Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 07.06.2024, 03:10 PM (GMT)

Erdoğan’ın pazartesi günükabine toplantısından sonra kabinede değişiklik yapabileceği konuşuluyor

Erdoğan’ın pazartesi günü kabine toplantısından sonra kabinede değişiklik yapabileceği konuşuluyor Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'a muhalefetin ve kamuoyunun sürdürülen tepkisine karşılık kendisine kabinede yer verileceği ileri sürüldü. AKP’nin 7. olağan kurultayının hemen ardından olası kabine değişikliği de kamuoyunun gündemine otururken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, muhalefetin “Damat nerede?” söylemlerini “boşa düşürmek” amacıyla eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ı, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı olarak yeniden kabineye alacağı konuşuluyor. Erdoğan’ın olası kabine değişikliğini de pazartesi günkü son kabine toplantısının ardından gerçekleştireceği ileri sürülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kurultayda, grup başkanvekili Mehmet Muş’u “sahadan çekmişti.” Kulislerde, “Berat Albayrak’ın da yakın arkadaşı olduğu, hatta Albayrak’la olan yakınlığı sonrasında grup başkanvekilliği görevine getirildiği ifade edilen Mehmet Muş’un da olası kabine değişikliğinde bakan olabileceği” ifade ediliyor. Bununla birlikte Albayrak’ın da kabinede görevlendirileceğine, böylece Erdoğan’ın parti içinde “Albayrak ve ekibinin güçlenmesine yönelik hamlede bulunacağına” işaret ediliyor. KABİNE YARIN TOPLANACAKAlbayrak’ın neden Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı görevine getirileceğine ilişkin de partide şu yorumlarda bulunuluyor: “Cumhurbaşkanı, muhalefetin Hazine rezervlerine ilişkin söylemlerine sert yanıt vermiş ve özellikle grup toplantılarında Albayrak’ın Türkiye’nin enerji atılımlarında gerçekleştirdiği stratejilere atıfta bulunmuştu. Özellikle Karadeniz’deki doğalgaz rezervlerinin keşfini ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çalışmalarında Berat Bey’in aktif rolünü vurgulamıştı. Cumhurbaşkanı Albayrak’ı yeniden kabineye almak istiyor. Ayrıca muhalefetin sürekli Erdoğan’a ve ailesine yönelik söylemlerine de bir karşılık vermek istiyor. Albayrak’ın kabineye yeniden dönmesi, AKP içindeki dengeleri de değiştirir. AKP içinde Albayrak ve ekibi güçlenir. Albayrak eğer Enerji Bakanlığı’nda görev almazsa, Ekonomiden Sorumlu Cumhurbaşkanlığı Yardımcısı olabilir.” Selda Güneysu

CHP’liÖzgürÖzel’den, Altun’unİstanbul Sözleşmesi'ne dair açıklamalarına sert tepki geldi

CHP’li Özgür Özel’den, Altun’un İstanbul Sözleşmesi'ne dair açıklamalarına sert tepki geldi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle ilgili, “Bu iş bitti. Fesih bildirimimiz Avrupa Konseyi Sekreteryası’na ulaştı. Avrupa Konseyi Anlaşmalar Bürosu, sözleşmenin 1 Temmuz itibarıyla ülkemiz bakımından yürürlükten kalkacağını teyit etti” dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkmasına yönelik tepkiler sürüyor. Önceki gün televizyon kanalında açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Özgür, “Eğer sen Meclis kararı ile yaptığın bir anlaşmadan Meclis kararı ile çekilmiyorsan, cumhurbaşkanı o anlaşmadan çekilemez. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmadık. Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi bu iş bitmiş değildir” dedi. Özel’in sözleri üzerine açıklama yapan İletişim Başkanı Altun, “CHP tarihinin gördüğü göreceği en beceriksiz parti kişisi yine zırvalamış” dedi. Altun, “Eski sistemde yürütmeyi temsilen Bakanlar Kurulu bu kararı verirdi. Şimdi ise yürütmeyi cumhurbaşkanı temsil ediyor. Yönetim sistemimizden bihaber olan bu zavallı kendince hukuk dersi veriyor. Yönetim sistemimizi öğreneceksiniz” ifadelerini kullandı. Altun’un açıklamalarına sert yanıt veren CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, sözleşmenin hukuken, fiilen ve teknik olarak yürürlükte olduğuna dikkat çekti. Özel, “Ancak girdiğimiz gibi çıkabiliriz. AKP ve MHP’de bu sözleşme konusunda görüş birliği yok. Tartışmayı önlemek için hukuk dışına çıktılar” dedi. “Erdoğan’ın verdiği hukuksuz emre uyanlardan günü gelince hesap sorarız” ifadelerini kullanan Özel, kendisine AKP’li siyasetçiler yerine Altun’un yanıt vermesini ise “Altun’u maşa olarak kullanmak işlerine geliyor” sözleriyle eleştirdi.  Erdem Sevgi

Erdoğan’ın,İstanbul Sözleşmesi'ni feshetmesinin arkasında ittifak bozma amacıolduğu değerlendirildi

Erdoğan’ın, İstanbul Sözleşmesi'ni feshetmesinin arkasında ittifak bozma amacı olduğu değerlendirildi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, geçen hafta gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesi “Saadet Partisi’ne (SP) yönelik Oğuzhan Asiltürk hamlesi” olarak nitelendiriliyor. Erdoğan’ın bu kararla, “parti içi dengeleri sarstığı, partide Milli Görüşler açısından yeni cephe açtığı, Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun elini zayıflattığı” değerlendiriliyor. Erdoğan ile görüşen SP Yüksek İştişare Kurulu üyesi Oğuzhan Asiltürk, görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada partisinin ittifak politikası için “Açıklarsam bölünme meydana gelir” demiş ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılacağına işaret etmişti. İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararı 20 Mart tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Kararın, tam da SP’nin 20 Mart’ta, Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen İstanbul İl Kurultayı öncesinde yayımlanmasının dikkat çekici olduğu vurgulanıyor. Erdoğan’ın tam da parti kurultayının olduğu tarihte tabana “Milli Görüş, Cumhur İttifakı’ndan bağımsız olamaz. Çünkü siyasi ortaklığımız mevcut” mesajını verdiğine dikkat çekiliyor. SP tabanının ise karara olumlu yaklaştığı vurgulanırken, Genel Başkan Karamollaoğlu’na yakın kanadın ise “bu hamleden hayli rahatsız olduğu” dillendiriliyor. Asiltürk’ün Erdoğan ile görüşmesine de tepki gösteren bazı parti yöneticilerinin, “AKP’den gelen ikinci hamleyle ne kadar haklı olduklarını anlattıkları” ifade ediliyor.SP içindeki Milli Görüşçülerin ve Asiltürk ekibinin, “Cumhur İttifakı’na yakınlaştığı” değerlendirmeleri de yapılıyor. Erdoğan’ın, “Millet İttifakı bileşenlerini” dağıtmak için “İYİ Parti’nin tabanına yönelik bir hamleye geleceğine” de işaret ediliyor. AYRIŞMA OLABİLİR2023 seçimlerinde SP her ne kadar politikasını “güçlendirilmiş parlamenter sistemden yana kullanmayı tercih etse de Asiltürk ve ekibinin Erdoğan’ın SP tabanını da gözeten hamleleriyle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine destek verebileceği” tartışılıyor. Bu gerekçeyle de Karamollaoğlu ve ekibinin İstanbul Sözleşmesi ile ilgili “etkin bir açıklama yapmadığı, tabanda ‘CHP ile aynı çizgide yürüyorlar’ algısı oluşturmak istemediği” kaydediliyor.  Selda Güneysu

Cumhurİttifakı, 2023 genel seçimleri içinçalışmalarınısürdüyor

Cumhur İttifakı, 2023 genel seçimleri için çalışmalarını sürdüyor Kurultaylarını gerçekleştiren Cumhur İttifakı'nın ortakları AKP ve MHP, 2023 seçimlerini için hazırlıklarına ağırlık verecek. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 7. olağan kurultayın ardından yaptığı ilk merkez karar yönetim kurulu (MKYK) toplantısında parti yönetimine 2023 seçimlerine yönelik çalışma talimatı verirken, Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli’den de aynı hamle geldi. Partisinin 13. olağan kurultayı sonrasında ilk kez önceki gün MYK üyeleriyle bir araya gelen ve başkanlık divanını belirleyen Bahçeli, “seçimlerin zamanında yapılacağını vurgulayarak bu kadroların Türkiye’yi seçime götürecek kadro olduğunu” söyledi. KARŞILIKLI ONAYBahçeli ile Erdoğan’ın yeni stratejisi de Meclis üzerinden olacak. İttifak, Meclis çalışmalarına ağırlık vererek yeni anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’nda (SPY) değişiklik öngören yasa teklifi üzerinde kafa yoracak. Bahçeli’nin bu nedenle Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kalaycı’yı, Siyasi İşler, Parlamento ve Hükümet İlişkilerinden sorumlu genel başkan yardımcısı yaptığına dikkat çekiliyor. MHP, SPY ve yeni anayasadan beklentilerini hazırlayarak iktidar kanadı ile paylaşacak. İktidar kanadı da yaptıkları yasal düzenlemeyi MHP’nin onayına sunacak. MHP’nin yeni anayasadan “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tam anlamıyla işleyebilmesine yönelik beklentisi olduğu” vurgulanıyor. Ayrıca MHP, gerek yeni anasayada gerekse SPY’de “terörle iltisaklı partiler ve siyasetçiler ile ilgili yaptırımların net bir şekilde yer almasını istiyor.” Erdoğan’ın da yeni MYK’de Mahir Ünal ve Mustafa Elitaş’ı, “Cumhur İttifakı’nın elini güçlendirmek amacıyla grup başkanvekilliği görevine getirdiği” belirtiliyor. Kurmaylarına 2023 seçimleri için çalışılma talimatı veren Bahçeli’nin 2024 yerel seçimlerine de aynı kadro ile gidileceğini vurguladı. Selda Güneysu

Norveçbasını: "Bundan daha kara gece olamaz"

Norveç basını: "Bundan daha kara gece olamaz" Norveç'in millilerimiz karşısında aldığı 3-0'lık mağlubiyetin ardından Norveç basını, karşılaşmada gösterdikleri kötü performansı manşetlerine taşıdı. Norveç basını, 2022 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri G Grubu'nda Türkiye'nin deplasmanda Norveç'i 3-0 yendiği karşılaşmaya geniş yer ayırdı.Norveç'in önde gelen gazetesi VG, "Bundan daha kara gece olamaz" başlığıyla paylaştığı haberde, Norveç Teknik Direktörü Stale Solbakken'nin gruptaki ilk ciddi sınavını geçemediğini ve bu skorun "kabusun başlangıcı" olduğunu ifade etti.Haberde, Norveçli futbolcuların son dönemde parlayan yıldızını Türkiye'nin söndürdüğü kaydedilirken, yıldız oyuncu Erling Haaland'ın maçtaki performansıyla geçerli not alamadığı vurgulandı.Aftenposten gazetesi, "Türkiye karşısında hayal kırıklığı" manşetini atarak, ay-yıldızlı ekibin kontrataklarla Norveç defansını "paramparça ettiğini" yazdı.Devlet televizyonu NRK ise "Norveç'e gerçek bir ders" başlığını kullandığı haberde, Haaland'ın agresif Türk savunması arasında çok zorlandığına dikkati çekti.Haberde, maç sonrası yayıncı kuruluşa açıklamalarda bulunan teknik direktör Solbakken'in, "Gerçek bir ders aldık. Takımım çok sert değildi, zihinsel olarak konsantre eksikliği yaşadık ve kolay goller yedik. Bundan sonra milli maçlara zihinsel olarak daha iyi hazırlanmaya çalışacağız." sözlerine yer verildi. cumhuriyet.com.tr

Acun Ilıcalı'dan Fenerbahçe açıklaması! "Ali Koçvarken başkanlık düşünmem"

Acun Ilıcalı'dan Fenerbahçe açıklaması! "Ali Koç varken başkanlık düşünmem" Ünlü televizyoncu Acun Ilıcalı katıldığı programda Fenerbahçe ve Türk futbolu hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Ilıcalı kendisine yöneltilen Fenerbahçe başkanlığı sorusuna "Ali Koç varken Fenerbahçe başkanlığını düşünmek aklımın ucundan geçmez" dedi. Ünlü televizyoncu Acun Ilıcalı, NTV'de Fenerbahçe ve Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ile ilgili görüşlerini aktarırken, Türkiye'de bir futbol takımı almak isteyip istemediğine yanıt verdi. İşte Acun Ilıcalı'nın açıklamaları... "Türkiye'de bir takım alma girişimi olmaz. Ülkemizde futbol anlayışından çok mutlu değilim. Futbolu benim gibi göremeyen insanlar olunca üzülüyorum. Futbolun bizi birleştirmesi lazım. Dün gece 2:30'da maça başladık, 4'te bitti. Murat Boz, İbrahim Büyükak, Oğuzhan, hem sanatçı, hem çevremizden bir grup top oynadık. Maç nasıl iddialı geçti anlatamam ama sonrasında bizim ofiste oturduk ve güldük, eğlendik. Şu futbolun bir eğlence olduğunu anlasak da bundan dolayı gerilmesek, birbirimize kötü hisler beslemesek ne güzel olur. Benim en yakın arkadaşım Galatasaraylı, ben Fenerbahçeliyim. Kızım Galatasaraylı, büyük kızım Galatasaraylı, babam Beşiktaşlıydı. Bu ne kadar güzel bir şey. Hepimiz başka kulüpler tutabiliriz. Hayatımda hiç, Galatasaray ya da Beşiktaş ile ilgili bir insanı kızdırmışlığım yoktur, o muhabbete girmem. Hepsi değerli kulüp. Kazandığımız zaman mutlu oluyorum tabii ki ama bunu karşı tarafa kötü oynama nedeni yapmam mümkün değil. Kulüpten dolayı bir insan üzerinde alerji oluşmuyor bende. Sergen hoca ligin lideri, çok yakın dostum. Beraber maç yapıyoruz, birlikte 2 yıl çalıştık, bir gün bile aramızda mutsuzluk olmadı. Şu futbol beraber oturup konuşulacak bir ortam olsa, karma maç seyredebilsek ne güzel olur. Bu gerilimin nedeni için birinci olarak, belli dönemki yöneticiler bunu yaptı. Babalarımız döneminde gerilimler yokmuş, beraber maç seyrediliyormuş, bu iş öyle başlamış. O dönemler içinde anladığım kadarıyla belli yöneticilerin yanlış tutumları camiaların aralarını soğutmuş ve bu giderek artmış. Çok hayal kırıklığı yaşıyorum gerilimi gördükçe. Avrupa'da o gerilimi görmüyorsun. Hiç unutmuyorum, Fenerbahçe'nin Valencia maçıydı, Valencialıların arasında izledik maçı. Fenerbahçe gol attığında mutluluğumuzu yadırgamadılar. Türkiye bu konuda en kötü mü dersek, çok daha kötülerini gördüm. Hollanda'da Fenerbahçe maçında bir ara telleri indirmeye çalıştı holiganlar, indirseler üzerimize inecekler. 500 holigan üstümüzden geçiyordu. Polisin ne yaptığı belli değil, bakmıyor. İngiltere'de bir gün bizim minibüse saldırdılar. Sunderland'de milli maça gitmiştik, Türk olduğumuzu anladılar. Esat kapıyı kitleyin dedi, 1 dakika sonra tüm kapılara saldırdılar, kapıları açsalar hiçbirimiz yokuz. Dünya'da da en olgun şeklinde diyemiyorum ama biz de en iyi yerde değiliz. "ALİ KOÇ VARKEN BAŞKANLIK DÜŞÜNMEM" Ali Koç başkanımız, kendisi sabahtan akşama kadar, bizzat şahit olduğum için, kendini kulübe, Fenerbahçe'ye adamış bir başkan. Ben de, benden istendiği her zaman, seve seve kulübe, Fenerbahçe'ye ve başkanımıza yardım etmeye çalıştım. Sağolsun o da bana çok güvendi, birçok olayda birbirimize destek olarak güzel şeyler yaptık. Böyle bir başkana sahip olduğumuz için çok şanslıyız, sonuçtan bağımsız söylüyorum. Dünyanın en iyi başkanını da getirsen kazanmanın garantisi yoktur. Manchester City mesela. Bütçesine bakın, en yüksek çıkar, doğru düzgün başarı yok ortada. O bütçeyle o başarısızlık akıl alacak gibi değil ama en çok para, en iyi oyuncular onlarda. Her şeyi doğru yaparsın, gider bir yerde birine takılırsın, bir yanlış karar ligin kaderini değiştirir, her şey olabilir. Yakın olarak konuşuyorum kendisine, sabah Fenerbahçe diye kalkıyor ve akşama kadar bütün enerjisini veriyor. Böyle bir başkan verken Fenerbahçe başkanlığını düşünmek aklımın ucundan geçmez. Tek isteğim Ali Koç'un başarılı olması, benim de yapmam gereken başkanımızı motive etmek ve bir sorunu olduğunda yardıma koşmak, onu da elimden geldiğince yapıyorum. Futbolun matematiği yok. Onu yaptım, bunu yaptım, eşittir bu değil. Eskiden yabancı sınırlaması varken 3 büyükler, 4 büyükler çok avantajlıydı. Yerli limitliydi ve onun için 4 büyükler yerlileri alıyordu, 4-5 yabancılı Anadolu takımıyla aranın kapanması mümkün olmuyordu. Yerli sivrilidğinde kendini büyük takımda bulunuyordu. Bu yabancı sınırlamasıyla kalktı. Son birkaç yılda Anadolu kulüplerinin seviyesi yükselmeye başladı, sınırsız yabancı var. Doğru bir ekiple, yurt dışından 3 büyüklerde oynayabilecek, daha üste çıkabilecek oyuncu bulabiliyorsun. Bütçeler arasında da 1'e 20 fark yok. Real Madrid'in bütçesi 100, Fenerbahçe'nin 10, Anadolu takımın ise 3. 10'la 3 yarışabilir, 10'la 100 yarışamaz. Anadolu kulüplerimiz başarılı transfer ataklarıyla makası kapattılar, bu da büyüklerimizin her maçta tökezleyebileceğini gösteriyor. Fenerbahçe'de olmayan ne derken de, ligin durumuna baktığımızda 3 büyük takımımızın da avantajının olduğunu görüyoruz, Beşiktaş'ın avantajlı olduğunu da söyleyerek, şu anda Fenerbahçe için olmayan bir şey yok diyerek bu durumu bağlayabiliriz." cumhuriyet.com.tr

Millilerimiz kazandısosyal medya yıkıldı!

Millilerimiz kazandı sosyal medya yıkıldı! Türkiye'nin Norveç karşısında aldığı 3-0'lık galibiyet sonrası sosyal medyada gündem oldu. Ozan Tufan ve Haaland paylaşımları sosyal medyanın en çok konuşulan paylaşımları oldu. 2022 FIFA Dünya Kupası Elemeleri G Grubu ikinci maçında Norveç ile karşılaşan A Milli Takım, sahadan 3-0 galip ayrıldı.Karşılaşmaya 2 gol birden atan Ozan Tufan damga vururken, millilerin diğer sayısı Çağlar Söyüncü'den geldi.Hollanda'nın ardından Norveç'i de yenen milliler, böylece grupta 6 puanla lider duruma da yükseldi.Sosyal medyada ise Norveç maçı sonrası yapılan esprili payaşımlar dikkat çekti.İşte o paylaşımlar...Haaland : Hani linnes Türkler benden korkuyor demişti bana ? Sörloth : Açma gözlerini ozan tufan geliyor #NORTUR pic.twitter.com/uayqrEorJd— Burak ???¹9º³ (@burkjk1903) March 27, 2021Ozan Tufan: Kızım kapat Haaland imzalı forma istiyor #BizimCocuklar pic.twitter.com/GOOIqklbLc— Hasan Can Kaya (@hasancaankaya) March 27, 2021Erling Haaland, dünya yıldızı Ozan Tufan'ın golünü sahada izleyebildiği için çok şanslı#BizimÇocuklar ???? pic.twitter.com/aBAnamXeZG— shelby (@Thomasshelby_s) March 27, 2021Getirin oradan bir Freiburg, Erling Haaland şov yapacak Tebrikler Türkiye'm ????#bizimçocuklar pic.twitter.com/3WVu17FCoQ— Muharrem İNCE (@vekilince) March 27, 2021Linnes: "Türkler, Haaland'dan korkuyor."Ozan Tufan: "Am sori ha"#NORTUR pic.twitter.com/92klLYNVVc— ahseen (@AhsennXq) March 27, 2021#BizimCocuklar #NORTUR BAM BAM BAMLinnes : Türkler Haaland'tan korkuyorlar.Ozan Tufan : pic.twitter.com/6KbwB1iRvE— Arda Dereyayla (@Arda_dereyayl) March 27, 2021Haaland'a nasıl gol atılacağını gösteriyor.#ozan pic.twitter.com/Xft6im9XcM— Şiyar Kaya (@SiyarKaya1905) March 27, 2021Çağlar söyüncü ve Ozan Tufan Haaland'ı arıyor#BizimCocuklar pic.twitter.com/jzkyK38uOe— BARAN (@Brnkrhn27) March 27, 2021Haaland : kusura bakmayın usta hazır değilmişiz usta #BizimÇocuklar pic.twitter.com/xAwkieb3LR— Oğulcan (@Oulcan58324690) March 27, 2021Türkiye karşısında Tebrikler Türkiye Haaland #MilliTakım pic.twitter.com/3eEExuhLD5— NUR (@orxideya1935) March 27, 2021çağlar’ı görünce haaland pic.twitter.com/qbVY8usHIa— possibly (@onuralpwashere) March 27, 2021Ozan Tufan’ın Haaland ile beraber çekilmiş olan fotoğrafı...#ozantufan #NORTUR pic.twitter.com/ihlTypfWXn— BedoGS Hedef#23 (@bedooGS) March 27, 2021Çağlar, Haaland'ı karşılıyor... pic.twitter.com/4fCdVaqfj9— Efe Yakup Karahanlı (@nickimmivar) March 27, 2021Haaland ve Sörloth'un ısı haritası düştü. pic.twitter.com/4lF2xv8L26— Ali Teker (@AT8_Sports) March 27, 2021Maç sonu Türkler Haaland tan korkuyor, Türkler de taktik maktik yok diyen Linnes ve Sörloth açıklama yapıyor #NORTUR pic.twitter.com/h44nc2jMCh— tarık (@trk_ca_) March 27, 2021Türklere karşı Mbappe / Haaland pic.twitter.com/AEdmDNnzOv— Sir Şenol Ferguson (@tinercifilozof2) March 27, 2021 cumhuriyet.com.tr

Vitrindekiler...

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Vitrindekiler... Cumhuriyet Kitap Dergi'den, raflarda yerini alan, çeşitli alanlardan yayımlanmış kitaplardan yetkin bir liste... /Archive/2021/3/26/183113480-ic1.jpgOlduğu Kadar Güzeldik / Mahir Ünsal Eriş / Can Yay. / 136 s.Okumuşlar, okuyamamışlar, fakirliğin batağındaki yaşamlar; ev içi kavgalar, terk edenler, terk edilenler; heba olan masum yaşamlar... Ya da yaşamını zindana çeviren sevgiliyi unutayım derken bir yabancının düğününde başkalığı tadanlar. Büyümek, geçinmek için bin dereden su getirenler. Top peşinde koşanlar, kızının çeyizini örenler… Bir otostopla geçmişe, lise yıllarına dönenler ve tesadüfle altüst olan hayaller. Çay bahçeleri, düğün salonları, daracık ev içleri, camlarında yankılanan şarkılar ve feryatlar. Bandırma, Erdek, Susurluk, Samsun ve sokaklar, sokaklar… Olduğu Kadar Güzeldik; Eriş’in ince ince işlediği onca hüzne, umutsuzluğa ve acıya karşın yaşam sevgisiyle dolu bir yapıt./Archive/2021/3/26/183127918-ic2.jpgDüşler ve Hiçlik / Can Sarıçoban / Tilki Yay. / 175 s.Düşler ve Hiçlik, çağdaş sanat çalışmaları yurt içinde ve yurt dışında sergilenen fotoğraf sanatçısı Can Sarıçoban’ın ilk kitabı. Üçüncü bir şahıs üzerinden anlatılan; yabancılaşma, ait olamama ve anlamsızlık duygusuyla mücadele eden, varoluş sancıları yaşayan ve uzaklara gitme, yeni şeyler keşfetme tutkusu içinde olan Atilla’nın hikâyesi. Ve uzaklardaki bir geçmiş ve gelecek arasına sıkışmış genç bir delikanlının gözünden her keşfedişin aslında kendini, kendinden bir parçayı keşfetmek olduğunun anlatılması. Kitabın kapak fotoğrafı Sarıçoban’ın “Le Peysage De La Solitude’” isimli sergisinin bir parçası./Archive/2021/3/26/183141433-ic3.jpgGittikçe Yakın / Salih Bolat / Varlık Yay. / 304 s.Bolat'ın denemelerinden oluşan kitabı, şiirin estetik ve kültürel arka planıyla ilgili eleştirel bir bakış açısı sunuyor. Değişen yaşam şartlarıyla birlikte şiir nasıl dönüşüyorsa ona eşlik eden düşüncenin de dönüştüğünü gösteriyor. Behçet Necatigil, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Attilâ İlhan, Edip Cansever, Gülten Akın, Arif Damar, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Metin Altıok, Behçet Aysan, küçük İskender, Oruç Aruoba, Hüseyin Ferhad, Adnan Azar gibi önemli şairleri, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer İlhan Erdost gibi önemli yazarları mercek altına alan Bolat, gerçeklik ile dil, ideoloji ile estetik arasındaki ilişkileri tartışıyor.“Yakın Okumalar” ve “Yakın Düşünceler” isimli iki bölümden oluşan kitaptaki denemelerde sadece edebî figürler hakkında anılardan, tanıklıklardan beslenen eleştirel denemeler yok; günlük hayat, yalnızlık, aşk, trenler ve garlar, ağaçlar, çocuk edebiyatı, ağlamak, yemek kültürü, kitabevleri, intihar, direniş, dağlar, umut-umutsuzluk ve pek çok evrensel insanlık durumu da yer buluyor./Archive/2021/3/26/183152917-ic4.jpgTKP’nin 100 Yılı: Dünümüz, Bugünümüz, Yarınımız / Ekim İsmi / Yeni Ülke Yay. / 364 s.TKP'nin 100 yıllık mirasını sahiplenenler bu bütünlüğü nerede görüyorlar? TKP’nin 100 Yılı, bu soruya yanıt arıyor. TKP’nin 100 yıllık tarihindeki önemli siyasal çalışmaların ve verilen mücadelelerin özetlendiği kitap çeşitli makalelerden oluşuyor. TKP’nin tarihindeki bazı öncü kadroların portrelerinin de aktarıldığı kitapta; TKP’nin 100 yıllık tarihinin köşe taşlarına bütünlüklü bir okuma sunmak ve 100 yılın deneyiminin bugünkü sosyalizm mücadelesiyle sağlıklı bağlar kurmasını sağlamak hedefleniyor./Archive/2021/3/26/183206761-ic5.jpgÜtopyalar İyidir - Felsefe Yazıları: Bütün Yazıları 4 / Füsun Akatlı / Kırmızı Kedi Yay. / 408 s.Akatlı’nın soran ve sorgulayan bir deneme üslûbu kullanarak, yalın ve gösterişten uzak bir dille kaleme aldığı felsefe yazıları Türkiye’nin felsefe tarihinde önemli bir yer tutar. Füsun Akatlı’nın, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan bütün yazılarının bu son cildinde yaşamını adadığı, öğretmenliğini yaptığı felsefe üzerine olan yazıları sunuluyor. Kendisinin de dediği gibi: “Bu yazıların; bir edebiyatçının felsefeci yanı ile, bir felsefecinin edebiyatçı yanının el ele verdiği denemeler olarak okunması dileğiyle”…/Archive/2021/3/26/183218855-ic6.jpgKızıldan Yeşile / Kelime Ata / Tekin Yay. / 416 s.Sivas’ı nasıl bilirsiniz? Türk-İslam ülküsüne sadık biriyseniz bu soruya “Söğüt” dersiniz, solcuysanız yumruğunuzu masaya vurup Celali yurdu dersiniz, Kemalist ideolojiyi benimsemişseniz “inkilâb ve mefkure”nizdir Sivas. Sünni iseniz “Müslüman şehri”dir sizin için, Aleviyseniz zaten merkezdir. Emek ve mücadeleyle aynı zamanda acı ve zulümle malûl bir merkez. Kelime Ata, kitabıyla bu merkezin Selçuklu İmparatorluğu’ndan günümüze kadarki seyrini tarihsel, sosyolojik, ekonomik ve siyasal yönleriyle inceliyor. 1980 öncesinde Aleviler ve sol-sosyalist örgütlenmeler arasında kurulan düş ortaklığının dinamiklerini irdeliyor. Yeniden vücut bulan İslamcılığın, Sivas’ta açtığı tahribatı ve sosyal yaşama vurulan darbeleri bir bir anlatıyor./Archive/2021/3/26/183231651-ic7.jpgİmkânsız Bir Liste / Derya Erkenci / Doğan Kitap / 320 s.Yazar Mert Zamangil bir sabah bakımsız bir motel odasında uyanır. Oraya neden ve nasıl geldiğini bir türlü anımsayamaz. Defterlerinden birinin arasında ortadan ikiye katlanmış bir sayfa bulur. Bu kendi el yazısıyla yazılmış 17 maddelik bir listedir. İlk maddede “Hande’yi bul” yazmaktadır. Aralarında kısa sürede dostluk gelişen motel sorumlusu Aysun’un da etkisiyle İstanbul’a dönmeye ve listedeki izleği takip etmeye karar verir. Eski sevgiliye ulaşmak için çıkılan bu gizemli yolculuk, ölen babası, hâlâ hayatta olan annesi ve ağabeyi üzerinden yaşanacak tuhaf bir geçmiş hesaplaşmasına dönüşecektir./Archive/2021/3/26/183247245-ic8.jpgAdım Adım İrtica / Mehmet Bican / Galeati Yay. / 272 s.Dinin politik araç olarak kullanılması, Hıyanet-i Vataniye Kanunu ile hangi siyasetçi döneminde yasaklandı? Hangi siyasetçi İstanbul’u İslam Dünyasının İkinci Mekke’si, Eyüp Sultan’ı da İkinci Kâbe’si yapmak üzere kolları sıvadı? MGK Toplantısında komutanların görüşlerine karşı çıkan Bülent Ecevit, Fetullah Gülen hakkında neler söyledi? Tansu Çiller döneminde neler yaşandı? Kenan Evren, anı defterine müfredata konulan din dersleri ile ilgili ne yazdı? Ya Erbakan, Süleyman Demirel dönemleri? Her dönem laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline konulan bir dinamit oldu. Geçmişte ve günümüzde bu tehlikeye tanık olanların kimileri kahroldu, kimileri alkış tuttu. Bu sürece tanık olan, sürecin kahramanlarını yakından tanıyan gazeteci ve bürokrat Mehmet Bican kitabında tüm bu konularda hafızaları tazeliyor./Archive/2021/3/26/183300339-ic9.jpgTürkçü Devlet Adamı Mahmut Esat Bozkurt / Hayri Yıldırım / Hitabevi Yay. / 590 s.Bozkurt’un yaşam öyküsünün kaleme alındığı kitapta; Birinci Meclis’teki yeri, Medeni Kanunun kabul edilmesini sağlayan Adalet Bakanı olması, Bozkurt-Lotus davasını kazanması, kişiliği, yapıtları ve hakkında yazılanlar üzerinde duruluyor. Kaynak niteliğindeki kitapta geniş bir kaynakça ve dizinin yanı sıra, yüzden fazla dipnot sunuluyor./Archive/2021/3/26/183311557-ic10.jpgGölgedeki Sırlar / Rana Erol / Bilgi Yay. / 420 s.Öldürdüğünü düşündüğü genç kızın hayalini kendine yakın arkadaş edinen Sirap, sırlarla dolu olduğunu keşfettiği hayatına tutunmaya çabalar. Özlemle beklediği ilk bebeğinin doğumuna iki hafta kalmıştır. İnsanların karanlık yüzünü ısrarla görmezden gelen Sirap, sırlar açığa çıktıkça yumduğu gözlerini aralamak zorunda kalır. Lanetli olduğuna inanan genç adam, gerçekleri öğrendiğinde bu karanlığın içinden çıkabilecek midir? 1800’lü yılların sonuna doğru Anadolu’da cinayetler, ihanetler, saldırılar arasında sıkışan cesur insanların sevgiye ve dostluğa olan tutkusunu, birbirlerine düşmanlaştırılmaya çalışılan farklı kültürlerden insanların aralarındaki güçlü bağları tarihsel olaylarla dayandırarak aktaran Gölgedeki Sırlar, kahramanlarının gülümsemelerindeki acıyı başarıyla resmediyor./Archive/2021/3/26/183323557-ic11.jpgKral Salomon’un Bunalımı / Emile Ajar / Çev.: Tahsin Yücel / Sel Yay. / 238 s.Bulaşıcı bir iyimserlik, yıkıcı bir ironi ve yürekte taşınması güç hassasiyetler kuşanmış, tüm toplumsal önyargı ve klişeleri tehlikeye atan karakterleriyle faşizmin duyarsızlaştırdığı Fransız toplumuna meydan okuyan Romain Gary’nin Émile Ajar mahlasıyla kaleme aldığı Kral Salomon’un Bunalımı yazarın kıvrak zekâsı ve mizah anlayışının en olgun meyvelerinden biridir. Zaaflardan kibre, sarsılmaz inançlardan amansız kararlılıklara insan doğasını tüm yönleriyle keşfe çıkan Gary, ömrünü yaşamın çetrefilli virajlarında kaybolmuş insanlara destek olmaya adamış geçkin ve vakur bir beyefendiyle kalbindeki temiz duygulara tutunmuş bıçkın bir taksicinin yollarını kesiştiriyor ve bir dünya algısıyla okurun insanlığa dair inancını tazeliyor./Archive/2021/3/26/183336151-ic12.jpgOrtaçağ’da Felsefe / Etienne Henri Gilson / Çev.: Ayşe Meral / Doğu Batı Yay. / 991 s.Fransız düşünür, Sorbonne’un Ortaçağ felsefesi uzmanı, Académie Française üyesi Étienne Gilson, kitabında “aklın büyük ustaları” ile “imanın şövalyeleri”ni bir araya getiriyor. Akıl, metafizik, felsefe, teoloji, inanç ve skolastik düşünce üzerine yapılan en temel tartışmalara yer veriyor. Modern insan için çağların en gizemlisine tüm derinliğiyle ışık tutuyor. Cumhuriyet Kitap Eki

Anais Nin'in nehir anlatıları;‘İçsel Kentler’

Anais Nin'in nehir anlatıları; ‘İçsel Kentler’ Edebiyat dünyasının özgün ve aykırı figürlerinden, yazdıkları kadar ilişkileri ve evlilikleriyle de bir dönem gündem olan Anaïs Nin’in, İthaki Yayınları tarafından yayımlanan beş kitaplık nehir anlatısı İçsel Kentler’de; yazarın bir kadın olarak geçirdiği dönüşüm, ilişkileri, dostlukları, sancıları ve çıkmazları, can buluyor. Hem aşka ve birlikteliğe bakışını hem de yazmaktan kaçınılan sorunları işleyen Anais Nin; kadının tamamlanmamış bir varlık olduğu fikrini, parçalara ayırdığı kadın bedenlerine yerleştirerek yaşatıyor. İçsel Kentler; her kadının kendini izleyebileceği bir ayna niteliğinde. /Archive/2021/3/26/182835341-ic1.jpgEdebiyat dünyasının özgün ve aykırı figürlerinden Anaïs Nin’in “kadın gelişiminin öyküsü” olarak tanımladığı beş kitaplık nehir anlatısı İçsel Kentler, Püren Özgören’in çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı. Kadının tamamlanmamış bir varlık olduğu fikrinden yola çıkan yazarın bir kadın olarak geçirdiği dönüşüm, ilişkileri, dostlukları, sancıları ve çıkmazları, bu seride can buluyor. Bu yönüyle İçsel Kentler’i, “sanatsal dışavurum” olarak değerlendirmek olanaklı.Nin’in Günce’sinde, İçsel Kentler serisinin yazımına ilişkin ipuçları yer aldığı gibi, romanlarda da Nin’in yaşamından izler bulunuyor. Henry Miller ve eşi June’a ait bazı niteliklerin roman kişilerine geçmesi, bunun en iyi örneklerinden. Kitapların dikkat çeken yönü, Nin’in kuvvetli gözlem yeteneği ve sözünü aktarım gücü.İyi bir anlatıcı Nin. Kurgu kendi akışında ilerlerken insanın düştüğü durumların üzerine eğiliyor, ân parçalarını dondurup birleştiriyor, ruhları tahlil ediyor. Roman kişileri arasındaki ilişkilerin bir haritasını sunduktan sonra hepsine eşit mesafede durarak sırayla portrelerini çiziyor. Açıkça ve tüm kusurlarıyla... Onun metinlerinde erkekler “nesnellik” sayesinde acılardan kurtulurken kadınlar aynı kadere yazgılıymışçasına acı çekiyorlar./Archive/2021/3/26/182943856-kapak.jpgERKEĞİN KARŞISINDA KADINSerinin ilk kitabı Ateş Merdivenleri’nde, beş kitap boyunca bize eşlik edecek kişilerle tanışıyoruz: Lillian, Djuna, Jay, Sabina, Faustin, Rango... Nin, Lillian ile başlıyor anlatmaya. Onun ilişkileri üzerinden otorite/iktidar meselesine odaklanıyor. Lillian, “düzenin getirisi” olarak evlenmiş ve “varlığının başka bir yerinden kaynaklanan” bir ilgi duyuyor ailesine.Dünyayı herkesten geniş bir açıdan gören gözleriyle, içsel odalarıyla tanıdığımız Djuna’yla gerçekleştirdiği sohbetlerde, ilişkilerin kadın üzerindeki tahribatı açıkça gözler önüne seriliyor. Ateş Merdivenleri, Djuna’ya ayna tutarak sonlanıyor.İkinci kitapta kaldığımız yerden devam ediyoruz; iki bölümden oluşan Albatrosun Çocukları’nın ilk bölümü Djuna’nın çocukluğuna, yetimhane günlerine, dansın hayatını nasıl değiştirdiğine ayrılmış.İçsel kentlerinde dış dünyanın tam tersini inşa etmiş bir kadın Djuna. Kadere hükmetmek için aynanın karşısına geçip hislerini kendinden ayıran bir kadın... Paris’teki evinde yaşadıkları, Michael ve genç Paul’le olan ilişkisi ve elbette bu ilişkilerin “kadın” üzerindeki etkisi aktarılıyor okura.İkinci bölümde ise Sabina, Jay ve Faustin üzerinden ilerliyor kurgu. İsmini değiştirip duran, keşfedilmekten ödü kopan Sabina, hareketi seven ve küçük şeylerden bile büyük keyif almayı bilen ressam Jay, Zombi lakaplı ve hayatı “eşlikçi/yorumcu” olmakla geçmiş Faustin... Kişilerin türlü olaylarla birbirine bağlandığı anlatıda, ilişkiler ağının karmaşıklığını ortaya koyan ve bilinçli bir okurun gözünden kaçmayacak ayrıntılar mevcut./Archive/2021/3/26/182903685-ic3.jpgNEDEN DÖRT ODALI?Dört Odalı Kalp adlı üçüncü kitap, yalnızca Djuna, Rango ve Zora arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Djuna’nın müziğinin içerdiği her şeyi tutmak istercesine eğildiği gitarist Rango, evli bir adam, üstelik hasta bir eşe sahip. Zamanla Djuna ve hasta Zora arasında “emirden farksız bir davetle” başlayan “mecburi” dostluğun, Nin’in bir kadını bütün çıkmazlarıyla ele almasını sağlayan unsur olduğunu söyleyebilirim.“Sıcacık ve insancıl” Djuna’nın her gün sil baştan inşa etmeye koyulduğu şeyleri erkek yerle bir ediyor ve Djuna yeniden kurmak ve onarmaktan alıyor gücünü. Zora ve Djuna arasındaki gerilim, Rango’nun devrimci harekete katılmak istemesi, Djuna’ya durmaksızın Paul’ü hatırlatan sözleri, Zora’nın farklı yüzlerinin ortaya çıkması gibi durumlar sonucunda, her ilişki gibi bu ilişki de su almaya başlıyor ve yavaş yavaş batıyor.BİR KISIR DÖNGÜDördüncü kitap Aşk Evindeki Casus, hayatı bir tiyatro sahnesi gibi gören Sabina’nın yalan ilişkileri üzerine kurulu. Sabina; parçalanmış, dağılmış, aşkı tek kişi olarak yaşayamamış kadınları temsil ediyor. Birçok Sabina’yla yaşıyor o. Eşi Alan’ın yanındaki Sabina ne kadar farklıysa diğer bedenlerin yanındaki Sabina’lar da öyle farklı.Bu düzende değişmeyen tek bir şey var: Her biri, makyajını sildiğinde çırılçıplak kalıyor. İşte bu yüzden, rolünden çıkan her oyuncu gibi Sabina da katlanamıyor makyajsız hâline. Roman boyunca kendisini bir dedektif gibi takip ettiğini düşündüğü “yalan makinesi”, aslında Sabina’nın ta kendisi. “Aşk evindeki casus” da öyle.Serinin son kitabı Minotor’u Kışkırtmak ile yeniden Lillian’ın yanı başına dönüyoruz. Nin, Lillian’ın ilk bakışta Golconda’ya gibi görünen, fakat aslında “kendine doğru” çıktığı yolculuğuyla vedalaşmayı tercih etmiş okuruyla.Akışı sürdürmek için bildiği tek yol “başka hayatlara kaçmak ve onlara eklemlenmek” olan Lillian ve ona eşlik eden Doktor Hernandez üzerinden hapsolmak, kaçmak ve kaybolmak arasındaki bozulmayan düzeni gözler önüne sermiş.Çocukluğuyla kurduğu bağlantıların da yardımıyla içsel yolculuğunda çok yol kat eden Lillian, tıpkı Sabina gibi, evliliğinin casusu ve kaçağı. Fakat önünde sonunda kaybolup “en iyi bildiği yere” dönmeye mahkûm.Yazdıkları kadar ilişkileri ve evlilikleriyle de bir dönem gündem olan Nin, hem aşka ve birlikteliğe bakışını hem de yazmaktan kaçınılan sorunları dahil etmiş bu seriye. Kadının tamamlanmamış bir varlık olduğu fikrini, parçalara ayırdığı kadın bedenlerine yerleştirerek yaşatmış. İçsel Kentler, her kadının kendini izleyebileceği bir ayna niteliğinde.../Archive/2021/3/26/182924919-ic4.jpgAteş Merdivenleri / Anais Nin / Çev.: Püren Özgören / İthaki Yayınları / 152 s. / 2020.Albatrosun Çocukları / Anais Nin / Çev.: Püren Özgören / İthaki Yayınları / 128 s. / 2020.Dört Odalı Kalp / Anais Nin / Çev.: Püren Özgören / İthaki Yayınları / 136 s. / 2020.Aşk Evindeki Casus / Anais Nin / Çev.: Püren Özgören / İthaki Yayınları / 136 s. / 2020.Minotor’u Kışkırtmak / Anais Nin / Çev.: Püren Özgören / İthaki Yayınları / 176 s. / 2020. Beyza Ertem

'Kayıp Zamanınİzinde' psikanalitik bir okuma

'Kayıp Zamanın İzinde' psikanalitik bir okuma Marcel Proust’un Proust’un 1905’te yazdığı ve ilk cildi 1913’te yayımlanan yarı otobiyografik romanı Kayıp Zamanın İzinde'nin özünde ne vardı? Geçmişi arayış mı? Gerçeği arayış mı? Yoksa bu ikisinin de kurucusu olan anneyi arayış mı? Proust ve Annesi - Psikanalitik Bir Kayıp Zamanın İzinde Okuması’nı (Everest Yay. / Çev.: Orçun Türkay) kaleme alan Michel Schneider’e göre, Proust büyük yapıtını, hem yazarak unutmaya çalıştığı o anneye ulaşmak hem de anneyi aşmak için ancak annesinin ölümünden sonra yazabilmişti. /Archive/2021/3/26/182546718-ic1.jpgYEDİ AYRI YAPITTAN BİR TOPLAM1871’de Paris’te doğan Marcel Proust’un annesi Jeanne Clémence Weil Proust zengin bir Yahudi ailenin kızı, babası bir tıp doktoru... Dokuz yaşında iken astıma yakalanır, sağlık sorunları yaşamasına rağmen iyi bir öğrenim görür. 1922’de zatürreden ölene kadar da astımdan kurtulamaz.Kayıp Zamanın İzinde, Proust’un yaşamının son on yedi yılında yazdığı dev bir romandır ve yedi ayrı yapıttan oluşan bir toplamdır: Swann’ların Tarafı, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Mahpus, Albertine Kayıp, Yakalanan Zaman.Bu yapıtlarda, romanın teması, anlatıcısı ve romanın odak noktası Charles Swann’la tanışma söz konusudur. Swann, yüksek sosyetede yaşamını geçiren ve acı verici bir aşkın kurbanı olan zengin bir ustadır...Yanı sıra dönemin Paris’i de sunulurken bir yandan erkeklerin ve kadınların kapsamlı bir analizi yapılır, bir yandan da anlatıcının Paris ve Normandiya’daki anıları anlatılır. Anlatıcının büyükannesi ve Swann ailesiyle olan ilişkisi de irdelenir.Proust, Combray’da geçen çocukluğuna da geniş yer ayırır ve aynı zamanda bir yazarın gelişmesinde, geçmişindeki bazı özel şeyleri anımsamasının önemine vurgu yapar. İnsanların öznelliğini betimlemek için heyecanlı öğeler kullanmaktan çekinmez ve kişisel gözlemlerine sıkça yer verir./Archive/2021/3/26/182553718-ic2.jpgBİR SIKIŞMIŞLIK VE ANNEProust, bu romanı 1905’te annesinin ölümünden sonra yazmaya başlar ve kitabın ilk cildi 1913’te yayımlanır. Kayıp Zamanın İzinde, aynı zamanda yarı otobiyografik bir romandır da. Proust başta kendisi ve ailesi olmak üzere çevresindeki insanların yaşadıkları olayları en ince ayrıntılarına kadar resmeder.Küçük yaşlardan itibaren astım hastalığıyla ve cinsel tercihi sebebiyle kendisini toplumsal hayatın dışında hisseder. Başkalarının aşkınlığını yansıtan herhangi bir nitelik ya da eylem de Marcel’in dünyasını her seferinde altüst eder.Annesi ise oğul için bir kâbustur. Oğlunun eşcinselliğini dışlar, onun varlığı yazarlığının önünde adeta bir settir. Öyle ki Proust, ancak annesinin ölümünden sonra asıl yazar kimliğine kavuşur.Anne hayattayken yazamadığı her şey, onun yokluğunda ortaya çıkar. Onu unutmak, onu kâğıtlarına gömmek, üzerini farklı isimlerle ve duygularla örtmek...Anne ve oğulun ilişkisinin bir bakıma özetini de 1908’de yazdığı taslak metinlerden birinde şu ifadelerle anlamak olanaklı:“İşte annem, ama yaşamıma karşı duyarsız, bana günaydın diyor, onu bir daha aylarca göremeyeceğimi hissediyorum. Kitabımı anlar mıydı? Hayır. Buna karşın, zihnin gücü bedene bağlı değildir.” (s. 138)/Archive/2021/3/26/182600546-ic3.jpgHAKİKAT VE HATIRLAMAKKayıp Zamanın İzinde’de yazarın serüvenleri boyunca o kadar çok hakikatle karşılaşılır ki bir süre sonra hakikatin olmadığı anlaşılır.Roman bir hakikat üretme aracı değil, hakikatin üretilmişliğini yansıtan bir araçtır. Zaten Marcel’i ömrü boyunca, defalarca yıkıma uğratan da başkası karşısında geri adım atmaya zorlayan da bu gerçeklik...Proust’a göre edebiyatın kendisi, geçmişin, geçmiş hayatların anlatımından öte bir şey değildir. Yaşanan her bir an hatırlanarak geçmiş yeniden yaşanır, geçip giden anlara yeniden hayat verilmiş olur. Bilinçaltındaki kişileri ve olayları bilinçüstüne çıkararak edebi eserde hatırlama yoluyla zaman kavramını kaldırır. Böylelikle geçmiş, “an”a yani şimdiki zamana dönüşür.Swan’ların Tarafı (Swan’ların Semti) adlı ilk ciltte, hakikat üzerine bir iç konuşma ise şöyle:“Elimde fincandan bir yudum daha çay içtim; bu, ilk içtiğimin aynı idi; bir üçüncü yudum daha içtim ve bu sefer, ikinci yudumdan aldığım tadı bulamadım. Artık devam etmemeliydim; içtikçe içtiğim şeyin hassası azalıyordu. Mutlaka benim aradığım hakikat, bu çayda değil, bende idi.Şüphesiz ki bu hakikat hissini, hiçbir şeyden haberi olmayarak, bende uyandıran oydu ve bu tecrübeyi gittikçe azalan bir vuzuh ile duymaksızın tekrar edebilirdi. Fakat bir türlü tefsir edemediğim bu hadiseyi biraz sonra kesin bir şekilde aydınlatmak için, içinde bulunduğum bu halden bir müddet sıyrılmam ve onu daima kendi elim altında hazır bulundurmam lazımdı.Çay fincanını masanın üstüne bıraktım ve kendi aklıma döndüm. Bu hakikati ancak o bulabilirdi. Ama nasıl?”(Kayıp Zamanın İzinde / Çev.: Y. K. Karaosmanoğlu / MEB Yay. 4. baskı / s. 97-103.)/Archive/2021/3/26/182606952-kapak.jpgYAZMAK VE UNUTMAKAslında Proust’un tüm çabası, anneyi yazarak unutmak... Anne ona eşcinselliği değil, yazar olmayı yasaklıyordu bir bakıma. Eser, anneyi bir örtüyle korurken Proust’u da anneden bir zırh gibi korumakta... Ve tüm bunlara rağmen kayıp zamanın izi peşinde... Sevda Fidan

‘Şiirinözünden bir hareket: Aşk!

‘Şiirin özünden bir hareket: Aşk! İlk insandan günümüze aşkın her türlüsü (Cinsel, hayali, dinsel) insanda yurt edinmiş, yaşamı yönlendirmiştir. Şeyh Galib’in “Kıvılcım tanesi ektikleri / parça parça yürek biçtikleri” dediği gibi, her insana kıvılcım tanesi ekilen aşkı tanelere ayırsak (genetik, ekonomik, tarihsel, psikolojik, cinsel, kültürel…) çok fazla öğelerden oluştuğu görülecektir. Aşk bir harekettir, zamanı hızlandıran, renklendirendir. Vazgeçilmezliği kadar zulmü de bilinir. Ferhat dağları deler, Mecnun çöllere düşer, Yusuf kuyuda inler, Kerem yanar kül olur… Ne tahtlar çökmüş ne saraylar göçmüştür aşk yüzünden. /Archive/2021/3/26/182349625-kapakic1.jpg“Aşk imiş her ne vâr âlemdeİlm bir kıyl ü kaal imiş ancak”FuzuliAşk insana uzun ve çetrefilli yollardan gelir. Apansız dalar içeri. Dağıtır, devirir, yaralar, değiştirir… Zaman, kural tanımaz, öğüt almaz. “Akıldan nasıl çıkılır dışarıya / aşkla canım, aşkla” dizelerimdeki gibi aklın sınırlarını aşar. Yunus Emre’nin “Ne akilim ne divane / gel gör beni aşk neyledi” dediği bu olsa gerek.Aşk yüzyıllardır şiirin ana temalarından biri olmuştur. Aşkı döndüren çark şiirdir ya da şiiri yürüten aşk… Kuşun kanat çırpmadığı, dalın oynamadığı, denizin kımıldamadığı şiirlerde aşkın eksikliğini görürüz. Aşk bir harekettir, zamanı hızlandıran, renklendirendir. Vazgeçilmezliği kadar zulmü de bilinir. Ferhat dağları deler, Mecnun çöllere düşer, Yusuf kuyuda inler, Kerem yanar kül olur… Ne tahtlar çökmüş ne saraylar göçmüştür aşk yüzünden.HALK VE DİVAN ŞİİRİNİN ÖZNESİ“Ben aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib/ kılma derman kim helakim zehri dermanındadır” diyen Fuzuli gibi birçok şair aşkın zehrinden, cefasından hoşnuttur. Şair Fitnat Hanım’ın “Elbette yapacağı bir iş vardır âşığa/ Fitnat yârin vefâsı yoksa da cefâsı var” dediği gibi. “Duramadım dayanılmaz isteklere/ bütün bağlardan kurtulup bir an/ gözlerinin büyüsüne geldim/ ellerinin ateşine / Yak beni” diyen Türkân İldeniz de yıllar sonra aynı şeyi söyler. Yüzyıllar geçse de aşkın en önemli özelliği yakması, âşıka zulmetmesidir.Gerek halk gerekse divan şiirinin özünde aşk, şiirin öznesi konumundadır. Şair onu karşısına alır, sevgiliyle konuşur gibi konuşur, kızar, kıskanır, merak eder, özler… Aşk duygusuyla dil birleşir. Divan şiirindeki aşk, çoğunlukla belli kalıplarla ifade edilmeye çalışılır ve birçok şair tarafından tekrar edilirken, halk şiirinde doğaçlama söylem olarak karşımıza çıkar. Dil de farklıdır, dilin söylediği de.Bu konuda ilk aklımıza gelen Karacoğlandır. Karşı cinse (kadına) duyulan aşkın her rengini, erotizmin estetik söylemini onun şiirlerinde buluruz. “Ala gözler ile kaşın eğmesin/ Gönlüm çekmez her güzeli sevmesin/ sıkça dikmiş kız döşünün düğümesin/ sıkmış memelerin gerilsin deyi…”“Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş/ Meğer mahşereçe sökülmez imiş” diyen Seyrani, “Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez” diyen Neşet Ertaş, “Güzelliğin on para etmez/ Bu bendeki aşk olmasa” diyen Âşık Veysel ve daha niceleri aşkın boyutlarını incelemişler, farklı söylemlerle dillendirmişler./Archive/2021/3/26/182346422-ic2.jpgŞİİRİN DE AŞKIN DA TANIMI YOK!Yalnızca bizde değil; dünya şiiri, romanlar, filmler, müzikler unutulmaz aşkları konuk eder. Şiirin de aşkın da tanımı bugüne değin yapılamamıştır, çünkü ikisi de bireyseldir, her şaire, insana göre değişir. Yine ikisinin de ortak yanı değiştiren ve dönüştüren olmasıdır. Aşk bir duygu hali iken, şiir; can suyunu duygu halinden alarak dile taşır. Aşkın olduğu yerde ölüm, ayrılık, acı, yasak, ihanet, nefret, kimi yerde intihar veya cinayet, cinnet de beraber gelir.“Ama ne var ki eskisi gibi değil/ Bir başına değil aşk başka sevilerle koşullu/ Mesela barışa arada bir gökyüzüyle/ Her şeyin gerçeği insanlıkla beraber/ Aşk ünlü güzellik” diyen Cemal Süreya aşkın çok şeyle bağlantılı olduğunu, koşulların eski aşkları değiştirdiğini söyler. Aşk da yaşamdaki çok şey gibi, zamana ve kişiye göre değişir.Turgut Uyar “Ölüm ölüm/üstün değilsin aşka” derken Melisa Gürpınar “Seninle/ bir ölüyü gömdükten sonra/yenen ilk yemek gibi/ sevişmeye çalıştık gece/ ve kim kimi öperse/ veba gibi bir hüzün bulaştı birbirine” dizeleriyle tükenen aşkları sezinletir.ELİMDE DEĞİL GÜLÜM!Çağdaş şiirimizin kurucularından Nâzım’ın aşk şiirleri hepimizin ezberindedir. Saat 21-22 şiirleri’nde Piraye’ye “Sen şimdi ne yapıyorsun şu anda şimdi, şimdi” diye sorarken; Şeyh Galib’in ‘Hüsn ü Aşk’ında söylediği gibi, aşkın en yakın arkadaşının merak olduğunu görürüz. Ardından “Elimde değil gülüm/ seni kıskanıyorum” diyerek kıskançlığın da aşkta varoluşunu söyler.Kadınların şiirle tanışıklığı eski olsa da aşkı ve erotizmi yazmaları toplumsal ve dinsel baskılar yüzünden kolay olmadı. Birhan Keskin “Bir hülyanın hatırasında/ kasıp kavuruyorum kendimi/ diyor ki, hayat yalandır/ aşk da” dizelerinde aşkı yalanlarken, Nur Saka “Anne de olabilir insan hayatta/ âşık da” diye yazar. Gonca Özmen “Unutma kırmızı olur aşkbatımları…/ ve gizli aşklara sığınaktır/ deniz kabukları” dizeleriyle, gizli aşklardan söz eder.KADINLARA YASAKLI!Ataol Behramoğlu’nun kitap ya da şiir adları bile (Aşk iki kişiliktir, Bu aşk burada biter, Yeni aşka gazel, Sevgilimsin…) onun aşk temasını sık işlediğini, aşksız yaşayamadığını gösterirken; Ali Asker Barut aşkın dışardan da görünürlüğünü sezerek “Unutma ki sonsuza kadar/ gizlenmezsin bir aşkta” der. Ertan Mısırlı “Bir salıncaktı aşk kalbimizde sallanıp duran/ Şimdi hangi yüreğin ormanında beni budamaktasın” diye sorar.Dün de bugün de aşk imgesini kullanmayan şair yok gibidir. Yalnızca kadınlara yasaklı kalmıştır çoğunlukla. Yüzyıllardır kadınların suskunluğunda sakladığı yeraltı nehridir aşk. En çok da biz biliriz yaktığını, sürgüne yolladığını, günahkâr kıldığını… Bu yüzden ‘Tanrıyla Konuşmalar’da “Cennet kendisini aşkın cehenneminde sınar” demiştim.Aşkla kalın! Arife Kalender

Şiirin iyi niyet elçisi; Hasan Uğur Taşçı

Şiirin iyi niyet elçisi; Hasan Uğur Taşçı Sözcükleri kanata kanata iyileştiren şair Hasan Uğur Taşçı; Ay’ın doruklarına kadar çıkmış, Ay Doruklarda Üşüyorum şiir kitabıyla başlayan gök yolculuğunda en çok gecelerin saçını taramış, onu güzelleştirmiş ama biraz da sitem ederek Saçları Islak Gecenin kitabıyla iz sürmeye devam etmiş, yetinmemiş bir de Bir Yıldız Kanatırsa Geceyi yazarak şafağı beklemeye başlamış… /Archive/2021/3/26/182207751-ic1.jpgMUTLAK GÜZELLİĞİ ARAMAKŞair Hasan Uğur Taşçı, şiiri tanımlarken Aragon’dan yola çıkar: Aragon, Elsa’nın Gözleri kitabına yazdığı Ön söz’de şöyle der: “Şiir sanatı, zaafları güzelliklere çeviren simya ilmidir. Bir şiirin hikayesi, tekniğinin hikayesidir.”Şair bu güzelliği ararken; yer ile gök, tin ile ten, gündüz ile gece, birey ile toplum, yaşam ile ölüm arasında köprüler kurarak; dizelerini o köprünün altından bir nehir gibi akıtmıştır. İmge denklemini o nehirde taş sektirerek kurmuştur.En çok şairlerin yüreği incinir ve o vakit eğilip ruhlarını kendileri öperler. İşte bu öpüşmedir şiir, gökkuşağı ile acıları sarmaktır.Şairin iç tınılarına kulak verdiğimiz zaman şu fısıltıları duyarız: “buzun donduruculuğuna inat/ büyüdü içimin güneşi/ hiçbir katığı olmadan/ açılan sofrasında evrenimin/ gökkuşağı ile sardım acılarımı”. Bu ruh öpüşü mavi bir öpüşe dönüştürür yaşamı.ŞİİRİN VAZGEÇİLMEZİ; AŞK VE HÜZÜN!Çünkü aşk cihanda bilinen ilk sözcüktür, çünkü yaşam bir tadımlık aşktır zaten. Taşçı, “Bulutta Nal Sesleri” şiirinde, “Aşk nedir?” sorusuna cevap arar: “Hüzün müdür, öfke midir, adil midir, ihanet midir, zulüm müdür?” diye sorar. Yanıtı da okura bırakır.Bir yandan aşkın verdiği acılara katlanamazken bir yandan da yokluğunda kendimizi çölde hissederiz. “Bir aşk doğur bana”, “aşk açar kan damarlarını yedi uyuyanlardan” deriz. Sonra çölde bir vaha görürüz, susuzluğumuzu bir nebze olsun gideririz.Ya da kuraklık çeken toprağa yağmur damlalarıyla “Gecikmiş Bir Yağmur” dizeleriyle sesleniriz: “Kimsesiz bedenimde tığ işi oya/ geceleri titreten lotus çiçeğim/ anneler çocuk büyütür dizlerinde/ bedenimi süzerek yatırdın göğsüne/ gecikmiş bir yağmursun/ aşka susuzluğumda.”Hüzün ise şiirin çekirdeğidir. Hangi şairin dizelerinde hüzün yoktur ki! Atilla İlhan, “elde var hüzün” derken; Edip Cansever, “bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu” diye soruyor, Ahmet Telli, “bir hüzün defterine döner günler” diyor./Archive/2021/3/26/182217392-ic2.jpgHÜZNE ÇİÇEK AÇTIRAN ŞAİR!Taşçı ise “Kesinleşmiş Hüzün Adına” konuşur ve hüzne çiçek açtırır: “oysa ne kadar derine gömmüştüm/ beni benden öte tinimin böğrüne/ masum bir belirsizlik sanıyordum/ işte tam burada başladı içimdeki sen/ben mi öldüm gözlerinde/ sen mi vurdun kuş kanadı kalbimi/ hükmü kesinleşmiş şiir adına”.Taşçı’nın şiir sahnesinde yalnızca sözcükler rol oynamaz, anlam da rolünü başarıyla sergiler. Öz ve biçim bir ahenk içindedir. İmgeleri ustaca kullanmasına karşın imge denizinde boğulmaz.Diğer taraftan sahnesinde yalnızca kendi iç acıları oynamaz, sahnede toplum da vardır. Ülkesinin acılarından; travmalarından tragedyalar sergilerken umuda yelken açmayı da unutmaz:“Acıyı dindirmekti seviş-elim dediğimde/ yedi renk arasında yürek kardeşliği/ Ernesto bu yüzden ölmedi mi/ Dersim’i, Sivas’ı, Maraş’ı bilmezken/ yüzündeki hüznü bana ver -gülümse biraz-/ semah gülüşlü olsun coğrafyan”.Sonra bu coğrafyadan çıkıp Afrika’ya kadar gider. Trajedi derindir: “memesi buz tutmuş bir kadının/ bebesi nasıl doysun sütünden/ yokluğu biliriz -uzak olmayan can çıkmazı- ve umut hangi masalın kahramanı/ Afrika’da asık bir sestir açlığın adı”.ŞİİR TANIŞIKLIĞIMIZ...2 Mayıs 2019 Perşembe günü Alanya yoluna koyulan bir otobüsteydim. Güncel Sanat dergisinin açmış olduğu edebiyat yarışmasında “Eylülde Gidilmez” isimli şiirim Güncel Sanat Şiir ödülünü kazanmıştı, törene katılmaya gidiyordum. Jüride görevli Hasan Uğur Taşçı ile onun ödül vermeye, benim de o ödülü almaya gittiğim bir otobüste yollarımız kesişti.Jüride bir başka değerli edebiyat insanı daha vardı. Profesör Tuğrul İnal, Hacettepe Üniversitesi, Fransız Dili ve Edebiyatından hocamdı. Şiirleri yarışmaya rumuzla gönderdiğimiz için ödülü öğrencisinin aldığını bilmiyordu. Otelden içeriye girdiğimizde oturduğu masada bizleri görünce gözleri sevinçle parladı.O akşam o masaya oturduğumuzda bir edebiyat dostluğunun başlayacağını henüz bilmiyorduk. Üç gün boyunca her akşam o edebiyat masası etrafında buluştuk.Hocam Tuğrul İnal, esprileriyle masayı şenlendiren şiirin has adamı Hasan Uğur Taşçı, hikâye dalında ödül almaya gelen Sevin Sezgin ile eşi Recep Bey, Güncel Sanat Dergisi’nin ve Baygenç Yayıncılık’ın sahibi Arslan Bayır ve ben masayı edebiyat mezeleriyle donattık. Edip Cansever’in “Masa masaymış ha” dizelerini doğrudan çağrıştıran bir masaydı./Archive/2021/3/26/182224439-ic3.jpgUSTA İLE ÇIRAK!O masada şiirlerimden okudum. Taşçı bana dedi ki: “Sen şiir yaz Nurbanu”. Tıpkı Nâzım Hikmet’in Orhan Kemal’e “Sen roman yaz” dediği gibi. O günden başlayan şiir dostluğumuz hiç bitmedi.Şiir kitabım Aşk ile Barış’ın kapak tasarımından şiirlerin incelenmesine kadar tek tek ilgilendi. Şiirler üzerinde alabildiğine tartıştık. Eski kuşaktan gelen gelenekle usta-çırak ilişkisi oldu aramızda.Şiirimi eleştirip yeniden yazdırdığı gibi beğendiklerini de alkışladı. Eleştirirken asla sözcük ya da dize önermedi, “Bu olmamış, yeniden yaz” dedi. “Şiirde profesyonellik olmaz” diyerek kendi yazdığı şiirleri de eleştirmem için bana gönderdi.Şairin en önemli özelliği bildiklerini bir sonraki kuşağa aktarmasıydı. O, bu geleneği kendine görev sayarak bildiklerini kıskançlık duygusu taşımadan tüm iyi niyetiyle elini uzattığı şair adaylarına aktardı.İkinci Yeni şairlerinin hikâyelerinden kesitleri kendisinden çok dinledim. Alınacak dersleri aldım. İyi bir çırak oldum mu bilemem ama o çok iyi usta oldu.Bugünlerde ciddi sağlık sorunları yaşayan sevgili şairimizin bir an önce aramıza dönmesini temenni ederken, kendi dizelerinden birini anımsatmak isterim:“beni düşünme, çözerim kefenin düğmelerini”. Nurbanu Kablan




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter