Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Friday, 11.22.2024, 05:00 AM (GMT)

Köy okullarında yüz yüze eğitim başlıyor, uzmanlar uyarıyor: 'Ağır sonuçlarıolur'

Köy okullarında yüz yüze eğitim başlıyor, uzmanlar uyarıyor: 'Ağır sonuçları olur' Bugün köy okulları için yüz yüze başlıyor. Ancak uzmanlar, eğitimcilere aşılama yapılmadan köy okullarında yüz yüze eğitimin başlatılmaması gerektiğini vurguladı ve uyarıda bulundular. 2020-2021 eğitim-öğretim yılının ikinci dönemi, bugün köy okulları için yüz yüze başlıyor. Ancak, bazı illerde, vaka artışları nedeniyle köy okullarındaki yüz yüze eğitim ertelendi. Diğer sınıflar ise bir süre daha uzaktan eğitim alacak. Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, köy okullarının, taşımalı eğitim nedeniyle küçük ölçekli olmadığını, merkezileştiğini vurgulayarak “Dolayısıyla okul mevcutları ve sınıf şube sayıları açısından bakıldığında büyüklük bakımından mevcutları en az 100 ile 700 arasında öğrenci potansiyeline sahipler. Öyle ki bazı şubelerde 30 ya da 30’un üzerinde öğrenci mevcutları var. Eğitim çalışanları aşılanmadan kırsal bölgelerdeki okullarda risk yokmuş gibi gösterilerek tam zamanlı ve yüz yüze eğitime başlanmasının çok ağır sonuçları olabilir” dedi.Köy okullarında görevli eğitim çalışanlarının il ya da il merkezlerinde ikamet ettiklerini dolayısıyla köy okullarında dahi hareketlilik olacağına işaret eden Kurul, taşımalı eğitimden vazgeçilerek kapatılan köy okullarının açılması çağrısında bulundu. Kurul, ortaokul ve lise öğrencilerinin hastalanma ve virüsü bulaştırma konusunda yetişkin özellikleri taşıdığını kaydederek, “Sınıf mevcutlarını 20’nin altına düşürecek önlemler mutlaka alınmalı” dedi. Kurul; Milli Eğitim Bakanlığı’nın “köy gibi seyrek nüfuslu yerleşim yerleri” tanımlamasının kapsamının belirsiz olduğunu, 2014’te birçok köyün mahalleye dönüştürüldüğünü de anımsatarak, “Bunlar köy olarak mı değerlendirilecek? Zaten köy olanlarda yerinde kararlar, hangi organlarca nasıl alınacak? Bu soruların yanıtları henüz yok” ifadelerini kullandı. Sefa Uyar

Aile hekimleri 5’er dakika arayla aşıolmaz, 20 dakika gerek diyor

Aile hekimleri 5’er dakika arayla aşı olmaz, 20 dakika gerek diyor Sağlık Bakanlığı Randevu Sistemi olan Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden 5 dakika arayla Covid aşılaması randevularının oluşturulmasına aile hekimlerinden tepki geldi. Aile hekimleri, aşı aralıklarının 20 dakika olması gerektiğini vurguladı. Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM) Sağlık Bakanlığı Randevu Sistemi olan Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden önce 5; sonra ise 10’ar dakika arayla Covid aşılaması randevularının oluşturulduğu belirtildi. Ancak bazı yerlerde halen 5 dakikada bir randevu verildiği ortaya çıktı. Bu hafta 65 yaş ve üzeri yurttaşların aşılanacağını, ASM’lerde yoğunluk olacağını söyleyen aile hekimleri, “Sağlık Bakanlığı ne yaptığını bilmiyor. Sistem çökmüş durumda. Aile hekimlerinin bilgisi olmadan, uygulanması imkânsız olan bu aşılama programı birçok sıkıntıya yol açacak” dediler.İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi, aile hekimi Dr. Recep Koç “Bakanlık kendi kendine bir randevu sistemi ayarlamış, günlük ortalama her aile hekimine 36 korona aşısı için randevu vermişler. Kimi yerlere de aynı dakikalarda iki randevu verilmiş, kimine 5 dakikada bir kimine 10 dakikada bir randevu verilmiş. İlginç olan vatandaş randevusunu almış. Pazartesi (bugün) öğleden sonra benim 20 randevum var Covid aşısı için” dedi. Koç “Aşılar için 15-20 dakika merkezde bekletme zorunluluğumuz var. Hastalar randevu var diye 10-15 dakika erken geliyorlar, aşıdan sonra da 15 dakika daha oturtacağız. Aile sağlığı merkezlerinin mekân sorunları da var. TTB olarak şunu söylüyoruz: Programı ve organizasyonunu biz yapalım veya bakanlıkla birlikte planlayalım. Mutantların çıktığı bir dönemde bu kadar kişiyi ASM’lere yığmak cinayettir” diye konuştu. İstanbul Aile Hekimliği Derneği Yönetim Kurulu, her aşılanan kişi için 20 dakika gerektiğini belirterek “Hekimlerin normal muayene randevuları, bebek aşı, gebe aşı ve izlemleri de mevcutken aşılama açıldı. Şu an aşılama yapılan grup 65 yaş üstü olduğundan, bu 210 kişinin yanında hasta yakınları da olacak, en az 420 kişi ASM’ye giriş yapacak. Çok fazla yoğunluk meydana gelecek” dedi. Sibel Bahçetepe

360 milyon TL’ye bitirilmeküzere ihale edilen hat için 825 milyon TLödendi

360 milyon TL’ye bitirilmek üzere ihale edilen hat için 825 milyon TL ödendi Ulaştırma Bakanlığı’nın Arifiye-Karasu demiryolu projesi dudak uçuklattı. İki yılda 360 milyon liraya bitirilmek üzere ihale edilen demiryolu için 8 yılda 825 milyon lira ödendi. Sadece yüzde 23’ü tamamlandı. Dünyanın 3 milyon dolara mal ettiği bir kilometrelik yol 17.5 milyon dolara mal oldu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın; 2010’da 25 ayın sonunda bitirilmek üzere 360 milyon liraya ihale edilen Arifiye-Karasu demiryolu projesinin 8 yılda sadece yüzde 23’ünün tamamlanabildiğini, firmaya 73 milyon lira yerine 825 milyon TL ödeme yapıldığını kaydetti.Akın, hattın bir kilometresi, için maliyetin ortalama kura göre 17.5 milyon dolara ulaştığını belirterek, “Dünya genelinde kilometre maliyeti en fazla 3 milyon dolar. Burada ortalamanın 6 kat üzerinde maliyet var. Her kilometrede 14.5 milyon dolar israf edilmiş” dedi.CHP’li Akın; Kasım 2010’dan bu yana yapımı yılan hikâyesine dönen Arifiye-Karasu demiryolu hattıyla ilgili ihale ve sonrasındaki sürecin yurttaşın parasının nasıl harcandığının göstergesi olduğunu vurguladı. Akın, çıkan anlaşmazlıklar üzerine hatla ilgili konunun yargıya taşındığını anımsatarak, şunları söyledi:“2012 ile 2018 arasında 11 ayrı değişik hakediş kapsamında firmaya toplam 825 milyon 138 bin 153 lira ödeme yapıldı. Hattın fiziki olarak yüzde 23’ünün tamamlanabildiği belirlenirken; buna göre 73 kilometre uzunluğundaki hattın 16.8 kilometre uzunluğundaki bölümüne 2018’de ödenen bedelin 825 milyon TL olduğu Sayıştay tarafından da belirlendi.”‘BAKANLIK YALANLADI’Akın, konuyla ilgili soru önergesine yanıt veren Ulaştırma Bakanlığı’nın söz konusu hatla ilgili fazla ödeme yapılmadığını savunduğunu kaydederek, “Ulaştırma Bakanlığı; Sayıştay’ın tespitlerini yalanladı” dedi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın firmaya 11 hakediş kapsamında ödediği toplam 825 milyon lira tutarındaki bedelin; 7 yılın ortalama döviz kuru ve tamamlanan fiziki çalışma oranına göre ele alındığında israfın boyutunun günyüzüne çıktığını dile getiren Akın, yıllardır bitmeyen hatla ilgili yaptıkları hesaplamaların israfın gerçek boyutunu ortaya koyduğunu söyledi.‘HANGİSİNE İNANALIM?’Akın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın söz konusu hatla ilgili fazla ödeme yapıldığını tespit eden Sayıştay’ı yalanladığına da dikkat çekerek, “73 kilometre uzunluğundaki hat için belirlenen tutar 360 milyon lira. Hattın yüzde 23’ü tamamlandığı için ödenmesi gereken tutar 73 milyon lira olmalıydı. Ancak bakanlık 8 yılda 825 milyon lira ödemiş. Bu durum, Sayıştay tarafından da tespit edildi. 752 milyon lira fazladan ödenmiş. Ancak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı konuyla ilgili soru önergemize verdiği yanıtta böyle bir ödeme yaptığını kabul etmiyor. Bakanlık, Sayıştay’ı yalanlıyor. Biz hangisine inanalım? Kim doğru söylüyor” görüşünü dile getirdi. Erdem Sevgi

