Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Friday, 11.22.2024, 01:12 AM (GMT)

'SığınmacıDevrimi'

'Sığınmacı Devrimi' Marc Engelhardt’ın derlediği Sığınmacı Devrimi, dünyanın çeşitli köşelerinde çalışan yirmi altı Alman muhabirinin temasa geçebildikleri; mülteci kamplarında bekletilen, yerleştikleri veya sığındıkları ülkeye uyum sağlamaya çalışan, kaçışları sırasında yakınlarını kaybetmiş veya sakatlanmış sığınmacıların iç burkan öykülerini bir araya getiriyor. /Archive/2021/2/15/010516776-ic2.jpg“Sığınmacı devriminin sonuçları ne olacak? Bir devrimin toplumu nereye sürükleyeceğini bilebilir miyiz ki? Fransız Devrimi dolambaçlı yollardan, [...] milyonlarca insanı siyasi özgürlüğüne kavuşturmuştu. Sanayi Devrimi, milyonlarca insanı yoksulluğun kalıcılığından kurtarmış ama aynı zamanda yeni yoksulluklar yaratmıştı. Dijital devrim, sanal ortamda bir dünya toplumunun temelini attı ama diğer yandan da bire bir insanlar arası ilişkiyi zayıflattı. Sığınmacı devrimi de bu devrimler gibi kuşkusuz benzer temel değişimler getirecektir. Tam olarak neleri değiştireceğini yarınlar gösterecek. Değişimler durdurulamaz ama yapılandırılabilir.”Kitaptan…Bir süredir 21. yüzyılın ilk büyük göç hareketine tanık oluyoruz ama göç olgusu aslında yıllardır dünyanın her yerinde olanca hızıyla sürüyor.Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne göre günümüzde bütün dünyada yaklaşık 65 milyon sığınmacı var. Bu da bugünkü dünya nüfusuna oranlandığında her 100 kişiden biri sığınmacı demek.İnsanlar yalnızca baskı, terör, zulüm ve iç savaştan değil elverişsiz ekonomik koşullardan, ekolojik felaketlerden de kaçıyorlar artık./Archive/2021/2/15/010455245-ic1.jpgDünyanın çeşitli köşelerinde çalışan yirmi altı Alman muhabirinin temasa geçebildikleri sığınmacılarla yaptıkları röportajlardan oluşan Sığınmacı Devrimi; Kenya'dan Avustralya'ya, İsrail'den Etiyopya'ya kadar geniş bir coğrafyada mülteci kamplarında bekletilen, yerleştikleri veya sığındıkları ülkeye uyum sağlamaya çalışan, kaçışları sırasında yakınlarını kaybetmiş veya sakatlanmış insanların iç burkan öykülerini bir araya getiriyor.Bu öyküleri kuşatan genel politik ve sosyolojik bağlama da değinilen kitabı benzerlerinden farklı ve özgün kılan yön ise Avrupa merkezli "mülteci krizi" söylemini yıkarak yerine değişimi merkeze alan, yenilikçi, duyarlı ve hümanist bir bakış açısı getirmeye çalışması.Sığınmacı Devrimi - Son Göç Dalgası Dünyayı Nasıl Tümüyle Değiştirdi? / Derleyen: Marc Engelhardt / Çeviren: İlknur Aka / Yapı Kredi Yayınları / 336 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Steinbeck ve mektuplarda bir yaÅŸam!

Steinbeck ve mektuplarda bir yaşam! Devrimci değişimlerin yaşandığı bir dönemde gelişen yazarlık kariyerinde John Steinbeck’in aldığı tüm virajlar, sanılanın aksine ne sadece politik ne de kişisel yaşamına dair kırılmalara dayanıyordu. Bu nedenle eşi Elaine Steinbeck ve yayıncısı Robert Wallsten tarafından, binlerce mektup arasından elenerek oluşturulan Mektuplarda Bir Yaşam, Steinbeck’in okurlarını en savunmasız ve çıplak hâliyle kucakladığı bir çalışma. /Archive/2021/2/15/005658046-ic3.jpgJohn Steinbeck’in kitapları, politik duruşu, sinema ve tiyatro alanında dönemine damga vurmuş eserleriyle her zaman edebiyat gündeminde. Ancak bütün bunlara tezat oluşturacak şekilde gözlerden uzak ve tümüyle üretim odaklı yaşam tarzı, yazdıklarıyla otobiyografik süreçleri arasındaki bağlantıları güçlendiren ve hâlâ merak edilen bir olgu.Hayatı boyunca bu ilintiyi açığa vurmaktan imtina eden, çağdaşı birçok büyük yazarın aksine doğrudan kendi hakkında yazmayı ve yaşamını bir anlatı çerçevesine hapsetmeyi reddeden Steinbeck’in mektupları ise o perdeyi aralıyor.Kişisel hikâyesi yerine yaşamına damga vuran mekânları ve karakterleri metinlerine konu ederek yetiştiği şartlara, döneme ve çevreye dair bütüncül bir panorama sunmayı tercih eden; insanlarla çok gerçekçi biçimde özdeşleştiğini ve bunun yaşamını zenginleştirdiğini, yazma motivasyonunun da bundan ileri geldiğini keşfeden ve yazın hayatı için bir dönüm noktası kılan bir Steinbeck...Devrimci değişimlerin yaşandığı bir dönemde gelişen yazarlık kariyerinde aldığı tüm virajlar, sanılanın aksine ne sadece politik ne de kişisel yaşamına dair kırılmalara dayanıyordu.Bu nedenle eşi Elaine Steinbeck ve yayıncısı Robert Wallsten tarafından, binlerce mektup arasından elenerek oluşturulan Mektuplarda Bir Yaşam, Steinbeck’in okurlarını en savunmasız ve çıplak hâliyle kucakladığı bir çalışma./Archive/2021/2/15/005734155-ic4.jpgBİR YAZMA EGZERSİZİEline geçen her kâğıt parçasını minicik harflerle bezeyen, yazma disiplinine ölesiye kafa yormuş bir yazarın her gün kaleme aldığı satırlar dolusu mektup, kendisi için bir pratiğe, edebiyat dünyası içinse “John Steinbeck” adında bir lütufa dönüşür. Yazmak onun için mesleki bir uğraş değil, kendini gerçekleştirmenin yegâne yoludur. Kullandığı rahat üslup ve yazım kurallarına ısrarla riayet etmeyişi ise yazma işini bir tür sağaltım olarak gördüğünün kanıtıydı.Birikimini, belirlenmiş sınırlar içerisinde değil, taşkınca satırlara dökme eğilimindeydi:“Genellikle, basılsın diye bir şey yazmaya kalkarsan (…) tıpkı fotoğraf çektirirkenki gibi kasılırsın. Bunun üstesinden gelmenin en iyi yolu, yazdıklarını, tıpkı mektup yazar gibi birine yazmaktır. Ben öyle yapıyorum. Bu, yüzü belirsiz bir kalabalığa bir şey anlatma korkusunu yok ettiği gibi insanı âdeta kendinden kurtararak özgürleştirir” (1956).Telefonda ya da topluluklar önünde kendini ifade ederken hissettiği yetersizlik hissini belki de sayısı günde onu bulan mektuplarla kapatan Steinbeck için yazmak, “ben”ini yitirdiği, yalınlığa evrilmesini sağlayan bir edimdi.Üniversiteden arkadaşı Webster Street için kaleme aldığı mektubunda şöyle der:“Özellikle senin düzenli yazıya, yazım kurallarını iyi bilmeye, her küçük haylaz virgülü yerli yerinde kullanmaya ilişkin görüşlerine yanıt vermek istiyorum. Sen bunun bir ‘biçim’ ve bir sanat olduğunu söylüyor, ‘basılmış sözcük’ten söz ediyorsun. Ben ‘basılmış sözcüklere’ ilgi duymuyorum. Yazı ya da baskı diye bir şey olmasa da yazmayı sürdürürdüm. Benim sözcükleri yazışım unutulmamaları içindir” (1929)./Archive/2021/2/15/005811405-ic6.jpgBaşarılı, ün sahibi, kanaat önderi bir yazar olma tutkusu taşımaz Steinbeck. O bir “yazar”dır, bundan başka bir itki onu harekete geçiremez, “Kaleminin zihninin ürünlerinin hızına yetişemeyeceği korkusu”yla durmadan yazar. Onaylanmama kaygısını, ret mektuplarını, eleştirilme korkusunu hep yeni bir projeyle alt eder.Ömrünün sonuna dek birlikte yol alacağı edebiyat ajanları Mavis McIntosh’tan ve Elizabeth Otis’ten aldığı ilk mektup bu nedenle gözünü korkutur.O döneme dek yazdığı ve ardında bıraktığı kitaplarına, birçoğunu imha ettiği öykülerine ikilinin duyduğu heyecana ve övgülere anlam veremez.Çünkü ona göre “(…) övgüler bir sanatçı yaratmaz. Tam tersine, sanatçıyı öldürür. Bir insanın en iyi yapıtı, adının duyulması için çaba gösterdiği sıralarda yarattığı yapıttır. Kalabalıkların bir imza için bekleştiği zamanlar ortaya koydukları değil” (1931).Üçüncü eşi Elaine Scott’la hayatını birleştirene dek hissettiği ve üretim sürecinin bir parçası kıldığı yalnızlığı ve tamamlanmamışlık hissi, onu çalışmak için kamçılayan unsurlardan biridir:“Eğer kendini ve içinde bulunduğun durumu başkalarının seni tanıdığından daha az tanıyorsan zaten yazamazsın. Yazarlık temelde yalnız kalmaya yazgılı bir iştir ve böyle kabul edilmelidir. Eğer yalnızlığını yok etmeye çalışırsan, ister istemez etkisinin de bir bölümünü yok etmiş olursun” (1933).Yalnız insanları nedenleri, yönelimleri, değerleri, dürtüleri, sevinçleri, doyumları, kendinden geçişleri, açlıkları farklı birer yaratık gibi görür fakat onlar toplumun en geniş kesimini temsil eden kalabalıklardır. Kendisini ait hissettiği, metinlerinin temel taşı olan toplumdur bu.1935’te George Albee’ye yazdığı mektupta kendini tartışmaya tümüyle kapalı biçimde şerh eder: “Benim yazdığım, hep bir arada olan iki şey, (insanın) kendine olan hıncıyla, kendine olan sevgisidir.”Böylece 1940’ların başından itibaren Cennetin Doğusu’nun temasını da oluşturacak konulara yönelir./Archive/2021/2/15/005841826-ic5.jpgKaralama kampanyalarından, Yahudi propagandası yapmakla itham edilip komünistlikle suçlanmaktan bıkmıştır. Dönem, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk düzlüğüdür ve kurgusal temalarında politikadan adım adım uzaklaşırken hissettiği insani yükümlülük, Hitler tehlikesine karşı Roosevelt’i uyarmaya varacaktır.Bu durumu şöyle açıklar:“Bütün dünya şu sıralar hasta. Gelgitlerden oluşan göletlerin barındırdığı gerçekleri anlamak, Stalin ya da Hitler’i ve onların yandaşlarını, Demokratları, kapitalist karışıklığı, siyahi büyülerini anlamaktan daha kolay. Ben de bir şeyler öğrenebilmek için o daha kolay anlaşılır şeylere dönmek istiyor ve bana temel oluşturacak öğeler arıyorum. Yeni bir dünyanın eskisinin altından boy verdiğine ve yaralı bir tırnağın altında yeni bir tırnağın uzadığına çoktan beridir kani oldum” (1939)./Archive/2021/2/15/005903045-ic10.jpgELEŞTİRMENLER NEYİ ELEŞTİRİREleştiri mekanizmasının hâlâ işlediği bir dönemde yaşayan her büyük yazar gibi kitapları hakkında sürekli yorum yazılan Steinbeck ise eleştirmenlerin metinlerini, mevzubahis kitaptan ziyade kendilerini ifade etmenin bir aracı olarak kullandığını varsayar.Mavis McIntosh’a yazdığı mektupta Bitmeyen Kavga için sarf ettiği şu sözlerle olası bütün eleştiri oklarını kendine herkesten önce batırıp gardını alır; eleştirilmeye çoğu yazardan daha kapalı olduğunu ve getirilebilecek en sert yorumları öncelikle kendisinin getirmesi gerektiğine dair kuralını da açık eder:“Kitabımı beğenmenizi bekleyemem. Ben de beğenmiyorum. Çok kötü bir kitap. Yalnız okumayı bitirdiğiniz zaman büyük bir düzensizlik içinde korkunç bir düzen bulacağınızı umarım. Öyküler başlayıp bir resim içinde gibi dolanıp duruyor. Yüzler bir görünüp bir yitmekte. Kitap bir türlü sona ulaşamıyor. Bir insanın yaşamı öldüğünde biter, ama sonu gelmez insan hareketinin öyküsünü nerede bitirebilirsiniz?” (1935).Kitapların satış rakamları eleştirmenler hakkındaki savını doğrularken tavrını altı boş bir tür özgüven nedeniyle değil, piyasa koşullarını yaşamının sonuna kadar eleştirebilmesi ve yayıncılarla kurduğu ilişkilerde maddi çıkarlarını hep arka planda tutabilmesiyle sürdürür:“Eleştirmenlerse kitabın daha en baştan doğru olmadığını, doğaya aykırı ve beğeniden yoksun olduğunu söyler. Doğada yalnızca iki şeye rastlayamazsın. Tekerlek ve iyi bir eleştiri. Her yazarın yaşamında eleştirmenlerin onu yere yıkmaya çalıştıkları bir dönem vardır. Ben işte o aşamadayım… Gazap Üzümleri’nden beri bu böyle.”/Archive/2021/2/15/005930467-ic7.jpgÖDÜLLERİN ÇÜRÜTÜCÜLÜĞÜEdebiyat ödülleri ve ödül komiteleriyle kurduğu ilişki de Steinbeck’in yazarlığa yaklaşımı hakkında fikir verebilir. Geleceğinin muğlak, başarının uzak olduğunu hissettiği 1930’ların ilk çeyreğinden, Nobel Ödülü kazandığı 1960’lara kadar, ödüllerle arasına koyduğu mesafeden ödün vermez.North American Review’a satılan ve 1934’te ona ilk ödülü O’Henry’yi kazandıran “Katil” öyküsünden, Gazap Üzümleri’nin kurgusuyla onurlandırıldığı ve para ödülünü iade ettiği Pulitzer ve ödüllerin en prestijlisi Nobel’e dek, dikbaşlılığını haklı ve Steinbeck’vari gerekçelerle korur.Bir yazarın, metinleri nedeniyle onurlandırılmasının dolaylı olarak o kişiyi emekliye ayırdığını ve yüreklice yeni bir şeyler üretmekten alıkoyduğunu düşünür.Bu onurlandırılmanın yapıtın kendisine değil, kişinin olduğu varsayılan saygın portreye bahşedildiğini, bu payelendirmeden sonra yazarın saygınlık çerçevesine hapsedildiğini, bu durumun özgünlüğü ve kendiliğindenliği yok ettiğini sık sık yineler:“Ödüller çürütücü, yıkıcı olabilir. Ödüllerin çürütücülüğüne direnmek yoksulluğa direnmekten daha zor” (1962).Yukarı Mahalle, 1935’te Steinbeck’e Commenwealth Ödülü’nü getirdiğinde kazananın kendisi değil kitap olduğunu, karakterlere ihanet ediyormuş hissine kapıldığını yazar.Fareler ve İnsanlar, 1938’de Critics Circle Ödülü’nü kazandığında da yayıncısına, kazandığı plaketin ancak eritilerek demire dönüştürüldüğünde bir işe yarayacağını ifade eder.Nobel ise Steinbeck’in korkulu rüyasıdır. Pascal Covici’nin oğluna yazdığı mektupta, ödüllü çağdaşlarının Nobel’den sonraki tutumlarını (Faulkner, Hemingway) kıyasıya eleştirirken Akademi jürisi önünde teşekkür konuşması yapacağının henüz farkında değildir:“Nobel Ödülü’nü almaktan ödüm kopar. Bana öyle geliyor ki bu ödülü alanlar, ödülden sonra ortaya iyi ya da yürekli bir iş koyamamıştır. Ödül onları sanki emekliye ayırıyormuş gibidir. Bilmiyorum, o yazarların artık nasıl olsa işinin bittiğinden midir, yoksa ödül düzeyinde yazmak istediklerinden midir? Acaba amaçlarını mı yitirmişlerdir? Bu duyguların üstesinden gelmek çok zor olmalı. Çoğu da bunu başaramamakta. Belki ödül onları saygın bir kişi yapmakta. Oysa yazar saygın olmaya özenmemeli, saygın olmak yazarın umurunda olmamalı” (1956)./Archive/2021/2/15/010009076-kapakic2.jpgAlt edebileceğine yürekten inansa da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığı yıl ve sonrası, sırf bu nedenle ara sıra umutsuzluğa kapıldığı bir kaos dönemidir.Nobel’in kendisinde yarattığı hâleti ruhiyeyi, ödülün açıklanmasının ardından dağ gibi yığılan tebrik telgraflarına ve mektuplarına verdiği yanıtlardan birinde şu şekilde açıklar:“İyi bir ödüldür Nobel. İyi niyetli. İyi kullanılırsa çok değerli. Fakat tehlikeli ve yıkıcı da olabilir. Tanıdığım ve anımsadığım pek çok kişiye ancak bir mezar yazıtı, kimine de sesi boğan, baskı altında tutan ve çarpıtan bir pelerin olmuştur. Eğer ölüme hazır olsaydım, bu ödül benim için çok iyi olacaktı. Oysa daha yapacak işlerim var. Ölüm değil eylem çizgisine yakın olduğuna inanıyorum. Eyleme geçecek kişinin işe sağlıklı, çevik ve alçakgönüllülükle başlaması gerek. Bu bence öylesine değerli bir iştir ki hiçbir akademi üyesinin ya da dinamit imalatçısının gözlerinin üstümde olmasını istemem. Malory gibi bir tutukevinde olmayı buna yeğlerim. Çünkü tutukevinde insan kendinden beklenilenlerden kurtulmuştur. Belki bu olayı büyütüyorum ama başkaları üstündeki etkilerini gördüm. Bu etkinin belirtilerini kendimde de görmekteyim. En kısa bir sürede eski durumuma dönmeyi ve gerekli olan bilinmezliğe karışmayı umuyorum” (1962).1968’e dek bitmek tükenmek bilmez tebrik mesajlarına, edebi ve politik eleştirilere ve sağlık sorunlarına göğüs gererek yaşamını her zamanki gibi sürdürmeye çalışır. Kalemi ödüller ve kendisine atfedilen rollerle sınırlandırılmayan, çalışkan bir yazarın yaşamıdır bu. Mektuplarda Bir Yaşam, ölümünün ellinci yılında işte bu çabaya nadide bir tanıklık.Mektuplarda Bir Yaşam / John Steinbeck / Çeviren: Sevim Gündüz / Sel Yayıncılık / 512 s. Mısra Gökyıldız

Ençetin savaşmeydanı; zihin!

En çetin savaş meydanı; zihin! Dünyaca ünlü Stranger Things dizisinden aşina olduğumuz beş arkadaş arasından Eleven’ın gerçeküstü güçlerinin nereden geldiği Şüpheci Zihinler’de yanıt buluyor. /Archive/2021/2/15/005231143-ic1.jpgTavanda yanıp sönen ışıklar. Tüyler ürpertici bir sessizlik. İki tarafında kapalı odaların olduğu uzun, terk edilmiş bir koridor. Bütün bunlar klasik gerilim romanlarında görmeye alıştığımız elementler olsa da bunların üstüne, 1960 sonlarının hem asi hem de huzursuz havasını ve çeşitli ilaçların kullanımıyla insanların kendimizinkinden farklı boyutlara erişimi olup olmadığını öğrenmeye çalışan deneyleri ekleyin. İşte karşınızda Şüpheci Zihinler.Stranger Things dizisi dünyanın büyük bir kısmını bir anda etkisi altına aldı ve bunun önemli bir sebebi var: Yaş sınırı diye bir kavramı yok. Fantastik ve korku türlerine dahil olduğu kısmıyla halihazırda geniş bir izleyici kitlesine hitap etse de bir kısmı da atmosferi bu denli gerçekçi ve nostaljik bir şekilde yakalıyor olmasından dolayı serinin büyüsüne kapılmış durumda.Gizli Dosyalar’da olduğu gibi bilinmezin insanda uyandırdığı tedirginliği ve Alacakaranlık Kuşağı’nın tüyler ürpertici fantastikliğinden izler taşıyan bu dizide, izlemeyi sevdiğimiz ve artık yakından aşina olduğumuz beş arkadaş arasından Eleven, geçmişi sebebiyle belki de en çok ilgi gören karakter.Dizi Eleven’ın gerçeküstü becerileri, bu güçlerini nasıl elde ettiği ve bunların nereden geldiğine dair merak uyandırdıktan sonra Şüpheci Zihinler’de izleyicilerine ve şimdi de okurlarına tam olarak bunun cevabını veriyor./Archive/2021/2/15/005248893-kapakic2.jpgGİZEMLİ BİR LABORATUVAR, TEKİNSİZ BİR BİLİM İNSANIKübra Tekneci’nin çevirisiyle Epsilon Yayınevi’nden çıkan Şüpheci Zihinler’de ana karakterimiz 1969 yılında üniversiteye giden Terry Ives, ülkenin içine sürüklendiği Vietnam Savaşı’nı, verilen kayıpları, protestoları televizyon ekranından ve radyolardan pasif bir şekilde dinlemekten usanmış durumdadır. Elinden bir şey gelmiyor olmasının hüsranı içinde bir çözüm aramaya çalışırken bir gazete ilanından, kendini işe yarar hissettirecek bir iş bulur.İşte tam da burada dizi hayranlarının hemen tanıyacağı Hawkins Laboratuvar’ı devreye girer. Terry, devletin yürüttüğü MKUltra adlı gizli bir deneye para karşılığında katılmayı kabul eder. Ancak bu gizli tutulan deney, ilanda göründüğü kadar masum değildir. İşler, Terry’nin laboratuvarda, ismi tuhaf bir şekilde Sekiz olan ufak bir kızla tanışmasıyla iyice ürkütücü bir hal alır.BAŞ AŞAĞI DÜNYA...Doktor Martin Brenner’ın yürüttüğü deneylerde Terry, verilen ilaçların da etkisiyle bir değişime girer: Sekiz’in düşüncelerini duyabilmeye ve istediğinde, ürkütücü görünen ama neresi olduğunu anlamadığı bir yere âdeta ışınlanmaya başlar. Ancak bunların hepsi kendi zihninde gerçekleşmektedir. Dünyası ‘Baş Aşağı’ olmaktadır.Deneyler, kendini işlevsiz hissetmesi için bir çare değildir artık ve her şey kontrolden çıkmıştır. Terry ve çok geçmeden arkadaş olduğu diğer deneklerin yardımıyla bu deneyin ne olduğunu ve ne sebeple yapıldığını öğrenmeye karar verir. İşte sonrasında ortaya çıkanlar da doğrudan bizi Stranger Things evreninde gerçekleşenlere götürüyor. Peki Terry’nin bu denklemde nereye oturduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Nefes al. Ayçiçeği. Gökkuşağı.Stranger Things: Şüpheci Zihinler / Gwenda Bond / Çeviren: Kübra Tekneci / Epsilon Yayınevi / 320 s. Su Akaydın

‘Siyah Deri Beyaz Maskeler’

‘Siyah Deri Beyaz Maskeler’ Kitaıbında siyah gerçekliğini anlamaya çalışırken Frantz Fanon, İkinci Dünya Savaşı’na Fransa Özgür Ordusu saflarına katılmış genç adamın savaş sonrasındaki gündelik yaşantısından ve hocası Aimé Césaire’in siyah kimliğine sahip çıkan düşüncesi ile şiirinden hareket ediyor. Uzmanı olduğu psikiyatri ve psikanalizden yararlanıyor. Ayrıca felsefeden, özellikle Jean-Paul Sartre’ın Yahudi düşmanlığı ve siyah karşıtı ırkçılık üzerine yazılarından hem beslenerek hem de onlarla yer yer tartışarak ilerliyor. /Archive/2021/2/15/004921442-ic2.jpg"Bir Çinhintli kendine özgü bir kültür keşfettiği için ayaklanmamıştır. ‘Yalnızca’ birçok bakımdan artık soluk alamadığı için ayaklanmıştır,” diyen Frantz Fanon’un Siyah Deri, Beyaz Maskeler’i; ABD’deki Kara Panterler ve Üçüncü Dünyadaki bağımsızlık mücadeleleri gibi siyasi hareketlere ilham kaynağı olmuş, aynı zamanda sömürgecilik ve ırkçılıkla bağlantılı kimlik sorunlarının tartışılmasına öncülük etmiş kitaplardan biri.Irkçılığın, ayrımcılığın hâlâ gündemde olduğu dünyamızda da modern eşitlikçi düşüncenin klasiklerinden biri olarak güncelliğini koruyor.Siyah gerçekliğini anlamaya çalışırken Fanon, İkinci Dünya Savaşı’na Fransa Özgür Ordusu saflarında katılmış genç adamın savaş sonrasındaki gündelik yaşantısından ve hocası Aimé Césaire’in Siyah kimliğine sahip çıkan düşüncesi ile şiirinden hareket ediyor, uzmanı olduğu psikiyatri ve psikanalizden yararlanıyor.Ayrıca felsefeden, özellikle Jean-Paul Sartre’ın Yahudi düşmanlığı ve Siyah-karşıtı ırkçılık üzerine yazılarından hem besleniyor hem de yer yer onlarla tartışarak ilerliyor.Tetikte bekleyen bir bilinç ile şiirsel bir dili birleştiren bu etkileyici metin ırkçılık, sömürgecilik ve “İnsan” üstüne düşünmek isteyenler için.Siyah Deri Beyaz Maskeler / Frantz Fanon / Metis Yayınları / 192 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Dönüşen doğa, dönüşen yaşam

Dönüşen doğa, dönüşen yaşam Ayşe Pınar Köprücü’nün yazdığı, Pelin Turgut’un çizimleriyle görsel bir şölen yarattığı, İletişim Yayınları tarafından yayımlanan ‘Bir Sonbahar Öyküsü; büyüme korkusunu şefkatle ele alırken her yaştan okura yaşama sevinci ve cesaret aşılayan şiirsel bir hikâye. Kahramanı da sonbaharın gelişiyle sararmaya başlamış, yuvası bildiği ağacında bir başına kalmış, kendini dönüşüme ve yeniliğe bırakamayan belki de her gün karşılaştığımız bir yaprak. /Archive/2021/2/15/004332523-ic1.jpg“Atlayamıyordu.” Vakti gelmesine rağmen, dalından bir türlü atlayamıyordu yaprak. Artık “evinde” işlevini yitirdiğini bilmesine ve yeni yollara, başlangıçlara bakması gerektiğini bilmesine rağmen, yine de kendini rüzgâra bırakamayan yaprak. Yaşam böyle bir şey değil mi zaten? Hele ki global olarak, güç bela içinden geçmeye çalıştığımız pandemi sürecinde… İnsan her şeyi kontrol edebileceğini zannederken; aslında akışa kapılması gerektiği halde nasıl da kendini bırakamıyor ve hâlâ kontrol etme çabasıyla tüm gücünü harcıyor…Böyle sıkışık zamanlarda, bunları fark edebilmek için uzman olmanıza gerek yok. Etrafı gözlemleyebilmek çoğu zaman yeterli oluyor aslında. Neyse ki, yine de bir “fark edebilme alanı” açan unsurlar da söz konusu ve kanımca bu unsurların büyük çoğunluğunun çocuk kitapları olması da tesadüf değil.SONBAHAR’DAN ÇOK DAHA FAZLASIİletişim Yayınları’ndan çıkan Bir Sonbahar Öyküsü isimli çocuk kitabı, belki de çoğumuzun içinde bulunduğu, evi bildiği yerden; vakti geldiği için gitmesi gereken yere yumuşakça varmasını sağlayacak. Ayşe Pınar Köprücü’nün yazdığı, Pelin Turgut’un çizimleriyle görsel bir şölen yarattığı kitap; ilk bakışta bir mevsim geçişi gibi, tatlı bir sonbahar hikâyesi gibi görünüyor. Aslında bundan çok daha fazlası…Kitabın, doğanın renklerine eşlik eden, gerçekten büyük ve öykünün bütünlüğüne de katkı sağlayan çizimleri kitabın duygusunun okura geçmesine de bu anlamda ayrıca katkıda bulunuyor.Kitabın kahramanı, sonbaharın gelişiyle sararmaya başlamış, yuvası bildiği ağacında bir başına kalmış, kendini zamanı gelen dönüşüme ve yeniliğe bırakamayan ve bırakmak istemeyen, belki de her gün karşılaştığımız bir yaprak./Archive/2021/2/15/004421554-ic2.jpgDÖNGÜYE DİRENEN BİR YAPRAK!Sonbaharın renk şöleni içinde, en başta renginin dönüşümüyle aslında uyum sürecini, kendiliğinden, doğası gereği başlatmış ama yine de korkusundan, fark ettiği bu dönüşümü bir türlü kabul edemeyen ve buna direnen bir yaprak. Aslında döngüyü biliyor: Yaşam-ölüm-yaşam. Zamanı gelmiş olmasına karşın yapamadığı için de oldukça hayıflanıyor. Kendine, yapması gereken şey için bir neden arıyor.Yaprağın, ağaçtaki tüm arkadaşları ile iyi ve kötü günleri olmuş. Bazı yaprak arkadaşları başka sebeplerden ağaçlarını terk etmek zorunda kalsalar da; şimdi kendisini gösteren bu yenilik hali hepsinin başına geliyormuş. Hiçbirini diğerinden ayırmadan, tek tek ve sırayla… Hatta kendinden önce düşen tüm arkadaşları, ona destek olmaya ve yardım etmeye söz vermişler.Yapabileceğinden emin olması için arkadaşlarını inandırmaya çalışmışlar, ona ineceği yerde yumuşak bir zemin bile hazırlamışlar. Yine de atlamak öyle kolay mı? Değil tabii… Çünkü o hep temkinli olmuş. Güçlü rüzgârlarda dalına sımsıkı tutunmuş, ufacık bir titreme yetmiş de artmış ona. O kadar gözü pek ve korkusuz olamamış belki de hiç.Şimdi de etrafındaki herkes, ona ne yapması gerektiğini söylese de, yardımcı olsa da yapamıyormuş bir türlü. Ta ki bir yerden beklemediği bir neden gelip, içinde sonsuz bir merak duygusu uyandırana dek. Yeni ve farklı olana ilişkin bir merak…/Archive/2021/2/15/004503975-kapak.jpgBÜYÜME, ÖĞRENME, ANIMSAMABir Sonbahar Öyküsü, tam da yukarıda bahsettiğim gibi, bir çocuk kitabından çok daha fazlası… Aslında bir büyüme, farklılaşma, yeniden öğrenme ve belki de unuttuklarını yeniden anımsama öyküsü. Yaşam tam da buna işaret etmez mi zaten?İnsan yaşamının en zor olduğu zamanlar, aslında ne kadar yıkıcı görünse de, bir yandan da büyümeye ve belki de olduğumuz yerden farklı bir noktadan yaşama bakmaya ve görülemeyen ne çok şey olduğunu göstermeye çalışır.Her ne kadar, değişim ve dönüşüm doğa için bizim deneyimlediğimizden daha kolay gerçekleşiyor gibi görünse de; her dönüşümün bedeli de beraberinde mutlaka gelir. Kahramanımız yaprak için de bu dönüşüm evi bildiği ağacından ayrılmak zorunda kalmak, bu dönüşümün en büyük bedeli belki de…Ayşe Pınar Köprücü, doğa üzerinden çok sıcak bir değişim ve dönüşüm öyküsü yaratmış. Yarattığı öyküyü çocuklara en somut şekilde anlatabilecek aracı, doğayı seçerek kurgulamış. Doğadaki dönüşümle yaşamın dönüşümü neredeyse paralel, sadece görmeyi ve bakmayı bilmek gerekiyor belki de.Yetişkinler için de bu kadar “basit” aslında ama yetişkinlerin, o meşhur ve bitmek bilmeyen, sonsuz “yetişkin” gibi davranma görevi ve ihtiyacından ve çocuk kalmayı bir an önce terk ederek, çocukluğun içinde kalmayı beceremediklerinden; aslında özünde varoluşsal bir nitelik barındıran anlatımı, bir çocuk öyküsü olarak paylaşmak ve okurlara sunmak son derece etkili bir yol gibi görünüyor. Çünkü tüm bunları bir yetişkin hikâyesi olarak anlatmak, kanımca bu kadar etkili olamazdı.Tam da bu sıkıcı yetişkin hâl ve tavırlar yerine, çocuklar gibi hislerinin, değişimlerin, dönüşümlerin, büyümelerin, doğanın ve çevrenin farkında olabilsinler diye… Püren Mutlutürk Meral

Afyonkarahisar'da 3,9 büyüklüğünde deprem!

Afyonkarahisar'da 3,9 büyüklüğünde deprem! Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesinde 3,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. AFAD verilerine göre, Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesinde 00.08 sıralarında 3,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi.Depremin derinliği 5.39 km olarak açıklandı. cumhuriyet.com.tr

Çin'den ABD'ye sert tepki

Çin'den ABD'ye sert tepki Çin, yeni tip koronavirüsün (Covid-19) kökenini araştıran Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) heyetinden, salgının başlangıcındaki vakalara ilişkin ham bilgilerin gizlediğine yönelik ABD'nin eleştirilerine tepki gösterdi. Çin'in Washington Büyükelçiliğinden yapılan yazılı açıklamada, ABD'nin Covid-19 konusunda uluslararası iş birliğine ciddi şekilde zarar verdiği ve DSÖ'yü destekleyen diğer ülkeler ile örgütü suçladığı kaydedildi.Açıklamada, "Çin, ABD'nin ciddi, samimi, şeffaf bir tutum sergileyeceğini ve sorumluluğunu üstleneceğini, DSÖ'yü destekleyeceğini umuyor" ifadesi kullanıldı."DERİN ENDİŞELER TAŞIYORUZ''Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise dün yaptığı açıklamada, ABD'nin Covid-19'un kökeninin araştırılması sürecine ilişkin "derin endişeler taşıdığını" belirterek, "Bu raporun bağımsız olması ve uzman bulgularının Çin hükümetinin müdahalesi veya değişikliğine uğramaması zorunludur" değerlendirmesinde bulunmuştu.''HAM BİLGİLERİ VERMEDİ''Wall Street Journal gazetesinin haberine göre, DSÖ heyetinin Avustralyalı ve Danimarkalı üyeleri, Çin'in salgının nasıl ve ne zaman yayılmaya başladığını belirlemelerine yardımcı olabilecek "ilk vakalara ait ham bilgileri vermediğini" iddia etmişti.Çin'in verileri sunma konusundaki isteksizliği, çok sayıda ülke ve bilim insanının, Çin'in salgının kökenlerini araştırmaya yönelik yaklaşımında şeffaflık eksikliği yorumlarına yol açmıştı.ÇİN, SORUŞTURMA ÇAĞRILARINI GERİ ÇEVİRMİŞTİÇin, daha önce ABD yönetiminin virüsün kökenine ilişkin soruşturma başlatılmasına dair talebini reddetmiş, Avustralya hükümetinin Nisan 2020'de DSÖ'ye uluslararası soruşturma çağrısı yapması üzerine bu ülkeye de ihracat kısıtlamaları getirmişti.Uluslararası baskıların artmasının ardından ABD, Avustralya, Almanya, Japonya, İngiltere, Rusya, Hollanda, Katar ve Vietnam'dan uzman ve araştırmacılardan oluşturulan heyet, ilk olarak ocak başında Çin'e gitmiş ancak Pekin yönetiminin geçerli vizelerin alınmadığı uyarısını yapmasının ardından geri dönmek zorunda kalmıştı.İzinlerin alınmasının ardından 14 Ocak'ta özel uçakla kente gelen heyet 14 gün karantinada tutulmuş, bu sürede Çinli yetkililerle çevrim içi toplantılarla bilgi alışverişinde bulunmuştu.Heyet, 29 Ocak'ta başladığı saha çalışmalarında, ilk vakaların görüldüğü Vuhan'daki deniz ürünleri gıda pazarının yanı sıra Hubey Çin ve Batı Tıbbı Bütünleşik Bölge Hastanesi, Vuhan Jinyintan Hastanesi, Hubey Eyaleti Hastalık Kontrol Merkezi ve Hayvan Hastalıkları Merkezinde incelemeler yapmıştı.İLK KEZ VUHAN'DAKİ GIDA PAZARINDA GÖRÜLMÜŞTÜDünya, Covid-19 salgınından ilk kez Çin'in Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentinde 31 Aralık 2019'da "kaynağı bilinmeyen gizemli solunum yolu hastalığının" ortaya çıktığını DSÖ'ye bildirmesiyle haberdar olmuştu.Hastalık, ilk kez Vuhan'da deniz ürünleri gıda pazarını ziyaret eden kişilerde görülmüş, sebebi anlaşılamayan "solunum rahatsızlığı" şikayetiyle 17 Kasım'da ilk hasta hastaneye başvurmuştu.Akciğer iltihaplanmasına yol açan hastalığa yarasalarda bulunan bir beta koronavirüsün mutasyona uğramış hali olduğu tahmin edilen, daha önce bilinmeyen türdeki bir koronavirüsün sebep olduğu anlaşılmıştı. AA

DSÖ'den Vuhan'da 'yeni bulgu' açıklaması

DSÖ'den Vuhan'da 'yeni bulgu' açıklaması Çin'de yeni tip koronavirüsün (Covid-19) kökenini araştıran Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) uzmanlarından Peter Ben Embarek, Vuhan'da Aralık 2019'daki salgının boyutunun düşünülenden daha büyük olduğuna dair bulgular topladıklarını bildirdi. Embarek, "Virüs, aralıkta (2019) Vuhan'da yaygın şekilde dolaşıyordu, bu yeni bir bulgu" dedi. Salgının çıkış noktası olduğu düşünülen Çin'in Vuhan kentini ziyaret eden DSÖ uzmanlarından Embarek, CNN televizyonuna yaptığı açıklamada, "Virüs, aralıkta (2019) Vuhan'da yaygın şekilde dolaşıyordu, bu yeni bir bulgu" dedi.Embarek, Aralık 2019'da virüsün Vuhan'da tespit edilenlerin dışında en az bin kişiye daha bulaşmış olabileceğini tahmin ettiklerini belirtti. Embarek, bölgedeki salgının düşünülenden daha büyük olduğuna dair bulgular topladıklarını söyledi.Heyetin, 8 Aralık 2019'da Vuhan'da Covid-19'a yakalanan ilk kişiyle görüştüğünü söyleyen Embarek, Çinli bilim insanlarının DSÖ heyetine 174 vaka örneği sunduğunu ifade etti.SARS-COV-2'NİN 13 FARKLI GENETİK DİZİSİ TOPLANDIVuhan'da Aralık 2019'da enfekte olan kişilerden alınan örnekleri de incelediklerini belirten Embarek, Vuhan'da SARS-CoV-2'nin 13 farklı genetik dizisini topladıklarını ifade etti.Embarek ayrıca, Çin'in şimdiye kadar incelenmesine izin vermediği yüzbinlerce kan örneğine derhal erişim sağlanması çağrısı yaptı. AA

Meteoroloji,İstanbul için bir kez daha uyardı!

Meteoroloji, İstanbul için bir kez daha uyardı! Meteoroloji, İstanbul'da yarın kuvvetli kar yağışı beklendiğini duyurdu. Kar yağışlarının oluşturabileceği ulaşımda aksamalar, kuvvetli rüzgarla birlikte tipi, buzlanma ve don olayı gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması istendi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden yapılan uyarıya göre, il genelinde bugün yer yer yoğun olarak görülen kar yağışlarının, yarın ve salı günü de kuzey ve iç kesimleri başta olmak üzere yerel kuvvetli (5-20 santimetre) kar sağanakları şeklinde etkili olması öngörülüyor.DİKKATLİ VE TEDBİRLİ OLUNMASI İSTENDİKar yağışlarının oluşturabileceği ulaşımda aksamalar, kuvvetli rüzgarla birlikte tipi, buzlanma ve don olayı gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması istendi. cumhuriyet.com.tr

Arjantin eski Devlet BaşkanıCarlos Menem yaşamınıyitirdi

Arjantin eski Devlet Başkanı Carlos Menem yaşamını yitirdi Arjantin'de yönetimine neo-liberal politikaların damga vurduğu ve yaygın yolsuzlukla anılan, 'El Turco' lakaplı devlet eski başkanı Carlos Menem 90 yaşında yaşamını yitirdi. Arjantin'in 'El Turco' lakaplı devlet eski başkanı Carlos Menem, idrar yolu enfeksiyonu nedeniyle kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Latin Amerika ülkesi Arjantin'de yönetimine neo-liberal politikaların damga vurduğu ve yaygın yolsuzlukla anılan eski devlet başkanı Carlos Menem 90 yaşında öldü. Suriye doğumlu olan Menem, 'El Turco' olarak tanınıyordu.ADI BİRÇOK DAVAYA KARIŞMIŞTIArjantin devlet eski başkanı Carlos Menem, Ekvador ve Hırvatistan'a yasa dışı yollardan silah satışı suçlamasıyla 2001'de gözaltına alınmış ve 2018'de zaman aşımından beraat etmişti.Menem, Mart 2019'da, 1994'te Buenos Aires'te 85 kişinin hayatını kaybettiği Yahudi Derneğine (AMIA) yapılan saldırının "soruşturmasına müdahale etmek" suçuyla yargılanmıştı. ANKA

Uzmanı, koronavirüs aşısının bağışıklık etkisini açıkladı

Uzmanı, koronavirüs aşısının bağışıklık etkisini açıkladı ABD Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Anthony Fauci, yeni tip koronavirüs (Covid-19) aşısının, yeniden virüse yakalanmayı önlemekte doğal bağışıklık geliştirmekten daha etkili olduğunu söyledi. Fauci, ABC televizyonunda yaptığı açıklamada, mutasyona uğrayan Covid-19'un Güney Afrika'daki varyantı hakkında henüz çok fazla bilgi olmadığını ve bu türün Covid-19'un İngiltere'deki mutasyonundan daha "sorunlu" olduğunu belirtti.''DOĞAL BAĞIŞIKLIKTAN DAHA ETKİLİ GÖRÜNÜYOR''Güney Afrika'da Covid 19'a yakalananların iyileştikten sonra virüsün mutasyon geçiren varyantına yakalandığını belirten Fauci, "Bu da bize, önceki bağışıklığın sizi yeni virüse karşı en azından bu yeni varyanta karşı korumadığını gösteriyor ancak iyi haber şu ki aşı, Güney Afrika mutasyonuna yakalanmayı önlemekte doğal bağışıklıktan daha etkili görünüyor" dedi.  AA

Fenerbahçe'den Galatasaray'a penaltıgöndermesi: Kayırma VAR

Fenerbahçe'den Galatasaray'a penaltı göndermesi: Kayırma VAR Sarı-lacivertli takım, Kasımpaşa Kulübü’nün de açıklama yaparak penaltı beklediği pozisyon nedeniyle tepki gösterdiği maçın ardından “Kirli lobi VAR, Şaibe VAR, Kayırma VAR, Haksızlık VAR, ADALET YOK” ifadelerini kullanarak tweet attı! /Archive%5C2021%5C2%5C14%5C182207639-galatasaray-kasimpasa-2-1_6.jpgFenerbahçe Kulübü, Galatasaray’ın Kasımpaşa’yı 2-1 yenerek liderliğini sürdürdüğü karşılaşmanın ardından Twitter hesabından sert bir paylaşım yaptı!Sarı-lacivertli takım, Kasımpaşa Kulübü’nün de açıklama yaparak penaltı beklediği pozisyon nedeniyle tepki gösterdiği maçın ardından “Kirli lobi VAR, Şaibe VAR, Kayırma VAR, Haksızlık VAR, ADALET YOK” ifadelerini kullanarak tweet attı!Galatasaray-Kasımpaşa karşılaşmasının 54. dakikasında Varga, Kerem ile girdiği ikili mücadelenin ardından yerde kalarak penaltı beklemiş ancak yapılan VAR incelemesinin ardından “devam” kararı verilmişti. cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter