.com.tr
Kanser düşmanı 10 besin
Kanser tüm dünyada kalp ve damar hastalıklarından sonra en sık ölüme yol açan hastalıkların başında geliyor. Sağlıklı ve iyi beslenmek ise kanserle savaşta büyük rol oynuyor. İşte kanserden koruduğu öne sürülen 10 besin…
Tüm dünya 2019 yılının sonundan beri koronavirüs pandemisiyle mücadele etse de, kanser hala çağımızın hastalığı olmaya devam ediyor. Dünyada her yıl 8 milyon insanın kanserden hayatını kaybettiği biliniyor. Bu kişilerin yaklaşık üçte biri ise önlenebilir kanserlerden ölüyor. Kanserde genetik etkenler yüzde 5-10 arasında sorumlu olsa da, hastalık yüzde 90-95 oranında çevresel faktörlerden etkileniyor. Bu çevresel faktörlerin yüzde 30’unu da beslenme alışkanlıklarımız oluşturuyor. Bu yüzden sağlıklı ve iyi beslenmek, kanserle savaşta büyük rol oynuyor. İşte kansere karşı koruyan 10 besin…1 – SOĞAN VE SARIMSAKDoğal antibiyotik olarak bilinen sarımsak ve soğan, kanser düşmanı besinlerin başında geliyor. Bu sebzelere kokusunu veren içerdikleri biyoaktif sülfür bileşikleri kansere karşı koruyucu etki gösteriyor. Özellikle gastrointestinal bölgedeki kanserlere karşı koruyucu olduğu biliniyor.2 – TURPTurp çeşitlerinin, antioksidan açısından zengin olduğu biliniyor. Lif içeriği ve içerdiği glukosinolat birleşikleri ile kalın bağırsak kanseri başta olmak üzere, kansere karşı koruma sağlıyor. 1 kase turp rendesi tüketildiğinde günlük posa ihtiyacın yüzde 25’i karşılanmış oluyor.3 – ÇEKİRDEKLİ SİYAH ÜZÜMAntioksidan açısından en güçlü meyvelerden olan siyah üzüme ilişkin yapılan çalışmalar; özellikle akciğer, kolon ve pankreas gibi türlerde kanserli hücreleri etkisiz hale getirdiğini gösteriyor. Uzmanlar, taze siyah üzümü çekirdekleriyle günde 1 salkım tüketilmesi gerektiğini söylüyor. Aynı şekilde çekirdekli kuru üzüm de tavsiye ediliyor.4 – BALIKUskumru, somon gibi yüksek omega 3 içeriğine sahip balıklar, özellikle göz ve beyin hücrelerinin korunmasında etkili rol oynuyor. Birçok çalışma meme, prostat ve bağırsak kanserlerinde koruyucu etki gösterdiğini de kanıtlıyor.5 – ISPANAKIspanak, içeriğindeki önemli vitaminlerden folik asit ve karotenler ve lutein gibi fonksiyonel bileşenler ile kansere karşı güçlü bir silah görevi görüyor. Çalışmalarda özellikle ağız, özefagus ve mide kanserine karşı koruyucu olduğu görülüyor.6 – PANCAR VE SİYAH HAVUÇAntosiyanin adlı mor pigmentler sayesinde oldukça etkili bir antioksidan işlevi gören siyah havucun birçok kanser hücresini baskıladığı, üremesini engellediği ve bağışıklığı güçlendirdiği biliniyor. Kırmızı pancar ise çok önemli kanser önleyici antioksidanlar olan betanin ve vulgaxanthin içeriyor. Ancak pancarın etkinliği uzun süre kaynatıldığı zaman büyük oranda azalıyor. Bu yüzden pancar ve havucu birer tane sıkıp içmeye dikkat edilmeli.7 – YEŞİL ÇAYYeşil çayın içindeki epigallokateşin gallat’ın kansere karşı potansiyel bir önleyici etkisi olduğuna dair ciddi çalışmalar yer alıyor. Ayrıca zengin polifenol içeriği sayesinde de kansere karşı koruyucu etkisi bulunuyor. 8 – DOMATESDomatesin kırmızı rengini veren bir karotenoid türü olan likopen kanser hücrelerinin büyümesini durduruyor. Özellikle rahim ağzı kanserine karşı koruyucu etki gösteriyor. Uzmanlar, özellikle yaz aylarında likopen içeriği daha yüksek olduğu için sofralarda domatese daha fazla yer verilmesi konusunda uyarıyor.9 – SOYA FASULYESİSoya, kansere karşı koruyucu etkisini içeriğindeki izoflavonlardan alıyor. Daha fazla soya tüketen Asya toplumlarında meme kanserinin daha az olduğu biliniyor. Günde bir fincan pişmiş soya fasulyesinin meme kanserine karşı koruyuculuğu olduğuna dikkat çekiliyor.10 – ZEYTİNYAĞIAkdeniz tipi beslenmenin vazgeçilmezi olan zeytinyağı, yüksek miktardaki tekli doymamış yağ asitleri, tokoferol ve fenolik bileşikleriyle kansere karşı koruyucu etki görevi görüyor. Zeytinyağı, günlük beslenmede olması gereken yağların başında geliyor. Zeytinyağı aynı zamanda karaciğeri temizleyici ve sindirimi düzenleyici etkisiyle de biliniyor.
cumhuriyet.com.tr
‘Osmanlı Resminde İstanbul İmgesi’
İstanbul, Osmanlı kültürünün en önemli imgelerinden biri olmasının yanında bir arzu nesnesi olarak da, hayalle gerçeğin, izlenim ile kurgunun iç içe geçtiği bir görsel dilin oluşmasına aracılık eder. Tarkan Okçuoğlu’nun Osmanlı modernleşme sürecinde resim sanatının önemli bir ayağını oluşturan duvar resimlerine ve bu eserlerin ortak paydası olan İstanbul imgesine odaklandığı kitap, İstanbul’un hangi üslûp özelliklerine, ne tür söylemlere ve biçim çeşitliliğine göre betimlendiğini araştırıyor.
/Archive/2021/2/21/003413411-ic1.jpgSuna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü (İAE), İstanbul çalışmalarına yeni katkılar sunan yayınları okurlarla buluşturmayı sürdürüyor. Çalışmalarında geç Osmanlı dönemi görsel kültür ve mimarlık alanlarına yoğunlaşan Tarkan Okçuoğlu’nun, İAE Yayınları’ndan çıkan Hayal ve Gerçek Arasında: Osmanlı Resminde İstanbul İmgesi, 18. ve 19. Yüzyıllar başlıklı kitabı, hem tarih meraklıları ve sanatseverler hem de mimarlık ve şehircilik alanında çalışanlar için ilgi çekici bir içerik sunuyor.Çalışmada, Osmanlı sanatındaki ilk natüralist resim denemelerinden, yağlıboya tekniğinde tamamen Avrupalı bir üslubun hâkim olduğu döneme kadar uzanan bir zaman diliminde İstanbul imgesi mercek altına alınıyor./Archive/2021/2/21/003426786-ic2.jpgOsmanlı Devleti’nin geniş sınırları içerisinde saraylardan konaklara, camilerden türbelere, hanlardan şadırvan kubbelerine kadar dinî ve sivil mimariyi süsleyen duvar resimleri, çalışmanın merkezini oluşturuyor.Modernleşme/Batılılaşma süreci ile birlikte Osmanlı sanatında ortaya çıkan yeni üslup ve yaklaşımların anlatımıyla başlayan kitabın ikinci bölümünde, Osmanlı resminde kent ve manzara tasvirleri, tarihi yapılar ve hayali mekânlar mercek altına alınıyor./Archive/2021/2/21/003438020-ic3.jpgİstanbul imgesine odaklanan son bölümde ise Anadolu, Rumeli, Suriye ve İstanbul gibi farklı coğrafyalardan duvar resmi, pulat tepsi, harita örnekleri karşılaştırılarak derinlemesine bir inceleme yapılıyor.İstanbul imgelerindeki çeşitliliği, üslup ve biçim farklarının yanı sıra düşünsel arka planıyla da ele alan Tarkan Okçuoğlu, kültürel iklime göre değişen söylemleri gözler önüne seriyor.Hayal ve Gerçek Arasında: Osmanlı Resminde İstanbul İmgesi, 18. ve 19. Yüzyıllar / Tarkan Okçuoğlu / Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü / 241 s.
Cumhuriyet Kitap Eki
Myanmar'da yeni bir yılan cinsi ve türü keşfedildi
Doğu Yangon Üniversitesi ve Almanya'daki Senckenberg Araştırma Enstitüsü'nden bilim insanları, Myanmar'da çamur yılanları diye bilinen Homalopsiade familyasına ait yeni bir cins ve tür olduğunu tespit etti.
/Archive/2021/2/20/183404164-yilan.jpg(Gunther Köhler)1 Şubat'taki darbeyle çalkantılı günler geçiren Güneydoğu Asya ülkesi Myanmar'dan bilim camiasını heyecanlandıran bir haber geldi. Doğu Yangon Üniversitesi ve Almanya'daki Senckenberg Araştırma Enstitüsü'nden bilim insanları, Myanmar'ın en büyük bölgesindeki kampüsün yakınlarında buldukları sürüngenlerin, çamur yılanları diye bilinen Homalopsiade familyasına ait yeni bir cins ve tür olduğunu tespit etti.Phys.org'un aktardığına göre, cinse Myanophis, türe de Myanophis thanlyinensis adı verildi. Cinsin adı Myanmar'ın kısaltılmış hali "Myan"dan ve Yunanca yılan anlamına gelen "Ophis"den geliyor. Türeyse yılanın bulunduğu şehir Thanlyin'in adı verildi.Söz konusu ekipten Herpetolog Gunther Köhler keşiflerine dair "Saha çalışması esnasında kısa kuyruklu 4 birey topladık. Bu hayvanları bilinen herhangi bir çamur yılanı türüyle eşleştiremedik" dedi.Zira analizler, bulunan sürüngenlerin çamur yılanı cinsleri Myrrophis ve Gyiophis'le yakından ilişkili olduğunu gösterse de bu canlılar farklıydı. Köhler sözlerine şöyle devam etti:Nispeten kısa kuyrukları, pürüzsüz sırt pulları, ayrı nazal pulları, alışılmadık sayıdaki karın, sırt ve kuyruk pulları, iki loblu çiftleşme organı ve hemipenis bu bireylerin yeni bir cins ve tür olduğunu gösterdi. Türlerin dağılımı çok küçük olmalı. Aksi takdirde daha önce keşfedilirdi. Ekolojileri ve popülasyonları hakkında bilgi yok.Yeni bir tür tanımlandığında, holotip denen hayvanın bir örneği gelecekteki araştırmalarda kullanılmak üzere saklanıyor. Myanophis thanlyinensis yılanlarında sürece ek olarak holotipin genom dizilimi incelendi. Bu sayede de Köhler ve arkadaşlarının tespiti doğrulandı.Kaynak: Independent Türkçe
cumhuriyet.com.tr
Dan Brown'dan çocuklara...
Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi, Cehennem ve Başlangıç kitaplarıyla tüm dünyada satış rekorları kıran Dan Brown, ilk çocuk kitabı Hayvanlar Senfonisi ile okurların karşısına çıktı. Sesli ve resimli kitap özelliği taşıyan Hayvanlar Senfonisi, Susan Batori’nin eğlenceli çizimleriyle oldukça dikkat çekici görünüyor. Maestro Fare önderliğinde, Zıp Zıp Kangurular, Sakar Kediler, Dans Eden Yaban Domuzları ve daha nice eğlenceli kahramandan oluşan koroda her hayvan bir müzik aleti çalıyor. Dan Brown, “Bu hayvanların her biri müzik aleti çalmanın yanı sıra okura bilgece bir mesaj ve hayata dair küçük bir sır veriyor,†diyor.
/Archive/2021/2/21/003201897-ic1.jpgARTIRILMIŞ GERÇEKLİKArtırılmış gerçeklik kullanılarak hazırlanan Dan Brown’ın ilk resimli ve sesli çocuk kitabı Hayvanlar Senfonisi, Dan Brown’ın içindeki müzik sevgisini çocuklarla paylaşma isteğinden doğmuş. Brown’ın kendi bestelerinin yer aldığı kitap, özgün içeriğiyle de büyük ilgi topladı. Çıktığı ilk haftada tüm dünyada çok satanların zirvesine yerleşen Hayvanlar Senfonisi, şimdiden okurların başucu kitabı olmaya aday.Ünlü oyuncu Ceyda Düvenci’yle yaptığı röportajda çocukluğundan beri müziğe ilgi duyduğunu söyleyen Dan Brown, kitapta yer alan her hayvana özel bir beste yapmış. Müzisyen bir aileden gelen ve çocukluğundan beri her üzüntüsünde, sevincinde kendini müzikle ifade ettiğini belirten Dan Brown, kitapta birbirinden güzel besteler paylaşmış.Özellikle İnanılmaz Balina için hazırladığı beste gerçekten harika! İnsanın içine işleyen, kalbine akan bir beste olmuş. Hikâyeyi okyanusun derinliklerinde balinalar eşliğinde okuyoruz sanki. Armadillo’nun Zırhı ise verdiği hayat dersiyle kitaptaki en etkileyici hikâyeler arasında yerini alıyor.Teknolojik bir kitap olan Hayvanlar Senfonisi, teknolojiyle iç içe büyüyen çocukları kitap okumaya yönlendirmekte oldukça başarılı olacağa benziyor. Kitabın iç sayfasındaki QR kod telefona okutulduğunda bestelerin bulunduğu wildsymphony uygulamasına yönlendiriliyoruz. Uygulamayı indirdiğimizde istediğimiz besteyi seçip dinleyebileceğimiz gibi kitaptaki sayfaların üzerine tuttuğumuzda o sayfa için özel olarak hazırlanmış besteyi dinleme olanağı da buluyoruz./Archive/2021/2/21/003215975-ic2.jpgÇOCUKLAR VE YETİŞKİNLERİN BULUŞMA NOKTASIDan Brown’ın olmazsa olmazı şifreler, bu kitapta da karşımıza çıkıyor; her sayfaya gizlenmiş harfler, çözülmeyi bekleyen şifrelerin ipuçlarını taşıyor. Şiirsel bir dille hazırlanan Hayvanlar Senfonisi, ahenkli bir melodiyle akıp giderken Maestro Fare’nin hayattan dersler taşıyan aforizmaları da karşımıza çıkıyor. Her hayvandan öğrenilecek bir ders var bu kitapta, hep gözümüzün önünde olmasına rağmen fark etmediğimiz gizli gerçekler hatırlatılmış adeta.Çocukların aileleriyle birlikte kaliteli zaman geçirmelerini sağlayacak çok özel bir kitap Hayvanlar Senfonisi. Ayrıca, çocuklar kadar yetişkinlere de hitap ediyor. Tekrar tekrar okunabilen, her defasında yeni şeyler keşfettiren, çözülmesi gereken anagramları ve umut telkin eden alt metinleriyle modern bir deneyim sunuyor.Hayvanlar Senfonisi / Dan Brown / Resimleyen: Susan Batori / Çeviren: İpek Demir Gedik / Altın Kitaplar / 44 s.
Ecem Kodak
'İnsanın Kusurları'
İnsan retinası niye ters? Diğer hayvanlara kıyasla üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden daha açığız? Bedenimizde niçin gereksiz kemikler var? Birçok hayvan tek çeşit besinle bütün ihtiyacını karşılayabilirken biz neden "dengeli" beslenmek zorundayız? DNA’mız niye geçmiş enfeksiyonlardan kalan milyonlarca virüs "enkazı" içeriyor? Primatlar içinde neden bebek ve anne ölüm oranı en yüksek olan tür biziz? İnsanın bağışıklık sistemi niye kendi bedenine bu denli sık saldırıyor? Amerikalı biliminsanı Nathan H. Lents İnsanın Kusurları’nda ‘arızalarımızı’n hikâyesini anlatıyor.
/Archive/2021/2/21/001724999-ic1.jpgSık sık insan bedeninin ne kadar mucizevi olduÄŸunu duyar, ona düzülen övgüleri dinleriz. Bedenimizin incelikli iÅŸleyiÅŸine dair kitaplar raflarımızı doldurur. Oysa bütün o harikulade yönleri bir yana, insan bedeninin milyonlarca yıllık evrim sürecinde ortaya çıkmış bariz kusurları da var.Amerikalı biliminsanı Nathan H. Lents de Ä°nsanın Kusurları - Ä°ÅŸe Yaramaz Kemiklerden Bozuk Genlere, Arızalarımıza Genel Bir Bakış’ta iÅŸte bu kusurların hikâyesini anlatıyor.Ä°nsan retinası niye ters? DiÄŸer hayvanlara kıyasla üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden daha açığız? Bedenimizde niçin gereksiz kemikler var? Dizlerimiz, sırtımız ve belimiz niye sık sık sorun çıkarıyor?Birçok hayvan tek çeÅŸit besinle bütün ihtiyacını karşılayabilirken biz neden "dengeli" beslenmek zorundayız? Ä°nsanda neden iÅŸlevsel genlerin yanı sıra bir o kadar da bozuk, iÅŸlevsiz gen var? DNA’mız niye geçmiÅŸ enfeksiyonlardan kalan milyonlarca virüs "enkazı" içeriyor?Primatlar içinde neden bebek ve anne ölüm oranı en yüksek olan tür biziz? Ä°nsanın bağışıklık sistemi niye kendi bedenine bu denli sık saldırıyor? BaÅŸ tacı edilen beynimiz yanılgılara ve kötü kararlar vermeye neden bu denli yatkın?“Ama kulaÄŸa ne kadar tuhaf gelirse gelsin, kusurlarımızın kendine has bir güzelliÄŸi var,†diyor Lents.“Bizi biz yapan ÅŸey kusurlarımız. Bu kitapta ele alacağımız kusurlar, yaÅŸam mücadelesinde kazandığımız galibiyetlerden geriye kalan yara izleridir. Bizler ÅŸansımız düşük olduÄŸu halde bu sonsuz evrimsel çatışmadan saÄŸ çıkanlarız; onca riske raÄŸmen dört milyar yıldır azimle sürdürülen direniÅŸin ürünleriyiz. Kusurlarımızın hikâyesi baÅŸlı başına bir savaÅŸ hikâyesidir.â€Ä°nsanın Kusurları - Ä°ÅŸe Yaramaz Kemiklerden Bozuk Genlere, Arızalarımıza Genel Bir Bakış / Nathan H. Lents / Çeviren: Åžiirsel TaÅŸ / Metis Yayınları / 248 s.
Cumhuriyet Kitap Eki