“Pandemi veÇocuk”kitabıyayımlan CHP pandemideçocukların sorunlarına dikkatçekti

“Pandemi ve Çocuk” kitabı yayımlan CHP pandemide çocukların sorunlarına dikkat çekti CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nca hazırlanan “Pandemi ve Çocuk” kitabı yayımlandı. CHP’li Gülizar Biçer Karaca, salgın sürecinde çocukların özgürlükten yoksun bırakıldığına dikkat çekerek, “Kitap ile çocukların içinde bulunduğu duruma yönelik farkındalığı yükseltmeyi amaçlıyoruz” dedi. CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, 20 Kasım 2020’de, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, çocuk hakları alanında çalışan 26 sivil toplum örgütü, platform temsilcileri ve bağımsız uzmanların katılımıyla gerçekleştirilen çevrimiçi toplantıda görüşülen konuları, “Pandemi ve Çocuk” adlı kitap ile yayın haline getirdi. Kitabın sunuşunu yazan Kılıçdaroğlu, “Çocukların yetişkinler tarafından yaratılan krizlerin mağdurları olmasını istemiyoruz. Yetişkinlerin tahakkümüyle örselenmiş çocuklar yerine mutlu, özgür, güçlenmiş-güçlendirilmiş, sağlıklı çocuklar ve bu çocukların yer aldığı eşit bir toplum hayal ediyoruz” ifadelerini kullandı.CHP’li Gülizar Biçer Karaca, “Pandemi ve Çocuk” kitabında yetişkinler tarafından yaratılan bir dünyada çocuk olarak yaşamanın zorluklarına ve CHP’nin hak temelli çocuk politikasına dair tespit ve öneriler yer aldığını kaydetti. Karaca, “Eğitime erişim engellerinden depreme, sağlık hakkından engelli çocuklara, çocuk işçiliğinden dezavantajlı gruplara, fırsat eşitsizliğinden cezaevlerindeki çocuklara, haklarından yoksun bırakılan çocukların yaşadıkları sorunlar ve alınması gereken önlemler sıralanıyor. Bütüncül bir çocuk politikasının şart olduğunu dikkat çekiyoruz” değerlendirmesini yaptı.‘DEVLET ÇOCUKLARA BAKIŞINI DEĞİŞTİRMELİ’CHP’nin “Pandemi ve Çocuk” kitabında yer alan bazı tespitler ise şöyle: “Çocuklar, haklarının öznesi olarak görülmediği için hakları ilk olarak gasp edilen grup olmuştur. Bu hak gaspı, ‘çocukları koruyoruz’ mitine dayanmaktadır. Pandeminin ilk aylarındaki bilinmezliği ile virüsün yayılma ve sağlığı tehdit etme olasılıklarına karşı bugün bilgimiz aynı değildir. Pandemi sürecinde devletin gözettiği çocuk politikası derhal değiştirilmelidir. Genelgelerle nüfusun 3’te birinden fazlasını oluşturan 18 yaş altı bireylerin temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmıştır. Eğitim; kapalı ortamdaki çocuk sayısını, hijyen koşullarını, öğretmenlerin ulaşım başta olmak üzere planlamalarının yapılarak yaş grupları dikkate alarak planlanmalıdır.” Erdem Sevgi

Bağışlanan arazideki okulu ahıra dönüştüren AKP,şimdi de villa yapacak

Bağışlanan arazideki okulu ahıra dönüştüren AKP, şimdi de villa yapacak Kayseri’de 981 bin 560 metrekarelik kamu arazisinin konut arazisine çevrilmesi önerisi, AKP ve MHP’lilerin oylarıyla kabul edildi. CHP’li Özer tepki gösterdi. Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin şubat ayı meclis toplantısında, bölge halkının “Tarım Meslek Lisesi” yapılması için devlete bağışladığı arazinin, villa yapımı için imara açılmasına karar verildi. Karara tepki gösteren CHP Kayseri İl Başkanı Ümit Özer, “Vatandaşın tarımsal eğitim için verdiği bu araziler yine yandaşlara peşkeş çekilecek” dedi.Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin (KBB), son meclis toplantısında, 1960’lı yıllarda Tarım Meslek Lisesi yapılması için, bölgenin köylüleri tarafından bağışlanan Kocasinan ilçesine bağlı Güneşli bölgesindeki 981 bin 560 metrekare alanlı kamu arazisinin konut arazisine çevrilmesi önerildi. CHP ve İYİ Partili meclis üyelerinin itirazına karşın teklif AKP ve MHP’lilerin oylarıyla kabul edildi. Söz konusu araziye 700 villa yapımının planlandığı öğrenildi.‘FETÖ’CÜ AHIR YAPTI’Arazinin imara açılmaması için uzun süredir mücadele eden CHP’li Özer, 1960 yılına dayananan okul projesini ve arazinin hikâyesini Cumhuriyet’e anlattı. Özer, “1960 yılında Ziraat Teknik Okulu yapılması için 94 yurttaş yaklaşık 1 milyon metrekarelik arazisini bağışlarken, arazisi olmayan vatandaşlar da nakit bağışı yaptı. Kısa sürede okul faaliyete geçti ve öğrenciler hem teorik hem de pratik eğitim aldı. 1984’te anlaşılmaz bir şekilde eğitim öğretime son verilirken, okul binası ve arazisi de kaderine terk edildi. 2008’de ise dönemin AKP il Başkanı Ömer Dengiz’in de içinde bulunduğu bir grup AKP’liye kiralandı. Dengiz ve arkadaşları Ziraat Teknik Okulu’nun yerine ahır yaptı. 15 Temmuz sonrasında ise Ömer Dengiz FETÖ’den yargılanınca bu arazi yeniden devlete geçti. Sonrasında ise bu alan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje alanı ilan edildi. Şimdi de Kayseri Büyükşehir Belediyesi bir zamanlar Ziraat Teknisyeni yetiştiren okulun bulunduğu arazide villa yapmak için harekete geçti. AKP’nin bu villa sevdasını anlamakta zorluk çekmiyoruz. Çünkü onlar için her şey gösteriş, her şey rant” diye konuştu.‘PEŞKEŞ ÇEKİLECEK’Özer sözlerine şöyle devam etti: “Geçen yıl Talas ilçesinde de kapalı ihale usulü ile 221 adet villa parselinin tanesi AKP’liler tarafından 100 bin liraya satın alındı. Villa parsellerini satın alan AKP’liler daha sonra bu parselleri 300 bin liradan satılığa çıkarttı. Burada da aynı şekilde şimdi vatandaşın tarımsal eğitim için verdiği bu araziler yine yandaşlara peşkeş çekilecek. Buraya 700 villa yapılacak ve belediye para kazanacakmış. Tarımda ülkemizi ithalata mahkûm edenlerin tek düşündüğü tek şey beton rantı. Özellikle pandemi döneminde gıda güvenliğinin önemi bir kez daha ortaya çıkmışken, AKP’liler villa peşinde, rant peşinde koşmaya devam ediyor.” Kübra Köklü

Muhtarlarla görüşen CHP’li Gamze Taşcıer,‘fakirlik belgesi’alanlardaki artışa dikkatçekti

Muhtarlarla görüşen CHP’li Gamze Taşcıer, ‘fakirlik belgesi’ alanlardaki artışa dikkat çekti CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, muhtarlarla görüşmelerinde ‘fakirlik belgesi’ alan yurttaşların arttığını belirtti. CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, son aylarda birçok il ve ilçedeki çok sayıda muhtarla görüştüğünü belirterek “Hepsinin ortak söylemi ‘fakirlik belgesi’ alan vatandaşların sayısında büyük bir artış olduğu yönünde. Geçen yıla kıyasla belge için başvuranların sayısı en az iki kat artmış durumda. Ülkeyi idare edenler gündemi değiştirmeye çabasında ama halkın tek bir gündemi yoksulluk” dedi.CHP’li Taşcıer, yaptığı yazılı açıklamada şu değerlendirmelerde bulundu:“Türkiye’nin içinde bulunduğu derin ekonomik kriz, fakirlik belgesine olan talebi ciddi boyutta artırdı. Muhtarlarla görüşmelerimde talebin çokluğundan dolayı kaç kişinin belge aldığının verisini tutamadıklarını ama kimi yerde iki kat, kimi yerlerde çok daha fazla arttığını ifade ediyorlar. Bu da işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın ne derece arttığının bir başka göstergesidir. Daha önce geçinebilen yüz binlerce insan bugün yardıma muhtaç hale gelmiş durumda. Türkiye’nin bundan daha önemli bir gündemi yoktur ve olamaz da.”‘SARAY ALAY EDİYOR’‘Saray alay ediyor’“Türkiye’de giderek artan bir intihar dalgasının bulunduğuna” da dikkat çeken Taşcıer, “Ekonomik sıkıntılar nedeniyle sadece son bir haftada çok sayıda intihar vakası gerçekleşti. Kartepe Belediye Meclisi üyemiz Tugay Adak’ı da maalesef intihar sonucu kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Yine Kocaeli’nde 25 yaşında bir inşaat işçisi intihar etti. İstanbul Zeytinburnu’nda 1.5 yaşındaki çocuğu olan bir anne baba birlikte intihar etti. Toplumda derin bir kriz var ve giderek büyüyor. Devleti yöneten Saray iktidarı ise krizin varlığına dair inanmayıp vatandaşın aklıyla alay eder gibi yeni çılgın projeler uyduruyor” görüşünü dile getirdi. cumhuriyet.com.tr

CHP heyetinden BoğaziçiÜniversitesi’nin tutukluöğrencilerine ziyaret

CHP heyetinden Boğaziçi Üniversitesi’nin tutuklu öğrencilerine ziyaret CHP’den bir heyet, tutuklu Boğaziçi öğrencilerini ziyaret etti. Bazı öğrenciler ailelerinin AKP’li ve MHP’li olduğunu söyledi. Annesinin AKP Sarıyer Kadın Kolları Başkanı olduğunu açıklayan Doğu Demirtaş, “Bizi hedef gösteren, ‘terörist’ diyen Soylu, benimle nasıl helalleşecek” dedi. CHP heyeti, AKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasına karşı başlattıkları eylemde tutuklanan öğrencileri cezaevinde ziyaret etti. Heyetin ziyarete ilişkin hazırladığı raporda, öğrencilerin görüşlerine yer verildi. Tutuklu öğrencilerin görüşleri raporda şöyle anlatıldı:Tutuklu öğrenci Doğu Demirtaş, ailesinin AKP’li olduğunu belirterek “Annem Gamze Demirtaş, AK Parti’nin Sarıyer Kadın Kolları İlçe Başkanı. Bir ülkede bir bakan sürekli insanları hedef gösterirse, öğrencilere ‘sapkın’ derse, ‘Teröristleri içeri aldık’ derse, savcılar nasıl özgür karar verecek? Onlar da kendilerini baskı altına hissediyor, tutuklamaması gereken kişileri tutuklamak zorunda hissediyor. Süleyman Soylu, benimle nasıl helalleşecek? Bu kadar öğrenciyle ve aileleriyle ne kadar helalleşecek” diye sordu. Tutuklu öğrenci Şilan Delipalta da şunları dile getirdi: “Soylu ve Altun, ‘terör örgütü irtibatlı olduğumuzu’ söylüyor. Savcı, ‘2911 sayılı yasaya muhalefet’ diyor. Hâkim ona göre tutuklamış, savcının iddia etmediği, hâkimin de karar vermediği bir örgüt üyeliğine Soylu ve Altun nasıl karar veriyor? Bu canımızı çok sıktı, bunun peşini bırakmayacağız.”‘AİLEM ÇOK ŞAŞIRDI’Serbest bırakılan Beyza Buldağ ise “Ailem AK Partili, iktidarın bu yüzüyle sabahın 05.00’inde karşılaşmalarından dolayı çok şaşırdılar, endişelendiler. Beni halkı kin ve düşmanlığa sevkten tutukladılar. Aslında TCK 214/3’ten suçladılar ancak bundan tutuklama olmayacağı için son anda TCK 214/1’e çevirdiler. Yani ‘tutuklayın’ talimatı gelmiş, son anda maddeyi talimata uydurdular” diye konuştu. Tutuklu öğrenci Selahattin Can Uğuzeş de “Babam iyi bir MHP’liydi, şimdi İYİ Partili. Biz rektöre karşı sergi yaptık. Hukuksuz tutuklamayla gözdağı veremezler” dedi.ANAYASAL HAK...Heyet adına yapılan ortak açıklamada ise “Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektöre karşı çıktıkları için anayasal hakkını kullanan öğrencilerin, gençlerin yürütme temsilcileri tarafından ‘terör örgütü üyesi’ ilan edildiği bir süreci yaşıyoruz. CHP olarak orantısız polis şiddetini teşhir etmeye ve haksız tutuklamalara karşı çıkmaya devam edeceğiz. Sözü olanın sözünü söylemekten çekinmeyeceği, protestonun hak olduğunun yeniden hatırlandığı, haksız tutuklamaların son bulduğu bir düzeni inşa etmek istiyoruz” denildi.ALMANYA’DA EYLEM, OXFORD’DAN DESTEKAKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanmasına karşı Boğaziçililerin başlattığı eylemlere Almanya’dan ve Oxford Üniversitesi’nden destek geldi. Aralarında Sol Parti Üniversite Grubu, Yeşiller Partisi Gençler Birliği, Young Struggle, Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) üyeleri olduğu belirtilen bir grup, Almanya’nın Schwenningen şehrinde toplandı. Boğaziçi direnişine destek vermek için “Aşağı bakmayacağız” pankartı açan eylemciler, yayımladıkları videoda “Boğaziçi Üniversitesi’ni yürekten destekliyorum çünkü bilimin özgür olması gerektiğine inanıyorum” ifadelerine yer verdi. Oxford Üniversitesi’nden akademisyenler ise Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye ve dünya akademisi açısından önemine dikkat çekerken siyasi rejim kontrolü altına giren üniversitelerin anlamını yitireceğine vurgu yaptı. Erdem Sevgi

PolatlıDuatepe Devlet Hastanesi, yeni hastane yapılınca kaderine terk edildi

Polatlı Duatepe Devlet Hastanesi, yeni hastane yapılınca kaderine terk edildi Ankara Polatlı’da yer alan Duatepe Devlet Hastanesi, kaderine terk edildi. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, “Hastane, uzun yıllar hizmet verdikten sonra yeni hastanenin yapılmasıyla 2017 yılında taşındı ve atıl durumda bırakıldı. Şimdi her yeri yıkılmış, sökülmüş metruk bir halde” dedi. Polatlı Duatepe Devlet Hastanesi, terk edildiği günden bu yana enkaza dönüştü. Kapıları sökülen hastanenin camları da paramparça oldu. Tavanındaki kaplamaları bile sökülen hastanenin duvarlarına da resimler çizilmiş. Hastanede incelemelerde bulunan Levent Gök, izlenimlerini Cumhuriyet’e anlattı. Gök, “hastanenin çok ağır bir depremden çıkmış ya da tepesine bomba atılmış gibi perişan bir halde bulunduğuna” dikkat çekerek “Her yeri yıkılmış, sökülmüş, metruk bir halde. 4 yıldır bomboş duran bu hastane binası ve eklentileri, çevre açısından da ciddi bir rahatsızlık oluşturmaya başladı. Çünkü metruk halde bulununca, burayı uyuşturucu bağımlıları kullanmaya başlamış” dedi.BAKAN CEVAP VERMEDİKonuyu ilk günden bu yana takip ettiğini ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdiğini de anımsatan Gök, önergesine hiçbir yanıt alamadığına da dikkat çekti.Ortada ciddi bir kamu zararı olduğunu vurgulayan Gök, “Yurttaşların vergisiyle yapılan ve son derece büyük bir yerleşkeye sahip olan bu bina neden bu kadar sahipsiz bırakıldı? Devletin milyonlarca lira zarara uğradığını görüyoruz. Bir hastane elbette taşınabilir ama geride kalan kamu binasının mutlaka bir başka alanda değerlendirilmesi gerekir. Binanın böylesi metruk halde bırakılması ve adeta yıkılmasını bekler hale gelmek son derece üzücüdür” ifadelerini kullandı. Kalan eşyaların da çalındığını belirten Gök, “İçindeki elektrik tellerinden demirlerine kadar ne varsa alınıp götürülmüş. Taş üstünde taş kalmamış, hastane talan edilmiş. Devlet, ‘Tasarruf edeceğiz’ derken kullanılmaya hazır bir binanın bu şekilde metruk hale getirilmesinin affedilir bin yanı yok” diye konuştu. Ankara’da şehir hastanesinin açılmasıyla boşaltılan hastaneler olduğuna da dikkat çeken Gök, “Ankara Şehir Hastanesi’ne nakledildiği için kapatılan hastanelerin de bu hale gelmesinden endişe duyuyoruz” ifadelerini kullandı. Sarp Sağkal

Yine bir kadın cinayeti: Oğuz Ekmenci, Mihrican Ekmenci'yiöldürdü

Yine bir kadın cinayeti: Oğuz Ekmenci, Mihrican Ekmenci'yi öldürdü Samsun'un İlkadım ilçesinde Oğuz Ekmenci isimli erkek Mihrican Ekmenci'yi öldürdü. Samsun’un İlkadım ilçesinde Mihrican Ekmenci (46) ile eşi Oğuz Taner Ekmenci (51) arasında evde tartışma çıktı. Oğuz Taner Ekmenci, eşini boğazından bıçaklayarak öldürdü. Sağlık ekiplerine haber veren Ekmenci, olay yerine gelen polisler tarafından gözaltına alındı, sorgusunun ardından da tutuklandı. 2 çocuk annesi Mihrican Ekmenci’nin halk eğitim merkezinde usta öğretici olduğu, pandemi sebebiyle bir süredir işsiz olduğu öğrenildi. Mihrican Ekmenci’nin işsiz olduğu süre zarfında Kahramanmaraş’ta yaşayan ailesinin gönderdiği salçaları pazarda sattığı öğrenildi. Oğuz Taner Ekmenci’nin ise mühendis olduğu belirtildi. Cemil Ciğerim

Doktoru tacizle suçlayan kadın 4 yıl sonra, tam da 8 Mart’ta yeniden muayene olacak

Doktoru tacizle suçlayan kadın 4 yıl sonra, tam da 8 Mart’ta yeniden muayene olacak Taciz davasında adli tıp elinde olaya dair raporu olmasına rağmen taciz maduru Ç.A'dan yeniden muayene istedi. İstanbul’da bir hastanenin genel cerrahi bölümünde doktorluk yapan A.A’ya, muayene ettiği hastası Ç.A’ya cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla hem asliye hem de ağır ceza mahkemesinde dava açıldı. Adli tıp raporu alınmasına karşın mahkeme 4 yıl sonra yine adli tıp raporu istedi. Mahkemeye itiraz eden Ç.A. ve avukatının talebi, kabul edilmesine rağmen geçen günlerde görülen duruşmada mahkeme yine adli tıp raporu istedi. Avukat Ekin Başak Kaynakçı, “Müvekkilim 8 Mart’ta muayeneye çağırılıyor. Aynı şeyler defalarca yaşatılıyor. Müvekkilim 4 ayrı yere zaten beyan vermişti” dedi.İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden duruşma ile ilgili bilgi veren Kaynakçı, “Mevcut bir rapor verken olayın yaşanmasından yıllar sonra ısrarla rapor istenmesini mantıklı bulmuyoruz. 4 yıl içinde müvekkilimin hayatı değişti. Şu an çok üzgün ‘Bana tekrar tekrar bu olayı hatırlatıyorlar’ diyor. Müvekkilim Emniyet’te, adli tıpta, savcılıkta, mahkemede beyanda bulundu. 4 kere ifade verdi ve hepsi tutarlı. İkinci kez adli tıp raporu istemek yerine bu beyanların tutarlılığına bakılması gerekiyordu. Hastane yönetimine daha önce de 3 ayrı kadın A.A. tarafından taciz edildiği iddiasıyla şikâyette bulundu. Bu zaten çok önemli kanaat getirici bir durum” dedi.Müvekkilinin 8 Mart’ta mecburen muayeneye gideceğini dile getiren Kaynakçı, “Umarım adalete olan güvenimizi sarsacak bir rapor yazılmaz” ifadelerini kullandı. Sanık A.A. ise istismar iddialarını kabul etmedi. Zehra Özdilek

Gazeteci Murat Ağırel'e Melih Gökçek'i soruyoruz

Gazeteci Murat Ağırel'e Melih Gökçek'i soruyoruz Neden Murat Ağırel? 2008’de Ergenekon davasında gözaltına alındı, 11 yıl yargılandı, beraat etti. 2020 Martı’nda şehitlere şehadet dilediği sosyal medya paylaşımı nedeniyle yedi ay tutuklu kaldı. TGC’nin “Yılın Gazetecisi” seçtiği, Şaki ve Sarmal adlı iki kitabı bulunan Ağırel, yolsuzluk ve usulsüzlük dosyalarını araştırıyor. Uzun zamandır Melih Gökçek üzerinde çalışan Ağırel’in yeni kitabı Parsel Parsel, yarın okuyucusuyla buluşuyor. ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın Gökçek dosyalarını açmasıyla aynı zamana gelince, bize de sormak kaldı. - Eğer Gökçek itirafçı olursa FETÖ’nün siyasi ayağı başlamak zorunda kalacak. Gökçek yargılanırsa “17-25 Aralık ve öncesi” kuralı da çöker. Bu yüzden de bir el sürekli Gökçek’e dokunulmasının önüne geçiyor. - Erenköy Cemaati’ne bağlı Muradiye Vakfı ile uzun yıllardır birlikte yürüyor. FETÖ’yü zaten biliyoruz. Öte yandan Nurcuların diğer kollarıyla da iyi geçinmiş hep. Anlayacağınız “çıkar” tarikatına bağlı kendisi… - Ankapark için ihaleler yapılmaya başlanmadan önce bir sürü şirket Yenimahalle’deki aynı adreslerde kuruluyor. Kurulduktan sonra da milyonlarca liralık ihaleleri almaya başlıyorlar. Şirketlerin ortakları yine aynı isimler. - Cumhurbaşkanı gitti bu tür ihale oyunlarının döndüğü Ankapark’ın -sırf Gökçek’i kurtarmak için- açılışını yaptı. Fakat yine de yetmedi, parkın olduğu alanda çürümüş oyuncakların arasında şimdi in cin top oynuyor. - Melih Gökçek basının her zaman ilgi alanındaki siyasetçilerden biri oldu. Geçmişte Emin Çölaşan, Uğur Dündar ve şimdi sen. Melih Gökçek kitabı yapmak zor mu? Ne kadar zamandır üzerinde çalışıyorsun? Kaleme aldığın her bilginin belgesi var mı? Hiç kolay olmadı. Son iki senedir bu iş üzerine yoğun bir çalışma içindeyim. Özellikle Melih Gökçek istifa ettirildikten sonra araştırmalarımı yoğunlaştırdım. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra bu iş üzerine iyice düştüm. Fakat ben cezaevine girince biraz yavaşladı. Burada da avukatlarım, eşim ve kitabın editörlüğünü yapan gazeteci dostum Mert Taşçılar’ın yardımlarıyla birçok belgeye ulaşma imkânım oldu. Çıkınca binlerce sayfalık belgeyle uğraştım. “Her bilginin belgesi var mı” diye soruyorsun ya bildiklerimi yazsam iki bin sayfa olurdu bu kitap. Sadece belgeleyebildiklerimi yazdım. Belgesiz bir cümle bırakmadım. Melih Gökçek’in peşine düşme nedenim ise 1994’ten bu yana Ankara’da kurduğu düzen. Gökçek derebeyi, Ankara halkı ise onun köleleriymiş gibi bir idare kurmuş. - Başlayalım… Eski CIA Türkiye İstasyon Şefi Ruzi Nazar’ın yakın dostu Aydın Yalçın liderliğinde Hür Düşünce Kulübü kuruluyor. Gökçek de ilk yönetim kurulunda…  O dönemde biliyorsunuz ABD emperyalizmin “yeşil kuşak” projesinin Türkiye üzerinde yoğunlaştığı koşullar vardı. Gökçek de yeşil kuşak projesinin çocuklarından biri. Anadolu’nun kıyıda köşede kalmış çocuklarını bugünlerin siyasi figürleri haline getirmeye ta o dönemde başladılar. Gökçek de bunlardan biriydi. Bugünkü kişiliğini o dönem katıldığı Hür Düşünce Kulübü gibi siyasi hareketlerde oluşturmuştu. - İlk skandal bir genelev patronu kadınla patlıyor, anlatır mısın? 25 Mart 1984’te yapılan yerel seçimlerde yüzde 41.5 oy alan ANAP, birinci parti konumunu korudu. Bu seçimlere, 6 Kasım 1983 seçimlerine katılmasına izin verilmeyen partiler de katıldı. 28 Eylül 1986’da yapılan ara seçimlerde, ANAP önemli bir gerilemeyle oyların ancak yüzde 32.1’ini alabildi. Bu sırada gazeteleri süsleyen ilginç bir olay yaşandı. Ankara Keçiören Gecekondu ve Sosyal Konutlar Müdürü Musa Toprak, evine yaptırdığı ek inşaatın yıkılmamasını sağlamak üzere Mürüvvet Bozkurt adlı genelev patronundan rüşvet aldığı iddiasıyla yargıç karşısına çıktı. Yani Gökçek’in adamı rüşvet iddiasıyla karşı karşıyaydı. Altındağ, 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada hakkındaki suçlamayı reddetti. Toprak, genelev patronunun parayı kendisine zorla vermek istediğini öne sürdü. “Kadını odamdan kovdum, ama çıkarken parayı bir dosyanın içine gizlice koymuş” dedi. Genelev patronu Mürüvvet Bozkurt ise Toprak’ın kendisinden sürekli olarak para istediğini, sonunda dayanamayıp durumu Keçiören Belediye Başkanı Melih Gökçek’e bildirdiğini belirtti. İşin tuhafı daha sonra genelev patronu Bozkurt, o sırada kullanılan numaralı paraları da Belediye Başkanı’ndan aldığını söyleyince nasıl bir dönme dolap döndüğü ortaya çıktı. Bu paraları Gökçek genelev patronuna neden verdi, nasıl verdi, tabii bilinmiyor. - Sanırım bu bilgiyi pek çok kişi hatırlamayacak ve hatta hiç bilmeyen de çoktur. Gökçek, bir dönem Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başında... Kurumun yurtlarından 29 çocuğun bir şebeke tarafından yurtdışına satıldığı iddia ediliyor.Üstü örtülen skandallardan bir tanesi de bu. Gökçek, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başındayken, kurumun yurtlarından 29 çocuğun bir şebeke tarafından yurtdışına satıldığı ortaya çıktı. Gökçek, soruşturma açıldığını bir hafta içinde sonuçlanacağını olayın hukuki kılıfına uydurularak gerçekleştirildiğini belirterek bu çocukların nasıl geri alınabileceğinin araştırıldığını söyledi. Yani olayı kabul etti. Olayı bir gönüllü annenin başvurusu üzerine saptadıklarını, çocukların verildiği ailelere ilişkin ellerinde Fransa’da bazı adreslerin bulunduğunu aktardı. Bir süre sonra olay unutturuldu. O dönemde bu işin peşinden giden kimse de olmuyor. Çünkü Gökçek şimdiki kadar göz önünde biri değil. Zaten gel zaman git zaman bu işten de ceza almadan kurtuluyor. Bu konuda çok kişiye ulaştım aslında. Anlattıkları inanılır gibi değildi. Bir soruşturma açılması durumunda, bu kişilerin anlatacakları olayları aydınlatacak. Ancak şu aşamada yazılmasını istemediler. - Aynı kurumda 6-18 yaş grubundaki çocukları imamların eğitmesiyle ilgili uygulamayı da kendisi mi başlattı? Gökçek’in genel tavrı bu. Her dönem dini bir propaganda aracı olarak kullanmaktan çekinmiyor. Çocuklara dini eğitim verilmesinin önünü açıyor. Bunu da çevresine duyura duyura yapıyor ki kendi çevresinden geri dönüşü olumlu olsun istiyor. Böyle böyle yükseliyor. SHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar TBMM’ye Başbakan’ın açıklaması istemiyle bir önerge verdi. Önergede, “Devlet brifingi için hazırlanan Türkiye’deki sağ-sol ve dinci örgütlerle ilgili dokümanlarda eski Keçiören Belediye Başkanı, halen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü Melih Gökçek’in 12 Eylül öncesinde Atatürk düşmanlığı ve şeriat yandaşlığı yapan yasadışı ‘Mücadele Birliği’ örgütünün beş kurucusundan biri olduğu öne sürülmüştür” ifadeleri kullanıldı. Bu, Gökçek hakkında o güne kadarki en ciddi iddiaydı… Sağlar, Başbakan’ın, gizli belgelerin doğru olup olmadığını açıklamasını istedi ve şeriatçı bir insanın nasıl genel müdürlük makamına getirildiğini sordu. Suçlanan Melih Gökçek ise kendisinin o dönemde sadece “Hür Düşünce Kulübü”nün başkanlığını yaptığını “Mücadele Birliği”nin ise “sadece sempatizan” olduğunu söyleyince taşlar yerinden oynadı. - “Şeriatçı müdür” diye manşetler atılıyor. Şeriatçı mı Melih Gökçek, nasıl bir aileden geliyor? Şeriatçı mı onu bilemem ama o yıllarda şeriatçı gibi gözükmeye çalıştığı kesin. Aile yapısı ise ilginç. 20 Ekim 1948’de Ankara Keçiören’de doğdu. Aslen Şanlıurfa Halfetili olan babası avukat Ahmet Gökçek Adalet Partisi’nin Gaziantep il başkanıydı. Annesi ise Kosova, Prizrenli ev hanımı. Avukat babası, koyu bir Fenerbahçeli olduğu için oğluna dönemin ünlü futbolcularından Melih’in adını koydu. Üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olan Melih Gökçek, beş yaşına kadar Ankara’da yaşadı. Daha sonra lise ve üniversite hayatında siyasi faaliyetlerle tanıştı ve o faaliyetler bugünlere kadar geldi. Yedek subaylığını Kıbrıs Güzelyurt’ta yapan Gökçek, askerlik dönüşü ticaret hayatına atıldı. Fotoğrafçılık yaptı, market işletti ve daha sonra yumurta toptancılığına başladı. Bunları nasıl bir karakterle karşı karşıyayız görmek için anlatıyorum. - Osmanlıspor ile ilgili tartışmalar malum. Ama bu onun kurduğu ilk futbol takımı değil. Futbola merakı nereden geliyor? Gökçek’in spor merakı da tamamen çıkar odaklı. Ta Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başına geldiğinde bu tavır kendisini belli ediyor. Bugün olduğu gibi o gün de politik olarak sporla uğraşmayı seviyordu. SHP Ankara Milletvekili Eşref Erdem, o dönemde verdiği soru önergesinde dikkat çeken bir iddiayı gündeme getirdi. Gökçek, kurumun başına gelir gelmez akrabalarını yerleştirmeye başlamıştı. Gökçek’in başkanlığını yaptığı Keçiörengücü Spor Kulübü’nden 18 kişinin öğretmen ve yardımcı hizmetler görevlisi olarak Yenimahalle 50. yıl Yetiştirme Yurdu’na yerleştirildiğini savunan Erdem, bu kişilerin kurumda çalışmadan “çalışıyor” gösterildiklerinin doğru olup olmadığını sordu. Daha sonradan bunu doğrulayan bir hamle yaptı. Milletvekiliyken, TBMM çatısı altında makam odasında bile başkanı olduğu Keçiörengücü Kulübü’ne 5 amatör futbolcu transfer anlaşmasının imza törenini yaptırması olay olmuştu. Futbola merakı da burada başladı. Siyasi olarak kullanabildiği her şeyi kullandı. Ankaraspor serüveni var. Oğlu Ahmet Gökçek’in Ankaraspor, Ankaragücü ve sonrasında Osmanlıspor serüvenleri var. Melih Gökçek, Fenerbahçe, Gençlerbirliği başkanlığı hayallerini hep kurmuş ve dillendirmiş ancak başaramamış - Melih Gökçek, yuhalattığı Mesut Yılmaz ANAP’ın başına geçince, rotayı Refah Partisi’ne kırmıştı. Ama o gün enteresan bir şey yaşanıyor, eşi telefonda ağlıyor, sonra? Yapılan ANAP kongresinde Mesut Yılmaz ile Yıldırım Akbulut yarıştı. Tabiri caizse Gökçek yine yanlış ata oynadı. Bu yarışta Gökçek, tavrını Akbulut’tan yana koydu. Akbulut seçimleri kaybetti. Üstelik kongrede Mesut Yılmaz’ı yuhalattı. Ardından Mesut Yılmaz hem genel başkan hem de başbakan olunca, Melih Gökçek’i Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü görevinden alarak tarihi bir kırılmaya da neden oldu. Refah Partisi’ne de böyle geçti. Ama geçişi sırasında STAR TV’nin Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu’nu eşi Nevin Gökçek aradı. Nevin Hanım, “Melih’i kandırdılar, Refah Partisi’nden milletvekili adayı yapacaklarmış, evden az önce aldılar, Keçiören Refah Partisi İlçe Başkanlığı’nda kaydını yapacaklarmış. Orhan, ancak sen engellersin. Lütfen araç telefonundan ara, engelle” dedi bir çırpıda sürekli ağlayarak. Gökçek, “Mesut beni ve muhafazakâr isimleri milletvekili yapmayacak. Beni aday gösterecek Refah Partisi’ne geçeceğim çünkü milletvekili olmak istiyorum” dedi. Geçti ve istediği de oldu. Tam o sıralarda Turgut Özal “Söyle o dangalak istifa etmesin” dese de Mesut Yılmaz’ın kesin tavrı ile karşılaşınca, ANAP kariyeri sonlandı. - Sonrasında yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hakkında soruşturmalar başladı. En dikkat çekicileri hangisiydi? Gökçek, başarıdan beslenmek yerine başarısızlıktan besleniyordu. Ne kadar başarısız olursa siyasi basamakları o kadar hızlı tırmandı. Milletvekilliği iki yıl üç ay sürmüştü. Çiller, Gökçek hakkındaki iddiaları ciddi gördü ve soruşturma izni verdi. Soruşturma dosyalarında Gökçek’in Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürü olduğu dönemde, sahte teklif mektuplarına dayanarak ihale verdiği, firmaya çıkar sağlamak için kurum yurtlarında bulunan çocuk sayısının üç katı kadar ayakkabı aldığı ve bayan kuaförlerine şenlik organizasyonları yaptırdığı yer aldı. Sonradan anlaşılıyor ki meğer gerçek işi kadın kuaförlüğü olan Avcıoğlu Organizasyon’un sahipleri kuruluşlarını, o dönemki parayla 288 milyon lira tutarındaki ihaleyi almadan günler önce tamamlamış. Şirket de zaten Gökçek’in yönettiği Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için yaptığı işler dışında hiçbir faaliyette bulunmadı. Galeri Fatih Firması’nın kazandığı bazı ihalelerde verilen teklif mektuplarındaki daktilo ve el yazısının aynı olduğu görüldü. Durum Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Laboratuvarı’nca da onaylandı.  -  Kadın kuaförüne şenlik işini biraz açar mısın? Tansu Çiller’in başlattığı soruşturmalardan biri buydu. Avcıoğlu Organizasyon Taahhüt ve Ticaret Şirketi tarafından 28 Ağustos 1990’da Yozgat’ta bir “Zafer Şenliği” düzenleniyor. Yozgat’taki şenlik için o dönemin parasıyla milyonlarca liralık ödeme yapıldığı iddia ediliyor. Gökçek ise “Yozgat, o dönemde benim bağlı bulunduğum devlet bakanımız Cemil Çiçek’in memleketiydi. Bu nedenle, orada 30 Ağustos dolayısıyla bir zafer şenliği düzenlemeyi ben önerdim” diyor. Gökçek, Yozgat ilinin, sadece bakanın seçim bölgesi olması nedeniyle, propagandaya yönelik olup olmadığına ilişkin soruya da “Neden olsun, bir Anadolu kentidir ve bakanın memleketidir, ben önerdim” diye karşılık veriyor. Sonradan anlaşılıyor ki meğer gerçek işi kadın kuaförlüğü olan Avcıoğlu Organizasyon’un sahipleri kuruluşlarını, o dönemki parayla 288 milyon lira tutarındaki ihaleyi almadan günler önce tamamlamış. Şirket de zaten Gökçek’in yönettiği Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için yaptığı işler dışında hiçbir faaliyette bulunmamış. Gökçek’in yıllarca yaptığı yöneticiliğin tavrı bu. İhaleler “yabancıya” hiç gitmemiş. - İddialara değindin ama onca iddia zamanaşımı nedeniyle düşmüştü..  Aynen, Gökçek hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis isteniyordu. Eğer dava sonuçlanmış olsaydı Gökçek memuriyetten süreli ya da temelli yoksun bırakılacaktı. Hatırlarsanız 1999 yılında “Telekulak Çetesi” operasyonu vardı. Dört mülkiye müfettişi, Ankara Emniyeti’nin sekizinci katında oluşturulan dinleme merkezinde 963 kişinin yasadışı dinlendiğini belgelemişti. Dinlenenler arasında Cumhurbaşkanı Demirel ile Başbakan Ecevit de bulunuyordu. Soruşturma öyle genişledi ki Susurluk’u aratmayacak boyutlara ulaşmıştı. Operasyon kapsamında aranan fakat firari olan Cengiz Çelik’in, Melih Gökçek soruşturmasını yürüten savcıya tuzak girişimi, bakışları bu kez Fazilet Partisi bağlantısına çevirmişti. Yasadışı telefon dinlemesi yaptıkları ortaya çıkan telekulak çetesinin Fazilet Partisi ve özellikle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le bağlantısı olup olmadığı araştırılmaya başlandı. Cengiz Çelik’in, FP milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun hasmının eşinin telefonun dinlenmesi de o dönem gazetelerde “Cengiz Çelik, hep FP’lilerin karşıtı olan kişilerin telefonlarını dinletmiş. Bunların bir ortak noktası olması gerekir” yorumlarının yapılmasına neden oldu. Telekulak çetesinin seçimler öncesinde FP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in rakipleri olan Murat Karayalçın ile Halil Şıvgın’ın telefonlarını dinlemeye teşebbüs ettiğinin ortaya çıkması, şüphe oklarının iyiden iyiye Melih Gökçek’e yöneltilmesine sebep oldu. Operasyon kapsamında bir isim daha sorguya çekildi. O da Eda Pulan’dı. - Eda Pulan sorgusunda ne dedi? Patronu Cengiz Çelik’in bir gün kendisini sigortacı kisvesi altında bir cumhuriyet savcısına gönderdiğini ifade ederek, “Yakama gizli kamera takarak tuzak kurmamı istedi. Ancak savcı tuzağa düşmedi. Sanırım bu savcı Melih Gökçek hakkında soruşturma yapıyordu” dedi. Pulan, Cengiz Çelik’in savcıya niçin tuzak kurmak istediğini bilmediğini söyledi. Eda Pulan, Cengiz’in kendisinden, Uğur Dündar’a da yaklaşıp tuzak kurmasını istediğini, bunda da başarılı olamadıklarını bildirdi. Savcının adını da hatırlamadığını söyledi. Eda Pulan, mahkemede sanık durumuna düşünce, Melih Gökçek hakkındaki soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı Hüseyin Yalçın’ın odasına giderek, Yalçın’ı yemeğe davet etmesini istedikleri ve kendisinin de kabul ettiği yönündeki Emniyet’te verdiği iddia edilen ifadeyi kabul etmediğini kaydetti. Çağ Hastanesi’nde çalıştığı dönemde görevli olarak Ankara Adliyesi’ne sık sık gidip geldiğini belirten Pulan, hastaneye üye yapmak amacıyla savcı Yalçın’ın da aralarında bulunduğu birçok hâkim ve savcıyla görüştüğünü söyledi. Adı bu kadar geçmesine rağmen, Melih Gökçek’i işaret eden tüm gelişmelere karşın bu soruşturma ve davadan da kurtulmuştu. Savcılar ya da hâkim çağırıp da “bir ilişkin var mı” diye bile sormadı. Başka bir olayda da Erenköy Cemaati ile bağlantılı Muradiye Vakfı ve bu vakıf etrafında kurulan şirketler ile ilgili bir operasyon başladı. Melih Gökçek gözaltına alındı. Şirketler ve sahipleri çeşitli cezalar aldılar ancak Melih Gökçek o dönem Adalet Bakanlığı Müsteşarı Arif Yüksel’in devreye girmesi sayesinde serbest bırakıldı. - “Yoksa Ankara’nın kömür paraları Güney Afrika kasası üzerinden PKK’ye mi akıtılmıştı? Kitabında bu sorunun altını çiziyorsun.  Belediyenin bir şirketi var VAK-BEL adında. Şirketin ortakları, yüzde 40 BELKO, yüzde 60 kamu bankası iştirakleri. Banka iştiraki derken, Leasing, Faktöring gibi kuruluşlar… Kömür işine giriyorlar. E, kömür üretecek ocaklar lazım. Nitekim Güney Afrika’da iki maden ocağı satın alınarak, yeni bir şirket daha kuruluyor. Onun da adı “SUMO Co.” VAK-BEL’in, Güney Afrika’daki ayağı olan ve kömür üretimini üstlenen SUMO Co. Şirketi ise Refahyol dönemi eski İçişleri Bakanı Orhan Eren’in damadı Haldun Erdavran’a kurdurularak daha sonra VAK-BEL’e devri yapılır. Tabii ki bununla da yetinilmez. Birçok bankanın yaptığı gibi, devlete vergi vermektense, Cayman Adaları’nda şirket kurup bu şirketin üzerinden kömür getirtilmesi de maliyeti düşürecektir. Bu vergi cenneti adada bir şirket oluşturulur. Adı Black Diamond… Görüntüye göre tüm amaç Ankara’nın kömür ihtiyacını karşılayacak olan sistemi kurmaktı. Uzatmadan anlatayım: Kurulan düzen sonrasında Ankara halkına fahiş fiyatlara belediye şirketi üzerinden kömür satılıyor. Kitapta bu işin ayrıntılarına yer verdim. Fakat bu işi inceleyen terör uzmanı Ali Köknar, “PKK’nin Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki İlişkileri” adında bir rapor hazırlıyor.  - Raporda ne yazıyor? “Türkiye’ye silah ambargosu uygulayan Güney Afrika ile ilişkiler kötüydü. 1998’de Melih Gökçek’in daveti üzerine Pretoria kentinin ilk siyah Belediye Başkanı Joyce Ngele Ankara’ya geldi. Ankara Belediyesi’ne bağlı BELKO’nun Güney Afrikalı bazı aracılara fahiş komisyonlar ödeyerek milyonlarca dolarlık kömür aldığı göz önünde bulundurulursa maksat kolayca anlaşılır.” İlişkilerin kötü olmasının nedeni PKK idi. Köknar’ın bu sözlerinin ardından şu soru akıllara geliyor: Yoksa Ankara’nın kömür paraları Güney Afrika devletinin kasası üzerinden PKK’ye mi akıtılmıştı? - Gökçek döneminin karanlık, dipsiz bir kuyu olduğunu söylüyorsun. Bir isme daha dikkat çekiyorsun; Sinem Şenbaş kimdir? Gökçek’in en başından beri ilişkide olduğu bir vakıf var: Muradiye Vakfı. Melih Gökçek görevden alınmadan çok kısa süre önce de Ankara Belediye Meclisi’nde bir karar alındı. Türbe, kümbet alanı olan Hacı Bayram Veli Türbesi’ne mezar yeri tahsis ediliyor. Mezar yeri tahsis edilenler arasında Muradiye Vakfı Kurucuları var. Bu isimler arasında ise Mustafa Ahmet Kalfaoğlu ve eşi Müşerref Kalfaoğlu, Hüsamettin Korkutata, Korkutata’nın eşi Zehra Korkutata, oğlu Muhammed Korkutata, Serkan Korkutata, kızı Sinem Şenbaş, damadı Ali Sedat Şenbaş, Serhat Can Korkutata, Fuat Korkutata var. Melih Gökçek ve yönetimi tarafından özel mezar yeri tahsis edilecek kadar el üstünde tutulan Hüsamettin Korkutata ve ailesinin Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden aldığı ihaleler var mı, diye sorarsanız… Neler var neler, hepsini yazdım. Sinem Şenbaş, Hüsamettin Korkutata’nın kızı. Melih Gökçek’in komşusu. Sinem Şenbaş, Ankara Belediyesi’ne bağlı iştiraklerden milyonlarca ihale aldı. İhale aldığı şirketin adresi Şenbaş’ın ev adresiydi. Hatta Sinem Şenbaş, Nevin Gökçek’in SOS vakfında da görevli. -  Bir iddia da Gökçek’in eşinin bankamatik memuru olduğu.. Kanıtı var mı bunun? 31 Mart 1991 Resmi Gazete’de yayımlanan bir ilan ile “Sosyal Hizmetler Eğitim ve Yardım Vakfı” kuruldu. Kısa adı SOS Vakfı… Yani Melih Gökçek daha Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce hatta Keçiören Belediye Başkanlığı’ndan önce bir şeylere hazırlanıyordu. Kurucularının arasında daha sonraki yıllarda belediyenin ihaleleri alan kadronun neredeyse tamamı vardı.  Peki, SOS Vakfı’nın onursal başkanı kimdi? Melih Gökçek’in eşi Nevin Gökçek… Bunun belgesini kitapta yayımladım. Bankamatik memurluğu da şöyle: Nevin Gökçek o dönem de FP milletvekili Kazım Albayrak’ın danışmanı gözüküyor. Kazım Albayrak’ın eşi Zeynep Albayrak da belediye kurumu ASKİ’de çalışıyor gözüküyordu. Bu konuyu Kazım Albayrak’a sordum. Bu bilgileri doğruladı. Yani karşılıklı bir ilişki ve dolaylı yoldan belediyeden ayarlanan kadro yoluyla destek var. Sonuçta belediye ihaleleri alanların olduğu bir vakıf, vakfın onursal başkanı ise o belediyenin tepesindeki ismin eşi. Belediyenin iktidar olduğu partinin milletvekilinin eşinin ASKİ’de işe alınması ve o milletvekilinin danışmanlığını yapan belediye başkanının eşi. Sizce normal mi? - Arada gazetecilere manken gönderdiği iddiası da var… Bu sorunun cevabı Eda Pulan isminde saklı. Aynı soruşturmada Gökçek’in de adı geçiyordu. Hazırlanan iddianamede ise Gökçek’in partilisi FP milletvekili Ömer Vehbi Hatiboğlu’nun Cengiz Çelik ile birlikte Kanal D’de yayınlanan Arena Programı’nın yapımcısı Uğur Dündar’ı bir manken ile ilişkiye geçirip bunu görüntülemek ve şantaj yapmak veya dövdürmek için planlar yaptıkları ileri sürüldü, fakat başarılı olamadıkları vurgulandı. Çelik’in eski Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Cebe’nin ev telefonlarını bile dinlettiği ifade edildi. Ömer Vehbi Hatiboğlu kim? Kendisi kamuoyunun yakından tanıdığı Nihat Hatipoğlu’nun ağabeyi... /Archive/2021/2/15/023855205-whatsapp-image-2021-02-14-at-16.27.52-1.jpegBU İŞLERİN BİRAZINI BİZ YAPSAK MÜEBBETE MAHKÛM EDİLİRDİK - Kitabının adı Parsel Parsel... Bülent Arınç’ın Gökçek ile ilgili “Ankara’yı FETÖ’ye parsel parsel sattı” iddiasından geliyor. FETÖ ile ilişkisine dair senin bildiğin en kritik konu hangisi? O kadar çok ki hangisini saysam bilemiyorum. Çocuklarının FETÖ okullarında yetişmesini mi, en azılı FETÖ’cülerle arkadaşlıkları mı, belediyeden verilen arsa ve ihalelerin nasıl örgüte kaynak yarattığını mı, eşi Nevin Gökçek’in adının FETÖ okuluna verilmesini mi, Gökçek’in sağ kolu olan FETÖ’cülerin 17-25 Aralık’tan sonra belediyede barındırılmasını mı?.. Bence bunların hepsi kritik. Çünkü şu işlerin birazını biz yapsak şimdi çoktan müebbet hapse mahkûm edilmiştik. - Adı bu kadar çok ihalede geçen birinin çok parası olmalı. Servetini biliyor muyuz? Bilemiyoruz çünkü hiçbir işi kendisi yapmıyor. Belli ki bazı kişiler üzerine dağıtılmış durumda. Ama zaten televizyon kanalı, spor kulüpleri yöneten birisinin, hem de aileden zengin olmayan birisinin bu kadar varlığı, belediye başkanlığı maaşıyla sağlayacağını düşünmek saflık olur. Belgeleyemediğim tespitler, bilgiler ve şahitler var. Şayet bir savcı Melih Gökçek hakkında dava açmaya karar verirse ben de bu kişiler ile birlikte gidip elimizdekileri teslim edeceğiz.  ‘ÇIKAR’ TARİKATINA BAĞLI - Tarikatlarla ilişkisi? Herhangi bir tarikata bağlı mı? Erenköy Cemaati’ne bağlı Muradiye Vakfı ile uzun yıllardır birlikte yürüyor. FETÖ’yü zaten biliyoruz. Öte yandan Nurcuların diğer kollarıyla da iyi geçinmiş hep. Anlayacağınız “çıkar” tarikatına bağlı kendisi… Ama ciddi bir cevap verecek olursak Muradiye Vakfı burada en önemlisi. ÇOK ŞEY BİLİYOR - 79 soruşturma geçiren Gökçek, sayısı 5 binlere ulaşan şikâyet dilekçesiyle tarihin en çok mahkemeye verilen belediye başkanı unvanına sahip... Diyorsun ki “Melih Gökçek ve oğullarını bir el veya birileri yıllardır açık şekilde koruyor”... Kim, niye korusun?  Aklıma tek bir şey geliyor: Çok şey biliyor. Eğer Gökçek itirafçı olursa FETÖ’nün siyasi ayağı başlamak zorunda kalacak. Herkesin yargılanacağı bir davalar silsilesi başlayabilir. Gökçek yargılanırsa “17-25 Aralık ve öncesi” kuralı da çöker. Belli ki yargılanmadığı sürece de sırları mezara gidecek. Bu yüzden de bir el sürekli Gökçek’e dokunulmasının önüne geçiyor. Nereye kadar böyle sürecek bilinmez. Ama bu iktidar döneminde olamayacağı kesin.  ANKAPARK STRATEJİK ÖNEME SAHİP- Mansur Yavaş’ın yakında Gökçek dönemine ait asıl bombayı patlatacağı konuşuluyor. Konu Ankapark... Hatta Gökçek, Yavaş’ın ekibinin sahte evrak düzenlediğini iddia etti. Bu konuyla ilgili ne biliyorsun?  Kitabı okurken okuyucular bir şeyi fark edecek: İhaleler ve olaylar hep dönüp dolaşıp belli başlı isimler etrafında dönüyor. İşte ben Parsel Parsel’de bu yapıyı açığa çıkarıyorum. Yani bu sadece bir FETÖ kitabı değil. Sadece bir ihale yolsuzlukları kitabı da değil. Bir yakınçağ siyasi tarihini Gökçek üzerinden anlatıyorum. Bir zihniyeti faş ediyoruz açıkçası. Ankapark konusunda da bu böyle, şimdi tek tek şirket isimlerini saymayayım ama Ankapark için ihaleler yapılmaya başlanmadan önce bir sürü şirket Yenimahalle’deki aynı adreslerde kuruluyor. Kurulduktan sonra da milyonlarca liralık ihaleleri almaya başlıyorlar. Şirketlerin ortakları yine aynı isimler. Tek tek isim isim şirket şirket yazdım. Melih Gökçek’in adamlarının bilerek ve isteyerek 15 Temmuz sonrasında finans kaynakları tükenen FETÖ’ye finans sağladığı anlaşıldı. Ankapark bu açıdan da stratejik bir öneme sahipti. İhaleler hep belli birilerine verilmişti. Tam da bu sırada Melih Gökçek bir tweet attı… 2019’da attığı tweet ile 13 Haziran 2017 tarihli, “Dekoratif Kentsel Donatı Elemanları Alımı İşi”nin bizzat kendi talimatıyla yapıldığını açık açık söyledi. Gökçek o paylaşımında, “2017 yılında 81 milyon liralık park bahçe oyuncağı ve bahçe mobilyası ihalesi yaptırdım. İhaleden 3.5 ay sonra görevden istifa ettim. Ama 3.5 ay içinde işin montajıyla birlikte yüzde 35/ 40’ını bitirttim” ifadelerini kullandı. Halbuki o ihale kapsamında alınan eşyaların büyük çoğunluğu açık arazide saklanırken paslanıp çürümüş ve telef olmuştu. Melih Gökçek’in görevden ayrılmasından hemen önce bu denli büyük paraların harcanması ise akıllarda soru işareti bıraktı. Sonrasında da Cumhurbaşkanı gitti bu tür ihale oyunlarının döndüğü Ankapark’ın -sırf Gökçek’i kurtarmak için- açılışını yaptı. Fakat yine de yetmedi, parkın olduğu alanda çürümüş oyuncakların arasında şimdi in cin top oynuyor. - Ankapark için araştırma yaparken karşına yeraltı dünyasından isimler çıktı mı? Ankapark için ihale alan firmalar saymakla bitmiyor. Araştırmalarımı yaparken işin ucu Alaattin Çakıcı’ya kadar uzandı. Ankapark için ihale alan firmalardan birisi de Açıkhava Fabrikası Medya Reklamcılık. Firmanın sahibi Toygar Yedigöz, Suphi Aydıner ve Sinan Cihan… Toygar Yedigöz ismi önemli, çünkü Alaattin Çakıcı tahliye olduktan sonra “çok yakın arkadaşlarım” başlığı ile sosyal medya hesabından fotoğraf paylaştığı fotoğrafta bu isim de var. İşte bu firma Ankapark açık oyuncak alanı temalandırma işleri ihalesini aldı. 2017 yılında toplamda 56.6 milyon TL’lik işi kaptı. Fotoğrafına ve o tweet’e kitapta yer verdim. YAPTIĞI BAŞARILI BİR İŞ YOKTU - Çok karikatürize edildi ama yine de son yerel seçime kadar koltukta kalmayı hep başardı. Sırrı neydi sence? Propaganda sahte bir şeydir. Sahteyi gerçek gibi göstermek de propaganda sanatıdır. Gökçek bu sanatı çok iyi icra ediyordu. Aslında yaptığı başarılı bir işi yoktu. Ama güç odaklarını arkasına almayı biliyordu. Güçlü olan parti hangisiyse bir şekilde orada yer edindi. Tek başına seçimlere girse kazanamazdı ama güçlü partilerin desteğiyle polemikler yaratıp sürekli gündemde kalarak bir şekilde seçilmeyi başardı. Melih Gökçek ismi için reklamın iyisi kötüsü yok. Karikatürize edilmesini de kullandı, dini de kullandı, cemaatleri de kullandı, Twitter’ı da kullandı, hatta AKP’yi de kullandı. Bence Gökçek’in sırrı buydu. JET HIZIYLA DAVA- Sosyal medyada sürekli “Profesyonel sanık olarak yargılandığım bu haftaki olağan duruşma şu adliyedeydi” gibi paylaşımlar yapıyorsun. Kaç davadan yargılanıyorsun? Sayısını artık inan ki bilmiyorum. Yargılandığım onca davanın içerisinde bu yalan, doğru değil diyen bir kişi yok. Yazıları yalanlamak ve doğru belgeleri mahkemeye sunmak yerine “Bu kişi bana hakaret etti” diye şikâyetçi oluyorlar. Savcılar sağ olsun iddiaları ve cevaplarımızı okumadan, dinlemeden, önemsemeden kişi isimlerine bakarak hemen jet hızıyla dava açıyor. Her hafta adliyedeyim. Artık profesyonel oldum. Birçok avukattan daha fazla adliyeye gider oldum. - WhatsApp profil fotoğrafından çok etkilendim... Orada İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu var... Evet. Ben Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’u çok seviyorum. Özellikle Uğur Mumcu gelmiş geçmiş en büyük gazetecidir. Yolumu aydınlatan isimdir. İpek Özbey

Tüm Yurtİşverenleri Sendikası’naüye 500’üaşkın yurdun yarısıkapandı. Yatırımlarçöp oluyor

Tüm Yurt İşverenleri Sendikası’na üye 500’ü aşkın yurdun yarısı kapandı. Yatırımlar çöp oluyor TÜYİSEN Yönetim Kurulu Üyesi Funda Gökgöl, “Elimiz kolumuz bağlı kurbanlık koyun gibi bekliyoruz. Birçok yurda mülk sahipleri kiralar ödenmediği için içindeki eşyayla birlikte el koyuyor. Kapısı dahi açılmayan binaya elektrik su, doğalgaz faturası geliyor. Bir yıldır üniversitelerde eğitim uzaktan yapılıyor. Üniversite öğrencilerine hizmet veren 4 bin 500’ü aşkın yurtta alarm zilleri çalıyor.Tüm Yurt İşverenleri Sendikası’na (TÜYİSEN) üye 500’ü aşkın yurdun yarısı kapandı. Ayakta kalmaya çalışan yurtların bir bölümüne kiralar ödenmediği için mülk sahipleri içindeki eşyayla el koyarken, çoğu elektrik, su ve doğalgaz faturalarını dahi ödeyemiyor. Sadece yılbaşından bu yana sahibinden.com sitesi üzerinden satılığa çıkarılan yurt sayısı ise 60. Satışta olan yurtlar arasında İstanbul Fatih’te 200 kişilik erkek öğrenci yurdu da var, Çapa’da 26 milyon liraya devredilmeyi bekleyen yurt da. Yurtların kapanması ise binlerce kişinin işsiz kalması ve milyarlarca liralık yatırımın atıl olması anlamına geliyor.FATURALARI ÖDEYEMİYORUZTüm Yurt İşverenleri Sendikası (TÜYİSEN) Yönetim Kurulu Üyesi ve Basın Sözcüsü, Antalya Ticaret Odası Konaklama Grubu Komite Üyesi ile Özel Alya Kız Öğrenci Yurdu Kurucusu Funda Gökgöl, “Elimiz kolumuz bağlı kurbanlık koyun gibi bekliyoruz. Kapısı dahi açılmayan binaya elektrik su, doğalgaz faturası geliyor. Bunlar da ciddi sıkıntı, ödeyemiyoruz. Tüm işletme sahipleri artık yurtları tamamen kapatmayı düşünüyor” dedi. Yurtların bu yıl da kapalı kalacağını, pandeminin gidişatına göre gelecek eylülde de açılmama riski olduğunu vurgulayan Funda Gökgöl’ün konuşmasının satır başları şöyle:- Sadece TÜYİSEN’e üye 500 yurt var, bunların yaklaşık 250 tanesi kapandı. Antalya’da 38 yurt var, yüzde 50’si kapandı. Kare Kız yurdu, Doğa Kent Kız Yurdu, Akademi Kız Yurdu kapananlar arasında. Ciddi anlamda kapanmalar sürüyor.- El konulan yurtlar var. Kirasını ödeyemediği için mal sahipleri içindeki eşyayla birlikte el koyuyor. 12 aydır kapalıyım. Bu hafife alınacak bir durum değil. Kapısı dahi açılmayan binaya elektrik su, doğalgaz faturası geliyor. Bunlar da ciddi sıkıntı.YATIRIMLAR ÇÖP OLUYOR- En küçük yurt 60-70 yataklıdır. Bunun için en az 1.5 milyon TL yatırım gerekiyor. 3 bin kişilik yurtlar var, bunlar için en az 80-100 milyon TL yatırım demek. Bu yurtlar batıyor gerçekten batıyor. Bu yatırımlar çöp oluyor.- Yurt işletmecilerinin en az yüzde 70’i kiracı statüsünde. Kiralar ödenemiyor.- Yurt işletmecileri birinci, ikinci, üçüncü krediyi çekti. Artık bankalar da kredi vermiyor. Borcu ödemek için ne yapacak mecburen satıyor ya da yurdu boşaltıyor.- En küçük yurtta bile 10 kişi istihdam edilir. Şimdi bunların işi de tehlikede. İşletme kazanmıyor, çalışan kazanmıyor, bize öl diyorlar.- Sendika aracılığıyla kira desteği ve yardım ödeneği çıktı. 1000 TL kira desteği ve 750 lira hibe desteği. Bu destek sadece esnaf kefalet kaydı olanlar ve normal işletmecilere çıktı. Ama bizler ağırlıklı olarak ticaret odalarına bağlı limitet şirketiz ve faydalanamadık. Bugün İstanbul’da çok şubesi olan yurtlardan birinin kirası 90 bin TL, 1000 TL kurtarmaz.- Cumhurbaşkanı, tek seferde ödenmek üzere 2 bin liradan az ve 40 bin liradan fazla olmamak kaydıyla ciro desteği verileceğini açıkladı. Belki büyük bir rakam değil ama alabilirsek en azından faturalar ödenir.EYLÜLDE DE AÇILMAMA RİSKİ VAR- Benim yurtta şu anda 2 milyon liranın üzerinde ciro kaybı var. Küçük işletmelerdeki bu zararı gördüğümüzde sorunun büyüğü de ortaya çıkacak.KGF kredilerinin geri ödemeleri bizim sektörde ertelenmedi. Kambur üzerine kambur ekleniyor.- Artık ne yardım ne hibe. En kısa ve en hızlı şekilde okulların açılması gerekiyor. Su bahar dönemini gözden çıkardık ama, eylülde de açılmama riski var. Bu kabusla yatıp bu kabusla kalkıyoruz.SON KULLANMA TARİHLERİ GEÇİYOR- Aşılamalara üniversitelerden, okullardan başlanılmalı. Bu virüs iş yerlerinde, uçakta, toplu taşıma araçlarında bulaşmıyor da sadece üniversitede mi bulaşıyor. Eğitim kalitemiz sıfıra düşüyor. 2 yıllık tıbbi laborantlık bölümünü okuyan çocuk okul yüzü görmeden iğne vurmayı bile öğrenmeden mezun oluyor.- Pandemi başladığı dönemde yurtlardaki hijyen kurallarını sağlamak için işletmeler ciddi yatırım da yaptı. Hijyen ürünleri, temizlik makinaları aldı. Şimdi bunların da son kullanma tarihleri geçiyor. Bu da bizim için büyük zarar.- Aşıyı düzgün yapamayıp turizm sezonunu iyi yönetemezsek okullar açılmaz. 4 bin 500 yurdu kaybederiz.  Şehriban Kıraç




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter