Dünyanın en iyi gökkuşaklarının sırrı
Gökkuşakları, doğadaki en büyüleyici optik olaylardan bazıları. Hawaii ise inanılmaz miktarda gökkuşağına ev sahipliği yapıyor. Manoa – Hawaii Üniversitesi’nde çalışan bir atmosfer bilimci, yayımladığı yeni bir çalışmada en harika gökkuşaklarının neden Hawaii’de olduğunu gösteriyor.
İşe gökkuşaklarının kültürel önemini vurgulayarak başlayan araştırmacı, sonrasında gökkuşaklarının bilimini inceliyor ve Hawaii’yi gökkuşağı cenneti haline getiren özel şartların bileşimini araştırıyor.Hawaii Üniversitesi Manoa Okyanus ve Dünya Bilimi ile Teknolojisi Fakültesi’nde profesör olan Steven Businger, şu şekilde açıkladı:"Gökkuşaklarının kültürel önemi, çeşitli özellikleri tanımlamak üzere pek çok kelime ile deyişin bulunduğu Hawaii dilinde kendine yer buluyor. Başka gökkuşaklarının yanı sıra Dünya’yı saran gökkuşakları (uakoko), kalıcı gökkuşağı ışınları (kahili), zor görülen gökkuşakları (punakea) ve Ay kuşaklarını (anuenue kau po) tanımlayan kelimeler var. Hawaii mitolojisinde gökkuşağı, dünya çapındaki pek çok kültürde olduğu gibi Dünya ile Cennet arasında bir dönüşümü ve güzergâhı simgeliyor."HAWAII NEDEN DÜNYANIN GÖKKUŞAĞI BAŞKENTİ?Yağmurdan sonra oluşan gökkuşakları için elbette yağmur ve güneş ışığı gerekiyor. Düz bir zeminde gökkuşağının görülmesi için; Güneş’in, ufkun yaklaşık 40 derece civarı içerisinde olması gerekiyor. Güneş sabahleyin daha yüksek açılara çıktıkça, gökkuşağının yüksekliği azalıyor ve sonrasında kayboluyor. Bu kalıp, Güneş öğleden sonra aşağı indikçe tersine dönüyor ve yağmurdan sonra oluşan gökkuşakları doğuda yükselirken, en uzun gökkuşakları ise gün batımından hemen önce ortaya çıkıyor.Hawaii’nin konumu, tropik altı Pasifik’te bulunuyor. Bu sebeple genel hava durumu kalıbında alize rüzgarları baskınlık gösterirken, sağanak yağmurlar sık yaşanıyor ve bu yağmurlar arasında gökyüzü açık oluyor.Businger, gökkuşaklarının adalar boyunca yaygın şekilde görülmesinde dört ilave etmenin daha olduğunu belirterek, "Sıcak deniz yüzeyi, geceleyin atmosferi alttan ısıtıyor ve uzaya giden ışınım, bulutların üstünü soğutuyor. Sabahleyin daha derin sağanak yağmurlar meydana getiren bu durum, kahvaltı vaktinde gökkuşakları oluşturuyor" ifadelerini kullandı./Archive/2021/3/14/110400801-maui-833631920.jpgHawaii Takımadaları içinde bulunan ikinci büyük ada Maui Adası / PixabayHawaii’nin dağlarında sık sık gökkuşakları meydana getiren bir diğer önemli etmen de, alize rüzgarlarının yukarı doğru itilip bulutların oluşmasına ve yağmur yağmasına sebep oluyor. Hawaii, dağlar olmasaydı çöl olurdu çünkü yılda 43 cm’lik yetersiz bir yağış düşüyor.Gökkuşaklarının gündüz vakti görülmesini sağlayan bir diğer etmen ise, ada çapındaki sirkülasyonlara yön veren ısınma. Hafif rüzgar dönemlerinde, Oahu ve Kauai üzerindeki sırt kretlerinde öğleden sonra sağanak yağmurlar meydana geliyor ve bu durum, güneş batarken bereketli gökkuşaklarıyla sonuçlanıyor.Hawaii Adaları’nın uzak olması yüzünden kirletici, kıtasal toz ve polen bulunmayan hava, sıra dışı şekilde açık ve temiz. Bu da, tam renk tayfına sahip çok sayıda parlak gökkuşağının oluşmasına katkıda bulunan dördüncü etmen.Kaynak: Popular Science Türkiye
cumhuriyet.com.tr
Köylüler maden ocağına karşı ayaklandı
Kartal Dağı’nda kurulması planlanan maden ocağına karşı çıkmak için kurulan "Kartal Dağı Koruma Platformu" Küçükkale Köyü’nde bir araya geldi. Bölgede yaşayan yurttaşlar, Kartal Dağı’nda doğaya zarar verecek hiçbir faaliyeti izin verilmemesi gerektiğini dile getirdi.
Geçen günlerde özel bir şirket tarafından Tire’nin akciğerleri niteliğindeki Kartal Dağı’nda maden ocağı tesisi kurulması için ÇED süreci başlatılmışttı. Haber Tire başta olmak üzere bölgede tepkiyle karşılanmıştı. Bitki çeşitliliği, doğal güzellikleri ve sayılamayacak birçok yönüyle Karadeniz ormanlarını aratmayan Kartal Dağı için kurulan platform ilk toplantısını bugün Kartal Dağı eteklerindeki Küçükkale Köyü’nde yaptı. CHP Tire İlçe Başkanlığı, Tire Çevre Koruma ve Yeşillendirme Derneği, Sivil Toplum Kuruluşları, CHP Belediye Meclis üyeleri ve çok sayıda bölge halkının katıldığı toplantıda Kartal Dağı’nda yapılması planlanan madencilik faaliyetleriyle ilgili bilgilendirme yapıldı. Bölgede yaşayan yurttaşlar, Kartal Dağı’nda doğaya zarar verecek hiçbir faaliyeti izin verilmemesi gerektiğini dile getirdi./Archive/2021/3/14/105718649-unknown.jpgŞENOYAR: ‘KÖYLÜMÜZÜN YANINDAYIZ’Toplantıda ilk konuşmayı CHP Tire İlçe Başkanı Hakan Şenoyar yaptı. Köy halkının yanında olduklarını söyleyen Şenoyar, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:“Bugün siyaset yapmak için burada değiliz.Ancak bundan bir kaç ay önce bu dağa çift şeritli yol açıldığını ve bir çok ağacın katledildiğini gören köylüler, ağaç katliamına ve bu bölgede dolamid madeni adı altında maden arama ve çıkartma sahası olacağını duyarak isyan etmişlerdi.Bu Direniş sonrasında  AKP İlçe Başkanı, yanına bir orman işçisini alıp birlikte  bu bölgeye gelip böyle bir Maden çıkartmanın söz konusu olmadığını, bu yolun sadece yangın söndürme kullanılan arazöz geçmesi için yapıldığını belirtmiş, hatta muhtarlara ve köylüye karşı bir açıklama yapmıştı.Ancak daha sonradan edindiğimiz belgelerle AKP ilçe başkanı ve yanındaki Orman işçisinin köylüye yaptığı açıklamanın gerçeği yansıtmadığı tam tersi bu bölgede 99.46 hektar ruhsat, 25.7 hektarda ÇED alanı olduğunu gördük.Zaten yapılan yol bir değil en az beş arazözün geçeceği genişlikte olduğunu da belirtmek isterim.Hatta bir ara uzun zamandır yapımı yılan hikayesine dönen Belevi-Tire ulaşım yolunun bu istikamete kaydığını bile düşündük."Sözlerine devam eden Şenoyar şunları belirtti:"Keşke bugün Tire'deki tüm siyasiler ve seçilmişler olarak burada olabilseydik ve bu yanlış karara hep birlikte dur diyebilseydik. Bakınız biz bugün muhteşem bir şekilde dağlarımızı süsleyen bitki örtümüzü, ağaçlarımızı, yeraltı sularımızı, Köylümüzün alın teri ile kazandığı ve kazanacağı helal lokmayı korumak için köylülerimizin yanındayız. Burada Tire’nin oksijen deposu olan ormanlık bir alandan bahsediyoruz. Bir doğa güzelliklerinden bahsediyoruz, ekmekten, aştan, hayattan bahsediyoruz, Bal arısından, börtüden, böcekten, nefesten bahsediyoruz. Köylünün güzelliği, kentlinin heyecanından bahsediyoruz, İnsanlıktan, hayattan bahsediyoruz.Maalesef Tire’de bu bölge haricinde ormanlık başka bir arazimiz kalmadı. Bu bölgenin özellikleri saymakla bitmez. Bu bölgede 15 çeşit endemik bitki yetişiyor. Sadece bu bitkilere bile verilecek olan zarar kabul edilemez. Doğal yaşamın besin zincirinin kırılmasına, ekolojik dengenin bozulmasına, köylümüzün ürettiği ürünlerde ciddi tahribat yaparak üretilememesine ve köylüyü aç bırakacak, böyle güzel bir coğrafyanın yok olmasını sağlayacak, buradaki talanın bir an önce durdurulmasını, bölge halkının müsaadesi olmadan böyle bir faaliyetin yapılmamasını talep ediyoruz. Bu hayatı korumayı talep ediyoruz."
cumhuriyet.com.tr
Türkçe Haberler En Son Başlıklar
Af Yasası’nda çatlak
Bir grup MSP’li, Meclis’te muhalefetle birlikte hareket edince 141’inci ve 142’nci maddeler af kapsamı dışında kaldı.
Yazı dizinin ikinci sayısına buradan ulaÅŸabilirsiniz.12 MART’IN RÖVANÅžIAskerler, eski Genelkurmay BaÅŸkanı Faruk Gürler’in cumhurbaÅŸkanı olmasını istiyorlardı. Ancak AP ve CHP, bu giriÅŸimi engelledi. Ekim 1973 seçimleriyle demokratik sürece geçildi. 12 Mart, sol kesime ilk darbeyi vurdu fakat tümüyle tasfiye edemedi. Bu keskin darbe, 12 Eylül’e nasip olacaktı... 12 Mart reijmi, Nihat Erim hükümetlerinden sonra Ferit Melen hükümetleriyle devam etti. Bu arada CumhurbaÅŸkanlığı seçimleri yaklaşıyordu. Askerler, yani 12 Mart cuntası, Genelkurmay BaÅŸkanı Orgeneral Faruk Gürler’in cumhurbaÅŸkanı olmasını istiyordu.Faruk Gürler, 5 Mart 1973’te cumhurbaÅŸkanı adayı olmak üzere görevinden ayrıldı, mevcut CumhurbaÅŸkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjan senatörlüğüne atandı. Bu arada ordu, bir sıkıyönetim bildirisiyle 13 Mart 1973’te yapılacak CumhurbaÅŸkanlığı seçimini etkileyecek her türlü yayını yasakladı.AP ve CHP ise Gürler’in CumhurbaÅŸkanlığı adaylığına karşı çıkıyordu. Faruk Gürler, parlamentodaki oylamalarda gereken oyu alamayınca adaylıktan çekildi. 6 Nisan 1973’te AP ve CHP’nin ortak adayı olan Kontenjan Senatörü Fahri Korutürk, yeni cumhurbaÅŸkanı seçildi. Emekli Oramiral Fahri Korutürk, eski bir askerdi ancak parlamentonun kendi iradesiyle seçilmiÅŸti. Bu seçim, bir ÅŸekilde 12 Mart rejiminden rövanÅŸ anlamı taşıyordu. 26 Eylül 1973’te ülkedeki sıkıyönetim kaldırıldı. AÄŸustos ayında Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un da emekliye ayrılmasıyla 12 Mart muhtırasını imzalayan komutanların sonuncusu da ordudan ayrılmış oluyordu. Türkiye, 14 Ekim 1973 genel seçimleriyle de demokratik sürece geçiyordu.  /Archive/2021/3/14/040536103-549543536.jpegAF YASASI’NDA ÇATLAKEkim 1973 seçimleri sonucunda CHP birinci parti oldu. Ecevit’in BaÅŸbakanlığı’nda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyonu kuruldu. MSP lideri Necmettin Erbakan’ın “Milli Görüşü†savunan Ä°slamcı bir kimliÄŸi vardı.Hükümet programında düşünce suçları için bir af öngörülüyordu. Ä°ster siyasi ister adli suçlar için olsun, af her zaman mahkûmlar açısından ciddiye alınan bir kavram, bir umuttu. TCK’nin komünizm propagandası ve örgütlenmesiyle ilgili 141’inci ve 142’nci maddeleri için 12 yıllık bir af düşünülüyordu. Ä°slamcı, ÅŸeriatçı bir düzen kurmak isteyenlerle ilgili 163’üncü madde de MSP’nin talebi ile af kapsamına alınıyordu.1974 baharında Meclis’te af görüşmeleri baÅŸlamıştı. Cezaevinde afla ilgili haberler, gazetelerde çok dikkatli okunuyor, radyodan çok dikkatli bir biçimde dinleniyordu. Zaman zaman MSP kanadından af konusunda bazı “çatlak†sesler çıksa da hükümet programı esastı.Artık Meclis’te genel görüşmeler bitmiÅŸ, maddelere geçilmiÅŸti. O akÅŸam saat 21.00’de haberleri hep birlikte dinledik. “Anayasanın tedbir ve taÄŸyirine†diye baÅŸlayan TCK’nin ünlü 146. maddesinin 3. fıkrası için öngörülen 12 yıllık af maddesi CHP ve MSP oylarıyla geçmiÅŸti.Artık rahat rahat uyuyabilirdik. Siyasi amaçla adam kaçırma, banka soygunu gibi suçlara yönelik 146. madde Meclis’ten geçtiÄŸine göre düşünce suçlarını içeren 141 ve 142 ile ilgili af maddesi hayli hayli geçerdi. KoÄŸuÅŸlara girdik ve özgürlük hayalleriyle uyumaya baÅŸladık.SESSÄ°ZLÄ°K...Ertesi sabah erkenden kalktık. 07.30 haberleri için radyo hoparlörlerinin yanına koÅŸtuk. Evet, yanlış duymamıştık, bir grup MSP’li Demirel’in AP’si ve diÄŸer muhafazakâr milletvekilleriyle birlikte hareket edip 141 ve 142’ye iliÅŸkin af maddelerini reddetmiÅŸlerdi. Herkeste büyük bir “şokâ€. Cezaevi bir anda sessizliÄŸe büründü.O gün ailelerimizin, yakınlarımızın ziyaret günüydü. Annem Münevver Ertin, daha cezaevinin kapısından içeriye girmeden gür sesiyle penceredeki parmaklıklardan bakan bizlere, “Merak etmeyin aslanlarım, ben sizi ölünceye kadar beklerim†diye moral vermeye çalışıyordu. Ä°ki oÄŸlu hapiste olan annem, o günlerde büyük bir direnç göstermiÅŸti.ÖZGÃœRLÜĞE KOÅžTUKBizler de daha sonra moralman toparlanmaya baÅŸladık. Anayasa Mahkemesi vardı, CHP, anayasadaki eÅŸitlik maddesine aykırılık açısından ilgili maddeler için iptal davası açabilirdi. Dahası bizler siyasi tutukluyduk, 12 yıllık cezayı göze almıştık, doÄŸrusu af da onurumuza dokunuyordu. Bu gibi düşüncelerle kendimizi teselli etmeye çalışıyorduk.CHP, Af Yasası’nın 141’inci ve 142’nci maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesi, olumlu bir karar verdi. TCK’nin 141’inci ve 142’nci maddelerinden yargılananlar da af kapsamına alındı.Takvimler 12 Temmuz 1974’ü gösteriyordu. Artık özgürlüğe kavuÅŸmamıza saatler vardı. Tahliye iÅŸlemleri yapıldı. O gece saat 24.00’te hapishanenin kapıları açıldı. Arkadaşım Yücel Top’la birlikte 2.5 yıllık bir hapis hayatından sonra cezaevinden çıkar çıkmaz sokaklarda koÅŸmaya baÅŸladık. Bu özgürlüğe doÄŸru bir koÅŸuydu...DARBELERÄ°N KISA ANALÄ°ZÄ°Türkiye’deki askeri darbelerin kökenine baktığımızda; yeni bir “sermaye birikim modeliâ€ni yaratma amacı görülür. 27 Mayıs 1960 dahil, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinde böyle bir birikim modeli için harekete geçilmiÅŸtir.27 Mayıs’ta “ithal ikameci†bir sermaye birikim modelinin oluÅŸturulması için işçi sınıfına sendikal haklar tanınmış, çalışanların satın alma gücü artırılarak dünyanın o günkü koÅŸullarına uygun yeni bir sermaye birikim süreci baÅŸlatılmıştır. Ä°thal ikameci denilen modelle yerli sanayi sermayesine montaj olanağı saÄŸlanmıştır.12 Mart’ta ise mevcut ekonomik model tıkanmaya baÅŸlamış, 1970’te yüksek bir devalüasyon yapılmış, egemen sınıflar arasında “çatlak†oluÅŸmuÅŸ, zamanın Genel Kurmay BaÅŸkanı Orgeneral TaÄŸmaç’ın deyiÅŸiyle “sosyal geliÅŸme, ekonomik geliÅŸmeyi aÅŸmışâ€, çalışanların hakları sınırlandırarak “muhtıra†denilen “yarım bir darbe†yapılmıştır.12 Mart müdahalesinde ayni “ithal ikameci†model içinde kalınmakla birlikte tekelci sanayi burjuvazisi lehine birtakım önemli düzenlemeler gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir.12 Eylül’de ise 12 Mart’taki “yarım darbe†tamamlanmış, “ihracata dönük sanayileÅŸme†adı altında ücretlerin baskılanıp ülke kaynaklarının dışa açıldığı yeni bir sermaye birikim modeli yaratılmaya çalışılmıştır. Böyle bir modelin oluÅŸması için de sosyal ve sendikal haklar tamamen kısıtlanmıştır. Sol kesim de büyük bir darbe yemiÅŸtir.Özellikle 12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahalelerinde emperyalist güçlerin etkisi dikkat çekicidir. 12 Eylül askeri darbesinde ABD’nin büyük bir rolü olmuÅŸtur. Darbenin hemen ardından CIA’nın Türkiye istasyon ÅŸefinin ABD BaÅŸkanı Carter’ı bilgilendirirken “bizim çocuklar baÅŸardı†sözleri bu durumun önemli bir kanıtı olarak deÄŸerlendirilebilir.12 Mart döneminin AP’li DışiÅŸleri Bakanı Ä°hsan Sabri ÇaÄŸlayangil’in “CIA, altımızı oydu†şeklindeki sözleri de baÅŸka bir kanıttır.12 Mart müdahalesinin diÄŸer önemli bir amacı da ülkede TÄ°P’le birlikte sol, sosyalist, devrimci akımların toplumsal bir etkinlik kazanmasını ve bu çerçevede orduda da yaygınlaÅŸmasını önlemektir.12 Mart sürecinde devrimci hareketin önde gelen kadroları ezilmeye çalışılmışsa da solun tümüyle tasfiyesinden söz edilemez. Bu süreçte en kalıcı olan durum, silahlı kuvvetler içerisindeki sol, sosyalist unsurların temizlenmesi olmuÅŸtur. SÄ°YASAL Ä°SLAMIN ETKÄ°NLİĞİ1971 ve 1980 darbelerinde ordu içindeki solcu, sosyalist, sol Kemalist kadrolar tasfiye edilirken askeri bürokrasideki saÄŸ Kemalist kesime dokunulmamış, bu kesimin de bu tür tasfiyelere pek itirazı olmamıştır.Ancak AKP döneminde Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ağırlıklı olarak ordudaki liberal, saÄŸ Kemalist kesim de tasfiyeye uÄŸramıştır. Fethullahçı ve siyasal Ä°slamcı kadrolar, ordu içinde etkinlik kazanmaya baÅŸlamıştır. Bu dönemde sivil bürokrasi de büyük ölçüde gericileÅŸmiÅŸtir.15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe giriÅŸimi de 10-11 yıl birlikte hareket eden iki Ä°slamcı fraksiyonun, yani AKP ile FETÖ’nün daha sonra devlete egemen olma ve çıkar kavgasına giriÅŸmesiyle vuku bulmuÅŸtur.   15 Temmuz darbe giriÅŸimi, Türkiye’deki geçmiÅŸ darbelerin oluÅŸum süreci dikkate alındığında mevcut sermaye birikim modelinin tıkanması, emperyalist güçlerin etkisi, emek mücadelesinin güçlenmesi ve parlamenter sistemin çözümsüzlüğü gibi faktörleri içermediÄŸi için FETÖ’nün devleti ele geçirmek amacıyla baÅŸvurduÄŸu bir askeri kalkışma olarak deÄŸerlendirilebilir.Siyasal Ä°slamcı hareketin 12 Eylül 1980 darbesiyle herhangi bir sorunu olmamıştır. Hatta askeri cuntanın hazırladığı 1982 Anayasası’yla zorunlu din eÄŸitiminin kabul edilmesi, bu kesimin önünü açmıştır. AKP de 28 Åžubat (1997) olayını gayet iyi kullanıp siyasal Ä°slamcı hareketin toplumda önemli bir etkinlik kazanmasını saÄŸlamıştır.SOLA DÜŞEN GÖREVSol kesime gelince; 12 Mart sürecine 1973 seçimleriyle bir cevap verilmiÅŸse de dağınık ve parçalı konumu nedeniyle etkin bir tavır gösterilememiÅŸtir. 12 Eylül sürecine de işçilerin 1989 bahar eylemleri ve ardından gelen seçimlerle bir yanıt verilmeye çalışılsa da iktidar ortağı olan sosyal demokratların sermaye programını uygulaması nedeniyle gereken etkinlik saÄŸlanamamıştır.Günümüzdeki “tek adam yönetimineâ€, AKP ve MHP “koalisyonuna†karşı toplumda güçlü bir direnç olmasına raÄŸmen CHP’nin kendi sağına dönük manevraları, halkı ikna edecek bir alternatifin ortaya konmaması, sol kesimde önemli bir sorun olarak durmaktadır.Sosyalist kesimin 2010 referandumunda olduÄŸu gibi (ÖDP, TKP, EMEP ve Halk Evleri’nin birlikteliÄŸi) güçlü bir odak oluÅŸturması, kamucu, halkçı, emeÄŸe dönük bir program ortaya koyması, aydınlanmayı ve laikliÄŸi tavizsiz bir ÅŸekilde savunması gerekli gözükmektedir. Böyle bir tavır, CHP ve diÄŸer muhalif kesimleri de etkileyerek demokratik bir cephenin oluÅŸumuna katkı saÄŸlayabilir...  "MESELE TESLÄ°M OLMAMAKTA"Atilla Özsever’in 12 Mart anılarını da içeren “Mesele Teslim Olmamakta†isimli kitabı Ayrıntı yayınlarından çıktı. Kitapta, gazetemiz yazarı Dr. Erdal Atabek’in de bir önsüzü bulunuyor: Asker kökenli bir 68’li olan Atilla Özsever, bu kitabında ordu içindeki devrimci örgütlenmelerden, 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi DireniÅŸi’ndeki rolünden, Mahir Çayanlar’ın cezaevinden kaçışına yardımcı oluÅŸundan söz ediyor. Yılmaz Güney’le hapishane arkadaÅŸlığı da bu çerçevede anlatılıyor. Kitapta, Özsever’in daha sonraki gazetecilik ve akademisyenlik dönemine iliÅŸkin anıları da yer alıyor.Â
Atilla Özsever
Kısıtlamasız geçen ilk hafta sokaklar doldu ancak alışveriş, esnafı memnun etmedi
Normalleşme ile kısa sürede sorunların aşılmasının zor olduğunu söyleyen esnaf, turist gelmeden gerçek hareketlenme beklemiyor. İstanbul’da artan vakalar ise endişe yaratıyor.
Pandemide normalleÅŸme için atılan adımlarla yasaksız geçirilen ilk haftada da esnafın yüzü gülmedi. Özellikle restoran ve kafelerde yüzde 50 kapasite koÅŸuluna uymaya çalışan esnaf, salgında üçüncü bir dalga ile yeniden kapanmaktan endiÅŸeli. Yabancı turist gelmeden Ä°stanbul’da gerçek bir hareketlenme yaÅŸanmayacağını belirten esnaf, vergi muafiyeti desteÄŸini olumlu bulsa da ayakta kalabilmek için kira, elektrik, su gibi fatura borçları konularında destek bekliyor.Geçen günlerde illerin risk durumuna göre normalleÅŸme adımları atılmaya baÅŸlanınca Ä°stanbul’da restoran ve kafeler müşteri kabul etmeye baÅŸlamış ve cumartesi sokaÄŸa çıkma kısıtlaması da kaldırılmıştı. Kısıtlamaların gevÅŸetilmesi ile birlikte vatandaÅŸlar meydanlara akın etti. AlışveriÅŸ merkezlerinin ziyaretçisinin yüzde 90’a varan oranda arttığı belirtiliyor. KÄ°RA DESTEĞİ YETERSÄ°ZPeki, esnafın yorumu ne? Yeni normal ile geçen ilk haftanın ardından esnafın nabzını tutmak için Kapalıçarşı, MahmutpaÅŸa ve Eminönü gibi Ä°stanbul’un en hareketli alışveriÅŸ noktalarını dolaÅŸtık. Eski dönemlerde büyük kalabalıkların oluÅŸtuÄŸu Kapalıçarşı’da eskiye göre çok az insan var. Esnaf, “Doluyken de çok iÅŸ olmuyor zaten, insanların alım gücü düştü, alışveriÅŸ yapan yok. Ä°nsanlar yasaklardan bunaldığı için hafta sonu sokakları da pasajları da dolduruyor ama kimse alışveriÅŸ yapmıyor. Bizim bütün ümidimiz ve ekmeÄŸimiz turistlerdedir, turistler gelmeye baÅŸlamadıkça biz iÅŸ yapamayız†diyor. MahmutpaÅŸa esnafı ise düğün sezonunu dört gözle beklediklerini dile getiriyor ancak çok ümitli olmadıklarını aktarıyorlar. BüyükÅŸehirlerde 750 TL olarak açıklanan kira desteÄŸini de deÄŸerlendiren Eminönü esnafı, “İstanbul’daki dükkân kiralarından haberiniz var mı†sorusunu gündeme getiriyor. 3. DALGA KORKUSUEsnafı endiÅŸelendiren bir baÅŸka sorun ise Ä°stanbul’da normalleÅŸme ile baÅŸlayan vaka artışları. Yasakların tekrar uygulanmasından korktuklarını dile getiren esnaf, “Tekrar aynı yasakların gelmemesi için özellikle çaba harcıyoruz, bütün kurallara harfiyen uyuyor ve vatandaşı da uyması için uyarıyoruz. Çünkü artık buna mecburuz, yasaklara uyulmadığında tekrar biz ekmeÄŸimizden olacağız, mekânımız kapatılacak, bunun farkındayız†diyor.“Hijyene ve sosyal mesafeye önem veriyoruz ama iÅŸe gelirken mecburen toplu taşıma kullanıyoruz†diye yakınan esnaf, HES kodu uygulamasını olumlu buluyor. Ancak bu konuda özellikle küçük iÅŸletmecilere bir eÄŸitim ve ekipman desteÄŸi saÄŸlanması gerektiÄŸi belirtiliyor.Restoran ve kafe iÅŸletmecileri, gelir vergisi muafiyetini olumlu karşılasa da çok büyük bir etkisi olmayacağını, kira desteÄŸi gibi bu muafiyetin de esnafa büyük katkılar saÄŸlamayacağını söylüyor. Esnafın asıl indirim beklediÄŸi vergi dilimi ise “stopajâ€. Zaten alıp sattıkları her ürüne ÖTV ve KDV ödediklerini aktaran esnaf, bunun üstüne bir de stopaj vergisi ödemenin büyük bir maliyet kalemi olduÄŸundan yakınıyor.‘ERKEN KAPANMASI YOÄžUNLUK YARATIYOR’Restoranların kademeli olarak normal iÅŸleyiÅŸe geçmeye çalıştıklarını dile getiren Turizm Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi Ä°ÅŸletmeleri DerneÄŸi (TURYÄ°D) BaÅŸkanı Kaya Demirer ise yasaksız ilk hafta kısmi bir hareketlenme yaÅŸandığını belirtti. Mekânların 19.00’a kadar açık kalabilmesi sebebiyle belirli saat dilimlerinde yoÄŸunluklar oluÅŸtuÄŸunu da belirten Demirer, yasak saatinin 22.00’ye çekilmesini istedi. Mevcut durumu korumanın önemli olduÄŸunu da aktaran Demirer, risk haritasında bütün Türkiye’yi mavi renkte görmek için ellerinden geleni yaptıklarını söyleyerek “Sorumluluk Hepimizin†ve “Mesafeni Koru†sloganları ile hem müşterileri hem de iÅŸletmecileri bilgilendirmeye çalıştıklarını ifade etti.
Ali Can Polat
Doç. Ali Faik Demir, "Dış politikada alternatif değerlidir"
Rusya’nın son yıllarda Türkiye’nin en önemli müttefiki haline geldiğini söyleyen Doç. Dr. Ali Faik Demir, Batı ile Ankara arasındaki inişli-çıkışlı ilişkilerin seyrini değerlendirdi.
Batı ile Ankara arasında ilişkiler inişli-çıkışlı seyirde ilerlerken müttefikliğin güven duvarına ilişkin tartışmalar da artıyor. Doğu Akdeniz, Suriye konularıyla birlikte Rus S-400 zorlu kriz başlıklarından. Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Ali Faik Demir, Rusya’nın son yıllarda Türkiye’nin en önemli müttefiki haline geldiğini söylerken şu ifadeleri kullanıyor: “İlginç olan birçok konuda farklı tarafta olunmasına rağmen, bu ilişki başarıyla sürüyor. Avrupa’nın tutumu ise iki tarafı daha çok birbirine yaklaştırıyor.†Demir, “Rusya, Türkiye açısından önemli bir partner olmaya devam etmeli ama dış politikada alternatiflerin olmasının değeri asla unutulmamalı†diyor. - Biden dönemiyle birlikte Transatlantik işbirliğinde yeni sayfa arayışlarını nasıl okuyorsunuz? ABD başkanlık seçimi tüm dünya için bir değişim ihtimali ümidini yarattı. Ama bu yeninin ne açılardan olabileceğini, daha önemlisi yeninin dünyadaki hangi olumsuzlukları bitireceği ve ne tür politikaları başlatacağını görmek gerekiyor. Kartların tekrar dağıtılacağı bir sürece girildiği yadsınamaz. Biden döneminde Transatlantik ilişkilerin sıkılaştırılacağı ve “Önce Amerika†diyen Trump yerine Batı kampının yeniden canlandırılması öncelik kazanacak görünüyor. ‘SÖZDE MÜTTEFİKLİK’- Gerek AB gerekse ABD’den NATO üyesi Türkiye’ye yönelik yaklaşımlarda farklı bir tutum bekliyor musunuz... Ankara’ya baskı politikaları artar mı?..Türkiye-ABD ilişkilerinin önemli bir boyutunu Türkiye’nin Batı ile müttefiklik ilişkisinin dengeleri belirleyecek gibi. Bu çerçevede 2021’deki liderler zirvesi NATO’nun yeni sürecinin ciddi şifrelerini ortaya koyacak. Türkiye’nin bu süreçte nerede duracağı merak konusu. Bu aşamada iki kritik sorun ortaya çıkıyor: Doğu Akdeniz ve Rus S-400 füze savunma sistemi. Doğu Akdeniz büyük ve karmaşık bir sorun yumağı ve AB boyutu ön planda yer alıyor.S-400 ise ABD, AB ve NATO çerçevesinde kritik bir sorun olma özelliğini taşıyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’nin S-400 sistemini kullanmaması gerektiğini ve bu bağlamda bir müttefik gibi davranmadığını söyledi. Bu açıklamasında bir ilk olarak Türkiye için sözde stratejik müttefikimiz ifadesini kullandı. Türk tarafının ABD ve NATO’nun taleplerini dikkate alan ve alternatif sunan yaklaşımına rağmen bu sorunun gündemde ilk sıradaki yerini koruyacağı anlaşılıyor. Tarafların tansiyonu yükseltmek gibi bir niyeti yok ama paralel olarak politikalarında ısrarlılar ve bu da olası yeni gerginliklerin sinyali niteliğinde. - ABD yönetiminin Suriye’de terör örgütü YPG’ye desteğin süreceği mesajını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye, Rusya ile işbirliği konusunda Batı ittifakı kanadından baskılara karşı nasıl bir yol izlemeli... Suriye konusunda sorunlar çözülmüş değil. Ürküten sessizlik hâkim bölgeye. ABD’nin yeni Savunma Bakanı, Ortadoğu’yu yakından tanıyan, CENTCOM’un başında bulunmuş bir isim, Lloyd Austin. IŞİD’le mücadele kılıfı altında terör örgütü PKK-PYD-YPG’yi silahlandırmasıyla biliniyor. ABD’nin PYD/YPG konusunda nasıl bir tavır takınacağı Türkiye açısından son derece önemli. Türkiye, bu konuda Blinken’in kullandığı sözde müttefik tanımını ABD için kullansa herhalde hiç yanlış olmaz... Rusya ile ilişkilere gelirsek, son yıllarda en önemli müttefikimiz haline geldiğini söylemek yanlış olmayacak. İlginç olan birçok konuda farklı tarafta olunmasına ve ayrı politikalar uygulanmasına rağmen, bu ilişki başarıyla sürüyor. Avrupa’nın etkisine gelince, tam tersine iki tarafı daha çok birbirine yaklaştırıyor. Batı açısından bakılırsa son derece yanlış bir strateji. Türkiye bir anlamda Rusya ile yakın ilişki kurmaya mahkûm bırakılıyor. Biden yönetiminin Rusya’ya bakışı ve olası politikalarının Türkiye açısından bazı zorluklar ve yeni yol arayışları yaratabileceği düşünülebilir. ‘TÜRKİYE KİLİT KONUMDA’Rusya, Türkiye açısından önemli bir partner olmaya devam etmeli ama dış politikada alternatiflerin olmasının değeri asla unutulmamalı. Rusya için Türkiye neden önemli sorusunu sorarsak vereceğimiz cevap bize doğru yolu gösterecektir. Bu soruya kuşkusuz birçok açıdan cevap mümkün. Ama Türkiye’nin jeopolitik konumu en öne çıkanlardan. Türkiye’nin komşu olduğu bölgeler ve devletler günümüz uluslararası ilişkilerinin odağında yer alıyor. Bu çerçevede Rusya’nın nüfuzunu kurmak ya da artırmak istediği her alanda Türkiye de var. Rusya’nın enerji ve özellikle boru hatları politikalarında Türkiye kilit konumda. Türkiye’nin Avrupa ile her şeye rağmen süren müttefiklik ilişkisi ve NATO üyesi olması, saydıklarım kadar belki bunlardan da önemli. Batı Bloku ile arası soğuk ve mesafeli bir Türkiye Rusya açısından son derece değerli. Batının içinde kalmakla birlikte, böylesi bir gergin ve sorunlu ilişki hali Türkiye’yi daha değerli kılıyor Rusya için. Bir anlamda Türkiye ile ilişkiler daha özenli ve karşı tarafı kaybetmemek üzerine kuruluyor. Ancak ilişki, bir mecburiyet, daha kötüsü bir devlete mahkûm olmaya dönüşürse, sonu hiç istenmeyen şekilde olumsuz bir tabloya dönüşür. ‘BLOKUN BÖLÜNMESİNİ SAĞLAMAK GEREK’ - Doğu Akdeniz, Libya konularında Ankara ile İsrail-Mısır hattında yeniden görüşme mekanizması kurulması yönündeki yorumlar için görüşünüz nedir?Dış politikada ilişki kanallarını açık tutmak gerek. Bu bağlamda Ankara’nın İsrail ve Mısır ile de diplomatik zeminleri kullanması önemli. Bu kanalın açılması ve geliştirilmesi kuşkusuz ayrı bir strateji gerektiriyor. Mısır ile Katar ilişkilerinin düzelmesi, Türkiye’nin başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleriyle ilişkilerin düzelebileceği yönündeki sinyalleri diplomasinin etkinliğinin artabileceğini gösteriyor. Doğu Akdeniz, başta Kıbrıs, enerji, Libya, Suriye ve Lübnan olmak üzere birçok ülke ve sorunu kapsıyor. Ankara karşıtı cepheden gelen, Doğu Akdeniz enerji güvenliği gibi ifadeler akla şu soruyu getiriyor: Doğu Akdeniz’de tehdit kim? Onlar için cevap çok açık Türkiye. Bu kadar benzemezleri bir araya getiren faktör bir anlamda Türkiye karşıtlığı. Bunun çok farklı nedenleri olmakla birlikte oyun bozan rolü Türkiye’de. Türkiye için en doğru strateji bu blokun bölünmesini sağlamak. Bunun için belli konularda farklı devletlerle uzlaşma ve birlikte hareket etmek gerekir.
Mine Esen
301 emekçinin can verdiği faciada mağdurların tutuklu avukatı Kozağaçlı davayı değerlendirdi
Soma faciasıyla ilgili davanın son tutuklu 4 sanık da geçtiğimiz ay tahliye oldu. Mağdur ailelerin gönüllü avukatlığını yapan Selçuk Kozağaçlı ise “halkı hükümete karşı kışkırtma†suçlaması ile 3 yıldır cezaevinde.
Soma’da 2014 yılında 301 madenciye mezar olan faciayla ilgili davanın Yargıtay tarafından bozulmasının ardından tutuklu 4 sanıkta geçtiÄŸimiz ay tahliye oldu. Gönüllü olarak maÄŸdur ailelerin avukatlığını yapan ÇaÄŸdaÅŸ Hukukçular DerneÄŸi (ÇHD) Genel BaÅŸkanı avukat Selçuk KozaÄŸaçlı ise 3 yıldır cezaevinde. Önümüzdeki ay yeniden baÅŸlayacak olan Soma davasını deÄŸerlendiren KozaÄŸaçlı, “Hakkımda Soma’da “halkı hükümete karşı kışkırtma†suçlaması devam ettiÄŸine göre; 2014’te yaÅŸadığımız katliamla ‘ilgili’ son tutuklu ben kaldım herhalde. Soma’nın hesabı sorulmadan her uykumuz yarım, her gülümsememiz buruk olacak†dedi. FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe giriÅŸiminin ardından 2016'da KHK'yla kapatılan ve 2019 Ekim ayında tekrar tüzel kiÅŸiliÄŸini kazanan ÇHD’nin Genel BaÅŸkanı olan Selçuk KozaÄŸaçlı, “silahlı örgüt yöneticiliÄŸi, örgüt üyeliÄŸi, yardım ve yataklık†suçlamasıyla yargılandığı davada 11 yıl 3 ay ceza almıştı. Soma davasının yanı sıra birçok toplumsal olayda gönüllü olarak maÄŸdurların avukatlığını üstlenen KozaÄŸaçlı, 3 yıldır tutuklu. Pandemi nedeniyle cezaevinde zor bir süreçten geçtiklerini ama saÄŸlık durumunun iyi olduÄŸunu belirten KozaÄŸaçlı, Soma davası ve gündeme iliÅŸkin sorularımızı yanıtladı. - Öncelikle nasılsınız? Bir dönem saÄŸlık sorunlarınız olduÄŸunu duymuÅŸtuk. Devam eden sıkıntılarınız var mı? SaÄŸlığım iyi. GeçmiÅŸten sürükleyip getirdiÄŸim birkaç kronik hastalığa, fiziksel tecridin yol açtığı bir iki yenisi eklendi; ayaktayım, çalışabiliyorum, okuyorum, spor yapıyorum. Ancak çok fazla sayıda tutsak ağır saÄŸlık sorunlarıyla boÄŸuÅŸuyor. Ä°dari uygulamalar veya fiziksel koÅŸullar nedeniyle, infazları saÄŸlık tablolarını ağırlaÅŸtıran herkesin, aslında verilmiÅŸ mahkeme kararlarında yazmayan iÅŸkence, ıstırap ve bazen de maalesef ölümle cezalandırılıyor olduklarını unutmamalıyız. Bunu kabul etmeyelim, normalleÅŸtirmeyelim.Gereksiz ve haksız gözaltı koÅŸullarında adeta zorla Covid-19 hastası yapılmış, tutuklandıkları hapishanelerde saÄŸlık tabloları ağırlaÅŸtırıldığı için apar topar yoÄŸun bakıma kaldırılıp oradan da tahliye edilmiÅŸ arkadaÅŸlarımız var. Gözaltı deÄŸil kasten yaralamaya veya öldürmeye teÅŸebbüs gibi görünüyor bu saldırılar. Hapishaneler açısından her zaman, en kesintisiz olarak yürütülmesi gereken kampanya -neyle suçlandıklarına bakılmaksızın- hasta, yaÅŸlı, bebekli yahut kendisi henüz çocuk olan tutsaklarla ilgili mücadele bana göre. YaÅŸlılığı henüz kabul etmediÄŸime göre bizim sıramız sonra gelsin, o zaman daha ayrıntılı anlatıp sızlanırım ben de…- Soma katliamında yaÅŸamını yitiren işçilerin ailelerinin avukatlığını yapıyordunuz. Siz ÅŸu an tutuklusunuz Ancak 301 madencinin ölümüne sebep tüm sanıklar tahliye edildi. Bu duruma iliÅŸkin neler söylemek istersiniz? Hakkımda Soma’da “halkı hükümete karşı kışkırtma†suçlaması devam ettiÄŸine göre; 2014’te yaÅŸadığımız katliamla “ilgili†son tutuklu ben kaldım herhalde. Aslında dava dosyamda birkaç kışkırtma suçlaması daha var. Sevgili Nuriye’nin ve Yüksel Direnişçileri’nin avukatlığını yaparak; bir günde iÅŸsiz, geleceksiz bırakılmış yüzlerce kamu emekçisini kışkırtmak mesela. Yine Engin Çeber’den Festus Okey’e iÅŸkence ile katledilmiÅŸ insanların davalarını sahiplenerek halkı iÅŸkencecilere karşı kışkırtmak da var.Ä°nsan katletmekten yatmaktansa, katile karşı maÄŸduru kışkırtmaktan yatmak onur verici elbette ama yine de bir düzeltme yapmalıyım: Ben yirmi beÅŸ yıllık meslek hayatımı –çok çekici bir kavram olmasına raÄŸmen- “kışkırtıcılık†olarak deÄŸil, halkın içinde, onunla beraber adalet, özgürlük, bağımsızlık, sosyalizm mücadelesi olarak tanımlamayı tercih ederim. Buna kışkırtmaktan çok “kışkırtmak†denebilir herhalde. Adaletsizlik, hırsızlık, katliam, yalancılık, utanmazlık beni kışkırtıyor ve en çok da yoksulluk. Bedeli ne olursa olsun, ayaÄŸa kalkmak, geleceÄŸimizi ellerimize almak zorundayız.Soma davasında verilen ilk mahkeme kararı hiçbirimiz için sürpriz deÄŸildi. Maden ve inÅŸaat sermayesiyle açıkça iç içe geçmiÅŸ bir komisyonun,-rant- talan iktidarının ahbap çavuÅŸu zengin etmeye odaklanmış nepotik iktidarı tarafından elden geçirilmiÅŸ adli yargının yeni sermaye sınıfına ihanet etme ihtimalini zaten zayıf buluyorduk açıkçası. Büyük sürpriz 12. Ceza Dairesi’nin ilk bozma kararı oldu. Bu nasıl olabildi? Elbette önce her bedeli göze alarak davalarına sahip çıkan insanlar sayesinde. Rejimi kayıplarımızı dengelemeye zorlandık. E. Fraenkel, faÅŸizmde ikili bir nitelik arz eden devlet yapısı içinde “önlem devletinin†hiçbir hukuk tanımadan sürdürülebilmesi için “norm- kural devletinin†de ayakta kalması gerektiÄŸini tespit ediyor. Sekiz-on hatta belki yirmi-otuz ölü için iÅŸlemeyen hukuk, yüzyılın en büyük maden katliamında üç yüz bir yaÅŸamın harcanmasını dengelemeye çalıştı.Cumhuriyet tarihinin bu en kapsamlı, gerekçeli ve adil iÅŸ cinayeti davası deÄŸerlendirmesi için daire üyelerini kutlamalıyız. İçerisinde bulunduÄŸumuz ÅŸartlarda yargıç haysiyetinin sınırı ve imkânı bundan ibarettir. Unutmayacağız. Sonraki pespaye müdahale “önlem devletinden†geliyor. Kariyerini Adalet Bakanlığı bürokrasisinde yapmış, mahkeme kürsüsünden çok iktidar partisinin gölgeliÄŸinde yetiÅŸmiÅŸ üç yeni “hâkimi†tek seferde, aynı daireye atama ÅŸekilsizliÄŸi tiksinti vericidir. Bunu anlamak da buna alışmak da mümkün deÄŸil. Sonuçtan deÄŸil yöntemden söz ediyorum. Mesela ben 12. Ceza Dairesi’nin güçlü ve adil kararını elime aldığımda; “Bunu bu ÅŸekilde bırakmazlar; ya baÅŸsavcılık itirazı ya da direnme ile genel kurul görür bu karar…†demiÅŸtim. Maden sermayesinin ve iktidarın böyle bir kararı kaldıramayacağı ortadaydı. Ancak izledikleri ve yüksek mahkemeyi utanç içerisinde bırakan yöntemi midelerinin kaldırabileceÄŸini aklımdan geçirmemiÅŸtim. Oldu.Hukuk deÄŸilse de matematik bildiklerini öğrenmiÅŸ olduk; daire beÅŸ kiÅŸiyse, demek ki çoÄŸunluk üç kiÅŸi. Demek ki üç kiÅŸi birden yerleÅŸtirmemiz gerekiyor. Üç hâkim deÄŸil, cebinde yeni kararı taşıyan üç kiÅŸi. Bilinmesi gereken bu sefil matematiÄŸin bir gün –emin olun ki ülke tarihi açısından kısa sayılabilecek bir süre sonra- kararı cebinde taşıyanların adları ve sözde içtihatları ile birlikte utanç örneÄŸi olarak okutulacağıdır. Tek risk, öğrencilerin “Hadi canım, bu kadar da olmaz, sınav sorusu olsun diye uydurulmuÅŸtur†deme tehlikesi. Dosyanın “son tutuklusu†olarak deÄŸer verdiÄŸim her ÅŸeyin üzerine söz veriyorum ki asla vazgeçmeyeceÄŸiz. Unutturmayacağız. Soma’nın hesabı sorulmadan her uykumuz yarım, her gülümsememiz buruk olacak. Dosyalara müdahale etmek için seyyar hâkim gezdirme ayıbı elbette bir gün “Adil Yargılanma Hakkı Ä°hlali†olarak tespit edilecektir. Ama bizi daha çok ilgilendiren, katledilen işçilerin hatırası, ailelerinin duygusal ve ekonomik güvencesi ile maden işçisi mücadelesinin geleceÄŸidir. Bu ateÅŸi söndürmeyecek ve biz kazanacağız. Benim 7 Nisan’da duruÅŸmam var. Soma duruÅŸması 13 Nisan’da. Kime ne söylenmiÅŸtir bilemem ancak orada veya burada katliamın hesabını sormak için mücadeleye devam edeceÄŸim.- Toplumun nefes alamaz bir hale geldiÄŸi ÅŸu süreçte BoÄŸaziçi’nde bir direniÅŸ baÅŸladı. Bu direniÅŸi ömrünü devrimci mücadeleye adamış bir yurttaÅŸ olarak nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?BoÄŸaziçi DireniÅŸi’nin ilk günlerinde Giacomo Papi’nin “Radikal Şıkların Sayımı†kitabını okuyordum. Papi 1968 doÄŸumlu yani bizim kuÅŸaÄŸa daha yakın ve doksanlar Ä°talya’sı için yazmış. Yine de BoÄŸaziçililere reva görülen saldırganlık açısından hala güncel ve tipik diyebilirim. FaÅŸizm, medyada satın aldığına benzeyen sığ popülizm dışında kültürel üstünlük kuramamanın verdiÄŸi çaresizlikle; eÄŸitimli, entelektüel, bilinçli her katmandan nefret ediyor. Kendisine benzetemediÄŸini yok etme eÄŸiliminde. Devrimcilerin faÅŸizm hakkında yüzyıllık deneyimi ve bilgisi bu. Ama kitabın iÅŸaret ettiÄŸi bir diÄŸer olgu, eÄŸitimlilerin de öğrenilmiÅŸ bir çaresizlik içerisinde, direnmekten kolayca vazgeçebildiÄŸi. Beyin göçünden elitizme onlarca yol var bunun için. Ä°ÅŸte direniÅŸin kırdığı budur. EÄŸer direniÅŸ varsa inÅŸaat-ithalat lobisine komisyonculukla, ortak mala veya artı deÄŸere el koymayla hatta polisle, askerle, rektörle hegemonya kuramazsınız. Söze ihtiyacınız var. Kurabildikleri söz çirkin ve etkisiz trollemeden ibaret. Biz direnerek sözümüzü kurmaya devam edelim. Aklını ve irfanını faÅŸizm dışında temiz kaynaklardan edinmiÅŸ, besleyebilmiÅŸ herkesin bütün gücüyle direniÅŸe destek olması gerekir. Sadece buna deÄŸil, içimizi ısıtan, mücadeleyi yükselten her direniÅŸi birbirine baÄŸlamalı, etraflarında kenetlenmeliyiz. Her ÇHD’linin, BoÄŸaziçililerin avukatlığını yapmaktan, onlarla birlikte itilip - kakılıp gözaltına alınmaktan onur duyduÄŸunu biliyorum. Ä°ÅŸte bu bizim mesleÄŸimiz. Avukatlık böyle yapıldığında umut ve deÄŸer biriktiriyor.- Cezaevinden ne kadar takip edebiliyorsunuz bilmiyorum ancak Türkiye’deki emekçiler, işçiler oldukça zor günlerden geçiyor. Pandemi nedeniyle var olan iÅŸsizlik giderek artmış durumda neler söylemek istersiniz?Bu aralar tarihsel projeksiyon yapılacağında herkesin gözünün 1930’lara dönüyor olması tesadüf deÄŸil. Hem dünyada hem de Türkiye’de faÅŸizmin yükselip yönetememe krizinin baskı, halka saldırı, sığ ve çirkin bir saÄŸ popülizm ile tanımlanabiliyor olmasının sonu elbette daha kötüsünü, savaşı, çürümeyi, çöküşü hatırlatıyor. Evet, iÅŸsizlik, enflasyon, geleceÄŸi görememe hatta geleceÄŸin peÅŸinen kaybedildiÄŸine inanarak iÅŸ aramaktan ve yaÅŸamdan vazgeçme gündelik felaketlere dönüştü, yaygınlaÅŸtı. Ä°ÅŸsiz, aç, mutsuz kalabalığın “sola†hadi muhalefete diyelim, kayacağına dair mekanik kriz algısından kurtulmak zorundayız. FaÅŸizmin kitle tabanı da aynı çaresiz yoksullar ve faÅŸizm elinden geldiÄŸince büyük bir marifetle onların oylarını ve onaylarını almaya devam edecektir. Gerekirse bunun için kan dökmekten ve başımızı büyük küresel belalara sokmaktan çekinmeyeceÄŸini de artık görüyoruz. Esas mücadele hattını, iÅŸlerliÄŸi çoktan ortadan kalkmış hayalet bir parlamentonun ihyası yerine; boykotları, grevleri, adalet arayışlarını birbirine baÄŸlayıp kitlesel bir direniÅŸ ağı, bir büyük barikat üzerine kurmalıyız.- Hakkınızda hüküm veren mahkeme baÅŸkanın Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadığına, Türkiye’nin ise AÄ°HM kararlarını uygulamadığına tanıklık ediyoruz. Bir hukukçu olarak hukuk sisteminin geldiÄŸi bu duruma iliÅŸkin neler söylemek isterseniz?Adliye’de davamıza bakan hakim ÅŸahsında artık bir karikatüre dönüşmüş olan Roland Freisler tarzı iliÅŸtirilmiÅŸ bürokratlar elbette çok önemli bir sorun. “Hukuk nedir?†sorusuna verilmiÅŸ: “Führer worte haben Gesetzeskraft†(Führer'in aÄŸzından çıkan yasadır) cevabı bu bürokratın ufkudur.Ama sorunumuz zannettiÄŸinizden daha büyük. Bugün hala canımızı acıtacak kadar keskin diÅŸlere sahipse bile zaten kendisini yeterince teÅŸhir etmiÅŸ bu tarzın yükselme dönemini atlattık. DoÄŸrudur, yasa tanımayan, başı dışındaki katmanlarını hayal meyal görebildiÄŸimiz bir imamet hiyerarÅŸisinde yuvalanmış, hukuk bilmeyen yahut ilgi duymayan, skandaldan, abesten, ayıptan utanmayan otuzlu yaÅŸlarında bir “yargıç†kuÅŸağı devÅŸirildi.Gülen cemaatinin yetiÅŸtirdiÄŸi bir baÅŸka – veya aynı- adliye bürokrasisinin tasfiyesinden doÄŸan boÅŸluÄŸu dolduruyor olma iddiası bu tipin hak ettiÄŸi yadırgamayı engelledi. Elbette gidecekler ancak 1946-1965 arasındaki yirmi yılda benzer boÅŸluk iddiasıyla yadırganmaması talep edilen Nazi Yargıçları’nın tasfiyesinin nasıl imkânsız hale geldiÄŸini gördük. Tehlike buradadır.Bugün verdikleri zararın bedelini ödüyoruz, ancak bu bedelin gelecek kuÅŸaklara sirayet etmesine izin veremeyiz. FaÅŸizm belasını hep birlikte savuÅŸturduktan sonra, gayet sancılı geçeceÄŸi bugünden görülen geçiÅŸ yıllarında, “Devri Sabık Yaratmayacağız†diye Adenauer rolüne soyunmuÅŸ bir muhalefetin muhtemel iktidarını kabul edemeyiz. Oy artırmak, saÄŸ seçmene ÅŸirin görünmek için “merak etmeyin biz gelince fazla bir ÅŸey deÄŸiÅŸtirmeyeceÄŸiz zaten†diyenlerden uzak durmalıyız. Kim “Ben bu hâkimlerle de çalışırım.†Diyorsa onlarla birlikte tarihin çöplüğüne gitmelidir; ortak geleceÄŸimize deÄŸil.Bunun sözü bugün burada, acının ve saldırının göbeÄŸinde verilmelidir. Asla normalleÅŸtirilmelerine, unutulmalarına, saklanmalarına izin vermeyeceÄŸiz. Söz veriyoruz. Bu sözü veremeyene güvenilmemelidir. Güvenmiyoruz.Hakkımızda hüküm veren mahkeme baÅŸkanının antitezi Ebru’dur. (Avukat Ebru Timtik). İçinde bulunduÄŸumuz yüzyılın Ebru’yu anarak bitirileceÄŸinden hiç şüphem yok. Ebru bu adaletsizlikle mücadele ederken katledildi. “Hayır, kendisi ölmeye karar verdi; istediÄŸi zaman bırakıp yaÅŸayabilirdi.†diyecekler için söylenmesi gereken ÅŸudur: Ä°stediÄŸi zaman bırakabilecek olanların varsayımsal tarihi elbette yazılabilir hatta genellikle de ‘istediÄŸi için bırakanlar’ tarafından yazılır. Ernesto “Che†Guevara Küba Merkez Bankası’ndan emekli olabilirdi, Rosa Luxemburg torunları için kazak örerken huzur içinde aramızdan ayrılabilirdi, Mahir Çayan Samsun milletvekilliÄŸinden emekli olup ÅŸu aralar anılarını yazıyor olabilirdi. Yapmadılar. “Örnekler uygun deÄŸil, hepsi vurularak öldü†diyecekseniz hatırlatayım ki Bobby Sands zaten milletvekili seçilmiÅŸti, açlığı bırakması yeterdi çoÄŸunluÄŸun hayalindeki “siyasi kariyer†için. “İyi ama bunların hepsi çok ünlü örnekler, bizim Ebru’nun ne iÅŸi var onların arasında?†diyenler olabilir son olarak. “Kimse kendi köyünde peygamber olamaz†derler. Avrupa’dan çok deÄŸerli ödüller geliyor, hatta adına bir ödül inÅŸa ediliyor, isminin verilmesi düşünülen bir sokak var, fotoÄŸrafları dünyanın dört bir yanında adliyeleri, baroları süslüyor. Filipinler’den Kongo’ya, Japonya’dan Kolombiya’ya kadar mücadelesini selamlayan mesajlar, onu anan taziye dilekleri ulaşıyor hala. Köyünüzden doÄŸduysa da akacak mecrayı buldu dünya toprakları üzerinde diyorum yani.Onun bıraktığı yerden devam ediyoruz. Hakkında açılmış onlarca davaya raÄŸmen tek bir geri adım atmadan direnen bir avukattan söz ediyoruz. Hukuka aykırı bir sözde yakalama emrini tanımadığı için gidip bürosuna sığınak yapan, aylarca bürosunda çalışmaya devam edecek kadar zeki, gayretli ve yetenekli bir kadından. Neredeyse koca bir yılı aç geçirerek, o çok sevdiÄŸimiz seksen kilogramlık vardakosta saÄŸlıklı bedeni otuz kilonun altına düştüğünde bile onurla taşıyan bir kadından. VazgeçmeyeceÄŸiz. Çok baskı var, çok saldırı var, korkar insanlar demeyin. Ebru, yetim ve öksüzdü. Dersimliydi. Zaza Kızılbaşıydı. Komünistti, kadındı, yoksuldu, bekârdı ve hepsini ortasından kesecek kadar devrimciydi. Var mı ÅŸiddete daha açık bir kimlik? BaÅŸka korkulacak bir ÅŸey kaldı mı? Hayır, benim durumum daha hassas diye düşünen varsa anlatsın ben dinlemeye hazırım. Ebru’nun gücü yettiyse, hepimizin gücü yeter direnmeye, teslim olmamaya. Gitmeden öyle istediÄŸi için “kurduk†biz onu, zamanımızı bekliyoruz umutla. Güzel ÅŸiirini sizinle paylaÅŸarak bitireyim.“Beni kur,Zamanı gelince uyanayımBaşını kesiyorlar buradaYeÅŸil tüylerini kabarta kabartaÇaÄŸrı yapan horozunOysa dünya dönmektedir sırtınıBiraz da burayı ısıt der gibiAriyen ülkesinden gelen güneÅŸe.Elbette güneÅŸ bu ülkeyi de ısıtacak. Dünya dönüyor. Biz kazanacağız.â€
Seyhan AvÅŸar
Gazetemize 3 ödül: İTO Ödülleri Özdemir, Bursalı ve Demirci’ye verildi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılan törende konuşan Coşkun Özdemir, “Böyle buhranlı bir zamanda, böyle bir ödül almak benim için büyük bir teselli ve onur. Tabip Odası’na teşekkür ederim†dedi. Özdemir’e “Dr. Türkan Saylan Tıp Hizmet Ödülü†verildi.
Ä°stanbul Tabip Odası’nın her yıl 14 Mart Tıp Bayramı haftası kapsamında verdiÄŸi “Dr. Ali Özyurt Basında SaÄŸlık Ödülleri†dün koronavirüs salgını önlemleri kapsamında düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Törende koronavirüs salgını nedeniyle yaÅŸamını yitiren saÄŸlıkçılar anıldı. Koronavirüs pandemisi nedeniyle geçen yıl tören düzenlenemediÄŸi için 2020 ödüllerinin de verildiÄŸi törende, geçen yıl “Dr. Türkan Saylan Tıp Hizmet Ödülüâ€ne deÄŸer görülen Türkiye Kas Hastalıkları DerneÄŸi BaÅŸkanı Prof. Dr. CoÅŸkun Özdemir’e ödülünü Prof. Dr. Osman KüçükosmanoÄŸlu verdi.  “SAÄžLIKTA ŞİDDETÄ°N ARKA PLANIâ€2020 Basında SaÄŸlık Ödülü, köşe yazısı dalında, “SaÄŸlıkta ÅŸiddetin arka planı†baÅŸlıklı yazısıyla yazarımız Orhan Bursalı’nın ödülünü kızı Mercan Bursalı, TTB Merkez Konseyi BaÅŸkanı Åžebnem Korur Fincancı’nın elinden aldı. Gazetemizin Ciddiyet sayfasında yayımlanan “Pandemi ve Çocuklar†adlı eseriyle karikatürist Cihan Demirci’ye de ödül verildi.Â
cumhuriyet.com.tr
La Diyez’den ‘Prekarya’ albümü
Samsun’da 2003 yılından itibaren “Immigrant Wave Recordz†çatısı altında müzik yapan La Diyez’in “Prekarya†isimli albümü tüm dijital platformlarda yayımlandı.
Sınıf hareketini konu alan bu rap albümüne Dipnot, İmpala, Sırat, Kodes Kahra ve OG Mecaz gibi isimler düetleriyle eşlik ediyor. Albümün kapak tasarımı ise aynı zamanda gitarist ve tasarımcı olan “Yasin Balmuk†tarafından üstlenildi. La Diyez, 9 şarkıdan oluşan “Prekarya†albümünün temel felsefesinin dünyanın genel politik iktisadi sorunlarına, sınıf mücadelesine, işçi sınıfı dayanışmasına, ezen-ezilen arasındaki ilişkiye, burjuvazi ve proletarya arasında yaşanan çatışmalara dayandığını dile getiriyor.
cumhuriyet.com.tr
İşte 2020’de ‘Yılın En İyileri’
Dünya Kitap tarafından verilecek “Yılın En Ä°yileri Ödülleriâ€nin sahipleri belli oldu.
30 yaşına basan Dünya Kitap tarafından bu yıl 28. kez verilecek “Yılın En Ä°yileri Ödülleriâ€nin sahipleri belli oldu. Seçici kurullar kitap dünyasında 5 kategoride 10 ödül belirledi. Ödüller, ilerleyen aylarda yapılacak törenle kazananlara sunulacak. Yılın Telif Kitabı, Selim Ä°leri’nin “YaÅŸadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun†(Everest Yayınları) olarak belirlendi. Yılın Çeviri Kitabı olarak ise Adnan Özer’in Türkçeye Pablo Neruda’dan çevirdiÄŸi “Evrensel Åžarkı / Canto General†(Can Yayınları) seçildi. Yılın Yayınevi ödülünün sahibi ise VakıfBank Kültür Yayınları oldu. Yılın I·ş Dünyası Kitabı olarak Mahfi EÄŸilmez’in “Türkiye Ekonomisi†(Remzi Kitabevi) seçildi. Kaya Erdem’in “Neden BaÅŸaramıyoruz? - Demokratik Bir Türkiye†(DoÄŸan Kitap) kitabı ise Yılın I·ş Dünyası Tarihine Tanıklık Eden Kitabı ödülünü kazandı. Yılın Polisiye Kitabı Yaprak Öz’ün “Villa Åžakayık/Bir Yıldız Alatan Macerası†(OÄŸlak Yayınları) kitabına verildi. Polisiye Ä°lk Kitap Ödülü ise Nihal Orhan’ın “Çaylak†(Alfa Yayınları) kitabının oldu.Â
cumhuriyet.com.tr
Karakurt’tan yeni şarkı
Melisa Karakurt, “Kocaman Bir Yalan†isimli yeni şarkısını yayımladı.
Sosyal medya üzerinden yayımladığı cover videoları ve diÄŸer sanatçılarla yaptığı iÅŸbirlikleriyle önemli bir dinleyici kitlesine ulaÅŸmayı baÅŸaran Melisa Karakurt, sözü ve müziÄŸi kendisine ait olan “Kocaman Bir Yalan†isimli yeni ÅŸarkısını yayımladı. Avrupa Müzik etiketiyle dinleyiciyle buluÅŸan ÅŸarkıda Karakurt’a gitarda Veys Çolak, trompette Dilan Balkay eÅŸlik etti.Â
cumhuriyet.com.tr