Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Saturday, 12.21.2024, 12:09 PM (GMT)

TTB Genel Sekreteri Bulut, mutasyon sürecini yorumladı: 'Yoğun bakımda yaşortalamasıdüştü'

TTB Genel Sekreteri Bulut, mutasyon sürecini yorumladı: 'Yoğun bakımda yaş ortalaması düştü' Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Bulut, “Sahadan gelen veriler yoğun bakımda yaş grubunun düştüğünü gösteriyor. Gençlerde mutasyonun hastalığa neden olma yeteneği mi arttı? 40-50 yaşında ölümlerin olduğunu görüyoruz” dedi. Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, Türkiye’de koronavirüs mutasyon analizlerinin haftalık açıklanması gerektiğini belirterek “Sahadan gelen veriler, yoğun bakımda yatanların yaş grubunun düştüğünü gösteriyor. Eğer böyle bir şey varsa, gençlerde mutasyonun virülansı (hastalığa neden olma yeteneği) daha yüksek bir hale mi geldi? Şimdi 40-50 yaşında ölümlerin olduğunu görüyoruz. Bundan böyle yaş gruplarına göre ve bölgesel olarak mutasyon açıklanırsa biz de mutasyonun nasıl etkilediğini görürüz” dedi.Prof. Dr. Bulut, Türkiye’de mutasyonun gidişatına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Mutasyonun bir Türkiye varyantının oluştuğu açıklamalarını değerlendiren Bulut, “Virüsün Türkiye varyantının mutasyon analizini görmeden bir yorum yapılamaz. Ayrı bir varyant mı, Ortadoğu’da görülen bir varyant mı, bunu görebilmemiz için analize bakmamız gerekir” dedi. Virüsün mutasyona uğramasının normal olduğunu aktaran Bulut, “Brezilya’da, Güney Afrika’da, Ortadoğu’da, İngiltere’de ve daha çeşitli yerlerde mutasyonlar olduğunu gördük. Ancak daha bunların aşılamaya veya hastalığın ağırlığına henüz ciddi bir etki ettiğini görmedik. Zaten eğer gerçekten büyük mutasyonlar gerçekleşir ve virüsün yapısı değişirse o zaman bu virüse SARSCoV-2 diyemeyiz, artık farklı bir virüs oluşmuş demektir. SARS-CoV-3 gibi yeni bir virüs ve Covid-21 gibi yeni bir hastalığı konuşmamız gerekir” ifadelerini kullandı.‘ANALİZLER NEDEN YAYIMLANMIYOR?’“Türkiye’de mutasyon analizi yayımlanmıyor” diyen Bulut, “Belki incelendiğinde İngiltere’deki ya da Belçika’daki bir varyantı olduğu görülecek. O yüzden bir şey söylenemez” yorumunu yaptı. İngiltere’de haftada bir mutasyon analizi yayımlandığına dikkat çeken Bulut, “Sağlık Bakanlığı neden mutasyon analizlerini yayımlamıyor? Bunun nedeninin Ortadoğu mutasyonlarını gizlemeleri olduğunu düşünüyorum. Geçen yıl şubat ayında görülen ilk vakanın mart ayına kadar gizlenilmesi gibi” dedi.‘İL BAZINDA MUTASYON AÇIKLANMALI’İl bazında vakaların açıklanması gibi mutasyonların da açıklanması gerektiğini belirten Bulut, “Şimdi okulların açılması da gündemde. Sahadan gelen veriler yoğun bakımda yatanların yaş grubunun düştüğünü gösteriyor. Eğer böyle bir şey varsa gençlerde mutasyonun virülansı daha yüksek bir hale mi geldi? Eskiden virüsün daha çok yaşlıları etkilediğini, gençlerin hastalığı asemptomatik geçirdiğini ve bulaştırıcı olduğunu görüyorduk. Şimdi 40-50 yaşında ölümlerin olduğunu görüyoruz. Bundan böyle yaş gruplarına göre ve bölgesel olarak mutasyon açıklanırsa, biz de mutasyonun nasıl etkilediğini görürüz” diye konuştu. İl bazında mutasyonun açıklanmasının salgınla mücadeleyi de kolaylaştıracağını söyleyen Bulut, “Mutasyonlar arasındaki farkı da görmüş oluruz. Hangisi daha ölümcül, hangisi daha ağır biliriz” dedi. Sarp Sağkal

Devletin gözlükçerçevesi için verdiği destek hiçdeğişmedi: 37.80 TL

Devletin gözlük çerçevesi için verdiği destek hiç değişmedi: 37.80 TL Türkiye’de her şeyin fiyatı artarken devletin gözlük çerçevesi ve camına verdiği destek çok düşük kaldı. SGK’nin destegi ile değil gözlük, kılıfını bile alabilmek mümkün değil. Bu nedenle de gözlükçüler reçeteleri işleme bile koymuyor. CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. SGK’nin, üç yılda bir olmak üzere gözlük çerçeve bedeli olarak 37.80 TL, gözlük camı için ise 10 ile 16 lira arasında ödeme yaptığına işaret eden Bakırlıoğlu, bu rakamların 17 yıldır hiç değişmediğini belirtti. Bakırlıoğlu, AKP’nin iktidara geldiği 2002’de ödenen bu bedellerle yurttaşın bir gözlük alabilirken, bugün optik işyerlerinin yazılan reçeteleri işleme koyma gereği bile duymadıklarını vurguladı. Türkiye’de 6 bin 600 optik müessesesi, 147 imalatçı fabrika, ithalatçı, tedarikçi ve 30 bin çalışanıyla gözlük alanının önemli bir sektör olduğuna dikkat çeken Bakırlıoğlu, gözlük için verilen bedellerin değişmemesinin sağlığın paralı hale getirildiğinin göstergesi olduğunu belirtti. Bu uygulamanın sosyal devlet anlayışı ile de bağdaşmadığını dile getiren Bakırlıoğlu, “Ortalama gözlüğün 500 TL olduğu düşünüldüğünde devlet katkısı çok cüzi” dedi. Mustafa Çakır

İktidar, Gara’dan yolaçıkarak dokunulmazlık dosyalarınıindirecek

İktidar, Gara’dan yola çıkarak dokunulmazlık dosyalarını indirecek MHP lideri Bahçeli’nin, Gara katliamını anımsatarak, “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözlerinin perde arkasında, iktidarın “HDP’yi kapatmaya yönelik hamlesi” bulunuyor. İlk iş olarak Karma Komisyon’da HDP’li milletvekillerinin “fezlekeleri” öne alınacak. Dokunulmazlıkların düşürülmesinin ardından “teröre destek” gerekçesiyle yargılama başlatılacak. Bu süreçte SPY değişikliği hızlandırılacak. Yasaya “terörle iltisaklı partiler” ibaresinin konulması planlanıyor. Sonra CHP’li vekillerin fezlekeleri gündeme getirilecek. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, dünkü grup toplantısında, HDP’ye yönelik, “İp inceldiği yerden kopsun. Gara’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözlerinin ardında, “HDP’ye yönelik operasyonlar” bulunuyor.”İlk olarak anayasa ve adalet komisyonlarından oluşan Karma Komisyon’un toplanarak, “milletvekillerinin fezlekelerini görüşmesi” planlanıyor. Komisyonda, “milletvekillerinin öncelikle dokunulmazlıklarının kaldırılması” gündeme getirilecek. Sonrasında ise “dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri ile ilgili yargı yolu açılacak.” Komisyonda, bin 300’ün üzerinde milletvekiline ait fezleke bulunuyor. HDP’den sonra hakkında en fazla fezleke bulunan milletvekili CHP’de. Komisyonun önce HDP’li milletvekillerinin, sonrasında ise CHP’li milletvekillerine ait fezlekeleri gündeme alması bekleniyor. Daha önce “terörist cenazelerine katıldıkları” iddiasıyla iktidarın hedef aldığı CHP’li Sezgin Tanrıkulu ve CHP’li Gamze Akkuş İlgezdi gibi isimler hakkında da “yeni fezlekelerin düzenlenebileceği ve komisyona havale edilebileceği” ileri sürülüyor.İktidar kanadının daha önce “muhalefetin ‘erken seçim hazırlığı’ söylemini kullanabileceği gerekçesiyle, SPY ile ilgili düzenlemeyi 2022’de TBMM’ye getireceği” konuşuluyordu. Gara şehitleri sonrası düzenlemenin de “vakit kaybetmeden” Meclis’e sunulacağına dikkat çekiliyor. Düzenlemede “siyasi partiler ile ilgili” yeni yaptırımların da bulunacağına işaret ediliyor. “Bir siyasi partinin terör örgütüyle doğrudan veya dolaylı bir şekilde iltisaklı olması halinde, o siyasi partinin hazine yardımının kesilmesi” ile ilgili hükmün de yasaya ekleneceği” belirtilirken, “Hazine yardımından mahrum kalan partiler hakkında kapatma davası açılabilmesine yönelik adım atılabileceği” belirtiliyor.BAŞSAVCILIĞIN OPERASYONU ÖRNEKAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı, Gara’daki 13 şehidin ardından sosyal medya hesabından “provokatif paylaşımları” nedeniyle HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu ile Hüda Kaya hakkında soruşturma başlatmıştı. HDP’nin kapatılması ile ilgili açılması öngörülen kapatma davasında da başsavcılığın başlattığı operasyonun “örnek teşkil edeceği” ifade ediliyor. Ayrıca HDP Diyarbakır il binasında “çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan ailelerin ifadelerinin de yer alabileceği” de belirtiliyor. Selda Güneysu

Kaçırılan askerler için 6 yıl boyunca resmi açıklama yapılmadı, aileler Meclis’e kadar geldi

Kaçırılan askerler için 6 yıl boyunca resmi açıklama yapılmadı, aileler Meclis’e kadar geldi Gara'da rehin tutulan görevli yakınlarının 6 yıllık mücadelesi gündeme geldi. Ailelerin 2017’de TBMM’de basın toplantısı düzenlediğini hatırlatan CHP’li Ağbaba, “PKK’nin katlettiği evlatlarımızın anaları yıllardır seslerini duyurmaya çalışıyordu. Yüzlerine tüm kapıları kapadılar” dedi. Irak’ın Gara bölgesinde bir mağarada rehine olarak tutulan asker, polis ve sivil 13 Türk vatandaşının terör örgütü PKK tarafından şehit edilmesiyle kaçırılan askerlerin ailelerinin 6 yıl boyunca süren seslerini duyurma mücadeleleri yeniden gündeme geldi.“Çözüm süreci” sırasında terör örgütü PKK’nin kaçırdığı askerler konusunda 6 yıl boyunca konuyla ilgili Milli Savunma Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı tarafından hiçbir açıklama gelmedi. Kaçırılan asker ve polislerle ilgili milletvekillerinin soru önergeleri iktidar tarafından yanıtsız bırakıldı. Kaçırılan asker ve polislerin aileleri birçok kez İnsan Hakları Derneği’nde basın toplantısı yaparak seslerini duyurmaya çalışmış, TBMM’de de CHP ve HDP milletvekilleriyle görüşmüşlerdi. Bu süreçte ailelerin bir bölümü HDP Diyarbakır İl Binası’nın önündeki oturma eylemine katılmıştı. Aileler, son olarak 2019 Mayısı’nda AKP Grup Başkanı Naci Bostancı ile de görüşmüşlerdi.CHP Genel Başkan Yardımcısı Ağbaba, yaptığı yazılı açıklamada üzüntüsünü dile getirerek “PKK’nin katlettiği evlatlarımızın anaları babaları yıllardır seslerini duyurmaya çalışıyordu. Seslerini duymadılar, yüzlerine tüm kapıları kapadılar. Genel Başkanımız ailelerle defalarca buluşup onların isteğiyle Başbakan’la görüştü. Bugün hamaset yapanlar, özür dilemek yerine üste çıkmaya çalışıyor” dedi.SORULAR CEVAPSIZCumhuriyet’e konuşan CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan da farklı tarihlerde 7 ayrı soru önergesi verdiğini ancak önergelerin sadece birine Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından “Terör örgütlerine karşı keşif, gözetleme ve operasyonlarımız kararlılıkla sürmektedir” ifadelerinin yer aldığı somut bir veri içermeyen yanıt geldiğini belirtti. Bakan, “Bir emirle vatanları için ölüme giden bu askerler ve polisler için devletin bir sorumluluğu vardır. Bunları kurtarmak için ya operasyon yaparsınız ya da diplomasi, müzakere yöntemlerini kullanırsınız. Görülüyor ki 2015’ten bu operasyona kadar hiçbir şey yapılmamış, bir girişimde bulunulmamış. Sayın Hulusi Akar, bu operasyonun bu vatandaşlarla ilgili istihbaratın teyit edilmesi için yapıldığını söylüyor, fakat 13 vatandaşımız şehit edildi. Demek ki bu operasyonda yolunda gitmeyen, yanlış yapılan bir şeyler oldu. Burada bir hata var, bir sorumlu var. Bunun sorgulanması gerekir” dedi. Hüseyin Hayatsever

Sürmiİnce cinayetinin kayıtlarıJandarme ve Emniyet arasında kayboldu

Sürmi İnce cinayetinin kayıtları Jandarme ve Emniyet arasında kayboldu Yüksekova’da çocuklarına yemek götüren Sürmi İnce’nin öldürülmesine ilişkin kayıtlar, Jandarma ve Emniyet arasında kayboldu. Aile isyan etti. Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde yaşayan 55 yaşındaki Sürmi İnce, 18 Temmuz 2016’da tarlada ot biçen çocuklarına yemek götürmek için evinden çıktı. Tarlada uzman çavuş Ali Dalgıran tarafından açılan ateşle vurularak öldürüldü. Yerel mahkeme Dalgıran hakkında, “taksirle öldürme” suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezası verdi. İnce’nin ailesi karara itiraz etti. Ancak Erzurum İstinaf Mahkemesi Dalgıran’a verilen cezayı fazla bularak dosyayı yeniden yerel mahkemeye gönderdi. Dava yeniden görülmeye başlandı. Geçen günlerde üçüncü celsesi görülen davada sanık Dalgıran bir kez daha savunma yaptı.“Kasten öldürme” suçu işlemediğini iddia eden Dalgıran kendini şu sözlerle sabundu: “Zaten terör bölgesi. Bölgeye, örgüt mensupları olduğu ihbarı üzerine takviye güç olarak gittik. Ben kendim bölgedeki örgüt mensuplarını bizzat görmedim. Bizden önce olay yerine intikal eden personelin bize aktardığı bilgiye göre 3 adet örgüt mensubu olduğu aktarılmıştı. Araçtan indikten 10-15 saniye sonra silah sesleri duydum. Ağaçların ve otların arsasında koşmakta olan kişileri görünce ateş ettim. Sivil vatandaşların 25 metre uzağında bulunan kişilerin koşmakta olduğunu gördüğüm için ateş etmek durumunda kaldım. Bu yüzden sivil vatandaşların tarladan çıkmalarını beklememiz gibi bir durum söz konusu olmadı. Erkek örgüt mensuplarının bayan kıyafeti giyerek gezdiklerini bildiğimiz ve hangi kılıkta gezdiğini bilemediğimiz için sivil ya da örgüt mensubu olup olmadığını anlamıyoruz. Herkes hata yapabilir, vazgeçmek olmuyor. Vazgeçmekten kastım mesleğimdir” dedi.ÇATIŞMA ÇIKMADISürmi İnce’nin oğlu İsmail İnce ise “Sanığın ifade ettiği şekilde herhangi bir çatışma yaşanmamış olup ateş etmesinden evvel silah sesi duymuş olması kesinlikle doğru değildir” dedi.HABERLERİ YOKMahkeme başkanı, sanığın içinde bulunduğu zırhlı araca ait araç içi görüntü kayıtları için bir önceki celselerde Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı’na müzekkere yazısı anımsatarak jandarmanın “araçların atış kayıt görüntülerinin ve telsiz konuşma kayıtlarının komutanlıklarında bulunmadığı, olaya ait araç kayıt ve görüntü cihazlarının Yüksekova Emniyet Müdürlüğü ekiplerine teslim edildiği” şeklinde cevap verdiğini ifade etti. İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün ise ellerinde, “Bahse konu araçlara ait araç içi görüntü kayıtları ve telsiz konuşma kayıtlarının bulunmadığı”nı belirtti. Ayrıca İnce ailesinin avukatlarının olay yerinde keşif yapılması, bilirkişi atanması yönündeki talepleri de mahkeme tarafından reddedildi. Seyhan Avşar

Çocuklar salgın sürecinde kendilerini nasıl hissettiklerini anlattı

Çocuklar salgın sürecinde kendilerini nasıl hissettiklerini anlattı Çocuklar salgın sürecinde kendilerini nasıl hissettiklerini “kozasından çıkamayan tırtıl”, “kabuğuna çekilmiş, dışarı çıkmaya korkan bir kaplumbağa”, “kırık kalp, üzgün surat emojisi” gibi benzetmelerle anlatıyor. Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) hazırladığı “Uzun Hikâye” yazı dizisinin son bölümü olan “Çocukların Gözünden Pandemi”de, çocukların salgın sırasında yaşadıkları ve hissettikleri aktarılıyor. ERG Araştırmacısı Umay Aktaş Salman, bu araştırma için farklı sosyoekonomik koşullara sahip, farklı okul türlerine devam eden 8-17 yaş arasındaki çocuklarla görüştü, onlara kendilerini nasıl hissettiklerini, evde nasıl vakit geçirdiklerini ve uzaktan eğitim deneyimlerini sordu. Bu çalışmadan bölümler şöyle:ARTIK HEP BÖYLE Mİ?İstanbul’da yaşayan 8. sınıf öğrencisi Y.A.Ü., uzaktan eğitim sürecinde yaşadıklarını ve hissettiklerini şöyle anlatıyor: “Evde tabletim vardı ama eski olduğu için programlar yüklenemedi ve giremedim canlı derslere. İnternetim de yetersizdi. Martta başlayan süreç ve sonrası, benim için upuzun bir yaz tatili gibiydi. Arkadaşlarıma hangi konuda olduklarını soruyor ve ona göre çalışıyordum. 7. sınıfı uzaktan eğitimi verimli kullanamadan bitirdim, 8. sınıfın başında da verimli giremedim derslerime. Eksiklerim var. İki ay önce tablet geldi, derse giriyorum ama öğretmenimi pek iyi anlayamıyorum şimdi, zorluk çekiyorum. Liselere Giriş Sınavı’na gireceğim bu yıl. Yüz yüze eğitim olsa fen lisesini kazanırdım belki, orayı istiyorum. Ama kazanamamaktan korkuyorum. Koalanın ağaca tutunduğu gibi evime tutundum. Çünkü çok hareket edemiyordum. Koala nasıl bir ağaca tutunuyorsa ben de ağaca tutunur gibi evime tutundum.”KOZASINDAN ÇIKAMAYAN TIRTILİstanbul’da özel bir okulda 4. sınıfa giden 9 yaşındaki G.S. okul ve uzaktan eğitim arasındaki farkı şöyle anlatıyor: “Okul bana ve arkadaşlarıma ait bir yer. Kendim gibi kişiler var. Arkadaşlarımı çok özledim, onlarla olmayı istiyorum. Annem artık evden çalışıyor ama işleri olduğu için benimle vakit geçiremiyor. Yalnız oluyorum böyle. Hep evdeyiz ama iyi ki kitaplar var, yoksa başka dünyalara da gidemezdim. Kozasının içinden çıkamayan bir tırtıl gibiyim. Kelebeğe dönüşemedim.”OKUL YERİNE LOKANTASalgın, İstanbul’da yaşayan 17 yaşındaki M.Ö. için eğitimin okulda yapılmaması çalışmak zorunda kalmasına neden oldu. M.Ö. meslek lisesi 11. sınıf öğrencisi. Babasının ve amcasının işlettiği restoranda 10 yaşından beri hafta sonları çalışan M.Ö., eğitim uzaktan olunca hafta içleri de çalışmaya başladı. M.Ö’nün salgının başından bu yana yaşadıkları şunlar: “Geçen sene mart ayında uzaktan eğitim çok verimli geçmedi. Bu eğitim yılı başladığından beri katılabildiğim kadar derslere katılmaya çalışıyorum ama çalıştığım için saatlerime uymuyor. Haftanın beş günü babam ve amcamın restoranında çalışıyorum. Kuryelik yapıyorum, siparişleri götürüyorum, temizlik yapıyorum, bulaşık yıkıyorum. Dükkândan canlı derslere bağlanmaya çalışıyorum. Böyle bir ortamda dersi anlamak, dinlemek çok zor. Öğretmenler de ‘Neredesin sen, gürültü çok’ diyor. ‘Dükkândayım, çalışmak zorundayım’ dedim ama kimse de dönüp başka bir şey sormadı.”‘OKULU ÖZLEMEDİM’İstanbul’da yaşayan 13 yaşındaki M.V., okulu özlemediğini belirterek “Bazı öğretmenler ayrımcılık yapıyorlardı. Zeki olduğunu düşündüğü öğrencilere daha iyi davranıyorlar. Öğretmenin bir çocuğa vurma hakkı olamaz. Ama oluyor. Bizim kararlarımızı önemsemiyorlar. Psikolojik şiddet de uyguluyorlar. Öğretmen bana da bağırdı. Tokat atacak gibi elini kaldırdı. O olaydan sonra okuldan nefret etmeye başladım. Bir tek arkadaşlarımı özledim. Bir de beden dersini” diyor. 8 yaşındaki M.E.Y., kendisini evde beslenen kuş veya balık gibi gördüğünü, kendisini rahat ve mutlu hissettiğini söyleyerek şöyle devam ediyor: “Rahat geliyor, evde olmak. Uzaktan eğitimi sevdim. Bilgisayardan olmasını seviyorum. Bilgisayarla uzaktan eğitime kadar çok bağlantım yoktu. Bazen merak ettiğim bir şeyi araştırıyordum, videolar izliyordum. Şimdi teknolojik olarak daha fazla tecrübem var. Öğretmenimi ve arkadaşlarımı yüz yüze görüşmeyi özledim ama dünyada her şey normale dönse ben yine uzaktan eğitimi seçerim. Eskiye göre hayatımdaki tek fark dijital ortamda da hayatımı sürdürmeyi öğrendim.” 8. sınıfa giden M.K. “Arkadaşlarımı göremiyorum, okula gidemiyorum. Kötü hissediyorum. Anneme evde yardım ediyorum, temizlik yapıyorum, yemek hazırlıyorum. Kardeşime bakıyorum. Okula gitmemek meslek sahibi olamamak demek benim için. Ya olamazsam” diyerek korkusunu dile getiriyor.‘KİMSE GÖRMÜYOR BİZİ’6. sınıf öğrencisi G.B, 9 ay boyunca uzaktan eğitime de öğretmenlerine de erişemedi. Bir ay önce sağlanan bir destekle evlerine internet bağlantısı çekilip, bir bilgisayar getirilince derslerini takip etmeye başlayan G.B., şunları söylüyor: “Televizyonumuz da bozuktu, geçen sene de hiç takip edemedim televizyondan dersleri. Evdeki ders kitaplarından kendi kendime bir şeyler yapmaya çalıştım. Kendimin öğretmeni oldum. Öğretmenlere ulaşamadım, onlar da bana ulaşmadı. Yalnız olan kişileri anlıyorum. Kimse gelip ‘Ne yapıyor bunlar?’ demiyor. Kimse görmüyor bizi sanki. Çok kırıldım. Bu benim geleceğimi inşallah etkilemez. Yalnızlık çekmeyiz diye umuyorum. Böyle olursa okuyamam diye korkuyorum, ben öğrenmeyi seviyorum. Bir şey öğrenmek ilgimi çekiyor. Biri anlatırsa çok çabuk kavrayabiliyorum. Okula gittiğimde dertlerimi unutuyordum, en azından öğretmenimle dertleşiyordum. Şimdi kimse yok. Konuşabileceğim kimse yok.” Figen Atalay

Fenerbahçe KalamışYat Limanıözelleştirmesine karşıhukuki mücadele sürüyor

Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı özelleştirmesine karşı hukuki mücadele sürüyor Kadıköy’de oturan 32 kişi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaparak ÇED raporu alınmayan ve yoğunluğu artıran yeni planın iptal edilmesini istedi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın bu yıl içinde özelleştirilecek varlıklar arasına aldığı Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’nda hukuki süreç bu kez Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşındı. 32 Kadıköylü anayasal haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle planın iptali için başvurdu.Koç Grubu’nun turizm şirketi Setur’un 1998’den beri işlettiği liman 2011’de özelleştirme kapsamına alındı. Özelleştirme kararı ile birlikte marina kapasitesi ve alanını genişleten yeni bir imar planı hazırlandı. 2014’te yapılan ilk ihaleye katılan Koç Grubu, 664 milyon dolar teklif verdi. Ancak Kadıköy Belediyesi ve Kadıköy’de yaşayan sivil toplum örgütlerinin hukuki mücadelesi nedeniyle ihaleden geri çekildi. Limanla ilgili hukuki süreç geçen ay Danıştay İdare Kurulu’ndan çıkan planı kabul eden kararıyla son bulunca bu kez bireysel itirazlara dayanarak Anayasa Mahkemesi yolu güzüktü.Kadıköy’de yaşayanlar ve sivil toplum örgütleri, “Türkiye’de ilk kez bir kent suçu Anayasa Mahkemesi’ne” gidiyor başlığıyla bir açıklama yaparak yeni süreci şöyle anlattı:- Doğal ve arkeolojik sit özellikleri taşıyan Türkiye’nin en büyük yat limanı olan Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı, daha da büyütülerek 438 bin m2’ye çıkarılmak istenmektedir. Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’nın 2015 yılında hazırlanan planları, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporu olmaması nedeniyle iptal edilmiştir. - 2017 yılında revizyon planı adı altında yapılan planında ÇED raporu yoktur ama buna rağmen iptal edilmesi yönündeki talebimiz reddedilmiştir. ÇED raporu olmadan bu plan yapılamaz, iptal edilen bir planın da zaten revizyonu olmaz. - Bu hukuksuzluğun önüne geçmek isteyen, İstanbul ili Kadıköy ilçesi Fenerbahçe-Kalamış mahalleleri ve civarında oturan 32 kişi, anayasamızın 17., 56. ve 57. maddeleri ve AİHS madde 8’e göre koruma altındaki haklarımız ihlal edildiği için AYM’ye başvurduk. - Türkiye’de bir ilke tanıklık ediyoruz. AYM bugüne kadar pek çok davanın son durağı oldu ancak ilk kez bir kent suçunu değerlendirecek. - Biz Kadıköy’ü ve doğayı seven yurttaşlar olarak, uygulanması halinde Kalamış’ta telafisi imkânsız sonuçlara sebep olacak imar planlarının iptali için bütün iç hukuk yollarını tükettik. Sadece bireysel başvuru hakkının geçerli olduğu AYM’ye de bireysel olarak açtığımız davaların sonuçlarıyla gidiyoruz. Kadıköylüler planla ilgili itirazlarını da şöyle açıkladı: - Kapasiteyi 200 yat artırmak için ve alanı daha fazla yat kullanıcısına açabilmek pahasına 500 bin Kadıköylünün kıyı kullanımı azalacak, kıyı alanı yapılaşmaya açılacaktır. - Mevcut yat limanı alanının, yapılan imar planı ve dalga kıranlarla daha da büyütülecek, dolgu alanına yeraltı otopark alanları ile birlikte yaklaşık 40 bin m2 inşaat alanı eklenecek. Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı geçen ay Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada plandan vazgeçilmesini istemiş “Kadıköy sonuna kadar bu plana karşı çıkacak” demişti. cumhuriyet.com.tr

Konya'nın Kulu Belediyesi'nin 45 milyon TL borcu olduğu ortayaçıktı

Konya'nın Kulu Belediyesi'nin 45 milyon TL borcu olduğu ortaya çıktı Konya Kulu’da 90 metrekare arazinin fiyat belirlemesini Avro üzerinden hesapladığı için “Konya AB’ye girdi” eleştirilerine maruz kalan AKP’li Kulu Belediyesi’nin, şimdi de kendisinden önceki AKP yönetiminden 45 milyon TL borç devraldığı ortaya çıktı. Konya Kulu’da 90 metrekare arazinin fiyat belirlemesini Avro üzerinden hesapladığı için “Konya AB’ye girdi” eleştirilerine maruz kalan AKP’li Kulu Belediyesi’nin, şimdi de kendisinden önceki AKP yönetiminden 45 milyon TL borç devraldığı ortaya çıktı.Konya’nın Kulu ilçesinde belediye tarafından satılacak arazi fiyatlarının Avro üzerinden belirlenmesi, köylünün sert tepkisine yol açınca ihale ertelenmişti. Kulu Belediye Başkanı Murat Ünver’in, tepkili köylüyü sakinleştirmek için yaptığı konuşmanın görüntüleri, yeni bir gelişmeyi ortaya çıkardı. 2019’daki 31 Mart yerel seçimlerinde AKP’den belediye başkanı seçilen Ünver, söz konusu görüntüde hem kendisinden önceki AKP’li belediye yönetiminden devraldığı hem de kendi dönemindeki borçlara ilişkin şunları söyledi: “Görevi 45 milyon TL borçla teslim aldım. Eski ve benim dönemimdeki vergi, SSK, emekli sandığı vs. hepsini yapılandırdım, 12 milyon TL daha geldi. Bir yandan borç ödüyoruz, bir yandan da kredi alarak hizmet etmeye çalışıyoruz. Büyükşehir, döşenecek kilitli taşlar için (kaldırım taşı) sadece 4 köye taş gönderimi yaptı, diğer yerler için vermedi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan istedim. Bakan bey sağ olsun 4.5 milyon TL verdi. 15 bin metrekare kilitli taş yaptık.” Gamze Bal

Geçen yıl açılmayan otellerin bu yıl da açılmaması,çok büyük maliyet ve ciddi problem demek

Geçen yıl açılmayan otellerin bu yıl da açılmaması, çok büyük maliyet ve ciddi problem demek Jolly Tur Yönetim Kurulu Başkanı Mete Vardar: Umut ediyorum ki bundan sonraki dönemde Türk seyahat acentelerine belirli destekler verilir, nefes alması sağlanır. Sadece yerli turist, Türk turizmini ayakta tutamaz. Jolly Tur Yönetim Kurulu Başkanı Mete Vardar, bacasız sanayi olan turizmin ayakta kalabilmesi için desteklerin artırılması gerektiğine dikkat çekti.Vardar, “Belirli operatörlere destekler veriliyor, ama bu pastayı tüm sektör bileşenlerine dağıtmak lazım. Seyahat sektöründe kapanmalar başlarsa mevcut donanımlı ekipleri tekrar bir araya getirmek oldukça zor olacak” dedi.Tur operatörlüğü sisteminin bir an önce düzenlenmesi, müşteriye yüzde 100 güvence veren bir yapı oluşturulması gerektiğine dikkat çeken Mete Vardar ile turizm sektörünü ve seyahat acentelerinin yaşadığı sorunları konuştuk.- Turizm, pandemiden en büyük darbeyi yiyen sektör oldu. Nasıl bir kaybınız söz konusu?2020 aslında bizim için iyi başlayan bir yıldı. Yüzde 38 büyüme hedefiyle yola çıkmışken, 1 Mart’a ciroda yüzde 50 büyümeyle girdik. Ama 17 Mart’ta işlerimiz tamamen durdu. 30 Nisan’a kadar erken rezervasyonda yaptığımız satışın yüzde 97’sinde iptal talebiyle karşılaştık. Sonrasında çok zorlu bir mesai başladı. Dünyanın en büyük bankasını düşünün, mevduat sahipleri bir günde tüm mevduatları çekiyor, o bankanın ayakta kalması mümkün değil. Karşılaştığımız şey buydu aslında. Yaklaşık 200 bin iptal talebiyle karşılaşmışken misafirlerimizin yüzde 55’ini tekrar tatile ikna ettik. Yüzde 45’inin iadelerini de 2020’nin sonuna kadar gerçekleştirdik.- Ne kadarlık bir iade yaptınız?30 Nisan’a kadar 147 milyon TL’lik iade talebi geldi. Bunun belirli bir kısmını konaklama, bir kısmını da ücret olarak düzenledik. Nisan ayında 900 civarındaki çalışma ekibimize 36 kişi daha ilave ettik. Çünkü misafir ilişkileri birimimize inanılmaz iptal ve değişiklik talebi geldi. Yetişemez duruma geldik. Bu zor dönemli misafirlerimizle birlikte atlattık. Ama bitmedi. İlk günkü sağlık şartları neyse, bugünkü vaka sayıları da ne yazık ki aynı. Bu yıl daha özenli bir erken rezervasyon kampanyasıyla çıktık. Yurtiçi turlarda yüzde 25’ini ödeyin, isterseniz 18 taksite bölün, geri kalan ödemeyi de tatile çıkmadan 3 gün önce yapın dedik. Gitmek istemediğinde yüzde 25’i koşulsuz iptal hakkı verdik. Yurtdışı turlarda da hiç ödemeyin, sadece rezervasyon yapın dedik. Tatile gitmeden 23 gün önce provizyonunu çekelim, ödemeyi de gitmeden 24 saat önce yapın dedik.- Talep nasıl peki?Yurtiçi turlarda geçen yıl günde 1000 oda satıyorsak bu yıl 1300 satıyoruz. Ama geçen yıl yüzde 100’ünü tahsil ederken bu yıl yüzde 25’ini tahsil ediyoruz.- Siz müşterilerin parasını ödedik diyorsunuz. Oteller ve havayolu şirketleri sizin paranızı geri ödeyebildi mi?Hakikaten çok zor bir dönem yaşadık. Otellere çok ciddi avans ödemeleri yapıyoruz. Ama herkes çok kötü bir süreç yaşıyor. Sektörün tüm bileşenleri birbirine yardımcı olmak için seferber oldu. Biz bu süreçte kendi özkaynaklarımızla iade süreçlerini yaptık. Belki bazı misafirlerimizi üzdük. 14 günlük iade süreci, iki üç aya sarktı. Ama tüm misafirlerimizin iadelerini yaptık.İŞ BAŞLAMADAN BORÇ ÖDENECEK- Özkaynaklar ne kadar yeterli oldu bu süreci yönetmeye?Biz tüm iade sürecini tamamladık. Şimdi otellerden alacaklıyız. Şimdi otellerde misafir yatıracağız, alacaklarımızdan düşüreceğiz. Eğer bayram itibarıyla normalleşme başlarsa turizm sezonu açılırsa çok iyi bir sezon yaşayacağımızı düşünüyorum. Evet, para kaybettik ama gelecek dönemde sağlık şartları düzelirse yine kazanırız.- Bu dönemde banka kredisine hiç başvurmadınız mı?34 yıldır ilk defa kredi aldık. Nisan ayında 15 milyon liralık KGF desteği verilmişti. 6 ay ödemesiz, 3 yıl vadeliydi. 4 aydır daha işler başlamadı, onun kredi borcu ödemeleri geldi. Özel bankalardan seyahat sektörü destek alamadı. Seyahat sektörünün faizli kredi yerine belli hibelerle desteklenmesi gerekiyor.İYİLERLE KÖTÜLER AYRIŞMALI- Destek sağlanmazsa kapanmalar olur mu?Hakikaten işini layıkıyla yapan çok değerli meslektaşlarımız var. Ama bu işi ne yazık ki fırsat olarak gören misafir iadelerini yapmayan seyahat acenteleri de oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜRSAB çok rahatlıkla bunları tespit edebilir. İyilerle kötülerin tam da ayrışması gereken bir dönemdeyiz. Misafirden aldığımız her 1 lirayı namusumuz olarak düşünürüz. Bu dönemleri fırsat bilip müşteriden aldığı 1 lirayı götürüp başka işlerde kullanan seyahat acentelerinin elenmesi gerekiyor. Her yıl 1 milyon kişiyi seyahate götüren bir şirketin sahibi olarak bunları ifade ediyorum. Tur operatörlüğü sisteminin bir an önce düzenlenmesi lazım. Müşteriye yüzde 100 güvence veren bir yapı oluşturmamız gerekiyor. 10 yıldır bu konuda ilerleme sağlanmıyor.- İflas eden olacak mı?Muhakkak.- Bu dönemin riskleri neler olacak?Salgının devam etmesi en büyük risk olur. Sadece Türk turist, turizm sektörünü ayakta tutamaz. Mutlaka yurtdışı bağlantılarının yapılması gerekiyor. Türkiye, 2019’da 49 milyon turist ağırladı, geçen yıl 21 milyona indi. Bu yıl 35 milyon kişi hedefleniyor. Nisan-mayıs, eylül-ekim-kasım ne olacak görmek lazım. Yarınımızın ne olacağı çok belli değil. Ama normalleştikten sonra seyahat sektörü, çok hızlı şekilde pozitif dönüşecek.- Jolly olarak 2020’de toplam kaç kişi ağırladınız?2020’yi bütçe hedefimizin yüzde 59 gerisinde bitirdik. 350-400 bin kişi ağırladık. Ciro da 560 milyon TL civarı oldu.- Yurttaş bu yıl tatili daha pahalı mı yapacak? Fiyatlar artacak mı?Ekim ayında erken rezervasyona çıktığımızda Avro, 10 TL’nin üstündeydi. Buna rağmen fiyat artışı yapmadık. Mart ayına kadar erken rezervasyon kampanyamız devam ediyor. Fiyatlarda en fazla yüzde 10’luk artış olur. Eğer nisandan sonra çok ciddi talep olursa yüzde 40-50’lik bir fiyat artışı olur. O yüzden nisan ayına kadar erken rezervasyon önemli.- Bu dönemde tüketicinin tatil anlayışı nasıl değişti?Özellikle kültür turlarında 30-35 kişilik turlar yerine 4-6-12 kişilik paketler tercih ediyorlar. Biz bir aplikasyon geliştirdik. Tur otobüsünde olmak istemeyen, kendi arabasında seyahat edip rehberin anlattıklarını dinleyebiliyor. Özellikle doğa otelleri, sosyal alanı geniş oteller tercih ediliyor. Müşteriler, otellerde hijyen sertifikasının olup olmadığını mutlaka soruyor.SADECE TÜRK TURİSTLE OLMAZ- Geçen yıl otellerin büyük kısmı açılmadı. Bu yıl hepsi açılır mı?Geçen yıl açmayan otellerin bu yıl da açmaması çok büyük maliyet ve ciddi problem demek. Otellerin olağanüstü bakıma ihtiyacı olacak demek. Önümüzdeki dönem devletin turizm sektörüne katkılarının nasıl olacağını bilemiyoruz. Bacasız sanayi olan turizmin ayakta kalabilmesi için önlemlerin artırarak alınması gerekiyor. Geçen yıl otellerin yüzde 60’ı açıldı, bunlar da yüzde 50 kapasiteyle çalıştı. Bu yıl tüm oteller açılma arzusunda. Ama sadece Türk misafirlerle otellerin açılması mümkün değil. Tamam, temmuz-ağustosta oteller bir şekilde Türk ve Rus misafirlerle dolar ama sadece 2 ay için otellerin açılması çok zor.DAHA FAZLA DESTEK VERİLMELİ- Bu dönemde verilen destekler, seyahat acentelerine tanımlanan 50 bin liralık kredi vardı. Bunlar yeterli miydi?Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) verilerine göre Türkiye’de 12 bine yakın seyahat acentesinin yaklaşık 300 tanesi 50 bin liralık destekten faydalanabildi. Krediden faydalanmak için ciddi kıstaslar vardı. Hiçbir koşul aranmadan seyahat acenteliği yapan herkese verilmeliydi. Daha fazla destek verilmeli. Belirli operatörlere destekler veriliyor, ama bu pastayı tüm sektör bileşenlerine dağıtmak lazım. Bu, seyahat sektörünün daha fazla ayakta kalmasını sağlayacaktı. Eğer seyahat sektöründe kapanmalar başlarsa mevcut donanımlı ekipleri tekrar bir araya getirmek oldukça zor olacak. Tamam, devletimizin işi zor. Hakikaten tüm sektörlerin yara aldığı bir dönem. Ama özellikle turizm 40 milyar dolar gelir elde ediyor. Bunu böyle görmek lazım. Seyahat acenteleri yaşayacak ki ülkemize borcumuz olan vergileri, KDV’mizi ödeyelim. Ne yazık ki bu dönemde biraz yalnız kaldık. Bilhassa seyahat acenteleri olarak. Umut ediyorum ki bundan sonraki dönemde Türk seyahat acentelerine de belirli destekler verilir, nefes alması sağlanır. Bu dönemde daha fazla destek gerekiyor. Şehriban Kıraç

Aysel Gürel olmak kolay değildir, hele Türkiye gibi birülkede!

Aysel Gürel olmak kolay değildir, hele Türkiye gibi bir ülkede! Aysel Gürel olmak kolay değildir, hele Türkiye gibi bir ülkede! Özgürlük yolları kapatılmış her kadının içinde Aysel Gürel tutuşur durur. Aslında çok da zekice, kendisine yaftalanan delilik unvanını, bilgeliği altında tüm söylemek istediklerini yeri gelmiş dalga geçerek yeri gelmiş bile isteye ifade edebilme özgürlüğünü yaratmıştır. Kendi tanımı ile: “Ben birey değilim. Ben kalabalık bir nesneyim. Ben tek başıma radyoyum, televizyonum, konserim, orkestrayım, her şeyim.Türkiye'nin ilk anarşist kızıyım ben. İlk çiçek kızıyım. İlk hippisiyim. Ben Amazon kadınıyım. Türkiye'de kadının bilinçaltıyım.” Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda doğan, aslında edebiyat öğretmeni olan Aysel Gürel (İÜ Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Mezunu) bundan tam on üç yıl önce aramızdan ayrılmıştı. Henüz sekiz yaşında kendisine alınan kuzuya şarkı yaparak başlar sanat hayatına, “Mido, güzel kuzu annesinin yavrusu”. Kadın olmanın tam üretken ve verginliğini hiç dizginlemez, onun için her canlının hamisidir.Türk pop müziğinin neredeyse kaynak yeri olacak kadar üretken olur. İlk kez 1973 yılında Güzin ile Baha ikilisinin albümlerinde “Deli Balım” ile yer alır. Aysel Gürel, yaşamı boyunca Ajda Pekkan, Nilüfer, Sezen Aksu, Gökben gibi geçmişten sanatçılara katkıda bulunurken, gelecekte ise Sertap Erener, Aşkın Nur Yengi, Funda Arar, Tarkan, Burcu Güneş, Yonca Lodi gibi sanatçılarda nasibini son kertede alanlardır. Ve daha birçokları... Kendi acılarını bile mizaha çevirerek yapar ama ondaki duruş Türkiye’de ben oldum, varım diyen kadında yoktur! Çünkü o daha küçük yaşlarda, bağnazlığı görür, kocakarı inanış ve dogmalarından, olabilecek dedikoduları kendince, kendine deli mahlası takarak kurtulur.Hatta tanıştığı ve beğendiği gazeteciye kendisi evlenme teklif eder, iki evladı Müjde ve Mehtap Ar’ı da “acelem vardı, ürünlerimi çıkarmak istedim” şeklinde yorumlar. Çok okuyan Aysel Gürel, kitaplar ile mahallede anlatılanların birbirine benzemediğini fark edince, bunu yaşama uygular, işte bazılarımızı derinden etkileyen, şarkısında yer alan, Ünzile, tam da bunu anlatır.1962 yılında Münir Özkul ile Anadolu’da tiyatro turnesine giderken, babasının yanında henüz ilkokul çağında, gördüğü çocuk gelindir, Türkiye’nin gerçeğidir, Ünzile. Kendi ifadesi ile: “Kadın, mevcut köy içinde bulunan son çite gitmeye korkar çünkü dünyanın orada bittiğine inanır.”Ataerkil ve mahalle baskısı dahil her türlü baskı, taciz, şiddet ile pres yapılmaya çalışılan kadını yüceltmeye, kendi zekâsı ve gücü kadar, kurtarmaya çalışır. O yüzden en çok kadınların kahramanıdır. Birçok sinema filminde rol alan Aysel Gürel, Nükhet Duru’nun yorumu ile “Sevda” şarkısındaki gibi dolu bir yürek ve kızına yazdığı “Firuze” kadar korumacı ve anaçtır. Hani deriz ya “Deli olmadan, Veli olunmuyor!” İşte o bu mertebeye okuyarak, yaşayarak, kendini eğitip, topluma sunarak gelmiştir. Yaşasa bugün 92 yaşına bir hafta önce girmiş olacak Aysel Gürel’in, hayatı film olmaya hazırlanıyor. Üstelik yaşamını iki oyuncu kızı oynayacak. Aramızdan ayrılışının yıldönümü 17 Şubat’ta sevgi ve özlemle anıyoruz... O yüreğimizin Aysel’idir. Ve bu ülkede gizli Aysel’ler de çoktur! Emel Seçen

‘Kadın sünneti’beyazperdeye taşınıyor

‘Kadın sünneti’ beyazperdeye taşınıyor “Dünyada 200 milyonu aşkın sünnetli kadın var. Bu hâlâ önlenemeyen, kadın sağlığını tehdit eden çok önemli bir sorun. Yetmiş milyon kadın daha sünnet tehdidi altında. Biz tüm dünyada bir farkındalık yaratmak adına bu filmi çekiyoruz” diyen hikâyenin yazarı Zeynep Girgin ile “Sunna” adlı filmin başlangıç öyküsünü konuştuk. Dünyada kadınlara yapılan baskılar, dayatmalar, şiddet, tecavüz yüzyıllardır bitmiyor. Kadınları insan yerine koymayan erkek egemen toplumlar her zaman geride kalmış ve kalmaya devam ediyor. Annelerinin de kadın olduğunu unutan bağnaz erkek kafaları ülkemizde de görmek mümkün. Evet, konu yine bir kadın şiddeti! Deyim yerindeyse konuşurken kanımın donduğu, kalbimin acıdığı, dinlemesi bile zor, bu korkunç olay karşısında öfke doluyum. Boğazım kocaman bir yumruk çünkü içimden konuşmam bitmiyor. Ne yazık ki bazı ülkelerde hâlâ uygulanan kadın sünnetinden bahsediyorum. Kadınlara ve kız çocuklarına küçük yaşta uygulanan bu vahşet karşısında ne kadar isyan etsek az. İşte buna dikkat çekmek ve önlenmesini sağlamak için bu vahşet beyazperdeye taşınıyor. “Sunna” adlı filmin üç ülkede tamamlanması planlanıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Ali Kaygısız oturuyor. Filmin hikâyesinin yazarı ise Zeynep Girgin. Milyonlarca kadının hayatını tehdit eden bu sorun Dünya Sağlık Örgütü'nün de en önemli gündem maddelerinden biri. Kadın sünneti sorununu anlatan filmin ilk fragmanı yayımlandı. Ekip, filmin Birleşmiş Milletler'de de gösterimi için girişimlere başlamış. 48 Film Yapım ile 24 Kare Film LTD ortaklığında çekilen filmde sünnet edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir kız çocuğunun annesiyle birlikte verdiği yaşam mücadelesi anlatılıyor. Filmin başlıca rollerini Tuğba Koşucu, Yahya Çelebi, Bedriye Roza Çelik, Ela Derin Çelik ve Semra Dinçer paylaşıyor. “Dünyada 200 milyonu aşkın sünnetli kadın var. Bu dünyamızın çok önemli bir sorunu. Yetmiş milyon kadın daha sünnet tehdidi altında. Biz tüm dünyada bir farkındalık yaratmak adına bu filmi çekiyoruz” diyen Girgin ile filmin başlangıç hikâyesini konuştuk.- Türkiye’de neyse ki hiç uygulanmayan ama pek çok ülkede kadınların hayatını tehdit eden kadın sünnetine değinmek nereden aklınıza geldi?İki binli yılların başında yaptığımız bir Ortadoğu seyahatinde karşılaştığımız bir Türk doktor sohbetimiz esnasında bize bu vahşetten bahsetti. Duyduklarıma inanamadım. Dünyanın neresinde olursa olsun insanları acıtan hikâyeler bir kadın olarak benim ilgimi çekiyor. Duyarlı olursak yaşanan tüm acıları benliğimizde hissedebiliyoruz. Araştırmalarım sırasında çok çarpıcı bir kadın sünneti kurbanına rastladım. Waris Dirie'nin hikâyesi beni çok etkiledi. Somalili küçük bir çocukken sünnet ediliyor. Sonra yaşadıkları tüm dünyada bir farkındalık yaratıyor. Bu konuda bir şeyler yapma sorumluluğu hissettim. 2016 yılında Sabancı Vakfı Waris Dirie'yi konuk etti. Filantropi Semineri'nde yapılan bu etkinlik beni çok etkiledi. Güler Sabancı da burada yapmış olduğu konuşmayla projemize de ilham vermiş oldu. Sunna'yı, hikâyeyi yazdım. Yapımcı ortağım yönetmen Ali Kaygısız'la birlikte elimizi taşın altına koyduk, çekimlere başladık.- Bu canice ve insanlık dışı olayı yaşayan birini tanıyor musunuz?Evet, tanıyorum. İlginç bir şekilde İstanbul'da tanıştım. Etiyopyalı bir kızdı. Anlattıkları beni çok sarsmıştı. Gelenek ve din kisvesi altında yapılan bu vahşet beni derinden etkiledi. Dünyanın en modern, demokrasisiyle, insan haklarıyla övünen ülkelerinde bile bu vahşet gizlice yapılıyor. Cehaletin hâkim olduğu, özellikle Asya ve Afrika coğrafyasında ise ne yazık ki milyonlarca çocuk, kadın bu vahşeti hâlâ yaşıyor. Ömür boyu süren bu acıyı kadınlar, saklıyor, kimselere anlatmıyor.- Bu uygulamanın yapıldığı bölgelere gidip araştırma yaptınız mı? Bu acıyı yaşayan kadınlarla konuştunuz mu?Bu projenin üstünde 2002 yılından beri konuyla ilgili Avrupa, Ortadoğu ve Afrika'da ciddi araştırmalarımız oldu. Yönetmenimiz Ali Kaygısız vahşetin yaşandığı ülkelerde bire bir görüşmeler yaptı. Tahmin edersiniz vahşeti yaşayanların çok azı bunu ifşa edebiliyor. Biz filmimizde konuyu tüm çarpıcılığıyla anlatıyoruz.ANLATILMASI ZOR- Bu vahşeti beyazperdeye nasıl taşıdınız? Seyirci yaşananların ne kadarını görecek ya da hissedecek?Aslında anlatılamaz bir vahşet bu. Filmimizi izleyenler yaşananı ancak hissedebilirler. Hikâyemde bir annenin dramını anlatıyorum. Farah ve Ecrin'in hikâyesi. Kendisi bu vahşeti yaşamış. Kızı yaşamasın diye büyük bir mücadele içine giriyor. Filmin ilk gösterimini 2022 yılının 6 Şubat “Dünya Kadın Sünneti'ne Sıfır Tolerans Günü”nde Birleşmiş Milletler'de yapmak için girişimlerimizi sürdürüyoruz.- Hikâye filme uyarlanırken ne gibi çekinceleriniz oldu? Nelere dikkat ettiniz? Kırmızı çizginiz neydi?Gerçeklik bizim için çok önemli. Olayı sinemanın dilini kullanarak aktarmak önemli. Bunu yaparken cesur davrandık. İnsanlar sarsılsın istiyoruz. İnsanlar bu olayın önlenmesi için harekete geçsin istiyoruz. Bizim kırmızı çizgimiz dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın vahşete, tacize, şiddete karşı çıkalım. Zulme, insan hakları ihlallerine sessiz kalmayalım. Olayın bir boyutu da bu bir kadın hakları konusu. Kadına şiddet tüm dünyada engellenene kadar sürmeli. Öznur Oğraş Çolak

Çevreciler Edremit’te sulak alandaki yapılaşmaya karşıuyardı

Çevreciler Edremit’te sulak alandaki yapılaşmaya karşı uyardı Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Edremit-Zeytinli’deki sulak alanın Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılaşmaya açıldığını ve konut alanı olarak satışa çıkarılacağını duyurdu. Karardan vazgeçilmesi gerektiğini belirten dernek başkanı Süheyla Doğan, ekosistemin zarar görmesi ve deprem riski konusunda uyardı. Zeytinli-Altınkum Mevkii’nde yer alan Hazine’ye ait 379 dönüm sulak alan, Milli Emlak tarafından Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi. Balıkesir’in şubat ayı belediye meclis toplantısında, bu alanın satışa çıkarılması ve yapılaşmaya açılması gündeme geldi. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, konuya ilişkin yaptığı konuşmada, “Zeytinli’deki arazide pazar alanı, cami, terminal, turizm amaçlı bölümler, konut alanları yapılacak parseller üretip satmayı planlıyoruz. Buradan gelir elde edeceğiz. Burası hiç kimsenin anlam veremediği, bomboş bir arazi” dedi.Konuya ilişkin Cumhuriyet’e değerlendirmede bulunan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, bölgenin sulak alan olduğunu ve bu nedenle yapılaşmaya açılmaması gerektiğini vurguladı. Doğan, “Ekosistemin en önemli unsurlarından birisi sulak alanlardır. Burası yaban hayatının yaşandığı, kuşların, balıkların bulunduğu yerlerden biridir” dedi.Deprem riskine de dikkat çeken Doğan, “İzmir depreminde sulak alanlar doldurularak yapılan yerlerin sıkıntılarını gördük. O bölgede yapılaşma, deprem riski açısında ciddi bir sıkıntı oluşturur” diye konuştu. Doğan, alanın tabiat parkı olarak kullanılabileceğini söyledi. Sarp Sağkal




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter