Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Sunday, 11.24.2024, 11:42 AM (GMT)

TunçSoyer, tarımda dışa bağımlılığısona erdirecek modeli tanıttı

Tunç Soyer, tarımda dışa bağımlılığı sona erdirecek modeli tanıttı “Başkaldırıyoruz... Yerli ve milli üretim bugün başlıyor” diyen Soyer, “sözde değil, özde milli üretim yapacaklarını” açıkladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Seferihisar Belediye Başkanlığı’ndan bu yana sürdürdüğü, “Başka bir tarım mümkün” felsefesine dayalı İzmir’in “yeni tarım ekonomisi” modelini açıkladı.Soyer, “Yerli ve milli üretim bugün başlıyor” dedi. Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi’nde düzenlediği toplantıda gazetecilerle bir araya gelen Tunç Soyer, İzmir tarımında Türkiye’de bugüne kadar uygulanan tarım politikasından ayıran iki temel farkın olduğunu vurgulayarak “İzmir tarımı, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu yüzde elli oranında azaltmayı hedefliyor. Kuraklığa karşı çiftçimizi ve şehrimizdeki milyonları koruyor, içme suyu kaynaklarımızı teminat altına alıyor. Yeni politikamızın ikinci farkı ise yoksullukla mücadele hedefi. İzmir tarımı, tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye uzanan tüm süreçleri kapsıyor. Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerimizin katma değerini büyütüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve refahı artırıyoruz” dedi.Tarım ürünlerine katma değer kazandırmak istediklerini anlatan Soyer, şunları kaydetti: “Lojistiği, paketlenmesi, ürünlerin işlenmesi, markalaşması, tanıtılması, satışı, pazarlanması, ihracatı, araştırma, geliştirme ve eğitim faaliyetleri, sertifikasyon süreçleri ve ürün planlaması ile bir bütün. Bunu böyle görmemizin sebebi, çiftçimizin doğduğu yerde doymasını sağlamak. Biliyoruz ki dökme ürün anlayışıyla bu değirmen dönmez.” İzmir’in iklimi, doğası ve toprağına uygun bir stratejik ürünleri tespit ettiklerini kaydeden Tunç Soyer, “Bunlar arasında küçükbaş süt ve et ürünleri, zeytin ve zeytinyağı, hububat, baklagiller ve son olarak üzüm yer alıyor. Bu ürünleri tercih etmemizin temel nedeni, çiftçiye en çok para kazandıracak üretim biçimleri olmaları” ifadelerini kullandı.DEV FABRİKA KURUYORUZİkinci aşamasının Tarımsal Hizmetler Dairesi aracılığıyla yürütülen tarımsal destek çalışmaları olduğunu, bu kapsamda kooperatifler aracılığıyla yüksek miktarlarda ürün alarak ve bu ürünleri yurttaşlara ulaştırdıklarını anlatan Soyer, “2021 ve 2022 döneminde toplam 338 milyon 600 bin TL’lik alım yapacağız. Böylece belediyemizin köylümüze yapacağı maddi destek neredeyse üç dört kat artacak” diye konuştu. Stratejilerinin 3 aşmasının lojistik, işleme ve markalaşma çalışmaları olduğunu anlatan Tunç Soyer, ürünlerin üreticilerden alınması, işlenmesi, paketlenmesi ve satılacak hale getirilmesini belediye şirketi Baysan’ın üstlendiğini söyledi.Soyer, “Baysan, özel sektörün risk almadığı veya küçük üreticinin yatırım yapamayacağı konularda, bu yatırımı gerçekleştirerek İzmir tarımının lokomotif gücünü oluşturacak. Bayındır’a ise dev bir süt işleme fabrikası kuruyoruz” dedi. İzmir tarımının 4 aşamasının “satış, pazarlama ve ihracat” olacağını belirten Soyer, ihracatı 250 milyon dolar seviyesine yükseltmek istediklerini aktardı. Soyer, “İzmir tarımının beşinci aşamasında ise araştırma geliştirme, eğitim ve sertifikasyon süreçlerini gerçekleştireceğiz. Gediz Deltası Sasalı’da iklim değişikliği ve kuraklık ile ilgili tarım araştırmalarının yapılacağı bir merkezimiz açılıyor. Burada hem ürün planlama çalışmaları hem de az önce bahsettiğim tasarım ve ihracat destek ofislerimiz yer alacak” dedi.BAŞKALDIRIYORUZ!“Yerli ve milli olmak, sözde değil, özde olması gereken bir meseledir” diyen Tunç Soyer, şunları söyledi: “Bir bayrak düşünün! Göklerde dalgalanması için göğsünüzü siper edeceksiniz. Bir memleket düşünün! Sınırlarını korumak için binlerce şehit vereceksiniz. Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara teşvik vereceksiniz. Üstelik tüm bunlar olupbiterken, yerli ve milli olmak hamaseti yapmaya devam edeceksiniz. Kimse kusura bakmasın. Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç, ithal yem ve hayvan satsın diye.. Bu büyük işgale yine İzmir’den başlamak üzere başkaldırıyoruz.”PROGRAM İLGİ GÖRDÜPrograma, CHP’li milletvekilleri Murat Bakan ve Bedri Serter, CHP Parti Meclisi üyesi Rıfat Nalbantoğlu, Ödemiş Belediye Başkanı Mehmet Eriş, Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi Alev Çoşkun, Yenigün Haber Ajansı Yönetim Kurulu üyesi Adnan Aslan, Cumhuriyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Tuncay Mollaveisoğlu, ilçe ve belediye başkanları, belediye bürokratları katıldı. Mehmet İnmez

AYM, CHP’li Berberoğlu için ikinci kez‘Hak ihlali’kararıverdi

AYM, CHP’li Berberoğlu için ikinci kez ‘Hak ihlali’ kararı verdi Yerel mahkemelerin hukuk dışına çıkarak AYM kararını tanımaması üzerine Yüksek Mahkeme’ye yeniden başvuran CHP’li Berberoğlu, bir kez daha hukuksuzluğu tescil ettirdi. AYM oybirliğiyle, ikinci kez hak ihlali kararı verdi. CHP’li Erkek, “Berberoğlu Meclis’te olmalı” dedi. Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, CHP’li Enis Berberoğlu hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ikinci kez “hak ihlali kararı” vermesini, “Yerel mahkemenin bu kararı uygulamayacağını düşünmüyorum. Çünkü o zaman büyük bir suç işlemiş olur. Kararların uygulanmaması, ülkedeki hukuk güvenliğini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını da sarsar” sözleriyle yorumladı. Erkek, AYM’nin kararını Cumhuriyet’e değerlendirdi. “AYM’nin ikinci kez hak ihlali kararı vermek zorunda kaldığına” dikkat çeken Erkek, bu karar sonrasında yerel mahkemenin artık, “Bu kararı uygulamıyorum” deme hakkının bulunmadığını ifade etti.‘GÖREVE BAŞLAMALI’AYM’nin kararlarının uygulanmaması halinde, “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olamayacağının” altını çizen Erkek, şunları kaydetti: “Bugün hukuk kararları uygulanmadığı için ülkede ekonomik kriz derinleşiyor. Onun için ülkeye yatırım yapmak isteyenler kendilerini güvende hissetmiyor. Çünkü bir ülkeye yapılacak yatırımların en büyük güvencesi hukuktur. Berberoğlu özelinde baktığımız zaman da Berberoğlu’nun siyasette bulunma hakkı elinden alındı. Şimdi AYM’nin vermiş olduğu ikinci karar da bunu doğrular nitelikte. Mahkûmiyetini de ortadan kaldıracak bir karardır bu. AYM’nin ikinci kez bu kararı almak zorunda kalması hukuk ve demokrasi ayıbıdır.” CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ise “Vekilliği düşmüş sayılmıştı. Enis Berberoğlu yeniden yargılanma süreci başlanması beklemeden Meclis’teki yerini alıp görevine başlamalıdır” dedi.KARAR OYBİRLİĞİYLE ALINDIAYM Genel Kurulu, Berberoğlu’nun AYM kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle yaptığı ikinci bireysel başvuruyu görüştü. Mahkeme, 17 Eylül 2020 tarihinde Berberoğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuruyu görüşmüş ve oybirliğiyle hak ihlali kararı vermişti. Karar, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere gönderilmiş, ancak İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi yeniden yargılamaya yer olmadığına hükmetmişti. Bir üst mahkeme sıfatıyla İstanbul 15’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan itirazdan sonuç alınamayınca Berberoğlu, AYM’ye ikinci kez bireysel başvuruda bulunmuştu. AYM, Berberoğlu’nun yaptığı ikinci bireysel başvuruda da oybirliğiyle hak ihlali kararı verdi. Kararda, anayasanın “seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını” düzenleyen 67’nci ve “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını” düzenleyen 19’uncu maddelerinin ihlal edildiğine hükmedildi. Kararın bir örneği, ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilecek.‘KARAR KÜPE OLSUN’Kırşehir’de esnaf ve çiftçi temsilcileriyle bir araya gelen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “AYM kararı iki açıdan önemli. Birincisi adaleti sağlaması, bir haksızlığı gidermesi; ikincisi ise bozulan adalet düzeninin tekrar inşası için umarım kararı uygulamayan hâkimlerin kulağına küpe olur. Eğer adalet, yargı sistemi bozulursa vatandaş hakkını arayamaz konuma gelirse bu temelde büyük bir devlet krizine yol açar. Şimdilik o kriz önlenmiş oluyor” dedi. Selda Güneysu

Uğur Mumcu’yu, aramızdan ayrılışının 28. yılındaözlemle anıyoruz

Uğur Mumcu’yu, aramızdan ayrılışının 28. yılında özlemle anıyoruz Bombalı saldırı sonucu katledilen aydınlanma savunucusu, gazetemiz yazarı Uğur Mumcu’yu, aramızdan ayrılışının 28. yılında özlemle anıyoruz. Etkinliklerin pandemi koşullarına uygun yapılacağını duyuran Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag), “24 Ocak 2021 saat: 20.00’de, karanlığa bir mum da sen yak!” çağrısı yaptı.Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) pandemi nedeniyle bu yıl yapılacak anmalardaki kısıtlılığa dikkat çekti. Vakfın sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Her yıl 24 Ocak’ta Uğur Mumcu’nun sokağında ve ülkenin dört bir yanında meydanlarda buluşurduk. Bu yıl pandemi nedeniyle mumlarımızın ve yüreğimizin ışığında buluşacağız. Uğur Mumcu ve aramızdan alınan tüm aydınlar için 24 Ocak 2021 saat: 20.00’da, karanlığa ‘bir mum da sen yak!” denildi. Uğur Mumcu’nun kızı ve um:ag Yönetim Kurulu Üyesi Özge Mumcu Aybars’ın sosyal medya hesabından paylaştığı “Bir mum da sen yak” mesajı binlerce etkileşim aldı. cumhuriyet.com.tr

Emekli Büyükelçi Uluçevik: 'Atina gerilimle masaya geliyor'

Emekli Büyükelçi Uluçevik: 'Atina gerilimle masaya geliyor' Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, karasularına ilişkin açıklama yapan Yunanistan’ın İstanbul’da pazartesi günü yapılacak öngörüşmeye gerilim stratejisiyle geleceğini söyledi. Türkiye ile Yunanistan arasında 5 yıl sonra yeniden başlayacak öngörüşmeler (istikşafi görüşmeler) öncesinde Atina’dan özellikle Ege’deki karasuları konusunda gerilimi yükseltecek açıklamalar gelirken Ankara, Atina’nın bu açıklamalarına düşük tonlu yanıt vermeyi tercih etti. İstanbul’da pazartesi günü yapılacak öngörüşmelerin 61. turunda iki ülke diplomatları, müzakere pozisyonlarını gözden geçirecek. 5 yıl aradan sonra başlayacak öngörüşmeler öncesi Yunanistan’dan gelen açıklamaları Cumhuriyet’e değerlendiren emekli büyükelçi Tugay Uluçevik, “12 mil” açıklamalarının, Yunanistan’ın öngörüşmelerde takınacağı tutumun göstergesi olduğunu belirtti. Uluçevik, “Müzakerelerde en azından bazı konularda havayı yumuşatma niyetinde olsalar, bu konuları zaten kamuoyu önünde dillendirmezler. Şimdi 12 mil açıklamaları yaparak bir anlamda kendilerini kamuoyu önünde bağlıyorlar. Daha görüşmeler başlamadan ‘Bu konuda bir tavizi parlamentomuz, kamuoyumuz kabul etmez’ demenin önünü açıyorlar” dedi.‘TEHDİT SONUÇ VERDİ’ GÖRÜNTÜSÜ11 Aralık’taki Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi kararları ile 14 Aralık’ta ABD’nin Türkiye’ye yönelik açıkladığı S-400 yaptırımları sonrası Ankara’dan AB’ye yönelik söylem değişikliğine gittiğine dikkat çeken Uluçevik, “Türkiye, Doğu Akdeniz konusunda ABD ve AB’nin kıskacına girmiş durumdadır, söylemlerindeki tonunu düşürmüştür. Türkiye, AB ve ABD’nin yaptırım tehditleri olmadan Yunanistan’a istikşafi görüşme çağrısı yapsaydı anlamı başka olurdu. Ama şimdi Türkiye, AB ve ABD’den gelen tehditler sonucunda Yunanistan’a görüşme daveti yaptı görüntüsü oluşmuştur. Davetin zamanlaması ‘tehditler Türkiye’yi dize getirdi’ görüntüsünü oluşturmuştur” diye konuştu. Görüşmeler öncesi Türkiye’nin Akdeniz’deki araştırma gemilerini geri çektiğini kaydeden Uluçevik, “Türkiye, istikşafi görüşmeler süresince Doğu Akdeniz’de şimdiye kadar attığı adımları atamayacaktır. Bu, Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’de statükoyu kendi lehine dondurması demektir. Yunanistan, Türkiye’nin atacağı en ufak adımı ‘Türkiye tehditkâr politika yürütüyor’ diye kullanacaktır” ifadelerini kullandı. Uluçevik, “Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerindeki kopuklukları gidermesi ve normal hale getirmesini bir emekli diplomat olarak memnuniyetle karşılarım. Ancak bu yapılırken Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ilgilendiren konularda taviz verilmemelidir. Türkiye’nin Ege’deki karasuları konusunda takındığı tutumu, hiç olmazsa söylem olarak adaların askersizleştirilmiş statüsünün ihlali konusunda ilan etmesi gerekiyor” dedi. Hüseyin Hayatsever

Genel-İşSendikasıaraştırmasına göre yoksul sayısıiki yılda yüzde 8.4 arttı

Genel-İş Sendikası araştırmasına göre yoksul sayısı iki yılda yüzde 8.4 arttı DİSK Genel-İş Sendikası, “Türkiye’de Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk” raporu hazırladı. Rapora göre, Avrupa ülkeleri içinde gelir eşitsizliğinin en çok olduğu ülke Türkiye. Halk bir yılda 1500 dolar fakirleşti. Yoksul sayısı son 2 yılda yüzde 8.4 arttı. Dünyada çalışan yoksulluğu yüzde 9, Türkiye’de yüzde 14.4’ü buldu. Her 10 kişiden 7’si borçlu. Yoksulluk riski Türkiye’de diğer ülkelere göre yüksek. Kadınların yoksulluk riski, erkeklerden fazla. Her iki çocuktan biri yoksulluk riski altında.Devrimci İşçi Sendikaları Konfede-rasyonu’na (DİSK) bağlı Genel-İş Sendikası’nın yoksulluk araştırmasına göre Türkiye’de halk bir yılda yaklaşık 1500 dolar fakirleşti, yoksul sayısı ise yüzde 8.4 arttı. Her 10 kişiden 7’sinin borçlu olduğu saptanan araştırmada, halkın temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale geldiği belirtildi.“Covid-19 Döneminde Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk” başlıklı rapora göre Avrupa ülkeleri içinde gelir eşitsizliğinin en fazla olduğu ülke Türkiye. Gelir dağılımı eşitsizliği Gini katsayısı ile ölçülüyor. Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımındaki bozulmayı ifade ediyor. AB ortalamalarında Gini katsayısı oranı 0.307 iken Türkiye’de bu oran Eurostat verilerine göre 0.417.- Türkiye, Avrupa’da en yoksul yüzde 20’lik kesim ile en zengin yüzde 20’lik kesim arasındaki gelir farkının en fazla olduğu ülke. Eurostat verilerine göre 2019’da Türkiye’de en zengin kesim en yoksul kesimden 8.3 kat daha fazla kazandı. Araştırmaya göre halk 1 yılda neredeyse 1500 dolar fakirleşti. Türkiye’de kişi başına Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) son bir yılda 1434 dolar azaldı. - Kişi başına düşen milli gelir 2019’da 9 bin 150 dolar iken, 2020’de 7 bin 715 dolara indi. Bu rakam AB’de ortalama 43 bin 615 dolar. Gelişen ekonomiler ve gelişmekte olan Avrupa ülkeleri ortalaması ise 26 bin 25 dolar.ÇALIŞMAK DA YETMİYOR- Yoksul sayısı 2 yılda yüzde 8.4 arttı. 2017’de 15 milyon 864 bin kişi olan sayı, 2019’da 1 milyon 343 bin artarak 17 milyon 207 bin kişiye çıktı. Yoksulluk oranıysa yüzde 21.3’ü buldu. - Dünyada çalışan yoksulluğu yüzde 9, Türkiye’de ise yüzde 14.4. Bu sayı 2019’da yarım milyon artarak 3 milyon 999 bin kişiye çıktı. Oran yüzde 14.4’ü buldu. Salgın nedeniyle kısa çalışma ve ücretsiz izin ödeneği alanlar da eklendiğinde sayı 7.7 milyonu aşıyor. - Sosyal korumanın yetersizliği salgın döneminde borçlanmayı artırdı. Her 10 kişiden 7’si borçlu. Gelir eşitsizliği ve yoksulluk nüfusun yüzde 71’ini borçlu hale getirdi. TÜİK verilerine göre Türkiye nüfusunun yalnızca yüzde 28.9’unun borcu yok. - 2019’da nüfusun yüzde 33.6’sı iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek ihtiyacını karşılayamadı. Nüfusun yüzde 29.7’si beklenmedik harcamaları için kaynak ayıramadı. Yüzde 19.2’si de ev içinde ısınma ihtiyaçlarını gideremedi. Mustafa Çakır

Cumhurbaşkanına hakaretle yargılanan işçi MuhteremÇıtanak beraat etti

Cumhurbaşkanına hakaretle yargılanan işçi Muhterem Çıtanak beraat etti Kocaeli’nde iki çocuk babası işçi Muhterem Çıtanak sosyal medya paylaşımları nedeniyle “cumhurbaşkanına alanen hakaret” suçunu işlediği iddiasıyla açılan davada ilk celsede beraat etti. 12 yıla kadar hapis cezası istenen Çıtanak, dava hâkiminin sözlerini aktardı. Çıtanak, “Hâkim kararını açıklarken, ‘Biz bazı arkadaşlarımızın almış olduğu yanlış kararlar gibi yanlış karar almıyoruz. Bu söylediklerinizin hepsi ifade özgürlüğü kapsamındadır. 8 yıldır hâkimim hiçbir zaman talimat almadım, almam da. Biz beraatınıza karar verdik’ dedi.‘GÜVENİMİ ARTIRDI’Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesi’nde önceki gün hâkim karşısına çıkan Muhterem Çıtanak, Cumhurbaşkanı’na hakaret etmediğini sadece eleştirdiğini dile getirdi. Savcı mütalaasında, sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında “ağır eleştiri” olarak kaldığını belirterek Çıtanak’ın beraatını talep etti. Mahkeme de Çıtanak’ın beraatına hükmetti. Duruşmadan sonra Cumhuriyet’e konuşan Çıtanak, “Genç hâkimin tam bir devlet adamı şefkatiyle benim ile konuşması adalete karşı olmayan güvenimi bir nebze artırdı. Devletimize saygımız sonsuz, cumhurbaşkanı makamına saygımız sonsuz. Bir kişi hem siyasi parti lideri hem Cumhurbaşkanı oluyorsa o kişi eleştirildiği zaman neden makamına hakaret sayılıyor. AKP ona buna dava açacağına milletin feryadını duymalı” dedi. Zehra Özdilek

Doku davasındaşüphelininüvey babasıpolislikten ihraçedildi

Doku davasında şüphelinin üvey babası polislikten ihraç edildi Tunceli’de 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana kayıp olan üniversite öğrencisi Gülistan Doku’nun dava dosyasında şüpheli sıfatıyla yer alan eski erkek arkadaşı Zaynal Abakarov’un üvey babası polis memuru Engin Yücel, İçişleri Bakanlığı tarafından meslekten ihraç edildi. Engin Yücel’in ihraç edilmesinde iki ayrı soruşturmanın etkili olduğu öğrenildi. Yücel’in olayla ilgili soruşturma devam ederken Gülistan Doku’ya ait sağlık kurumlarından aldığı reçete ile kişisel bazı bilgileri açıklaması ailesinin tepkisine neden olmuştu. Gülistan Doku’nun ailesinin şikâyeti üzerine soruşturma başlatan Tunceli Valiliği, Yücel’in gizli kalması gereken, kişiye özel bilgileri açıkladığı tespitinde bulunarak dosyayı Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Yücel, 28 Ocak’ta Sulh Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkacak. Bu arada Engin Yücel hakkında, makamında bir polis memuru tarafından silahla vurularak şehit edilen Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi aleyhine sosyal medyada olumsuz paylaşımlarda bulunduğu gerekçesiyle başka bir soruşturma daha açıldığı öğrenildi. Tunceli Valiliği dosyayı ihraç edilmesi talebiyle İçişleri Bakanlığı’na gönderdi. Bakanlık, valiliğin talebini yerinde bulunarak polis memuru Engin Yücel’in meslekten ihraç edilmesine karar verdi. Ferit Demir

WWF dünyayıbekleyen kuraklık riskine dikkatçekerek uyardı

WWF dünyayı bekleyen kuraklık riskine dikkat çekerek uyardı Türkiye’da artan kuraklık su kaynaklarının önemini bir kez daha hatırlattı. WWFTürkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin iklim krizinin de etkisiyle su fakiri olma yolunda ilerlediğine dikkat çekti. Vakıf “Su Biterse Herkes Susar” kampanyası ile karar vericileri, iş dünyasını ve yurttaşları su kaynaklarını koruma seferberliğine davet etti. Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Bursa, Mersin, Konya, Adana ve Antalya’nın küreselde su riski yüksek kentler listesinde bulunduğuna dikkat çekerek “Üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan ekolojik işlevini yitirdi. Risk sadece yüzey sularımızla da sınırlı değil, yeraltı sularımızın da seviyesi alarm veriyor. Orman alanlarımızı kaybetmemiz de kuraklığa zemin hazırlayan bir başka etken” dedi.KRİZ KAPIDAWWF - Türkiye, Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu su risklerini paylaşmak amacıyla çevrimiçi bir toplantı düzenledi. Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, Türkiye’nin su kaynaklarının risk altında olduğuna dikkat çekerek “Son 50 yılda Türkiye’deki sulak alanların yarısı, su miktarı ve kalitesi bakımından, sağlıklı yapısını kaybetti” dedi. WWF Küresel Tatlısu Programı Başkanı Stuart Orr da akarsular ve göllerin sadece barındırdıkları canlılar için değil insan için de yaşam kaynağı olduğunu anımsattı. WWF - Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli ise Türkiye’de susuzluğun bireyler, iş dünyası ve karar vericiler için ortak bir risk olduğunu vurgulayarak “Şimdi suyumuz için seferberlik zamanı. Doğada suyun doğduğu ve geçtiği doğal alanları koruyarak; tarımda sulama yöntemlerimizi iyileştirerek, acilen damla sulamaya geçerek; sanayide suyu kirletmeden, verimli kullanarak; temiz üretim yatırımlarını teşvik ederek; jeotermal enerji üretiminde açığa çıkan yüksek kimyasal ve ağır metal içeren atık suların geri basılması yerine yüzeysel su kaynaklarına bırakılmasının önüne geçerek; denetimlerde sıfır tolerans yaklaşımını benimseyerek; kentlerimizde dağıtım kayıplarını ve kaçakları önleyerek; evlerimizde her damlayı tasarruf ederek; tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek suyumuzu korumayı birlikte başarabiliriz” dedi. Büyük Menderes Havzası’nda su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir yönetimi için yürüttükleri çalışmalara değinen WWF - Türkiye Tatlı Su ve Sulak Alan Programı Kıdemli Uzmanı Eren Atak ise hedeflerinin havzada doğayı korurken suyun daha verimli kullanıldığı yöntemlere geçişi sağlamak olduğunu söyledi. Hazal Ocak

Üniversiteöğrencileri kayyım rektörlere karşıbuluştu

Üniversite öğrencileri kayyım rektörlere karşı buluştu AKP’li Bulu’nun Boğaziçi’ne rektör olarak atanmasına tepkiler sürüyor. Dün de kampusta ve Kadıköy’de “Ne yanlış ne de yalnız” pankartları ile eylem yapıldı. AKP’li Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasına tepkiler sürüyor. Boğaziçili öğrenciler ve öğretim üyeleri Bulu’yu Güney Kampüs’te bir araya gelerek protesto etti. Öğretim üyeleri rektörlük binasına arkalarını döndü. Öğrenciler de “Onur Yürüyüşü” gerçekleştirdi. Öğrenciler yürüyüş sırasında, “Transfobik rektör istemiyoruz”, “Homofobik rektör istemiyoruz” şeklinde sloganlar attı. Öğrenciler, Sibel Can’ın “Padişah” şarkısının sözlerini uyarladıkları “Kayyımşah” şarkısını söyledi. Akşam saatlerinde de öğrenciler Kadıköy Rıhtım Meydanı’nda bir araya geldi. Eylem öncesi polis alana yığınak yaptı. Burada yapılan ortak açıklamada, “Atanmaları konusundaki tek kriter iktidara bağlılıkları olan kayyımların, rektörlük vasfını taşıyacak liyakat göstermediği, saray vizyonuyla donatıldıkları açıktır. Üniversitelere siyasi iktidarın baskı ortamını yaratma aracı olarak yerleştirilen polis teşkilatı kampüslerden derhal çekilmelidir. Kayyumların, yarattıkları baskı ortamının sonunu getirmek için demokratik, özgür üniversitenin inşası için YÖK kapatılmalıdır. Üniversitelerin AKP teşkilatlarına dönüşmesine izin vermeyeceğiz. Tüm üniversitelerdeki kayyum rektörler istifa etmelidir! Üniversitelerin yönetimi seçimler yolu ile, tüm üniversite bileşenleri tarafından belirlenmelidir” denildi.İÜ’DEN DESTEKİstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi (İÜDÜG), “Demokratik, özerk ve özgür üniversite” talebiyle üniversitenin Beyazıt’taki ana kapısının önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Eylemde konuşan Prof. Dr. Raşit Tükel, “Üniversite bilim üretir. Üniversiteler siyasi, ekonomik güç odaklarının etkisi altında var olamaz” dedi. Kayhan Ayhan

Eskişehir OsmangaziÜniversitesi'nde araştırma görevlisi kadrosuna Rektör Yardımcısı'nın kızıseçildi

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde araştırma görevlisi kadrosuna Rektör Yardımcısı'nın kızı seçildi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Hukuk Fakültesi’nde açılan bir kişilik araştırma görevlisi kadrosuna, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Arslantaş’ın kızı İlayda İrem Arslantaş seçildi. Ön değerlendirmeyi geçen ve sözlü sınava girmeye hak kazanan 10 kişi arasından sonuncu olan Arslantaş’ın, sözlü sınavda en yüksek puanı alması ve diğer 9 adayın barajı dahi geçememesi dikkat çekti. Üniversitelerin tepki çeken kişiye özel kadroları, akraba görevlendirmeleri ve torpil uygulamaları, YÖK’ün de uyarılarına karşın devam ediyor. Benzer bir uygulamanın bu kez ESOGÜ’de gerçekleştiği iddia edildi. ESOGÜ Rektörlüğü, 25 Kasım 2020’de, Hukuk Fakültesi için bir kişilik araştırma görevlisi ilanına çıktı. İlanda, araştırma görevlisinin birimi olarak “Özel Hukuk ve Deniz Hukuku” belirlendi. Aranan nitelikler ise “Hukuk fakültesi mezunu olup özel hukuk alanında tezli yüksek lisans veya doktora yapıyor olmak” olarak duyuruldu.BARAJI BİLE GEÇEMEDİLERBu kapsamda, 18 Aralık’ta ön değerlendirme sonucu açıklandı. Söz konusu kadro için ALES ve Yabancı Dil puanını karşılayan 10 aday sınava girmeye hak kazandı. Adaylar arasında, ALES ve Yabancı Dil puanına göre sıralama yapıldı. Kadro için başvuranlar arasında yer alan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Arslantaş’ın kızı İlayda İrem Arslantaş, ön değerlendirmede sonuncu sırada yer aldı. Ön değerlendirmenin ardından 22 Aralık’ta sözlü sınav gerçekleştirildi. Sonuçlar ise 4 Ocak’ta açıklandı. Buna göre, ön değerlendirmeyi geçerek sınava girmeye hak kazananların arasında sonuncu olan Arslantaş, sözlü sınavda 95 puan alarak birinci oldu ve kadroya asil olarak seçildi. Diğer 9 aday ise baraj puanını dahi geçemedi. Bu nedenle kadro için yedek aday belirlenemedi.HEMŞERİLİKLE GÜNDEMDEYDİESOGÜ, 2019’da ise başhekim istifası ve yerine yeni başhekim atanması sürecinde gündeme gelmişti. Baskıya uğradığı iddia edilen ve başhekimlik görevinden istifa eden Prof. Dr. Başar Sırmagül’ün yerine Prof. Dr. Muhammed Evvah Karakılıç atanmıştı. Prof. Dr. Karakılıç’ın, Kayserili olan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Arslantaş’ın hemşerisi olması ve üniversiteye geldikten sonraki iki yıl içinde profesörlük unvanı alarak etik kurulu başkanlığı, başhekim yardımcılığı, acil tıp anabilim dalı başkanlığı ve başhekimlik görevlerinde bulunması dikkat çekmişti. Sefa Uyar

5 kadın, 5 yaşanmışhikâyesi anlatılıyor‘Mor’adlıoyunda

5 kadın, 5 yaşanmış hikâyesi anlatılıyor ‘Mor’ adlı oyunda Kadıköy Halk Tiyatrosu, ‘Mor’ adlı oyun ile kadına şiddeti sahneye taşıyor. Kadına şiddet, hayvanlara, çocuklara şiddet... Yazıyoruz, meydanlarda bağırıyoruz: Hayırrr... Bitmiyor, bu ülkede her gün şiddet artarak devam ediyor. Ayşegül Yalçıner ve Ali Yalçıner’in kurduğu Kadıköy Halk Tiyatrosu, kuruldugu günden bugüne “Mor” adlı oyun ile kadına şiddeti sahneye taşıyor. Oyun, sığınma evinde yaşayan beş kadının yaşanmış hikâyesini anlatıyor. Ali Yalçıner’in yazıp yönettiği oyunda, Ayşegül Yalçıner, Canan Tuğaner, Eda Özdemir, Hafize Balkan, Eser Rüzgâr rol alıyor. “Mor” bugün çevrimiçi saat 20.30’dan, 24 Ocak Pazar 22.00’ye dek Biletix üzerinden bilet alınıp www.seyretix.com adresinden izlenebilir. Ayşegül Yalçıner ile tiyatroyu, “Mor”u ve kadını konuştuk.- Kadıköy Halk Tiyatrosu’nun nasıl kurulduğunu anlatır mısınız?Ben 99 senesinden beri bir sezon bile ara vermeden tiyatro yapıyorum, konservatuvar mezunuyum. Keza eşim Ali Yalçıner de yaklaşık 20 yıldır çeşitli özel tiyatrolarda çalışıyor. Yıllara yayılan tecrübeyle kendi dilinizi oluşturuyorsunuz. Anlatmak istediklerimizi en rahat biçimde kendi tiyatromuzda anlatabileceğimizi düşündüğümüz için Kadıköy Halk Tiyatrosu’nu kurduk. Bir de işin ekonomik boyutu var tabii. Başka tiyatrodan aldığınız yevmiyeyle İstanbul’da yaşayabilmek çok zor.- Yanılmıyorsam tiyatro dördüncü yılına girdi. Tiyatronun finansmanını nasıl sağlıyorsunuz?Sponsorsuz, maddi desteksiz yola çıkmak deli işi gibi görünse de yıllardır tamamen kendi yağımızda kavruluyoruz. Bazen başka tiyatrolarda oyuncu olarak kazandığımız yevmiyeyi tiyatromuzun harcamaları için kullanıyoruz, bazen oynadığımız reklam filminden elde ettiğimiz geliri tiyatromuzun giderleri için aktarıyoruz. Tiyatroda öyle sanıldığı gibi çok büyük gelirler elde etmek mümkün değil. Projemiz güzelse, seyircimiz seviyorsa, salon doluyor ve giderler karşılanıyorsa bizim için yeterli.- Neden “Mor” oyunu?Dört sezondur oynuyoruz Mor’u. Biz Kadıköy Halk Tiyatrosu olarak toplumsal gerçekçi işler sahnelemeyi tercih ediyoruz. Mor da toplumumuzun kanayan yarası kadına şiddeti konu alıyor. Her gün okuduğumuz kadın cinayeti haberleri içimize dert olduğu için Mor’u seçtik.- Adı olmayan beş kadının hikâyesi evet ama siz “Mor” oyununda ne anlatıyorsunuz seyirciye!5 kadın, 5 yaşanmış hikâye diyebiliriz Mor için. Oyundaki karakterlerin özellikle adı yok, özellikle zaman, mekân belirtmedik çünkü hepimizin hikâyesi. Bu karakterler hayatının belli bir döneminde erkek şiddetine maruz kalmış. Kimi eşinden, kimi patronundan, kimi sevgilisinden, kimi babasından baskı, taciz görmüş. Ve ekonomik durumları, eğitim düzeyleri ne olursa olsun hepsi nihayetinde sığınma evinde. Kadın olarak ne kadar farklı görünürsek görünelim, eğitim düzeyimiz, yaşam koşullarımız ne olursa olsun hepimizin ortak noktası kadın olmak. Bizler yaşadığımız tacizleri, uğradığımız baskıyı kendimizle bile paylaşmıyoruz. Mor’da susmamamız gerektiğini anlatıyoruz.- Canlandırdığınız karakterden bahseder misiniz?Benim canlandırdığım karakter aile baskısıyla amcasının oğluyla evlendirilmiş bir kadın. Bu kadın hem amcasından hem kocasından fiziksel şiddet görüyor. Küçük bir kasabada yaşarken gönlü bir oğlana kayıyor. Mutluluk ümidiyle onunla büyük şehre kaçıyor. Sonra âşık olduğu erkek arkadaşlarına peşkeş çekiyor kadını. Tecavüzler, baskı, aşağılama derken pavyona satılıyor. En sonunda sığınma evine kaçıyor. Bir kurguymuş gibi gelse de oynadığım kadın gerçek. Aslında oyundaki bütün kadınlar gerçek. Ve bu 5 kadının birbirinden trajik hikâyelerini var Mor’da.- Pandemi süreci şüphesiz sanatı olumsuz etkiledi. Bu süreçle nasıl başa çıkıyorsunuz?Acılı geçen 10 ay ve daha ne kadar süreceği meçhul. İşin ekonomik tarafı bir yana manen çok yıpratıcı. Çünkü biz sahneye çıktıkça varız. Seyircimizle buluşmayı dört gözle bekliyoruz. Gelgit halindeyiz açıkçası... Umutsuzluğa kapılmamak, işimize odaklanmak, üretmek için geçen kasımda pandemiye rağmen yeni oyunumuz Celile’nin prömiyerini gerçekleştirdik. Hafta sonu yasakları ve akşam 9 sokağa çıkma yasağı yüzünden perde açamaz duruma geldik. Oyunlarımız genelde hafta sonu ya da hafta içi 20.30’da olduğu için durduk. Çünkü doğal olarak cuma akşamı insanlar işten çıkıp, trafiğe takılmadan evine gitmek derdinde oluyorlar. Geçici çözüm olarak oyunlarımızdan Mor’u online gösterime açtık. Öznur Oğraş Çolak

Düşünce veİfadeÖzgürlüğüÖdülleri'nde konuşmalar damga vurdu

Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri'nde konuşmalar damga vurdu Yayıncılar Birliği’nin 25 senedir dağıttığı Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’ne yapılan konuşmalar damgasını vurdu. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin, 1995’ten bu yana her yıl verdiği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’nin 2020 yılındaki sahipleri belli oldu. Yayınevi kategorisinde ödüle, 11 Temmuz 2020’de muzır neşriyat kabul edilen ve müstehcenlik suçlamasıyla yayıncısı ve çevirmeni hapisle yargılanan “Bebekler Nereden Gelir?” kitabının yayınevi Mikado Yayınları değer görüldü. İlk basımı 34 yıl önce yapılan ve bugüne kadar 19 kez basılan “Ayın En Çıplak Günü” kitabı muzır neşriyat kabul edilen Buket Uzuner de “Yazar” kategorisinde ödülün sahibi oldu. Her yıl bir yazar ve yayınevinin yanı sıra ağır siyasal ve ekonomik koşullar altında mesleğini sürdüren bir yayıncıya verilen Emek Ödülü’nü ise 23 yıldır Tarsus’ta hizmet veren Antik Sahaf Kitabevi’nin sahibi İsmail Kün kazandı.ANAYASAYA AYKIRIDüşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’nin töreni bu yıl pandemi nedeniyle çevrimiçi olarak yapıldı ve YouTube’dan (https://youtu. be/kQsX85qHOMg) canlı yayımlandı. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tehdit altında olan Düşünce ve İfade Özgürlüğü’ne yönelik tehditler, ödül töreninde yapılan konuşmalarla gözler önüne serildi. Açılış konuşmasını yapan Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, “Muzır Kurulu’nun kararları anayasaya aykırıdır” dedi.HANGİ KİTAPLAR SANSÜRLENMEDİ Kİ?Uluslararası PEN Yönetim Kurulu üyesi Burhan Sönmez ise “Bugün Türkiye’de tanıklık ettiğimiz devlet zihniyetinin yazar ve yayıncılara baskılarının geçen yüzyıldan devralınan bir zihniyetle devam ettiğini biliyoruz” diyerek yasaklanan ve sansürlenen diğer dünyaca ünlü eserleri sıraladı. Bu kitaplar arasında hangileri yok ki? Remarque’nin “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanından “Gazap Üzümleri”ne, “Çavdar Tarlasında Çocuklar”a kadar pek çok kitap yasaklanmış, yakılmış ve yazarları baskıya uğramıştı.‘İNSANLIK ONURU TEHDİT ALTINDA’PEN Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve gazetemiz yazarı Zeynep Oral da “Yayınevi” kategorisinde Mikado Yayınları’nın sahibi Okan Arıkan’a ödülünü sunarken şöyle konuştu: “Yargılanan kitabın tek bir amacı var, çocukları korumak. Ancak ‘kadının fıtratında eşitlik yoktur’ diyen, ‘torunun diz kapağından tahrik olan’, ‘feminizme ahlaksızlık olarak bakan’ bir zihniyet var karşımızda. Cumhuriyeti, devrim ilkelerini, laikliği yok sayan, karşıdevrimi adım adım uygulamaya çalışan bir zihniyet bu. PEN Türkiye olarak hep şunu söylüyoruz: Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkede, sadece edebiyat değil, insan yaşamı, insanın emeği ve insanlık onuru da tehdit altındadır.”‘HÜZÜNLÜ ÖDÜL’Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Adnan Özyalçıner, Buket Uzuner’e ödülünü vermeden önce yaptığı konuşmada “Bizde düşünceleri açıkladıktan sonra başına geleceklerden emin değildir hiç kimse. Buna rağmen yaşamı yüceltmek boynumuzun borcudur” ifadelerini kullandı. Buket Uzuner ise bu “hüzünlü ödülü” almaktan dolayı onur duyduğunu belirterek sert bir konuşma yaptı. Uzuner, “Hepimiz ucuz bir bilimkurgu filmine hapsolmuş gibi yaşıyoruz... 21. yüzyılın üçüncü on yılında dünyada hâlâ diktatörler ve tek adamlar mevcut. Bu ülkelerde yolsuzluklar, yoksulluklar ve yasaklar artık sansürün bile saklayamayacağı boyutlara tırmanıyor. Unutulmamalıdır ki tarih boyunca suç işlemiş bir kitaba rastlanmamıştır, ancak suçluları ortaya çıkaran sayısız kitap mevcuttur” diye konuştu. Orhun Atmış




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter