Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Wednesday, 03.12.2025, 07:23 AM (GMT)

Daha az et dahaçok bitki dönemi

Daha az et daha çok bitki dönemi figure > Dünyada 2 milyar kişi fazla kilolu, buna karşın 1 milyar kişi açlık sınırında yaşıyor. Küresel sera gazı salımının yüzde 20’sinden fazlası gıda endüstrisi tarafından gerçekleştiriliyor ve üretilen tüm gıdaların üçte biri çöpe gidiyor. Gıda sisteminde ciddi aksaklıklar yaşanırken şirketler de değişime gidiyor. Unilever, adil bir küresel gıda sistemi için “Yarının Gıdaları İnisiyatifi’ni başlatıyor. Unilever Türkiye Gıdadan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu üyesi Özgür Kölükfakı, Yarının Gıdaları İnisiyatifiyle “Ürünlerimizde sürdürülebilir tarımsal hammaddeler kullanımını ve bitkisel temelli gıda seçeneklerini artıracağız. 2025’e kadar yeterli ve dengeli beslenmeye katkı sağlayan ürünlerimizi iki katına çıkaracağız. Tüm ürün gruplarımızda kalori, tuz ve şeker miktarını azaltacağız. 2025’e kadar gıda atığını yarıya indireceğiz” dedi.Kölükfak, gelecek beş ile yedi yıl içinde, et ve süt ürünlerine seçenek olarak bitkisel temelli gıdalardan oluşan 1 milyar Avro’ya ulaşacak yeni bir gıda işkolu geliştirmeyi planladıklarını söyledi.TÜRKİYE BİRÇOK ÜRÜNDE İTHALAT YAPIYORDünya genelinde yiyeceklerin yüzde 75’inin 12 bitki ve 5 hayvan türünden geldiğini ve bitkisel gıda tüketiminin yüzde 60’ı sadece buğday, pirinç ve mısırdan elde edildiğini vurgulayan Kölükfak, “‘Geleceğin Gıdası’ olarak tanımlanan 50 hammaddenin yer aldığı bir rapor hazırladık. Türkiye zengin bir tarım geçmişine sahip olmasına rağmen birçok üründe ithalat yapıyor” diye konuştu.Özgür Kölükfakı online ortamda yaptığı basın toplantısında gıda endüstresi ve Unilever'in Yarının Gıdaları İnisiyatifi ile ilgili şu bilgileri paylaştı: * 1 milyardan fazla insanın sağlık ve esenliğini iyileştirmek, çevresel etkisini yarıya indirmek ve milyonlarca insanın geçim kaynaklarını iyileştirmek için uzun dönemli bir plana odaklandı. Nitekim Unilever, geçtiğimiz on yılda önemli adımlar attı, başarılar elde etti. Sadece sözlerle değil, eylemlerle iyiliğin itici gücü olabileceğini ispatladı. * Dünya gıda sisteminde ciddi aksaklıklar var ve bu durum, herkesi değişim için zorluyor. * Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyada hala 2 milyar insan vitamin ve mineral eksikliği yaşıyor.* Gıda sistemi çevreye büyük zarar veriyor. Küresel sera gazı salımının yüzde 20'sinden fazlası gıda endüstrisi tarafından gerçekleştiriliyor, buna karşılık üretilen tüm gıdaların üçte biriyse çöpe gidiyor. 10 MİLYAR İNSAN NASIL BESLENECEK?* Dünya, önümüzdeki yılarda 10 milyar insanın nasıl besleneceğine sorusuna yanıt bulmaya çalışıyor.* Sürdürülebilir bir gıda sistemine geçişe öncülük etmek için ölçeğimizi, markalarımızı ve yeteneklerimizi kullanacağız. Önümüzde uzun bir yol var. Ancak ortak çabalar ile daha sağlıklı bir dünya yaratıp daha sürdürülebilir ve besleyici gıdaları beslenmeye dahil edebileceğimize inanıyoruz.* 2010 yılından bu yana sürdürülebilir kaynaklar kullanan tarımsal ham maddelerimizin miktarını yüzde 14’ten yüzde 62’ye yükselttik; öncelikli 13 sebze ve baharatımızın yüzde 86’sini sürdürülebilir kaynaklardan elde etmeyi başardık. * Türkiye’de domateslerimizin yüzde 100’ünü Bursa, Karacabey’den geleceğe dost tarım yapılan tarlalardan sağlıyoruz. Nanemiz, Manisa Salihli ve Gaziantep Nizip’ten gelen yüzde 100 sürdürülebilir ürünler. * 2012 yılında WWF ile başlattığımız ‘Sürdürülebilir Tarım Programı’ ile bugüne kadar birlikte çalıştığımız 4 bin çiftçiye geleceğe dost tarım uygulamaları konusunda eğitimler verdik. YEME ALIŞKANLIĞIMIZI DEĞİŞTİRMELİYİZ* Gıda çeşitliliğimizi artırarak yeme alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Knorr ve WWF bu amaçla, globalde farklı üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile çalışarak, ‘Geleceğin Gıdası’ olarak tanımlanan 50 ham maddenin yer aldığı bir rapor hazırladı. Geleceğin 50 Gıdası listesinde Türkiye’de kolayca bulabileceğimiz gıdalar var.ŞEKER, TUZ VE KALORİ AZALTILACAK* 2019 sonu itibarıyla, gıda ürünlerimizin yüzde 70'i, küresel olarak günlük 5 gram olan bu tuz alımı standartlarını karşılamakta.* Dondurma kategorisinde son 3 yılda ortalama yüzde 10-15 oranında şeker azaltımı gerçekleştirdik.* Global olarak 2015 itibarıyla ambalajlı dondurma ürünlerimizin kalorisinin porsiyon başına 250 kcal seviyesini aşmayacağına karar verdik ve bunu başardık. 2019 yılında global portföyümüz, yüzde 93 oranında bu hedefi tutturdu. Şu an kalori kararımızı, 2025 itibarıyla ambalajlı dondurma portföyümüzün yüzde 95'ini kapsayacak şekilde genişletmiş bulunuyoruz. Ambalajlı dondurma portföyümüzün yüzde 95’i, 2025 itibariyle en fazla 22 gram şeker ve 250 kcal içerecek.* 2021’de tüm poşet ambalajlarda yüzde 100 geri dönüştürülebilir olacağız.* 2013’ten beri hızlı tüketim ürünleri sektöründe, Türkiye’deki 7 fabrikamız ve 2015 yılından beri ofislerimiz, depolarımız ve Ar-Ge merkezlerimiz ‘çöplüğe sıfır atık’ statüsünde çalışıyor.  Şehriban Kıraç

Fethiye Körfezi’ne yapılacak marina,çevre felaketine yol açacak

Fethiye Körfezi’ne yapılacak marina, çevre felaketine yol açacak figure > Fethiye Körfezi’nde deniz dolgusu, alışveriş merkezi, restoran, otel ve yüzlerce tekne için bağlama yeri yapılmasını içeren marina projesi için çevresel etki değerlendirme (ÇED) toplantısı yapılması çevrecilerin tepkisine neden oldu. Muğla’nın Fethiye ilçesinde kıyıları betonlaşma ve rant tehdidiyle karşı karşıya bırakan ve 5 yıl önce tepkiler üzerine iptal edilen Akmarin Marina Yat Limanı projesi yeniden hayata geçirildi. Firma, proje alanını ve kapasitesini büyüterek çalışmalara tekrar başladı. Fethiye Körfezi’nin deniz ve kıyı yapısını tamamen bozacağını, kıyı ekosisteminin geri dönülemez şekilde tahrip olacağını belirten çevre örgütleri ve yurttaşlar projenin durdurulmasını istedi.Çevre örgütleri, körfezin yat kapasitesinin hesaplanmadığını, her istenen yere marina izni verilmemesi gerektiğini ifade etti. Toplantıda bulunan kaptan ve yat sahipleri ise Fethiye Körfezi’nin en işlek kısmını daraltacak bu liman projesinin deniz trafiğini olumsuz yönde etkileyeceğini dile getirdi.‘KAHVERENGİ DEĞİL, MAVİ’Denize yapılacak her türlü müdahalenin körfezi geri dönüşü olmayan bir yıkıma sürükleyeceğini savunan Muğla Çevre Platformu’ndan Kamil Ovacık, “Fethiye Körfezi’nde geçen yıl alg patlaması yaşadık. Bize yüzünü ciddi biçimde gösteren çevre felaketi için üzerinden geçen zamana karşı hiçbir önlem alınmadığını görüyoruz. Bu tür yapılaşma kararları alınması bilimsellikten uzak ve körfezde geri dönülmesi imkânsız hasarlara sebebiyet verecek. Kahverengi bayrak değil, mavi deniz için yat limanı yapımı girişimlerinden vazgeçilmeli. Fethiye’nin doğal yapısını bozacak her türlü girişime karşı, itirazlarımızı dile getirmeye devam edeceğiz” dedi. Salgın döneminin hiçe sayılarak yangından mal kaçırırcasına proje yürütüldüğünü dile getiren CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yat limanı yapımı girişimlerinden vazgeçilmesi için çağrıda bulundu. Girgin, “Uzmanlar, körfezin kirlilik ve yapılaşma baskısı açısından yükünü daha da artırıcı faaliyetlerden vazgeçilmesi çağrısı yapıyor. Turizm de  olumsuz etkilenecek, doğal güzelliklerin ve arkeolojik değerlerin  gelecek nesillere aktarılması engellenecek” ifadelerini kullandı. Muhammed Özmen

Aile hekimleri: "Buzdolaplarımız dolu"

Aile hekimleri: "Buzdolaplarımız dolu" figure > Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yarın gelecek koronavirüs aşılarının aile sağlık merkezleri, kamu üniversite hastaneleri ve özel hastanelerde yapılacağını açıkladı.  Aşılama sürecinin planlanmasında aile hekimlerinin de yer alması gerektiğini söyleyen Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Özlem Sezen, “Aşıların Aile Sağlığı Merkezi’ne getirilmesi süreci önemli. Aşı çok özel bir ürün ve buzdolaplarında saklanması gerekir. Bizdeki buzdolaplarının kapasitesi dolmuş durumda. Talebe göre merkezlerden aşı gönderilmesi daha doğru olur. Aşı yapacak aile hekimi sayısı az, desteklenmeli” diye konuştu.  Sarp Sağkal

Şeref aylığında soy adıyetti

Şeref aylığında soy adı yetti figure > Muttalip Yerlikaya’nın başvurusu üzerine mahkeme, şeref aylığından yapılan kesintinin başvuru tarihinden işletilerek yasal faiziyle ödenmesi ve şeref aylığı üzerindeki kesintinin kaldırılmasına karar verdi. Kesinti yapılan ve ret kararı verilen sporcular duruma tepki gösterdi. Dünya şampiyonluğu başarısı elde etmiş olan sporculara devlet tarafından şeref aylığı bağlanıyor. Yasada yer alan düzenlemeye göre şeref aylığı; dünya şampiyonluğunda başarı derecesine göre asgari ücret tutarının yüzde 140 ile yüzde 100 arasında değişen tutarlarda sporculara veriliyor. Ancak geçen yıl itibarıyla dünya şampiyonluğuna sahip pek çok sporcuya ödenen asgari ücret seviyesindeki tutar 900 TL’ye indirildi. Sporcular; hangi gerekçeyle şeref aylığının tutarının 900 TL’ye indiği konusunda Gençlik ve Spor Bakanlığı’yla iletişime geçmeye çalışsalar da bir sonuç elde edemedi. Derece alarak Türkiye’yi uluslararası müsabakalarda temsil eden ve şeref aylığı kesilen yaklaşık 60 sporcuya adres olarak mahkeme gösterildi. Bunun üzerine pek çok sporcu konuyu yargıya taşımak zorunda kaldı. Sporcular, şeref aylığının mevzuatta belirtilen tutarlar üzerinden ödenmesi talep edildi. Mahkemeye başvuran sporculara art arda “ret” kararları gelirken; sahte diploma skandalıyla gündeme gelen Cumhurbaşkanı danışmanı Hamza Yerlikaya’nın kardeşi Muttalip Yerlikaya hakkında farklı bir karar çıktı. 1993’te İran’da yapılan Ordulararası Dünya Güreş Şampiyonluğu’nda birinci olan Muttalip Yerlikaya’nın şeref aylığındaki kesinti üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu’na açtığı davada mahkeme, şeref aylığından yapılan kesintinin başvuru tarihinden işletilerek yasal faiziyle ödenmesi ve şeref aylığı üzerindeki kesintinin kaldırılmasına karar verdi. Dünya şampiyonluğu başarısı elde etmiş ve şeref aylığı kesintisi olan diğer sporculara ise mahkemeden “ret” kararları verildi. Şeref aylığı kesintisi yaşayan sporcular; Yerlikaya haklı bulunurken kendilerinin haksız bulunmasına tepki göstererek bu durumun “çifte standart” olduğuna dikkat çekti.FARKLI KARARDünya şampiyonluğu olan bir güreşçi; yaşananların sporcular için büyük bir ayıp olduğunu belirterek “Hiçbir gerekçe sunulmadan aylığımız kesildi. Üstelik bu durumla ilgili ‘Sayın Bakan ile görüşmek istediğimizde bize mahkemeye gidin’ denildi. Gerçekten şeref aylığı ile geçinen dünya şampiyonu olmuş arkadaşlarımız var” değerlendirmesinde bulundu. Şampiyon güreşçi “Bizim zorumuza giden durum: Hamza Yerlikaya ve Ercan Yıldız; güreşin içinden gelmiş, aynı kamp ortamında bulunmuş, aynı odada kalmış kendi arkadaşlarına, beraber alın teri döktüğü arkadaşlarına bunu yapıyor. Bu durumla karşılaşınca şoke olduk” diye konuştu. l ANKARA cumhuriyet.com.tr

Torba yasa memura yük oldu

Torba yasa memura yük oldu figure > Artan bütçe açığına karşın yeni kaynak arayışında olan iktidar, yapılandırma ile hemen hemen tüm borçlara ödeme kolaylığı sağladı. Ancak bu durum personelin iş yükünü artırdı. Salgın nedeniyle 10.00-16.00 olarak değiştirilen kamudaki çalışma düzenine bazı kurumlarda hâlâ uyulmuyor. Vergi dairelerinde ise bu kurala uyulmadığı gibi son çıkan “torba yasa” kapsamındaki yapılandırmalar nedeniyle personel, cumartesi günü de çalıştırıldı. SGK’de de benzer durumlar var. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı Büro-İş Sendikası Genel Başkanı Alay Hamzaçebi’nin paylaştığı vergi dairelerine gönderilen yazılara göre, “torba yasa” kapsamında mükelleflerin vergi yapılandırma taleplerinin hızlı bir şekilde değerlendirilerek sonuçlandırılması ve yıl sonu zamanaşımı taramalarının da yapılabilmesi için personele fazla mesai yaptırılıyor. Bu kapsamda sokağa çıkma yasağından muaf tutulan personel dün hafta sonu olmasına karşın 09.00-17.00 saatleri arasında fazla mesai yaptı. SAAT 8.30’DA İŞBAŞIHamzaçebi, “İlk zamanlar personel WhatsApp grupları üzerinden göreve çağrılıyordu. Daire başkanları müdürlere, müdürler şeflere mesajları iletiyordu. Silsile halinde mesaj personele ulaştırılıyordu. Şimdi yazılı talimatlar veriliyor” dedi. Yıl sonu işlemleri ve yeniden yapılandırma öngören “torba yasa” nedeniyle işlerin yoğun, personelin ise az olduğunu belirten Hamzaçebi, genelge ile düzenlenen kamudaki saat 10.00-16.00 çalışma düzenine uyulmadığını, vergi dairelerinde, SGK’de personele sabah saat 08.30’da işbaşı yaptırıldığını söyledi. Vergi daireleri ve SGK birimlerinin sağlık, cenaze, din hizmetleri gibi çalışması zorunlu olan personel arasında olmadığına işaret eden Hamzaçebi, buna karşın sokağa çıkma yasağının olduğu hafta sonları dahi personelin çalıştırıldığını bildirdi. Hamzaçebi, yoğun çalışma nedeniyle personelin Covid-19’a yakalandığını, atlatanların yeniden işbaşı yaptıklarını, bu kez diğer personelin hastalığa yakalandığını da bildirdi. KURU EKMEK BİLE YOKValiliklerden alınan izinlerle personelin sokağa çıkma yasağından muaf tutularak göreve çağrıldığını belirten Hamzaçebi, şunları söyledi: “Hafta sonu fazla mesai yaptırılan personele kuru ekmek bile yok. Yemek verilmiyor. Özel aracı olmayan ulaşımda sıkıntı yaşıyor. İlçelerden gelen personel var. Mesai isteğe bağlı olması gerekirken bir kısım servislerde görevli olanlara baskı yapılarak zorla getirtiyorlar. İlk zamanlar WhatsApp üzerinden bunu yapıyorlardı. Mesaj ile personel göreve çağrılır mı? Devlet dairesi yönetilir mi? Memurlar çaresiz. Korkuyorlar. Bir şey diyemiyorlar.”  Mustafa Çakır

Halkın susmasıisteniyor: "İhbarla kayyım atanır"

Halkın susması isteniyor: "İhbarla kayyım atanır" figure > AKP’nin torba yasaya koyduğu teklifin geri çekilmesini isteyen avukat Sedat Durna, anayasal haklara dikkat çekti. Canan Güllü “ihbarla” derneklere kayyım atanabileceğini belirtti. Hilal Esmer, “Yoksulluk, şiddet konuşulmasın isteniyor” dedi. Sivil toplum kuruluşları, AKP’li 52 milletvekilinin imzasıyla TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanan ve Cumhurbaşkanı ile İçişleri Bakanlığı kararıyla dernekler, vakıflar ve sivil toplum kuruluşlarına kayyım atamasının önünü açan yasa teklifinin geri çekilmesini istendi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi avukat Sedat Durna söz konusu teklifin anayasaya aykırı olduğunu belirtirken, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ise “Derneklerle ilgili bir düzenlemenin torba yasanın içerisine konularak, bizlerin susmasını bekliyorlarsa yanılırlar” dedi. AKP’nin teklifine 600’den fazla sivil toplum kuruluşu karşı çıkıyor.ANAYASAYA AYKIRI“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi”ne karşı olmadıklarını belirten avukat Sedat Durna, torba yasanın içerisine derneklere ilişkin düzenlemenin konulmasına karşı olduklarını aktardı. Kanun tasarısının dernek organlarına mahkeme kararı olmaksızın kayyım atama yetkisi vereceğini vurgulayan avukat Durna, “Bu karar doğrudan içişleri bakanının emri ile uygulanabilecek. Söz konusu kanun düzenlenmesinde daha sonra mahkemeye başvurabilir, mahkeme 24 saat içinde karar verir vs. deniliyor. Ancak bizler biliyoruz ki idari bir yaptırım gelmişse mahkemeler bu idari yaptırıma uyar. Derneklerle ilgili tüm kararı mahkeme verir. Faaliyet durdurulacaksa, kapatılacaksa mahkeme kararıyla olur. Bir genel müdür, bir bakan ya da daire başkanı kararıyla olacak şeyler değil” dedi. Düzenlemenin hukuk tekniği açısından da yanlış olduğunu belirten Durna şunları kaydetti: “Bu düzenleme anayasanın 3 ayrı maddelerine aykırı. Dernekler özel hukuk tüzelkişisidir. Bir özel hukuk tüzelkişisine kayyım atıyorsunuz. Ne oluyor burayı kamulaştırmış oluyorsunuz. Özgürlüğün özüne dokunmuş oluyorsunuz. Bu yönden de hukuka uymayan garabet bir durum ortaya çıkıyor.”‘İHBARLA KAYYIM ATANIR’Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ise dernekler kanunu kapsamında üye bilgileri dahil ayrıntılı beyanname verdiklerini anımsatarak, “Bu kanun çerçevesinde aslında bizim aldığımız nefes sayısı bile sayılıyor... Biz bu ülkenin vatandaşıyız. Terörün finansmanına destek vermediğimiz bilinmeli. Ancak bazı malum yayın organlarının bizi teröristlikle suçladığı, ‘İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar bunlar ajan, bunlar terörist’ gibi şeyler denilerek birilerinin ihbarıyla yerimize kayyım atanabilir. Bu yasa düzenlemesi onaylanmamalı, derhal geri çekilmelidir” dedi.Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Hilal Esmer ise bu yasanın çıkarılmasının Türkiye’de “tehdit altında olan demokrasi ve özgürlüklerin tümden baskılanacağı” anlamına geldiğini söyledi. Esmer, “Türkiye kamuoyu susturulmak isteniyor. İsteniyor ki yoksulluk, şiddet, kriz, ayrımcılık yüzünden isyan eden insanların sesleri duyulmasın, sesimizi, sözümüzü birleştiremeyelim isteniyor” dedi.  Seyhan Avşar

Araç, amacın yerini alınca

Araç, amacın yerini alınca figure > Pandemi yüzünden 10 Aralık’ta Nobel toplantıları da yapılamadı. Aynı gün başta Nobel şöleninin yapıldığı Stockholm Belediye Sarayı olmak üzere, konser evi, opera binası ışık oyunlarıyla aydınlatıldı.  Televizyon haberlerinde gördüğüm kadarıyla binaların duvarları rengârenk tablolara dönüşüyordu. Millet bu gösteriyi yerinde seyretmek için binaların çevresine akın etti. Ben gitmedim. Zerre kadar da istek duymadım. Günde ortalama 150 kişi pandemiye kurban giderken ve bütün resmi kurumlar yapacakları hiçbir şey yokmuş gibi durumu seyrederken, binaların dış yüzlerinin eğlence duvarına çevrilmesini içime sindiremedim. Gitmeyerek protesto eyleminde bulundum. Tabii ki arkadaşlarımın bile anlamsız bulduğu protesto eylemim, “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok” özdeyişinde ifade edildiği gibiydi ama vicdanım rahattı. İnsan sevgisini unutanların renk cümbüşüyle o insanları oyalamasına katlanamazdım. Bir bilge insan, “İnsanlar sevilmek için yaratılmıştır, eşyalar kullanılmak için. Günümüzde eşyalar seviliyor, insanlar kullanılıyor” demiş. Günümüzü çok iyi anlatıyor. Devletler insan topluluklarının güven içinde yaşayıp refahlarını artırmak için oluşturulmuş bir organizasyon. Bugün renk cümbüşleriyle oyalanan insanlar uyutulup, beyinleri uyuşturulurken devlet denilen büyük organizasyonun kontrolündeki bütün olanaklar küçük bir kesime sunuluyor. Devletin amacı insana hizmet iken, insanlar küçük bir kesimin çıkarları için devlet eliyle araç haline getirildi. Amaç ile araç karıştırıldığı için İsveç pandemiye teslim oldu. 10 buçuk milyonluk İsveç’te şu günlerde can kaybı 8 bini geçti. Stockholm’de yoğun bakım servislerindeki doluluk oranı  yüzde 101.Bütün kurumlar sorumluPandeminin başından beri bu sayfada kaç kez yazdım; İsveç saçma sapan bir stratejiyle pandemiyi atlatacağını sandı. Bir ara kurban sayısı nüfusa oranla ABD’yi bile geçince konunun derinlemesine araştırılması için bir komisyon kuruldu. Komisyon ilk değerlendirmesini 15 Aralık’ta kamuoyuna duyurdu. İkinci raporu gelecek yıl ekim ayında hazır olacak. Toplu değerlendirme ise Şubat 2022’de. İlk rapor çok sayıda yaşlının öldüğü bakımevlerinin durumunu ele aldı. Komisyona göre, çoğu özelleştirilmiş bakımevlerinde çok sayıda kurban verilmesinin birçok nedeni var. Her şeyden önce işleyişi bozuk, donanımı eksik. Bakımevlerinde doktor ve hemşire yok. Çünkü sağlık hizmetleri il yönetiminin sorumluluğunda, bakımevleri ise belediyelerin. Peki, bunu çözecek bir üst organ yok mu? Yok. Bunların hepsi feodal beyliklere dönmüş. Yasa öyle, hükümet karışmıyor. Zaten öyle bir amaçları yok. Çünkü bu bakımevleriyle, özelleştirilmiş sağlık hizmetlerine para muslukları olarak bakılıyor. Bunu da insan hayatını hiçe sayarak, ucuz işgücü ve gerekli olan harcamaları yapmayarak beceriyorlar. Yani İsveç’te para amacın ötesinde Tanrı gibi tapınılan bir nesneye döndü. Komisyon raporunda, bakımevlerinde çalışanların yüzde 40’ının yeterli eğitimden geçmediğine, yüzde 25’inin saat ücretiyle çalışan geçici elemanlar olduğuna dikkat çekilerek sorumlular olarak belediyeler ve il yönetimleri gösteriliyor. Ama baş sorumlu olarak bu hükümet ve bundan öncekiler işaret ediliyor. Komisyon son olarak hükümeti, “İnsanları koruyun. Hâlâ şansınız var” diye uyarıyor. Raporu uzun uzadıya yazmaya gerek yok, bahardan bu yana ne yazdıysak hepsi var. Peki, stratejinin yanlış olduğunu biz gördük de onlar görmedi mi?..Birlikte göz yumdular Görmez olurlar mı? Ama elde ne koruyucu malzeme ne ilaç olduğundan görmezden geldiler. Bütün sorumluluğu Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne yükleyip sıyrıldılar. Hem de hükümet ve muhalefet işbirliği yaparak. Pandeminin başında iktidar ve muhalefet partileri toplanarak izlenecek stratejinin Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından yürütülmesine birlikte karar verdiler. Bütün dünyada ırkçı olarak tanınan partinin lideri, Başbakan Stefan Löfven’e “Yalnız değilsin. Bilmelisin ki bütün ülke beraberiz” diye seslendi. Mart ayında ne maske ne hijyen maddesi bulunan ülkeyi ajitasyonla idare ettiler. Hiçbiri Norveç ve Finlandiya gibi önlem almayı önermedi.     Sonbaharda can kayıpları tekrar tırmanışa geçince muhalefet yan çizmeye başladı. “Bütün ülke beraberiz” diyen Jimmie Åkesson, ekim ayında “Bu kitle kıyımıdır” diye konuşmaya başladı. Hıristiyan Demokrat lider Ebba Busch da “Salgının yayılmasından hükümet sorumludur” diye saldırdı. Muhalefet partileri, iktidar yolundaki ayak oyunlarına kurbanları araç ettiler. Geçen hafta Kral Gustav da “Pandemi stratejisinde başarılı olamadık” diye açıklama yaptı. Başarısızlığı kabullenmek için bu kadar insanın ölmesi, İsveç’in dünyaya rezil olması mı gerekiyordu?.. Dünyanın en ünlü epidemiyoloğu Anders Tegnell’e ve kurumuna güven de düşüyormuş. Geçen hafta bir haber daha geldi. Göteborg kanalizasyon sularında virüs bir hafta içinde 100 kat artmış. Büyük bir felâketin işareti sayılabileceği söyleniyor. Burada yasak yok; tavsiye var. Tabii kurban da çok. [email protected]  Osman İkiz - Stockholm

‘Güzel günler göreceğizçocuklar!’

‘Güzel günler göreceğiz çocuklar!’ figure > Şöyle zorunlu bir biçimde içerilere kapanmışken, hafta sonunuzu şenlendirelim dedik. Belki bu hafta sonu ev arkadaşlığımızı seversiniz. Biliyorum, her şey gül gülistan değil. Ne siyasi durum, ne ülkenin durumu ne de evrenimizi saran salgın dolayısıyla sağlığımız istediğimiz gibi gidiyor. Yine de umutsuzluğa kapılmayalım. Örneğin, kahvaltınızı yaptıysanız bir keyif çayı doldurun. Ya da bol köpüklü Türk kahvenizi fırt fırt yudumlarken gazeteniz Cumhuriyet’in sizler için hazırlamış olduğu hepsi birbirinden ilginç yazılara dalabilirsiniz. Ha, siz de yeni yaşam biçimine uyuyorsanız, filtre kahvenizi de yanınıza alabilirsiniz. Bence bir sakıncası yok. Ama o kurabiyeden ben de isterim. Gerçi ben 30 yıldır Kuzey Amerika’da yaşıyor olmama karşın, bazı zorunlu durumlar dışında şu filtre kahve sayrılığına yakalanmadım. Ocakta hep Türk usulü çayım vardır; elbette onu da ince belli bardakta kaşığını da içinden çıkarmadan işaretparmağımla tutup öyle yudumlarım. Ne yapalım, yurt özlemini biz de böyle gideriyoruz...Kuzey Amerika’da aile bireylerinin bir araya geldiği iki önemli tarih var: Bunlardan biri Paskalya ise diğeri Noel. Çoluk çocuk, aile büyükleri, uzaklarda olan kardeşler kızlı erkekli genelde ebeveynlerin evinde toplanır, bir sonraki buluşmaya kadar özlem giderirler. Sonra herkes yeniden kendi koşuşturmalı hücresel yaşamlarına dönerler.Son yıllarda doğum oranlarında büyük düşüşler olsa da Quebec’in aileleri hâlâ kalabalık ve genelde artık dinsel söylemlerden uzak olan bu iki bayram dönemi onlar için çok önemli. Bir de tecimsel köpürtmeyi göz önüne alırsanız (hazırlıklar Cadılar Bayramı’yla birlikte başlıyor, mağaza vitrinleri bezeniyor vb.), toplumun yaşamında ne denli bir yer kapladığının ayrımına varırsınız.6 bin dolara varan cezaNisan ayında geçirilen Paskalya’dan kimse pek hoşnut olmadı çünkü bir yandan insanlar çekinceliydi, bir yandan da koronavirüs salgını nedeniyle hükümet önemli ölçüde kısıtlamalar getirmişti. Torunlar büyükanne ve büyükbabalarını uzaktan, pencere dışından görmüş, Paskalyalarını kutlamışlardı. Yaz aylarında kısıtlamalar biraz gevşetilince bazı buluşmalar, kutlamalar yapılmıştı ancak o da yine kısıtlamalarla kuşkusuz.Ben de bir dostun düğününe katılmıştım bu gevşemeler sayesinde. Genelde çok kalabalık olan bu düğünler bu kez farklıydı; koca salonda en çok 30 kişi vardı, maske ve iki metrelik uzaklık kuralına uyuluyordu. Çünkü hükümet toplanma sayılarını kısıtlamıştı ve insanlar genelde kurallara uyuyordu. Hükümet o dönemde, umarız Noel’de daha iyi durumda oluruz ve kısıtlamasız bir bayram geçiririz diye umut vermişti. Ama Noel’de umutlar yaşama geçmedi. Hükümet on kişiyle belirlemiş olduğu kutlamaları durumun kötüye gitmesi nedeniyle ve Sağlık Kurulu’nun önerisiyle geri almak zorunda kaldı. Quebec ilinde Noel kutlaması için herhangi bir yere konuk gidilmedi, konuk kabul edilmedi, sadece aynı adreste kalanlar birlikte kutlamalarını yapabildi. Bu kısıtlamalara uymayanlara 6 bin dolara kadar ceza var. Bu zorlu dönemi kolay atlatabilmek için il yönetimleri olduğu gibi başında Justin Trudeau’nun bulunduğu federal hükümet de canla başla çalışıyor. Çevrimiçi etkinliklerNoel, yeni yıl dönemi ile birlikte kent yine akşamları ışıl ışıl. Alışveriş merkezlerinde kalabalıklara izin verilmese de Noel süslemeleri kuruluyor. Bazı kültürel etkinlikler çevrimiçi yapılıyor, çocuklara çağrılar yapılıyor; onların kısıtlamalar dolayısıyla göremedikleri büyüklerine kutlama kartları hazırlamaları konusunda yardımcı olunuyor vb. Bu arada federal hükümet salgından etkilenen çalışanlara yönelik yapmış olduğu parasal katkının süresini uzatıyor. Bunları size evrenimizde güzel şeyler de oluyor demek için anlatıyorum. İçimizdeki umut ateşini hiçbir zaman söndürmeyeceğiz. Önlemlerimizi alacak, bu zorlu süreci en olumlu biçimde birlikte atlatacağız.New York’ta yılbaşı gecesi elmanın düşüşü izlenecek mi bilmiyorum ama Montreal’de yılbaşı eğlenceleri yapılmayacak. Noel’de olduğu gibi aynı adreste oturanlar birlikte yeni yıla girecekler. Kim bilir, belki onlar da aralarında tombala çekerler ve televizyonda “Bye Bye 2020” izlencesini birlikte izler ve eski yılı uğurlarlar. 2020 yılı pek iyi geçmedi. Umarız 2021 yılı hoş gelir ve bu yılı acısıyla tatlısıyla bir anı olarak anımsarız. Ne diyordu Nâzım Usta: “Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz...”[email protected] Ömer F. Özen

‘Beyaz Mantolar’zorda

‘Beyaz Mantolar’ zorda figure > Yeni tip koronavirüs salgınında küresel çapta ağır tablo sürerken Paris’te küçük tiyatro salonları da ayakta kalma mücadelesinde. Renaud Jacques Higelin, Michel Laroque, Anne Roumanoff, Camille, Emily Loizeau ve daha nice Fransız ünlü tiyatrocunun yetiştiği Paris’in en eski kafe-tiyatrosu Blancs-Manteaux (Beyaz Mantolar), perdelerini tamamen kapatma tehlikesi ile karşı karşıya. Tiyatronun tek hissedarı ve yönetmeni Frederic Cagnache, tiyatronun aylarca kapalı kalması ve biriken kira borçları yüzünden birkaç hafta içerisinde yok olması muhtemel diyerek yardım çağrısı yapıyor. Fransa’da tartışmalı güvenlik yasa tasarısına karşı haftalar önce başlayan protesto eylemlerini izlemek için Bastille ile Cumhuriyet Meydanı’nın ortasında bulunan Marais’ten geçiyorum. Paris eylemlerinin vazgeçilmez meydanı Place de la Republique’e doğru yürüyorum. Paris’in oldukça kalabalık ve genellikle gençlerin ve sanatçıların uğrak yeri olan Marais, şimdilerde terk edilmiş görüntüde. Pandemi hayatımıza girmemişken, Marais’nin simgesi haline gelen küçük ve ünlü Blancs-Manteaux tiyatrosunun önünde uzun kuyruk olurdu. Tiyatro öncesi sanatseverler çevredeki kafelere akın eder, alan kalabalıklarla dolar taşardı...İsmini bulunduğu sokaktan alan Blancs-Manteaux tiyatro binasını, 1970 yılında bir sıva ustası olan Rene Liotaud satın aldı. Harabe şeklindeki yapı, kısa sürede tamir edilerek yenilendi. İlk olarak restoran ve diskotek olarak işletildi. Çevresinde oldukça fazla kafe ve restoran olduğu için pek iş yapamadı. Sıvacı Liotaud, restoranı kapatarak burayı önce bir gösteri salonuna dönüştürdü. Sonra yönetimini tiyatro dünyasında tanınmış olan Lucien Gibarra’ya teslim etti. Gibarra’nın yönetiminde gelecek vaat eden genç oyuncular Cafe-Theatre des Blanc- Manteaux’da sahne almaya başladı. Mariannes Ssergeant, Jacques Villeret, Bernard Lavilleret, Philip Val, Patrick Font Jacques Higelin’in de yer aldığı isimler, 1976’da çok sayıda oyunla tiyatroseverlerle buluştu. 1977’de ayrılan Giberra’nın yerine Jean Luc Guerin geldi. Eski oyuncular Guerin’in yönetiminde sahne almaya devam etti. Guerin, başarılarını Paris’in dışına taşımayı başardı. Kafe-Tiyatro festivali Belçika’da gala ve etkinliklerle anıldı. 1988’de ise kadın yöneticiler Magali Clavel Lugan ve Fabienne Goudeau başa geçti. Kızlar adlı bir aile işletmesi olarak yoluna devam etti. 2001’de Jean Luc Lemoine, 2004’te Fabrice Eboue, 2005’te Oldelaf ve Arnault Tsamere gibi ünlü oyuncular sahne aldı. Kira borcu 110 bin Avro... Şimdi ise 2008’den beri tiyatronun başında eski bir şov yapımcısı olan Frederic Cagnache bulunuyor. İki salonu da her zaman kapalı gişe olan tiyatronun kapıları ise şimdilerde salgın kısıtlamalarıyla kapalı. Hâlâ salonun sahibi olan Rene Liotaud, salgın sonrası yeniden eski günlere dönmeyi umuyor. Programda ise mizah, tek kişilik gösteriler, düetler, komediler yer alacak. Ama ekonomik sıkıntı ağır. Aylardır kapalı kalan tiyatronun 110 bin Avro kira borcu birikmiş halde. Fransa, yaklaşık bir yıl önce başlayan salgın ile birlikte sokak yasakları ve kapanmalardan bir an önce kurtulmanın çaresini ararken diğer yandan çeşitli sektörlerin iflasının önüne geçmek için çaba harcıyor. En çok etkilenenlerden yeme/içme-eğlence sektörleri için hükümetin açıkladığı yardım paketi onlara biraz nefes aldırdı. Kültür-sanat cephesi ayakta kalmak için mücadele ediyor. [email protected] Süleyman Tosunoğlu /Paris

Yeni ve farklıbir Noel

Yeni ve farklı bir Noel figure > İsa Peygamber’in doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık Noel arifesinde, 24 Aralık akşamı Belçika’da birçok kişi ailesiyle birlikte yemek yiyordu. Geniş aileyi bir masada buluşturan geleneksel 10-15 kişilik Noel yemekleri bu yıl korona önlemlerine takıldı. Belçikalılar Noel’i çekirdek aileyle kutlamak zorunda kaldılar.  Koronavirüs, Brüksel’de yaşayan birçok yabancı çalışanın (expat) da Noel planlarını altüst etti. Bunlardan biri, Noel gibi özel bir günde eve dönemeyen Fransız Maxime Adam Levy. Genç Fransızın ailesi Kanada’da yaşıyor ve genellikle Noel’i Paris’teki amcasında geçiriyordu. Ancak bu yıl Fransa’da alınan önlemler nedeniyle giderse Belçika’ya dönememe riski vardı. Yurtdışından belirli bir süre için Belçika’ya çalışmaya gelen binlerce kişi Maxime ile aynı kaderi paylaştı.‘Beni evlat edin’Karantina veya sevdiklerine virüs bulaştırma kaygısı nedeniyle baba ocağına dönemeyenlerle Belçika’da yerleşik aileleri 24 Aralık’ta Noel yemeği masasında buluşturmak için 1 Aralık’ta sosyal medyada “Adopt Me for Christmas/Noel için beni evlat edin” adında bir girişim başlattı Maxime. Noel’i yalnız geçirmek istemeyen 265 yalnız, gönlü Noel masasına bir tabak ve sandelye ekleyecek kadar geniş olan 203 aile başvurdu. 203 aileyi 203 yalnız expatle Noel yemeğinde buluşturan Maxime, açıkta kalan ve öneriye sıcak bakan yalnızlardan da “birlikte Noel yemeği için” üçer kişilik gruplar yaptı. Belçika’daki Covid-19 önlemleri nedeniyle aile dışından yalnızca bir kişi konuk olabiliyor evlere. Yalnız yaşayanlar ise bir yakın temas, bir de diğer konuk ağırlayabiliyor.Noel yemeğini John Wubbe ailesiyle geçiren Maxime aradığını bulmuştu: “Akşam yemeği dikkat çekiciydi, bir anlamda aradığım aile duygusunu buldum. Kendimizi mutlu duygulara hazırlamıştık. Ancak sohbet etmek, Noel ruhunu paylaşmak ve bu olağanüstü Noel’i anılarımız arasına katmak beklentilerimizin ötesindeydi.” Girişimin başarısından memnun olup olmadığını sorduğum Maxime, evlat edinme girişimini değerlendirdi benim için: “Memnuniyet... Bence bu, bir girişimin başarılı olduğunu görüp tatmin olmaktan çok daha fazlası. Tüm bu olumlu geri bildirimleri, neşeyi ve mevcut koşullar altında bile insanların Noel atmosferinden keyif aldığını görmek mutluluk verici”.All1 adlı dernek ise Brüksel’de 24 Aralık’ta tek başına yaşayanlar için Dijital Noel yemeği düzenlendi. Önceden önerilen tarifler doğrultusunda Noel yemeği pişirdiler ya da kendi sevdikleri yemekleri yaptılar. Saat 19.00’da tablet, bilgisayar ya da cep telefonuyla online görüntülü bağlandılar ve yemeği birlikte yediler.Her ev bir aşeviYa düzgün bir Noel yemeği yeme imkânı bulunmayan evsiz, yalnız ve ihtiyaç sahibi 180 bin Belçikalı ne yaptı? Önceki yıllarda hayırseverler ve Belçika Gıda Yardım Merkezleri Federasyonu evsizlere, yaşlılara, yalnızlara ve ihtiyaç sahiplerine Noel yemekleri dağıtırdı. Bu yıl salgın nedeniyle talep yüzde 10 artmasına rağmen organizasyon zorlaşınca federasyon çözümü #HerkesGıdayardımmerkezi kampanyası yapmakta buldu. 24 Aralık akşamı Noel’i çekirdek ailesiyle geçirmek zorunda kalan hayırseverler önceki yıllardaki gibi geniş katılımlı kişi sayısı kadar Noel yemeği pişirdiler. Fazla pişirilen yemekleri, ihtiyacı olan tanıdıkları ailelere verdiler. Her ev,  bir aşevi oldu mahalledeki ihtiyaç sahipleri için. Ulusal ışık zinciriBelçika televizyon tarihinde benzerine rastlanmayan bir şekilde ülkenin resmi ve özel 5 kanalı, 24 Aralık akşamı ortak yayın yaparak “11 milyonla Noel” adında bir özel program sundu. 11 milyon nüfuslu Belçika’da herkesi kapsamak isteyen programda ışıklarla Belçikalıları birbirine bağlayan ışık zinciri yapmak üzere fazladan bir ışığın yakılması çağrısında bulunuldu. Teşekkür etmek istedikleriniz, özledikleriniz veya bu gece Noel’i birlikte kutlamak isteyip de kutlayamadıklarınız için ek bir mum veya lamba. Tüm Belçikalılara bu özel Noel arifesinde birlik, dayanışma duygusu ve umut verme niyetiyle yapılan ve 5 sunucunun 3 resmi dilde Brüksel’deki tarihi meydan Grand Place’tan sunduğu ortak yayında değişik kentlerdeki çeşitli mekânlardan Axelle Red ve Clouseau’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda canlı müzik performansı yayını yapıldı. Bakıcı, temizlikçi, ormancı, öğrencilerin derslerine yardım eden gönüllüler, hastane hizmetlerine destek olan öğrenciler gibi krizin isimsiz küçük kahramanları da ekrana taşındı. Koronavirüs kurbanları ulusal düzeyde anılarak geride kalanların acıları paylaşıldı.Program Kral Philippe’in salgına işaretle “Zorluklar çok büyük, ancak krizin sonu önümüzdeki aylarda ulaşabileceğimiz bir noktada. Plan yapmaya ve geleceğe güvenmeye başlayabiliriz. Şüphesiz hepimiz değişeceğiz” diyerek tünelin sonunda ışık olduğunu belirten geleneksel Noel konuşmasıyla sona [email protected] cumhuriyet.com.tr

Libya’ya kritik ziyaret

Libya’ya kritik ziyaret figure > Akar ve beraberindeki heyetin temasları, ülkenin doğusundaki Tobruk cephesinin müttefiki Hafter’in Türkiye’yi tehdit etmesinin ardından geldi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve TSK komuta kademesi dün Libya’da temaslarda bulundu. Akar ve beraberindeki heyetin ziyareti, Ankara destekli Ulusal Uzlaşı Hükümeti (UUH) güçlerine karşı savaşan ve ülkenin doğusunu kontrolünde bulunduran Tobruk cephesinin müttefiki Halife Hafter’in Türkiye’ye yönelik tehdit açıklamasının hemen ardından geldi. Trablus’ta Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halit Meşri’nin yanı sıra UUH içişleri ve savunma bakanlarıyla bir araya gelen Akar’ın ziyaretiyle Ankara, siyasi görüşmelerin sürdüğü Libya’da UUH’ye desteğini yineledi.  Akar, Tacura Polis Eğitim Merkezi’nde yaptığı görüşmede Başağa’ya “Büyük işler başardınız, inşallah bunların tamamını getirip Libyalı kardeşlerimiz huzur, güven ve barış içinde yaşamayı sürdürecek” dedi. Başağa da “Sizler bizim kardeşimizsiniz” ifadesini kullandı.69. bağımsızlık günü kutlamaları için Libya’nın bölünmüş iki ayrı cephesinde 24 Aralık’ta düzenlenen törenlerde taraflar, ülkenin geleceğine ilişkin mesajlar vermişti. Hafter, Bingazi’de düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Türkiye’ye yönelik tehdit söylemini sürdürmüştü. Hafter, “Türk askerleri topraklarımızdan ayrılmadan barış ve özgürlük olmayacak” ifadesini kullanmış ve “Sömürgeleştiren düşmanın iki seçeneği var; ya barışçıl bir şekilde ayrılmak, ya kovulmak” demişti. Hafter’in açıklamaları, Türk askerinin Libya’daki görev süresini yılbaşından itibaren 18 ay daha uzatan tezkerenin TBMM’de kabul edilmesinin ardından gelmişti.SARRAJ İLE GÖRÜŞME YOKHafter’in açıklamalarının ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve kuvvet komutanları dün Trablus’u ziyaret etti. Ankara, Hafter güçlerine karşı Trablus’un yanında olduğuna dair güçlü bir mesaj vermiş oldu. Burada Türkiye’nin Trablus Büyükelçisi Serhat Aksen ve TSK Libya Görev Grup Komutanlığı yetkilileri tarafından karşılanan Akar ve TSK komuta kademesi, Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halit Meşri, UUH Savunma Bakanı Selahaddin Nemruş ve İçişleri Bakanı Fethi Başağa ile ayrı ayrı görüşmeler yaptı. Akar ve komutanlar, daha sonra TSK Libya Görev Grup Komutanlığı’nı ziyaret ederek, buradaki Türk askerleriyle bir araya geldi. Akar, Nemruş ile görüşmesinin başlangıcındaki basına açık bölümde Libya’nın 24 Aralık’taki bağımsızlık gününü kutlayarak, “Siz burada ne kadar rahat, güçlü ve huzurlu olursanız biz de Türkiye’de kendimizi o kadar rahat hissederiz” dedi. Akar ve komuta kademesinin ekim ayında görevi bırakacağını açıklayan ancak bu kararından vazgeçen UUH Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Sarraj ile bir araya gelmemesi dikkat çekti.Sarraj ve Hafter güçlerinin müttefiki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, ağustos ayında ortak ateşkes çağrısı yapmış, Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda yapılan görüşmeler sonucunda 23 Ekim’de kalıcı ateşkes üzerinde uzlaşıya varıldığı açıklanmıştı. DURUM KIRILGANAteşkes uzlaşısı sonucu kurulan iki tarafın temsilcilerinin bulunduğu 5+5 ortak askeri komite toplantılarında ülkedeki yabancı askerlerin durumunun değerlendirilmesi kararlaştırılmıştı. Bunun Libya’da Türk askerinin durumunu etkileyip etkilemeyeceği üzerinde çeşitli değerlendirmelere yol açsa da Ankara, “UUH’nin talebi devam ettiği sürece Libya’da bulunmaya devam edeceğiz” açıklaması yapmıştı. Yetkililer, Türk askerinin durumunun Libya’daki diğer yabancı kuvvetlerden farklı olduğunu, UUH’nin davetiyle bu ülkede bulunduğunu vurguluyor.Libya’da ateşkes sağlanmış olsa da ülkedeki askeri durum kırılganlığını koruyor. UUH yetkilileri Hafter’in tehdit açıklamalarına tepki gösterirken yine de ateşkese bağlı olduklarını belirtiyor. UUH’ye en büyük desteği veren Türkiye’nin ise ateşkese yönelik temkinli tavır sergilediği biliniyor. Sarraj’ın ateşkes çağrısını Ankara’nın bilgisi olmadan yapması nedeniyle ilişkilerde yaşanan sarsıntı kamuoyu önünde açıkça dile getirilmese de hafızalardaki tazeliğini koruyor.  Hüseyin Hayatsever

Ankara’dan Atina’ya NOTAM tepkisi

Ankara’dan Atina’ya NOTAM tepkisi figure > Ankara-Atina hattında Doğu Akdeniz gerilimiyle birlikte sular durulmuyor. Atina’nın Ege ve Doğu Akdeniz’de yayımlanan NOTAM (havacılara bildiri) adımına Ankara’dan tepki geldi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, dün yaptığı yazılı açıklamada, “Yunanistan’ı sağduyuya ve iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde bölgede barış ve istikrarı güçlendirme çabalarımıza katkıda bulunarak, sorumlu şekilde hareket etmeye davet ediyoruz” dedi. Yunanistan ile istikşafi görüşmeler başta olmak üzere diyalog kanallarının önkoşulsuz açılması konusunda Türkiye’nin tutumunda bir değişiklik olmadığını belirten Aksoy ancak Atina’nın bölgede gerginliği artırıcı ve kışkırtıcı adımlarının devam ettiğini gördüklerini kaydetti. Aksoy, “Buna son örnek, Yunanistan’ın yayımladığı bir NOTAM’la silahsızlandırılmış statüdeki adaları da kapsayacak şekilde 15 tatbikat sahası ilan etmesi ve Ege’yi boydan boya ve Doğu Akdeniz’de çok geniş bir sahayı 4 Ocak’tan 26 Şubat 2021 tarihine kadar kapatmasıdır” ifadelerini kullandı. Öte yandan Yunanistan Genelkurmay Başkanı Konstantinos Floros’un geçen perşembe Aydın’ın Didim ilçesi açıklarındaki Limnos, Leros, Bulamaç (Farmakonisi) ve Eşek Adaları’nı (Agathonisi) ziyaret ettiği belirtildi. Floros’un Türkiye’yi hedef alan çıkışları dikkat çekti. Yunan basınına yansıyan haberlere göre Floros’un önümüzdeki günlerde ziyaretlerini sürdüreceği aktarıldı. cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter