Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Thursday, 12.12.2024, 09:43 AM (GMT)

Almanya, Türk gemisine baskına Ankara’nın tepkisi için‘haksız’dedi

Almanya, Türk gemisine baskına Ankara’nın tepkisi için ‘haksız’ dedi figure > Milli Savunma Bakanı Akar, Türk gemisinin Akdeniz’de aranmasını sert bir şekilde eleştirerek “Olay teamüllere aykırı, yanlış yapılmıştır” dedi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da “cevabın sahada verileceğini” söyledi. Almanya, Ankara’nın suçlamalarının haksız olduğunu savundu. Avrupa Birliği (AB) dönem başkanı Berlin ile Ankara arasında, gelecek ay yapılacak AB zirvesi öncesi Türk yük gemisi Rosaline-A üzerinden önceki gün patlak veren gerilim sürüyor. AB’nin Akdeniz’deki Irini Operasyonu’nda görevli bir Alman firkateyninin Libya’ya silah taşındığı şüphesiyle Türk bandıralı bir yük gemisini durdurup aramasına Ankara’nın gösterdiği tepkiye Berlin’den bir dizi yanıt geldi. AB’ye, operasyonun komutasında yapılması nedeniyle İtalya’ya, operasyona katılan geminin sahibi olması nedeniyle de Almanya’ya ayrı ayrı nota verilmişti. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise dün yaptığı açıklamada, Irini misyonunu sert sözlerle eleştirdi.NATO VURGUSUAlmanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, “Alman askerlerinin Irini misyonu direktifleri kapsamında doğru davrandığını, Ankara’nın yönelttiği suçlamaların haksız olduğunu” savundu. Karrenbauer, “Türkiye NATO’da hâlâ bizim için önemli bir ortak. Tersine soruyu da sormak gerekiyor; NATO ortağı olmazsa, Türkiye ile ilişkilerde ne iyi olabilirdi? Bu durum genel olarak bizim için ve özellikle sınır komşuları, özellikle Yunanistan için de daha zor olurdu” değerlendirmesinde bulundu. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu sözcüsü Peter Stano,Türkiye’den arama için rızasının istendiğini, belirledikleri sürede onay gelmeyince gemide arama yapıldığını ve yasadışı malzemeye rastlanmadığını bildirdi. Aramadan önce Türkiye’nin rızasını almak üzere Türk Dışişleri Bakanlığı’na 4 saat önceden bildirimde bulunulduğunu ifade eden Stano, Irini Operasyonu yetkililerinin operasyonunun merkezi İtalya’da bulunan Türkiye’nin Roma Büyükelçiliği’nin talebiyle bu süreyi 1 saat uzatma konusunda mutabık kaldığını kaydetti. Stano, geçen sürede Türkiye’den cevap gelmediğini iddia ederek, “İrini Operasyonu gemiye çıktı ve NATO prosedürleri dahil uluslararası prosedürlere uygun olarak gemide arama yaptı” ifadesini kullandı. Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Andrea Sasse de “tüm prosedürün doğru şekilde işlediğini” iddia etti. Alman Savunma Bakanlığı Sözcüsü Christian Thiels önceki gün yaptığı açıklamada, “Aramanın yapılabilmesi için geminin bandırasını taşıdığı ülkenin onayının gerektiği, ancak dört saat boyunca ülkeden itiraz gelmemesi durumunda bunun onay olarak kabul edildiğini” ifade etmişti. Türkiye’nin aramanın başlamasından sonra itiraz etmesi üzerine aramanın durdurulduğunu ifade eden sözcü gemide yasak malzeme tespit edilmediğini de belirtmişti. Ankara da gemide insani malzemeler olduğunu duyurmuştu.‘ÖNYARGIDAN UZAK OLMALI’Milli Savunma Bakanı Akar dün yaptığı açıklamada, Irini misyonunu hedef aldı, “Başlangıcından beri sakat doğmuş bir harekât. Uluslararası hukuk tarafından sağlam temellere dayanmıyor. Olay tamamen uluslararası hukuka aykırı, teamüllere aykırı şekilde icra edilmiş, yanlış yapılmıştır. Maalesef müttefiklerimizin açıklamaları tam olarak gerçeği yansıtmamakta, bazı gerçekler çarpıtılmaktadır” dedi. Akar, uluslararası hukuk ne diyorsa, teamüller ne ise ona göre hakkımızı savunacağız. Bu tür harekâtı idare edenlerin uluslararası hukuk, teamüllerin yanı sıra ayrıca önyargıdan uzak, objektif, duygusallıktan uzak davranmaları lazım” yanıtını verdi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da olaya ilişkin, “Bizim gemimize uluslararası sularda yaptıkları baskın dolayısıyla Almanya’yı da İtalya’yı da şiddetle kınıyoruz” ifadelerini kullandı.ÇAVUŞOĞLU: SAHADA DA CEVABINI VERECEĞİZDışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Meclis’te gazetecilerin Türk gemisinin aranmasıyla ilgili sorusunu yanıtlarken “Bize yapılan bir şeyi biz karşılıksız bırakmayız. Gereken tedbirlerimizi alacağız. Sahada da cevabını vereceğiz, aynı şekilde hukuki ve siyasi süreçleri de takip edeceğiz” dedi. cumhuriyet.com.tr

Akıl, bilginin doğrulandığıyegâne araç

Akıl, bilginin doğrulandığı yegâne araç figure > “Mutezile’nin ocağında yetişmiş birçok felsefeciye göre Tanrının insana bahşettiği en büyük nimet akıldır. Hatta onlara göre “akıl, insan düşüncesinin ürünü olan (mahluk olma) Kuran’dan daha üstündür.” “Her salı günü Halife elMe’mun’un sarayında düzenli tartışmalar tertiplenirdi. Önce yemekler yenir, daha sonra da halifenin huzurunda özgürce ilmi konular tartışılırdı. Gece başladığında ikinci kez yemek yenir ve sonra herkes yeniden dağılırdı. Bu ilmi meclislerde farklı dinlerden ilahiyatçılar hazır bulunurdu. Mesela Müslüman kelamcılardan başka, Mecusilerin dini lideri Acer Fernbağ ve Manilerin din âlimi Yazdanbeth de bu toplantılara katılırdı. Hatta Mecusilikten ayrılmış bir başka zındık dahi bu toplantılarda Mecusilerin liderine karşı özgürce fikirlerini ortaya koyabiliyordu. Halife el-Me’mun, Emevi hükümdarların aksine bu toplantıları hakikatin araştırılmasında önemli bir vesile olarak görüyordu. Hatta bu meclislerde bazen İmam Rıza bile ruh göçünü savunanlarla veya Hıristiyanlarla tartışabiliyordu.” (El-Mesudi’den aktaran Abdülhüseyin Zerrinkub, İslam Medeniyeti Mucizesi, çev. Abuzer Dişkaya, Ağaç Yayınları, İstanbul, 2009, s.132/133.)İSLAM COĞRAFYASI GENİŞLEDİKÇE(Atlantik’ten Çin Seddi’ne kadar) Yahudiliğin, Hıristiyanlığın, Budizmin, Hinduizmin, Zerdüştiliğin ve özellikle de Maniheizmin kültürel-felsefi etkisi, Müslümanlar arasında görülmeye başlanmıştı. Bu etkiyi, ilk yüzyılda ortaya çıkan Batıniyye, Cebriye, Kaderiye, Mürciye vb. kelam ekolleri üzerinde görmek mümkündü. Sonradan ciddi bir düşünce akımı haline dönüşen Mutezile (ittizal kökeninden=uzak durma) ise klasik İslam inancının çok daha ilerisine gitmişti. Ve görüleceği gibi bunlar ilk yüzyılda İslam ilahiyatının ve felsefesinin temellerinin atılmasında tayin edici rol oynayacaklardır.MUTEZİLE EKOLÜMutezile düşünürlerinin katkıları olmadan ne İslam dini bir din haline gelebilirdi ne de İslam devleti siyasi ve kültürel entegrasyonu sağlayabilirdi. Neticede Mutezileden yana olan birçok bilim ve düşün insanı, özellikle de doğa felsefesinden (dehriyyeci er-Ravendi) etkilenmiş olanlar, kendi felsefi ve siyasi görüşlerini bu akımlara mal etmişlerdir. Birkaç kuşak sonra da aklın esas alındığı düşüncelerin izlerini hem hutbelerde hem de camilerdeki tartışmalarda görmek mümkün olacaktır. Mutezile’nin ocağında yetişmiş birçok felsefeciye göre de Tanrı’nın insana bahşettiği en büyük nimet akıldır. Hatta onlara göre “akıl, insan düşüncesinin ürünü olan (mahluk olma) Kuran’dan daha üstündür.” Akıl, bilginin doğrulandığı yegâne araçtır. Öte yandan onlara göre insan bilgi ve hakikate sadece tefekkür yoluyla değil, “bilgiden üstün olan pratikle” de ulaşabilir. Bu düşüncenin izlerini, Hay ibn Yakzan’ın yazarı filozof İbn Tufeyl’de göreceğiz. Kısacası Mutezile, üç alanda önemli tartışmalar yaratmıştır:- Allah’ın evreni hiçlikten yarattığı görüşü, maddede içkin olan zorunlu hareket yasasıyla reddedilebilir. - Evrendeki değişim, Tanrısal iradeyle değil, maddenin kendi içsel hareketinden kaynaklanmaktadır. - Madde sürekli hareket halindedir. Hatta Mutezile düşünürü Ebu’l-Hüzeyl’e göre bir kez başlamış olan hareket üzerinde Allah’ın bile etkisi olamaz...Görüldüğü gibi ayetlerin yorumlanmasıyla başlayan tartışma, ilahiyattan felsefeye doğru yol almıştır...EL-KİNDİ, FARABİ VE AKIMLARHer yeni uygarlığın ilk işi, eski uygarlıklara ait eserleri çevirerek yeni kuşaklara aktarmaktır. Araplar da aynısını yapmıştır. İlk Arap filozofu El-Kindi’nin başkanlığında kurulan çeviri ekibi (Sabit bin Kurre, İshak bin Huneyn vb.) Yunanca eserleri çevirmekle kalmamış bunlara şerhler de yazmışlardı. İslam dünyasının en büyük Aristoteles yorumcularından olan Farabi (874-950), İslam felsefesinin en etkin ve köklü akımlarından biri haline gelen Meşşai akımının kurucusudur. Ona İslam dünyasında, felsefenin “İkinci Üstadı” (Aristoteles’ten sonra) denmiştir. En ünlü eseri ElMedinetü’l Fazıla’da (İdeal Devlet) sadece erdemli bir toplumun nasıl olması gerektiğini anlatmaz, aynı zamanda dönemindeki baskıcı rejimleri ve bağnaz dinciliği ve adaletsiz hükümdarları da yerden yere vurur. Farabi, eserlerinde Aristoteles’in izinden giderek maddenin hareketinin anlamını ve evrenin sonsuzluğunu tartışır. Duyumsamacı bir bilgi kuramına dayanan görüşleri, 12. yüzyıldan itibaren Batılı düşünürleri, özellikle Thomas Aquinas ve Albertus Magnus’u, derinden etkilemiştir. Farabi yazılarında peygamberlerle (vahiy almış filozof) filozofları aynı ayarda görür. Kısmen Aristoteles’ten fakat en çok Yeni Platoncu Plotinos’tan etkilenerek Sudur (Tanrısal aklın taşarak evreni oluşturması) kuramını İslam felsefesine Farabi yerleştirmiştir. Filozof terimi, İslam dünyasına feylesof şeklinde girmiştir. “Felasife-i İslam” ise İslam filozofları anlamındadır. Yunanca bir terim olan “sofia” (bilgelik tanrısı Sophia’dan gelir), “hikmet”; bilgiye sahip olansa “hakim” anlamındadır. Dolayısıyla “Hukema-i İslam” kavramı da İslam filozofları anlamına gelir. İslam felsefesinde ortaya çıkan düşünce akımları, kaba hatlarıyla üç ekol etrafında toplanmıştır. Bunlardan ilki dinleri reddeden deist Doğa felsefeciler (ErRavendi vb), ikincisi İslami kelama aklı, sorgulamayı ve mantığı yerleştirmiş olan Meşşai (Aristotelesçilik) akımı ve üçüncüsüyse muhafazakâr İslami kelamı savunan İşraki (Işık) düşüncesidir.DOĞU-İSLAM UYGARLIĞININ ALTIN ÇAĞIİhvan-ü Safa kardeşliğiDoğu-İslam coğrafyasında bilim, kelam ve felsefe konularında en çok etkin olmuş gizemli akımlardan bir de İhvan-ü Safa Kardeşliği’dir. Basra’da kurulan ve adlarını Kelile ve Dimne’nin “Tasmalı Güvercin Babı” hikâyesinden alan hareket, İslam ülkelerinin birçok başkentinde etkin olmuştur. Görüş ve düşüncelerini 52 risalede toplayan İhvan-ü Safa’nın 14 risalesinin konusu matematik, eğitsel bilimler, geometri, astronomi, coğrafya ve müziktir. Risalelerin 17’si ilahiyat ve felsefe konuludur. Madde ve hareketi, biçim ve suret; mekân ve zaman; yer ve gökyüzü; oluşum ve dönüşüm (Evrim kuramının ilk nüveleri), mevsimlerin hareketi, hayvan ve bitkiler; madenler vb. inorganik maddelerin doğasına ve alanlarına ilişkin felsefi derinlikte görüşler yer almaktadır. 10 risaleden oluşan üçüncü kısım, Pythagoras’ın sayılar dünyasından hareketle evrenin ve bilinebilir olguların neler olduğu, bilginin zihnimize nasıl yansıdığı hakkındadır. Bu bölümde döngülerin ve dönemlerin nasıl oluştuğu, zaman, aşk, öteki dünya, etki ve sonuç ilişkisi, zorunluluk gibi felsefi kavramlar açıklanmaktadır. 11 risaleden oluşan son kısımdaysa ilahiyatın temel sorunları olan din, Tanrı’ya erişmenin yolları, İhvan-ü Safa kardeşlerinin yaşamlarının nasıl olması gerektiği, inanç, fazilet, Tanrısal yasaların neler olduğu, peygamberlik mertebesinin esasları, toplumsal düzenin, yönetim tarzlarının nasıl olması gerektiği vb. siyaset teorisinin konularına ilişkin açıklamalar yer almaktadır.DÜNYA ÇAPINDALARİslam dünyasının en önemli bilimsel eserlerinden olan ve tarihte eşine çok az rastlanan ansiklopedinin (risaleler) yazarları hakkında verilen bilgilerin doğruluğu bugün bile tartışma konusudur. İhvan-ü Safa’nın etkin olduğu dönem Doğu-İslam uygarlığının altın çağıdır. Başarılarıyla dünya çapında etkin olmuş Müslüman bilim insanları ve filozoflardan bazıları şunlardır:- Bin Mûsâ el-Hârizmî (780- 850), matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars kökenli bilim adamı. Hint rakamları üzerine yaptığı çalışmaları (ondalık konumsal sayı sistemini) Latince çeviriler üzerinden Batı’yı etkilemiştir. ElHarezmi’nin Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplamaya Dair Özlü Kitabı doğrusal ve ikinci dereceden denklemlerin ilk sistematik çözümünü sunmuştur. Cebir işlemini bağımsız bir disiplin olarak öğreten, “indirgeme” ve “dengeleme” (denklemin farklı taraflarındaki benzer terimlerin aynı tarafa alınarak sadeleştirilmesi) yöntemlerini tanıtan ilk kişi olduğu için Harezmi, cebirin atası ya da kurucusu olarak nitelendirilmiştir. - Ebu Musa Cabir bin Hayyan (721-815). Batı’da daha çok Geber olarak tanınan, Abbasiler döneminde yaşamış ve fen bilimlerinin temelini atmış olan çok yönlü bir fen bilgini, kimyacı ve eczacı; fizikçi, astronom, tıp ve fizik tedavi uzmanı, mühendis, coğrafyacı ve filozof. Hayyan adeta günümüzün DNA olgusuna değinircesine, “İnsan da dahil olmak üzere bütün canlılar doğanın eseridir. Doğa bir canlıyı var ederken nicelik ve sayı yasasını uygulamaktadır. Bu yasanın sırrı, denge teorisiyle açığa çıkarılır. Doğanın yöntemini taklit ederek canlı üretmek mümkündür” demiştir. Devamında da eğer sayısal formülü bulunabilirse bütün canlılar ortak bir kökene kavuşturulabilir” demiştir. - Abdülhamid bin Vâsi bin Türk, 9. yüzyılda yaşamış matematikçi. Ünlü bilim tarihçimiz Aydın Sayılı’ya göre sayılar teorisi ve cebir konularında çalışmalar yapmıştır. - Muhammed bin Kesir el-Fergani. 9. yüzyılda yaşamıştır. Batı’da Alfraganus olarak bilinen en ünlü gökbilimcilerden biridir. Ay’daki “Alfraganus” kraterinin ismi ona ithafen verilmiştir. - Ebu Reyhan el-Birûni (973-1051). Batı dillerinde adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla ünlüdür. Biruni, aynı zamanda Hint dinleri ve gelenekleri üzerine yazdığı eserle de etnografya alanında çığır açmıştır. - Ebu Abdullah Muhammed elBattani (858-929), Latince Albategnius, Albategni ya da Albatenius olarak bilinen gökbilimci ve matematikçidir. - Ebubekir er-Razi (865-925) tıp, kimya, matematik ve müzik alanında eserler verdi. Batı’da Razes adıyla bilinen Er-Razi’nin özellikle kimya ve tıp kitapları, 17. yüzyıla kadar Batılı üniversitelerde okutuldu. - İbn Heysem (965-1040), Latince Alhacen ya da Alhazen. Fizik, matematik ve optik alanında yaptığı çalışmalarla ünlüdür. Heysem felsefeyi, bilimlerin anası sayar. Işık ve görme konusunda yaptığı çalışmalar, Rönesans sonrası bilim adamları üzerinde etkili olmuştur.Ayrıca filozofluklarıyla öne çıkmış El-Kindi, Er-Ravendi, Er-Razi, AlMaarri, Al-Farabi, İbn Sina gibi hem fen bilimlerinde hem de felsefe ve siyaset teorisinde önemli eserler kaleme almış, teoriler geliştirmiş düşünürlerin yaşadığı bir yüzyılla karşı karşıyayız. Bu nedenledir ki birçok yabancı İslam felsefesi uzmanı, 10. ve 11. yüzyılı Doğu’da hümanizmin yeniden doğuşu olarak değerlendirirler. Sadık Usta

Gazetemize BİK tarafından verilen cezanın 10 günüdaha kesinleşirken mahkeme haberleri karıştırdı

Gazetemize BİK tarafından verilen cezanın 10 günü daha kesinleşirken mahkeme haberleri karıştırdı figure > Mahkeme tarafından 10 günlük ilan kesme cezasına konu edilen “Doğrular Korkuttu” haberinin gerekçesine “Pasifik gayrimenkul” kararının gerekçesi, Işıl Özgentürk’in “Neredesin Z kuşağı” yazısıyla ilgili karara da “Fahrettin Altun” haberiyle ilgili kararın gerekçesi yazıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün hukuk sistemindeki sıkıntılara dikkat çekerek yargı reformuna ilişkin yaptıkları açıklamalara rağmen yargıyı muhalif basın üzerinde bir sopa olarak kullanarak, sindirme, susturma çabaları devam ediyor. Basın İlan Kurumu (BİK) tamamı belgeli olan haberlerimiz nedeniyle Eyül 2019 tarihinden itibaren Cumhuriyet’e 110 günü aşkın ilan kesme cezası verdi. Gazetemiz avukatlarının ise yaptığı itirazlar İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedildi. Kararın kesinleşmesinin ardından, 10 günlük ilan kesme cezası daha gazetemize tebliğ edildi. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 20 Nisan 2020 tarihli “Doğrular Korkuttu” ve devamı “Haber hakkını savunalım” başlıklı haber ile Işıl Özgentürk’e ait “Neredesin Z kuşağı” başlıklı köşe yazısına ilişkin cezalara karşılık gazetemizin avukatlarının yapmış olduğu itirazların reddine karar vererek tebliğ etti. İki ayrı haber için toplam 10 gün ilan kesme cezası kesinleşmiş oldu. Fakat mahkeme tarafından tebliğ edilen gerekçeli kararlarda bir skandala imza atıldı. Ceza kesilen haberler ile gerekçeli kararın gerekçe kısmında yazılan haberler farklı. “Doğrular korkuttu” haberi ile ilgili kararda “Pasifik gayrimenkul” karar gerekçesi yazıldı. “Neredesin Z kuşağı ile ilgili kararda ise “Fahrettin Altun” ile ilgili karar gerekçesi yazıldı.ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURUBİK tarafından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile ilgili gazetemizde ve cumhuriyet.com.tr’de yayımlanan yaklaşık 15 haber ve Pasifik Gayrimenkul Yatırım İnşaat AŞ’nin şikâyeti üzerine gazetemize verilen toplam 37 günlük ilan kesme cezası ile cumhuriyet.com.tr’ye verilen toplam 8 günlük ilan kesilmesi cezasına yapılan itirazlar İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedilmişti. Verilen 45 günlük cezanın kesinleşen 28 günü uygulanmak üzere gazetemize tebliğ edilmişti. Gazetemiz avukatları kesinleşen cezalarla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunacak. cumhuriyet.com.tr

Tunceli’de, tarikatlara bağlıdinci derneklerçalışmalarına hız verdi

Tunceli’de, tarikatlara bağlı dinci dernekler çalışmalarına hız verdi figure > Dersim Araştırmaları Merkezi, çok sayıda tarikatın kentte farklı isimler altında faaliyet yürüttüğünü ortaya çıkardı. Özellikle Munzur Üniversitesi’ndeki akademisyenlere dikkat çeken merkez, amacın Alevi inancını tasfiye etmek olduğunu vurguladı. Dersim Araştırmaları Merkezi’nin (DAM) Tunceli’de yaptığı saha çalışmasına göre, tarikatların kentte örgütlenmeyi ciddi boyutlara taşıdığı belirtildi. Araştırmada dernek ve vakıf adı altında kurumlaşan tarikatların, FETÖ terör örgütü lideri Fethullah Gülen’in başvurduğu özel okul, dershane ve yardımlar gibi faaliyetlerle örgütlenmeye çalıştığı kaydedildi. Kentte, Munzur Eğitim ve Kültüre Hizmet Derneği (Süleymancılar), Ehlibeyt Sevenler Eğitim Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği (Menzil tarikatı), Ensar Vakfı Tunceli Şubesi, Birlik Vakfı Tunceli Şubesi, İlim Yayma Cemiyeti Tunceli Şubesi, TÜGVA Tunceli Temsilciliği ve Milli Beka Hareketi Derneği gibi (sosyal medya üzerinden) çok sayıda dini cemaatin farklı isim altında faaliyet sürdürdüğü aktarıldı. DAM tarafından yapılan açıklamada “Bırakalım Alevi inancına saygı duymalarını, yıllardır nasıl ıslah ederiz mantığı üzerinden türlü çalışmalar yürüttükleri herkesçe bilinmektedir. En yoğun yuvalandıkları kurum ise Munzur Üniversitesi’dir. Araştırmamız sonucunda gördük ki tarikatların çalışmaları esasen üniversite bünyesinde görevli akademisyenler eliyle yürütülmektedir. Devlet bürokrasisi işin içinde ve bir nevi onların eliyle örgütleniyorlar. Yani bil fiil devlet mekanizması yol vermekte ve bu asimilasyon çalışması aleni olarak desteklenmektedir” denildi. Tarikatların birincil hedeflerinin gençlik ve kamuda çalışan memurlar olduğunun belirtildiği açıklamada, bir süredir taciz, tecavüz olaylarına adı karışan bazı güvenlik görevlilerinin bu zihniyetten bağımsız ele alınmaması gerektiği kaydedildi.YENİ TEHLİKETunceli’de FETÖ’nün örgütlenemediğinin hatırlatıldığı açıklamada, “Dertleri Dersim Kızılbaş inancını bütünüyle tasfiye etmektir. Onun için cemevleri denetim altına alınıyor ve cemevlerinde hocalar görevlendiriliyor. Tez elden kurumlarımız halkı uyarmalı ve tarikatlara karşı bilgilendirme çalışmaları yapmalıdırlar. Dersim Alevi Kızılbaş inancının yeni bir tarife ihtiyacı yoktur. Dahası iktidar ve tarikatlar eliyle tarif edilecek bir Alevilik de bizim Aleviliğimiz değildir ve olmamalıdır” denildi. Kayhan Ayhan

MEB verilerine göre Türkiye genelinde 413 dernek, 385 vakıf yurdu var

MEB verilerine göre Türkiye genelinde 413 dernek, 385 vakıf yurdu var figure > Türkiye’de 798 dernek ve vakıf yurdu var. Geçen yıl yurtlara 386 bin çocuk yerleştirildi. CHP’li Şevkin, “Çocuklarımız, vakıfların inisiyatifine bırakılmamalı” dedi. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre Türkiye genelinde 798 tane dernek ve vakıf yurdu bulunuyor. CHP Adana Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin, geçen eylül ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bir soru önergesi vererek Türkiye’de öğrenci yurtlarına ilişkin bilgi talep etti. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gelen yanıtta yemekli ve yemeksiz öğrenci yurtlarının açılmasına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yetkilendirildiği belirtilerek 413 dernek, 385 de vakıf yurdunun bulunduğu ifade edildi. Ayrıca 82 ilde, 236 ilçede ve 5 adet de KKTC’de olmak üzere toplam 782 tane de öğrenci yurdunun bulunduğu bilgisine yer verilerek “2019 - 2020 eğitim öğretim yılında 434 bin 990 öğrencinin yurt başvurusunda bulunduğu, 386 bin 501 öğrencinin yurtlara yerleştirildiği” anlatıldı. Yanıtta vergi muafiyeti tanınan vakıf ve kamu yararına çalışan derneklere ait yükseköğrenim yurtlarında barınan öğrencilere beslenme ve barınma yardımının yapıldığı kaydedildi.‘DEVLETİN GÖREVİ’Gazetemize konuşan Şevkin, Aladağ faciasını anımsatarak “Bu çocuklarımız zorunlu olarak, başka seçenekleri olmadığı için taşımalı ve yatılı eğitim sistemine dahil olmak zorundaydı. Çünkü kendi köylerinde okuyabilecekleri bir okul yoktu. Devlet yurtları artmalı. Evlerinden uzakta yurtlarda kalan küçük çocuklar anayasal hak gereği devletin kontrolünde olmalı, eğitim ve yurtlar devletin asli görevleri arasındadır, çocuklarımız vakıf ve derneklerin inisiyatifine bırakılmamalı” dedi. Hazal Ocak

Prof. Dr. Onur Başer: "Sağlıksız insanlarla sağlıklıekonomi kuramayız,önce pandemi probleminiçözmeliyiz"

Prof. Dr. Onur Başer: "Sağlıksız insanlarla sağlıklı ekonomi kuramayız, önce pandemi problemini çözmeliyiz" figure > Prof. Dr. Onur Başer: Krizin köklerine inmeden alınan önlemlerin yüksek kaliteli bir ekonomik büyüme üretmesi mümkün değil. Faiz artırımının etkili olabilmesi için Merkez Bankası Başkanı’nın yarın da işinin başında olup olamayacağının bilinmesi gerekli. Kolombiya ve Michigan üniversitelerinde misafir öğretim üyesi ve MEF Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Onur Başer, düşük ve ortalama gelirli ülkelere 2021 sonuna kadar aşının gelmesinin düşük olasılık olduğunu vurgulayarak aşının Türkiye’ye maliyetinin 3-4 milyar doları bulacağını söyledi. Türkiye’de güven sorunu olduğunu bunun da belirsizlik yarattığını anlatan Başer, “Krizin köklerine inmeden, vitrini değiştirerek alınan önlemlerin yüksek kaliteli bir ekonomik büyüme üretmesi mümkün değil. Belirsizlik yabancı sermaye için kötü haberden daha ürkütücüdür” dedi. Sağlık ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Onur Başer ile Türkiye’de pandemiyi ve ekonomiyi konuştuk.- Pandemide ikinci dalgaya hazır olmadığımız ortada. Nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalacağız?Biz yaz aylarında virüsün yayılım etkisini geçici süreli azaltmasına kanarak kontrolsüz normalleşme aşamasına geçtik. Bu süreçte, eylül ayı öncesine bakarak virüsün nasıl yayıldığına, hangi faktörler ve politikaların yayılma hızını azalttığına dair araştırmalar yapamadık. Örneğin 65 yaş ve üstünün evde kalmasının yayılma üzerindeki etkisi ne kadar? Birinci dalgada böyle bir yöntem uygulandığına göre veriler Sağlık Bakanlığı’nda var, böyle bir çalışma yapılsa ve kamuoyu ile paylaşılsa daha ikna edici olabilir. Türkiye’de 9 milyon civarı 65 yaş üstü nüfusun sadece 1 milyonu yalnız yaşıyor. Geri kalanlar çocukları ve torunlarıyla aynı evde yaşıyor. Yaşlı insanları eve kapatarak virüs kapma risklerini azaltıp azaltmadığımızı sorgulamamız gerekiyor. Restoranlardaki kapasiteyi yüzde 25’e indirmek, bulaşma oranını yüzde 80 azaltıyor ve restoranlar cirolarının sadece yüzde 40’ını kaybediyorlar. Yani ya hep ya hiç olmasına gerek yok. Biz verilere dayalı öngörüler ile hazırlık yapmazsak bu dağılımı kontrol edemeyiz. Bu sorunu hastane dışında çözmemiz lazım. Bu da test sayılarının artırılmasıyla ve bölgesel kontrollerle mümkün olabilir.BÖLGESEL BAKMALIYIZ- Yeni gelen yasaklar var. Bunlarla virüs ne kadar kontrol altına alınabilir?Bir mahalle muhtarının mahallesinde kaç vaka olduğunu bilmeden bizim bu salgınla başa çıkmamız çok zor. Salgına bölgesel yaklaşmamız gerekir. İstanbul’da yayılmanın tavan yaptığı semtlerde yüz yüze eğitim olmaması normalken yayılmanın az olduğu Tunceli’de çocuklar da aynı kısıtlamaya maruz kalmalı mı? Sağlıksız insanlarla sağlıklı bir ekonomi kurmamız mümkün değil, kamu sağlığı problemini çözmemiz gerekiyor. Bilim Akademisi’nden Prof. Dr. Erol Taymaz’a göre Türkiye’deki mikrosimülasyon modelleri, 3-4 hafta tam kapanma olduğu takdirde ölüm ve vaka sayılarının yüzde 40-50 civarında düşebileceğini ve ekonominin de eskisinden daha kötü olmayacağını gösteriyor. Türkiye’nin en önemli sorunu sağlık personelinin yetersizliği. Büyükşehirlerimizdeki konferans merkezleri sahra hastanelerine dönüştürülerek Covid-19 olmayan hastalara hizmet verilebilir. Bu yıl kalp, kanser gibi hastalıklar sebebiyle fazla ölümlerin sayısı artacak, çünkü bu hastalar hastanede kendilerine Covid-19 bulaşır diye tedavilerini erteleme yoluna gittiler ya da yeterince ambulans ve yatak bulunmaması sebebiyle biz bu hastaları kaybettik.AŞININ 2021 SONUNA KADAR GELMESİ ZOR- Son aşamaya gelen Pfizer ve BioNTech aşıları var. Türkiye altyapı olarak bu aşılara ne kadar hazır?Pfizer&BioNTech aşısı için -70 derecede özel soğutucular gerekli. Bu tür dolaplar çok pahalı olmakla birlikte aşırı talep olacağından siparişlerin bir an önceden verilmesi gerekiyor. Teslim tarihleri aşırı talep yüzünden her gün erteleniyor. Moderna’nın aşısı normal dolaplarda korunacağı için eczane, muayenehanelerde ve kliniklerde yapılabilecek. Buradaki en büyük sorun, talep ve aşıya ulaşmanın nasıl çözüleceği... İlaç sektöründeki üretimlerin yüzde 90’ı dünya nüfusunun sadece yüzde 10’una hizmet eder. Bu aşı da bu problemin parçası olacak. Düşük ve ortalama gelirli ülkelere 2021 yıl sonuna kadar aşının gelmesi düşük olasılık olarak görünüyor.BELİRSİZLİK YATIRIMCIYI ÜRKÜTÜYOR- Gelen haberler yoğun bakımların dolduğunu gösteriyor. Bu durum ekonomiyi de yoğun bakıma sokar mı?Türkiye’de yoğun bakım doluluk oranı yüzde 70 olarak açıklanıyor, yani ülke genelinde 10 yatağın 3’ü boş. Ancak İstanbul’da yatak ihtiyacı olan bir hastaya Burdur’daki, Gümüşhane’deki boş yatağın bir anlamı yok. Özellikle bölgesel oranlarla kamuoyu bilgilendirilirse daha anlamlı olur. Türkiye’nin ekonomiden, virüsten daha fazla korkmasına gerek yok. Ekonomideki her problemin işsizlik, enflasyon, faiz, döviz çözümü var ama kaybettiğimiz insanları geri getiremeyiz.- Sizce şu anda Türkiye’nin en can yakıcı sorunları nelerdir?Türkiye’de güven sorunu var ve bu güvensizlik belirsizlik yaratıyor. Sağlık Bakanlığı’nın verileri dünya ülkelerindeki verilerle çelişiyor, TÜİK’in enflasyon ve işsizlik sayıları, piyasadaki sayılarla çelişiyor.- İçinde bulunduğumuz ekonomik krizi kabullenmeyip “dönüşüm” olarak nitelendiren bir söylem var. Sizce Türkiye ekonomisi rasyonel bir politikayla yönetiliyor mu?Krizin köklerine inmeden, vitrini değiştirerek alınan önlemlerin yüksek kaliteli bir ekonomik büyüme üretmesi mümkün değil. O nedenle yüzeysel yapılan değişiklikler, spekülatörler için anlık bir durum olarak görülüyor, fırsata dönüştürülüyor. Biz 2002 krizinden çıkınca 2006’ya kadar gördük ki ekonomik ve politik kurumları güçlendirerek büyümeyi sağlayabiliyoruz. Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz artırımının etkili olabilmesi için TCMB Başkanı’nın yarın da işinin başında olup olamayacağının da bilinmesi gerekli. Belirsizlik, yabancı sermaye için kötü haberden daha ürkütücüdür. Ekonomik kurumlarımızın bağımsız olması ve demokratik kurumlar tarafından güvence altına alınması, medya ve yargının bağımsızlığı, ihale kanunlarında şeffaflık esas dönüşümü başlatacaktır.3-4 MİLYAR DOLAR LAZIM- En son grip aşılarında gördük ki Türkiye’ye gelen aşı adetleri çok yetersizdi. Türkiye, korona aşısı için gerekli bütçeye sahip mi?Önümüzdeki günlerde hastane yığılmalarının, gereksiz Covid testi yaptırmanın en önemli sebeplerinden biri grip olarak kendini Covid-19 sanan hastalar sebebiyle olacak. Sağlık çalışanları için öncelikli ve gerekli iki milyon doz aşıyı özel koruma koşulları gerektiren Pfizer&BioNTech’den alırsak 39 milyon dolar, Moderna’dan alırsak 70 milyon dolar gibi bir kaynağa ihtiyaç var. Vaka sayıları burada da önem arz ediyor. Türkiye aşı için gerekli olacak 3-4 milyar doları bulacaktır. Çünkü aşının hem kazanılan hayatlar olarak hem de ekonomimizi açık tutması açısından bir geri dönüşü var. Şehriban Kıraç

Rekabet Kongresi’nde Türkiye’nin yeni hikâyesi için hukuk veşeffaflığa vurgu yapıldı

Rekabet Kongresi’nde Türkiye’nin yeni hikâyesi için hukuk ve şeffaflığa vurgu yapıldı figure > TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, doğru para politikası ve disiplinli maliye politikasına yeniden dönülmesi gerektiğini belirterek “Demokrasi ve hukuk devleti konusunda kararlı politikalar güven için önemli” dedi. Yeni dönemin rekabet senaryolarının konuşulduğu Rekabet Kongresi’nde hukuk, demokrasi ve şeffaflık vurgusu yapıldı. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, “Ülkemizde ekonomik istikrar, demokrasi ve hukuk devleti konusunda kararlı politikalar güven ve öngörülebilirlik için önemli” dedi. Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) Rekabet Kongresi’nin 12’incisini çevrim içi gerçekleştirdi. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) desteğiyle yapılan iki günlük kongrenin bu yılki ana teması “Sürdürülebilir Sektörler: Yeni Dönemin Rekabet Senaryoları” oldu. TÜSİAD Başkanı Kaslowski, önümüzdeki aylar içinde istihdam ve üretim alanlarında zor bir dönem yaşanacağını belirterek, şunları söyledi: “Ekonomi yönetiminin piyasalarla ve reel kesimle iletişim düzeyini artırmasını doğru ve etkin bir politika aracı olarak görüyoruz. Şeffaflık ve öngörülebilirlik, ekonomide güvenilirliği artıran en önemli unsurlar. Kısa vadede atacağımız bu adımlar, uzun vadede kapsamlı bir ekonomi politikası uygulama kapasitemizi de yükseltecektir. İstihdam, vergi, sermaye piyasaları gibi konularda gereken dönüşümü sağlayabilmemizin önkoşulu doğru para politikası ve disiplinli maliye politikasına geri dönülmesinden geçmekte.”ÖZNE HUKUK OLMALITÜRKONFED Başkanı Orhan Turan ise Türkiye’nin faizenflasyon-kur sarmalında enerjisini boşa harcadığını belirterek, yeni hikâyenin ana öznesinin hukuk olması gerektiğini belirtti. Turan, şunları söyledi: “Yatırım ortamını iyileştirmek, güven iklimini yaratmak ve riskleri azaltmak için ev ödevlerimizi eksiksiz yerine getirmeliyiz. Yeni Türkiye hikâyesinin öznesi; hukuk devleti, bağımsız kurumlar, yüksek teknoloji kullanımı, katma değerli üretim, sürdürülebilirlik ve verimlilik temelli politikalar olacaktır.” SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı Ali Avcı, Türkiye’deki tüm sektörlerin pandeminin zorlu koşullarına rağmen güçlü bir geri dönüşü hedeflediğini belirtti.SEKTÖREL ENDİŞELER ARTIYORTÜİK’in “Sektörel Güven Endeksleri” ve Merkez Bankası’nın “İktisadi Yönelim İstatistikleri ve Reel Kesim Güven Endeksi”yle (RKGE)ilgili kasım ayı raporları, zaten toparlanamayan güvende yeniden bozulma olduğuna işaret etti. TÜİK’e göre, mevsim etkilerinden arındırılmış güven endeksi kasımda önceki aya göre hizmet sektöründe yüzde 2.8 ve inşaatta yüzde 5.7 azalırken perakende ticarette aynı düzeyde kaldı. Sektörel güven, hizmette nisan ayından sonra ilk kez düşüşe dönerken, inşaattaki gerileme hızlandı. Perakende ise yerinde saydı. Merkez Bankası’na göre de, kasımda RKGE, önceki aya göre 4.2 puan azaldı. Bunun nedenleri incelendiğinde, sabit sermaye yatırım harcaması ve mevcut toplam siparişe ilişkin değerlendirmeler endeksi artış, gelecek üç aydaki ihracat siparişi, gelecek üç aydaki üretim hacmi, son üç aydaki toplam sipariş, mevcut mamul mal stoku, gelecek üç aydaki toplam istihdam ve genel gidişata ilişkin değerlendirmeler endeksi azalış yönünde etkiledi. Öte yandan yine Merkez Bankası’na göre, imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı (KKO) kasımda önceki aya göre 0.4 puan artarak yüzde 75.8 oldu. Ekim ayında artış 0.8 puandı. cumhuriyet.com.tr

Yeni normalleşme adımlarına rağmen, dolar dün 8 lirayıaşmayıdenedi

Yeni normalleşme adımlarına rağmen, dolar dün 8 lirayı aşmayı denedi figure > Merkez Bankası’nın geçen perşembe faizi artırması, finans piyasasında “normalleşme” adımları ve “ekonomide yeni dönem” açıklamalarıyla kısmen değerlenen Türk Lirası, hafta başından bu yana yeniden güç kaybetmeye başladı. Fotoğraf: AABunun temel nedenleri arasında salgında yaşanan yükselişin yarattığı ekonomik sorunlar, yerli yatırımcıların TL’ye olan güvenindeki eksikler, kurumların günü gelen ödemeler için döviz alımları, Türkiye’ye yeniden ilgi duymasına rağmen yabancı yatırımcının döviz piyasasındaki zarar kez (stop-loss) emirleri de var. Ayrıca iç siyasetteki gerilimin daha da artacağına işaret eden olay ve açıklamalar, Türkiye ait bir geminin Akdeniz’de aranmasına da yol açan jeopolitik krizler de piyasayı olumsuz etkiliyor.AR KALKIYORBu tür gelişmeler altında dün, dolar kuru 7.8605-8.0555 lira, Avro kuru 9.2945-9.53 lira arasında yukarı yönlü hareket etti. Üstelik bu durum yeni normalleşme adımları çerçevesinde BDDK’nin, salgın döneminde bankaları kredi vermeye teşvik etmek için uyguladığı aktif rasyosu (AR) hesaplamasına 31 Aralık itibarıyla tümüyle son vereceğini açıklamasına rağmen yaşandı. Özellikle bankacılık hisseleri üzerinde baskı yaratan AR ile ilgili olarak banka genel müdürleri sık sık kaldırılması gerektiğini dile getiriyordu. Neden hemen kaldırılmadığı anlaşılamayan AR sonrası, mevduat faizlerinde yeni bir yükselişe neden olması bekleniyor. cumhuriyet.com.tr

Şakir Eczacıbaşıdenizinde yüzmek

Şakir Eczacıbaşı denizinde yüzmek figure > Altmışlı yıllardan başlayarak çektiği binlerce fotoğrafın önce kitabını yaptılar, ‘Benden kalacak son eser’ demişti. Bülent Erkmen, kitaptan sonra ustanın sergisini de yaptı, 300 fotoğrafıyla hareket halinde bir dünya yarattı. Ara Güler, gazetecilik ve fotoğrafçılığı sanatçılık mertebesinde birleştirmiş, yaptığı işin kalitesinin de farkında, burnundan kıl aldırmayan biri. Kendisinden takvim yapmak için fotoğraf istemişler, bir tane yollamış. “Birkaç tane yolla da seçelim” demişler, “Siz kim oluyorsunuz da benim fotoğraflarımdan birini seçeceksiniz?” diye diklendiğini anlatırdı! Şakir Eczacıbaşı da sanata meraklı, ama Eczacıbaşı ailesinden, varlıklı, patron. Ara Güler’den bir iş için fotoğraf istemiş. Onun getirdiği fotoğrafları da eleştirmiş! Ara Güler çok sinirlenmiş. “Çok biliyorsan git sen çek!” deyince ne olmuş? Şakir Eczacıbaşı hemen gidip bir fotoğraf makinesi almış ve fotoğraf çekmeye başlamış, yıl 1960! Ara Güler’i de saygı ve sevgiyle anıyorum, iyi ki de kızdırmış onu. Şakir Eczacıbaşı’nı da fotoğrafa sardığı için mesleğe fotoğrafçı olarak başlamış bir gazeteci olarak! Çünkü ikisi de fotoğraflarını aşkla, merakla, insana ve olaya odaklı olarak çekerken tarihe tanıklık ediyor ve bize belge bırakıyorlardı. İstanbul Modern, Bülent Erkmen’in küratörlüğünde, Şakir Eczacıbaşı’nın 300 fotoğrafını, günün teknolojik olanaklarından da yararlanarak seriler ve videolar halinde düzenlediği bir sergiyle canlandırıyor. Bülent Erkmen, “Baktığı, gördüğü her şeyin fotoğrafını çekti, 100 de yetmez” deyip 300 fotoğrafı koymuş sergiye, ama 35 seri halinde ve o seriler bir biri ardına akarak değişirken sağınızdan solunuzdan görüntüler geçiyor, Eczacıbaşı’nın sesi duyuluyor ve siz sanki “Bir Şakir Eczacıbaşı denizinde yüzüyorsunuz!” Sergide Şakir Eczacıbaşı’nın çektiği portreler de birbiriyle konuşur gibi yerleştirilmiş ve bu kolajla sanki diyaloglar izliyorsunuz.SERGİ GEZİLEBİLİYORGörmüş, gezmişim gibi anlatıyorum değil mi, teknoloji! Aslında sadece Zoom’da bir basın toplantısına katıldım. Benim gençliğimde sergilerin açılış toplantıları canlı yapılırdı, gider sergiyi gezer, sorular sorar, sosyalleşir, yer içerdik! Şimdi evde, üstümde eşofman, sporumu yeni bitirmişim, bilgisayarın karşısında, kamerayı da kapattım, çayımı içip üzüm yiyorum, ama öyle güzel anlatıyorlar ki sanki oradayım! Tabii ki gidip göreceğim, randevu alıp gezilebiliyor çünkü, üstelik fotoğraf sergisini mutlaka kendi gözümle görmek isterim. Tıpkı Şakir Bey’in yaptığı gibi, o dünyayı kendi gözüyle gördüğü gibi çekti, en çok da insanları, estetiği değil, insanı anlamayı seçti, yerelden vazgeçmedi, çünkü insanın en iyi yaşadığı yeri anlayabileceğini, anlatabileceğini düşündü. 60’lı yıllarda insanla başladığı fotoğraflarına 80’li yıllarda hareket, devinim de girdi, flulaşma bundandır. Gördükten sonra da yazacak şey kalsın, bitiriyorum! Yazgülü Aldoğan

Toprak bu kez de KKTC’denödül aldı

Toprak bu kez de KKTC’den ödül aldı figure > Toprak adlı filmde Numan Çakır ve Burak Aydın rol alıyor. Antalya’nın toprağını Amerika, Almanya, İspanya ve şimdi de Kuzey Kıbrıs’ta gösterdi, bir ödül daha aldı. Toprak filminin makaraları kolunun altında, sadece bu ülkeleri değil dünyayı dolaşıyor Sevgi Hirschhäuser. Antalya’dan sinema dünyasına giren Toprak’ın hem senaristi hem yönetmeni Sevgi Hirschhäuser, 57. Antalya Film Festivali’nin ilk 10 seçkisi arasına giremeyişine çok alınmıştı ama arkasından katıldığı bütün festivallerden mutlaka bir ödülle dönünce bu ödüllerin kiminin maddi, kiminin manevi değeri de büyük olduğu için artık sadece önüne bakıyor. Şimdiye kadar en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi görüntü yönetmenliği gibi birçok kategoride ödül kazanan Toprak, son olarak Lefkoşe’de 15’incisi düzenlenen Kıbrıs Uluslararası Film Festivali’nden “En İyi Yönetmen Altın Afrodit Ödülü”yle dönüyor. Sevgi Hirschhäuser, en iyi yönetmen ödülünü alan genç bir kadın sinemacı olarak ciddi bir gelecek vaat ediyor. Emel Seçen

Salgın günlerinde yaşam haklarıtehdit altında

Salgın günlerinde yaşam hakları tehdit altında figure > Salgın sebebiyle okullarından uzak kalan ve evlerde tecritte kalan çocuklar için Hayata Destek Derneği’nce çocukların, salgını nasıl yaşadıklarını anlatan #ÇocuğaKulakVer video serisi hazırlandı. Salgın nedeniyle sağlık sistemlerinin kapasitesi yetersiz kalıyor. Çocukların temel sağlık tedavileri erteleniyor, sağlık hakları ve yaşam hakları tehdit altında bırakılıyor. Çocuklar daha fazla şiddet, istismar ve sömürüye maruz bırakılma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Okulların kapatılmasıyla hareket özgürlükleri daha da kısıtlanan çocuklar, öğretmenleri ve arkadaşları gibi kendilerini bu risklerden koruyacak destek mekanizmalarından mahrum kalıyor. Hayata Destek Derneği’nce, çocukların, salgını nasıl yaşadıkları, neye ihtiyaç duyduklarını kendilerinin anlatması amacıyla #ÇocuğaKulakVer video serisi hazırlandı.DIŞARI ÇIKMADAN DA OYNAMAK İSTERDİM“Okullar açılsın, ailem rahatlasın ve şu virüs de ortadan kalksın isterim.” (9 yaş, Şanlıurfa)“Bu hastalığı yok ederdim, ihtiyaçlarımı karşılardım, bize ev yapardım.” (12 yaş, Viranşehir)“Her şeyin değişmesi gerekiyor zaten hocam. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Her şeyin işte...” (13 yaş, Şanlıurfa)“Bütün çocukların okumasını, bütün çocuklar eğitimli olsun isterdim.” (10 yaş, ViranşehirŞanlıurfa)“Elimde sihirli değnek olsa kedi sahiplenmek ve onu beslemek isterdim. Adını da Baki koymak isterdim. Arkadaşımın büyük bir ayıcık oyuncağı var, onun gibi bir oyuncağım olmasını isterdim.” (10 yaş, Adana)“Her yerin oyun oynamak için uygun olmasını sağlamak isterdim, dışarı hiç çıkmadan bile güzel oyunlar oynayabilmek isterdim.” (10 yaş, Hatay)“Uçmak isterdim, Urfa’ya havadan bakmak, insanlara, yukarıdan neler yaptıklarına bakmak isterdim. Bisikletim olsun isterdim. Arkadaşlarım benimle oyun oynasın isterdim.” (13 yaş, Şanlıurfa)“Sokaktaki hayvanların dışarıda aç olmalarını değiştirmek isterdim.” (13 yaş, Viranşehir)BUNLAR YAPILMALI- Çocukların seslerini duyalım ve seslerini duyurabilecekleri alanlar yaratalım. - Kız, oğlan, mülteci, engelli tüm çocukların eşit olarak kaliteli eğitime erişebilmesi için çalışalım. - Çocukların oyun oynayabilecekleri ve farklı beceriler geliştirebilecekleri oyun, kültür ve spor alanlarını, çocukların da fikirlerini alarak geliştirelim, çoğaltalım. - Çocukların yaşlarına uygun olmayan, zorunlu eğitimlerini ve sağlıklı gelişimlerini engelleyecek şekilde çalıştırılmasına engel olalım. - Çocuğa yönelik her türlü istismar ve ihmale karşı sesimizi yükseltelim. İstismar ve ihmal durumları ile ilgili herhangi bir şüphe duymamız halinde yetkililere bildirelim. - Çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklere karşı çıkalım. - Bir afet ve krizden sonra “Geçti, bitti artık” demek yerine çocukların duygularını, kaygılarını ve düşüncelerini konuşacakları çocuk dostu alanlar oluşturalım. Figen Atalay

İstanbul korona kırmızısı

İstanbul korona kırmızısı figure > Koronavirüs salgını ile ilgili vaka sayısını açıklamaktan kaçınan Sağlık Bakanlığı’nın “Hayat Eve Sığar” uygulamasındaki yoğunluk haritası salgının boyutunu gözler önüne seriyor. Haritada deniz, orman ve otoyol dışında 39 ilçenin tamamı kırmızıya döndü. Vaka ve hasta sayısı İstanbul’un yanı sıra Türkiye genelinde her gün yeni rekorlar kırarak artmaya devam ediyor. İstanbul’daki artışın hastanelere de yansıdığına dikkat çeken uzmanlar “Poliklinikler ve yoğun bakımlar dolmuş vaziyette. Hastalar yoğun bakım ünitelerinde yer bulmak için acillerde sıra bekliyor” dedi.GÜNDE 10 BİN VAKAProf. PINAR SAİP (İstanbul Tabip Odası Başkanı)“İstanbul’da günde ortalama 10 bin vaka var. Mart ayından farklı olarak bunların hafif ve orta olanları evde takip ediliyor. Hastaların acillerde yatmak için sıra beklediğini biliyoruz. Servislerde de hasta kötüleştiğinde yoğun bakımdan yer boşalması bekleniyor. Hasta artışı ile birlikte kovid dışındaki servislerden sürekli olarak hasta yatağı, kovid hastalarına kaydırılıyor. Koronavirüs olmayan hastalarla ilgili ciddi sorunlar var. Ameliyatlar, kontroller, acil olmayan bütün başvurular erteleniyor. Bu dönemin sonunda maalesef Covid-19 dışı hastalarda ciddi sorunlar yaşayacağız. Başka nedenlerle ölüm oranlarında da artış olacak endişesindeyiz. Bütün sosyal ve ekonomik güvenceler sağlanarak en azından 15 gün kapanmanın şu kısırdöngüyü kıracağını düşünüyoruz.”TEDAVİ ZORLAŞIYORProf. Dr. Bülent TUTLUOĞLU (Göğüs hastalıkları uzmanı)Yazın birtakım önlemler alınsaydı bu kadar artış yaşamazdık. Şimdi tabii birtakım önlemler alınmaya çalışılıyor, kısmi artış hızını biraz durdurabilir ama yukarı çıkış hızını ben azaltacağını düşünmüyorum. Eylül ekim itibarıyla hastaneye başvuranların yüzde 60-70 kadarında kovid zatürreesi var. Bu virüs mutasyon geçirmiyor değil geçiriyor ama mutasyonlar sonucu belki kısmi olarak akciğer tutulumu oranı artmış olabilir ama bu konuda elimizde veri yok sadece gözlemsel olarak söylüyorum. Ama mart nisan durumuna göre daha ağır vakalarla uğraşıyoruz, daha zorlanarak tedavi ediyoruz.‘HER YERE YAYILDI’Prof. Dr. MEHMET CEYHAN (Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı)Şu anda İstanbul kırmızı gibi görünüyor ama bütün Türkiye’de çok fazla vaka var, salgın her tarafa yayılmış durumda. Bugün İstanbul’da şu an İzmir ve Bursa’da bir artış mevcut. Kontrol edilemezse arkasından bu artış yeniden Ankara’ya ve diğer illere yansıyacak. Sağlık Bakanlığı’nın verilerinde yoğun bakım doluluk oranı yüzde 70 gibi görünüyor, şu anda kullanılan yoğun bakımlarda ciddi doluluk var. Vakaların yüzde 90’ı hastalığı belirtisiz geçiriyor ve bulaştırmaya devam ediyor. Elden geldiğince bulaştırma potansiyeli yüksek grupları taramanız lazım. AVM’lerde insanlar restorandan sandviçleri alıp yere oturup 40 kişi 50 kişi maskelerini çıkarıp yemek yiyorlar bunlara engel olamadığınız zaman aldığınız tedbirler yeterli olmuyor.İBB: 211, BAKANLIK: 161Sağlık Bakanlığı’nın dün yayımladığı günlük koronavirüs tablosuna göre 161 kişi yaşamını yitirirken İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Daire Başkanlığı ise İstanbul’da salgın hastalıklar nedeniyle 211 kişinin öldüğünü açıkladı. Önceki güne ilişkin ise İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da bulaşıcı hastalıktan 201 kişinin öldüğünü açıklamasına karşın bakanlığın verdiği sayı 53 oldu. Sibel Bahçetepe




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter