Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Wednesday, 03.19.2025, 05:03 AM (GMT)

Hasan Can Kaya'dan 'Exxen'için yeni proje

Hasan Can Kaya'dan 'Exxen'için yeni proje figure > Youtube'ta 'Konuşanlar' isimli programıyla dikkat çeken ve Exxen'e transfer olan Hasan Can Kaya, Exxen için yetişkinlere özel çizgi film yapıyor. Program yapımcısı Acun Ilıcalı, yeni kurduğu dijital platformu Exxen'in projelerinden biri daha ortaya çıktı. Youtube'ta Konuşanlar isimli programıyla ünlenen Hasan Can Kaya Exxen'e "Hayallerim, Aşkım ve Ailem" dizisi ve programın yanı sıra bir de yetişkinler için çizgi film yapacak.'DİZİNİN MÜZİKLERİNİ KİBARİYE YAPACAK'O Ses Yılbaşı çekimleri sırasında konuşulan proje, yerli Simpsons çizgi filmi tarzında olacak. Adı "Ekmek Kapısı" olan çizgi filmin kesinleşen oyuncuları; Ezgi Gör ve Tuna Orhan, müziklerini ise Kibariye yapacak.SOSYAL MEDYADAN TEPKİ ALMIŞTI'Konuşanlar' adlı stand-up programı ile tanınan Hasan Can Kaya, programın Aralık 2020'de Exxen adlı platforma taşınacacağının duyurulmasının ardından YouTube'a yüklenen bölümler yayından kaldırılınca sevenleri tarafından tepki topladı. Ayrıca YouTube'a yüklenen bölümlerin kaldırılmasının ardından programın takipçi sayısında düşüş meydana geldi. cumhuriyet.com.tr

Süleyman Sarılar canlıyayın sürelerini paylaştı:‘AKP’ye 766, HDP’ye 51 dakika ayırdık’

Süleyman Sarılar canlı yayın sürelerini paylaştı: ‘AKP’ye 766, HDP’ye 51 dakika ayırdık’ figure > Olay TV Genel Yayın Yönetmeni Sarılar siyasi partilerin TBMM'deki grup toplantıları konuşmalarına ne kadar süre yer verdiklerini açıkladı. Buna göre, AKP'ye 766, HDP'ye 51 dakika ayrılmış. İktidarın baskısı sonucu patronların arasında çıkan anlşamazlık sonucu kapanan Olay TV tartışılmaya devam ediyor.İş insanı Cavit Çağlar'ın yüzde 100 lisans hakkına sahip olduğu Olay TV,  iş insanı Hüseyin Köksal'ın sermaye koymasıyla 30 Kasım'da yayın hayatına başladı."Habercilik fabrika ayarlarına dönüyor" sloganıyla yayın hayatına başlayan kanal sadece 26 gün yayında kalabildi. Kanalın kapatılmak istenmesinde HDP grubunun Meclis'te yaptığı konuşmalara çok fazla yer vermesi gerekçe olarak gösterilmişti."HDP YAYINLARINA AĞIRLIK VERİLMESİ BENİ RAHATSIZ ETTİ"Olay TV'nin frekans sahibi Cavit Çağlar, ekranın karartılmasının ardından yaptığı açıklamada" "Ben merkez sağda siyaset yapmış bu ülkeye hizmet etmiş bir kişiyim. Olay TV yayın ekibinin yaptığı yayınlar beni rahatsız etti.Tarafsız yayın yaparken HDP yayınlarına ağırlık verilmesi üzerine bu konuyu beraber iş birliği yaptığım ortağıma ilettim" demişti.Siyasi partilerin canlı yayınlarına ayırdıkları süreleri paylaşan Olay TV Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar, AKP'ye 766 dakika HDP'ye ise 51 dakika ayırdıklarını aktardı./Archive/2021/1/2/133003171-screenshot8.jpgSarılar'ın "26 günlük Olay TV yayınımızda partilere ayırdığımız canlı yayın süreleri" diyerek paylaştığı rakamlar şöyle:AK PARTİ 766, CHP 605, MHP 194, İYİ PARTİ 72, HDP 51 dakikadır. Kamuoyuna duyurulur. Rakamlar ortada. Sahi neden kapattırdınız?" cumhuriyet.com.tr

Somali’de Türk firmasınınşantiyesine intihar saldırısı

Somali’de Türk firmasının şantiyesine intihar saldırısı figure > Somali'de bir Türk firmasına ait şantiyeye motosikletli bir saldırgan tarafından intihar saldırısı düzenlendi. 5 kişi yaralandı. Somali'de yol yapım çalışması gerçekleştiren bir Türk inşaat firmasına ait şantiyeye intihar saldırısı düzenlendi.AYRINTILAR GELİYOR… cumhuriyet.com.tr

Vitrindekiler...

Vitrindekiler... figure > Her alandan nitelikli kitaplara ilişkin bir seçki sunan Vitrindekiler'den okuma listenize yetkin bir katkı... /Archive/2021/1/2/125618846-ic1.jpgVoltaire ve Aydınlanma / Server Tanilli / Cumhuriyet Kitapları / 251 s.18’inci yüzyılın bu büyük Fransız düşünür ve yazarı Voltaire’in tarihe geçmiş şu sözünü bilmeyen yoktur: “Söylediklerinizin hiçbirinde sizinle aynı düşüncede değilim; ancak onları söyleme hakkını ölünceye değin savunacağım.” Voltaire’in yolu, başta inanç ve fikir özgürlüğü olmak üzere, özgürlükler için mücadele; akıl, adalet, insan hakları ve hoşgörü için mücadele; karanlıkçılığa, bağnazlığa ve yobazlığa karşı mücadeleden geçiyordu! Bu sonuncular için “Alçağı eziniz!” diye haykırıyordu. Paul Valery, ondan söz ederken, “Voltaire yaşıyor, Voltaire devam ediyor, alabildiğine günceldir o” diyordu yarım yüzyıl önce. Günümüzde daha da geçerli olan bu eşsiz değerlendirme, büyük aydınımız Server Tanilli’nin kaleminden yıllar sonra yeni baskısıyla okurlarla buluşuyor./Archive/2021/1/2/125631845-ic2.jpgAugie March’ın Maceraları / Saul Bellow / Çev.: Hasan Fehmi Nemli / İletişim Yay. / 705 s.Genç ve yakışıklı Augie March; Chicago’dan Meksika’ya, Amerika’dan Avrupa’ya sürekli seyahat ederek farklı toplumsal dünyalar arasında mekik dokur. Toplumun en dibindeki yoksullar ve suçlularla vakit geçirmeyi sevdiği gibi zengin züppeler, bohemler ve siyasetçilerin hayatına da meraklıdır. Augie’nin ulusal, fiziksel ve sınıfsal bariyerleri aşan yolculuğu bir aşamada kendi bilincine yönelip modernist bir boyut da kazanır. Nobel Edebiyat Ödüllü Saul Bellow’un toplumsal baskılara bireysel özgürlük ve seyahat arzusuyla direnen romanı umut ve iyimserlik dolu önemli bir deneysel yapıt./Archive/2021/1/2/125645376-ic3.jpgBen Neyim? - Gönülsüz Olmaz / Ahmet Ağaoğlu / Can Yay. / 120 s.Ahmet Ağaoğlu’nun, 1936’da Cumhuriyet’te tefrika edilen ve ölümünün ardından 1939’da kitap olarak basılan sıra dışı metni Ben Neyim? “itiraf edebiyatı”nın erken örneklerinden biri. Kitap bir yanıyla da Cumhuriyet’in Batılılaşma girişiminin biçimciliğinin, yeni siyasal yapıya uyumlu bireyler yaratılamamasının eleştirisi. Metne, Ağaoğlu’nun Malta’da sürgündeyken yazdığı, ölümünden sonra kitaplaşan ve odağında bu kez 1908 İnkılabı’na yönelik daha sert bir eleştiri bulunan Gönülsüz Olmaz anlatısı da eklenmiş. Kitapta, Aylin Özman’ın söz konusu eleştirilerin temelindeki ahlak ve siyaset anlayışının sınırlarına dikkat çeken sunuş yazısı da yer alıyor./Archive/2021/1/2/125709986-ic4.jpgPir Sultan Abdal / Sadeddin Nüzhet Ergun / Çolpan Kitap / 189 s.Ergun’un çalışmalarının ağırlık noktasını, Türk edebiyatı tarihi ve buna bağlı olarak Alevî-Bektaşî edebiyatı, kendi deyimiyle “mezhebî zümre edebiyatları” oluşturur. 1929’da yayımlanan Pir Sultan Abdal, bu bağlamdaki araştırmalarının bir ürünü. Yayımlandığı yıla gelene kadar Pir Sultan Abdal’la ilgili bibliyografyayı verildikten sonra şairin yaşamını, şöhretini, gizli kişiliğini değerlendirip yapıtları ve edebi kişiliği üzerinde duruluyor. Kitabın ilk baskısında, Ergun’un cönklerden derlediği Pir Sultan Abdal’a ait yüz beş deyiş, nefes vardır. Ergun, Bektaşî Şairleri ve Nefesleri kitabında ise Pir Sultan’ın on sekiz şiirine yer açar. Bunların on biri, Pir Sultan Abdal adlı kitabında yok. Kitabın bu yeni baskısına ise anılan şiirler de eklenmiş./Archive/2021/1/2/125722579-ic5.jpgKum Tefrikaları / Ömür İklim Demir / Yapı Kredi Yay. / 432 s.Kum Tefrikaları, kuytunun, saplanıp kalmanın, kendine gömülmenin, uzaklara düşmenin, öteki bile olamamanın, boşluğun, hevesin, meşgalenin, Doktor Mithat’ın, Murat Hoca’nın, Yurdanur Hala’nın, Şevket Kemal Bey’in, ölülerin, kelimelerin, telgraf tıkırtısının, tozun, rüzgârın, bulutların, uçup giden hayallerin, tüm o yılların ve de üstümüzden esip geçen diğer şeylerin hikâyesi… Her kavram değişip dönüşürken, okurlar Türkiye’nin son yüz yılında kat kat açılan bir romanla buluşuyor./Archive/2021/1/2/125737157-ic6.jpgSergüzeşt-i Kalyopi / T. Abdi / Çev.: Merve Köken / Sadeleştiren: Bilge Kösebalaban / Karakarga Yay. / 240 s.1873 tarihli Sergüzeşt-i Kalyopi (Kalyopi’nin Macerası) ilk yerli romanımız kabul edilen Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’tan iki yıl önce, ilk macera romanı olarak kabul edilen Hasan Mellah’tan ise bir yıl önce basılmış bir macera romanı olma özelliği taşıyor. Bir Rum kızı olan Kalyopi’nin 1400’ler İstanbul’unda başlayan ve ülkelere, denizlere, adalara yayılan macerası, sadeleştirilmiş ve orijinal metnin eleştirili basımıyla birlikte sunuluyor./Archive/2021/1/2/125752454-ic7.jpgAelita / Aleksey N. Tolstoy / Çev.: Mazlum Beyhan / Türkiye İş Bankası Kültür Yay. / 240 s.Bir Sovyet mucidi ile eski bir Kızılordu neferi, kendilerini Mars’ta yeni bir uygarlık savaşının içinde bulurlar. Sosyal eşitliği kurma iddiasındaki bir ülkeden gelip ilahi bir ilgi ve korkuyla karşılanırlar. “Göklerin Oğullarını” ilahi tahtlarından indiren ilk etken, çökmekte olan eşitsiz Marslı uygarlığının güzel prensesi Aelita’nın aşkı olur, ikincisi ise isyan. Tolstoy’un 1923’te yazdığı, çağın fizik, astronomi ve tarih görüşlerini sentezleyen Aelita; zamanın göreliliği, roket fiziği, Sovyet sistemi gibi temalardan yararlanan yazarın “Batı’nın Çöküşü” teorileriyle tartışması olarak da değerlendiriliyor./Archive/2021/1/2/125811782-ic8.jpgMeraklısı için Darbeler Kitabı / Murat Yetkin / Doğan Kitap / 360 s.Bir Polonyalının Papa seçilmiş olmasının, Polonya’daki işçi ayaklanmasının, Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı ABD destekli Taliban savaşının ve Kıbrıs-Yunanistan ihtilaflarının 12 Eylül 1980 darbesiyle ilişkisi… İsrail’in kuruluşunun hemen ardından Suriye’de yapılan ilk CIA darbesinin, 27 Mayıs 1960 darbesine etkisi… ABD ve Sovyetler arasındaki Soğuk Savaş rekabetinin, Filistin direniş hareketinin, Prag Baharı’nın yol açtığı 1968 isyanlarının 12 Mart’ı anlamak yolundaki önemi… Yetkin tüm bu bağlamlarda Türkiye’nin siyasi coğrafyasında adım adım olayları, kişileri, kurumları birbirine bağlayan zinciri gözler önüne seriyor./Archive/2021/1/2/125825469-ic9.jpgKaranlık Çökerken Neredeydiniz / Mario Levi / Everest Yay. / 615 s.Hikâyeleri bu şehrin hikâyesiydi... İzak, Necmi, Şebnem, Niso, Yorgo ve Şeli... Yılların akışında farklı ülkelere gitmek zorunda kalmışlardı. Masumiyetini kaybedememiş o son romantik kuşaktan bilmişlerdi kendilerini. Otuz yıl aradan sonra bir araya gelip, gençlik oyunlarını yeniden sahneye koymak istemişlerdi. Aşkları ve henüz tüketemedikleri heyecanları vardı. Kırgınlıkları ve yaraları da... Oyunun adı ‘İstanbul Hayatım’dı... Başarabilecekler miydi? Mario Levi’den bir çağ yangınının romanı…/Archive/2021/1/2/125839578-ic10.jpgTürkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni - Ordu, Sermaye, ABD, İslamizasyon / Derleyenler: Behlül Özkan, Tolga Gürakar / Tekin Yay. / 384 s.On akademisyenin Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni’ni anlattığı makalelerden oluşan çalışma; Cumhuriyet dönemini kesintisiz Kemalist-İslamcı karşıtlığı üzerinden okuyan ve İslamcılığı merkeze karşı çevreyi, devlete karşı sivil toplumu temsil eden bir siyasi aktör olarak nitelendiren paradigmaya karşı çıkıyor. Türkiye’de İslamcılığın: Soğuk Savaş sürecinde merkez tarafından ezilen, mağdur edilen ve baskı gören çevrenin temsilcisi bir siyasal akım değil, 1960’lardan itibaren sınıf siyaseti üzerinden yükselen işçi ve öğrenci hareketlerine karşı merkezin, büyük sermayenin ve ordunun arka çıktığı bir dinamik olduğunu ortaya koyuyor./Archive/2021/1/2/125852563-ic11.jpgTrendeki Adam / Andy Mulligan / Çev.: Niran Elçi / Delidolu Yay. / 360 s.Treni kaçırmak bazen hayatınızı kurtarabilir! Roman; kesişen yaşamların birbirlerine görünmez iplerle nasıl da bağlı olduğunu gösteren, yaşamla ölüm arasında akıp giden ve İngiliz demiryollarının tuhaf ‘harikalar diyarında’ ilerleyen bir yol hikâyesi. Yazar; evi, işi, eşi, parası ve daha fazla yaşamak için hiçbir amacı olmayan, kendisini yaşarken ölmüş sayan bir adamın, gerçek benliğiyle yüzleşmesine ve geçmişiyle hesaplaşmasına odaklandığı romanında, bıçak sırtı bir konuyu incelikle öyküleştiriyor./Archive/2021/1/2/125910594-ic12.jpgAile / Mario Puzo / E Yay. / 432 s.Alexander, “Biz bir aileyiz,” dedi çocuklarına. “Bir ailenin sadakati her şeyden ve herkesten önce gelmelidir. Birbirimizden haberdar olmalıyız, birbirimizi korumalıyız ve en önemlisi de birbirimize bağlı olmalıyız. Çünkü eğer bu sorumluluğu şerefimizle yerine getirirsek, asla mağlup olmayız.” Aile nedir? Mario Puzo bu soruyu ilk önce, Corleone ailesini yaratarak kan bağı kavramını yeniden tanımladığı unutulmaz Baba romanında yanıtladı. Puzo’nun konuyla ilgili en son görüşleri, otuz yıl sonra, İtalyan tarihinin en büyük suç ailelerinden Borgiaları anlattığı Aile romanında... Cumhuriyet Kitap Eki

Romaİmparatorluğuçökerken…

Roma İmparatorluğu çökerken… figure > Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi’nin 7. cildinde Edward Gibbon’ın odak noktası Anadolu ve Ortadoğu. İstanbul’u, Kudüs’ü, Suriye’yi, Antakya’yı vs. ele geçiren haçlıların buralarda kurdukları krallıklarda neler yaptıklarını ve sonunda nasıl kaybettiklerini irdeliyor Gibbon. Ayrıca Katolik ve Ortodoks bölünmesine değiniyor ve yıkımın eşiğine iyice yaklaşan Bizans İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu taht kavgalarını, iç savaşları da masaya yatırıyor. 7. cildin son noktasını ise II. Murat’ın İstanbul’u kuşatmasıyla koyuyor. /Archive/2021/1/2/125155602-ic.jpgRoma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi’nin 7. cildinde Edward Gibbon’ın odak noktası Anadolu ve Ortadoğu. Haçlı seferlerini oluşturan saikler üzerinden ilerleyen Gibbon, Avrupalıların Anadolu ve Ortadoğu’da yaptıkları savaşların detaylarını aktarıyor.İstanbul’u, Kudüs’ü, Suriye’yi, Antakya’yı vs. ele geçiren haçlıların buralarda kurdukları krallıklarda neler yaptıklarını ve sonunda nasıl kaybettiklerini irdeliyor.Gibbon bu noktada ayrıca Katolik ve Ortodoks bölünmesine kısaca değiniyor ve yıkımın eşiğine iyice yaklaşan Bizans İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu karmakarışık durumu, taht kavgalarını, iç savaşları da masaya yatırıyor.Gibbon son iki bölümü Osmanlı ve Moğol imparatorlarına ayırıyor. Cengiz Han ile başladığı bu yolculuğa Timur ve Osmanlılar ile devam ediyor. Hem Cengiz’in hem de Timur’un Uzak Asya’dan Avrupa’nın içlerine kadar uzayan muazzam imparatorluklarını, bu imparatorların sosyal, askerî ve idari yaklaşımlarını da irdeleyerek gözler önüne seriyor.Osmanlıların kuruluşu ve ilerleyişini ilk dört sultan üzerinden anlatmaya başlayan Gibbon, Timur ile Bayezid’i savaşa sürükleyen süreç ve Osmanlıları Fetret Devri’ne sokan savaşları hakkında detaylıca bilgi verdikten sonra Bayezid’in oğullarının iç savaşlarını farklı kaynaklar ışığında inceliyor. 7. cildin son noktasını ise II. Murat’ın İstanbul’u kuşatmasıyla koyuyor.Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi (7. Cilt) / Edward Gibbon / Çev.: Asım Baltacıgil / İndie Kitap / 464 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Özlem Türeci ve UğurŞahin Der Spiegel'in kapağında

Özlem Türeci ve Uğur Şahin Der Spiegel'in kapağında figure > Der Spiegel yeni yılda ilk sayısının kapağında koronavirüse karşı aşı geliştiren iki bilim insanına, BioNTech yöneticileri Dr. Özlem Türeci ile Prof. Dr. Uğur Şahin'e yer verdi. Der Spiegel dergisi 2021 yılının ilk sayısında kapağını, 2020 yılına damgasını vuran iki önemli bilim insanına ayırdı: BioNTech yöneticileri Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin'e. Alman biyoteknoloji şirketi BioNTech‘in kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Uğur Şahin, koronavirüse karşı geliştirdikleri aşının üretim kapasitesinin artırılması için yoğun bir çaba içinde olduklarını dile getirdi. Şahin, eşi Özlem Türeci ile birlikte Spiegel dergisine verdiği röportajda, "Şu an durum tozpembe görünmüyor, başka onay alan aşı olmadığı için açık oluşmaya başladı ve biz kendi aşımızla bu açığı da kapatmak zorundayız" dedi.Aşı konusunda şu an Avrupa'da yaşanan yetersizliğin, Avrupa Birliği'nin (AB) satın alma politikası ile ilgili olduğunu ifade eden Şahin, "Birçok farklı firmanın yeterli sayıda aşı üreteceğinden yola çıkıldı. Sanırım, 'yeterince aşı temin ederiz, durum o kadar da kötüye gitmez ve her şey kontrolümüz altında' gibi bir hava oluştu. Bu beni şaşırttı" dedi. Şahin diğer yandan, ocak ayı sonunda üretim kapasitesini konusunda önlerini daha net görebileceklerini ancak Almanya için yeterince aşı üreteceklerini ve burada bir sıkıntı yaşanmayacağını vurguladı.DW Türkçe'nin aktardığına göre, BioNTech'in yönetim kurulunda tıbbi konulardan sorumlu yönetici (CMO) olarak görev yapan Özlem Türeci de röportajda, AB'nin ve bazı ulusal hükümetlerin, aşıyı farklı firmalardan temin etme fikrinin özünde mantıklı olduğunu, ancak "bir noktadan sonra birçok şirketin zamanında teslimat yapamayacağının anlaşıldığını ve o açığı başka bir firmanın ürünü ile kapatabilmek için de geç kalındığını" dile getirdi.Spiegel'in aktardığı bilgilere göre Amerika Birleşik Devletleri (ABD), BioNTech'e henüz geçen temmuz ayında 600 milyon doz aşı siparişinde bulundu. AB ise ancak kasım ayında 300 milyonluk bir sipariş verdi. Şahin, bu durumla ilgili olarak da, "Avrupa'da süreç, diğer ülkelerle olduğu kadar seri ve dolaysız işlemedi" ifadesini kullandı.Aşı üretimini kısa vadede arttırmanın çok basit olmadığını ifade eden Şahin, "Dünyanın dört bir yanında, bugünden yarına aşıyı gerekli kalitede üretebilecek şekilde uzmanlaşmış, kullanılmayan fabrikalar bulunmuyor. İlaç üretiminde bir anda Aspirin'den ya da öksürük şurubundan aşı imalatına geçemezsiniz. Bu süreç yıllar süren bir uzmanlaşma ve gerekli inşaat ve teknoloji donanımı gerektirir" dedi. Özlem Türeci ise BioNTech'in Avrupa'da beş üretici ile aşı üretimini desteklemeleri konusunda anlaştığını belirtti.TÜRKİYE İLE BİONTECH ARASINDA GÖRÜŞMETürkiye de, BioNTech ile ortak üretim konusunda görüşmelerde bulunuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün İstanbul'da kıldığı cuma namazının ardından konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Almanya ile yaptığımız görüşmelerde bir ortak üretim meselesi de söz konusu. Bu konuda TÜBİTAK çalışmasını sürdürüyor. Buradan da olumlu gelişmeler var" şeklinde konuştu. SANAYİ ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank dün yaptığı açıklamada, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal'a, Uğur Şahin ile görüşmek üzere Almanya'ya gitmesi için talimat verdiğini belirtmişti. Varank, "'Beraber bir üretim tesisi Türkiye’de kurabilir miyiz' diye bizzat gidip görüşmesini istedim. Uğur Hoca, Türkiye ile ilgili güzel cümleler kurdu. Gerçekten burada ortak bir Ar-Ge merkezi kurmak istiyor" demişti. /Archive/2021/1/2/125337441-eqqufrsxaaar97l.jpg cumhuriyet.com.tr

Erdoğan’ın‘kimse para verip almasın dediği’Sözcügazetesi, Meclis uygulamasındançıkarıldı

Erdoğan’ın ‘kimse para verip almasın dediği’ Sözcü gazetesi, Meclis uygulamasından çıkarıldı figure > Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sözcü gazetesini hedef almasının ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yasama faaliyetleri, haberler ve tutanakların yer aldığı aplikasyonun gazete manşetleri yer alan bölümünde Sözcü gazetesinin yer almadığı görüldü. Sözcü gazetesi, "2020'nin torbasından felaket ve gözyaşı çıktı" manşetinin altında yer alan Ayasofya’nın ibadete açılması haberi nedeniyle AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hedefe alındı. Erdoğan’ın "Ben Sözcü gazetesini okumuyorum. Kimse de lüzumsuz yere buna para verip almasın" sözleri üzerine Sözcü, Meclis uygulamasından çıkarıldı.BirGün’ün haberine göre, Sözcü gazetesinin çıkarıldığı aplikasyon bölümünde, TBMM'nin yasama faaliyetleri, haberler ve tutanakların yer alıyor. Aplikasyonu milletvekili, meclis çalışanları ve basın mensupları kullanıyor.İNCELEME BAŞLATILDIErdoğan'ın açıklamasından kısa bir süre sonra BİK harekete geçtiğini açıklamıştı. Basın İlan Kurumu'ndan yapılan açıklamada Sözcü gazetesi hakkında, "Basın Ahlak Esasları Hakkında 129 sayılı Genel Kurul kararının ilgili hükümlerine göre gazetenin bu haberi resen ele alınıp, gerekli işlemler yapılacaktır" denilmişti. cumhuriyet.com.tr

Çocuğuna bağımlıolmayan ebeveynlere

Çocuğuna bağımlı olmayan ebeveynlere figure > Çağdaş çocuk edebiyatının sevilen yazarı Tülin Kozikoğlu ve özgün çizimleri ile çocuk edebiyatında iz bırakan Deniz Üçbaşaran birbirinden özel iki çocuk kitabında bir araya geldi. Kırmızı Kedi Çocuk etiketiyle art arda yayımlanan Aman Nazar Değmesin ve Bir Tanecik Oğlum kitaplarıyla metin ve resim uyumunun gücünü derinden gösteriyorlar. /Archive/2021/1/2/124725448-ic1.jpgTÜLİN KOZİKOĞLUÇocuklar daha anne kucağındayken “maşallah, aman nazar değmesin” cümlelerini duymaya başlıyorlar. Bir şey kırıp döktüğümüzdeki sakarlığımızın adına da nazar deyip geçiyoruz. Nazara olan inanç ve nazar boncuğu insanlığın binlerce yıllık kültürel mirası. Fakat bu mirası çocuklara aktarmak öyle kolay değilken Tülin Kozikoğlu ustalığını gösteriyor ve Aman Nazar Değmesin isimli kitapta nazar boncuğunu bir çocuğun gözünden anlatıyor.Kahramanımızın kardeşinin beşiği, kardeşi büyüdüğündeyse odasının duvarları nazar boncuğu ile dolu, tabii sadece kardeşinin odası değil tüm evin duvarları, kapının girişi, halasının dükkânı, ninesinin ağaçları ve hatta dayısının kravatı bile nazar boncuğu desenli.“BAŞ BELASI” (!) KARDEŞLERAnnesine göre nazar boncuğu onları dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyor, babasına göre ise nazar boncuğu onları kazalardan koruyor. Ama ona göre kardeşi olduğu sürece hiçbir şekilde tehlikelerden korunmak mümkün değil, çünkü kardeşi dondurmayı arabaya bulaştırıyor, evin duvarlarına resimler yapıyor yani tam bir “baş belası” tıpkı her küçük kardeş gibi!Nazar boncuğu olsa da kardeşi olduğu sürece başlarının dertten kurtulamayacağını düşünüyor ve bu nedenle doğum günü için çok endişeli; istedikleri kadar boncukları olsun kardeşi o doğum günü partisini mutlaka berbat edecektir. Bu durum için gerekli önemi almaya karar verir ve bulduğu çözümle herkesi güldürürken kendisi de bir o kadar eğlenir.Tülin Kozikoğlu, bu kısa hikâye ile çocuklara binlerce yıllık nazar boncuğu kültürünü aktarırken bir yandan da kardeş kıskançlığı gibi hassas bir konuyu ele alıyor ve çocuk gözünden anlattığı bu hikâye ile çocukların özdeşim kurmalarını sağlayarak alttan alta kıskançlığın sevgiye dönüşüne de şahitlik etmemizi sağlıyor.Bu kitabın hemen peşine yayımlanan “Bir Tanecik Oğlum”da ise Tülin Kozikoğlu, anne ile kurulan sevgi bağının nasıl bağımlılığa dönüştüğünü anlatırken sadece çocuklara değil evladının birey olmasına izin vermeyen, çocuğuna bağımlı ebeveynlere de sesleniyor.Sevgi dediğimiz öyle güçlü bir duygu ki dozunda sağlandığında karşımızdaki ile sağlam bir iletişim ve ilişkinin kapılarını açar fakat bir insanı, canlıyı sevgiden boğmak da mümkün tıpkı John Steinbeck’in unutulmaz eseri Fareler ve İnsanlar’da Lennie’nin fareleri severken öldürmesi gibi…/Archive/2021/1/2/124917510-ic2.jpgDENİZ ÜÇBAŞARANBAĞLILIK VE BAĞIMLILIKBağlılık ve bağımlılık arasında çok ince bir çizgi var ve o ince çizgi arasında çocukların psikolojisi şekilleniyor. İlk bakışta çocuğu koruma güdüsü olarak gördüğümüz anne-babanın korumacı davranışları zamanla çocuğun birey olmasının önüne geçiyor; çocuk, anneye bağlı hâle geliyor. Ailenin bir anına tanık olan kişi, çocuğun anneden kopamamasını yadırgıyor ama işin aslı anne/babadaki bağımlılık sendromunda gizli."Benim varlığım çocuğum için daha güvenli’’ diye düşünen ebeveyn her durumda çocuk için karar verip onun adına adımlar atarak çocuğun kendi başına karar verebilme yetisinin gelişmesine engel olur ve bu çocuklar annesiz yaşamakta zorlanır. Ve çocuğuna bağımlı ebeveynin kendisine bağımlı çocuğu olur.Kozikoğlu’nun bu kitabı, anne-çocuk arasındaki bağımlılığı anlatan kısa bir animasyon filmini hatırlattı bana (üzgünüm ki filmin adını hatırlayamadım). Filmde bir annenin çocuğuna olan bağımlılığını izliyoruz; gidiş yolunda çocuğuna bağımlı bir annenin oğlunun birey olmasına nasıl engel olduğu, dönüş yolundaysa büyümesine rağmen yaşlı annesine bağımlı hâle gelen “adamın”, “yaşadıklarını - yaşayamadıklarını” sadece bir yol hikâyesi içinde sözsüz olarak anlatılmıştı.Tülin Kozikoğlu da “Bir Tanecik Oğlum” adlı yeni kitabında tam da bu durumu anlatıyor. Çocuğunu hayatta her şeyden üstün gören bir annenin çocuğunu kendisine nasıl bağımlı hâline getirdiğini yalın bir hikâye içinde okuyoruz.Her çocuğun uykuya dalarken bir “uyku arkadaşı - alışkanlığı” vardır, kimi sevdiği oyuncağını koyar yanına, kimi annesinin kokusunu ister, kimi battaniyesini. Bu hikâyedeki kahramanımızsa uykuya annesinin saçına dokunarak dalıyor, ama sadece uykuya değil, yapması gereken her şeyi hayata geçirirken bir elinin annesinin saçında olmasını istiyor. Bu uzun yıllar sürüyor… Ta ki kendi bebeği olup kendisi bebeğiyle ilgilenmek zorunda kalana kadar…Kozikoğlu, bu hikâye ile ebeveynleri “bağımlı ebeveyn sendromu”* ile yüzleştirirken çocuklara da “uyku arkadaşları” ile vedalaşma zamanının geldiğini gösteriyor.ÖZGÜN ÇIZIMLERBu noktada yalın ama bir o kadar sağlam bu hikâyenin gücüne güç katan Deniz Üçbaşaran’ın özgün çizimlerine değinmemek de olmaz. “Aman Nazar Değmesin” adlı kitapta da çizimlerini gördüğümüz Üçbaşaran’ın resimleri “Bir Tanecik Oğlum” adlı kitapta daha baskın ki hikâyenin tamamlayanı değil; bu sefer hikâye, resimlerin tamamlayanı hâline gelmiş.Resimler, Kozikoğlu’nun metninden bağımsız sözsüz bir kitap olsa yine ses getirecek bir hikâye sunacak derecede başarılı ve anlamlı. Ama elbette iki usta isim bir araya gelince çok daha derin anlam kazanmış kitap.Uyku arkadaşını bırakma çağında çocuğu olan ebeveynlere bu özel kitabı önerirken çocuklarına olan bağımlılıklarının sağlıklı iletişim bağına döndürmelerini de dilerim.* “Bağımlı ebeveyn sendromu” olarak yazdığım sendrom, daha çok anne - bebek arasındaki fiziksel bağdan kaynaklı, annenin bebeğinden zor kopmasına dayalı bir sendrom olduğu için “bağımlı anne sendromu” olarak bilinmektedir. Fakat kimi babaların korumacı tutumlarındaki doz ayarını düzenleyememeleri nedeniyle babalarda da görüldüğü bilinmektedir. Ben de çocuğun sorumluluğunun sadece anneye yüklenmemesi gerektiğinin altını bir kere daha çizmek istediğim için bu metinde ilgili sendromdan “bağımlı ebeveyn sendromu” olarak bahsetmeyi tercih ettim. Aman Nazar Değmesin / Tülin Kozikoğlu / Kırmızı Kedi Kitabevi / 32 s. / 2020.Bir Tanecik Oğlum / Tülin Kozikoğlu / Kırmızı Kedi Kitabevi / 32 s. / 2020. Bahar Gedik

'Moll Flanders'

'Moll Flanders' figure > Moll Flanders’ta Daniel Defoe, yaşadığı topluma ve ahlâka dair fikirlerini, İngiliz edebiyat tarihinin en çarpıcı kadın anlatıcılarından birinin ağzından okura sunar. Moll hayat hikâyesini öyle bir iştahla ve keyifle anlatır ki, tövbekâr mı, yoksa usta bir yalancı mı olduğu yüzyıllar sonra halen tartışılmaktadır. /Archive/2021/1/2/124056089-ic1.jpg“Defoe’yu muazzam bir yazar yapan bana sahip olduğum sınıfı, kişiliği ve şartları unutturup, onu okuduğum sırada beni yücelterek ‘evrensel insan’ haline getirmesidir.”Samuel Taylor ColeridgeLondra’daki Newgate Hapishanesi’nde dünyaya gelen ve annesi tarafından terk edilen Moll, erken yaşta tanıştığı suç dünyasında ensest, yankesicilik, fuhuş ve koca avlamayla dolu bir hayata başlar.Hâlâ koloniler halindeki yeni kıtayı ziyaret eder; evlilikler yapar, fakirlik ve zenginlik arasında gidip gelir, nihayet kendini İngiltere’de doğduğu hayata geri dönmüş bulur.Moll hayat hikâyesini öyle bir iştahla ve keyifle anlatır ki, tövbekâr mı, yoksa usta bir yalancı mı olduğu yüzyıllar sonra halen tartışılmaktadır.Nazan Arıbaş Erbil çevirdiği Moll Flanders; Daniel Defoe ve Dorothy Van Ghent’in önsözleri, Virginia Woolf ve Jale Parla’nın sonsözleri, yazar ve dönem kronolojisi ve kitaba dair görsellerle sunuluyor.Kitaptan bir bölüm okumak için: https://www.iletisim.com.tr/Images/UserFiles/Documents/Gallery/moll-flanders.pdf/Archive/2021/1/2/124111307-ic2.jpgDANIEL DEFOE: 1660 yılında Londra’nın St. Giles mahallesinde Daniel Foe ismiyle dünyaya geldi. Babası James Foe, Felemenk bir aileden geliyordu ve mum yağı tüccarıydı. Ailesinin durumu nedeniyle Oxford veya Cambridge’de okuyamayan Daniel, Peder Charles Morton’un Newington Green’deki akademisinde rahiplik eğitimi gördü.Daha sonra Harvard’ın ilk başkan yardımcısı olan Morton’un vaazlarındaki anlaşılır, süssüz dili Defoe’nun üslubunu etkilemiştir.Eğitimini tamamladığında rahiplikten vazgeçerek ticarete atıldı ve tuhafiye dükkânı işletmeye başladı. 1684 yılında varlıklı bir tüccarın kızı olan Mary Tuffley ile evlendi. 1685’te Monmouth Ayaklanması sırasında kralın yanında asker olarak yer aldı ve Sedgemoor Muharebesi’nde canını zor kurtardı.Ticarete döndükten sonra Avrupa’da seyahat eden ve devlet için casusluk yaptığı bilinen Defoe’nun ticaret dışında edebiyatını besleyen en büyük ilgi alanı olan siyaset de bu şekilde hayatında yer almaya başlamıştır./Archive/2021/1/2/124131619-kapakic3.jpg1695 yılında soyadını Defoe olarak değiştirdi. İngiltere’deki Muzaffer Devrim sonrasında III. William’a yöneltilen eleştirilere cevap olarak 1701’de The True-Born Englishman (Asıl İngiliz) şiirini kaleme aldı.İki yıl sonra kiliseyi sert bir dille eleştirdiği The Shortest Way with the Dissenters (Ayrılıkçılarda İzlenecek En Kısa Yol) kitabı yüzünden Newgate Hapishanesi’ne gönderilen ve boyundurukta sergilenen Defoe, cüretkâr “Hymn to the Pillory” (Boyunduruğa Bir İlahi) şiirini yazarak ve denemelerini derleyerek bu olaydan kâr sağlamaya çalıştı./Archive/2021/1/2/124150400-ic4-.jpgSiyasi gazetecilikle geçen yıllardan sonra, Alexander Selkirk gibi kazazedelerin anılarından esinlenerek yazdığı ilk romanı Robinson Crusoe (1719) yayımlandı. Ertesi yıl Captain Singleton (Yüzbaşı Singleton) ve Robinson Crusoe’nun ikinci kitabını yayımladı.Meslek hayatının en önemli yılı sayılabilecek 1722’de hem Moll Flanders’ı, hem de A Journal of the Plague Year’ı (Veba Yılının Bir Güncesi) yayımladı.1724 yılında son meşhur eseri Roxana yayımlandı. Sağlığının kötüleştiği yıllarda bile yazarlığı sürdürdü ve edebiyat dışında eserler vermeye devam etti:/Archive/2021/1/2/124206088-ic5.jpgA Tour Thro’ the Whole Island of Great Britain (Büyük Britanya Adasının Tümünde Bir Gezi, 1724-27) adlı seyahat kitabı ve Political History of the Devil (Şeytanın Siyasi Tarihi, 1726) bunlardan bazılarıdır.Defoe alacaklılarından saklanırken 24 Nisan 1731 günü hayata gözlerini yumdu. John Bunyan’ın da gömülü olduğu Bunhill Fields mezarlığına gömüldü. 1870’te bir merasimle mezarına bir anıt dikildi.Moll Flanders / Daniel Defoe / Çeviren: Nazan Arıbaş Erbil / İletişim Yayınları / 395 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Merak uyandıran bir albüm...

Merak uyandıran bir albüm... figure > Bir bakış, bir söz, bir sözcük, bir an ne çok öykü barındırır içinde... Bir kitaba, bir dizeye dünyalar sığar. Ya pullar!.. Zarfta, koleksiyonda; bir başına, bir arada... Para biriminden paranın değerine, yazıdan tarihe... konuşur pullar hem de hiç durmadan! Pullar bu kez Büyük Önder’in hayatını ve mücadelesini fısıldamış Süleyman Bulut’a. /Archive/2021/1/2/123748591-ic1.jpgATATÜRKLÜ PULLARKomşumuzun kızı Zeynep, zarfı uzatırken, “Pulunu bana verirsiniz sonra, değil mi?” sorusu eşliğinde hevesle baktı. Demek ben yokken gelmiş postacı! Seyrek de olsa zarflı pullu mektuplar almak güzel.“Elbette Zeynep... ‘Sonra’sı ne, şimdi!” dedim, zarfın o bölümünü keserek uzattım Atatürk’ün salıncaktan gülümsediği pulu Zeynep’e.Bu da benim teşekkürüm oldu işte gülümseyişimi yetiştirdim Zeynep’in ardından. Zeynep sekiz yaşında, pul koleksiyonunda küçüklü büyüklü sekiz albümü var. Bir gün kucaklayıp gelecek, hepsine teker teker bakacağız!Mektuplar, onları sevinçle taşıyan zarflar, zarfların köşesine kurulmuş pullar... Hepsi nasıl da kısacık bir zaman diliminde çıkıp gitti hayatımızdan. Şimdi mektuplar zarfsız, pulsuz; şimdi kuşsuz bütün mektuplar... Telefonlara, bilgisayarlara sığacak kadar... Var mı yok mu, belirsiz. Bazıları toptan, herkese aynı not; kısa, soğuk, uzak...İlk mektubu ne zaman aldım, sonuncusu ne zaman çaldı kapımı; aklımda yok ne ki elden ele, çantadan kutuya dolaşıp gelen her mektubun ilkin puluna baktığımı, hele damga vurulmamışsa (arkası bir kez ıslanmışsa artık değer yitirdiğini bilsem de) daha çok sevindiğimi hep dün gibi anımsarım. Bir de zarfın üzerinde adımı gördüğümde duyduğum heyecanı, artık başka birisi olduğum duygusunu da unutmadım.Pullar, mektuplar deyince bir de koleksiyonlar(ım) düşer aklıma. Kibrit kutularının kapaklarından bir de pullardan oluşturduğum koleksiyonlarımı yarım asırdır sakladığımı söylersem şaşırır mısınız?PTT’nin kentlerimiz için çıkardığı pullar (Hepsini tamamlamak için nasıl da uğraşmıştım!), bir de Atatürk pulları... O küçücük harçlığımın bir bölümünü, kimi gün tamamını postanede harcadığım günler... “Atatürklü” pulları ayrı tutar, albümün en güzeline, başka bir dikkat ve heyecanla yerleştirirdim.HER KİTABIN BİR ÖYKÜSÜ VARBeni bu zamanda yolculuğa, arşiv arşiv, kitap kitap, sahaf kütüphane dolaşmayı da seven sevgili Süleyman Bulut’un, kardeşi Hacı Bulut’la ortaya koydukları Pullarla Atatürk kitapları çıkardı. “Kitapları” demem şundan: Süleyman Bulut, Pullarla Atatürk: Hayatı ve Mücadelesi adlı bu çok özel çalışmayı gençler-yetişkinler ve çocuklar için olmak üzere iki ayrı yapıt olarak düzenlemiş.Elbette her kitap gibi, yoğun emek ürünü Pullarla Atatürk çalışmasının da bir öyküsü var. İktisat okurken rakamlardan çok harfleri sevdiğini fark edince yazmaya yönelen Süleyman Bulut, ilkin radyo oyunları kaleme almış. Sonrasında derlemeler, çocuklar ve yetişkinler için kitaplar sökün etmiş. Kardeşi Hacı Bulut bir basın emekçisi ve koleksiyoncu. Abisinin başka ilgi ve uğraşlar nedeniyle uzak kaldığı pullarla yolculuğu hiç bırakmamış.Derken şu, dünyanın başına dert salgının ülkemizde de ağırdan yaygınlaşmaya başladığı günlerde bir araya gelince yılların emeği koleksiyonların sayfalarında da dolaşmışlar iki kardeş. Bu birikim, bunca Atatürk pulu... Bunları değerlendirmek, paylaşmak için ne yapabiliriz sorusunun ardına düşünce de işte bu iki yapıt çıkmış ortaya./Archive/2021/1/2/123801028-ic2.jpgOKUNUNCA BİTMEYEN KİTAPÇoğumuzun birçoğunu ilk kez göreceği iki yüzü aşkın pulun yer aldığı ve ithaf niteliğinde bir sayfayla açılan bu koleksiyon kitap, 1881-1953 zaman diliminden küçük, kısa metinlerle ilerliyor.Atatürk’ün yaşamı ve mücadelesini pulların tanıklığında anlatma çabası olarak da okuyup bakabileceğimiz bu çalışma; Osmanlı dönemi (1881-1919), ara dönem (1920-1922) ve Cumhuriyet döneminde (1923-2020) posta ya da anma pulu olarak basılan yüzlerce pulun taranıp seçilmesiyle ortaya çıkmış.1881’den 1938’e hemen her yıl için örnek pullar ve zamandizinsel açıklamaların yer aldığı yapıtta 1939 yılının 23 Haziran günü (Hatay’ın anavatana kavuşması) ve 10 Kasım 1953 (Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e nakli) için birer sayfa ayrılmış. İki sayfada ise (30 Ekim 1918 ve 10 Ağustos 1920) büyük siyah pullar var. Yo, o tarihlerde ne olduğunu yazacak değilim!PULLAR KONUŞUYORAtatürk’ün yaşamı ve mücadelesine ilişkin zamandizinsel notlar, yalınlığı kadar anımsattığı tarihsel günler ve dönemler bağlamında da çocuklarımızı (aslında hepimizi) o günleri daha ayrıntılı okumaya ve anlamaya çağırıyor.Pullarsa taşıdıkları tarih, parasal değer, üzerinde yer alan fotoğraf (görsel), çıkarılış amacı ve buna ilişkin notun diliyle her göz atışınızda size yeni bir şey söylüyor. 1881’den günümüze değişen, gelişen tasarım anlayışı ve estetik beğeniler konusunda da pulların diyeceği olduğunu ekleyelim.Süleyman Bulut’un başka bir titiz çalışması Büyük Atatürk’ten Küçük Öyküler’le bir arada okuyup baktığımızda (Evet, “baktığımızda”; yalnızca okunacak bir çalışma değil çünkü bu!) Pullarla Atatürk, hem yeni okuma yolculukları hem belki bir koleksiyona başlama hevesi vaat ediyor hem de ülkemizin kurtuluş ve kuruluş sürecinde kimi kilometre taşlarına ilişkin bambaşka okumalara çağırıyor.PULLARLA ATATÜRK’Ü GÖRÜNCEKapı çalınınca kalktım yazının başından. Zeynep’miş. Ah, nasıl da dalmışım! Öyle ya Zeynep’le sözleşmiştik bu akşamüstü için; gün boyu çevrimiçi dersleri var ya... Kapattım bilgisayarı. Geçtik kanepeye. Albümlerinin hikâyesini anlattı neredeyse hiçbir ayrıntıyı atlamadan. Can kulağıyla dinledim sonuna kadar. Tam gitmeye niyetlenirken gördü Pullarla Atatürk: Hayatı ve Mücadelesi’ni. Evde incelese olur muymuş... Elbette, dedim. Koleksiyonunu bizde unuttu Zeynep.Pullarla Atatürk: Hayatı ve Mücadelesi / Süleyman Bulut, Hacı Bulut / Can Çocuk Yayınları / 132 s. / 6+ / 2020. Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

Milletlerin Zenginliği

Milletlerin Zenginliği figure > Neomerkantilist zihniyetin hortlayıp yerli ve millî olma kaygılarıyla iç içe geçtiği, silahların gölgesinde ticaret savaşlarından söz edildiği, dünyanın çeşitli bölgelerinde savaş tamtamları çalınırken, Coronavirüs belasının bütün insanlığı her şeyi yeni baştan düşünmeye zorladığı bugün Adam Smith ve Milletlerin Zenginliği yeniden okunmaya, başkalarına zarar vermeden zenginleşme ve refaha ermenin yolları üzerinde yeniden düşünmeye değer. /Archive/2021/1/2/123416671-kapakic1.jpgTarihin gidişini değiştirmek, insanlara yeni ufuklar açmak, hayata daha farklı bir pencereden bakmalarını sağlamak onuru insanlık tarihi boyunca çok az kişiye ve çok az esere atfedilmiştir. Adam Smith bu büyük insanlardan, Milletlerin Zenginliği de bu çığır açıcı eserlerden biridir.Adam Smith, zenginliğin kaynağının altın ve gümüş stokları olduğu, dünyada zenginliğin sabit, dış ticaretin de sıfır toplamlı bir oyun, dolayısıyla birinin zenginleşmesinin ancak başkasını fakirleştirme pahasına olabileceği ve dış ticarette bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybına eşit olacağı görüşüne dayalı, bu nedenle de devlet güdümlü korumacı, yağmacı, sömürgeci politikalara cevaz veren merkantilist anlayışa karşı çıkan, milletlerin zenginleşmesinin ille de değerli maden biriktirmeyi hedefleyen korumacı politikalarla olmayacağını gösteren kişidir./Archive/2021/1/2/123501295-ic3.jpgÖnerdiği doğal özgürlük sistemi devletin esas itibariyle iç ve dış güvenlik ile adaleti sağladığı şartlar altında, herkesin kendi menfaatini gözetirken bir “görünmez el” tarafından otomatikman topluma da hizmet etmesinin sağlandığı; işbölümü, uzmanlaşma ve serbest ticaret yoluyla kimsenin burnunu kanatmadan zenginleşmesini temin eden, birbirini hiç tanımayan milyonlarca insanın işbirliğiyle kendiliğinden doğan bir sistem olan serbest piyasa sistemidir.Neomerkantilist zihniyetin hortlayıp yerli ve millî olma kaygılarıyla iç içe geçtiği, silahların gölgesinde ticaret savaşlarından söz edildiği, dünyanın çeşitli bölgelerinde savaş tamtamları çalınırken, Coronavirüs belasının bütün insanlığı her şeyi yeni baştan düşünmeye zorladığı bugün Adam Smith ve Milletlerin Zenginliği yeniden okunmaya, başkalarına zarar vermeden zenginleşme ve refaha ermenin yolları üzerinde yeniden düşünmeye değer.Özgürlükçü, piyasacı, gönüllü mübadeleci ve dayanışmacı değerlerin önemini yeniden keşfetmek için bir 3. Dünya Savaşı veya Corona belası elinde şeytan çarpmışa dönmeyi beklememek ve sorumluluk mevkiindekileri uyarmak bugün çok acil bir görev hâlini almıştır.Milletlerin Zenginliği / Adam Smith / Çeviren: Mustafa Acar / Liberus Yayınları / 720 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Tokyo Olimpiyatları: Japonya BaşbakanıSuga, artan koronavirüs vakalarına rağmen olimpiyatların 2021 yazında yapılacağınısöyledi

Tokyo Olimpiyatları: Japonya Başbakanı Suga, artan koronavirüs vakalarına rağmen olimpiyatların 2021 yazında yapılacağını söyledi figure > Japonya Başbakanı Yoshihide Suga, ertelenen 2020 Tokyo Olimpiyatları ve Paralimpik oyunlarının, ülkede artan koronavirüs vakalarına rağmen bu yaz yapılacağını söyledi. Getty ImagesJaponya Başbakanı Yoshihide Suga, ertelenen 2020 Tokyo Olimpiyatları ve Paralimpik oyunlarının, ülkede artan koronavirüs vakalarına rağmen bu yaz yapılacağını söyledi.Olimpiyatların 23 Temmuz'da; Paralimpik Oyunları'nın ise 24 Ağustos'ta başlaması planlanıyor.Japonya'da koronavirüs vaka sayısında yükselen bir artış var. Tokyo, mart ayından beri ilk kez binden fazla günlük vaka bildirdi.Ancak Başbakan Suga, "oyunların bu yaz yapılacağını, güvenli ve emniyetli olacağını" söyledi.Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Başkanı Thomas Bach da Kasım ayında yaptığı açıklamada, Tokyo Olimpiyatları'nın seyircili yapılacağından emin olduğunu söylemişti.TOKYO VALİSİ TEMKİNLİİlk olarak İngiltere'de tespit edilen mutasyona uğramış koronavirüsün Japonya'da da olduğu ifade edilirken Tokyo Valisi Yuriko Koike, vaka sayılarının "patlayabileceği" konusunda uyarıda bulunuyor.Cuma günü yapılan açıklamaya göre 31 Aralık'ta Tokyo'da bin 337 yeni vaka tespit edildi.Getty ImagesJohns Hopkins Üniversitesi verilerine göre Japonya, pandemi sürecinde toplam 239 bin 41 vaka ve 3 bin 337 ölüm bildirdi.Oyunlar için maliyetler, koronavirüsün yayılmasını önlemek için gereken önlemler nedeniyle 2.8 milyar dolar arttı. Bu sebeple oyunlar 'tarihin en pahalı yaz olimpiyatları' olabilir.ANKETLER: 'YA ERTELENSİN YA DA İPTAL EDİLSİN'Ulusal yayın kuruluşu NHK tarafından yapılan bir ankete göre Japonya'da yaşayan insanların çoğunluğu oyunların 2021'de düzenlenmesine karşı.Ankete göre insanlar etkinliğin daha fazla ertelenmesini veya tamamen iptal edilmesini istiyor.Başbakan Suga ise oyunların "küresel dayanışmanın simgesi" olabileceğini söyledi.Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Başkanı Thomas Bach, Olimpiyatlar'da yarışacak tüm sporcularla seyircilere aşı yapılmasını sağlamak için çaba harcayacaklarını belirtmişti.Olimpiyatlar'a 200 kadar ülkeden 11 bin atletin katılması bekleniyor. BBC Türkçe




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter